19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 ARALIK 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ 11 Cumhuriyet’e kırgın olmadığını belirtti, yasaklardan söyleştik, laf lafı açtı BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Evren’le Çankaya’da (22 Mayıs 1987 Cuma) Baransel’in büro pencerelerine ağaç dalları yaslanmış. Yaprakların arasından Ankara’yı seyretmek zor. Ali’nin bürosu Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği binasında. Tek katlı, Köşk binasından hayli uzakta bir bina. Çeşitli dönemlerde birkaç kez, belki de daha fazla geldim buraya. Bayar döneminde, Sunay döneminde, Korutürk döneminde. Ali henüz gelmemişti, bir başıma oturuyordum. Genel Sekreterlik binasına girerken de dikkatimi çekti. Bu şirin ve sevimli bina tel tel dökülüyordu. Bakımsızdı. Aşağıda Başbakan Özal, dilediği kadar masraf yapar, sağa sola para dağıtırken, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği binasının onarımdan yoksun kalması insana bir tuhaf geliyordu. Evren’in Köşk’te azami tasarrufu dikkate alarak çalıştığı ve çevresini çalıştırdığı biliniyordu. Ama, bu kadarı biraz fazla değil miydi? Örneğin çalışanların konuklarına ikram ettiği bir fincan kahve bile sayı ile kısıtlanmıştı. Cumhurbaşkanının yaz çalışmaları boyunca genel sekreterin buyruğu gereği Florya Köşkü’nün santralı saat 17.00’den sonra çalışmıyordu. Köşk tasarrufa bu denli dikkatli. Ya Özal? ‘Gülü tarife ne hacet!’ Baransel geldi. Köşk’e doğru yürüdük. Hava rüzgârlı ve serin. Yürürken konuşuyoruz. Kafamda çeşitli sorular. Nasıl davranacak, nasıl davranacağım? Ayrı birer soru. Konularla ilgili kafamda çeşitli olasılıklar. Yaverler odasına girdik. Soldaki ilk oda. Oda düzeni hiç değişmemiş. Ne ki, koltuklar daha eskimiş. Başyaver geldi kısa süre söyleştik. Havadan sudan. Biraz da nereden açıldı konu bilmiyorum Bulgaristan ve Yunanistan’daki Türk azınlıkların önemine değinen kısa irdelemeler. Deniz yaveri aldı beni. Koridorda yürüdük. Ünlü Mavi Salon. Perdeler girişi kapatmış. Geçmiş günlerdeki İnönü dönemi yüzme havuzu, şimdi Korutürk’ün yılbaşı çağrılarını yaptığı büyük salona dönüşmüş. Duvarlarda değerli tablolar. Belleğimin dehlizlerinde geçmişten bugüne kimi anılar canlanıyor. Cumhurbaşkanı’nın çalışma odasına giriyorum. Beş adım ötede kapının tam karşısındaki masanın arkasında siyah beyaz çizgili giysileriyle Cumhurbaşkanı Evren oturuyor. Saygıyla selamlıyorum Evren’i. Masasından kalkıyor Cumhurbaşkanı, gülümsüyor. Yüzünde kırgınlık, kızgınlık anımsatan yansımalar yok. Masanın çevresinden dolaşıyor, elimi sıkıyor, yer gösteriyor. Nazik. Bana tanınan süre 50 dakika. Benden sonra yurtdışında olan Üruğ Paşa’ya vekâlet eden Kara Kuvvetleri Komutanı Genelkurmay Başkanı adayı Orgeneral Necdet Öztorun gelecek. Cumhurbaşkanı Evren söze nasıl gireceğini düşünüyormuş gibi başını hafifçe yukarı kaldırdı. Söyleşiyi açmak gerekiyordu: “Genelkurmay Başkanı’yla kimi siyasal olaylar üzerinde söyleşiyorduk. Bazı kaygılar üzerinde durmuştum. Görüşme isteyip bunları niçin size anlatmadığımı sordu. Ben de ‘Cumhurbaşkanı beni sevmez, hatta kızar da bana’ dedim. Oysa siz de lütfedip çağırdınız. Böylece konuşma olanağı doğdu” dedim. Eliyle şöyle bir hareket yaptı, “Yok canım size kırgın değilim” dedi. Evren Paşa sürdürdü: “Bazı kupürler var (demek her gazetecinin yazdıklarını dikkatle inceliyordu), 1980’de (terörü ve anarşiye son verme vaadi ile işbaşına gelen 12 Eylül’e) iyi şeyler yazmışsınız, sonra birden terse dönmüş. Şu KUDETA kitabı. Bizimkileri bekçi yapmışsınız.” “Hemen şunu söylemeliyim ki Sayın Cumhurbaşkanı” diye başladım, “Ben hayatımı yazıyla kazanıyorum. Başka hiçbir gelirim yok. Siyasal konular üzerinde ne görüyorsam, doğruyu nasıl biliyorsam yazmaya çalışıyorum. Bazen de siyasi olayları ‘gayri ciddi’ açıdan yazıyorum. Bunları birbirinden ayırmak gerekiyor.” Önce WikiLeaks.. WikiLeaks, belgelerini kimlerin neden sızdırdığı üzerine hâlâ tartışma yapılıyor. Acaba kim? Atış serbest: WikiLeaks, yoksa Amerikan istihbaratının denetlediği bir internet sitesi mi? Hangi amaçlarla bu belgeleri yayımladığını bilmesek de, o büyük gücün bir bildiği vardır!! Bizim iktidar mensupları kolayı buldu, kimi inanarak ama kimi siyaset numarası olarak, İsrail’in bu belgelerin yayımlanmasından kazançlı çıktığını söylüyor ve arka planda İsrail’i görüyor. Tabii, onlara göre halkımızın “kıt aklı”, Türkiye’yi ilgilendirmeyen yüz binlerce belgenin ne amaçla yayımlandığını sorgulamayacak.. Şu kadim akıl yürütme, “bilmeceleri çözmek” için “altın standart” olarak sunuluyor: Olaydan en çok kim kazançlı çıkıyor, ona bakın. Bu işe yaramaz salak istihbaratçı mantığı ne zaman çöpe atılacak?! (Ayrıca benzer fikir yürütmelerle Erdoğan’ın yabancı bankalarda kendi veya başkası adına hesabı olmayacağını söylemek de yanlış. Ne, var; ne de yok, diyebilirim. Erdoğan’ın “yok” demesi de benim için bir anlam taşımaz.) Ben yeni bir numara ileri sürüyorum: ABD bu belgeleri bizzat kendisi açıkladı, bu bir günah çıkartmadır. Kötü geçmişe sünger çekmek için. Bundan sonra ABD bütün dünya ile ilişkilerinde tertemiz, demokratik, saf, saydam bir sayfa açacak... Beğenmediniz mi, öyleyse buyrun ikincisini: ABD, AKP içindeki ve çevresindeki adamları deşifre ederek Recep Beye seçimlere giderken bütün bu gizli istihbarat taşıyıcılarını, dedikoducuları bertaraf etmek olanağı vermek istedi... Bunları bir yana itin, gerçek düşüncem şu: Bilmediğimiz konuda şüpheci tutum almak tabii ki iyidir. Ama şüpheciliği iyice zorlamak da bazen olayı olguyu görmemizi engeller. Gerçek, çoğunlukla saf olarak ortada durur, onu görmeyiz, inanmayız, arkasına dolanırız, yanındansağından solundan bakarız, kazmayla altını oyarız, gökyüzünden işaretleri yorumlarız... Ama gerçek bütün saf haliyle işte orada karşımızdadır... Bütün beyaz giysisiyle! Bazen –ve genellikle– çok basit ve yalın bakarak olayı anlayabileceğimizi öğrenmeliyiz! Bu yaklaşım, pek çok önemli bilimsel keşfin de öyküsünü anlatır aynı zamanda. SÖZÜ 12 EYLÜL’Ü NEDEN ELEŞTİRDİĞİMİZE GETİRDİM Eleştirilerimi sıraladım, Evren Paşa da “pişmanlık duyduğu olaylardan” söz edecek, örneğin, siyasal partilerin kapatılması, AP ve CHP eski liderlerinin Zincirbozan’a gönderilmesi gibi olayların “yapılmaması gerektiğini” söyleyecekti. D ikkati yoğunlaştı. Kesmeden dinliyordu, sözü 12 Eylül’ü eleştirmemizin nedenlerine getirdim: “Ama siz anarşi ve terörü ortadan kaldırmak amacıyla geldiniz, ama daha sonra ekonomik, sosyal sorunları ve hemen ardından Türkiye’nin siyasal geleceğini yeni baştan düzenleyen öyle kararlar aldınız ve uygulamaya başladınız ki... Size yaklaşıp bu kararların yanlış yanlarını anlatmak ve eleştirmemek olanaksızdı. Sizin düzenlediğiniz siyasal yaşam bugün ‘cıvık bir ortam’ getirdi. O sıralarda da bu gidişe ve oluşuma karşıydık. Bugün de!” Sustum. Şöyle yanıtladı eleştirilerimi: “Canım, o sırada her kafadan bir ses çıkıyordu” dedi. “Belki her kafadan ses çıkıyordu, ama çevrenizde de... Ben ve benim gibi düşünenler o günlerde ne yazıyor ya da yazabiliyorsak, bugün de aynılarını, gelişen olaylar içinde aynılarını yazıyoruz.” Yanıtım da böyle oldu. Evren Paşa da daha sonra “pişmanlık duyduğu olaylardan” söz edecek, örneğin, siyasal partilerin kapatılması, AP ve CHP eski liderlerinin Zincirbozan’a gönderilmesi gibi olayların “yapılmaması gerektiğini” söyleyecekti. Gazetecilerden şikâyet etmeye başlayınca... Hem konu içinde kalan, hem de konuyu başka yöne çevirmeye yönelen cümleler söyledi Cumhurbaşkanı: “Gazetecilere güven olmuyor ki... Mesela” diye başladı: “Mesela Hasan Cemal ‘Tank Sesiyle Uyanmak kitabında benim Atatürk’e benzemeye çalıştığımı, yok Atatürk gibi trenin penceresinde resim çektirdiğimi, at bindiğimi yazıyor. At bindim. Uzun süre çevremde gazeteci istemedim. Bir gün geldi, çok ısrar ettiler, resim çektirdim. Şimdi belim ağrıyor binemiyorum.” Böyle söylerken gülüyordu. Mademki gazetecilerden söz ediyorduk, öyleyse sürdürmeliydik. “Başka bir olay daha Sayın Cumhur başkanı” dedim: “Siz belirli gazetecileri kabul ediyor, konuşuyorsunuz. Bir de bakıyoruz bir sütunda ‘Geçenlerde Cumhurbaşkanı ile konuşuyorduk’ veya ‘Köşk’e şöyle bir uğramıştım. Şu konulara değindi Cumhurbaşkanı’ gibi yazılar çıkıyor. Bu türden yazılar, sizin gazeteciyi kabul ettiğinizi AA’nın duyurması, o gazetecilerin ne kadar önemli olduklarını duyurma isteklerinden kaynaklanıyor. Neden bunlara kızmıyorsunuz? Buraya gelirken Sayın Baransel’den rica ettim. ‘Cumhurbaşkanı’nın beni kabul ettiği AA kanalı ile duyurulmasın’ dedim.” Sanırım Cumhurbaşkanı da ‘kimi gazetecilerin davranışından’ yakınıyordu. “Canım bunlar doğru” diye başladı: “Bir Hasan Pulur yazmıyor. Bir de Güneri. Güneri bir kez geldi, yasaklara karşı olmadığımı söylemiştim, izin istedi, yazdı” dedi ve sonra gülerek ekledi: “Tartışma açıldı bunun üzerine.” Yasakların kalkmasına taraftar olduğunu söyleyerek Özal’ı terse düşürmüş, ANAP iktidarının hevesli olmadığı sorunun gündeme girmesini sağlamıştı. ..Sonra da “Siyah Kuğu” Arsenikle Beslenen Bakteri: Teori der ki, “bütün kuğular beyazdır.” Ancak bilim de der ki, “evet bütün kuğular beyazdır ama bu kural bir siyah kuğu bulununcaya kadar geçerlidir. Bir siyah kuğu bul, teoriyi yanlışla...” Pek çok bilim insanı, örneğin Einstein’ın görelilik kuramını da yanlışlama peşinde koşar ama bu amaçla yapılan onlarca araştırma ve kurulan deney, teoriyi yanlışlamadı, tersine doğruluğunu yeniden gösterdi. Bilimde doğrular kesin değildir, sadece “yanlışlığı gösterilinceye kadar” doğrudur. Bilimsel doğrular, koşullara, deney düzeneğine bağlıdır... Koşullar değişirse, “gerçek” de değişir. Şimdi bilimde bir “siyah kuğu” ile karşı karşıyayız. Canlıların DNA yapısında “Karbon, hidrojen, azot, oksijen, fosfor ve kükürt” elementleri bulunur. Bu genel kuraldır. Daha doğrusu bunun, yeryüzü canlıları için genel kural olduğunu sanıyorduk. Ta ki Amerikalı astrobiyoloji ile uğraşanların, tersini kanıtladıkları “düne kadar”. Felisa WolfeSimon ve arkadaşları, fosfor yerine, bir tür arseniki de bir bakterinin kullanabileceğini gösterdi. Üstelik, DNA’sı içine alabileceğini, yani yapıtaşı yapabileceğini de. Burada bilimsel düşünceye şapka çıkartalım: Elementler tablosunda, fosfor ile arsenik komşudurlar. Bu komşuluktan yola çıkarak, ekipten bir bilimci, “belki de canlılar zorda kalınca fosfor yerine arseniki de kullanabilir..” dedi. İşte test edilecek ve gerekçesi de olan güçlü bir bilimsel varsayım. Heyecanlı, kışkırtıcı! Hemen deneyler yapılır ve bir bakterinin arsenikli ortamdan da “beslendiği”, üstelik arseniği DNA’sına da kattığı kanıtlanır. Arsenik, bilimin aranan “siyah kuğu”sudur. Canlılığın, başka biçimlerde, başka koşullar da bulunabileceğinin kanıtı ile karşı karşıyayız. Şimdiki soru şudur: Acaba insan biyolojisi de zorda kalınca arseniki yaşam elementine dönüştürebilir mi? Not: ABD süper gücünün her şeyi kontrol ettiği düşüncesini (bilimsel teori!?!) yanlışlayan o kadar “siyah kuğu” var ki ortalıkta. WikiLeaks bu siyah kuğulardan sadece biri olarak görülebilir! İyi pazarlar. http://orhanbursali.blogspot.com [email protected] Kenan Evren “Ecevit 12 Eylül’ün ve Evren’in üzerine gidebilir” düşüncesindeydi. SATAŞMAZLARSA SUSARIM... B u giriş konuşmasından sonra görüşmenin havası siyasete kaydı. “Yasakların bu yıl çözüleceğini söylemiştim, oluyor” dedi. “Peki ama” dedim, “Cumhurbaşkanı’na halkoylaması kampanyasında on dakika konuşma hakkı neden veriliyor? Tarafsız bir Cumhurbaşkanı için gerek var mı bu süreye?” Evren, “Bu on dakika aslında gelecekteki referandumlar için” diye karşılık verdi. “Bu kez için değil. Eğer 12 Eylül’e ve bana saldırmazlarsa ben bu hakkı kullanmayacağım, susacağım.” “Tarafsız kalmanız en doğru yol değil mi?” “Evet! Doğru. Diyorum ya; sataşmazlarsa, saldırmazlarsa. Ötekiler pek değil ama, Bülent Ecevit?” “Herhalde Ecevit de böyle bir yol izlemez” dedim. Gözlerini tavana dikti, bir süre öyle kaldı. “Ecevit 12 Eylül’ün ve Evren’in üzerine gidebilir” düşüncesindeydi. Oysa, biriki yıl sonra, 1989’daki görüşmemizde Ecevit’i bana övecekti. Evren’e de, siyasetçi tabiatı mı bulaşmıştı? Günü gününe göre konuşmak! Dünü unutmak, bugüne bakmak! Söyleşi giderek ama yavaş yavaş başka konularla gelişiyordu. 1982’den beri aklıma takılan bir konuyu, “işte yeri geldi” diye hem sorayım, hem de söyleyeyim dedim Evren’e: “Devlet, eski Cumhurbaşkanı’na ev ve araç vermeli, emir subayı, sekreter ayırmalı” dedim. “Böyle bir madde getiriyorduk” diye yanıtladı Cumhurbaşkanı. Sonra, kimi sakıncaları dikkate alarak vazgeçmişlerdi. Birdenbire şöyle bir vurgulama yaptı: “Mesela, bana bugün deseler ki, Cumhurbaşkanı tek dereceli seçilsin, buna hemen ‘evet’ diyeceğim.” Ne demek istiyordu Evren? Görev süresinin bitmesine iki buçuk yıl kalmışken anayasada yapılacak değişiklikle Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçimine gidilirse, bu kurala hemen uyacak mıydı? Bildiğimiz kimi gerçekler vardı: 1982 Anayasası hazırlanırken Evren, cumhurbaşkanlarını halkın seçmesini önermişti. Çeşitli siyasal dürtüler, hatta oyunlar, TBMM’de cumhurbaşkanının seçilme olanağını bir anda yok edebiliyor, hatta TBMM’nin cumhurbaşkanı seçemeyişi 1980’de olduğu gibi, askeri bir müdahaleye kadar uzanıyordu. Evren, bu arızayı ortadan kaldırmak istiyordu. Ne ki, MGK üyeleri kimi hukukçuların da katılımıyla bu öneriye sıcak bakmadı. Buldukları gerekçe mantığa pek uygun değildi. Tek dereceli bir seçimde Cumhurbaşkanı ‘adayları’ çıkar, her biri üzerinde ‘spekülasyonlar’ yapılır, kırıcı bir mücadele geçer, ‘Cumhurbaşkanı makamı hırpalanabilirdi’! Evren’in ikinci bir önerisi daha vardı: 1982’de Cumhurbaşkanı, anayasa ile birlikte YARIN: ÖZAL ÜZERİNE KONUŞMA C MY B C MY B referanduma girip ‘seçilmesin’. İki sandık konulsun halkın önüne. Biri anayasa için, öteki de cumhurbaşkanı için. Askerler ve hukukçular bu öneriye de razı gelmediler. Oysa, o yıllarda Evren’in karşısına aday diye çıkacak öyle adı bilinen, ahım şahım ünü olan bir siyasetçi de yoktu. Demirel veya Ecevit? İkisi de halk önünde “1980 öncesi nedeniyle pek gözde değil”di. Evren, bu arada eleştirilerden kaynaklanan kırgınlığını duygusal bir dille açıkladı: “Sanki ‘buraya’ hazırlanıp gelmişim gibi” dedi. Örneğin, henüz açıktan söylememişti ama; Demirel, Evren’in 12 Eylül’ü ‘Çankaya’yı ele geçirmek ve orada oturmak için hazırladığına’ inanıyordu. Ama anayasa didik didik edilip eleştirilirken kimi dokundurmalar yapılıyordu. Evren’in 1982 Anayasası ile birlikte cumhurbaşkanı olması eleştiriliyordu. Oysa gerçek oydu ki, Evren, tek dereceli bir seçim yapılsa, yine, hem de yüksek oyla seçilebilirdi. Evren, bu gerçeği biliyor, ancak söylemiyordu. Tek dereceli seçim Evren’i rahatlatacaktı. Zira doğrudan halkın oyuyla seçilmiş olacak, “kendini seçtiren adam” olmaktan çıkacaktı. Bu ara gülmeye başladı: “Hatta o sırada arkadaşlarla konuşuyoruz. ‘Yahu bir başka aday daha olsun’ diyorum. Mesela ‘Nurettin Paşa (Ersin)!’ Nurettin Paşa (O anı anımsayınca daha da muzip bir hava içinde gülmeyi sürdürüyor.) ‘Aman efendim, hiç olur mu zatıâliniz varken’ diye itiraz etti” diyordu. Nurettin Paşa’nın ‘itiraz’ı acaba içten miydi? Yoksa Genelkurmay Başkanlığı’nı Evren’e kaptırmasa Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturabileceğini acaba düşünüyor muydu? Kim bilir! Cumhurbaşkanı sorunu, Mayıs 1987’den 1989’a kadar çeşitli aşamalardan daha doğrusu değişik siyasal oyunlardan geçerek biçimlenecekti. Özal’ın Evren’e görevini uzatma formülleri önerdiği günlerden geçerek. Türk Kızılayı’ndan İsrail’e uzman ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İsrail’de 60 kişinin ölümüne yol açan yangını söndürme çalışmaları devam ederken İsrail’e yardım için yangın söndürme uçağı gönderilmesinin ardından Türk Kızılayı bölgeye ihtiyaç ve durum tespiti için uzman personel gönderdi. HSP MYK üyeleri belirlendi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Halkın Sesi Partisi (HAS Parti) Genel İdare Kurulu (GİK) toplantısında partinin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri belirlendi. MYK üyeleri şunlar: Hayrettin Dilekcan, Ahmet Sünnetçioğlu, Teoman Rıza Güneri, Şeref Malkoç, Ahmet Demircan, Çağrı Erhan, Mehmet Bekaroğlu, Musa Demirci, Musa Akbal, Ebru Kurban Yıldız, Zeki Kılıçaslan, Hüsamettin Korkutata, Erol Erdoğan, Hasan Basri Aktan, Arif Gündoğan, Ekrem Baki, Ulay Sılay, Abdulkadir Özel. Şeker yolsuzluğuna 11 tutuklama ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Kayseri Şeker Fabrikası’nda yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla gözaltına alınan fabrikanın Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Ali Özışık’ın da aralarında bulunduğu 24 kişi, önceki akşam Ankara Adliyesi’ne sevk edildi. Sorguları sabah saatlerine dek süren zanlılardan 11 kişi tutuklandı, 13 kişi ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle