23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 ARALIK 2010 CUMARTESİ 10 HABERLER Anayasa Mahkemesi için belirlenen 3 aday da türbana özgürlük bildirisini imzalamıştı YÖK yine şaşırtmadı KIVANÇ EL ANKARA YÖK, Anayasa Mahkemesi’nin boş bulunan üyeliği için 3 aday belirledi. YÖK’ün belirlediği 3 adayın da “Türbana Özgürlük Bildirisi”nde imzası olması dikkat çekti. Prof. Dr. Erdal Tercan, Prof. Dr. Faruk Turhan ve Doç. Dr. Ömer Özkan’ın üyelikleri ise oyçokluğu ile kabul edilirken isimlerin akademik geçmişleri hakkında bilgi verilmeden oylama yapıldığı öğrenildi. YÖK Genel Kurulu, önceki gün toplanarak Anayasa Mahkemesi’nin boş bulunan 1 üyeliği için 3 aday belirledi. Kadrosu Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde olan ancak Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı olan Prof. Dr. Erdal Tercan, Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Faruk Turhan ve Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ömer Özkan’ın Anayasa Mahkemesi üyeliği için isimleri Köşk’e gönderildi. Yeni Anayasa ile Anayasa Mahkemesi’ne atadığı üye sayısı 1’den 3’e çıkarılan YÖK, nisan ayında bir üye için 3 aday belirlemişti. Yüksek Mahkeme’nin yeni üyesini Cumhurbaşkanı Abdullah Gül belirleyecek. YÖK Genel Kurulu toplantısında üyelere adaylar hakkında hiçbir bilgi verilmediği ve sadece oy vermeleri istendiği de kaydedildi. Bazı üyeler bu durumda oy vermeyi tercih etmezken 3 isim oyçokluğu ile belirlendi. Belirlenen 3 adayın da “Türbana Özgürlük Bildirisi”nde imzası bulunuyor. Doç. Özkan da referandumda açıkça “evet” oyu kullanacağını açıklamıştı. Adaylardan Prof. Turhan, Adana Savcısı İlhan Cihaner’in Yargıtay’da yargılanmasını da eleştirmiş ve “Bu tamamen hukuka aykırı. Bulundukları yerlerde yargılanmalılar” açıklaması ile gündeme gelmişti. TİYATRO VE MÜZİKLE İLGİLENENLERE SORUŞTURMA AÇILDI İDDİASI SOLCULARIN SIĞINAĞIYDI Fahrettin Petek’i yitirdik UĞUR HÜKÜM PARİS 1940’lı yıllardan beri Türk solunun en önemli kişiliklerinden biri olan “Fahri abi” dün Paris’te tedavi gördüğü Paul Brousse Hastanesi’nde vefat etti. 88 yaşında aramızdan ayrılan biyokimya profesörü Fahrettin Petek 1949 yılından beri Fransa’da yaşıyordu. Selanik göçmeni eczacı Avni Bey’in oğlu olan Fahrettin Petek 1 Mart 1922’de İstanbul Rami’de doğdu. Mübadele nedeniyle tayini Bergama’ya çıkan ailesiyle oraya yerleşip ortaöğretimini İzmir’de tamamladı. Eczacılık eğitimi için gittiği İstanbul’da Türkiye Emekçi Köylü Partisi’nin kuruluşunda aktif rol oynadı. Farklı sol eğilimlerde olmasına rağmen en yakın arkadaşları Attilâ İlhan ve Şükran Kurdakul’du. 1946’da İstanbul Eczacılık Mektebi’ni bitirdikten sonra evlenip Bergama’ya döndü. Yörede EKP ve TKP için yaptığı örgütlenme çalışmaları nedeniyle Petek tehdit ve baskılar karşısında parti yöneticilerinin isteğiyle 1949’da bir süre kalmak için Paris’e gitti. Ancak Attilâ İlhan’ın 1950’de Paris’te yanına gelmesi, doktora yapmaya başladığında tanınmış profesör JeanEmile Courtois’nın gösterdiği yakınlık, ona CNRS’de (Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi) iş ayarlaması üzerine Fransa’da kalmaya karar verdi. Yüzlerce sanatçı, solcu ve Türk aydınına Paris’te destek veren Petek “Fahri Abi” olarak anılırdı. Türk vatandaşlığından atılan, ancak Fransız vatandaşlığına da kabul edilmeyen Petek, bu arada moleküler biyoloji alanında uluslararası bir uzman profesör konumuna geldi. 1989’da ikinci başvuruyla Fransız vatandaşlığını alır almaz 40 yıl aradan sonra Türkiye’yi ziyaret etti. Öğrencilere baskı SAMSUNİSTANBUL (Cumhuriyet) KESK Samsun Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Süleyman Bal, Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde (OMÜ) kantinde tiyatro sahnelemek, gitar çalmak gibi gerekçelerle öğrencilere 30’dan fazla soruşturma açıldığına dikkat çekerek uygulamaya tepki gösterdi. KESK üyeleri, Mecidiye Çarşısı girişinde toplanarak OMÜ’deki soruşturmaları protesto etti. Sendikacılar adına konuşan Dönem Sözcüsü Süleyman Bal, Rektör Hüseyin Akan’ı üniversiteyi öğrenciler için soruşturmalar ve baskılar birimine dönüştürmekle suçladı. Üniversite kampusunda gitar çalan öğrenciler hakkında 2 dönem uzaklaştırma istemiyle soruşturma açıldığının altını çizen Bal, “Basın açıklaması yapan öğrenciler için birer dönem ve daha üstü ceza talebiyle soruşturma açmışlardır. Kantinde tiyatro oynadıkları için bir ya da iki dönem uzaklaştırma istemiyle soruşturma açılabilmiştir. Uydurma gerekçelerle açılan soruşturmaların geri alınmasını talep ediyoruz” dedi. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nde basın toplantısı düzenleyen Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri, son dönemde üniversitelerinde faşist öğrencilerin sol görüşlü ve Kürt kökenli öğrencilere yönelik saldırı ve baskılarının arttığını belirterek can güvenliklerinin olmadığını söylediler. Öte yandan, parasız eğitim istedikleri için Ferhat Tüzer ve Berna Yılmaz’ın tutuklanmasını AKP İstanbul il binası önünde protesto eden Gençlik Federasyonu üyesi öğrenciler Hakan Karabey ve Gökçe Uluada gözaltına alındı. Yazar Akhanlı 4 aylık hapisliğinin ardından ‘Fasıl’ ile okurlarıyla buluştu. Doğan Akhanlı sürgün olmayı anlatıyor... HİLAL KÖSE Sorunlar için çalıştay Öğrenci Kolektifleri, Gençlik Muhalefeti, GençSen, TKP ve Emek Gençliği, 5 Ocak 2011’de Boğaziçi Üniversitesi’nde, tüm öğrencilerin ve üniversite bileşenlerinin katılımıyla üniversite sorunlarının tartışılacağı çalıştay düzenleyecek. TMMOB Makine Mühendisleri Odası’nda düzenlenen basın toplantısında öğrenciler adına açıklama yapan Emre Öztürk, çalıştayın ardından hazırlanacak raporun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Dolmabahçe’de öğrencilerle yapacağı toplantıda iletileceğini söyledi. (ALİ AÇAR) Pakdemirli, öğrencilerin Arınç’ı protesto etmesini tehditle engellemişti Yazar, insan hakları aktivisti Doğan Akhanlı, 4 aylık hapisliğin ardından, yeni kitabı ‘Fasıl’ ile okurlarıyla buluştu. 21 yıl sonra, 12 Eylül döneminde tahliye olduğu koğuşta bu kez tek başına kalan Akhanlı, “Hapishaneden de korkunç olan, bir nefret çemberinin içine düşme duygusuydu” diyor. Akhanlı, babası Mahmut Nedim Akhanlı’yı görebilmek için Türkiye’ye gelmeye karar verdiğinde, bu derece acımasızca suçlanacağını beklemediğini anlatıyor. “Polis, insanı, sadece solcu bir geçmişi var diye katil ilan ediyor. Önyargılar o kadar büyük ki… Suçsuz olduğum halde çok kötü duruma düştüm ve ürktüm de… Savcı, benden başka üyesi olmayan tek kişilik bir örgüt kurdu.” Savcının ‘devlet adına her şeyi yaparım’ tutumunu eleştirirken, “Beni Alman kamuoyu, Alman vatandaşı olmam kurtardı” diyor. Kendini Kafka’nın Dava adlı kitabındaki kahramanı Joseph K’ye benzetiyor: “Ben çocukluğumdan beri Doğan’ım. Savcıya göre ise bu kod ismim… Yani 1900’lü yıllardaki Joseph K, 2010’da Doğan K. oldu.” Metris Cezaevi’nde yıllar önce tahliye olduğu koğuşta bu kez tek başına kalan Akhanlı, “Eskiden Sibirya dediğimiz blok vardı, beni tesadüfen oraya götürdüler. Koğuşu şimdi tek hücre yapmışlar. Kâbus sanki… Aradan 25 yıllık dönemi kestiler, ben bir daha askeri döneme düştüm” diyor. Darbe sürecindeki hapisliğin yaşamını nasıl şekillendirdiğini ise şöyle anlatıyor: “Bu devlet bana 18 yaşında işkence etti. Politikleşmemin nedeni önce işkence edilmemdir. Yeraltında darbeye karşı bildiriler dağıttım, yakalandım, cezayı da yattım. Sonra bir karara vardım. Yazar olarak tek tüfek olacaktım. Hikâyeler benim sözlerimi söylesin dedim.” AKP’nin rektörü oldu EMRE DÖKER CHP’DEN İZMİR TEPKİSİ Ersin: Çelik simonlaşmış Haber Merkezi AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in, “Ben İzmir’i şuna benzetiyorum. Burnu akmış kir pas içinde. İzmir dört tekerine fren takılmış araba gibi. Bir şeye engel olma zihniyeti çözümün bir parçası olmaktan daha öne geçiyor” sözleri tepki çekti. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Çelik’in açıklamalarını yadırgadığını belirterek, “Bu sözler sadece beni değil 3.5 milyon İzmirliyi rencide etti” dedi. Son dönemde bazı kesimler tarafından İzmir hakkında ısrarla negatif şeyler söylendiğine dikkat çeken Kocaoğlu, İzmir’in semti olabilecek kentlerle kıyaslanmasının doğru bir yaklaşım olmadığını vurguladı. CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’de İzmir’in Konya ile kıyaslanmasına tepki göstererek, “İzmir’de bir söz vardır; Van kedisi gibi derler. Bunu İzmirliler iyi bilirler. Çelik’in hem İzmir’i hizmetten yoksun bırakıp hem de şikâyet etmesi doğru bir yaklaşım değildir. İzmir, Yunanistan’a bağlı değil. Maalesef ‘Gâvur İzmir’ tanımlaması ile başlayıp bugüne kadar devam eden bir dışlanmışlık var. İzmir’i devlet imkânlarından yoksun bırakıyorlar. Hem mağdur ediyorlar hem de bağırıyorlar” dedi. İZMİR Manisa Celal Bayar Üniversitesi (CBÜ) Rektörlüğü’ne atanan Prof. Mehmet Pakdemirli’nin, kendisini ziyarete gelecek Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a tepki göstermek isteyen öğrencileri okuldan atmakla tehdit etmesi, “AKP’nin rektörü oldu” yorumlarına neden oldu. Eski bakanlardan Ekrem Pakdemirli’nin oğlu Prof. Mehmet Pakdemirli, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından son atamalar kapsamında CBÜ Rektörü olarak görevlendirilmişti. Arınç önceki gün Pakdemirli’ye kutlama ziyareti gerçekleştirdi. Ziyaret öncesi rektörlük önünde toplanan Türkiye Gençlik Birliği (TGB) üyesi bir grup Arınç’ı protes to etmek istedi. Ancak gruba müdahe eden Rektör Pakdemirli, okuldan atmakla tehdit ettiği öğrencilerin protestosunu engelledi. TGB Manisa İl Başkanı Erdem Özdemir, rektörü protesto amacıyla, “Atatürk devrimlerini savunan binlerce öğrenci arıyoruz” adlı imza kampanyası başlatacaklarını açıkladı. Eğitimİş Sendikası Genel Başkanı Yüksel Adıbelli de, üniversite rektörlerinin de “AKP’li” olmaya başladığını söyledi. Adıbelli, “Öğrenciler, harçlar kaldırılsın, YÖK özerk yapıya bürünsün taleplerini ortaya koymak isterken polis tarafından coplarla, tekmelerle dövülüyor. Sinek gibi ilaçlanıyor. Bir tek rektör çıkıp ‘siz benim öğrencilerime ne yapıyorsunuz’ diyemiyor. Valilerin ar dından rektörler de hükümetin rektörü oldular” dedi. Rektör: Tebrik edilmeliyim Rektör Pakdemirli ise yaşananlar nedeniyle öğrencileri suçladı. Pakdemirli, “Bülent Arınç ve partinin aleyhinde siyasi sloganlar olunca aşağı indim. İsteseydim yeteri kadar emniyet görevlisi vardı, onlar hallederlerdi. Ben öğrenciler zarar görmesin diye indim. Öğrenciler kendilerinin Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ten görev aldıklarını söylüyorlar. Uyandırıp kendilerinden bir görev mi almışlar? Benim misafirime kimse müdahale edemez” dedi. Pakdemirli, öğrencilerin ceza almasına engel olduğu için tebrik edilmesi gerektiğini söyledi. İLK SÜRGÜNÜ İŞKENCEYLE BAŞLADI khanlı’nın ilk sürgünü, 1975’te gördüğü işkenceyle başlamış. 1985’teki sürgünle ise dünyanın en öteki ucuna fırlatılmış bir hale gelmiş. “Benim, yaşadığım toplumla aramda görünmez duvarlar oluşmuş durumda. Söylediğim kelimelerin size aynı anlama geldiğinden asla emin olamam. İşkence lafı sadece bir kelimedir ama sözün bendeki anlamıyla sizdeki anlamı aynı değil… Sürgün denilen şey esasında yere ilişkin bir olgu değildir. Kendi içinde de sürgün vardır. Şiddete uğramış insan sürgündür. Bir kez işkence görmüş insanın bir daha kendi yurdunu bulması zaten güç bir şeydir.” Akhanlı, babasını görme isteğini, sürgüne karşı çabasının ve sürgünü bitirmesinin sembolik adımı olarak nitelendiriyor. “Bu ülkeyle aramdaki bağdı babam. Sonra Türkçe ve anılarım gelir. Babamla, yeniden sakin bir üç hafta geçirmem, benim bu ülkeyle yeniden, yuvada olma duygusunu kazanmam anlamına geliyordu. Belki duygusal olacak ama sanki babamı bu iddianame öldürdü gibi geldi bana. Yaşlıydı tabii ama beni görüp de ölseydi anlamı farklıydı. Oğlum çıkana kadar ölmeyeceğim inadı da öldürdü onu.” “İstanbul’un resmine baktığım an ağlarım… Berlin’de Fatih Akın’ın İstanbul’da geçen filmini izlerken beni neredeyse hastaneye götüreceklerdi” derken gözleri doluyor. “Benden nasıl bir şehir çalmışlar… Şimdi buradayım ama dünyanın en çirkin şehri gibi geliyor bana… Sürgün bu işte. Bu yabancılık... En sevdiğim dilde konuşuyorum ama savcının dilini duyduğumda Türkçeden nefret ediyorum… Sürgün bu… İnsanın en sevdiği şeyden ürkmesi…” diyor. Tahliye olur olmaz, 5 Aralık Pazar günü kızı ve kız kardeşiyle Ciritdüzü köyüne giden Akhanlı, şunları söylüyor: “Sönmüş ocağımızı yeniden canlandırmak, doğduğum evde, anılar aracılığı ile ölümü reddetmek istedim. Annem, babam, ağabeyim ölürken hiçbirinin yanında değildim. En unutulmuş anıları da canlandırarak onları yeniden hayatımın bir parçası yapacağım. O güçle de yeni sürgüne karşı babam, annem ve ağabeyimin anılarını canlandırarak savaş açacağım.” A TBMM’DE AKPCHP GERGİNLİĞİ MİLLİ ŞEF’İN ÖLÜMÜNÜN 37. YILI İhale tartışması ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM’deki bütçe görüşmelerinde ihale tartışması yaşanırken muhalefet, “Başbakan Erdoğan’ın villasını”, “AKP Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek’in jet hızıyla profesör olan eniştesini” gündeme getirdi. Genel kuruldaki görüşmelerde CHP Milletvekili Ergün Aydoğan, hükümetin özelleştirme politikalarını eleştirdi. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın siyaseti kendisi ve yakınları için geçim kaynağı olarak görmediğine ilişkin sözlerini anımsatarak, “Mahdumlarınız ve siz nasıl zenginleştiniz peki? Gemicilik, kuyumculuk sektörüne nasıl girdiniz? Kısıklı’da villa sahibi olurken özelleştirmeler kimlere yapıldı? AKP’lilerin çocukları, akıllı olduğu için mi zengin oluyor? Haluk İpek’in eniştesi, jet hızıyla nasıl 40 günde profesör oldu, kurulan bir üniversitenin rektörlüğüne atandı” dedi. Aydoğan’ın konuşmasına AKP’liler sert tepki gösterirken AKP Milletvekili Agah Kafkas, “İftira atıyorsun, yalan söylüyorsun” diyerek tepkisini ifade etti. Aydoğan’a yanıt veren AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli, AKP döneminde özelleştirmelerin şeffaf yapıldığını savundu. İnönü anılıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Cumhurbaşkanı, ilk başbakan, asker ve tek partili dönemin “Milli Şef”i İsmet İnönü, ölümünün 37. yılında etkinliklerle anılacak. Hafta boyunca yurdun çeşitli yerlerinde etkinlikler düzenlenecek. Dışişleri Bakanlığı tarafından bugün Anıtkabir’de resmi tören yapılacak. Tören saat 9.35’te Aslanlı Yol’dan başlayacak. Aynı gün saat 14.30’da aile yakınları tarafından basına kapalı olarak mevlit okutulacak. İstanbul Üniversitesi Vakfı da bugün saat 14.00’te Taksim Hill Otel’de bir etkinliğe ev sahipliği yapacak. Atatürkçü Düşüncü Derneği Çayyolu Şubesi, yarın saat 14.00’te milletvekili ve İsmet İnönü’nün torunu Gülsün Bilgehan ile İsmet İnönü’nün kızı Özden Toker’in konuşmacı olarak katılacağı bir etkinlik gerçekleştirecek. Malatya’da İnönü Üniversitesi’nde 27 Aralık’ta Gülsün Bilgehan’ın konuşmacı olarak katılacağı konferans olacak. Adana’da ilk tören Atatürk Parkı’ndaki Atatürk Anıtı önünde yapılacak. Sonrasında İnönü Parkı’na yürüyerek İnönü heykeli önünde de saygı duruşunda bulunacak. C MY B C MY B Akhanlı’nın “Fasıl” adlı kitabı, iki karakterden oluşuyor ve ortada bitiyor. İşkenceci ile işkence görmüş bir insan, aynı olayı kendi perspektiflerinden anlatıyorlar. Kitap, şiddetin insanın kişisel geleceğini de nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor. Akhanlı “Ne kadar direnirsen diren, ne kadar cesur olursan ol, bir kez o tezgâhtan geçtiğin andan itibaren küçülme duygusunu yenemiyorsun. Kimseyi ele vermemiş, başkalarını yük altında bırakacak ifadelere imza atmamış insanlar sanıyorsun ki güçlü kalıyorlar. Bu doğru değil” diyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle