19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 ARALIK 2010 PAZAR 8 İstanbul Y Edirne B Kocaeli Y Çanakkale Y İzmir Y Manisa Y Denizli Y Zonguldak Y Sinop Y Samsun Y Trabzon PB Giresun Y Ankara Y 12 9 12 11 16 16 17 14 18 22 24 24 14 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y Y PB Y PB PB B B B B PB PB PB 10 13 15 17 27 25 23 25 22 2 18 14 16 HABERLERİN DEVAMI Oslo K Helsinki K Stockholm K Londra PB AmsterdamK Brüksel K Paris K Bonn K Münih K Berlin K Budapeşte B Madrid Y Viyana B 5 3 2 0 0 1 2 2 0 1 1 10 3 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam PB K B PB K K A A PB A PB PB Y 3 1 13 15 2 6 8 3 16 3 18 22 23 Ülkemizin geneli parçalı ve çok bulutlu Marmara, Ege, Batı Akdeniz, İç Anadolu’nun batısı, Batı Karadeniz ve Orta Karadeniz’in iç kesimleri ile Giresun çevreleri yağışlı geçecek. Yağışların Marmara’nın doğusu ile Kütahya ve Düzce çevrelerinde kuvvetli olması bekleniyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 5 Aralık GÜNCEL Baştarafı 1. Sayfada CÜNEYT ARCAYÜREK WikiLeaks belgelerinin yayımlandığı gün; hükümette birlikte olduğu bir bakanın “çok tehlikeli” diye tanımladığı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile iki saate yakın baş başa bir görüşme yaptı. Belgeler, sadece Dışişleri Bakanı kimliğine değinmiyor, ayrıca uyguladığı dış politikanın başarısız olduğunu da kayda alıyor. Kimi bakanlarla ilgili yolsuzluk iddialarının yanı sıra Başbakan’ın İsviçre bankalarında 8 ayrı hesabı olduğunu iddia ediyor. İki Dışişleri Bakanı arasındaki görüşmeden sonra Davutoğlu basına yaptığı açıklamada; Hillary Clinton’un kendisinden, hükümetinden ve Başbakan’dan “özür dilediğini” söyledi. Davutoğlu ile Clinton, özrün kamuoyuna açıklamasında mutabık kalmışlardı. Ertesi günü medya; ABD Dışişleri Bakanı’nın, Başbakan’dan, Davutoğlu’ndan ve Türk hükümetinden özür dilediğini büyük başlıklarla ilan etti. İki gün geçti. Washington muhabiri Elçin Poyrazlar’ın Cumhuriyet’te dün yayımlanan, hiçbir gazetede yer almayan haberine göre; ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Philip Crowley’e, günlük basın toplantısında; “Clinton’un Davutoğlu’ndan özür mü dilediği yoksa kendisine üzüntülerini mi ilettiği” soruldu. Sözcü; “Clinton’un geçen pazartesi birebir görüşmede Pakistan, Arjantin Cumhurbaşkanlarına yaptığı gibi Davutoğlu’na da ‘üzüntülerini’ ifade ettiğini” açıkladı. Özür dilemekle üzüntü beyan etmek herhalde farklı anlamlar ifade ediyor. ABD Dışişleri Bakanlığı, Davutoğlu’nu Türk ve dünya kamuoyuna doğruları söylememekle suçluyor. Bu ağır bir suçlama. Bakanı da aşıyor. Zira hükümet gerçeği saklamakla suçlanıyor. Medyanın, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Davutoğlu’nu yalanlayan haberi görmezden gelerek dün sütunlarına almaması ise… …bir başka gerçeği, medyanın RTE’den korktuğunu, sindiğini doğruluyor... Önümüzdeki günlerde bakalım Davutoğlu, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yalanlamasını yalanlayacak mı? Ya da AKP’nin sürekli başvurduğu yöntemi kullanarak özür açıklamasını saptırdığını söyleyerek medyayı mı suçlayacak? Belgelerdeki hakaretleri, suçlamaları sindirecek mi Türkiye? Davalar açmaktan söz eden RTE ve çevresi hâlâ hukuksal açıdan bir çıkış yolu bulmuş değil. RTE’nin İsviçre bankalarında 8 ayrı hesabı olduğu hâlâ bir resmi belgeye dayanarak inandırıcı biçimde yalanlanmadı. Deniz Baykal’ın, İsviçre’deki var olmayan hesabına milyon dolarlar yatırıldığı iftirasını mahkeme kanalıyla bu ülkeye başvurarak resmen yalanlattığını örnek göstererek, Güncel’de RTE’ye aynı yöntemi salık vermiştik. Bir gün sonra manşetlerde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu; Baykal’ın adını vermemeye nedense özen göstererek RTE’nin İsviçre’ye mahkeme kanalıyla başvurmasını önerdi. Ne çare RTE’nin bu öneriye sıcak baktığını gösteren bir işaret yok. Bir başka garabet: Başbakan “iddia sahibinin iddiasını ispat etmesi” kuralını öne sürerek İsviçre’de hesabı olduğunu CHP’nin kanıtlamasını istiyor. CHP kendine ait olmayan bir hesabın var olup olmadığını İsviçre’den nasıl soracak? İddia sahibi iddiasını ispat etmekle yükümlü ise… RTE, iddianın sahibi Edelman’a başvursun! Üstüne üstlük RTE, İsviçre’ye başvurup bankalarda hesabı olmadığını kanıtlasa da.. güvendiği bir başkası, örneğin yakın dostu bir işadamı aracılığıyla İsviçre’de hesabı olduğunu içerecek başka söylentilerin yayılmasını nasıl önleyecek? Ok yaydan çıktı! WikiLeaks belgelerini dava etmenin güçlüğü, hatta olanaksızlığını Maliye Bakanı Mehmet Şimşek açıklıyor. Londra’da işadamlarına “Doğan Grubu’nun suyu ısındı, elinizdeki hisseleri satın” demediğini kanıtlayamıyor. Bakan Şimşek: “Viyana Sözleşmesi dava açmaya engel. Diplomatlara ülkelerine belge gönderme yetkisi veriyor” diyor. ABD Dışişleri Sözcüsü Crowley, bu ve benzeri uluslararası sözleşmelere dayanarak açıklanan belgelerin arkasında durduklarını açıklıyor: “Büyükelçilerimiz ve konsoloslarımızın yaptığı mükemmel işi inkâr etmiyoruz!” Yani? RTE’nin İsviçre’de 8 ayrı hesabı olduğunu iddia eden WikiLeaks belgesinin de arkasında olduklarını söylüyor. Bu açıklamasıyla Crowley, içeriye dışarıya hiddetli saldırgan söylemleri üzerine bir bardak soğuk su ikram ediyor RTE’ye! “Anılarımı yazmaya başladım” demişti. “İstersen seninle ilgili bölümü okuyayım.” Okumuştu, beni o uzaktaki, ama içimde yaşayan anıların içine götürmüştü. Vatan gazetesi Sanat Eki, Özcan, Özer, ben ve Şakir... Vatan binasının çatı katındaki oda. Yaz sıcağında nerdeyse yarı çıplak çalışan, yazan, çizen, tartışan bizler! Üçü de kolejli, üçü de yüzmeyi seven. Bir tek bendim beyaz olan, adımı da Şakir koymuştu, ‘Beyaz Adam’ diye. Vatan’ın Sanat Yaprağı’nı ciltletecekti. Bilmem yaptırdı mı? İlk kez bir gazetenin haftada bir verdiği sanat yaprağında o dönemin ünlü hemen bütün şairleri, yazarları vardı. Ben haftada bir kitap tanıtırdım. Şakir ve Özcan çeviriler yaparlardı. Sanatla, edebiyatla ilgili yazılar... Bir dönemdi! Yaşadık, yaşattık, unutamadık! Şakir’le her buluş EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Şakir’li Bir Yaşam!.. mamızda yeniden bir Sanat Yaprağı çıkarmak düşünü yaşatırdık. İkimiz de zamanla yaşlandık. O eczacılık okumuştu, babadan, ağabeyden eczacılıkla içli dışlı olmuştu. Sanırım eczacılığı benimsememişti... O da, arkadaşı Özcan da, felsefeyi, sanatı, şiiri, edebiyatı her şeyin üstünde tutuyorlardı. Kolejlilerin kendilerine özgü bir kişilikleri, ayrı bir nitelikleri vardır. Benim gibi kenar semtlerde yetişmiş biri onları kolay kolay anlayamaz! Ama onlar beni anlarlardı, severlerdi. Özellikle Bülent Ecevit’in de ara sıra katıldığı Kumkapı meyhanelerindeki buluşmalar da o genç yaşların yaşantısında apayrı bir zenginlikti. “Anılarımı nerdeyse bitirdim” demişti son telefon konuşmamızda. Ben İstanbul’da yaşarken arada bir Eczacıbaşı binasında buluşurduk. Uzunca bir süre genel müdürlük yaptı, sonra işi spora çevirdi. Eczacıbaşı voleybol, basketbol takımlarını canlandırdı, şampiyonluklara taşıdı. Ama onun en büyük tutkusu sanattı, sanatçılardı, sanatı tüm ulusa sevdirmekti. Ağabeyinin kurduğu Sanat Vakfı’nın yöneti mini uzun yıllar üstlendi. Severek, isteyerek, zenginleştirerek... Eczacıbaşı’nın sanat ve kültür vakfı uluslararası bir önem, bir değer kazanmışsa, bunda Şakir’in rolü büyüktür. Türk halkının yaşamında sanatın yeri olduğuna, olacağına, olması gerektiğine inanan bir insandı. Sonuna kadar direnerek, çalışarak, uğraşarak sinemada, müzikte, sanatın her dalında öncülük yaptı. Şimdi koskoca bir kitap, tam sekiz yüz sayfa!.. Şakir Eczacıbaşı bir roman akıcılığıyla yazmış, ta çocukluğundan son günlerine kadar... Eşsiz bir biyografi... Sanat âşığı bir gencin yaşamında ben de kendimden parçalar buldum. İyi ki yaşamışız o günleri. Şakir Eczacıbaşı’nın “Çağrışımlar Tanıklıklar Dostluklar” adlı anılarında tüm sanat kültür dünyası kendini bulacak... GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Cumhuriyet Okurları (CUMOK) fuardaki stantlarında “Mustafa Baybay’a mektup yazmak ister misiniz” diye bir etkinlik yapmış. 200 kadar mektup. Hepsi elyazısıyla, hüznüyle, umuduyla sımsıcak. Bir gecemi o mektuplara ayırdım... Son mektubun ardından hücremdeki Türkiye haritasında biraz gezindim. Vakit daha erkendi, henüz sabah olmamıştı; 04.00 mü ne... Arkadaş dedim kendime, sen bu mektupların verdiği enerjiyle yeni kitabına 45 sayfalık tohum atarsın... Tamam bu kitap fuarında buluşamadım okurla, bak onlar sana gelmiş. Ocaktaki Adana Kitap Fuarı da öyle görünüyor... Ama martta Bursa var, nisanda İzmir... Mektupları içeriğine göre tarttım... Hüzün kokanlar var: “Nasıl olur, somut bir şey olmadan kuvvetli şüphe var, deyip sizleri bu kadar uzun süre tutarlar...” “Artık azınlıktayız... Çok üzülüyorum...” Yürekten bir şeyler paylaşmak isteyenler var: “Sizler tutukluyken özgürlüğümden utanıyorum.” “Lütfen yapabileceğimiz bir şey söyleyin... Örneğin, biz de hep birlikte sizinle tutuklu kalalım...” “Bizim adımıza tutuklusunuz...” Ama en çok umut ve kararlılık üzerine: “Lütfen bu duruşunuzu sürdürün, direnciniz bizi de umutlandırıyor.” “Acının meyvesi tatlıdır. Yaşadığınız acılar mutlaka ülkemizin hayrına olacak, çok daha güçlü çıkacaksınız.” “Şu an gülümseyen fotoğrafına bakarak yazıyorum, bu senin tercihindi! Bu tercihi yaptığın için ülkem adına teşekkürler... Ne diyor Nâzım? Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.” “Önce kendimi tanıtayım, 17 yaşında lise üçüncü sınıf öğrencisiyim. Onların ampulü 5 voltsa bizimki 5 bin volttur. Biz, sizler gibi düşünenlerin çocuğuyuz. O kadar!” Ben gelecek güzel günlere olan umudumu, bu uğurda mücadele etme gücümü hiçbir zaman yitirmedim. Bunun toplumda da var olduğunu hissediyorum. Mektuplarda da görmek çok güzeldi. Bu acılı günleri bala bulayacağız ve gülümseyerek paylaşacağız sevgili okurlar. O günler mutlaka gelecek... Cumhuriyet Kitap eki bir süredir yapmıyor. Çok satan kitaplar listesinden söz ediyorum... Radikal Kitap ekinin 20 Kasım Cumartesi günü yayımlanan 505. sayısında edebiyat dışı çok satan kitaplar listesinde ilk üç sıra şöyleydi: 1 Haliç’te Yaşayan Simonlar, Hanefi Avcı. 2 Silivri Toplama Kampı Zulümhane, Mustafa Balbay. 3 Takunyalı Führer, Ergün Poyraz. Bu üç kişi muhtemelen pek çok konuda farklı düşünüyor; farklı kesimlerden, farklı kültürlerden geliyorlar. Ortak özellikleri ise şu: Üçü de Silivri hapishanelerinde tutuklu. Üçü de kuvvetli şüphe üzerine tutuklandı, haklarında somut bir delil ve suçlama yok. Üçü de AKP hükümetinin icraatının bu ülkeye yararlı olmadığını düşünüyor. Alın size hızla “ileri demokrasiye” doğru giden Türkiye’nin fotoğrafı! [email protected] Maden Mühendisleri Odası Başkanı Torun: Bakanlık 400 bin mühendisi yok saydı ‘Meslek odalarına bypass’ MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın iş güvenliği uzmanlığıyla ilgili yönetmeliği mühendisleri mağdur etti. Maden Mühendisleri Odası (MMO) Başkanı Mehmet Torun, iş güvenliği uzmanlığı eğitimimin meslek odalarından alınarak firmalara verildiğine dikkat çekerek 400 bin mühendisin yok sayıldığını vurguladı. Torun, bakanlığın kendi personeline sınavsız iş güvenliği uzmanlığı hakkı tanıdığını da söyledi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın çıkardığı “İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik” tepki çekti. MMO Başkanı Mehmet Torun, yönetmelikteki sakıncaları şöyle anlattı: Odalara bypass: İş güvenliği uzmanları, iş güvenliği önlemlerinin alınmasından ve denetiminden sorumlu kişiler. Daha önce bu kişilere meslek odalarınca eğitim verilebiliyordu. Ancak bu yönetmelikle meslek odaları bypas ediliyor. Yani, deneyimli, kurumsallaşmış meslek odaları yerine, eğitimleri sıradan firmalar verecek. Meslek odaları yok sayılıyor. Meslek odalarının eğitim vermesi engelleniyor. 400 bin mühendis yok sayılıyor: Daha önce Danıştay tarafından iptal edilmesine karşın yönetmelik yeniden çıkarıldı. Yönetmelikle iş güvenliği hizmetleri özel sektör eliyle piyasalaştırılıyor. 400 bin mühendis yok sayılıyor. Bakanlık personeline avantaj: 400 bin mühendisin sınavlara girmesini engelleyen bakanlık kendi personeline iş güvenliği uzmanlığını sınavsız veriyor. 3 yıllık müfettiş yardımcısı, 5 yıllık müfettişe bu hak veriliyor. 20 yıl madende çalışan mühendisin ise bu hak elinden alınıyor. Mühendise deniliyor ki, “Sen bu hakka sahip değilsin, 8 yıl sonra bu hakkı kazanacaksın”... Mühendislerin işyeri uzmanlığı yapmasının önü tıkanıyor ama bakanlık personeline avantaj sağlanıyor. İş kazaları artacak: Denetim hizmetleri de piyasalaştırılıyor. Örneğin Ankara’da kurulacak bir şirketle Kars’taki, Ardahan’daki şirketleri denetleyebilecekler. Oysa biz işyerlerinde güvenlik birimleri kurulmasını, onlar üzerinden denetimin yapılmasını önemsemiştik. Şimdi göstermelik denetimler yapılacak. Bu da iş kazalarını arttıracak. Belgeler yok sayıldı: Daha önceden, 5 yıl önce iş güvenliği uzmanlığı belgesi alanların belgeleri de yok sayıldı. Oysa bu belgelerle iş kurmuş, başka yere taşınmış meslektaşlarımız vardı. Onlar da mağdur oldular. Sadece 200 maden mühendisi kamudan emekli oldu ya da işini bırarak iş güvenliği uzmanlığına geçti. Şimdi bu belgelerin geçersiz olduğu söyleniyor. Devletin verdiği belgeye güvenemeyeceksek neye güveneceğiz. Mağdur olan 200 mühendis de bireysel olarak itiraz hakkını kullanacak. Cezaevinde yatanlar var: Daha önce aldıkları iş güvenliği uzmanlığı belgeleri nedeniyle cezaevinde bulunan mühendisler var. Belgeyi almışlar, işyerinde kaza olmuş ve sorumlu tutularak cezaevine konulmuşlar. Bu belgeler geçersizse o zaman mühendisler de serbest bırakılmalı. 2 yıldır içeride yatan mühendisler var. Böyle 10’a yakın maden mühendisi bulunuyor. Dava açacağız: MMO olarak yakın süreçte çözüm olmazsa da yasal haklarımızı kullanacağız, dava açacağız. MADENCİLER GÜNÜ KUTLANDI 4 Aralık Dünya Madenciler Günü nedeniyle Madencilik Sektörü Başkanlar Konseyi Birliği Başkanı İsmet Kasapoğlu ile çok sayıdaki maden işletme temsilcileri Taksim Cumhuriyet Anıtı’na çelenk bıraktılar. Fransa’nın İstanbul Fransız Başkonsolosluğu önünde toplanan Madencilik Sektörü Başkanlar Konseyi Birliği, İstanbul Maden İhracatçıları Birliği, Türkiye Madenciler Derneği, Maden Mühendisleri Odası ve bazı madencilik meslek birliklerinin yöneticileri, katıldı. Mustafa Kemal Atatürk ve kazalarda ölen madenciler adına saygı duruşu yapıldı. (Fotoğraf: MÜNEVVER GENÇ) MEB salonunda ‘Saylan’a ışık engeli SEVİL ARINAN ‘AOÇ’de yağmaya’ dava Meslek örgütleri ve Ankara Barosu, Anakent Belediyesi’nin niyetinin ‘istediği şekilde yapılaşmayı gerçekleştirmek’ olduğunu belirterek planları yargıya taşıdı ALİCAN ULUDAĞ ANKARA 2008’de Ankara 13. İdare Mahkemesi’nin iptal etmesinin ardından Anakent Belediyesi tarafından bu yıl yeniden hazırlanan Atatürk Orman Çiftliği’ne (AOÇ) ilişkin plan ve projeler, bir kez daha yargıya taşındı. Planların yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle açılan dava dilekçesinde, planların anayasa ve Atatürk’ün vasiyetine aykırı olduğu kaydedildi. Dilekçede, “Belediye istediği şekilde yapılaşmayı gerçekleştirme niyetindedir” denildi. TMMOB’ye bağlı Peyzaj Mimarları Odası, Çevre Mühendisleri Odası, Şehir Plancıları Odası ve Mimarlar Odası Ankara şubeleri ile Ankara Barosu’nun ortaklaşa hazırladığı dilekçe, Nöbetçi Ankara İdare Mahkemesi’ne verildi. Davanın gerekçeleri ise özetle şöyle sıralandı: Yasa neden durdurulmalı?: 5524 sayılı yasa ile getirilen düzenlemeler ile AOÇ üzerinde Mustafa Kemal’in, anayasadan doğan temel haklar ve hürriyetleri çiğnenmektedir. Atatürk’ün hazineye yaptığı bağış konusu arazi, Atatürk’ün bağış senedinde yer alan iradesi ve buyruğu yönünde kullanılabilir. Toplumsal hafıza yok edilecek: Plan, Ankara kent kültürünü oluşturan değerler bütününde kuruluş amacı ile özgünleşen AOÇ’nin tarihi ve doğal dokusunun yok edilerek toplumsal hafızanın, tarihi değerlerin iğdiş edilmesinde,imar hukukunun, şehircilik ilkelerinin çiğnenmesinde son örnektir. Belediyenin niyeti yapılaşma: Belediye, boş bir planla istediği şekilde yapılaşmayı gerçekleştirme niyetindedir. Tartışmalı yerler yasallaşacak: Dava konusu plan notunda yer alan düzenleme, yapımına ilişkin hukuksal tespit bulunmayan, büyük bölümü ruhsatsız yapılaşmalara yönelik mevzuata aykırı af niteliğindedir. Şehrin ciğerleri: AOÇ Ankara’nın başkent olarak gelişiminden beri şehrin en önemli hava koridoru özelliğini korumuştur. Şehrin ciğerlerinin yoğun yapılaşmaya açılması Ankara’nın uzun yıllar yaşadığı kirlilik sorununu yeniden gündeme getirecek, ancak bu sefer geri dönülmez bir noktaya varılmış olacaktır. Tarımsal alanlar korunmuyor: Dava konusu planların, yasanın emrettiği biçimde, AOÇ’nin tarımsal alanlarının korunması yönünde herhangi bir öngörüsü yoktur. Planlar suç teşkil ediyor: Belediyenin plan onaması, açıkça mahkeme kararına aykırılık teşkil etmektedir. ANKARA Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Kurucu Genel Başkanı Türkan Saylan’ın yaşamını konu alan “Türkan Saylan: Işık Yolcusu” adlı tiyatro oyunu, sahnelendiği Milli Eğitim Bakanlığı Şura Salonu’nda ışıklandırma engeliyle karşılaştı. Oyun tek sahne ışığıyla oynandı. Müziklerini Fazıl Say’ın bestelediği oyun başlamadan önce başrol oyuncusu Dilek Türker, “Ben buraya daha önce de gelmiştim. Hiç böyle bir sorunla karşılaşmamıştım. Biz şimdi bu oyunu oynayalım mı, oynamayalım mı?” dedi. Bunun üzerine sanatseverler dakikalar süren alkışlarıyla bu duruma tepki gösterdi. Oyun her şeye karşın tek ışıkla oynandı. Yetkililer ise ışıklandırmanın her zaman bu şekilde olduğunu savundu. AA, TRT ve RTÜK personelinde artış ANKARA (ANKA) CHP Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yanıtlaması istemiyle verdiği ve bakanlığına bağlı kuruluşlardaki kadrolaşma iddialarını sorduğu önergesine TRT, AA ve RTÜK’ten yanıt geldi. TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, 2003’te personel sayısının 8 bin 21, 2010 yılında ise 7 bin 473 olduğunu bildirdi. Şahin, 2003’ten bugüne kadar 2 bin 418 kişi işten ayrılırken 1270 personel ataması yapıldığını ifade etti. AA Genel Müdür V. Ahmet Tek, kurumda 2002’de 452, 2010 itibarıyla 653 personelin kadrolu olarak görev yaptığını açıkladı. RTÜK Başkanı Davut Dursun, 2002’de 335 olan personel sayısının şu an 416 olduğunu belirtti. Gül ve Erdoğan nikâh şahidi oldu İstanbul Haber Servisi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun kızı Merve Eroğlu ile İhsan Uşun’un nikâhında şahitlik yaptı. Nikâh töreninin sonunda Erdoğan çiftlere yine 3 çocuk tavsiyesinde bulundu. MOSKOVA (AA) Rusya’da iç hat seferi yapan Dağıstan Havayolları’na ait Tupolev 154 tipi yolcu uçağı 3 motorunun birden arızalanması üzerine Moskova’daki Domodedova Havaalanı’na acil iniş yaptı. Uçakta 2 kişinin öldüğünü 40 kişinin yaralandığı bildirildi. C MY B C MY B Rusya’da uçak kazası 2 ölü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle