19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 22 ARALIK 2010 ÇARŞAMBA 4 HABERLER GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU AKP, WikiLeaks belgeleri için ABD’de dava açamayınca belgeleri ülke içinde yayımlayanlara yöneldi Fatura Türk medyasına ERDEM GÜL 2011 ve ‘Endişe Çağı’ Geçen hafta, gerçekleşen AB zirvesinden sonra yorumcuların, siyasi eğilimleri ne olursa olsun iki konuda hemfikir oldukları görülüyor. Birincisi: Zirve Almanya’nın zaferiyle sonuçlanmıştır. İkincisi: Kriz devam ediyor, andaki görüntü endişe verici. Ben bu yorumlara bakınca, “yine kabak çalışanların başında patlayacak” diye düşünüyorum. ANKARA AKP’nin, WikiLeaks belgelerindeki iddialarını yargıya taşımak üzere oluşturduğu komisyon, ABD’de dava açmakta zorlanınca Türkiye’deki medya üzerine yoğunlaştı. Komisyon, WikiLeaks’teki Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İsviçre’deki 8 ayrı hesabı olduğuna ilişkin iddialar başta olmak üzere hükümet ve partiye yönelik yazışmaları yayınlayan medyaya tazminat davaları açmayı gündemine aldı. WikiLeaks belgelerindeki iddiaların yayımının ardından Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla AKP’de Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu başkanlığında oluşturulan komisyon çalışmalarını büyük ölçüde tamamladı. Komisyon, WikiLeaks belgelerinde Erdoğan, hükümet ve partililer hakkındaki iddiaları yargıya taşımanın formülleri üzerinde çalıştı. Edinilen bilgilere göre Viyana Sözleşmesi’nin diplomatlara sağladığı “cezai dokunulmazlık” iddiaları dile getiren ABD’li diplomatla AKP, WikiLeaks belgeleri için dışarıya davada zorlanınca içeri döndü. Partinin oluşturduğu komisyon belgeleri yayımlayan Türk medyası için dava açmaya hazırlanıyor. Plan Erdoğan’dan onay alırsa belgelerde ismi geçen bakan ve parti yöneticileri gazete ve televizyonlar ile muhalefet temsilcilerine yüklü tazminat davaları açacak. ra karşı dava açmakta güçlük yarattı. AKP’ye yönelik iddiaları seslendiren başta Eric Edelman olmak üzere ABD’nin Ankara büyükelçilerine dava açılması için Viyana Sözleşmesi’nin sağladığı güvenceyi aşacak yöntemler arandı. Bu doğrultuda ABD’nin kendi iç hukukundan yararlanarak ABD’de kişisel davalar açılıp açılmayacağı konusunda Komisyon Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla yazışmalar yaptı. Dışişleri Bakanlığı’ndan da bu konuda görüş istendi. Dışişleri’nden gelecek görüşe göre kişisel ya da parti olarak kurumsal olarak ABD’de iddia sahibi diplomatlara karşı mahkemelerde hak aranacak. Komisyon ABD’lilere dava açmakta güçlük yaşayınca, gündemine Türkiye’de belgeleri yayınlayan medyayı aldı. Komisyon, WikiLeaks belgelerindeki iddiaları yayınlayan Medyayı gündemine alırken Başbakan Erdoğan’ın, “Bir defa onurlu bir medya kalkıp bunu sorar. Kime bu iftira yapılıyorsa ona sorar. Eğer Başbakan’la ilgiliyse sorar. Ama Başbakan size ne diyor? ‘Hayır böyle bir şeyle ilgim yok’ diyorsa yazmaman gerekir. Bu ahlaksızlıktır. Seviyesizliği kendileri için seviye haline getirmeye çalışanların söylediklerini muhatap almıyoruz” sözlerinden hareket etti. Özellikle Erdoğan’ın İsviçre’de 8 ayrı hesabı bulunduğuna ilişkin belgeleri ve diğer iddialarla suçlamaları yayınlayan Türkiye’deki yazılı ve görsel med ya mercek altına alındı. Belgeleri manşet ve birinci sayfalarına taşıyan gazetelerle televizyonların “Belgeler gerçekmiş kanısı” yarattıkları görüşüyle tazminat davaları açılması görüşü tartışmaya açıldı. Medyaya tazminat davaları açılması konusunda Adalet Bakanlığı’ndan görüş istendi. Adalet Bakanlığı’ndan gelecek görüş sonrası medyaya dava açılması konusunda son kararı Başbakan Erdoğan verecek. Erdoğan’ın olur vermesi durumunda yüklü tazminat davalarının açılması bekleniyor. WikiLeaks belgelerinde isimleri geçen AKP’nin komisyonunun da başkanı olan Abdülkadir Aksu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile bakanlar ve parti yöneticileri de tek tek medyaya, ‘iftira’ ve ‘hakaret’ davaları açacak. Bu durumda, Erdoğan ve AKP’liler, medyayla birlikte iddiaları gündeme taşıyan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na ve muhalefet partilerinin sözcülerine de tazminat davası açacak. BASIN ÖRGÜTLER : Soru seçmek sansürdür FIRAT KOZOK Almanya’nın zaferi Financial Times yazarlarından, Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (European Council on Foreign Relations) üyesi Wolfgang Müncahu, pazartesi günü, zirveyi değerlendiren yorumunda, “Merkel’inki kadar bütünsel, uzun erimli bir siyasi zafer az gördüm” diyordu ve ekliyordu “Ne istediğini biliyordu, istediklerinin hepsini aldı… Geçen hafta, AB, Alman tarzı kriz yönetimine tam anlamıyla abone olmuş oluyordu.” Ben bu ana kadar “Bu model AB’yi krizden çıkarabilir mi?” diyen birisine rastlamadım. Genel kanı Alman modelinin, borçları ve bütçe açıklarını hedef alan bir yaklaşım olduğu, bu sorunlarla uğraşırken, krizi daha da derinleştireceği doğrultusunda. “Alman modeli” mali krizdeki ülkelere, tüm kaynaklarını borç ödemeye, bütçe açığını kapatmaya yönlendirmeleri karşılığında finansal destek sağlamayı öngörüyor. Diğer bir deyişle, Almanya, Avrupa’yı kendi liderliği altında birleşmeye zorlarken, kendisi bölgenin en güçlü, en büyük (Avro bölgesinin yüzde 30’u), hızlı büyüyen ekonomisine sahip olmakla birlikte, bunu, üzerine yük almadan gerçekleştirmek istiyor. Geçen sefer, Almanya, Avrupa’yı birleştirmeye çalışırken kırmıştı… Yine kıracak gibi görünüyor. Almanya’nın dayattığı, krizdeki ülkelerin bütçe açıklarını azaltmaya öncelik veren önlemler, ekonomik büyümeye değil daralmaya açılıyor. Buna karşılık, göreli olarak uzun dönemli, yeniden yapılanmaya yönelik önlemler henüz gündeme gelemiyor; gündeme geldiklerinde, çoktan sosyal güvenlik ağları tasfiye edilmiş olacağından, işsizliği ve iflasları arttırdıklarında verili siyasi düzeni, altından kalkması olanaksız toplumsal maliyetlerle karşı karşıya bırakacaklar. ANKARA Başbakanlık’ta gazetecilere uygulanan baskı meslek örgütlerinin sert tepkisini çekti. Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a soru sormak isteyen gazetecilere konu ve soru kısıtlaması getirilmesinin “faşizan bir yaklaşım” olduğunu belirtirken Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Ercan İpekçi uygulamayı “haddini bilmezlik” olarak niteledi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti de, uygulamanın demokrasiye ve düşünce özgürlüğüne karşı işlenmiş bir suç sayılması gerektiğini vurguladı. Meslek örgütlerinin tepkileri şöyle: Türkiye Gazeteciler Cemiyeti: Başbakan’a sadece ısmarlama sorular sorulabildiğinin gerçek olması bir yana böyle bir kavramın konuşulması bile düşünceyi ifade özgürlüğü, Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi kapsamındaki meslek ilkeleri ve çağdaş demokrasi anlayışı açısından kabul edilemez. Meslektaşlarımızın ‘sadece istenilen soruları sormak zorunda bırakılmaları’ Türk demokrasisine ve düşünce özgürlüğüne karşı işlenmiş bir suç sayılmalıdır. Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı Göksel Bozkurt: Sorunun içeriğine karışılıyorsa ve sorular seçiliyorsa, bu sansürdür. Özelikle de iddia edildiği gibi muhabirlerin o alandan alınması kurumlarından isteniyorsa, bu basın özgürlüğüne darbedir. Gazeteciye, “sorma, yazma, konuşma, eleştirme, yorum yapma” diyen bir anlayış kabul edilemez. Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay: Ne yazık ki bu hükümetin basınla ilişkilerine hiç demokrat birisi gelmedi. Demek ki Başbakan’ın meydanlarda konuştuğu ileri demokrasi lafları safsata. Önce Başbakan kendi evini süpürsün. Gazetecilere düşman bu kişileri görevden alsın. Gazetecileri “bizden”, “bizden olmayan” diye ayıran bir anlayış Başbakanlık binasında 1 gün dahi kalmamalı. HaberSen Genel Başkanı Ali Yılbaşı: AKP hükümeti ve bürokratları gazetelere, televizyonlara, ajanslara birer müfettiş atayarak haberleri denetlettirirlerse bu sürpriz olmaz. Gazeteci özgürce sorularını sorabilmelidir. Özgür basının olmadığı yerde demokrasiden bahsedilemez. Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Ercan İpekçi: Başbakanlık Basın Müşavirliği öyle anlaşılıyor ki, akreditasyon uygulamasıyla kontrol altında tutmaya çalıştığı medyayı daha da sıkı bir sansürün altına sokmaya çalışıyor. Bununla ilgili sendikamızın açmış olduğu bir dava var ve bu dava Danıştay’da devam ediyor. Bu haddini bilmezliktir. Dünün araçlarıyla çalışmak... Bu olasılıklarla ilgili endişeleri dile getiren yorumları okurken, aklıma Marshall Mcluhan’ın bir sözü geldi: “Çağımızda yaşadığımız endişe büyük ölçüde, bu günün işini, dünün araçlarıyla yapmaya çabalamaktan kaynaklanıyor.” Korkutucu bir gözlem! Keynes de 1930’larda, zamanın ekonomi yönetimi için benzer şeyler söylüyordu. Pazartesi günü, Prof. Krugman, “Zombiler kazandığında” başlıklı yorumunda, “serbest piyasa köktencileri hemen tüm öngörülerinde yanıldılar, ama şimdi siyasi ortama her zamanından daha egemenler” diyordu. Krugman’ın ABD için yaptığı bir saptama Avrupa için çok daha geçerli. Brüksel’de fiyat istikrarı, mali disiplin, yapısal reformdan başka bir öneri yok! Bu gidişle, bir taraftan daha derin bir ekonomik durgunluk, giderek daha sert döviz ve ticaret savaşları, bu yola bir kez girince de bekli de daha kötüsü… Böyle karanlık bir yolda ilerlemeye zorlayan “Zombiler”, halkın, özellikle çalışanların, bu yolun getirdiği yükleri uysalca kabul edeceklerine ya da başkaldırılarının zamanında ezilebileceğine inanıyorlar. Bu yüzden kriz yönetim tartışmalarına bakınca, işsizliğin azaltılmasına ilişkin hiçbir önlemle karşılaşmıyoruz: Sermaye kendini yeniden yapılandırırken, işsizlik oranı yüzde 30’ların üzerinde dolaşan gençlerin, yeniden yapılanma sırasında işlerini kaybedecek olan 40 yaş üstü işçilerin geleceğiyle hiç ilgilenmiyor. Sermaye derken aslında dikkatleri mali sermaye üzerinde yoğunlaştırmakta yarar var. Çünkü şu anda halen dizginler mali sermayenin elinde. Pazartesi sözünü ettiğim “14” büyük aile halen ABD mali piyasalarını denetliyor. Daha yakından bir bakış, türev piyasalarının yönetiminin üyeleri, JPMorgan Chase, Goldman Sachs, Morgan Stanley gibi bankalardan gelme, kimlikleri gizli tutulan, içlerine yeni kimseyi almayan, dokuz kişilik bir komitenin elinde olduğunu ortaya koyuyor. Bunların türev piyasaları üzerindeki denetimiyse diğer sektörlerdeki firmalara çok pahalıya mal olabiliyor (Luise Story, New York Times 11/12/2010). Tüm yapısal sorunlar (bütçe açıkları, kapasite fazlası…) olduğu gibi dururken, borsalar Lehman öncesi noktaya geri dönmüş görünüyorlar. Onlar biriktirmeye devam ediyor, geri kalanlar sürünüyor! The Observer’den Will Hutton da pazar günü “Büyük mali yapıları dizginleyemezsek, ekonomi asla toparlanmayacak” diyordu. Kemer sıkma politikaları daha yeni devreye giriyor. Öyleyse, çalışanlar üzerindeki baskılar artmaya devam edecek. Diğer taraftan, dikkatler mali sermaye üzerinde yoğunlaştıkça, yönetici blok’un iç çelişkileri derinleşecek. Tüm bunlar (uluslararası gerginlikler bir yana) 2011’in “çok ilginç” bir yıl olacağını gösteriyor. [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com ‘Günlük kavgalar geçici’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TUSAŞ Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ’de incelemelerde bulunan ve brifing alan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, modernize edilen F16 savaş uçağına bindi. Pilot montu ve şapkası da giyen Gül, gazetecilere pilot selamı verdi. Kokpitten indikten sonra soruları yanıtlayan Gül, TAI’nin çalışmalarını destekleyeceklerini vurgulayarak, “Günlük birçok kavgalar, çekişmeler hepsi gelip geçici şeylerdir ama kalıcı olan, Türkiye’yi yücelten, yükselten, büyük itibar kazandıran tesisler buralardır” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle