19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 ARALIK 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Aydınlanmacı Sol Olmasaydı Prof. Dr. Coşkun TECİMER MAVİ SÜRGÜN SERDAR KIZIK Hiç düşündük mü biz toplum olarak niye böyle davranıyoruz da bizden çok uzaktaki bir ülke, örneğin Koreliler daha farklı davranıyor? Ya da yanı başımızdaki Yunanlılar, onun biraz ötesindeki Almanlar çok daha farklı duyuş ve düşünüş halindeler. Atlantik’in ötesindeki bir ABD bundan daha 400 yıl önce neredeyse boş bir doğa parçası iken bugün nasıl oldu da dünyayı yönlendiren bir teknoloji merkezi ve ekonomik güç oldu? Bu örnekleri sonsuza kadar uzatmak mümkündür. Farklı kültürlerin oluşumunda bir sürü neden sayılabilir. Ekonomiden girip eğitimden çıkılabilir, insan unsurundan, coğrafi bir dizi etkiden söz edilebilir. Hepsinde de belli doğruluk payları bulabilirsiniz. Anlamayı kolaylaştırmak için bir an hayal dünyamızı çalıştıralım ve Cumhuriyetten günümüze kadar evrilerek gelen aydınlanmacı, laik ve sosyal demokrat düşünce biçiminin Türk siyasal yaşamında olmadığını varsayalım. Neleri tartışırdık o zaman? İktidarda AKP, diğer yanda Saadet Partisi, sağda bir yerde MHP ve belki bir DYP. Siyaset boşluk bırakmayacağı için, tüm bunları yetersiz ve batıl bulan, daha muhafazakâr dinci başka bir parti. Pek muhtemel ki bu parti türbanın yetersiz olduğunu söylerdi. Kadınlarımız için şunları duyabilirdik: “Başörtüsü takıyorsunuz ama süslenip makyaj da yapıyorsunuz. Bu da bir gösteriştir. Başörtüsünü kadınları erkeklere karşı korumak için tavsiye ediyoruz. Makyaj yapmanız dinin ruhuna uygun değil. Mümkün olduğunca gösterişsiz, dikkat çekmeyen siyah örtüler varken bu yararlanıyor? Zekât varken neden bir de vergi ödüyoruz? Bu sendikalar da kim oluyor!? İşçi, işveren düşmanlığı yerine işverenin dediklerine uysun işçiler. Nasıl olsa Müslüman bir işadamı, işçisinin hakkını yemez, bunun günah olduğunu bilir. Haksızlık yaparsa cezasını da çeker. Ayrıca hukuk, neden insanların inanç sistemlerine göre uygulanmıyor? Müslüman birisine İslam hukukunu uygulamak gerekmez mi? Bunlar şimdi hayal gibi gelebilir ama ben eminim ki kendi mantığı içinde bunları süreç değildir. Düşüncenin biçimlenmesinde toplumsal tartışma ortamları ve eğitim sisteminin büyük önemi vardır. Ne ekerseniz onu biçersiniz. Toplumun entelektüel düzeyi topluma sunduğunuz tüm uyaranların bileşenidir. Bu bir etkitepki meselesidir. Toplumları birbirinden farklı düşündüren, farklı yaşam biçimlerini oluşturan da budur. Durum böyle olunca soldaki insanlarla aynı gelenekten gelen, benzer yaşam biçimini paylaşan liberaller nasıl oluyor da dinsel kaynaklara dayanan AKP’ye karşı oldukça hoşgörülü olan liberal yazarların aynı duyarlılığı Türk soluna da göstermeleri en azından bir vefa borcudur. Çünkü hatasıyla sevabıyla, Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar gelen aydınlanmacı, akılcı rüzgârlardan beslenen sol düşüncenin olmadığı bir Türkiye oldukça renksiz, dogmatik tartışmaların çok daha yoğun yaşandığı, belki de liberallerin savunduğu siyasal düşünceye bile tahammül edilemeyen bir ülke olurdu. albenili giysiler, takılar da ne oluyor? Hem bu bayram törenlerinde Cumhurbaşkanı’nın karısı neden erkeklerin elini sıkıyor? Bile bile günah işlemenin cezasının çok ağır olduğunu bilmiyor mu bu kişi?” Hayali tartışmamızı ekonomide sürdürelim: Kadınlar neden miras hakkından erkekle eşit oranda tartışan, haklı bulan ve uygun ortamı bulsalar gündeme taşıyıp propagandasını yapacak kişiler vardır. Bazılarının düşündüğü gibi biz ekonomiye bakalım, yol yapalım, fabrika açalım, toplumsal düşünce kendi kendine nasıl olsa dengesini bulur diyemeyiz. Çünkü toplumsal bilincin oluşumu bire bir ekonomik gelişmeyle açıklanabilecek kadar basit bir bir partiyle işbirliği yapmakta, dogmatikdinsel yapıyı güçlendirecek uyaranları topluma vermekte sakınca görmüyorlar? Böylelikle etkitepki sonucu oluşacak Türkiye düşünce ve yaşam sentezinin daha din eksenli düzeyde oluşmasına katkıda bulunuyorlar. Liberallerin Türkiye’deki aydınlanmacı, laik sol düşünce biçimini savunan yapıyı acımasızca eleştirme yerine, son dönemde CHP içindeki değişim ve demokratikleşme çabalarını da dikkate alarak Türk sosyal demokrasisini güçlendirecek yönde söylem geliştirmeleri ülke için daha yararlıdır. Sosyal demokrasisi güçlendiği ölçüde Türkiye daha çağdaş, daha paylaşımcı bir ülke olabilir. Tartışmalar ve toplumsal düşünüş ve duyuş daha bilimsel ve modern düzeylere çıkar. Yoksa şöyle mi düşünüyorlar: Ordunun pasifize edilmesi için bir süre daha AKP ile işbirliği yapalım, sonra durumu değerlendiririz. Ancak o zaman çok geç olabilir. Bu yaklaşım biçimi, Türkiye’deki entelektüel düzeyi giderek daha dogmatik eksene kaydırmaktadır. AKP’ye karşı oldukça hoşgörülü olan liberal yazarların aynı duyarlılığı Türk soluna da göstermeleri en azından bir vefa borcudur. Çünkü hatasıyla sevabıyla, Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar gelen aydınlanmacı, akılcı rüzgârlardan beslenen sol düşüncenin olmadığı bir Türkiye oldukça renksiz, dogmatik tartışmaların çok daha yoğun yaşandığı, belki de liberallerin savunduğu siyasal düşünceye bile tahammül edilemeyen bir ülke olurdu. Gerçeğe Nasıl Ulaşılacak? WikiLeaks skandalının patladığı gün belli çekinceleri de dile getirerek, bunun güçlü bir rüzgâr esintisinden fırtınaya dönüşebileceğini belirtmiştik. Öyle de oldu. Satır başlarıyla değinirsek.... Site, 251 bin 287 belgenin küçük bölümüyle bu karmaşayı sağladı. Genel anlamıyla dünya ölçeğinde sarsıntılar yaşandı. ABD, gizli bilgilerini koruyamamasının yanı sıra (!) müttefikleri açısından güven yitirdi. Türkiye ve İtalya’da ciddi tartışmalar yaşandı, iktidar sahipleri zorlandı. Türkiye’ye yönelik belgeler arasında en çok, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın iki gün sonra yalanladığı İsviçre’deki 8 banka hesabı konuşuldu. Benzer savların Ergenekon soruşturmasındaki dosyalar arasında da bulunduğu anlaşıldı. Başbakan Erdoğan, kendisi ve hükümetiyle ilgili çeşitli savlar hakkında ABD yönetimine ses çıkaramadı, hıncını muhalefet ve basından almaya çalıştı. Öte yandan aba altından sopa göstermekten kaçınmadı. İleri demokrasinin baş mimarı olarak kendisiyle ilgili yolsuzluk ve gizli banka hesapları savlarını ortaya atanların, Silivri’de yattığına dikkat çekti. İngiltere, Fransa ve Almanya liderleri hakkında Amerikalı diplomatların değerlendirmeleri, bu ülkelerin yönetimlerince bir ölçüde sineye çekildi. Karşı cephede ise Venezüella Devlet Başkanı Chavez, WikiLeaks patronunu cesaretinden dolayı kutladı. “ABD imparatorluğu çıplak kaldı” dedi. Daha sonra anlaşıldı ki, yayımlanan belgelerin yüzde 40’ı güvenilir, yüzde 6’sı ise “gizli”. “Çok gizli” olan herhangi bir belge açıklanmış değil. Bütün fırtına yüzde 6’dan kopuyor. Belgelerin yarattığı sonuçlar kadar tartışılan konuların başında “Acaba oyun içinde oyun mu var?” sorusu geliyor. Olabilir... Sorular çeşitli... Acaba ABD’nin bilgi güvenliği sisteminde önemli bir gedik mi var? Gelişmeler küresel patronun önemli bir zafiyetini, güçsüzlüğünü mü sergiliyor? Yoksa belgeler, ABD’nin isteğiyle mi ortaya dökülüyor? ABD, yeni NATO konsepti gereği siber suçlarla mücadele etmek ve interneti bütünüyle kontrolüne almak için de 11 Eylül benzeri bir senaryo mu hazırladı? Ya da ABD ile WikiLeaks, “danışıklı dövüş” mü yapıyor? Yoksa WikiLeaks’in başarısını gölgelemek isteyen, ABD’nin mutlak gücüne itaat edilmesini isteyenler mi, danışıklı dövüş senaryolarını ortaya atıyor? Ya da ABD yönetimindeki güçler arasındaki mücadele mi bu sonuçları yarattı? Türkiye’deki değerlendirmeler farklı. WikiLeaks’i önemseyen de var ciddiye almayan da. Belgelerin yayımlanmasını bir senaryonun gereği bulan iktidar karşıtları da... Tıpkı 11 Eylül’de ikiz kulelerin yıkılmasıyla ilgili değerlendirmelerde olduğu gibi. Kimileri ABD’nin dünya ölçeğindeki yeni operasyonlar için 11 Eylül’ü kendisinin planladığını düşünüyor, kimileri ise tersini savunuyor. Peki gerçek ne, doğru bilgi hangisi? Sorunun yanıtı, akla kara mı? Yoksa birden çok doğru yanıt mı var ortada? Bugün için dünya ölçeğinde gerçeklik algılaması, çoğunluğu küresel güçlerin ellerindeki medyalarca oluşturuluyor. Çoğu insan, dünyayı yönetenlerin medyalarına bakıp öğreniyor, bilgileniyor, tercihlerini oluşturuyor. Ya internet? Şimdilik onda denetim ve egemenlik medyada olduğu gibi değil. En iyisi yönlendirmeleri her zaman dikkate alarak, soruları çoğaltarak gelişmeleri incelemek, nedensonuç ilişkisini gözden kaçırmamak... Küresel güçlerin gizli bilgilerini (gerçekten gizli) kim sergiliyorsa, insanlığın yararınadır... YAKAMOZ Balbay’ın, Haberal’ın ‘Zulümhane’leri ve ‘Birileri’nin Tiyatrosu... Hey gidi demokrasisi kendinden menkul “Yetmez ama evet”çiler sizi! Hiç mi utanmadınız İstanbul’da “AB standardında 21. yüzyıl dayağı” yiyen üniversiteli gençleri izlerken? Ya da örnek bilim insanı ve örnek aydın Haberal’ın Çapa Hastanesi’ndeki hücreodasını polisler basıp, kendisini takip eden doktorları “örgüt üyesi” gibi saatlerce sorguya alırken? Bu hükümet ne mesaj veriyor dersiniz? Yardım edeyim: “Sakın hafızanızda son 60 yılın baskıcı zulüm dönemlerini gözünüzün önüne getirip, bizi onlarla kıyaslamayın; biz bambaşka bir boyutta karşınıza çıkıyoruz ve onları mumla aratacak bir düzeydeyiz...” İşte iktidar yağcılarının çıkar kuyruğuna girip halkın gözünde karanlığın çöplüğüne terk edildikleri şu günlerde, “Tiyatro Birileri”nin “1923” isimli oyununun galasına gittim. Yıllardır desteklediğim Utku Erişik ve arkadaşları Demet Buldu, Ulaş U.L.a.Ş, Yağmur Akdoğan, büyük bir cesaret ve heyecanla, dünden bugüne yaşadığımız siyasi dramları, göz yaşartıcı anekdotları öylesine keyifli bir akışla sahneliyorlar ki... Sakın kaçırmayın! (www.tiyatrobirileri.com) İşte yalakaların sıraya dizildiği, kalbi olup beyni olmayanların sustuğu bu ortamda, Afife Jale Sahnesi’nde ilk sırada, boş bırakılmış üç koltukta onur konuklarının fotoğrafları yer alıyordu: Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ve Doğu Perinçek... Tüm Silivri yurtseverlerini temsilen oradaydılar. Balbay’ın kalbimize bıçak gibi saplanan kitabını okudum. Kitapta o enfes üslubu ile davanın tutarsızlıklarını, kanıtsızlık içindeki can çekişmelerini aktarıyor. Onları daha önce Özkan’ın, Haberal’ın ve Perinçek’in “Zulümhane”de yazdıkları diğer kitaplardan da takip etmiştik. Yine de her satırı okurken insan gülsün mü, ağlasın mı karar veremiyor... Hangisini aktarsam ki? “Savcılara göre Cumhuriyet, Turhan Selçuk’un domuzlu karikatürünü yayımlayıp tahrik etti. Bu tahrik sonucu gazeteye üç el bombası atıldı. Karikatürü yayımlatan da Ergenekon, Cumhuriyet’i bombalayan da... Yani Ergenekon kendini tahrik etti, kendine kendisi bomba attı.” Balbay daha sonra dünyanın en beceriksiz örgütü olarak Ergenekon’u öne çıkarıyor: “Sayfanın tepesinde ‘Örgütün İşlemeyi Planladığı Suçlar’ var... Bu ne menem bir örgüt ki, sürekli plan yapıyor ama bir türlü gerçekleştiremiyor... Sözü edilen diğer terör örgütleri ile ilgili sürekli operasyonlar yapılıyor, belgeler ele geçiriliyor, madem ki bunları yöneten bir başka örgüt var, neden hiçbir ipucu ele geçirilemedi? 339. sayfadaki ‘Örgütün Gerçekleştirdiği Siyasi Faaliyetler’ başlıklı bölümde sadece ama sadece telefon görüşmeleri kayıtları var. Demek ki ‘örgüt’ siyasi faaliyet olarak sadece telefonla görüşmüş!” Balbay çocuğunun ilk iki yılını, onun kokusuyla geçiremedi. Bu bedeli kim ödeyecek? Ne demiş kendisine ilk gün, Silivri’nin 2. müdürü? “Mustafa Bey, burada kendinize bir yaşam alanı kurun.” İyi de o “yaşam alanında”, Balbay ve arkadaşları, gece odalarında ışık yanık olarak uyumaya zorlanmaktadırlar... Her hareketleri kamera kaydı altındadır ve kendilerine ait özel alan yoktur. Silivri Zulümhanesi’nin kütüphanesine gitmek, onlara yasaktır. Ender olarak gittikleri spor sahasının tepesi “helikopterle kaçırılmaya karşı” kafeslidir! Görüşe giderken, koridordaki 10 santimlik kapı penceresinden “komşu”lara selam vermek yasaktır! Biliyorsunuz, bilgisayar yasaktır. Hatta Zulümhane’ye arada gelen tiyatro gruplarının gösterileri de “Ergenekonculara” yasaktır. Onlar vebalı gibi tecrit altında yaratıklardır! Kalbi olan bir gardiyan, hücre kapısının mazgalından, Mustafa’nın kulağına fısıldayacak cesareti bulabilmiştir: “Yaklaş, bir şey söyleyeceğim. Ben Atatürkçüyüm, aramızda kalsın!” Ülkenin içine düşürüldüğü durum, daha iyi özetlenebilir mi? Bakalım yetkililer, gardiyanları sıraya dizip “Hani, nerede aranızdaki Atatürkçü, görelim” diye posta koyacaklar mı? “Bir kişi ile ilgili tutuklama kararı veren yargıç, aslında bu kararı bir aile için vermiş oluyor. Tüm ailenin yaşamı tutuklu hale geliyor” diyor Balbay ve ekliyor: “Yürekten inanarak söylüyorum: Şu anda yargılayan tarafta mı, yargılanan tarafta mı olmak istersiniz deseler, kesinlikle sizin yerinizde olmak istemezdim... Bütün bunlardan sonra bizi duymazsanız, size ağır ceza değil, sağır ceza mahkemesi mi diyelim?” Son söz: Bu davanın Türk adaletinin güvenilirliğine getirdiği depremin bedelini tarih üstünden kim, nasıl ve ne zaman ödeyebilecek? [email protected] www.bedribaykam.com ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BEDRİ BAYKAM HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] [email protected] BULMACA OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc yahoo.com SEDAT YAŞAYAN BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kırmızı şarap üretiminde kul 1 lanılan bir üzüm 2 cinsi. 2/ Boğa 3 güreşi yapılan alan... Fazıl 4 Hüsnü Dağlar 5 ca’nn bir şiir ki 6 tabı. 3/ Mikroskop camı... Ri 7 zeErzurum ka 8 rayolunda bir 9 dağ ve geçit. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Bir seçimde adaylardan hiçbirinin gerekli 1 E Ş M E K A Y A oyu sağlayamaması ne 2 Ğ E S E D İ Y E deniyle seçimin so 3 R A H İ M V A N nuçsuz kalması. 5/ Aziz 4 İ L İ N E K L A Nesin’in bir öykü kita 5 K A R R A K AM bı... Uzaklık işareti. 6/ 6 O T S E R İ M “Neler yapmadık şu 7 C U R A İ T A P için / Kimimiz öldük 8 A R İ F A N E İ / Kimimiz nutuk söy 9 A T Ş E L E K ledik” (Orhan Veli)... Ege ve Akdeniz kıyılarımızdaki küçük koylara verilen ad. 7/ Eski Mısır inanışında ana tanrıça... Kenar süsü. 8/ İlkel bir silah... Hayvanlara yedirilen kuru ot. 9/ Sıtma mikrobunu aşılayan sivrisinek... Bir nota. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Vezir ve sadrazamların giydiği bir çeşit kavuk. 2/ Renk renk parlak tüyleri olan, iri gövdeli bir papağan... Terzinin belli bir ölçü ve modele göre kumaşa biçim vermesi. 3/ Türkiye’den Yunanistan’a göç eden Rumların oluşturduğu müzik türü. 4/ Tarla sınırı... Doğu Anadolu’da bir ırmak. 5/ Porselen yapımında kullanılan bir çeşit beyaz ve gevrek kil... Kuzu sesi. 6/ Her iki Kore’nin de para birimi... Tabut. 7/ Gereksiz, fazla... Yalnız iki geniş yüzü testereyle düzeltilmiş tahta. 8/ Bir kimsenin bir topluluk içindeki durumu... İskambilde bir kâğıt. 9/ Derviş selamı... Su masajı küveti ya da havuzu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle