19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 ARALIK 2010 ÇARŞAMBA 8 İstanbul Y Edirne Y Kocaeli Y Çanakkale Y İzmir Y Manisa Y Denizli B Zonguldak Y Sinop PB Samsun PB Trabzon PB Giresun PB Ankara B 10 5 12 10 16 15 18 15 17 17 18 19 11 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B B B PB PB PB PB PB PB S S S 6 8 7 19 20 20 14 16 13 14 7 7 7 HABERLERİN DEVAMI Oslo B Helsinki K Stockholm K Londra Y AmsterdamY Brüksel B Paris K Bonn B Münih K Berlin K Budapeşte K Madrid PB Viyana K 15 8 9 9 1 2 5 2 3 9 0 9 0 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam PB PB PB Y K B B PB PB PB B B B 0 4 10 14 2 8 8 8 14 3 16 24 18 Ülkemizin kuzey ve batı kesimleri parçalı çok bulutlu, Marmara, Kıyı Ege ve Batı Karadeniz ile sabah saatlerinde Kütahya Eskişehir çevreleri yağışlı, diğer yerler parçalı ve az bulutlu geçecek. Genellikle yağmur ve sağanak Edirne çevrelerinde kar şeklinde olacak. Yağışların Marmara’nın batısı ve İzmir çevrelerinde kuvvetli olması bekleniyor. İç ve doğu kesimlerde gece ve sabah saatlerinde yer yer sis ile birlikte buzlanma ve don olayı görülecek. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 29 Aralık GÜNCEL Baştarafı 1. Sayfada CÜNEYT ARCAYÜREK … İki dil ve demokratik özgürlük dayatmaları üzerinde daha derin tartışmalar başladı. Başbakan’ın ve (BDP dışındaki) partilerin iki sorunla ilgili açıklamaları üslup farkıyla birbirine koşut içerikte. Türkiye’nin resmi dili Türkçedir. İki dil, demokratik özgürlük ülkeyi böler! Ülkenin bölünmesi yeni bir konu değil. Hükümet, Kürt açılımını açıkladığından beri bölünme gündemin bir numaralı sorunu. Bölünme olasılığını sürekli reddeden AKP; nihayet uyandı. İki dil uygulamasına ve hedefi bölücülük olduğu vurgulanan demokratik özgürlüğe karşı vaziyet aldı. Dayatmayı gündeme getiren Barış ve Demokrasi (Kürt) Partisi (BDP), demokratik özgürlüğün yerel yönetimlerde, belediyelerde uygulanacağı gibi yutturmaca bir gerekçe öne sürüyor. İki dil dayatmasında öne sürdüğü koşulla diğer partilerin açıkladıkları koşul arasındaki makas aralığını BDP’nin kapatması olanaksız. BDP’ye göre Kürtçe ve Türkçe birlikteliği sağlanmalı. Sıkıya gelince devletin dili Türkçedir diyorlar; oysa asıl amaçları iki ulustan kurulu bir Cumhuriyet! Resmi dili Türkçe olan ülkenin bölünmezliğinde birleşen partiler; AKPCHPMHP, Türkiye’nin yüzde 9596’sını temsil ediyor ama…. … Yüzde 56 oyu olan bölgesel BDP; ülkenin ezici çoğunluğunu temsil edenlere karşı, iki dili, demokratik özgürlüğü reddedilemez bir hakmış gibi dayatıyor. BDP dayatmalarının ülkede onay gördüğüne inanıyorsa... bir başka demokratik yöntemi hükümetten, dayatmalarına karşı çıkan diğer partilerden neden talep etmiyor? Dayatmaların ülkenin tümünde onay göreceğine inanıyorsa BDP, iki konuyu referanduma götürmeyi neden istemiyor? BDP; arkasında duran PKK ile İmralı, dayatmaları referanduma götürmeye cesaret edebilirler mi?.. Hayır! Zira referandum sonucunu tahmin edecek kadar bu ülkeyi ve insanlarını tanıyorlar. Ne yapıyorlar? Demokrasiden her aşamada söz ediyor… demokratik kuralları araç olarak kullanıyor… ve amaca varmak için sokak eylemleri, dağdan inen eşkıya cinayetleriyle bugün öne sürdükleri, yarın yenilerini ekleyecekleri dayatmaları yaşama geçirmeyi yeğliyorlar. Partiler, BDP’ye karşı kararlı tutumlarını açıklamayı on gün beklettiler. İki dile karşı çıkışta, demokratik özgürlüğün gerçek yüzünü sergilemekte geç kaldılar. Şu tablo gecikmenin somut kanıtı: BDP 15 Aralık 2010’da Diyarbakır’da tüm yaşam alanlarında iki dil olacağını açıkladı. Aynı gün ve ertesi, Güneydoğu’da köy ve kentlerin isimleri iki dilde yazıldı. İki dil manavlara ve lokantalara kadar uygulandı. Kamu hizmetlerinde Kürtçenin geçerli kılınacağını açıkladılar. Nikâhta Kürtçe uygulanmaya başlandı. Demokratik özgürlük dayatmasına değinen açıklamaları giderek yoğunlaştırdılar. Bu gelişmelerin yanı sıra Diyarbakır’da Kürt parlamentosunun öncüsü diye nitelenen bir kuruluş, amaçları içeren bir bildiri yayımladı. Bütün bu gelişmeler 15 Aralık’ta başladı. Yalnız MHP ertesi günü tepki gösterdi. Fakaatttt…16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24 Aralık günlerinde hükümet ve CHP sustu! Nihayet: İki dilde uygulamalar ve demokratik özgürlük dayatması gündemde bir numaralı konu olarak yerini korur ve siyaset dışı bütün çevrelerde tartışılırken… 9, 10 gün sonra… 2425 Aralık günü CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu konuştu. Ya Başbakan? O da iki sorun açıklandığından 11 gün sonra, nihayet: Meclis’te bütçe görüşmelerinde bir konuşma yaptı! Ülkenin bütünlüğü ile ilgili bu son derece duyarlı konularda hükümet ve ana muhalefet partisi on gün neden sustu? Ne beklediler, neden beklediler? Hükümet de partiler de BDP’ye 15 Aralık’ta veya ertesi günü gerekli karşılıkları vermeli idiler. Bugün iki dile ve özgürlük dayatmasına karşı ortak bir duruş sergileniyor. Lakin… atı alan Üsküdar’ı geçti. İki dil uygulamaları başladı, sürüyor. Uygulamalar ne olacak, ne yapılacak diye hükümete de partilere de soran yok. Seçimlere altı ay kala! İki dil ve demokratik özerklik talepleri, son günlerde siyasette gerilimi tırmandıran ve toplumun geniş kesimlerinden tepki toplayan başlıca konular oldu. Cumhurbaşkanı ve TBMM Başkanı bu talepleri dillendiren BDP’ye karşı anında tepki verirken Başbakan Erdoğan bir süre sessiz kalmasının ardından reaksiyon gösterdi. Yılın son günlerinde çıkan bu tartışmanın yeni yılda tam da genel seçimler öncesinde alevlenerek süreceğini söylemek mümkün. Gelinen noktada AKP ile BDP arasına sıkışmış gözüken tartışmaya, CHP’nin ortaya koyacağı tavır yepyeni bir boyut kazandırabilir. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun ilk tepkisi, Belçika modelini örnek göstererek iki dilin ülkeyi bölünmeye götüreceği uyarısı yapmak oldu. Ancak CHP’nin yeni parti vitrininde yer alan eski Diyarbakır Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu’nun Cumhuriyet’e yaptığı açıklamalar, CHP’nin geleneksel söyleminden farklı çizgiler taşıyor. CHP’de insan haklarından sorumlu genel başkan ANALİZ UTKU ÇAKIRÖZER Tanrıkulu: ‘Şok Etse de Tartışılmalı’ yardımcılığı görevini üstlenen Tanrıkulu’nun değerlendirmeleri şöyle: Gerginliğin dışında kalacağız: Bu meselenin BDP ve AKP tarafından karşılıklı gerginlik haline getirilmesi doğru değil. CHP olarak gerginliğin dışında olacağız. Bu konudaki görüşümüz partimizin karar alma süreçleri sonrasında olgunlaşacak. Toplumun geniş kesimlerini ortaklaştırıcı bir politika ortaya çıkacak. CHP kutuplaşan bu ortamda tüm Türkiye açısından güvencedir. Sorun yasaklanmış olması: Türkiye’de resmi dil konusunda sorun yok. Ama meselenin bu noktaya gelmesi, anadilin yıllarca yasaklanmış olması ve bu yöndeki taleplerin cezalandırılmış olmasının sonucudur. Şok edici olabilir: Türkiye bu meseleleri tartışmadığı için şiddet ortaya çıktı. Şimdi duyduklarımız şok edici olabilir ama bunlara ifade özgürlüğü çerçevesinde bakmak lazım. İlle de bu öneriler kabul edilecek diye bir şey yok. Tartışılması, konuşulması lazım ki bir uzlaşma ortaya çıkabilsin. Zamanında tam ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğüne izin verilmiş olsaydı bu kadar şiddet yaşanmazdı. Farklı düşünce ve çözüm arayışlarına hoşgörüyle yaklaşılacak ortamlarda toplum ortaklaştırıcı bir dil ve biçimde kendi çözümünü üretir. Rahatsızlık yaratan öneriler: Ortaya konan fikirlerin, bunları açıklarken kullanılan üslubun toplumun büyük bölümünde rahatsızlık yarattığı kesin. Ama şunu da unutmamak lazım. Bizi bu noktaya şiddet getirdi. Şimdi bırakalım şiddet yeniden egemen mi olsun? O yüzden şiddeti meşru görmeyen, reddeden her türlü görüşü, siyasi düşünceleri hoşumuza gitmese de ifade özgürlüğü temelinde algılamalıyız. Liderlerin üslubuna dikkat: Bunlar tartışılırken de önemli makamlarda bulunan sorumlu siyasetçilerin üsluba dikkat etmesi lazım. Ayrıştırıcı olmamalıdırlar. Bu tür görüşler sonrasında “Hemen savcı harekete geçmelidir” tarzı yaklaşımlar bu tartışma ortamını, ifade özgürlüğü ortamını boğuyor. Gül tüm Türkiye’ye seslenmeli: Cumhurbaşkanı Gül’den Diyarbakır ziyaretinde toplumda oluşan gerginliği azaltıcı bir üslup izlemesini bekliyorum. Tüm Türkiye’ye mesaj vermeli. Sadece Batı’ya değil Doğu’ya da vermeli. Kürt meselesi bugünden yarına çözülecek mesele değil. Şiddet ve silahla da, gergin bir tartışmayla da çözülemez. Mağdurların sözcüsü olacağız: Sadece Kürt meselesi değil işimiz. Tüm insan hakları ihlalleriyle daha fazla ilgili hale gelecek CHP. Kimliğine, sıfatına bakmadan tüm mağdurların sorunları CHP’nin gündeminde olacak. GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Ne şanslı adamsın, af hazırlıkları bitti, tam çıkacakken sen geldin... “Öyle mi abi ya, ne zaman çıkar af?” Sen çok kalmazsın burda, en şanslı sensin... “Deme abi be... Bir ay sürer mi affın çıkması?” Taş çatlasa iki ay... Koğuşa alışamadan çıkarsın sen... Bizimki o umutla yerleşir ranzaya... Aylar geçer af yok. Aylar geçer, yeni bir tutuklu gelir, seslenir ona: Ne şanslı adamsın, af hazırlıkları bitti, tam çıkacakken sen geldin. Umut hiçbir yerde bitmez. Her ortamda yeşerir. Umuttan kimse umudunu kesmez. Üstelik umut, dağıtıldıkça çoğalan ender şeylerden biridir. 2011’i umutla selamlayalım... Tarih için kullanılan tanımlardan biri de şudur: Tarihte ne ararsan onu bulursun; savaş arıyorsan savaşları, barış arıyorsan barışları. Aslında bu tanımlama, tarihin yapı taşları olan yıllar için de yapılabilir. 2010’dan ne umduk ne bulduk? 2011’den neler bekliyoruz? Ülkemizin genel duruşu açısından bakmak gerekirse, 2010 ne yazık ki iç barışın bir doz daha yara aldığı bir dönem oldu. Hiçbir hükümet ülkede barışın bozulmasını istemez. Elbette AKP de. Ancak AKP, partiyi barışın önüne koyuyor ve şunu söylüyor: “Başta Güneydoğu olmak üzere partimiz güçlendikçe barış da güçlenir, partimiz zayıflarsa barış da gider, ona göre...” Açılım politikalarının da temelinde bu yaklaşım vardı. Yıl boyunca yaşananların özeti şuydu: Bir yandan tutuklama operasyonlarıyla belediye başkanlarından yerel siyasi önderlere kadar herkes cezaevine kondu, bir yandan İmralı’yla “demokratik çözüm” pazarlığı yapıldı. Sorunun 2011’e katlanarak devredildiğini görüyoruz. 2010’da en az iç barış kadar önemi bir unsur da yara aldı. Hukuk... AKP, sıfır tolerans ilkesini en çok hukukta uyguladı. Ya benimsin ya yoksun. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) nasıl yapılandığı Balyoz mahkemesi başkanının duruşmaya iki gün kala değiştirilmesiyle ortaya çıktı. Bu ortamda hukukun üstünlüğü gibi bir kavramdan söz edilemez. Yasaları, elindeki Meclis’te istediğin gibi hazırla... Yetmez! Yasaları uygulayacak olanları istediğin gibi seç... O da yetmez! Yasaları uygulayacak olanların üzerindeki mekanizmayı sen kontrol et... Değil hukuk devleti, kanun devleti olduğumuzu iddia etmek bile zor. Çünkü kanunlar da esnek yapılıyor. Uygulamanın, duruma göre değişebileceği esnek maddelerden oluşuyor. 2010’dan 2011’e devreden iki önemli sorunu paylaştık. Her şeye karşın 2011’e umutla merhaba diyelim. İnsanların özgürlüğünün birkaç kişinin dudağının arasında sıkıştığı bir yıl olmasın 2011... Zalimin zulmüne ileri demokrasi dendiği bir yıl olmasın 2011... Yasaların, iç barışa karşı, kurşundan daha beter kullanıldığı bir yıl olmasın 2011... Öğrencilerin gaz bombası altında zehirlendiği, rektörlerin bilimin yerine siyasetin emrine girdiği bir yıl olmasın 2011... 2011, özgürlük, barış, mutluluk getirsin... Yeni bir iktidar getirsin... [email protected] Balyoz davasında komutanların avukatları referandumla gelen hükmü hatırlattı Yüce Divan istediler Savcı Kırbaş, isnat edilen suçların “terör suçu” kapsamında olduğuna dikkat çekerek avukatların talebinin reddedilmesini istedi. HATİCE TUNCER HİLAL KÖSE Aksa’dan açıklama Haber Merkezi Aksa Doğalgaz Grup Ceo’su Yaşar Arslan, BOTAŞ’ta yapılan 3 milyar dolarlık kontrat devri ihalesine girmeden, kurumdan doğalgaz kontratı devredildiği iddialarını yalanladı. Arslan, BOTAŞ raporlarındaki “yeni tedarikçilerden Aksa 01.07.2007... tarihi itibarıyla rekabetçi piyasaya dahil edilmiştir” cümlesiyle Aksa Doğalgaz Toptan Satış A.Ş.’nin 12 Ocak 2007 tarihli ihalede, TPAOToreadorStratic tarafından çıkarılan doğalgazın satış hakkını elde etmesinden bahsedildiği belirtildi. Sözleşmenin 23 Mayıs 2011’de biteceğini söyleyen Arslan, “İhaleli veya ihalesiz, grubumuz şirketlerinden hiçbirisinin BOTAŞ ile gaz ithalatına yönelik kontrat devri söz konusu olmamıştır” dedi. “Balyoz Güvenlik Harekât Planı”yla yargılanan emekli Oramiral Özden Örnek ve emekli Orgeneral İbrahim Fırtına, davanın Yüce Divan’a gönderilmesini talep etti. Örnek ve Fırtına’nın suç tarihinde komutan olduklarını belirten avukatları, görevleri nedeniyle ağır ceza mahkemesinde yargılanamayacaklarını belirtti. Emekli Orgeneral Çetin Doğan, davaya konu olan semineri kendisinin düzenlediğini belirterek “Suç isnadı varsa bana yapılmalı” diye konuştu. Davaya, Orgeneral Fırtına, Oramiral Örnek, Orgeneral Çetin Doğan, Koramiral Kadir Sağdıç, Mehmet Otuzbiroğlu, eski MGK Genel Sekreteri emekli orgeneral Şükrü Sarıışık’ın da aralarında bulunduğu 184 sanık katıldı. Eski İstanbul 1. Ordu Komutanı Ergin Saygun ve Cemal Temizöz’ün de aralarında bulunduğu 11 sanığın gelmediği duruşmada, tutuklu Albay Dursun Çiçek, tutuklu emekli Albay Fikri Karadağ, tutuklu sanık Albay Cengiz Köylü de hazır bulundu. ÖzgürDer Genel Başkanı Rıdvan Kaya ve Anadolu’da Vakit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak’ın avukatı da duruşmaya katıldı. Doğan, “İddianamede delil durumundaki CD’ler hakkındaki TÜBİTAK raporunda ‘kötü niyetli kişiler tarafından eski tarihli CD’ler hazırlanabilir’ demiştir. Öncelikle bu konunun halledilmesini talep ediyorum” dedi. Doğan, “O dönemde 1. Ordu Komutanı’ydım. Sevk ve idare ettiğim seminer emir ve talimatlara uygun olarak düzenlendi. Kaynağının ve temelinin nereden geldiğini açıklayacak durumdayım. Arkadaşlarım suçlu değillerdir. Suç isnadı varsa bana yapılmalı” dedi. Oramiral Örnek’in avukatı Din çer Eskiyerli de Örnek’in 20032005 yılları arasında komutan olduğunu anımsatarak 12 Eylül 2010’da yapılan halkoylamasıyla Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının yüce divan olan Anayasa Mahkemesi’nde yargılanacağına ilişkin hükmün getirildiğine dikkat çekti. Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ergül’ün “darbe günlükleri” soruşturmasında kuvvet komutanları hakkında yetkisizlik kararı ve rerek dosyayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiğine dikkat çeken Eskiyerli, Savcı Ergül’ün Balyoz iddianamesinde de imzasının olduğunu dile getirerek görevsizlik kararı verilmesini istedi. Dursun Çiçek de “Dosya askeri mahkemeye gönderilsin. Talebim kabul görmezse de itirazım bir üst mahkemeye gönderilsin” dedi. Savcı Savaş Kırbaş ise Fırtına ve Örnek’e isnat edilen suçların “terör suçu” kapsamında olduğuna dikkat çekerek Yüce Divan’da yargılanmaları talebinin reddedilmesini istedi. İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal ve yönetim kurulu üyelerinden oluşan 8 kişilik heyet ve Ankara Barosu Başkan Yardımcısı avukat Erol Aras da gözlemci olarak duruşmayı izledi. Mahkeme heyeti, davayı 6 Ocak 2011 tarihine erteledi. Basın mensupları emekli Orgeneral Çetin Doğan’a yoğun ilgi gösterdi. (Fotoğraf: SERKAN YILDIZ) [email protected] Yazarımız Adnan Binyazar, Edebiyat ve Toplum adlı kitabıyla ödüle layık görüldü Simavi Ödülleri sahiplerini buldu İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Kurucu Başkanı adına bu yıl 34’üncüsü düzenlenen “Sedat Simavi Ödülleri” sahiplerini buldu. Törende konuşan TGC Başkanı Orhan Erinç 2010 yılının basın tarihinde gazeteciler için en olumsuz yıllardan biri olduğunu belirterek, Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan gazetecileri ziyaretinin, çözüm arama kararlılığının göstergesi olduğunu söyledi. Gazetemiz yazarı Adnan Binyazar, “Edebiyat ve Toplum” adlı deneme kitabıyla “Edebiyat Ödülü”ne layık görüldü. TGC Başkanı Orhan Erinç, 2010 yılının basın tarihinde gazeteciler için en olumsuz yıllardan biri olduğunu söyledi. İstanbul Modern’de düzenlenen törende konuşan TGC Başkanı ve Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç, “Yönetim kurulumuzun Türk Ceza Yasası değiştirilirken belirttiği öngörüler ne yazık ki gerçek olmuş, ‘cezaevinde gazeteci olmayacak’ iddialarının geçersizliği de kanıtlanmıştır. 4 bini aşkın soruşturma, 2 bin dola ‘Çok olumsuz bir yıl’ yında dava, gazetecilik faaliyetlerinden yola çıkılarak tutuklanan ve tutukluluk süreleri ceza infazına dönüşen 50 gazeteci 2010’a damgasını vuran olumsuzlukların başında yer almaktadır” dedi. İstanbul Modern Sanat Vakfı’nın Mütevelli Heyeti Başkanı Bülent Eczacıbaşı’na da geceye ev sahipliği nedeniyle TGC Başkan Yardımcısı Vahap Munyar tarafından teşekkür plaketi sunuldu. Ödül törenine, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik’in yanı sıra basın dünyasından ve akademik camiadan çok sayıda davetli katıldı. Törende, Kerim Ülker, bu “Gazetecilik Ödülü”nün sah yılki oldu. “Radyo Ödülü”nü Sa ibi ade Baykal, “Televizyon Ödülü t ”nü Gül Büyübeşe Muyan alm aya hak kazandı. Yazarımız Bin yaz “Edebiyat ve Toplum” adl ar, ı bıyla “Edebiyat Ödülü”nü kita, Ayşe Yetişkin Kubilay “İs Dr. tanbul Haritaları 14221922” adl ı riyle “Sosyal Bilimler Öd eseülü”nü alırken, Prof. Dr. Emre Dö len de “Türkiye Üniversite Tarih i” adlı çalışmasıyla övgüye değer bulundu. Prof. Dr. Erdal Arıka n, tupsal Kodlama” adlı ese “Kuriy “Fen Bilimleri Ödülü”nü le , Yrd. Doç. İrfan Okan “Arafta Un lanlar” sergisiyle “Görsel utuSa lar Ödülü”nü, Nevin Yanıt natrupa Atletizm Şampiyona “Avsı metre engelli birincisi” olm 100 dolayısıyla “Spor Ödülü”nüası aldı. Ödül sahipleri C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle