19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 ARALIK 2010 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA 17 Ali Kazım. Bölüğün kamyonu var, lastiği yok. Lastiği var, benzini yok. Zaten ekmek de “karne”ye bağlı. Zamanın deyişiyle “neferler”in büyük bölümü Doğulu, çoğu da Kürt. Düpedüz Kürt demek yasak değil, olmak da, henüz... “Netekim”, karda yürürken kırt kırt sesi bile çıkaramıyorlar: Postalları yok. Paramparça çarıklarını iplerle tutturuyorlar. Yünlü çorapları, üniformaları yamalı. Çoğu, üç dört yıldır asker. İkinci Dünya Savaşı’nın başından beri ordu teyakkuzda. Yüzbaşı Ali Kazım, Almanlar Paris’e girerken geri çağrıldığı Ecole Polytechnique’te okuduğu “moteur a reaction” mühendisliğini, Sapanca’da lastiklere yama, delik karbüratörlere kaynak, bozuk motorları tamirde kullanıyor. Terhis olamayan askerler gibi yorgun kamyonlar, bitkin cipler de emekliye ayrılamıyor ordudan. Öylesine bir yokluk, yoksunluk yılları. Varlıkta dayanışmayan insan, yokluğu paylaşıyor. Subayların durumu da erlerden farklı değil. Komutanla Kürt askerler arasında, Dersim isyanı sırasında Ali Kazım’ın hayatını kurtaran Kürt “nefer”in hatırasından doğan bir aşk hikâyesi var. Komutan Kürt askerleri, Kürt askerler komutanı seviyor. Hiçbiri Türkçe bilmiyor. Onlara Türkçe, okuma yazma öğretiyor, öğrettiriyor. Onları da işe koşuyor, hem de nasıl! Ağaç oluklar oydurup dağlardan akar Türk ordusunun ilk motorize 1943’ten 1945’e, Sapanca. bölüğüne komuta ediyor Yüzbaşı RÖVEŞATA MİNE G. KIRIKKANAT CHP’de Koşmak Zamanı Fotoğraf: AL AR F ERSEN toplatmış. Öksüzler ve yetimler kolay ağlamaz. Benim babam da bir Trablusgarp şehidinin oğluydu. Bizlere Kırıkkanat soyadını veren şehit pilot kardeşi Nazım da cabası... Dolayısıyla kolay ağlamazdı. Ama o geceyi, ablam Suna anlatır: Askerlerinin görüntüsü karanlığa karışırken trenin ardında, pencereyi kapayıp hıçkıra hıçkıra, katıla katıla ağlamış Yüzbaşı Ali Kazım, postalla değiştiremediği makus çarıklara. Kemal Kılıçdaroğlu’nu babama benzetiyorum. Oysa fiziki anlamda hiç benzemiyorlar, üstelik devletten analık, liderden babalık bekleyen bir kul değil, tam tersine, hesap soran bir yurttaşım ben. Ama, işte nedense, aynı yaşlarda olmamıza karşın, Kılıçdaroğlu’nu dinlerken, babamı dinler gibi oluyorum. Onun inançlı dürüstlüğünü, inatçı iyiliğini, ilkelerini ve ülkülerini buluyorum sanki, ilk kez bir politikacıda. Bülent Ecevit dahil, gelmiş geçmiş hiçbir lidere böyle duygular beslememiştim. Kemal Kılıçdaroğlu, bizden biri, ancak yüce yüreklerin olabildiğince alçakgönüllü, ulaşılır ve eşit bir dost, gibi. Bu ülkede geleceğe kalkan trenlerin ardından hâlâ tabanı delik, üstü yırtık lastik çarıklarla koşan çocuklara gıcır gıcır, sağlam postallar vermek istediği, o kadar belli ki... [email protected] www.minekirikkanat.com “İskarpinlerim yeteneklidir.” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Pazar sabahından bu yana AKP goygoycusu yandaş basını izliyorum. Ağız birliğiyle CHP’yi ve liderini eleştiriyorlar. Olağanüstü kurultayın parti meclisi seçimine ilişkin sonuçları, özellikle de kurultayın kavgasız, gürültüsüz geçmesi bunların huzurunu kaçırmış, ürkütmüş. CHP’deki değişimin partinin bugüne kadar izlediği, topluma mesafeli siyasetinin yönünü değiştirmesi olasılığından korkuyorlar. Bu iyi bir şey. Çünkü bilindiği gibi insanın da, kurumların da en güçlü yanı düşmanın en şiddetli saldırdığı yanıdır. Basındaki AKP yandaşları da, son kurultay ile birlikte depoladığı yeni enerjinin CHP’ye söz konusu olasılığı hayata geçirmesi yolunda güç kazandırdığını görüyor. Bu nedenle CHP’nin en fazla bu yanına saldırıyorlar. Dedikodular üretiyorlar, nifak tohumları serpiştiriyorlar, eski husumetleri körüklüyorlar. Tabandan tavana CHP örgütünün yandaş basının bu saldırılarına omuz omuza göğüs germesi, yazılıp çizilenlere kulaklarını tıkaması gerekiyor. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu bürokrasiden siyasete girmiş, bir siyasi partide yönetim deneyimi olmayan bir insandır. Ben bunu bir eksiklik olarak görmüyorum. Çünkü onu Recep Tayyip Erdoğan ve benzerleri türünde bir siyasetçi olarak görmek istemiyorum. Göründüğü gibi bir insan olması, davranışlarındaki “sahicilik” insanda güven duygusu yaratıyor. Sosyal demokratların böyle bir lidere gereksinimleri vardı, diye düşünüyorum. Sayın Kılıçdaroğlu hiç hata yapmıyor mu, yapıyor. Belirleyici olmadıktan sonra pek bir önemi yok öğrenme sürecinde yapılmış ve yapılacak hataların. Sözgelimi seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürülmesi yönündeki söylemi hem erken hem de gereksizdi fakat düzeltilemeyecek bir hata değildi; değildir. Parti meclisindeki dağılım aşağı yukarı gönlümden geçen biçimde gerçekleşti. 80 kişilik bu kadronun partinin değişim sürecine ivme kazandıracağına, ülke ve toplum için yararlı işler yapacağına inanıyorum. CHP’nin üyeleri gibi sokaktaki insanı da boğan ağır bürokratik yapısından, tek parti döneminden kalmış dayatma ve zorlamalardan bir an önce kurtulması gerekiyor. CHP, sosyal demokrat bir parti olduğunun bilincinde olmalı, “sosyal” yanının emekten kaynaklandığını unutmamalı, diye düşünüyorum. Türkiye gibi nüfusunun yüzde 70’i 35 yaşın altında bulunan nesneldinamik bir ülkenin sosyal demokrat partisinin toplumun yaş piramidine uyum sağlayacak ölçüde gençleşmesi ve dinçleşmesi mutlak bir zorunluluk oluşturuyor. Partinin özellikle gençler ve kadınlar bağlamında çağdaş projeler üretmesi gerekiyor. Dileriz, epey bir zaman önce hazırlanmaya başlandığı söylenen Kürt raporu da bir an önce kamuoyunun bilgisine sunulur. Bu çerçevede Sezgin Tanrıkulu, Ercan Karakaş gibi sorun üzerinde etraflı düşünmüş kişiliklerin parti meclisine girmiş olmalarını CHP için bir kazanım olarak değerlendiriyorum. Marksist gelenekten gelen bir sosyalist olarak önümüzdeki genel seçimlere kadar eleştiri hakkımı saklı tutarak CHP’yi destekleyeceğimi siz, değerli okurlarıma duyurmak istiyorum. En azından bugün için CHP bana başımızdaki iktidardan kurtulma yolunda bir umut veriyor. Çocuklarımız coplanmasın, işçilerimiz ezilmesin, kadınlarımız tutsaklaştırılmasın, Kürt yurttaşlarımız baskı, zulüm görmesin, Alevi yurttaşlarımız horlanmasın, doğamız yıkıma uğramasın, yarınımızdan korkmayarak bu güzel ülkede barış içinde, türkülerimizi söyleyerek kardeşçe yaşayalım istiyorum. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com FRED ASTAIRE Bir Durum Saptaması CHP Kurultayı’ndan yeni yüzler, İlk kez bir gençler çıktı. Salt yeni adlar, kendi boylarını aşmasın diye bu partiyi halktan koparan, oydukları içine çöreklenen ve Türkiye’yi AKP iktidarına mahkum edenler, tahliye edilmekten elbette hoşnut değil. PM’ye seçilenleri partilinin tanımamasından yakınıyor, yok yargıydı, yok YSK’ydi, dirilen CHP’yi yeniden gömmeye, yeni yönetimi sallamaya çalışıyorlar. Oysa CHP seçmeni, asıl onlardan, fazlasıyla tanıdığı yüzlerinden de, sözlerinden de bıktı, usandı, gına getirdi. Öylesine sıkıldı ki, suratlarını görünce kulaklarını tıkıyor, dinlemiyor artık. Konuştuklarında, ne söyleyeceklerini ezbere biliyoruz. Yıllardır bu partinin pencerelerini kapayıp temiz havayı içeri sokmadıklarını, gençliğe kuşkuyla, yeniliğe, dünyaya korkuyla baktıklarını da... Korktular da neyi kurtardılar? Türkiye’yi mi, sosyal demokrasiyi mi? CHP’yi artık siz kurtarmayın beyler, hanımlar. CHP sizden kurtulsun, yeter. su getirtiyor, duşlar, tuvaletler yaptırıyor. Göğüs göğüse çarpışılan düşman, bitlere karşı savaş, kazınan kafaları gazla yıkama ve temizlikle kazanılıyor... Ama ayaklarında hâlâ çarıklar. Yok çünkü, postal yok. Sonunda tayini çıkıyor Yüzbaşı Ali Kazım’ın. İstanbul’da bir hafta izinden sonra, yeni görev yeri Merzifon. Ama izne çıkmadan önce yapacağı bir iş var babamın: Amerikan gemileri, Mersin’e askeri yardım yığmış... Atlıyor külüstür bir Dodge’a, ver elini Mersin. Motorlu araçlara yedek parça, özellikle de gıcır gıcır postallarla tıka basa dolduruyor kamyonu, doğru Sapanca. Yolda bozulan Dodge’u tamir için altına girdiğinde ne hale geldiyse, dönüşte bölüğün ortasında teğmenleri törenle yakıyorlar Ayrılık günü gelip çatıyor. İstanbul’a kalkan tren, bir sonraki istasyonda galiba Harmanderedurduğunda, vakit gece. Peronda on, on beş asker, bölükten gizlice ayrılıp Yüzbaşılarına veda etmeye gelmişler. Pencereyi indiren babam onlarla helalleşirken bakıyor, ayaklarında yine iplerle bağladıkları yırtık çarıklar... Devir teslim yaptığı yeni komutan, babamın hemen ardından, askere dağıtılan yeni postalları kimbilir neden? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ Dünya Rakı Günü... Geçenlerde sordular; “Dünya Rakı Günü’nü kutladınız mı?” Utancımdan yüzüm kızarmasa da sesim soluğum kesildi… “Merak etme” dediler ve eklediler: “Aralık ayının ikinci cumartesisi olsa bile yılbaşına kadar yaydılar; denebilir ki aralık artık Dünya Rakı Ayı.” Demek ki 10 gün kaldı bu “milli” günü kutlamaya... Öyle ya, rakı resmen milli içkimiz ilan edildiğine göre, kutlaması da aynı tanıma yakışır duygular içinde olmalı... Yavuz Akalın, bu anlamlı gün için neden aralık ayının seçildiğini özetle şöyle açıklamıştı: “Balığı bol, mevsimi soğuk, geceleri uzun ve harflerinden ‘rakı’ yazılabilen yegâne ay aralık... Bir kayda rastlanmamakla beraber Bekri Mustafa’nın da aralık ayının ikinci cumartesi gecesi doğduğu rivayet edilir...” Biliyorsunuz Bekri Mustafa, Osmanlı döneminin halk kahramanlarından… Rakının doğuşu ve millileşmesi de Osmanlı döneminden… Hangi ansiklopediyi açarsanız açın, rakının Türk içkisi olduğunu yazar. Sakız rakısı Mastika’nın bile ilk kez Türkiye’de üretildiği biliniyor. Bu nedenle “Oy oy mastika mastika, sigarası malbora” türkümüzün tarihsel kökeninde de bu gerçek yatıyor. Araştırmacılar rakının ülkemizdeki serüveninin 300 yıla uzandığını belirtiyor. Yunan belgelerinde de “uzo” denen Yunan içkisinin Kirios Stavrakis adlı bir Osmanlı doktoru tarafından bulunduğu yazılıdır... Anadolu’da bugün de evlerde üretilen “boğma rakı”nın yüzlerce yıllık geleneğe dayandığını biliyoruz… Ne var ki bu üretim tarzı, ölçüsü kaçırılan alkol oranına bağlı hastalıklara neden olduğundan, Cumhuriyet hükümeti 1926’da rakıyı devlet tekeline almış... Yani bugünkü sağlıklı rakı üretimini de Cumhuriyet Devrimi’ne borçluyuz. İşte böylesine, hem milli hem de Cumhuriyetin armağanı olan rakımızı kutlamak için aralık ayı bitmeden gereğini yapmak gerekiyor... Eş, dost, ahbap ve herkes haydi meyhanelere… ‘Dünya Rakı Günü’ için kadeh kaldırmaya... Hem de o, içine buz koymadan sürekli soğuk kalmasını sağlayan Türk icadı “ehlikeyf”lerin sıralandığı masaların çevresinde toplanarak... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ komutanın çamurdan taşlaşmış eski kaputunu. Ali Kazım, erlere yepyeni Amerikan postalları dağıtıyor. İstiyor ki yıllarca askerlik yapan yoksul Anadolu çocukları, memleketlerine hiç olmazsa, yıllarca giyebilecekleri sağlam bir çift papuçla dönsün. N O K T A S I [email protected] İnsanlık adına Peki, rakı sadece bizim içkimiz olduğu halde, neden “Dünya Rakı Günü” diyoruz? Bunun anlamı hem evrensel hem de insanidir. Hemen tüm milletlerin milli içkileri var. Japonlar pirinçten yaptıkları “sake”yi, İngilizler “cin”i, Arjantinliler ve Fransızlar “şarap”ı, Meksikalılar “tekila”yı, Yunanlılar “uzo”yu, Amerikalıların çoğu “viski”yi, Almanlar “bira”yı, İtaly a n l a r “grappa”yı R u s l a r “votka”yı, hatta Orta Asya Türkleri de yüzde 3 alkol bulunan “kımız”ı milli içkileri sayarak şenlikler bile düzenliyorlar... Bizim de rakı için ‘dünya günü’ düzenlememizin anlamı, diğer milletlerin milli içkilerini de kutlayarak, tüm insanlığın en keyifli ve en insancıl hallerini yaşadıkları o içten ve “hesapsızkitapsız anlar”ını kutlamak... Bir anlamda barışın, sevginin ve birlikteliğin milli kaynaklarını anımsayarak ve anımsatarak dünyanın “savaş ve kavgalar”la değil, “hoş duygular”la yaşanmasına katkıda bulunmak. Rakı masaları nasıl ki “muhabbetin masası”ysa, diğer milletlerin milli içkilerinin masaları da sohbetin, sevginin, insancıllığın masası değil midir? Sevgili İlhan Selçuk’un pek sevdiği Bektaşilerden biri demiş ki; “Rakı ağızdan değil, kulaktan içilir, Biz ona içki değil, dem deriz!” Rakı denilince akla ilk gelen bilgelerimizden Aydın Boysan ise bakın neler söylüyor: “Gönül verip gönül geçme.. Ekmediğin yeri biçme.. Benden sana bir nasihat.. Tek başına rakı içme..” Dünya Rakı Günü, milli içkileri olan tüm dünya milletlerine kutlu olsun... [email protected] BULMACA ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Doğu Ana 1 dolu’ya özgü, yumurtayı te 2 reyağı ve unla 3 kavurarak ya 4 pılan ve kah5 valtıda yenilen yemek. 2/ “Ül 6 fet belalı şey 7 fakat sıkın 8 tılı” (Yahya Kemal)...9 Mikroskop camı. 3/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Uzaklık işareti... Ka 1 P İ N O K Y O E ragöz ve ortaoyu 2 E V İ N E B A T nunda Rum tiple 3 T E R A N E L E mesine verilen ad. 4E D E B İ R A N 4/ Yayla çiçeği. 5/ “Koray ”:Hey 5 R İ N O L O J İ Y O kelcimiz... Lantan 6 P G R E S 7 A F İ S A L EM elementinin simgesi. A N K A Ç 6/ Telefon sözü... 8 N E L A V T A Tahılın taşını ayık 9 S Ü lamaya yarayan elek. 7/ Kitap getirmemiş peygamber... İkiyüzlülük. 8/ İşsiz, aylak... İsteksiz gibi görünerek yalvartmak amacıyla yapılan davranış. 9/ Boksta vurulan bir yumruk çeşidi.. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gaziantep ve Kilis yörelerine özgü, kuşbaşı et, yoğurt ve çeşitli sebzelerle yapılan bir yemek. 2/ Algılanan nesnelerin temel özelliği... Bulgaristan’ın para birimi. 3/ Lübnan’ın plaka imi... Sıcak ülkelerde yetişen, gövdesi çok geniş bir ağaç. 4/ Meşin kesmek için kullanılan araç... “İrlanda Cumhuriyet Ordusu”. 5/ Merkür gezegenine verilen bir başka ad... Rütbesiz asker. 6/ Trabzon ilinde bir yayla. 7/ Biriyle ya da bir şeyle eğlenme ve onu küçümseme.... Denizlerde yaşayan iki çenetli ve iri bedenli yumuşakça cinsi. 8/ Operatörün hastanın bir yerini kesme ve dikme yoluyla yaptığı sağaltım. 9/ Üstü kapalı olarak anlatma... Belirtiler. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle