23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Atatürk’ün yaşa mını yitirmesinin ar dından yaşananları özetleyebilir misiniz? Atatürk’ün tabutunu taşıyan tren gece yarısı Anadolu’yu geçer, sabah Anka ra Garı’na varır. Bü tün köylüler ellerinde meşalelerle iki yandan demiryolu boyuna çıkı yorlar Atatürk’ü uğurla mak için. Bu halk henüz yalan larla zehirlenmediği için eskiyi de biliyor, Atatürk döneminde ne reye gelindiğini de bili yor. Bu inanılmaz sev giyi kilometrelerce uzunluğundaki demir yolunun her iki tarafın da ellerinde meşalelerle Atatürk’ü uğurlayarak gösteriyor. Ankara’da kurulan katafalk, ertesi gün sabaha kadar bütün bir Anka ra, Atatürk’ün önünden ağla yarak geçiyor. Dünyanın her tarafından heyetler geliyor, yakın dostlarımız törende yer alması için şeref birlikleri yolluyorlar. Atatürk’ün yen diği komutanlardan Anzakla rın komutanı Mareşal Bird wood yürüyemediği için halkevinin balkonundan say gı duruşunda bulunuyor. Ortadoğu ülkeleriyle sanki biz düşmanmışız gibi bugün bazı konuşmalar yapılıyor. Hepsi biliyor ki Ortadoğu’da çok güçlü, Batılı yeni Türk devleti kuruldu. Türk devle tiyle dost olmak Müs lüman dünyasının da büyük yararınadır. Atatürk döne minde Türkiye’nin dış politikasını nasıl değerlendiriyorsu nuz? Hiçbir komşumuz la sorunlu değildik. İsmet Paşa Doğu se yahatine çıktığı zaman Iğdır’da Alican adlı hudut kapısından Er meni Başbakan Yar dımcısı, Tarım Bakanı Türk tarafına geçiyor lar. Çeşitli konularda konuşuluyor. Sonra Ermeniler, “Yemeği bizim tarafımızda yi yelim” diyor. Ermeni sınırları içindeki bir barajın kenarında yemekleri ni yiyip dostça ayrılı yorlar. İran Şahı, Atatürk’e “Doğu’da bir kolordu ku mandanınızın olduğunu unutmayın” diyor. Yunanlı larla neredeyse sınırlar kal kacak, o kadar yakın bir dostluğumuz var. Türkiye bütün dostlarıyla gerçekten barış içindeydi. Tunceli olaylarıyla ilgili yakın za manda bazı siyasi tartışmalar yaşanmış tı. Siz bu konuyu kitabınızda nasıl ele alı yorsunuz? Tunceli olaylarıyla ilgili katliam yapıl dığına ilişkin iddialar var. Ben fikrimi de ki tabımda yazdım. Güvenilir bazı kaynakla ra ve sezgilerime dayanarak fikrimi söyle dim. Tarihin içinden geliyorsanız, insanın içerisinde doğruyu yanlışı ayırt eden bir duy gu, bir ölçü beliriyor. O sezgilere dayana rak, kıyım söz konusu değil diyorum. O ta rihlerde bir nüfus tahmini var. Bir yıl son ra tekrar bir nüfus sayımı yapıldı. Tunceli olayları başladığı zaman bölgede 60 bin 70 bin kişi var diye tahmin ediliyor. Bu olay lardan bir yıl sonra nüfus sayımı yapılıyor. Son nüfus sayımına göre 90 bin kişi var. Kı yım varsa bu nüfus nasıl artıyor? Bu konu kitapta özenle, ihtiyatla, kimseye saygısız lık edilmeden anlatılmıştır. Hiçbir konu ek sik kalmadan, bütün bunların kaynaklarına yer verdim. Bazı kaynaklara göre Seyit Rı za’nın emirberi Türk ordusundan 100 bin ki şi öldürdüklerini söylüyor. Türk ordusu zaten o dönemde 200 bin kişi. Bir tarihçi böyle palavralara ne kitabında yer verir ne de bunu düşünür. 1938 yılını yaşayan biri olarak Ata türk’ün yaşamını yitirmesiyle ilgili olarak bir anınız var mı? Radyolar son 20 gün kala artık bildiri vermeye başlamışlardı. Bakırköy’de yandaki komşumuzun radyosu vardı. Komşumuz radyoyu pencereye getirir ve sesini sonuna kadar açardı. Sokaktakiler radyonun önün de toplanıp haberleri dinlerdi. Herkes iyi bir haber bekliyordu. Öğretmenlerimizin hep sinde çok büyük bir kaygı vardı. 10 Kasım günü okuldaydım. Bizim bir müdürümüz vardı. Çok sert bir hocaydı. Hüngür hüngür çocuk gibi ağlayarak sınıfa girdi. Ata türk’ün öldüğünü söyledi. Bizim öğret menimiz de ağlamaya başladı, biz onları gö rünce ağlamaya başladık. Okulda bir süre kaldıktan sonra ağlayarak evlerimize dön dük. Ben aynı gözyaşlarını babamda, an nemde, teyzelerimde gördüm. Türk mille ti gerçekten tarihi boyunca hiçbir evladına Atatürk’e ağladığı gibi ağlamadı. Ona üzül düğü gibi üzülmedi. CMYB C M Y B 29 EK M 2010 CUMA CUMHUR YET SAYFA HABERLER 9 Özakman: Türk milleti tarihi boyunca hiçbir evladına bu kadar gözyaşı dökmedi K İ T A P T A N . . . Atatürk’ün Türk bayrağına sa rılı tabutu Dolmabahçe Sarayı’nın büyük sa lonunda hazırlanan katafalka yerleştirildi ve halkın saygı geçişine açıldı. İki asker, iki subay ve iki general tabutun iki yanında saygı nöbeti tutuyorlardı. Halk şimdiye kadar hiçbir evladı için bu kadar çok üzülmemiş, böylesine çok ağlamamıştı. Yüz binler bayrağa sarılı tabutun önünden ağlayarak geçtiler. 19 Kasım günü Vakıflar Müdürü Prof. Şe rafettin Yaltkaya, sarayda cenaze namazını kıldırdı. Tabut top arabasına konularak, yolları, evlerin çatılarını, camilerin üzerini dolduran yüz binlerin gözyaşları ve rahmet dilekleri arasında Sarayburnu’na getirildi. Bütün camilerden salalar veriliyordu. Naa şı Zafer torpidosuyla Yavuz zırhlısına nak ledildi. Yavuz naaşı İzmit’e getirdi. Bütün İzmit kıyıdaydı. Atatürk’ün naaşı özel bir katarla Ankara’ya yolcu edildi. Atatürk’ü sonsuzluğa uğurlamak için yol boyunca bü tün gece halk, istasyonlara, meşalelerle yollara akın etti, Atatürk’ü saygı ve minnet le selamladı. Türkiye ne haldeydi, nereye gelmişti? Hepsi bunu çok iyi biliyordu. Acı günleri de esenlik günlerini de yaşamışlar dı. Zihinleri yalanlarla kirlenmemişti. 20 Kasım günü özel katar Ankara Garı’na geldi. Törenle karşılandı. Türk bayrağına sarılı tabutu, kurduğu TBMM’nin önünde hazırlanan görkemli katafalka yerleştirildi. Halk ve birçok ülkenin yolladığı temsilciler ve saygı birlikleri katafalkın önünden geçti ler. Halkın ağlayarak, rahmet okuyarak ge çişi sabaha kadar sürdü. 21 Kasım günü Atatürk’ün naaşı görkemli bir törenle geçici olarak Etnoğrafya Müze si’ne emanet edildi. İkinci Cumhurbaşkanı İnönü, Atatürk hakkında bir beyanname ya yımladı. Beyanname şöyle bitiyordu: “Devletimizin banisi ve milletimizin feda kâr, sadık hadimi, İnsanlık idealinin âşık ve mümtaz siması Eşsiz kahraman Atatürk! Vatan sana minnettardır.” Türkiye en çok ona ağladı MEŞALELERLE UĞURLADILAR K İ T A P T A N . . . Tunceli’de gece karanlığın da sessiz gölgeler, el lerinde tüfekler, he def olarak verilmiş olan köprüye ve ka rakola doğru ilerliyorlardı. Hepsi emir kuluydu. Büyükleri “yakın, yı kın, öldürün” diye emir vermişlerdi. Gü zel Tunceli, okuldan, yoldan, sağlık oca ğından, karakoldan, köprüden, mahkemeden korkanlar yüzünden kana bulanacaktı. 21 Mart 1937 gecesi Tunceli Erzincan yolunda, Hınçak Deresi üzerindeki tahta köprü, Haydaran ve Demenan aşiretinin adamlarınca yakıldı. 33 jandarma öldürül dü. Kahmut’la Pah arasındaki telefon telleri kesildi... Türkiye Üçlemesi bu kitabı nızla son buluyor. Bundan son ra ne gibi projeleriniz var? Bana çok eposta gönderiliyor. 1938’den son rasını da yazın diye, ama bu benim yazabileceğim bir şey değil. Ben Türkiye Üçlemesi’ni çocuklar ve kalın kitap okumaktan hoşlanmayanlar için yeni baş tan derleyeceğim. Türkiye Üçlemesi’ndeki dört ki tabı da ilköğretime özel yeniden basitleştirerek ha zırlayacağım. Kitapların yanı sıra Çanakkale filmi projem var. Çanakkale filmi projesini gerçekten yap mak istiyorum. Daha bu konuyla ilgili olarak hiç kimseyi düşünmedim. Çanakkale filmine teknik ola rak bazı şeyler yapılamaz korkusuyla hiç el atma mıştım, ama artık teknik olarak her şey mümkün. ‘Kitabım bir kalkınma destanını anlatıyor’ Yakın Türk tarihini belgelerine dayanarak eşsiz bir anlatımla kita plaştırmakla amacınıza ulaştınız mı? Bütün bunların hedefi; hepimizin, herkesin ya kın tarihimizi doğru anlaması. Özellikle çocukla rımıza yakın tarihimiz çok özetlenerek, çarpıtıla rak, saptırılarak anlatılıyor. Çocuklar bu nedenle kendi devletlerinin kuruluş destanını iyi bilmiyorlar. Çocuklarımız Milli Mücadele’yi artık öğrendiler. Ben çocuklarla yazışıyorum. Takır takır anlatıyorlar artık. Ama çocuklarımız Cumhuriyet dönemini bil miyorlar. Hem öğretmenlere hem öğrencilere bir yardım. Son kitabım 15 yıllık bir çağdaşlaşma ve kalkınma destanını anlatıyor. Destan zoru, im kânsızı gerçekleştirmek demek. Cumhuriyet bir destandır. Çünkü cahilliğe, bölücülüğe, yoksulluğa, ilkelliğe karşı müthiş bir mücadele verip galip ge linmiştir. Umut ediyorum ki, bu kitabı okuyanlar Cumhuriyetin ne büyük bir nimet oldu ğunu anlayacaktır. Okuyucuya çok gü veniyorum. Seri çocuklara özel yeniden hazırlanacak B T T Seri çocuklara özel yeniden hazırlanacak SÖZDEN YAZIYA SÜHEYL BATUM Ve “Bunlar Açılıştan Ne Anlar” dedi Başbakan (2) Geçen yazıda kaldığım yerden devam ediyorum. Hani Sayın Başbakan, “Bunlar açılıştan ne anlarlar, açılış yapacak ne yaptılar bu ülkede” dedi de, ben de CHP’nin ve diğer Cumhuriyet partilerinin, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri yaptıklarını listeliyordum ya işte ona devam ediyorum. Hem sizlerle paylaşalım diye hem de Sayın Başbakan, bugüne kadar tam olarak inceleme fırsatı bulamadıysa, bir yararımız dokunsun diye. Malum Sayın Başbakan, ya bilerek, isteyerek ya pek farkında olmadan “Cumhuriyet ile ilgili” çok ilginç sözler söylüyor. Geçenlerde “Cumhuriyet’in Cumhuru istediği yere, istediği kılıkla girer, size ne” demişti, hatırlayacaksınız. Hemen ardından da önemli bir şey daha söyledi. Geçen salı günü “Cumhuriyet, çıtkırıldım bir Cumhuriyet değildir” dedi. Ve konuşmayı izleyen AKP’liler de çılgıncasına alkışladılar. Gerçekten de hepimiz biliyoruz Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin çıtkırıldım bir Cumhuriyet olmadığını! Hem de çok iyi biliyoruz. Neden mi? Yıllardır içeriden birileri ve bazı siyasetçiler, dışarıdan da birileri o Cumhuriyeti yıkmak, ilkelerini yok etmek, yerine farklı bir rejim getirmek, örneğin ılımlı bir İslam Cumhuriyeti getirmek için uğraşıyorlar, ama halen tam anlamı ile başaramadılar! Doğru değil mi? Bundan daha dirençli Cumhuriyet görülmüş mü hiç? Bundan daha az çıtkırıldım olan Cumhuriyet görülmüş mü hiç? Bunu hiç kuşkusuz Sayın Başbakan da çok iyi biliyordur. Üstelik Sayın Başbakan konumu itibarıyla Atatürk Cumhuriyeti’ni yıkmak isteyenlerin kimler olduğunu da çok iyi bilir. Değil mi ya sekiz yıldır devlet örgütünün başında oturuyor, o bilmeyecek de kim bilecek. Ama Sayın Başbakan, bilineni bir kez daha söylüyor, eskilerin deyimi ile “malumu ilan ediyor”. Dediğim gibi ya bazı şeyleri isteyerek söylüyor ya bazen bilmiyormuş gibi yaparak söylüyor ya da bazen “Bakalım ne diyecekler” diye söylüyor. Ama biz Başbakan’ın cumhuriyetle ilgili söylediklerini, bunların doğruluğunu yanlışlığını bir yana bırakalım ve yine “bunlar açılıştan ne anlarlar, açılış yapacak ne yaptılar bu ülkede” sözüne o inanılmaz dındın içinde derin analizine ve listemize devam edelim. Evet listeye devam ediyoruz. 1929 – Paşabahçe Rakı ve İspirto Fabrikası açılmış. 1930 – Ankara Sivas Demiryolu hizmete açılmış. 1930 – Mecidiyeköy Likör Fabrikası açılmış. 1931 – Bursa Mudanya Demiryolu yabancılardan satın alınmış. 1931 – GölbaşıMalatya demiryolu açılmış. 1931 – TEKEL Genel Müdürlüğü kurulmuş. 1931 – Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası kurulmuş. 1933 – Sümerbank faaliyete girmiş. 1934 – Kayseri Uçak ve Motor Fabrikası’nda yapılan ilk uçağın deneme uçuşu yapılmış. 1937 – Diyarbakır Cizre demiryolu açılmış. 1937 – Denizbank kurulmuş. 1938 – Giresun’da Fiskobirlik kurulmuş. 1944 – Ankara’daki uçak fabrikasında 140 uçak üretilmiş. 1954 – Posta, Telefon ve Telgraf Genel Müdürlüğü kurulmuş. 1965 Erdemir Demir Çelik İşletmeleri kurulmuş. 1965 – Petkim (Petro Kimya Holding AŞ) kurulmuş. 1965 – Keban Barajı temeli atılmış. 1970 – İskenderun Demir Çelik Tesisleri kurulmuş. 1971 – Çanakkale Plastik İşleme Fabrikası kurulmuş. 1974 – Keban barajı ve Hidroelektrik Santralı 4 ünitesi işletmeye açılmış. 1976 – Petlas ilk Türk lastik fabrikası kurulmuş. 1983 – Atatürk Barajı ve Hidro Elektrik Santralı temeli atılmış. 1992 Atatürk Barajı ve Hidroelektrik Santralı işletmeye açılmış. Son cümlem şu olacak; Sayın Başbakan, yüzde 42’nin nedenini araştırıyormuş. Çok sıkıntı çekmesin. İşte burda yatıyor yüzde 42’nin nedeni. Atatürk Cumhuriyeti’nin ve Cumhuriyet partilerinin neler yaptığını, “kimlerin neleri açıp, kimlerin neleri sattığını” Türkiye’nin yüzde 50’si şu anda biliyor da ondan. “Atatürk Cumhuriyeti’nin çıtkırıldım bir Cumhuriyet olmadığını, üstelik neden çıtkırıldım bir Cumhuriyet olmadığını, kimlere, hangi siyasetçilere, ne tür “ideolojilere” karşı 87 yıldır direnç gösterdiğini, Türkiye’nin yüzde 50’si şu anda biliyor da ondan. Bir de hiç kuşkusuz şurada yatıyor yüzde 42’nin nedeni, herkes daha liberalleştirilemedi, herkes liberal(!) aydın(!) olmadı da ondan. Hâlâ demokratik, laik, sosyal, hukukun üstünlüğüne dayalı, bağımsız bir Cumhuriyete inanan insanlar çok var. Ve “çocuklarının kendilerinden biraz daha iyi yaşamasını, daha iyi bir eğitim görmesini isteyen, bundan başka amaç ve hedefleri olmayan insanlar” da çok var. İşte yüzde 42’nin nedeni bu. Gören, bilen, Cumhuriyet’in ve Cumhuriyet partilerinin neler yaptığını bilen insanlar. Ve bunları göre göre, siyasal, maddi, manevi, gerekçesi ne olursa olsun, doğruları söylemekten kaçınmayan, Başbakan, Cumhurbaşkanı uçağına binip, geziye katılmak için, “Cumhuriyet ne yaptı ki” demeyi, kendilerine yediremeyen insanlar. ANTALYA (Cumhuriyet Bürosu) Antalya L Tipi Kapalı Cezaevi’nde 17 yaşındaki gencin cezaevinin çocuk koğuşunda 15 çocuk tutuklu nun tecavüzüne ve cinsel istismarına maruz kal dığı iddiasıyla açılan davaya devam edildi. Dö nemin cezaevi savcısınca yürütülen adli soruş turmada, cezaevi görevlileri hakkında “görevi ihmal” suçlamasıyla kovuşturmaya yer olmadı ğına karar verildiği ortaya çıktı. Karara gerekçe olarak da “kurum mevcudunun kapasitenin çok üzerinde olması, personel yetersizliği, iş çokluğu” gibi nedenler sıralandı. Duruşmaya Kemer’de geçen yıl 2 Ağustos’ta hırsızlık suçlamasıyla tutuklanan Z.D’yi (17), ko nulduğu Antalya L Tipi Cezaevi B1 ünitesinde paspas sapıyla dövdükleri, falakaya yatırdıkları, ji let parçasıyla korkutarak tecavüz ettikleri iddiasıy la yargılanan sanıklar katıldı. Mahkeme heyeti mağdur Z.D’nin ruh ve beden sağlığının bozulup bozulmadığına yönelik adli tıp incelemesinin sonu cunun beklenmesi nedeniyle aralık ayına ertelendi. Cezaevinde tecavüz davasında şok karar
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle