19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 16 KÜLTÜR CUMHURİYET 7 ARALIK 2010 SALI [email protected] 41 kere ‘Sahne’ Birkaç yıl önce ‘7. Lions Tiyatro Ödülleri’ kapsamında ‘Basın Ödülü’nü almış olan ‘Sahne’ dergisi bu yıl da ‘Sanat Kurumu Jüri Özel Ödülü’ne değer bulundu oğu seyircinin, izlediği oyuna ilişkin eleştiri algısının, başkalarına oyun hakkında ne düşündüğünü sormakla sınırlı olduğunu biliriz. Tiyatro olayına daha irdeleyici gözle bakan kimi seyirciler ise kısa gazete yazıları ya da magazin kıvamına yakın söyleşilerle yetinir. Ayrıntılı değerlendirme, inceleme ve araştırma metinlerini içeren tiyatro dergileri ise, tiyatroyu önemli ve izi sürülmesi gereken bir sanat dalı olarak gören bir azınlık içindir. Tiyatro seyircisi (ve aynı zamanda ‘gerçek anlamda okuryazar’) oranı genel nüfusa göre dehşet verici düzeyde düşük olan ülkemizde, bu üçüncü türden kaç ‘meraklı/hevesli’ seyirci olabileceği düşünüldüğünde, tiyatro üstüne dergi çıkarmanın başlı başına ‘serüvencilik’ sayılabileceği rahatça ileri sürülebilir. Tiyatro dergiciliği tarihimiz içinde yer almış ‘serüvenci’lerin sayısı en iyimser hesaplamayla 50’yi, sahne olaylarına odaklanmış süreli yayınlardan kurumlaşabilmiş olanların sayısı da 10’u aşmaz. Yayımlanmasına 2000’li yıllarda başlanmış tiyatro dergilerinden ‘olgunlaşma’ dönemine geçenlerin başında, Ankara’da çıkan ‘Sahne’ dergisi yer alıyor. Okurlarıyla ilk kez 15 Ocak 2003’te buluşan dergi, 40. sayısını (EylülEkim 2010) aştı. 41. sayı şu anda 500 satış noktasında okurlara sunuluyor. Yeni yayımlanan bir derginin ilk sayılarında yazın ve sanat dünyasında isim yapmış kişilerin yazılarına öncelik tanımak gelenek olmuştur. ‘Sahne’nin kurucusu ve editörü, 1974 doğumlu T. Murat Demirbaş, bu yola başvurmadı. DTCF’de aldığı tiyatro kuramı eğitimi ortamında ve oyunculuk, yönetmenlik, sanat yönetmenliği deneyimleri sonucunda yakından ta KARŞILAŞMALAR İNCİ ARAL Yazmak, Yazar Olmak Günümüzde yazar adayı pek çok genç insan, onaylanıp kabul edilmenin umutsuz bir süreç olduğunu biliyor. Yolun uzun süreceğini, kimsenin kendisine yardım edemeyeceğini de. Bunu bilmeyenler de var elbette. Aldığım mektuplar arasında yazar olmak için ne yapması gerektiğini soranlar, yardım isteyenler çok. Ne diyeyim? Bu işin okulu yok ki diplomanızı alıp işe giresiniz. Edebiyat fakülteleri var, evet ama pek ender yazar çıkıyor buralardan. Ya yazarlık kursları? Yazmanın temel dinamiklerini kavramak açısından az da olsa yararlıdır ama hiçbir kurs insanı yoktan yazar yapamaz. Yazarlık duygusu, sezgisi ve bilgisi insanın içindedir. Bu cevheri, çok ama çok okuyarak ve çok yazarak işleyip parlatmak gerekir. Yazarlık başka yazarları okuyarak öğrenilir. İnsan yazar olmayı neden ister? Rahat, bol kazançlı bir iş sandığından mı? Yazmanın gücüne tutulduğu ya da yaratma eyleminin Tanrısallığıyla büyülendiği için mi? Edebiyatın büyük dilinin peşine düşme rüyasından mı? Varoluşunu daha derin kavramak ihtiyacı duyduğundan mı? Belki de hepsi. Bu yüzden inatla, çalışkanlıkla yazmayı sürdüren ve yazarak ayakta kalmaya çabalayan genç insanlara şefkat ve saygı duymalıyız. Çünkü onların tutkusunda sıradanlıktan ayrılmayı zorlayan bir farklılık var. Görüntünün anlamı yenilgiye uğrattığı şu günlerde, hayat içerik ve derinliğini yitirdikçe hikâyeler de sığlaşıp sıradanlaştı. Sinema da edebiyat da etkileyici hikâyeler bulamıyor artık ya da bilerek içeriği sınırlı ama beğeni düzeyi yüksek, çoğunluğa hitap edecek konuları yeğliyor. Ayrıca yazı dili de eskisi gibi rakipsiz değil. Bağımlılık yapan televizyon dizileri, içi boş bilgisayar oyunları, bildik serüven ve şiddet filmleriyle kısacası eğlencelik üretimle yarışmak zorunda. Böyle bir ortamda yazmak hem kolay hem zor. Kolay, çünkü genel eğilime denk düşen kolay anlaşılır ve çok satmaya aday kitaplar üretecek yazıcılara ihtiyaç var. Zor, çünkü bu tür kitaplarla edebiyat ortamında kendine yer açmak olanaksız. Yazmak bugün, her zamankinden daha fazla yaşamsal bir tepki, ifşa etme gereksinimi, cehennemin içinden gelen bir çığlık ya da ucuzluktan kaçış olmalıdır. Yazar, intihardan önce kaleme alınmış bir haklılık mektubu gibi sert, kararlı ve vurucu bir tona sahip olmalı, bayağılığın ve alışılmışın dışında durmalıdır. Bu arada dayanıklı olmak, övgülere ve yergilere serinkanlı yaklaşmak, ne yaptığını bilerek kendine güvenmek önemlidir. Yazık ki özgün genç yazar düş kırıklıkları ve yıkımlarla ilerleyecektir. Zaten yazar olma rüyası ancak tutku, sabır ve inatla gerçekleşebilir. Okumak, birçok insan için gereksinmedir. Öte yandan eline hiç kitap almadan ömrünü geçirmiş milyarlarca insan var dünyada. Dolayısıyla yazmayı öncelikle talepsiz bir arz olarak kabul etmeliyiz. Talep yaratma koşulları ise zaman içinde okurla kendine özgü, kalıcı bir ilişki kurabilmekle mümkündür. Bunun yolunu yordamını, ilkeli tutumuyla, yazar bulacaktır. İnsanoğlu için kendini ifade edebilmek ve yazmak güçlü bir arzudur. Duygu ve düşünceleri sanatsal dilin genişliği ve sınırsız devingenliği içinde yeniden biçimleme içgüdüsü birçok insanda bulunur. Bununla birlikte, bütün yazma girişimleri, tehlikeli bir sıçrayış, sonu belirsiz bir serüvendir. İnsan kendini yazıya adamaya karar verse bile, en sonunda, seçimi konusunda yanıldığını kabul etmeye baştan hazır olmalıdır. [email protected] Ç ‘Sahne’ dergisinin kurucusu ve editörü T. Murat Demirbaş. nıdığı tiyatro çevresinden genç insanları yazmaya yönlendirdi. Böylece dergi özel bir işleve, renge ve sese sahip oldu. Yazıları ilk kez ‘Sahne’de yer almış bir dolu kalem sahibi yetişti. 40. sayıya gelindiğinde ise, farklı kuşaklardan farklı bakış açıları yansıtan yazılar küçümsenemeyecek bir birikim oluşturmuştu. Yedi yıl içinde, dergiye katkıda bulunan yazarların sayısı 50’yi geçmiş olmalı… ‘Sahne’ yıllar içinde gelişip olgunlaşırken çocuk tiyatrosunu, amatör/yarı amatör toplulukları da gündeminde tuttu. Eleştiri yazıları ağını İstanbul ve Ankara’nın dışındaki etkinlikleri de kapsayacak biçimde genişletti. Şenliklere ve yurtdışındaki etkinliklere geniş yer verdi. Tiyatromuzun geçmişteki oluşumlarını irdelerken, geleceğine yönelik tartışmalara da açıldı. Son olarak opera ve bale etkinliklerini de eleştiri ve inceleme kapsamına aldı. Yıllarca hiçbir parasal kazanç sağlanamadan, sorumlu ekibin ve yazarların özverisiyle sürdürülen ‘Sahne’ yayıncılığı, bugün, geniş bir dağıtım ağı içinde satışa sunulması yanında, yurtiçindeki halk kütüphanelerine, tiyatro, opera ve bale kurumlarına, özel tiyatrolara ve yurtdışındaki kimi ti yatro merkezlerine ulaştırılmaktadır. Acemilik dönemine ilişkin yanlışlardan gitgide arındırarak, tiyatro dergilerinin ‘belge’ olma niteliğinin önemli öğesi olan fotoğraf kullanımı ve sayfa düzeni açısından da ‘şık’ bir görselliğe ulaşan ‘Sahne’nin önünde şimdi bir zorluk beliriyor. Yaşayabilmesi için önkoşul, eleştiri ve inceleme ekseninin, seyirciye en yaygın düzeyde tiyatro hizmeti veren, dolayısıyla da en çok izlenen, devlete ve büyük belediyelere bağlı tiyatroların ve kurumlaşmış özel tiyatroların sunduğu (kültürel açıdan) ‘yasallaşmış’ sahne olaylarından yana kaymasıdır. Beklediğimiz ise, yayın yaşamına ‘genç’ bir dergi olarak başlayan ‘Sahne’nin gelecekte de ‘genç’ kalmasıdır. Bu da seyirci çoğunluğunun koşullandığı ve bu nedenle benimsediği ‘yasallaşmış tiyatro’ ile ‘yeni tiyatro’ arayışlarının sunduğu ‘farklı yeni seçenekler’e verilen ağırlığın dergi yazıları bağlamında duyarlı bir dengede tutulmasına özen gösterilmesi demektir. Nice yeni sayılara… DÜZELTME VE ÖZÜR: 23 Kasım’da çıkan ‘Krem Karamel’ başlıklı yazımın sunuş ‘spot’unda, sanatçı Servet Pandur’un almış olduğu ‘Baykal Saran En İyi Oyuncu Ödülü’, harf kayması nedeniyle, Baykal Saran’a verilmiş gibi anlaşılmıştır. Özür diler, düzeltiriz. Müzikotek Başkanı Dağhan Baydur, İstiklal Marşı’nın Almanya’da doğan telif haklarına farklı yorum getirdi: ‘Türkiye haklarını takip etmiyor’ MELTEM YILMAZ eçen hafta yayın organlarında, Alman meslek birliği GEMA’nın, Almanya’daki Türk okullarında çalınan İstiklal Marşı için kendilerine telif ödenmesini istediği öne sürülmüştü. İstenen telifin Türkiye’nin lehine olmasına karşın, Türkiye’deki meslek birliklerinin konuyu takip etmemesi nedeniyle bu paranın alınamadığı ortaya çıktı. Müzikotek Başkanı Dağhan Baydur, Almanya’da, tüm kamuya açık alanlarda olduğu gibi okullardan da, aralarında milli marşlar da olmak üzere, yaptıkları müzik yayınları üzerinden telif toplandığını belirterek, “GEMA’nın, İstiklal Marşı üzerinden aldığı telifi, Türkiye’ye göndermesi gerekiyor. Türkiye’nin son derece lehine olan bu durum, Türkiye’deki meslek birliklerinin konuyu takip etmemesi nedeniyle hak kaybı ile sonuçlanıyor” değerlendirmesini yaptı. MESAM’ın yeni Başkanı Faruk Demir ise “MESAM, GEMA’dan konuyla ilgili ayrıntılı açıklama istemiş, ancak henüz bir geri dönüş alamamıştır; bu konuyla ilgili araştırmalarımızı başlattık” dedi. GEMA’nın, Almanya’daki Türk okullarında çalınan İstiklal Marşı için kendilerine telif ödenmesi istediğine dair geçen hafta yer alan haberler, “Milli Marşımız elden gidiyor” şeklinde algılanarak, panik havasının doğmasına neden olmuştu. Ancak konu araştırılınca durumun yansıtıldığı gibi olmadığı anlaşıldı. Dağhan Baydur, Osman Zeki Üngör G İstiklal Marşı konusunda yaşanan tartışmanın, gerçekdışı temellere dayandığına dikkat çekti. Almanya, İngiltere, Fransa gibi telif hakları konusunda gelişmiş ülkelerin, bu konudaki düzenlemeleri hakkında bilgi veren Baydur, “Al manya’daki telif sisteminde meslek birliklerinin, eserlerin icra edildiği yerlere göre tarifeleri vardır. Stadyumlar, restoranlar, açık hava konserleri için farklı tarifeler uygulanır, çünkü telif hakları umuma açık her yeri kapsar. Buradan da anlaşılacağı üzere, umuma açık bir yerde müzik yayını yapıldığı takdirde izin almak, meslek birliği ile anlaşma yapmak gerekiyor. Bundan tabii ki, okullar ve üniversiteler de nasibini alıyor, çünkü bu alanlar da umuma açık” dedi. Baydur, GEMA’nın yalnızca Türk okullarından İstiklal Marşı için telif istemediğini, “Almanya’daki tüm okullarda, yapılan tüm müzik yayınlarına” lisanslama yaptığını belirtti. Baydur, şöyle devam etti: “Okullarda yalnızca marşlar çalınmıyor, başka müzik yayınları da yapılıyor. Zaten alınan telif de, milli marşlar üzerinden ve özelinden alınmıyor, İstiklal Marşı da dahil olmak üzere yapılan tüm müzik yayınları için telif alınıyor. Milli marşları diğer şarkılardan ayıran bir düzenleme yok orada, kaldı ki olmasına da gerek yok.” GEMA’nın, İstiklal Marşı’ndan telif istemesinin aslında Türkiye’nin lehine olduğunu ifade eden Baydur, sözlerini şöyle noktaladı: “GEMA’nın, Türk okullarından topladığı telif ücretlerini Türkiye’ye göndermesi gerekiyor. Diğer yandan İstiklal Marşı’nın kamulaştırılma çalışmaları yapılması da mantıklı değil, çünkü zaten varisler bu konuda hiçbir hak talep etmiyorlar.” BIFA’da ‘Kralın Nutku’na beş ödül Kültür Servisi Tom Hooper’ın yönettiği “Kralın Nutku” (King’s Speech), Britanya Bağımsız Film Ödülleri’nde (BIFA) beş ödülün birden sahibi oldu. “En İyi Bağımsız Film” ve “En İyi Senaryo” ödülünün yanı sıra VI. George’u canlandıran Colin Firth’e “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü kazandıran film, “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ve “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödüllerini de topladı. “En İyi Yönetmen” ödülü ise “Canavarlar” (Monsters) filmiyle Gareth Edwards’ın oldu. “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülünü alan Helena Bonham Carter, ayrıca Richard Harris Ödülü”ne de değer görüldü. Carey Mulligan ise “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü Kazuo Ishiguro’nun eserinden sinemaya uyarlanan “Gitmeme İzin Verme” (Never Let Me Go) filmiyle kazandı. Mehmet Akif Ersoy Nasıl Karikatür Çizebilirim? Kültür Servisi Karikatürcüler Derneği Genel Sekreteri karikatürist Aziz Yavuzdoğan, amatör çizerlere ve 7’den 77’ye karikatür çizmeyi öğrenmek isteyenlere yönelik “Nasıl Karikatür Çizebilirim?” adlı kitabını çıkardı. Kitap, basit yöntemlerle ve örnekleriyle, alıştırmalı çizim tekniğinden oluşuyor ve amatör karikatürcüleri bilgilendirmeyi amaçlıyor. 34 konu başlığından ve 80 sayfadan oluşan kitap Eskiay Yayıncılık’tan çıktı. Kitabı satın almak isteyenler, Aziz Yavuzdoğan’a [email protected] adresinden ulaşabilirler. ‘Allah’ın Kızları’ Arap ülkelerinde Kültür Servisi Nedim Gürsel’in Türkiye’de “halkın dinsel değerlerini alenen aşagıladığı” gerekçesiyle hakkında dava açılan ve beraatla sonuçlanan romanı “Allah’ın Kızları” Lübnan’da Darâl Farabi Yayınevi tarafından Arapça yayımlandı. Michel Karam’ın çevirdiği kitap, AlMarkaz Al Taqafi AlArabi adlı dağıtım şirketi tarafından belli başlı Arap ülkelerinde satışa sunulacak. Hz. Muhammet’in bir roman kahramanı olarak anlatıldığı “Allah’ın Kızları”nın İslam ülkelerindeki okur ve eleştirmenlerden alacağı tepkiler de merak konusu. K A M İ L M A S A R A C I Ç İ Z İ K K Ü L T Ü R Philip Larkin’in yayımlanmamış şiiri bulundu Kültür Servisi Philip Larkin’in yayımlanmamış bir şiiri bulundu. Larkin tarafından yazılmış ve hiçbir yerde yayımlanmamış “Dear Jake” (Sevgili Jake) adını taşıyan şiir ilk kez BBC televizyonunda, Larkin’in sekreteriyle yaşadığı ilişkiyi anlatan bir belgeselde duyulacak. Larkin şiirleri 1976 yılında 28 yıllık sekreteri Betty Mackereth’e göndermişti. Philip Larkin’in ölümünün 25. yılını anan belgeselde, Mackereth, Larkin ile yakın zaman önce ortaya çıkan aşklarıyla ilgili konuşacak. Larkin’in biyografisini yazan Sir Andrew Motion, şiirin bulunmasının şaşırtıcı ve muhteşem bir keşif olduğunu söyledi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle