19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 ARALIK 2010 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA HABERLERİN DEVAMI İstanbul S Edirne Y Kocaeli S Çanakkale Y İzmir Y Manisa PB Denizli PB Zonguldak S Sinop S Samsun PB Trabzon PB Giresun PB Ankara S 15 13 19 18 17 18 18 17 16 19 19 19 11 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars S S S B B B B B B B S S S 11 12 9 18 19 19 13 16 11 14 4 9 10 Oslo K 11 Belgrad B 13 Helsinki K 8 Sofya PB 10 Stockholm K 10 Roma B 16 Londra K 1 Atina B 17 AmsterdamK 2 Zürih Y 12 Brüksel K 3 Moskova B 6 Paris K 6 Aşkabat B 5 Bonn K 8 Taşkent K 1 Münih Y 12 Baku PB 11 Berlin K 4 Bişkek K 6 Budapeşte Y 9 Tiflis PB 12 Madrid Y 7 Kahire B 23 Viyana B 13 Şam B 16 Ülkemizin batı kesimleri parçalı ve çok bulutlu, kıyı Ege ile Edirne ve Çanakkale çevreleri hafif yağmur ve sağanak diğer yerler az bulutlu ve açık geçecek. İç ve doğu kesimlerde sabah ve gece saatlerinde yer yer sis ve don olayı görülecek. Hava sıcaklığı mevsim normallerinin 5 ila 8 derece üzerinde seyretmeye devam edecek. 15 MÜMTAZ ARIKAN 22 Aralık TARİHTE BUGÜN GÜNCEL Baştarafı 1. Sayfada CÜNEYT ARCAYÜREK suçlayan yolsuzluğu kanıtlamaya çalışan muhalefet mi… hangisi yalancı? Partiler; yolsuzluk iddialarını kuracakları bir komisyonda araştırıp gerçeği ortaya çıkaracakları yerde yalan söyleyenin anlaşılmadığı bir tartışmaya tutuşuyorlar. Gerçeği araştırmak yerine birbirini suçlamak, karalamak demokrasimize has bir olgu. Kayseri yolsuzluk olayında olduğu gibi günümüz koşullarında pek çok sorunun perde gerisindeki gerçeği anlamak, öğrenmek olanaksız. MHP Genel Başkan Yardımcısı, milletvekili, eski diplomat Deniz Bölükbaşı’nın ortaya attığı iki dil başkaldırısına yeni bir ivme kazandıracak nitelik ve içerikte bir iddia, bu saptamaya bir örnek. Bölükbaşı; AKP damgalı “açılım ve çokdilliliğinin arkasında ABD’nin olduğunu” öne sürüyor. İddiasının içi boş değil. “5 Kasım 2007’deki Beyaz Saray görüşmesi tutanakları açıklanırsa” diyor: “Demokratik açılımın arkasında ABD’nin olduğu net olarak görülecektir.” Bu açıklamaya göre Başbakan, ABD başkanıyla söylenen tarihte etnik açılımın şu üç temele dayanmasında mutabık kaldı: Etnik kimlik yönetim hakkı dil talepleri! Elbette Washington’a giden Kürt heyetlerinin kulağına AnkaraBeyaz Saray mutabakatının içeriği fısıldandı ve AKP açılım projesini uyguladıkları süreçte Kürtler bu üç dayatmayı gündeme getirdiler. Son olarak Kürdistan parlamentosu niteliğindeki Demokratik Toplum Kongresi’nde aldıkları kararla; demokratik açılım adı altında ayrı bayrak... öz savunma direnişi… demokratik özerk Kürdistan’da resmi dil Kürtçe ve Türkçe dayatmalarını sahneye koydular. Bölükbaşı’nın söylemini doğrulayan demeç Beyaz Saray’dan geldi. Başkan Obama Hürriyet’in sorularını yanıtlarken PKK ile mücadeledeki birlikteliğe değinirken AKP’nin inatla sürdürdüğü, bugüne dek içeriği anlaşılmayan Milli Birlik Projesi adındaki “açılımı” övdü: “Açılım sürerse PKK’nin cazibesi kalmaz” dedi. Gerekçe olarak da Başkan Obama; Kürtlerin sorunun çözümünde doyurucu bulmadıkları yaptırımlar “devam ettirilir ve zaman içinde genişletilirse PKK’nin cazibesinin ve gücünün zayıflayacağını” söyledi. İki demeç bir arada yorumlanarak kimi sonuçlara varılabilir: Başkan Obama, 2007’de Beyaz Saray’da mutabakata varıldığı söylenen açılımın arkasında ABD’nin olduğunu doğruluyor. Başkan Obama’nın demecinde bir eksiklik var. Herhalde demeci yazarken Diyarbakır’da açıklanan “Demokratik Özerklik Modeli” ilan edilmemişti. Obama; böylece başarılı bulduğu açılım uygulamaları arasına bağımsızlık yolunda ilk adım sayılan Kürt özerk bölgeleri ifadelerini koyamadı. Bu eksikliğe bakarak kimilerinin hayıflanmasına da gerek yok. ABD, Kürt sorunundaki amaçlarını rayına oturtmuş; bağımsızlık veya özerklik istasyonuna varacağı günü bekliyor. İçimizdeki devekuşları da üniter devlette iki dil uygulamalarına karşı çıkan, sakıncalarını dile getiren bir açıklama yapacakları yerde… …utanmadan sıkılmadan… bu konuda “endişeli” olduğunu açıklayan Genelkurmay hakkında suç duyurusunda bulunuyorlar. İnlerinde sel olmuş askere saldıran profesörler, ordu yıkılsa sevincinden dört takla atacak bayram oğlu bayram gibi yazarlar; ama hiçbiri WikiLeaks’in yayımladığı belgeler arasındaki Ankara ABD Büyükelçiliği’nin Washington’a gönderdiği belgeyi eleştirmeyi, karşı bildiri yayımlamayı akıllarının ucundan bile geçirmedi. Oysa medyada yarım yamalak çıkan belge aynen şöyle: “ABD Savunma Bakanı (TC Milli Savunma Bakanı’na) eğer İran nükleer silah programını sürdürürse bölgedeki diğer ülkelerin aynı yola gitmelerinin muhtemel olduğunu… ayrıca İsraillilerin askeri harekâtın gerekli olacağı noktasına varabileceğini… Türkiye’nin bölgedeki herhangi bir ihtilafın dışında kalamayacağının açık olduğunu… ve uluslararası toplumun İran’ın bu çabalarını durdurma gayretlerini sürdürmesine rağmen savunma sistemlerine sahip olmasının gerekeceğini söyledi.” ABD Savunma Bakanı, İran’a karşı İsrail’in açacağı bir savaşta Türkiye’nin mutlaka yer alacağını açıkça söylüyor… …Molla aşkı ile yanıp tutuşan hükümetin yalakaları, asker düşmanı profesörlerden, yazarlardan tık yok! CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, hem 22 Mayıs’ta lider seçildiği kurultayda hem de geçen hafta sonu yapılan yenilediği olağanüstü kurultayda laiklik meselesine değinmemeyi tercih etti. CHP liderinin Almanya ziyareti sırasında yaptığı ‘Türkiye’de laikliğin tehlikede olmadığı’ açıklaması da hem parti içinde hem de kamuoyunda geniş yankı uyandırmış, Kılıçdaroğlu da eleştirilere “Türkiye’de laikliğin teminatının CHP olduğunun zaten herkes tarafından bilindiği” yanıtını vermişti. Bu yaklaşımın, Kılıçdaroğlu ve kurmaylarının önceki Genel Başkan Deniz Baykal’dan farklı bir biçimde AKP ile mücadelenin rejim tartışmaları ekseninde değil vatandaşların işsizlik, yoksulluk gibi günlük sosyal ve ekonomik sorunları üzerinden yapılması yönündeki tercihinin bir sonucu olduğu parti ve kamuoyunda genel kabul gören anlayıştı. CHP lideri, hafta sonu yaptığı kurultay konuşmasının çerçevesini de, haziran ayındaki seçimlere birlikte yürümeye karar verdiği ekibi de aynı strateji doğrultusunda oluşturdu. Nitekim, parti meclisine aldığı isimler arasında partinin sosyal demokrat kanadını daha da güçlendirecek çalışma hayatının temsilcileri ile sosyologları tercih etti. Ancak, CHP Parti Meclisi’ne din konusundaki çağdaş yorumları nedeniyle seçildiği belirtilen ilahiyatçı Muhammed Çakmak’ın, ANALİZ UTKU ÇAKIRÖZER Dimyat’a Pirince Giderken... dün Akşam gazetesinden Özlem Akarsu Çelik’e verdiği demecinde din, tarikatlar ve CHP’ye bakışı, Kılıçdaroğlu’nun yaklaşımının sadece parti tabanı değil, geniş halk kitleleri tarafından doğru anlaşılmasını son derece güçleştirecek niteliktedir. Çakmak, ‘Türkiye’de irtica tehdidini komik bulduğu’ ve ‘artık asla bir Ortaçağ yaşam ilişkisinin bu topraklarda evriltilemeyeceğini’ savunan görüşlerinin birçok Anadolu kasabasında yaşananlarla uyuştuğu kanaatinde değilim. Benzer biçimde CHP tabanının Fethullah Gülen hareketine kendisi gibi ‘Kimsenin görmezden gelemeyeceği bilge bir adam’ diye baktığını da sanmıyorum. CHP’yi ‘belli bir söyleme, banda sıkışmış parti’ olarak niteleyen Çakmak’ın, vatandaşların beklentilerine bireysel özgürlükler noktasında yaklaşan sosyal demokrat bir tavır yerine ‘Tanrı’nın evrende yarattığı en değerli varlık’ temelinde yaklaşan bakışı da malesef AKP’nin Kürt sorunu başta olmak üzere toplumun kronikleşmiş sorunlarını ‘ümmetçi’ anlayışla çözme yöntemleriyle örtüşmektedir. Çakmak’ın bu ve benzeri yaklaşımlarının Kılıçdaroğlu’nun ‘yeni CHP’si konusunda parti içinde ve CHP’nin desteğini istediği kitleler nezdinde bir kafa karışıklığı ve belirsizlik yaratması kaçınılmazdır. Türkiye’de ‘din’in, AKP iktidarları döneminde toplumsal hayatı şekilendirmede nasıl bir baskı aracı olarak kullanıldığı, sadece bizler tarafından değil ülkemize dışarıdan bakan gözler tarafından da sık sık teyit edilmektedir. Bunun son örneği Anadolu’da yaygınlaşan içki yasakları, alkollü içeceklere arka arkaya konan astronomik vergiler ile Ankara’da içki servis edilen lokantalara düzenlenen polis baskınlarıdır. Türkiye’nin çağdaş, özgürlükçü, kadınerkek eşitliğinin egemen olduğu demokratik ve laik bir ülke olmasını isteyen kitleler, adına ‘irtica’ dense de denmese de toplum üzerinde giderek yoğunlaşan bu din baskısına karşıdır. Aynı kitleler Gülen cemaatine ilişkin sıkça gündeme getirilen iddialardan da kaygı duymaktadır. Bu kitlelerin yaklaşan seçimlerde kenetleneceği tek parti görünümündeki CHP’nin, kendisini halka anlatırken kullandığı üsluba ve mesajlara özen göstermesi gerekiyor. Aksi takdirde, “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” özdeyişi CHP için geçerli olabilir. CHP liderinin Türkiye’nin kader seçimi haline gelen Haziran ayındaki genel seçimleri kazanmak için toplumun çeşitli kesimlerine ulaşma yönünde çabası kamuoyunda doğal karşılanmakta hatta destek bulmaktadır. Ancak bunu yaparken CHP’nin harcında yer alan ana unsurların başında gelen ‘laiklik’ ilkesinin korunması konusunda toplumda tereddüt yaratan söylemler sadece partiye değil Türkiye’ye de ileride telafisi mümkün olmayan zararlar verebilir. Burada en büyük görev, son kurultayda parti meclisini bizzat kendisi oluşturarak liderliğini perçinleyen Kılıçdaroğlu’na düşüyor. Parti yetkililerinden kamuoyuna kafaları karıştıracak farklı mesajlar verilmesi yerine, CHP’nin vaat ettiği modern Türkiye’yi anlatan iletişim stratejileri geliştirilmesinde büyük yarar var. CHP’nin, topluma açılırken kendi tabanında kırılma yaratacak, anayasamızın olmazsa olmaz ilkesi laikliği tartışmaya açacak söylemlerden kaçınması gerekir. Kılıçdaroğlu, seçimlere koşan partisini yüksek gerilim hatlarından ve yersiz tartışmalardan uzak tutacak ‘sigorta’ işlevi görmelidir. Baştürk anıldı Eski DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk, ölümünün 19. yıldönümünde dün Zincirlikuyu’daki mezarı başında düzenlenen törenle anıldı. DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, 12 Eylül’de gerçekleştirilen anayasa değişikliği öncesinde birden fazla sendikaya üye olunacağı söyleminin havada kaldığını belirterek “Bırakın birden çok sendikaya üye olmayı mevcut sendikada olanlar baskı görüyor” dedi. Törene Abdullah Baştürk’ün eşi Ayten Baştürk, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Tekstil İşçileri Sendikası Genel Başkanı Rıdvan Budak ve çok sayıda sendikacı katıldı. (SERKAN YILDIZ) TORBA YASAYA G REB L R [email protected] ‘Devlet aciz mi?’ MUSTAFA ÇAKIR Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ AKP, torba yasa tasarısı ile meslek hastasına, engelli maaşı verecek Ordudan atılanlara formül arayışı ERDEM GÜL Kaçak sigara savaşı ŞIRNAK (Cumhuriyet) Cizre’de dün polis ve jandarma kaçak sigara satıldığı iddia edilen işyerlerine yönelik operasyon başlattı.Güvenlik güçlerini gören esnaf ise işyerlerini açmadı. Güvenlik güçleri, savcılıktan alınan izinle kepenkleri çilingir yardımıyla kırarak içeriye girmek isteyince esnafın müdahalesiyle karşılaştı. Tartışma kısa sürede arbedeye dönüştü. Olaylarda Bejdar Cagınkar yaralandı. Bunun üzerine toplanan küçük gruplar da polise taşla saldırdı. ANKARA AKP, “sorunlarını çözdük” dediği silikozis hastalarına maluliyet maaşı yerine, 100300 lira arasında “engelli maaşı” bağlamak için torba yasa tasarısı içerisine madde koydu. 300 liranın da hastalığı yüzde 80 seviyesine ulaşmış kişilere verileceğine işaret eden işçiler ise silikoziste yüzde 60’ın ölüm sınırı olduğuna dikkat çekti. Engelli aylığının “kendileri ile birlikte öleceğini” ailelelerine kalmayacağını belirten işçiler, tepkilerini, “Biz zaten ölmüşüz. Bari çocuklarımız perişan olmasın. Biz ölünce ailelerimiz neyle geçinecek” sözleriyle dile getirdi. Hükümet, silikozis hastalarını TBMM Plan ve Bütçe Alt Komisyonu gündeminde bulunan torba yasa tasarısı kapsamına aldı. Kot Kumlama İşçileri Dayanışma Komitesi, düzenlemeyle kot işçilerinin meslek hastası işçilerin yararlandığı maluliyet haklarından çok daha geride olan “engelli” kategorisine dahil edildiğine dikkat çekerek, “Torba yasayla getirilmek istenen 100300 liralık özürlü maaşının alınabilmesi için var olan yasada gerek koşulan ‘yoksul’ ibaresine ‘silikozis hastası’ ibaresi eklenmesidir. Ancak zaten hasta kot işçileri kaybettikleri işgüçlerinin sonucu olarak düştükleri yoksulluk nedeniyle bu yasal haktan faydalanabiliyorlar” değerlendirmesini yaptı. Kot Kumlama İşçileri Dayanışma Komitesi Sözcüsü Yasemin Göksu da, silikozisin bir meslek hastalığı olduğunu ve maluliyet maaşı gerektirdiğini söyledi. Eylemlerinden sonuç alamazlarsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de başvuracaklarını belirten Göksu, “Devlet işçilere maluliyet maaşı bağlayamayacak kadar aciz mi?” diye sordu. Petrolİş Sendikası Ankara Şubesi’nde oksijen tüpleri ile eylemlerini sürdüren işçiler de şu görüşleri dile getirdi: Cengiz Parlak (Muş) : 16 yaşımda İstanbul’a çalışmaya Kurtulmuş’tan destek İşçilere destek veren HSP lideri Numan Kurtulmuş, “Bu Türkiye’nin ayıbıdır. Bir insanlık suçudur” dedi. Kurtulmuş, silikozis mağdurların malulen emekli edilmesini önerdi. gittim. 2007’de askerde hasta olduğumu öğrendim. Malulen emeklilik istiyorum. Bize 100 lira vermek istiyorlar. Eğer hastalığımız yüzde 80’e ulaşmışsa 300 lira verileceğini söylüyorlar. Eğer bu hastalık yüzde 60’ı aşmışsa zaten ölürsünüz. Bu maaş ben ölünce geride kalanlarıma da aktarılmayacak. Hiç olmazsa arkamızda kalan insanlar mağdur olmasın, onların güvencesi olsun. smail Biçer (Erzurum): Bize engelli maaşı vermek istiyorlar. Biz engelli değiliz ki... Meslek hastasıyız. 5 kuruş para kazanmak için İstanbul’a geldik. Böyle bir hastalık var, ölümcül deselerdi çalışır mıydık hiç.... Devlet zamanında bizi uyarma görevini yerine getirmedi. Biz hükümetin vermek istediği maaşı isteseydik zaten 2 yıl önce alırdık. Sadaka istemiyoruz. Maluliyetimizin karşılığında maaşımızı istiyoruz. Abdülvahip Atmaca (Erzurum): Bu kez kararlıyız. Bizi malulen emekli yapmazlarsa gitmeyeceğiz. Sonuna kadar mücadele edeceğiz. Murat Sevgial (Erzurum): Torba yasa bizim başımıza da geçti. Ben 400 lira kira ödüyorum. İki çocuğum var. Eşimle birlikte 4 kişiyiz. 100 lira ile nasıl geçinelim. 300 lira alabilmek için hastalığımın yüzde 80’e ulaşmış olması lazım. Yüzde 65 raporu olan arkadaşlarım öldü. Esat Başardın (Erzurum) : Biz zaten ölmüşüz. Bari geride kalanlarımız maluliyet maaşından yararlansın. Hükümetin verdiği engelli maaşı bizimle birlikte ölecek. Çocuklarımıza kalmayacak. 2 tane çocuğum var benim. Onlar perişan olmasın. ANKARA Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde ve daha sonra YAŞ kararlarıyla atılan askerlerin özlük haklarıyla ilgili düzenlemenin de ‘torba yasa’ya girmesi gündeme geldi. AKP’de, referandumda YAŞ kararlarının yargıya açılması sonrası, ihraç edilen askerlerin durumuyla ilgili formül arayışları sürüyor. Meclis’te Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki alt komisyonda görüşmeleri süren ‘torba Yasa’ tasarısına, atılan askerlerin özlük haklarıyla ilgili düzenlemenin girmesi formülü üzerinde duruluyor. Konunun torba yasa tasarısına girmemesi durumunda askerler için ayrı bir düzenleme yapılacak. Düzenlemeyle 1971, 1980 darbelerinin ardından resen emekli edilen askerlerle, 1990 sonrası YAŞ kararlarıyla ihraç edilen askerlere “iadei itibar” yapılacak ve özlük hakları verilecek. Özlük haklarının çerçevesinin nasıl olacağı yapılan çalışmaya göre belirlenecek. Kendisi de YAŞ mağduru olan CHP Edirne Milletvekili Rasim Çakır, geçen hafta verdiği yasa önerisiyle, TSK’den atılanlara emsalleri kadar rütbe üzerinden emekli maaşı verilmesini istedi. Çakır, düzenlemeyle 1971 ve 1980 darbe dönemleri ve 28 Şubat 1997 süreçlerinde yargı denetimine kapalı YAŞ kararları ile TSK’den resen emekli edilen subay, astsubay ve askeri memurun özlük haklarını yeniden düzenlenmesini istedi. Kışlık yakacak için... TORBA YASAYA ‘TORBALI’ PROTESTO Genel İş Sendikası Kartal Belediyesi işçilerinden oluşan bir grup “torba yasa tasarısı” nı protesto etti. Bazı işçiler tepkilerini dile getirmek için kafalarına torba geçirdi. Genel İş Sendikası Anadolu Yakası Bölge Başkanı Veysel Demir, yasa tasarısının belediyeleri tümüyle taşeron şirketlere teslim etmek anlamına geldiğini belirtti. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri (SES) Şişli Şubesi üyeleri de Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi başhekimlik binası önünde bir araya gelerek tasarıyı protesto etti. Edirne’de büyük bölümü ahşap olan bir binanın yıkacağı haberini alan yaklaşık 500 Roman yurttaş, binanın etrafında toplandı. Yıkıma başlandığı sırada yurttaşlar da çıkan odunları toplamak için enkaza hücum etti. Belediye ekipleri, yurttaşların yıkım alanına girmesine engel olamayınca olay yerine polis çağrıldı. Duvarların yıkmasının ardından Romanlar tekrar binaya hücum etti. Genç, yaşlı, çocuk yurttaşlar, topladıkları odunları çuvallarla evlerine taşıdı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle