19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 6 HABERLER CUMHURİYET 29 ARALIK 2010 ÇARŞAMBA İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Garnizon Koşusu’nun iptalini sonradan basından öğrendiğini belirtti AVRUPA GÜRAY ÖZ ‘Biz değil valilik sorumlu’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İçişleri Bakanı Beşir Atalay, garnizon koşusunun iptal edildiğini basından öğrendiklerini savunarak, “Bu illlerin iç meselesidir. Ankara Valiliği ile yürüyen bir durumdur. Daha önce garnizon komutanlığı ile anlaşmışlar ama o değişmiş. Bu bizim karışmadığımız bir durum. Bunları valilikler yürütür” dedi. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, katıldığı televizyon programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Açılım sürecine değinen Atalay, bazı kesimlerin sorunların çözülmesini istemediğini savundu. Atalay, şunları söyledi: “Bunlar sinir uçlarını tahrik etmektir. Bu konuda bizim tavrımız açık. Eskiden devlete güven azalmış, işkenceler yapılmış. Bütün vatandaşlar tabii haklarını kullansın istiyoruz. İnsan hakları denecek bütün haklara saygı gösterilmeli, terörün istismar edeceği durumlar olmamalı ama bizim de bir çizgimiz var. Vatandaşın anadilini öğrenmesi ve öğretmesi normaldir. Seçim kanununu bile değiştirdik. Seçim bölgelerinde halkın anlayacağı dilde propaganda yapılabiliyor. Cezaevlerinde konuşma yasağı kalktı. Üniversitelerde bu diller üzerine seçmeli ders verebiliyor.” Demokratik Toplum Kongresi’nden çıkanlar üzerine muhalefetin hükümeti suçladığını anlatan Atalay, “Biz burada günlük siyasi çıkarlar yerine, daha geniş bakarak Türkiye’nin yararına olacak bir söylem takınılsın istiyoruz. Herkes AK Parti’yi suçluyor. Meclis konuşmalarına bakın. Biz her iki durumun ortasında, dengeli bir şekilde duruyoruz. MHP terör sorunlarından büyük oranda besleniyor. Sürekli bu konuda suçlayıcı bir tutum içimde. CHP de aynı tutumda” dedi. İki dillilik tartışmalarına da değinen Atalay, Türkiye’nin bir resmi dili olduğunu vurguladı. Yerleşim yerlerinin isimlerinin değiştirilmesinin belli koşulları olduğunu anlatan Atalay, şöyle devam etti: “Köyün isminin değişmesi isteniyorsa kaymakama başvurulur, kaymakam referandum yaptırır. Yüzde 51’i geçerse bu değişiklik isteğini kaymakam valiliğe, valilik de bana gönderir. Ben de değiştiririm. Bu bir rutindir. Böyle ben pek çok isim değişikliğine imza attım. Sadece Kürtçe değil Türkçeden Türkçeye isim değiştiği de olur. Belediyelerin hiç işleri olmayan bu konularla uğraşması işgüzarlık ve doğru değildir. Biz hiçbir belediyeyi ayırmadık, hepsine eşit davranıyoruz. İki isme gerek yok, köylü istiyorsa değiştirsin köyünün adını.” İçişleri Bakanı Atalay, başkentteki Garnizon Koşusu’nun iptal edildiğini basına yansıyan haberlerden sonra öğrendiklerini belirterek, “Bu illlerin iç meselesidir. Ankara Valiliği ile yürüyen bir durumdur. Bu konuda daha önce garnizon komutanlığı ile anlaşmışlar ama o değişmiş. Bu bizim karışmadığımız bir durum. Bunları valilikler yürütür” dedi. Tarihin Bütün Yeni Yılları Artık geride bırakıyoruz. Pek kötü harcadığımız günler geçiyor. Şimdi bin türlü heves ve yanlışla canına okuduğumuz, dört mevsimini birbirine karıştırdığımız yıl bitiyor. Daha kötü günlere hamile bıraktığımız yeni bir yıla gireceğiz. Biz daha bitiremedik işlerimizi. İnsanoğlunun tarihten ders aldığını, alması gerektiğini söyleyenler yanılıyorlar. İnsanoğlu “tarihten ders almamak için direnen” olarak tarif edilse daha iyidir. Nuray Mert Kürt sorununu anlatırken, başka diyarların benzer sorunlarının tarihteki encamını anlatıyordu Vatan’daki söyleşide. Geçmişte sorunu, sorunlarımızı kangren haline getirirken aklımıza gelmeyen sonuçlar artık bugün gözle görülür hale geldiği için, hiç değilse şimdi tarihe, tarihlere bakmakta gerçekten de yarar vardır ama... Tarihe bakmayız biz. İyice içinden çıkılmaz hale getirdiğimiz sorunlarımızla övünmeyi bile beceriyoruz. Tarih ne kelime. Oysa kelime önemlidir. Kitapları, harfler ve kelimelerle onları anlamlı diziler haline getirdiğimiz cümlelerle yazıyoruz. Sonra kitap bize bakıyor, biz kitaba. Teoriyi küçümsememizin nedeni budur. Okuya okuya ümmi olmamızın nedeni budur. Dönüp geriye baktığımızda gölgemizden ötesini görememenin nedeni budur. Sorunları çözerken yeni sorunlar yaratmaktaki maharetimizin dünyada eşi yoktur. Öfkemizin kendimizden başladığını hiç fark etmediğimiz için başkalarına kızdığımızı, günahı başkalarına yazdığımızı, gittikçe artan dehşetimizle kadınlara ve çocuklara dünyayı zindan ettiğimizi biliyor da bilmezden geliyorsak, zamanın kısalığından kaynaklanan bencilliğimiz ve kendimize olan sarsak ve berbat düşkünlüğümüzdendir. Hayatı pek ciddiye aldık ama bir santimini bile bilmiyoruz. Hayatın ötekilerle birlikte yaşanan bir şey olduğundan haberimiz bile yok. Teoriye yan bakıyor, ideolojileri küçümsüyor, basıyoruz kelimeye tekmeyi. Nerede bir isyan varsa cop sallıyoruz ya, işte bundandır. Tutukladığımız ve içeriden çıkarmamak için bin türlü dolap çevirdiğimiz insanlarımızı, ideolojilerin ağababalarından olan hukukun içinde çile çekmeye zorlamamız da bundandır. Zulümhaneler yaratmaktaki ustalığımızı herkes biliyor. Kendimizi çok önemsediğimiz için beş dakikada beş mekân ve önder değiştirebiliyor, istikrar ve tutarlılık denilen şeyden hiç hoşlanmıyorsak bundandır. Oysa bütün kitaplar, yazıldıkları için “oku” derler bize. Odysseia de öyle der, Ulysses de, Kuran da öyle der Tevrat da. Ama biz okumayı da, yazmayı da sevmiyoruz ki. Tehlikelidir çünkü. Okursak tarihe bakmak gerekecek, okursak yanlışı göreceğiz, okursak birbirimizi nasıl ve neden öldürdüğümüzü, katlettiğimizi öğreneceğiz. Zamanı mı şimdi okumanın. Biliyoruz artık sona yaklaşmış, belki de son yüzyıla girmişiz. Canına okuduğumuz doğanın içinde gittikçe değersizleşen sorunlarımız ve kendimizle çılgınlaşan hoyratlığımızı terk mi edelim yani. Tarihi, onun içinde kendini iyice gizlemiş olan güzeli ve iyiyi, çok kısa anlar içinde yakaladığımız mutlulukları anmanın, o zamanları yeniden keşfetmenin, onların peşine düşmenin zamanı mı. Aslında tam zamanı. Ütopyaları yeniden gün yüzüne çıkarmanın, onları gerçekleşebilir hayaller olarak çizmenin tam zamanı. Gittikçe kararan ve kendi ellerimizle berbat ettiğimiz dünyayı ışıkla, güneşle, aşkla, harfle, kelimeyle, cümleyle yeniden kurmanın tam zamanı. Ağır bir su üstümüzden akıp gidiyor ve bizi kendi yapışkan karanlığına çekiyor, ama yine de tükenmez umut. Kendimizle başlayıp kendimizle bitirmekten vazgeçersek, her gün biraz daha küçülen ve kirlenen dünyamızı başkalarıyla paylaşmayı öğrenebilirsek... Yeni yılınız kutlu olsun hanımefendiler ve beyefendiler, genç kız ve erkek delikanlılar... Ve lütfen bizi affedin çocuklar... eposta: [email protected] VALİLİKTEN TUHAF GEREKÇE: SAATLERCE KORNA ÇALIYORLAR ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Valiliği, Seymen Alayı Yürüyüşü’nü ve Garnizon Koşusu’nu engelleyen genelgeye gerekçe olarak “Araçların saatlerce yollarda beklemesini, korna çalarak trafiği protesto etmesini ve bu nedenle ambulansların hastanelere gidememesini” gösterdi. Ankara Valiliği yaptığı açıklamada, Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 91. yıldönümünde düzenlenen Seymen Alayı Yürüyüşü’nün ve Harbiyelilerin katıldığı Garnizon Koşusu’nun 10 Aralık 2010 tarihli genelge ile yasaklanmasının gerekçesini açıklayarak şunları kaydetti: “Başkentin ana caddelerinde saatlerce yollarda bekleyen binlerce aracın kornalar çalarak protesto ettiği, toplu taşıma vasıtalarının içerisinden elkol hareketleri ile yetkililere tepki gösterdiği, ambulansların hastanelere ve çok sayıda kişinin işlerine dahi gidemediği görüntüler içerisinde Ankara ilinde milli bayramlar ile mahalli ve anma günlerinin idrak edilmesi kabul edilemez.” programı yasaklayan genelgenin “4. Kolordu ve garnizon komutanlığı dahil tüm kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum kuruluşları, vakıf, kulüp ve derneklere çok önceden duyurulduğu” bilgisini verdi. Ankara Valiliği yıllardır kent içinde yapılan Garnizon Koşusu için “Anıtkabir içi ve mücaviri”ni gösterdi. Valilik açıklamasında “Anıtkabir’de ve mücavirinde gerçekleştirilecek Garnizon Koşusu içinde hiçbir makamdan veya programdan izin alınmasına gerek bulunmamaktadır” dedi. ‘Koşu Anıtkabir’de yapılabilir’ Valilik ayrıca, Ankara halkının günlük hayatını olumsuz etkileyecek her türlü TÜBİTAK Teşvik Ödülleri: Prof. Dr. İsmail Boztosun, Prof. Dr. Melih Ertan Çınar, Doç. Dr. Mehmet Doğan, Doç. Dr. Emrah Kalemci, Prof. Dr. Mahmut Özacar, Doç. Dr. Asiye Safa Özcan, Prof. Dr. Adil Baykasoğlu, Doç. Dr. Alper Tunga Erdoğan, Doç. Dr. Bahar Yetiş Kara, Prof. Dr. Mehmet Kitiş, Doç. Dr. Metin Muradoğlu, Doç. Dr. Reşat Özaras, Yrd. Doç. Dr. Selin Sayek Böke, Yrd. Doç Dr. Caner Bakır. TÜBİTAK TWAS Teşvik Ödülü: Prof. Dr. A. Muhammed Uludağ. SÖZLEŞMELİ ER YASASI Taslak Başbakanlık’ta ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Sözleşmeli Er ve Erbaş Yasa Taslağı’nın Başbakanlık’a gönderildiğini, önümüzdeki hafta toplanacak Bakanlar Kurulu’nda gündeme gelebileceğini açıkladı. AKP grup toplantısı çıkışında soruları yanıtlayan Gönül, Milli Savunma Bakanlığı tarafından hazırlanan taslağın Başbakanlık’ta olduğunu söyledi. Sözleşmeli Er Yasa Taslağı ile ilgili kamuoyuna yansıyan bilgiler şöyle: Sözleşmeli erlerin sayısı ilk etapta 50 bin olacak. 15 aylık normal askerliğini yapanlardan, isteyenler sözleşmeli erlik için başvurabilecek. İköğretim mezunu olmak bu statü için yeterli olacak. Sözleşmeli erler, muharip sınıftan olacak. Terörle mücadele öncelikli olmak üzere ihtiyaç duyulan her yerde görev yapabilecek. Sözleşmeli erlere 1500 lira civarında para verilmesi hedefleniyor. Operasyona çıktıklarında maaşlarına tazminat eklenecek. Böylece 2 bin lira civarına yükselebilecek. SSK’li olacaklar. Sağlık hizmetlerinden yararlanacaklar. Çalıştıkları süre emeklilik sürelerine sayılacak. Sözleşme süresi asgari üç yıl olacak. Süresi dolduğunda yenilenebilecek. Sözleşmenin sonlanmasıyla bu erlere belli bir tazminat ödenecek. Er elbisesi giyecekler. Kışlada yatacaklar. Karavandan yiyecekler. İzinli günleri dışında evlerine gitmeyecekler. Bilim ödülleri dağıtıldı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türk bilim dünyasının en önemli ve itibarlı ödülleri olan 2010 Yılı TÜBİTAK Bilim, Özel, Hizmet ve Teşvik Ödülleri ile TÜBİTAKTWAS (Üçüncü Dünya Bilimler Akademisi) Teşvik Ödülleri Çankaya Köşkü’nde düzenlenen törenle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından sahiplerine verildi. Törende konuşan Gül “Geçen 40 yıllık süre içerisinde geldiğimiz nokta hiçbirimizi tatmin etmiyor. Bu gayet açık” dedi. Ödülle hak kazanan isimler ve gerekçeleri şöyle: TÜBİTAK Bilim Ödülü: Prof. Dr. Seza Özen (Çocuk romatolojisi ve nefrolojisi alanında vaskülitler ve ailevi Akdeniz ateşi hastalıkları konularındaki uluslararası düzeyde üstün nitelikteki çalışmaları nedeniyle), Prof. Dr. Umran İnan (Elektromanyetik dalgalar alanında Dünya yakınındaki uzun dalgalar konusundaki uluslararası düzeyde üstün nitelikli çalışmaları nedeniyle), Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu (Son dönem Osmanlı, erken dönem Türk entelektüel, diplomatik ve siyasal tarihine farklı bir bakış açısıyla yaklaşan uluslararası düzeyde üstün nitelikli çalışmaları nedeniyle) (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NDA REHBERLİK VE TEFTİŞ BAŞKANLIĞI’NA ‘ENİŞTE’ ATAMASI FIRAT KOZOK AYŞE SUCU’NUN YERİNE VEKÂLETEN ATANAN VİDİNLİ’DEN ‘TÖRE VE ÇAĞDAŞLIK’ YORUMU FIRAT KOZOK ANKARA Diyanet’te Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun yerine Prof. Dr. Mehmet Görmez’in atanmasıyla başlayan değişim rüzgârı sürüyor. Görmez, 3 başkan yardımcısı ve 3 genel müdür ile yollarını ayırdı. Prof. Dr. Bardakoğlu döneminde görev yapan başkan yardımcılarından yalnızca Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar koltuğunu korudu. Özafşar’ın eniştesi Doç. Dr. İsmail Karagöz de Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı’na getirildi. Diyanet Vakfı Kadın Faaliyetleri Merkezi Başkanı Ayşe Sucu’nun görevden alınması ve duruma tepki gösteren merkezin 28 yönetim kurulu üyesinin topluca istifa etmeleriyle sarsılan Diyanet’te yeniden yapılandırma çalışmaları hız kazandı. Görmez, kurumun yeni teşkilat yasası ile başkan yardımcılıklarının sayısının 3’e düşmesi nedeniyle şimdi görevden aldığı 3 ismin yerine 2 yeni isim belirleyecek. Bu iki ismin Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz ve Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanvekili Dr. Ekrem Keleş olması bekleniyor. Bardakoğlu’ndan geriye kalan tek Başkan Yardımcısı olan Prof. Dr. Özafşar da Mehmet Görmez gibi hadis profesörü. Bu yönüyle iki isim arasında “ağabeykardeş” ilişkisi olduğu biliniyor. Öte yandan yeniden yapılandırma çalışmaları kapsamında Başkanlık’ta açık bulunan Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı’na İç Denetçi Doç. Dr. İsmail Karagöz atandı. Karagöz’ün Özafşar’ın kız kardeşi ile evli olduğu öğrenildi. Yapılan atamalarda Diyanet’in tepe yönetimi birbirine yakın 3 isme bırakılmış oldu. ANKARA Diyanet Vakfı Kadın Faaliyetleri Merkezi Başkanı Ayşe Sucu’nun görevden alınmasının ardından bu göreve vekâleten atanan Hafsa Fidan Vidinli, “Değişen Dünyada Kadın” isimli kitabında kadınların töreleri ve çağdaş değerleri sorgulaması gerektiğini savunuyor. Vidinli, kitabının “Töreler ve çağdaş değerler arasında kadın” başlıklı bölümünde şunları kaydediyor: “Kadınların, töreleri ve çağdaş değerleri sorgulayan ve anlamaya çalışan bir bilinç geliştirme motivasyonu kazanmaları önemlidir. Kadın bilinci, gelenek kadar çağdaş değerleri de sorgulamalı, kendisi ve içinde yaşadığı toplum için iyi, doğru ve güzel olanın ne ol duğunu belirlemeye ve seçmeye imkân veren bir düşünce tarzı geliştirmelidir. Bu kadınların hem çağdaş, hem de geleneksel değerleri anlama yolunda bilincini özgürleştirebilmesiyle mümkün olabilir. (...) Kadına karşı işlenen şiddetin en uç tezahürlerinden biri de töre, namus adına işlenen cinayetlerdir. Namus, iffet ve ırz kavramlarının çok daha geniş bir kapsamı olduğu halde bunların, sadece kadının bedeniyle ilişkilendirilmesi ve sadece kadına düşen bir sorumluluk olarak görülmesi yanlış bir anlayıştır. Törelerin kendi içinde kadını ve erkeği korumaya çalışan bir iç mantığı vardır. Ne var ki bu mantık, zamanla eşitsizliğe ve zulme kayan uygulamalara da dönüşebilir.” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle