29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 22 ARALIK 2010 ÇARŞAMBA 8 SAĞLIK modeli ile başlatılan sosyalizasyon, yönetimlerce benimsenmedi. Sağlık ocaklarının her biri; doktoru, hemşiresi, ebesi, laboratuvarı, arabası, şoförü ile 7000 kişiye hizmet götürecek, koruyucu hekimliğe, çevre sağlığına düzenli aşılamaya öncelik verecekti. Bugünkü aile hekimliğinin onun yerine geçtiğini kim ileri sürebilir. Sağlık ocakları yok edilmiş değil... Ancak o istenen beklenen donanıma sahip değil. Koruyucu hekimlik artık hedefte yoktur. Hastanecilik ve işletme anlayışı ön planda... Performans uygulaması ile bir uzman 8090 hastaya bakıyor. Benzer bir uygulamanın tıp fakültelerine de getirilmek istenmesine söyleyecek söz bulamıyorum. Her mezun uzman olmak istiyor. İnsanlarımız her çeşit sağlık sorununda uzman, doçent, profesör arıyor. Türkiye uzmanını, doçent ve profesörünü iyi kullanabiliyor mu? Onlara, iyi yetişmiş akademisyenlerine bir öğretici, araştırmacı olarak ve hasta bakımı için elverişli bir ortam hazırlayabiliyor mu? Kesinlikle hayır. Fakülte hastaneleri ile özel hastaneleri bir kıyaslayınız, birincileri büyük yoksunluklar içinde bulacaksınız. En iyi hekimler, bilim insanları oradadır ama hem doktorlar hem de hastalar için fakülte hastanelerinin çekiciliği yoktur. Oysa özel hastaneler tertemiz, pırıl pırıl. İktidar bugün eminim her şeyden çok yandaş rektör ve hastane yöneticileri atamalarını nasıl gerçekleştirebilirim diye düşünmektedir. Üniversiteleri nasıl gerçek bilim yuvaları haline getirebilirim kaygısını taşıdıklarını hiç sanmıyorum. Yine Tevfik Fikret ile bitirelim; “Bir gün bu memlekette de sabah olursa Haluk”... [email protected] Doktor Sayısı ve Sağlık Hizmeti Dr. COŞKUN ÖZDEMİR Çok yinelemek zorunda kaldığımız gerçeklerimiz var ve kronikleşen sorunlarımız... Politikacılarımız sağlık sorunlarımız konusunda sağlıklı, gerçekçi değerlendirmeler yapamıyorlar. Burada sağa yatkın ideolojilerinin oynadığı rolü önemle vurgulamak lazım. Yöneticilerden “Nereye gidersek halkın doktor istediğini görüyoruz” ya da “Aileler çocukları doktor olsun istiyor”, “Ülkemizde ciddi doktor eksikliği var, sayıyı arttırmalıyız” sözlerini yıllardır sıkça işitiriz. Oysa halkın istediği doktor değil, adam gibi ve yeterli bir sağlık hizmetidir ve bunu doktor sayısı ile özdeşleştirmek büyük bir yanılgıdır. Yurdumuzdaki hekim sayısı konusunda da yanlışlık yapılıyor. Gerçek sayı yaklaşık 110 bin kadardır. Yani cami sayısından fazla. 85 bin camiye sahibiz Türkiye’de. Sanırım İslam ülkeleri içinde rekordur bu sayı. Ama örneğin, İstanbul İkitelli’de 29 cami varken sağlık tesisi yoktur. Spor salonu, kütüphane de yok. Aslında 110 bin hekim 72 milyon için hiç de az değildir. Eksik olan iyi bir örgütlenmedir, uyum içinde çalışacak sağlık ekibidir, onların en verimli bir şekilde kullanımıdır. Yarım yüzyılı aştı, öğrenciliğimizde hocalarımızdan Türkiye’nin önde gelen ihtiyacının iyi yetişmiş pratisyen hekim ve ilk basamak hekimliği olduğunu dinlemiş ve öğrenmiştik. Bunu bir türlü gerçekleştiremedik. Yıllar önce Londra’da böyle pratisyen hekimler tanımış ve çok gıpta etmiştim Onların kendilerine duydukları güven beni çok etkilemişti. Bir nörolojik vakayı benimle rahatça tartışabiliyorlardı. 27 Mayıs’ı izleyen yıllarda kabul edilen ve Prof. Nusret Fişek’in gönül verdiği sağlık ocağı Hasta eden sinyal Cep telefonlarının bilinçsiz kullanımı kansere, baş ağrısına, uykusuzluğa, genetik bozulmalara davetiye çıkarıyor. Kulaklık kullanmak riski azaltıyor KONUŞMANIZI KISA TUTUN Mümkün olduğunca kulaklık ile konuşulmalı. Eğer kulaklık kullanılmıyorsa konuşurken sık sık kulak değiştirilmeli. Telefonların elektromanyetik dalga yayan antenleri arka bölümdedir. Telefonu mutlaka cebinizde taşıyacaksanız vücudunuza temas eden yön ekranın arka tarafı olsun. Konuşmalar mümkün olduğunca kısa tutulmalı. Sabit hat kullanılabilecek zamanlarda cep telefonları tercih edilmemeli. Cep telefonunun en çok radyasyon yaydığı zaman telefonun çaldığı ve çevrilen numaranın bağlandığı andır. Bu esnada 12 saniye sonra cihazı kulağa götürmek güvenlidir. SAR (Özgül Soğurma Oranı) değeri düşük cep telefonu alın. İstanbul Haber Servisi Cep telefonlarının bilinçsiz kullanımı ve baz istasyonlarının sayısının her geçen gün artması sağlığımızı olumsuz etkiliyor. Uzmanlar, stres, yorgunluk hissi, konsantrasyon eksikliği, baş ağrıları, uyku bozukluğu, kısırlık, beyin tümörleri, kan kanseri, genetik bozulmalar gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açan cep telefonu ve baz istasyonlarına karşı uyarıda bulunarak, “Cep telefonlarının kullanımı doğru olduğunda, baz istasyonları da standartlara uygun yerlerde kurulduğu müddetçe en az zararı görmemiz mümkün” dediler. Atina Üniversitesi’nde fareler üzerinde yapılan deneyde 1 saat cep telefonu ve wifi (kablosuz bağlantı) bulunan ortamda kalan farelerin öğrenme bozukluğu çektiği, uzun süre bu dalgalara maruz kalan farelerin de 5 saat önce öğrendiklerini dahi unuttuklarını ortaya çıkardı. Hamile farelerin de bu dönemde cep telefonu dalgasına maruz kalmalarının ardından hücrelerinin bozulduğu, bu bozukluğun yavrularının beyinlerine de zarar verdiğini gösterdi. Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği 2. Başkanı Prof. Dr. İsmail Kuran güzellik salonlarında yapılan tıbbi işlemlerin denetim sorunu yaşadığını anımsatarak denetimlerin sıklaştırılması için başvuruda bulunduklarını anlattı. ‘Çocukları uzak tutun’ İsveç’te Rausing Labarotuvarı tarafından yapılan araştırma sonucunda ise günde 2 saat cep telefonu dalgalarına maruz kalan hayvanlarda beyni zararlı maddelerden koruyan beyinkan duvarının inceldiği, güçsüzleştiği gözlemlendi. Bu yıl Avusturyalı bilim adamlarının yaptığı araştırmaya göre çocukların kemik ilikleri yetişkinlere oranla 10 kat daha fazla radyasyon emdiğini gösterdi. Dünyanın en çok cep telefonu kullanan ülkesi olan İsrail’de 20 yaş altındaki kişilerde başın cep telefonunun tutulduğu bölgesindeki organlarda kanserle ilgili vakalarda 3 kat artışın kaydedildiği belirtildi. Baz istasyonuyla yaşama alanı arasında en az 10 metre mesafe bulunması şartına karşın ülkemizde buna uyulmadığına dikkat çeken uzmanlar, yakınlarında baz istasyonları bulunanların Yargıtay’ın geçmiş dönemde “baz istasyonu kaldırılsın” ya da “şehir dışına taşınsın” kararlarını emsal gösterilerek dava açabileceğini söylediler. Doğal savaşçılar İstanbul Haber Servisi Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Canfeza Sezgin’in “Hangi Kansere Hangi Bitki?” adlı kitabı okurla buluştu. Kanser tedavisinin başarısının arttırılması konusunda çok yoğun çalışmalar yapıldığı, araştırmaların önemli bir bölümünü ilaç geliştirme çalışmalarının oluşturduğunu belirten Sezgin, yeni ilaçların geliştirilmesinde karada ve denizde bulunan bitkilerden ve bitkilerde bulunan maddelerden faydalanıldığını vurguladı. Sezgin’in kitabında yer alan ve kanser tedavisinde etkili olduğu belirtilen bitkiler ve etkili olduğu kanser türleri özetle şöyle: Arı poleni: Akciğer, beyin, kalınbağırsak, lösemi, malign, melanom, meme ve prostat kanserinde etkili. Ayrıca akciğer kanserine karşı koruyucu. Biberiye: Akciğer, cilt, kalınbağırsak, lösemi ve meme kanserine karşı koruyucu. Karayılan otu: Prostat kanserinin tedavisinde etkili. Brokoli: İdrar yolları ve idrar torbası, kalınbağırsak ve meme kanserleri ile mücadelede etkili aynı zamanda bu kanserlere karşı da koruyucu. Çemenotu: Kalınbağırsak, karınzarı, kemik, lösemi, meme kanserinin tedavisinde etkili. Uzmanlar uyarıyor: Salonlara değil polikliniklere gidin İNCELEME BAŞLATILDI ‘Güzellik’ başa bela SİBEL BAHÇETEPE Çörekotu: Akciğer, başboyun, kalınbağırsak, karaciğer, karınzarı, lösemi, lenfoma, meme, pankreas, prostat, yumuşak doku kanserlerinin tedavisinde yardımcı. Greyfurt: Kansere karşı koruyucu etkisi var. Ancak son yıllarda yeni anlaşılan greyfurtilaç etkileşimleri unutulmamalı. Isırganotu: Prostat kanserinde etkili Nar: Başboyun, kalınbağırsak, lösemi, meme ve prostat kanserlerinde etkili. Ayrıca kanserden koruyor. Sarmısak: Meme kanserinde etkili, mide ve prostat kanserlerine karşı koruyucu etkisi bulunuyor. Buz adamın ülser bakterisi inceleniyor STOCKHOLM (AA) İtalya ile Avusturya arasındaki Alp Dağları’nın 3 bin 200 metre yüksekliğinde, buzullar arasında 20 yıl önce donmuş halde bulunan ve 5 bin 300 yıl öncesine ait olduğu hesaplanan “buz adamın” cesedi üzerindeki araştırmalar sürerken, mide bakterileri ile ilgili araştırmaların İsveçli bilim adamları tarafından yapıldığı bildirildi. Prof. Dr. Lars Engstrand, inceleme sırasında, buz adamın 5 bin 300 yıl önce yediği ve midesinde kalan yiyeceklerden birer parçanın “büyük bir titizlik ile alınıp dışarı çıkarıldığını” söyledi. Prof. Engstrand, araştırma sonucunda 5 bin 300 yıl önce yaşayan insan midesi ile günümüz insan midesinin yapısının karşılaştırılacağı, ülsere neden olan bakterilerin gelişimi konusunda bilgi sahibi olunacağı ve midenin o zamanki ve günümüzdeki dayanıklılığının ölçüleceğine dikkat çekti. Sayıları hızla artan, hiçbir tıbbi işlem yapılmasına izin verilmeyen ve belediyelerin denetiminde olan güzellik salonlarında lazer, botoks gibi estetik işlemlerin yasal olmayan şekilde yapıldığı, bunun da ciddi sağlık sorunlarına neden olabileceği belirtildi. Uzmanlar, yurttaşların güzellik salonlarında tıbbi hiçbir işlem yaptırmaması gerektiği konusunda uyarıda bulunarak “Lazer, IPL (yoğun ışıklı lazer), botoks gibi işlemler doktor diploması olan kişilerin yapabileceği tıbbi tedavilerdir. Yanlış işlemler yanıklara, kalıcı izlere, deri kanserine, enfeksiyona, gözkapağı felcine dek ciddi sorunlara yol açabilir, bu işlemleri güzellik salonlarında değil, poliklinik ya da tıp merkezlerinde hekim kontrolünde yaptırın” dediler Sağlık Bakanlığı’nın 15 Şubat 2008’de çıkardığı “Ayakta Teşhis ve Tedavi Yönetmeliği” ile hizmet veren çok sayıda güzellik merkezlerinde lazer, botoks gibi tıbbi işlemin yapılamayacağına, bu merkezlerin ya kapatılarak tıbbi işlem yapılamayan güzellik salonlarına dönüştürülmesine ya da tıbbi işlem yapılabilen poliklinik, tıp merkezi, özel hastane ve muayenehanelere çevrilmesi şartı getirildi. Buna karşın bugün çok sayıdaki güzellik merkezinde lazer, botoks gibi tıbbi işlemlerin yapıldığı belirtildi. Öte yandan güzellik merkezi olan ve polikliniğe dönmek isteyen bazı işyeri sahiplerinin yangın merdiveni zorunluluğu gibi bürokratik zorluklarla karşılaştıkları ve sorunlar yaşadıkları ifade edildi. Medikal Estetik Derneği Başkanı Ali Kerim Diler, yönetmeliğin çıktığı dönemlerde Türkiye’de 650 güzellik merkezinin olduğunu anımsatarak yönetmelik ile bu merkezlerin birçoğunun kapanmak durumunda kaldığını, polikliniğe çevrilen merkez sayısının İstanbul’da yaklaşık 170’e yakın olduğunu, diğerlerinin ya kapandığı ya da güzellik salonu adı altında hizmetlerine devam ettiğini söyledi. ‘Yürüyerek gittiği hastanede komaya girdi’ iddiası İstanbul Haber Servisi Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne 4 ay önce karın ağrısı şikâyetiyle giden ve ameliyat olan Gökhan Acar’ın (24) ailesi, tedaviye geç başlandığı için oğullarının yoğun bakımda yaşam savaşı verdiğini öne sürdü. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü ise konu ile ilgili inceleme başlattı. Acar ailesinin anlattıklarına göre, Gökhan Acar 16 Ağustos 2010 tarihinde karın ağrısı şikâyeti ile Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gitti. Muayene edilen Acar’a, bağırsak yapışması teşhisi konulduğu ve 4 gün sonra ameliyat edildiği belirtildi. Acar’ın babası Halil Acar tedavi sonucunda, oğlunun bağırsaklarının açılmadığını ifade ederek, oğlunun geç ameliyata alındığı ve zehirlendiğini iddia etti. Cinsel bozukluk yaşayan erkeklerin yüzde 10’u hekime başvuruyor 8 aylık eşi evi terk etti Acar, “4 aydır oğlum yoğun bakımda yatıyor ve konuşamıyor. Oğlum hastaneye yürüyerek gitti. Sosyal güvencem yok, ev kiramı bile ödeyemiyorum, yaklaşık 20 bin TL borçlandım” dedi. Anne Nursen Acar ise “İyileşemedi çocuğum. Çocuğumu istiyorum” diye konuştu. Gökhan Acar’ın 8 ay önce evlendiği ve hastalanmasının ardından eşinin kendisini terk ettiği de kaydedildi. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada ise konu ile ilgili inceleme başlatıldığı belirtildi. Açıklamada, Acar’ın 12 yıl önce geçirmiş olduğu trafik kazası ve karın ameliyatı sonucunda gelişen karın içi yapışıklığına bağlı bağırsak tıkanıklığı ön tanısı ile tedavi altına alındığı belirtilerek “Ameliyat sonrası hastanın akciğer problemleri gelişmesi üzerine Yoğun Bakım Ünitesi’ne alınmış ve gerekli tedavileri burada devam ettirilmiştir” denildi. Sorunu olan çok, doktora giden yok İstanbul Haber Servisi Yapılan araştırmalara göre ülkemizde en sık görülen cinsel fonksiyon bozuklukların başında erkeklerde erken boşalma, kadınlarda ise cinsel istekte azalma geliyor. Türk Androloji Derneği Genel Sekreteri ve Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selahattin Çayan, cinsel işlev bozukluklarının çiftler arasında önemli sorunlara neden olduğunu, bu nedenle mutlaka bir hekimden yardım almaları gerektiği önerisinde bulundu. Türk Androloji Derneği’nin Türk erkekleri üzerinde yaptığı bir araştırmaya göre her 5 erkekten biri erken boşalma sorunu yaşıyor, erkeklerin yüzde 75’i hayatlarının bir döneminde erken boşalma sorunundan yakınıyor. Erkekler ayrıca sertleşme yetersizliği ve cinsel arzuda azalmalardan yakınırken kadınlar ise cinsel isteksizlik, uyarılmada azalma, ıslanma azalması ve cinsel ilişkide görülen ağrı gibi problemler yaşıyor. Prof. Dr. Selahattin Çayan, cinsel işlev bozukluklarının her yaşta ortaya çıkabileceğini belirterek cinsel işlev bozuklukları yaşayan Türk erkeklerinin yalnızca yüzde 10’unun hekime başvurarak tedavi arayışına girdiğine dikkat çekti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle