09 Ocak 2025 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 20 KASIM 2010 CUMARTES 6 HABERLER Avukat Celal Ülgen, Ergenekon, Poyrazköy ve Balyoz davalarının 20 yıl geçse de bitirilemeyeceğini söyledi: Dipsiz kuyu davaları... HİLAL KÖSE CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Kurban, Bayram vb... Bir “kurban bayramı”nı daha geride bıraktık. Dört günlük bayramla birlikte dokuz günlük tatili ülkece hak ettik mi, bundan emin değilim. Tek bir saniyesinin bile çalışıp üretmeksizin geçirilmemesi gerektiğine inandığım bir ülkede, dokuz günlük tatil bence çok fazlaydı. Üstelik yine kan revan içinde geçen bayram günleri… Dört yıl önce bu köşede yayımlanan “Kurban ve Bayram” başlıklı yazımı bilgisayarda bulup gözden geçirdim. Bir an o yazıyı aynen bir kez daha yayınlamayı aklımdan geçirdimse de vazgeçtim. Yazının bir yerinde İsa’dan yüz yıl önce yaşamış Latin şairi Vergilius’un “Aeneid” (Latince, “Aeneis”) epopesinden söz ederek şöyle yazmışım: “Hayvan kurban etmenin İslama özgü olduğunu sananlar, salt kendi dinlerine özgü bir töreyi yerine getirdiklerini düşünenler ve aynı gün içinde bir ülkeyi baştan başa mezbahaya çevirmekle övünenler, 2000 yıl önce yazılmış bir kitabı, Latin şairi Vergilius’un ‘Aeneid’ini okusunlar. Bu kitapta, birbirlerini acımasızca boğazlayan ‘savaşçı’ların yanı sıra, neredeyse her sayfada, tapınaklar önünde kurban edilen hayvanların kanıyla da karşılaşacaklardır.” Yukarıdaki satırların sonuna “bir yazı için bunların sayısını, türünü, kurban ediliş yöntemlerini not etmeye kalkmış, sonunda başa çıkamayarak ve sıkılarak vazgeçmiştim” diye bir not düşmüşüm… O sırada sıkılarak yapmaktan vazgeçtiğim şeyi yapmaya şimdi de hevesli değilim. Fakat bu seferki “kurban bayramı” yazısında dört yıl önceki yazımın bir eksiğini de kapatmak için Vergilius’un yapıtından birkaç kurban sahnesi vermek istiyorum: “… Nasıl yaralı boğa kurtulmak için böğürürse, boynunu sallayarak sunaktan kaçarken hedefi şaşırmış baltadan…” (s. 49) “Deşilmiş karınlarına bakarak hayvanların seğiren bağırsaklarını yorumluyordu.” (s.113) “... akıtır kanını iki yaşında çift kuzunun, bir o kadar domuzun, sırtı kara boğanın, geleneğe uyarak... ...” (s. 148) “pistin sonuna varmışlarken artık yorgun argın, kaygan kan gölünde kayar mutsuz Nisus, yeşil çimenlerin, kesilen kurban kanlarıyla, toprağın ıslandığı yerde. Yengiye ermişken, kutlarken artık utkusunu, sağlam basamadı ayakları altındaki toprağa, sürçtü, düştü yüzükoyun, pis balçığa, kurban kanı gölüne.” (s. 159) “……. ak yavrularıyla aynı renk domuzu fark etti yeşil kıyılarda: kesti kurban olarak, yavrularıyla birlikte, sunağının önünde!.. ...” (s.271) “ılık ılık tütüyordu kanlar tüm sunaklarda.” (s. 272) “Çok öküz kurban edildi yörede Ölüm için. incecik tüylü domuzlar, tarlalardan alınmış koyunlar boğazlandı alevlerin üzerinde…” (s. 393) Vergilius 2000 yıldan daha fazla bir zaman önce, Milattan Önceki son yüzyılda yazdığı epopede İtalya’nın kuruluş öyküsünü, yani kendi zamanından binlerce yıl önceki bir efsane çağının öyküsünü anlatıyor… Vergilius’un öyküsünün geçtiği çağdan binlerce, belki on binlerce yıl sonra, bir Kurban Bayram’ını daha geride bıraktığımız Türkiyemizde, o günlerden bugünlere kaç arpa boyu yol aldık dersiniz… Tümünü yeniden yayınlamıyor olsam da, bu bayram yazısını da dört yıl önceki yazımın son cümleleriyle bitirmek istiyorum: “İnançlarıyla övünmek, kendi inancını biricik saymak ilkellere özgüdür. Her inanç bir başkasının içinden türemiştir ve insanlık kültürü bir bütündür. İnsan olmanın bir koşulu da kendi inançlarını, geleneklerini sorgulaya sorgulaya onları uygarlaştırmaktır, güzelleştirmektir… Törelerin, hele dinsel kökenli olanlarının kısa sürelerde biçim değiştirmeleri ya da büsbütün ortadan kalkmalarının ne kadar güç, çoğu kez olanaksızlığını biliyoruz. Yine de günümüzün dünyasında ben, hangi inanç adına olursa olsun, bir canlının kafasını keserek yaşamına son vermekle bayram arasında ilişki kuramıyorum…” ataolb@cumhuriyet.com.tr Faks: (0212) 343 72 64 Avukat Celal Ülgen, Ergenekon, Poyrazköy ve Balyoz davalarını dipsiz kuyuya benzeterek “Bu davaların ne 10 ne de 20 yılda bitme olanağı yok... Bütün sanıklar ‘Biz savunma hakkımızdan vazgeçiyoruz, elinizdeki delillerinizle derhal karar verin, bundan sonra sustuk’ deyip bırakırlarsa belki dava biter. Ama her sanık kendisiyle ilgili iddiaları yanıtlamak istiyor. Suçsuz olduğunu kanıtlamak için delil toplanmasını da isteyecek... Bu davalarda savunman olarak görev alan benim ya da benden daha genç meslektaşlarımın bile bu davaların sonunu görebileceğimizi düşünmüyorum” dedi. Eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, emekli Binbaşı Levent Bektaş, Yeni Parti Genel Başkanı Tuncay Özkan’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda sanığın avukatı olan Ülgen, davalar sonuçlansa bile çok sayıda usul hatası nedeniyle Yargıtay’dan döneceğine dikkat çekti. Ülgen, binlerce belgenin delil niteliğinde olup olmadığının tespitinin de uzun zaman alacağını dile getirerek, 1. Ergenekon davasında delillerin tartışılması aşamasına gelindiğini ifade etti. Tutukluların en çok ‘neden tutuklandıklarını’ merak ettiklerini kaydeden Ülgen, iddianamede olaylarla kişiler arasında nedensellik bağlarının kurulmadığını, kişinin hangi eyleminin hangi suçu doğurduğunun bilinmediğini ifade etti. Ülgen şöyle konuştu: “Suçlar, cezalar ve sanık isimleri sıralanmış. Her olay kendi sanığını, kendi maddesini bulsun denmiş. Sanıklar soruyor, ‘ben ne zaman çıkarım?’ Bir şey söyleyemiyorum. Bu konuları anlatmakta güçlük çektiğimiz insanların başında Mustafa Balbay ile Tuncay Özkan geliyor... Balbay niçin tutuklu? Bıraktığınız zaman ne yapacak? Yazı yazmaya, kitap yazmaya devam edecek. Bu dava 20 yıl bitmez. Balbay hep tutuklu mu kalacak? Balbay’ı tutuklamaya devam ettiğinizde, kendinizi de baskı altına alıyorsunuz. 3 sene sonra tahliye ettiniz diyelim... Peki o kadar sene niye tuttunuz? Yani böyle bir baskıya da giriyor yargıçlar.” Uğur Mumcu, Bahriye Üçok gibi toplumda etkin olan, birtakım çevreleri rahatsız eden birçok aydının öldürüldüğünü anımsatan Ülgen, şunları söyledi: “O dönem bitti. Şimdi aydınların ya da etkili bir biçimde muhalefet yapanların arabalarına bomba koymuyorlar, ihbar mektupları gönderiyorlar. Türkiye’nin neresinde olursa olsun bu konuyu kendi yetkisine alıp soruşturma yapan savcılar, özel yetkili mahkemeler ağı var. Çağ öldürme çağı değil, tutuklama çağı. Aydınlar öldürülmeyecek ama dışarda özgür de gezmeyecek. Cumhuriyet gazetesinde güzel bir karikatür vardı. ‘Dışardaki tek aydın mübaşir Aydın’ diye... Bu Türk hukuk sistemi için oldukça kötü bir durum.” Bu durumun AB ülkelerince görmezden gelindiğini, Türkiye’deki bu kargaşanın AB’nin işine geldiğini ifade eden Ülgen, “Bu konuya sessiz kaldılar ama Türkiye’deki bu gelişmeler çok kısa sürede onları da rahatsız etmeye başlayacak. Türkiye’de nasıl bir sistem kurulmak istendiğini onlar da görecekler ama iş işten geçmiş olacak” dedi. Kafes’te imaj sorunu yaşanıyor davası tutuklu PoyrazköyLevent Bektaş’ınsanığı emekli Binbaşı ofisinde bulunan ve içinden gayrimüslimlere yönelik Kafes Eylem Planı’nın çıktığı söylenen 1 No’lu CD ve 3 No’lu DVD’nin imajlarıyla ilgili tartışmaya dikkat çeken Ülgen, şunları kaydetti: “Zaten bu CD ve DVD’ye Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 134. maddesi uyarınca imajları alınarak el konulmamıştı. Dosyadaki üç ayrı emniyet incelemesini görünce mahkemeden imajları istedik. Güç bela aldığımız imajları Amerika’da adli bilişim uzmanına ve Boğaziçi Üniversitesi’ne gönderdik. Gelen raporlarda Kafes Eylem Planı bulunamadı. Bektaş’a ait yaklaşık 150 tane fotoğraf tespit edildi.” Davanın son duruşmasında bu raporları mahkemeye anlatırken ilginç bir gelişme yaşandığını söyleyen Ülgen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Benim konuşma sıram gelmişti. Mahkeme ara verdi. 15 dakikalık arada Yılmaz Çankaya isimli TÜB TAK bilirkişisi teğmenlerin taşınabilir belleğine ilişkin bir rapor vermek için geliyor. Raporun sonuna, verilen imajlar adli analizde kullanılamaz diye de bir madde ekliyor. Halbuki daha önce kendisinin bütün incelemeleri bu imajlar üzerinden yapılmış. Bu raporu görünce itiraz ettim. Dedim ki, Başkan bu rapor ne zaman geldi? Başkan da ‘biraz evvel geldi’ dedi. Peki siz daha önce celse arasında gelen raporun fotokopilerini sanık ve vekillerine dağıttınız mı dedim. Şaşırdı, ‘yok ama size iyilik olsun diye’ dedi. Raporda başkanın havalesi de yoktu. Rapor, TÜB TAK’ın antetli kâğıdına yazılmamıştı. Üstelik mahkemeye değil savcılığa hitap ediyordu. Üyelerden birisi kalktı ‘Bize inanın, güvenin’ dedi. Bu tarihe geçecek bir duruşma.” ‘Aklımızla oynuyorlar’ oyrazköy’de mühimmatın bulunması olayının da bir kurgunun sonucu olduğunu iddia eden Ülgen, şu ifadeleri kaydetti: “Bizim aklımızla oynuyorlar. Normal bir insanın inanmayacağı şeye inanmamızı istiyorlar. Poyrazköy’de, bir ekip sabahleyin gidiyor ve köylülerin önünde beyaz arabayla gezerek dikkat çekmeye çalışıyor. Arkasından ormana girerek ağaçlara tornavida çakıyorlar. Sonra da bir karış yere siyah poşetle mühimmat gömüyorlar. Üstelik de çok büyük bir koku yayılıyor oradan... Sonra diyorlar ki bunu SAT komandoları gömdü. Böyle bir şey olabilir mi? Köylünün ruhu duysun diye önce görsel olarak etrafta dolaştılar, sonra davul çalar gibi ağaçlara tornavida çaktılar, belki görmüyordur, kulakları duymuyordur, bari koklasınlar diye de koku yaydılar.” 1 No’lu CD ve 3 No’lu DVD’ye ilişkin üç ayrı emniyet raporunu anlatan Ülgen, şöyle devam etti: “İlk rapor 27 Mayıs’ta veriliyor ve suç unsuru yok. Her nedense yalnızca bu CD ve DVD’de ikinci bir incelemeye gerek duymuşlar. 9 Mayıs 2009’da iki ayrı rapor daha hazırlamışlar. Son iki raporun ilk sayfaları aynı ancak diğer sayfaları farklı. Dışardaki tek aydın... P Birinde, Kafes planının, diğerinde de ‘Gündemlerim’ adlı bir klasörün bulunduğu yazılı. Savcılık da hem ‘Gündemlerim’ adlı dosyayı hem Kafes planınını gerçek kabul edip soruşturma yapmış. Oysa ki ikisi farklı raporlarda. Poliste yuvalanmış bir çete var. Bunu bütün polislere yaymıyoruz ama bu çete, kusursuz cinayet olmaz ilkesi gereğince bu hataları yapmış.” Balyoz Güvenlik Harekât Planı’nın özel olarak ordunun saf dışı bırakılması için hazırlandığını savunan Ülgen, Balyoz ve İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın ordunun sırtını yere getirmek için uluslararası güçler tarafından hazırlanmış bir komplo olduğunu söyledi. Balyoz planının olmadığını mahkemede kanıtlayacaklarını belirten Ülgen şunları söyledi: “İstanbul 1. Ordu’da yapılan legal plan seminerinin bütün bilgilerini kozmik odadan gizli olarak bir el dışarı sızdırıyor. Onun üzerinde 2008 yılı Haziran ayına kadar çalışıyorlar ve bu komployu kuruyorlar. Savcılar ısrarla Balyoz, 2 Aralık 2003’te hazırlandı diyor. Onları değil bizi doğrulayan çok şey var. Adı 2008’de Medikal Park olan hastanenin 2003’teki planda yer alması mümkün mü? Bursa’da 2005’te yayın hayatına başlayan bir gazetenin de bu planda olmaması gerekiyor.” Balyoz davası 16 Aralık’ta RUMLARA HAVA SAHASI VE STANBUL’DA 1 L MANIN AÇILMASI STEND AB’den 2 başlık için koşul Haber Merkezi Türkiye’ye limanlarını ve havasahasını Rum kesimine açması için yeni bir öneride bulunan Avrupa Birliği (AB), karşılığında da Türkiye’ye Rum kesiminin engellediği iki başlığın açılması garantisi verdi. NTV’nin haberine göre; AB Dönem Başkanlığı’nı üstlenen Belçika, Ankara’ya resmen ek protokolün hayata geçmesi için teklifte bulundu. Ek protokole göre Türkiye limanlarını ve hava sahasını Rum kesimine açacak. Öneri çerçevesinde Belçika, Türkiye’nin İstanbul’da AB üyesi 27 ülkenin kullanımına bir liman açmasını önerdi. Bununla birlikte Türkiye’ye Rum kesimi dahil tüm AB üyelerine transit geçişler için hava sahasını da sınırsız bir şekilde açması önerildi. Buna karşılık Rum kesiminin tek taraflı olarak askıya aldığı altı başlıktan enerji ile adalet ve temel özgürlükler başlıklarını müzakereye açma garantisi verildi. nkara olumlu bakmıyor Ayrıca teknik olarak müzakere edilebilecek üç başlığın da müzakere edileceği garantisi verildi. Bunlar dışında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Rum kesimi arasındaki ticareti belirleyen Yeşil A Hat tüzüğünün de genişletilmesi ve teknik açıdan iyileştirilmesi sağlanacak. Şayet Türkiye aralık ayının ilk haftasına kadar bu isteği karşılarsa Rum kesimi Cumhurbaşkanı Hristofyas AB zirvesi öncesi Türkiye ile AB görüşmelerin tamamen veto etmeyecekleri ve iki başlığın açılması engel olmayacaklarını açıklayacak. Ankara ise bu teklifi hafif buldu. Kapsam ve içeriğin genişletilmesi isteniyor. Türkiye’nin ayrıca Ankara KKTC’nin doğrudan uçuşlarının son derece önem teşkil ettiğinin bunun da pakette yer alması gerektiğini düşünüyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle