19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 18 KÜLTÜR CUMHURİYET 22 ARALIK 2010 ÇARŞAMBA [email protected] Uluslararası Antalya Piyano Festivali’nın daimi konukları Vladimir Spivakov yönetimindeki Moskova Virtüözleri DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Karizmatik bir şef: Spivakov İDOB 50. Yıl Konseri Kültür Servisi İstanbul Devlet Opera ve Balesi 50. kuruluş yıldönümünü konserle kutluyor. 24 Aralık Cuma günü saat 20.00’de Süreyya Operası Sahnesi’nde gerçekleştirilecek 50. Yıl Kutlama Konseri’nde şimdiye kadar İDOB’de sahnelenen ve büyük ilgi görmüş eserlerden aryalar ve koral bölümler yer alacak. Deneyimli sanatçıların yanı sıra kuruma yeni katılmış sanatçıların da yer alacağı gecede, orkestrayı şef Serdar Yalçın yönetecek. Solistler ise Gülbin Kunduz, Caner Akgün, Hüseyin Likos, Efsun Öztoprak, Sedat Öztoprak, Gülgez Altındağ, Bülent Atak ve Sema Günsoy. İstanbul Devlet Opera ve Balesi korosunu ise genç koro şefi Mikhail İskrov yönetecek. Konser öncesinde, 50 yıl önce Tepebaşı’nda İstanbul Şehir Operası’nın ilk temsili Tosca’da sahne alan Atilla Manizade ve Meral Menderes yaşayan sanatçılar olarak plaket alacaklar. ntalya’daki Uluslararası Piyano Festivali’nin kuruluş günlerine tanık olmuştum. Fazıl Say ve Kadir Dursun inanılmaz bir coşku içindeydiler. Aradan 11 yıl geçmiş. Antalya’da Altın Portakal bir yana, Aspendos Opera ve Bale Festivali gibi Piyano Festivali de bugün vazgeçilmez bir köşe başı haline geldi. Mesele bir şeyleri başlatmak değil, devam ettirebilmek. Özünden yitirmeden daha zenginleştirerek, daha geniş çevrelere yayarak ve sürekli sahip çıkarak geliştirebilmek. Başta Antalya Büyükşehir Belediyesi olmak üzere, Volkswagen sponsorluğu ve yörenin desteğiyle programlar giderek zenginleşti. Bu yılki festival her yıl olduğu gibi sanat yönetmeni Fazıl Say ve onun yapıtlarıyla açılmıştı. Festivalin bir geleneği her yıl Fazıl Say ve nice piyanistimizi yetiştiren değerli piyano pedagogu Kamuran Gündemir’in anısına genç solistler dinletisi düzenlemek. Bir başka özelliği de bizim ünlü sanatçılarımızla dünyaca ünlü sanatçıları kaynaştırmak. Dikkatimi çeken bir yönü giderek klasik programların dışındaki programların artışı. Festivalin bütününe daha çok izleyici çekmek adına yararlı olsa da bu dengeyi korumak çok önemli. Vladimir Spivakov yönetimindeki Moskova Virtüözleri festivalin daimi orkestrası haline geldi. Antalya’da yaşayan binlerce Rus vatandaşından oldukça kalabalık bir grup da Spivakov’u alkışlamaya gelmişti. Spivakov karizmatik bir şef. Orkestrasındaki kusursuz entonasyon, genç solistlere eşlikte gösterdiği ustalık, dinleyicisiyle tümleşen bir ortam yaratması onu ayrıcalıklı kılıyor. Salondaki dinmek bilmeyen alkışlara büyük bir ne Hem Ayıp, Hem Bayağı! Ayıp yaptığınız Ali Poyrazoğlu! Ayıp yaptığınız Oktay Kaynarca! Adı sanatçı olan birine hiç yakışmayacak bir şey yapıyorsunuz. Elinize tutuşturulan kâğıt parçalarında yazılı bayağılıkları şiir diye ekranlardan okuyorsunuz. Üstelik bu bayağılıklar için bir de Can Yücel’in diyerek, hem büyük ozanımızı hem de çağdaş şiirimizi aşağılıyorsunuz. Can Yücel’in olduğu söylenerek Oktay Kaynarca’nın TV 8 ekranlarında gerine gerine okuduğu şu bayağılığa bakın: erkek dediğin, kadının sinirini bozmayacak, cinlerini tepesine çıkarmayacak, sanki sen onun için varmışsın her ne zaman istese emrine amadeymişsin, o ne yaparsa yapsın her istediğinde yanında elinin altında olacakmışsın triplerine girmeyecek. Aşağıdaki de Ali Poyrazoğlu’nun Habertürk ekranlarında okuduğu, üstelik çok beğeni topladığı için ertesi hafta yinelediği laf salatasından bir bölüm: Çiçek sulandığı kadar güzeldir, Kuşlar ötebildiği kadar sevimli, Bebek ağladığı kadar bebektir. Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin, Bunu da öğren, Sevdiğin kadar sevilirsin... Sen Ali Poyrazoğlu, her zaman evindeki kitaplığınla övünürsün. Can Yücel kitaplarının olmadığı bir kitaplığa, kitaplık denir mi? Can Yücel kitapları varsa kitaplığında insan bir açıp bakmaz mı, bu şiir Can Yücel’in hangi kitabında diye? Sen Oktay Kaynarca, konservatuvar öğrenimi görmüşsün. Tiyatro öğrencileri yetiştirilirken hiç mi şiir kültürü verilmiyor. Şiirle bayağı sözleri birbirinden ayıramayacak kadar kültürsüz mü yetiştiriliyor bu okullarda öğrenim görenler? Bu şiirlere Can Yücel, benim dese, ben ona, bu şiirler senin olamaz derdim. Çünkü Can Yücel’in nasıl bir şiir yazdığını biliyorum. Can Yücel, şiir dilimizi sokak söyleyişleriyle, argoyla, eski Türkçe sözcüklerle zenginleştirmiştir; çeviribilimin incelemeye doyamadığı kendine özgü bir çeviri dili geliştirmiştir ama hiçbir şiirinde böylesi bayağılıklar yer almaz. Kimse, halk bunları beğeniyor diye savunuya geçmesin. Halkın beğenisi, ülkenin sefalet boyutlarındaki eğitim düzeyi, medyanın ona uygun gördüğü yavşaklıkla kuşatılmış durumda. Halkın gerçek beğeni düzeyi türkülerinde, kilimlerinde görülebilir. RTÜK denilen kuruluş öpüşmeyle, donla, şalvarla uğraşacağına gerçek ahlaksızlık olan böylesi sahtecilikleri neden soruşturmaz? Halkın bacak arasını koruyalım ama önüne gelen beyninin ırzına geçebilsin diye mi? İnternet sitelerindeki bu sahteliklerin sonu yok. “Hayatı Iskalama Lüksün Yok Senin” gibi bayağı metinler Nâzım Hikmet’in, “Dua” başlıklı safsatalar Ataol Behramoğlu’nun adıyla yayımlanabiliyor. Ülkemizin kültür varlığı içinde benzersiz bir yeri olan çağdaş şiirimizi böylesi saldırılardan kim, nasıl koruyacak? Yazar örgütlerinin, kültür ürünleri üzerinde yasal hakları olanların, işi “kültür” olan bakanlığın yapabileceği bir şey olmayacak mı? [email protected] A zaketle beş kez bis yaparak yanıt verdi. Öte yanda şef ne denli güler yüzlüyse, nedense orkestra üyeleri de o denli asık yüzlüydü. Piyanist Lidsky’yi Türkiye’de daha önceleri de alkışlamıştık. Bu kez Spivakov bu deneyimli piyanistin yanı sıra iki genç yetenek tanıştırdı: Soprano Alevtina Yarovaya güzel bir ses rengine sahip, sesini kullanmada hünerli, zamanla sesi yerine oturdukça onun adını yarınlarda çok duyacağız. Trompetçi Kiril Soldatov ise güzel tonuna karşın henüz sahne heyecanını yenememişti. Antalya Piyano Festivali yalnız AKM’deki konserleriyle değil, üniversitedeki ücretsiz dinletileri ve Kepez gibi kentin uzak bir köşesindeki etkinlikleriyle de dikkati çekiyor; klasik müziği daha geniş kitlelere, özellikle gençlere sunmakla daha uzun dönemli İKİ GENÇ YETENEK... bir gelecek vaat ediyor. Geçen hafta bir yanda 83 yaşındaki ünlü piyanist Paul BaduraSkoda’yı dinlemek öte yanda Zehra Yıldız’ı anma gecesindeki gencecik ama ünlü operacılarımızı yakından tanımak çok etkileyiciydi. BaduraSkoda geleneksel Viyana okulunun temsilcisi. Onun bilge kişiliği bir yana, neredeyse artık unutmaya başladığımız yorum tarzı çok ayrıcalıklı. Mozart ve Brahms çalarken kurduğu her bir müzik cümlesini güçlü bir ifadeyle duyuruyordu. Piyanodan elde ettiği renkler tuşların derininden geliyordu. Bugün birçok piyanist giderek hızlanan tempolarla nice rengi ve piyanonun derinliğini gözetmeden besteciye özgü nice ayrıntıyı da yitirmekte. BaduraSkoda’yı izlerken bunların bir kez daha farkına vardık. 13. Zehra Yıldız’ı anma programı bu yıl Kartal Belediye Reisi Altınok Öz’ün himayesinde iki ayrı mekânda gerçekleşti: İlk kez Caddebostan Kültür Merkezi’nde, ertesi akşam da Kartal Bülent Ecevit Kültür Merkezi’nde. Dinlediğimiz solistlerin tümü çok başarılıydı. Her birisiyle ayrı heyecanlar yaşadık. Öncelikle değerli flütçümüz Bülent Evcil böyle bir “vokal” diziye ne kadar yakışmıştı! Basbariton Burak Bilgili, dünyadaki neredeyse bütün şan yarışmalarında birinci olmuş, özellikle MET, Carnegie Hall, La Scala gibi merkezlerde ve nice ünlü opera evinde başrol üstlenmiş bir şancımız olarak ne kadar deneyimli, ne kadar parlaktı. Soprano Burcu Uyar’ı İstanbul’da ilk kez dinliyorduk. Onu bütün Avrupa’da ünlendiren Lucia’sıyla alkışladık. Sesini kullanmadaki bilgeliği, sahne üstündeki albenisi ne kadar aranan bir sanatçı olduğunun göstergesiydi. Bariton Kartal Karagedik, duyarlı, rafine, yapıta bağlı yorumu, abartısız şancılığıyla dikkatleri topladı. Tenor Cenk Bıyık da gür sesiyle, güvenli sahnesiyle salonu heyecanlandırdı. Neden operamızın yetkilileri bu konserlerde yoktu acaba? Dünyanın her yerinde sesini yükselten bu solistlerimizi hiç mi merak etmediler? [email protected] www.evinilyasoglu.com Mirkelamoğlu hayatını kaybetti İZMİR (AA) Eski milletvekili, eski Cumhuriyet Senatosu Başkanvekili ve bestekâr Mehmet Necip Mirkelamoğlu (89) dün İzmir’de yaşamını yitirdi. İzmir Tepecik Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nde rahatsızlığı nedeniyle bir süredir tedavi gören Mirkelamoğlu’nun cenazesi perşembe günü İzmir Alsancak Hocazade Camisi’nde öğlen kılınacak namazdan sonra toprağa verilecek. Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün arkadaşlarından olan ve bestecilik yönüyle de tanınan Mirkelamoğlu, “İzmirlim” şarkısının söz yazarı ve bestecisiydi. Eserleri, Zeki Müren, Nesrin Sipahi, Mediha Demirkıran, Ziya Taşkent, Yaşar Özel ve Bekir Sıtkı Sezgin gibi sanatçılar tarafından seslendirilen Mirkelamoğlu, Necla Mirkelamoğlu ile 62 yıldır evli ve 3 çocuk babasıydı. Müjgan Elgiz Kapancı Ailesi Emre Erişen Şengün Ala caklı KARAESMEN’İN YENİ KİTABI Türkçe ve Yunanca şarkılarla Türkiye’nin ilk Mübadele Müzesi, Lozan Mübadilleri Vakfı’nın öncülüğünde, 2010 AKB Ajansı ve Çatalca Belediyesi’nin de desteğiyle açıldı AYŞEGÜL ÖZBEK ‘Gözün ve Kulağın Düğünleri’ Kültür Servisi Erhan Karaesmen’in Literatür Yayınları’ndan çıkan “Gözün ve Kulağın Düğünleri” adlı kitabı, raflardaki yerini aldı. Geçen yıl TÜYAP 2009 Sanat Eleştirmenliği Hizmet Ödülü’ne değer görülen, gazetemiz yazarlarından Erhan Karaesmen’in, özellikle genç kuşağın, görsel ve işitsel duyarlılığı, sanatsal ve kültürel yaratıcılık alanına yöneltilmesi yolunda bir tür yol göstericilik yaptığı kitabı yedi bölümden oluşuyor ve her bölümde, çerçeve amacına yakın düşen temel metin parçaları, bir ana metin omurgası oluşturacak biçimde şekillendiriliyor. Klasik metinler yerine, dostça bir söyleşiler dizisini bir araya getirme amacını taşıyan kitap, özellikle kültür ve sanat alanının alt dallarında kendilerine daha yakın iklimler arayan okuyuculara sesleniyor. Kitapta şu bölümler yer alıyor: “Düğünlere Hazırlık”, “Resim ve Müzik Ortamlarında Dolaşmanın Sevinci”, “Geçen Yüzyılın Mirası ve Günümüz Evrensel 20. Yüzyıl Macerası” ve “Türk Resim Sanatının Gelişmesi”, “Müzik Okyanusunun Derinliklerinde”, “Müzik Dünyasının Anlamlı Yan Öğeleri”, “Müziğin ve Plastik Sanatların Mekânları.” Boğaziçi Kitap Fuarı sona eriyor Kültür Servisi Boğaziçi Kitap Fuarı bugün sona eriyor. Harbiye İstanbul Kongre Merkezi’nde, 17 Aralık’ta, yerli ve yabancı yayınevleri, yazarlar, akademisyenler, üniversite kütüphaneleri ve Sivil Toplum Kuruluşları’nın katılımıyla açılan ve sahafların, fanzin gibi alternatif yayınların yer aldığı fuarda ekitaplar ve ekaynaklar da temsil edildi. Fuar süresince, “Gelenek Gelecek” teması çerçevesinde pek çok etkinliğin yanı sıra, Japonya’nın konuk ülke olması nedeniyle Japon kültürünü ve edebiyatını tanıtıcı pek çok faaliyet de düzenlendi. Almanya’nın konuk ülke ve temanın da “Göç” olacağı 2011 yılındaki Boğaziçi Kitap Fuarı ise 1521 Eylül’de gerçekleşecek. yıl önce karşılıklı göçe zorlanan iki halkın torunları hep birlikte halay çekiyor. Aynı türküler iki farklı dilde birden yankılanıyor meydanda... Burası mübadele öncesi tamamen Rumların yaşadığı ÇatalcaKaleiçi Mahallesi. Ortalık düğün yeri gibi. Türkiye’nin ilk Mübadele Müzesi’nin açılışı var. Lozan Antlaşması’yla 1924’te Yunanistan’dan Türkiye’ye göç edenlerin yanlarında getirebildikleri ve bugüne kadar kalabilmiş eşyalar o tehcirin acısını unutturmamak için bir araya toplandı. Müze, Lozan Mübadilleri Vakfı’nın öncülüğü ve 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve Çatalca Belediyesi’nin de desteğiyle yaklaşık dört ay süren bir çalışmanın ürünü. Önceki gün yapılan açılışta konuşan Fener Rum Patriği Bartholomeos, yıllarca kendi topraklarında 86 İsa Erol (y gemiyle Türk anda), 4 yaşında iy hafta sonra 9 e’ye gelmiş, bir Bedia Ergün 1 yaşına giriyor. , Se bir yaşınday lanik doğumlu, ken göçmüşler. T İstanbul’a Yunanistan’a ürkiye’den mübadiller T göçen 3. kuşak om Theofanous as Dalakis ile burada. Hep Nerantzis de si mü için Çatalca’y zenin açılışı a gelmiş. kök salmış insanların hayata sıfırdan başlamak zorunda kaldıklarını belirterek “Mübadiller, maddi imkânsızlıkların yanı sıra yabancılık duyguları ile mücadele etmişlerdir. Çatalca halkımız da aynı zorlu deneyim ve acıları paylaşmıştır. Keşke herkesin kendi iradesiyle, istediği yerde yaşama şansı olsaydı. Mutlaka daha verimli hayatlar yaşanırdı o zaman” dedi. Aralarında Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Türkiye Temsilcisi Carol Batchelor, Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara, Lozan Mübadilleri Vakfı temsilcileri ve 2010 Ajansı Genel Sekreteri Yılmaz Kurt’un ve Çatalcalıların da bulunduğu törende, Lozan Mübadilleri Vakfı Korosu Türkçe ve Yunanca şarkılar söyledi. Dört yaşında gemiyle Türkiye’ye gelen ve “Bir hafta sonra 91 yaşıma giriyorum” diyen İsa Erol anlatıyor: “Yunanistan’da köydeki yaşantımızı, evimizi, bahçemizi hatırlıyorum. Yola çıkışımız, evimizi terk edişimiz, gemiye binişimiz de hep hatırımda. Her şeyimizi orada bırakmak zorunda kaldık. Bir giysiyle çıktık yola. İlk geldiğimiz yer Tuzla’da sağlığımız kontrol edildi. Oradan da Mimar Sinan’a geldik yine gemiyle. Ailem daha sonra Silivri’ye yerleşti. 1923 Selanik doğumlu Bedia Ergün henüz bir yaşındayken İstanbul’a göçmüşler. İstanbul’dan sonra da Giresun’a: “Memleketlerini, ölülerini, tarlalarını bırakıp geldi herkes. İki taraf da çok acı çekti. Bu yalnız benim, ailemin kişisel acısı değil, bu kitlesel bir acıydı.” Dedeleri Silivri ve Bandırma’dan Yunanistan’a göçen üçüncü kuşak mübadiller Tomas Dalakis ve Theofanous Nerantzis da müzenin açılışı için geldi Yunanistan’dan. Elbiseler, fotoğraflar, müzik aletleri, mutfak eşyaları, mektuplar, belgeler, çeyizler, özenle işlenmiş örtüler, gündelik eşyalar... Bağışlarla toplanabildiği kadarıyla hepsi müzede. übadele öncesi taverna olarak işletilen, Cumhuriyet sonrasında ise Ziraat Bankası şubesi olan müze binası son yıllarda kömür ve gübre deposu olarak kullanılıyordu. Çatalca’nın yerlileri Ölçer ailesi tarafından 30 yıl süreyle sadece müze olsun diye tahsis edilen binayı restore eden mimarlar, Sadrettin Soylu ve mübadil bir ailenin ikinci kuşak üyesi Çatalcalı Nusret Ak. 1913’te inşa edilen bina, orijinal hali olabildiğince korunarak bir de ara kat eklenerek restore edilmiş. Kaleiçi Meydanı’nda müzeye ek olarak bir de kültür evi yapıldı. M Steve Landesberg yaşamını yitirdi Kültür Servisi Amerika’da “Barney Miller” adlı komedi dizisiyle ve “Forgetting Sarah Marshall” (Aşkzede) filmindeki doktor rolüyle tanınan oyuncu Steve Landesberg, önceki gün, 65 yaşında hayatını kaybetti. Ölüm nedeni açıklanmayan aktörün kanserle mücadele ettiği biliniyordu. Landesberg, “Cosby”, “The Ghost Whisperer” gibi dizilerde de rol almıştı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle