19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 18 CUMHURİYET 25 ARALIK 2010 CUMARTESİ Türkçe itilip kakılamaz Habip Çalışkan, 68 kuşağındandır ve aynı zamanda Karamanoğlu Mehmet Bey Dil ve Kültür Derneği Başkanı’dır. Hafta ortasında derneği adına “Türkçenin itilip kakılmasına izin vermeyiz” başlıklı bir açıklama yayımladı: “Kürt açılımı politikası, ‘iki dillilik’ ya da yenilenecek bir anayasada ‘ikinci resmi dil’ taleplerini de ülke gündemine taşımış bulunuyor. Konunun önemini kavramak için tarihe bakmamız gerekiyor. Karamanoğlu Mehmet Bey’in,Türkçeyi resmi devlet dili ilan eden siyasi kararı (1277’de yayımlanan Türk Dili Fermanı) döneminde de, Atatürk’ün 1932’de gerçekleştirdiği ‘Türk Dili Devrimi’ döneminde de Anadolu coğrafyasında, Türkçe dışında konuşulan dil ve lehçelerin varlığını görürüz. Bu olgunun bugünde, yarın da varlığını koruyacağı kuşkusuzdur. Türkçenin resmi devlet dili oluşu, var olan başka diller üzerinde egemenlik ve baskı kurmuş olmasından dolayı değil; tarihsel derinliği, geçmişi, zenginliği ve tarihinde birçok kez kuruculuk görevi gibi bir işlevi yerine getirmiş olmasından kaynaklanmaktadır.” CHP’nin son Parti Meclisi yakın gelecekte aralarında uzlaşmazlık çıkması olasılığı yüksek bir koalisyon gibi. Bir yanda halkçıtoplumcu Cumhuriyetçiler, öbür yanda liberal küreselleşmeciler. Örneğin: Bir yanda, Amerikan hükümetini desteklemek üzere kurulmuş ve Soros Para Piyasası Şirketi ikinci yöneticisi Jonathan Soros’un Liderler Konseyi üyeliği yaptığı Yeni Amerika Vakfı’nda staj yapmış Doğa Çiğdemoğlu... Öbür yanda; eski Başkan Bush’un Recep Tayyip Erdoğan’dan ayrıcalık tanınmasını istediği Amerikan şirketi Cargill’e karşı çetin bir savaşım vermiş Gökhan Günaydın... Bir yanda, “Federatif sistem mutlaka bir ülkeyi bölünmeye götürmez” (4 Kasım 2007 Star televizyonu, Ruhat Mengi’nin programı) diyen, ABD bağlantılı Arı Derneği’nin “Turkish Policy Quarterly” adlı dergisinin Amerikalı yetkililer ve Kemal Derviş ile birlikte Danışma Kurulu üyesi Faruk Loğoğlu... Diğer yanda, AKP’nin piyasacı, federasyoncu kamu yönetimi yasa tasarısına karşı yürütülen mücadeleyi başarıya Kuzey Irak’ta ABD güdümlü manda yönetiminin başındaki ağa, kongre topluyor. AKP’den eski İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ile Ömer Çelik, CHP’den Mesut Değer ile Şevket Köse de oradalar! Mandanın ağası, “Bu kongreyi ‘Kendi Kaderini Tayin Hakkının’ kongresinin mayası haline getireceğiz” diyor, bizimkiler de kuzu kuzu dinliyor. GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN CHP Koalisyonu saygıyla selamlıyorum” diyen “Nakşibendi şeyhi Halit Hoca”nın torunu, eski DYP lideri Mehmet Ağar’ın danışmanı, Gürsel Tekin’in yakın arkadaşı ilahiyatçı Dr. Muhammet Çakmak. Karşı yanda, laiklik konusunda duyarlılığı ile tanınan Prof. Dr. Nur Serter... Bir yanda, Soros destekli TESEV için hazırladığı araştırma sonucunda “Türkiye’de irtica tehlikesi yok” sonucuna ulaşan ve “özerkliğin, çift dilliliğin, etnik savunma gücünün” önerildiği ayrılıkçı Demokratik Toplum Kongresi’nin katılımcılarından Prof. Dr. Binnaz Toprak... Öte yanda, Cumhuriyet’in kazanımlarını, Lozan Antlaşması’nı, Misakı Milli’yi uluslararası alanda da yüreği ve bilinciyle savunan Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı... Bir yanda, ABD Başkonsolosu Sharon Anderholm Wiener’in “Beraber yaptığımız çalışmalardan gurur duyuyorum” dediği ulaştıran bir avuç aydının başında gelen Prof. Dr. Birgül Ayman Güler... Bir yanda, CHP PM’ye seçilir seçilmez “Fethullah Gülen bilgedir, KAGİDER’in “statükodan sıyrılmış CHP”ye girmekten sevinç duyan Başkanı, feminist işkadını Gülseren Onanç... Beri yanda, ömrünü kadınerkek tüm emekçilerin haklarına adamış olan Seyhan Erdoğdu... Bir yanda, Diyarbakır’daki bürosunun baş köşesine Bill Clinton ve eşi Hillary Clinton’un resmini asan Sezgin Tanrıkulu. Ayrı yanda, ABD Büyükelçiliği’nin Konya, Kayseri ve İzmir’e “şehir temsilcileri” atadığını Meclis gündemine taşıyan Oğuz Oyan... Bir yanda, tüm dünyayı bunalıma sürüklemiş piyasacılığı ısrarla savunmayı sürdüren Hurşit Güneş. Diğer yanda, İş Yasası’nın görüşmeleri sırasında işçiden yana tavır aldığı için patronların baskısıyla milletvekilliğinden edilen İzzet Çetin, toplumcu düşüncesinden sapmayan Perihan Sarı, matbaa işçiliğinden gelen Yakup Akkaya... CHP, seçime böyle bir kadro ile gidiyor. Hazirana değin partide dünya görüşü ve genel tutum konusunda bir tartışma beklenmiyorsa da, yakın gelecekte ergeç bir sert kapışmanın yaşanacağı kesindir... Konseyi’ne başvururlarsa ve konsey de bu bağımsızlığı onlara tanımayı Türkiye’ye salık verirse, Türkiye, bu öğütlemeye uymayı ve bu bölgeler üzerinde bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçmeyi yükümlenir.” Ne o, savaş çıktı da yenildik mi, yenildik de toprak mı verdik, toprak verdik de Lozan mı buharlaştı? Ne oluyoruz beyler? Ne yapıyorsunuz beyler? Merkez’in Hedefi Doğruydu Merkez Bankası (MB) ve ekonomi yönetimi, sonunda doğru yola ulaştı; ama yanlış uygulamalarla ekonomimize zarar verdi. Bir gazetemizin, MB’nin bir gün önce uygulamaya koyduğu önlemlerle ilgili 21 Aralık’taki haber başlığı, olayı iyi özetlemişti: “Noel’le Merkez’in para freni birleşti, iki günde 1.5 milyar dolar gitti”. Yaklaşık bir yıldır, ekonomimizin yüksek ve artmakta olan yabancı para ihtiyaçları, yurda giriş hızı bir türlü kontrol edilemeyen kısa vadeli ve hatta vadesiz “sıcak para” girişleriyle karşılanmıştır. Bir yıl sonra da olsa, en sonunda MB’nin ulaştığı ve son önlemlerle uygulamaya koyduğu hedef ve niyet doğruydu. Yılbaşından beri, uzmanlarımızın zaman zaman belirtmiş olduğu sıcak para girişleriyle ilgili olarak önlemler alınması ihtiyacı, döviz açığımızın, Milli Gelirimizin yüzde 6’sını geçmesi ile belirginleşmişti. Ancak son önlemlerin uygulamaya konmasında yapılan iki büyük yanlış, (gecikme nedeniyle yılbaşı öncesinde yapılması ile gereksiz olduğu halde bankaların kaynak maliyetlerinin de arttırılmış olması) ekonomimize zarar vermiştir. Önlemler nedeniyle başlayan hızlı döviz fiyatları artışı ve borsadaki hisse fiyatlarında hızlı düşme, iki gün sonra ancak önlenebilmiştir. Ancak durdurulan olumsuz gelişmeler, zararları geri getirememiştir; eğer tahmin doğruysa, sıcak paranın bir kısmı, katmerli kârları ile birlikte yurtdışına götürülmüş ve biz zararı sineye çekmekle kalmışızdır. 2009’un son çeyreğinde başlayarak gittikçe hızlanan ve ucuz döviz fiyatları nedeniyle düşük fiyatlarla yurda getirilen yabancı ülke mal ve hizmetleri için yurtiçinde şişirilen taleple yabancı para ihtiyaçları çok artmıştı. Artan yabancı para gereksinimlerinin, kısa vadeli dış borçlarla (sıcak para ile) karşılanması, yılbaşından beri uzmanlarımız tarafından çok eleştirilmiş ve bu tehlikelere karşı önlemler alınması gereği öne sürülmüştür. Yaklaşık bir yıldır, ekonomimizin artan döviz ihtiyacının, baskı altında düşük tutulan yabancı para fiyatlarından kaynaklandığı ve asıl önlem alanı belli iken, gelecekte başka kısıtlayıcı önlemlerin de alınacağının açıklanması, finansal pazarlarda panik yaratmıştır. Alanı belli olan bir uygunsuzluk için, böyle deprem yaratıcı önlem alınmasına gerek yoktu. Ekonomimizin döviz açığı yaratan derdi bellidir ve bu dert çözüme bağlanmadan alınacak yanlış önlemler ekonomimize zarar verecektir. Geçmişteki birçok deneyimden sonra, sorunun, döviz fiyatlarının baskı altında tutulmasından kaynaklandığı kabul edilmeli ve bu yanlışın serbest pazar kuralları içinde çözümlenmesine çalışılmalıdır. Yanlış fiyattan kaynaklanan sorunun, doğru fiyatlama yapmaktan başka çözüm yolu da yoktur. Çözüm, aslında çok basittir: Yurdumuzun, dünyada eşi az bulunan varlıklarına (finansal varlıklar dahil) yatırılmak üzere dışardan gelen uzun ve kısa vadeli yabancı paraların yurda gelmesi, bugün uygulanan ekonomi politikalarımız çerçevesinde önlenemez ve uzun sürelerde de bu politikadan vazgeçilmemelidir. Bunun için ülkemizde yabancı para girişleri zaman zaman çok artabilir. Bu artış dönemlerinde yabancı para fiyatlarının aşırı düşmesini önlemek üzere, Merkez Bankamız, bu yabancı paralardan yüksek miktarlarda alım yapmalı ve döviz fiyatlarının aşırı düşmesine engel olmalıdır. Aynı biçimde MB, sıcak para yatırımcısının yüksek kârlar elde etmek için, elindeki yatırımları dövize çevirerek, yurtdışına götürmeye başlamasından kaynaklanan yüsek döviz taleplerini karşılamak için elindeki yabancı paralardan yüksek miktarda yabancı para satmalıdır. Serbest Pazar ekonomisi kuralları içinde bunun başka bir yolu yoktur; yanlış reçetelerle, sağlıklı işlemekte olan finansal pazarlarımıza zarar verici önlemlere gerek yoktur. Serbest pazarın kuralları içinde çözüm vardır ve bu göründüğünden çok daha basit ve kolaydır. [email protected] Ne oluyoruz beyler? Hoş geldin Wilson ilkeleri, hoş geldin Sevr Antlaşması’nın 62 ve 64. maddeleri: “Madde 62 Fırat’ın doğusunda, Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelerin yerel özerkliğini İngiliz, Fransız ve İtalyan hükümetlerinin atadığı komisyon hazırlayacaktır. Madde 64 Kürtler, bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun Türkiye’den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyeti Biri Soney ‘Öteki’ Zekeriya... SADIK ÇELİK Üstünden iki hafta geçti. Ve unutmanın vakti geldi her zamanki gibi. Yazıldı, çizildi, lanetlendi. Yürekler yandı yanmasına; ateş ise sadece düştüğü yeri yakıyor. Uzun süre gündemdeki yerini koruduktan, üzerinde birbirinden farklı yorumlar yapıldıktan sonra nihayet geçen hafta sonu gerçekleştirilen CHP Kurultayı’nın öncesinde olduğu gibi sonrasında da çok şey yazılıp söylendi, söyleniyor; haliyle akıllarımızı ve köşelerimizi meşgul etti; etmeye de devam edecek. Bu durumdan kaynaklanan bir gecikmeyle de olsa Hıristiyan kızMüslüman delikanlının hikâyesinden bahsetmek istiyorum bu köşede, yangından arta kalan, hâlâ dumanı tütse de küllenmek üzere olan bir kor parçasını unutmamak, unutturmamak üzere. İstanbul’da Hıristiyan bir kızla Müslüman bir gencin aşkı… Biri 29 diğeri 26 yaşında. Ölümüne aşkları… Sonu ölümle biten aşkları… Öldüren aşkları... Zekeriya Batmanlı, Arap kökenli bir ailenin oğlu. Aslında büyük dedeleri Hıristiyanmış. Bundan 70 sene evvel Müslümanlığa geçmişler… Zekeriya kuyumculuk yapıyordu; evlenmek istediği kızın parmağına takacağı yüzüğü kendi dükkânından getirmiştir belki de. Soney Mardinli, Ermeni bir ailenin kızı. Kendi aşkına deva bulamayan bir eczacı. Altı ay önce Zekeriya hastalandı, eczaneye gitti; ilacının ismi Soney’miş; orada öğrendi. İki genç birbirine âşık oldu. Evlenmek istedi. Soney Hıristiyan, Zekeriya Müslüman; ikisi de insan. Kızın ailesi Hıristiyan damat istedi, Zekeriya Müslüman. Soney’in ailesi “olmaz” dedi. “Kör olasın Suzan, Suzi”. Vazgeçmediler, mücadele ettiler. İkna edemediler aileyi. Son çare olarak gizlice nikâh masasına oturdular. Fatih Evlendirme Dairesi’ne gittiler; Soney’in üzerinde siyah bir elbise vardı. “Köprü altı kapkara Suzan gel beni ara Saçlarıma kumlar dolmuş Tarak getir de tara” Memura “evet” diyerek girdikleri dünyaevi mezarları oldu. Soney’in Müslüman bir adamla evlenmesini, kilisede düğün yapmamasını “onur, şeref ve törelerine” yakıştıramayan ailede ‘onur kurtarıcılık’ görevini ağabey üstlendi. 10 günlük karıkoca arabalarında, kafalarına sıkılan birer “kör” kurşunla öldürüldü. Görev tamamlandı. Onur kurtarıldı. Ermeni kilisesi üst rahibinin yüreği yandı; “İlk defa böyle bir şeyle karşılaşıyoruz, biz de şaşırmış durumdayız, adını bile koyamıyoruz” dedi. Oysa adını koymuşlar; “kız davası değil, din davası”. Dinler arası cinayet. Cemaat isyan etti, “Yok bizim böyle töremiz!” Artık var; gözümüz aydın. Cenaze namazını kıldıran imam da hoşgörü mesajı verdi: “Farklı dinlere mensup da olsak kardeşlik üzere sevgi bağını kuvvetlendirerek yaşamayı Allah nasip etsin. Bir insanı öldüren tüm insanlığı öldürmüş gibidir.” Başımız sağolsun. Bu noktada, yayımlandığı günden beri basının büyük ilgisini çeken bir araştırma sonucundan da bahsetmekte yarar görüyorum. Mersin Üniversitesi’nin yaptığı araştırmaya göre, Türkler ve Kürtler arasındaki sosyal mesafe açılıyormuş. 1998’de Mersin’deki Kürtlerin yüzde 12.8’i “Türkle evlenirim” derken bu oran 2002’de yüzde 6.3’e, 2007’de yüzde 0.4’e, bu yıl ise yüzde 0’a gerilemiş. Yani 2010’da yapılan son ankette hiçbir Kürt katılımcı, “Türkle evlenirim” seçeneğini işaretlememiş. 1998’deki ilk ankette “Kürtle evlenirim” diyen Türklerin oranı ise yüzde 26.9’muş. Bu oran da 2002’de yüzde 14.9’a, 2007’de yüzde 7’ye, bu yıl da yüzde 1.3’e gerilemiş. Evet. Mesafe açılıyor. Ötekileştirme, bizden bir veya birçok açıdan farklı olan kişi ve grupları dışlamak, yabancılaştırmak, hatta düşman haline getirmektir. Bir başka deyişle ötekileştirme; kimlik bakımından bize benzemeyeni “öteki” ilan etme olarak karşımıza çıkmaktadır. İyi, güzel, cici olan “biz” karşısında aleyhe çalışılması gereken “öteki” vardır. Amaç çoğu zaman öteki olanı zayıflatmak ve iktidarı asla ona kaptırmamaktır. Ancak bu durumun toplumda risk ve korku algısını arttırarak insanları şiddete ve suç işlemeye teşvik ettiği gerçeğini de göz ardı etmemek gerekir. Toplumsal gruplar arasındaki her türlü farklılık (boy, kilo, ten rengi, cinsiyet, din, etnisite, mezhep, meslek, gelir düzeyi, bölge, kent, semt... vs.) ötekileştirmenin konusu olabilmektedir. Kimliksel farklılıkları bir tür toplumsal zenginlikten ziyade kendi varoluşuna bir tehdit olarak algılama eğilimi beraberinde içe kapanmayı, koruma refleksinin devreye girmesini ve nihayet ötekileşmeyi getirir. “İnsanoğlu, kültürel çeşitliliğin etkisiyle ayırımcılığı sürekli olarak yeniden üretmektedir.” Tek bir ülke, farklı hayatlar. Bir yanda, örneğin farklı kültür, sanat ürünleri ve/veya akademik çalışmalar aracılığıyla birlikberaberlik çatısı altında çok renkli bir mozaiği var etme çabası; hoşgörü üzerinden geleceğe umutlu gözlerle bakanların dünyası. Diğer yanda ayrımcılığın ve ‘öteki’ne duyulan nefretin dozunun artmaya devam ettiği ve bu nefretten “beslenenlerin” sürmesini istediği iç karartıcı bir dünya… Hangi dinden, dilden, ırktan, renkten olduğumuz, yani bizi biz yapan değerler, ait olduğumuz toplumsal kimlikler var olma nedenlerimizdir. Ancak bir arada yaşamanın olmazsa olmazı “saygı duymak”, “kabul etmek” değil midir?.. Farklılıklarımızla, bir arada, birbirimizi çoğaltarak yaşayabileceğimiz ortak bir geleceğe inanmalıyız. Bize düşen bu karşılıklı ötekileştiren ve ötekileştirilenlerin ruh haline asla teslim olmadan bu topraklardaki ortak yaşam iradesini galip getirmektir. Birlikte yaşamanın koşulu ise birlikte var olabilmekten başka bir şey değildir!.. * Keyveni Catering Yönetim Kurulu Başkanı HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI BULMACA [email protected] SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Halk dilinde 1 kayısı ya da zerdaliye veri 2 len ad... Akım 3 şiddeti birimi 4 kiloamperin kısa yazılışı. 2/ 5 Karakter... Bir 6 çatının çıkıntı yapan bölümü. 7 3/ Ege yöresin 8 de, patlıcan ve 9 kuşbaşı etle ya1 2 3 4 5 6 7 8 9 pılan bir yemek. 4/ Yapıları örten süslü 1 İ S P E N D İ K çatı ve saçaklar. 5/ 2 S U A R E T O P Sahip... Bağışlama... 3 P P O T A A L Şarkılı ve danslı kla 4 A R A S L A L A sik Japon tiyatrosu. 6/ 5 R O L MA S A T Osmanlı devletinde O toplum güvenliğini 6 O K İ N A V A 7 Z ON A U R A N sağlamakla görevli S İ askeri polis örgütü. 8 K A Ş A R A L A C I K 7/ Çemberin çevresi 9 N O nin çapına oranını gösteren sayı... Bir nota... Güzel sanat. 8/ Tavana yakın küçük pencere... Çam kozalağı ya da meyve toplamak için ağaç dallarını eğmeye yarayan ucu çengelli sırık. 9/ “Gizlice haber vermek” anlamında argo sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Her şeyde kusur bularak hiçbir şeyden memnun olmayan... Uzaklık işareti. 2/ Olağanı aşan büyüklüğü olan... Bir anayoldan ayrılan yolun başlangıç noktası. 3/ Muma batırılmış fitil... Makinede yapılan bir tür dikiş. 4/ Gelir... Azerbaycan’ın plaka imi. 5/ İslam inancına göre, kıyamet gününü bildirmekle görevli melek. 6/ Talih... Kıyı, kenar. 7/ Tahtadan yapılmış büyük sofra... İlaç. 8/ Çikolatanın temel maddesi... Kırkpınar güreşlerini düzenlemeyi üstlenen kişiye verilen ad. 9/ Akarsu yatağı, mecra... Başıboş gezen hayvan sürüsü. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle