18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
PERİHAN ERGUN Bugün TEKEL işçilerinin hak arayış direnişlerinin 43. günü. Toplumun birçok kesiminde sokağa inen tepkilerinin göstergesi, ulusun ana tohumu sayılan tabanın artık yaşam koşullarına dayanma gücünü yitirişinin tepkileri binlerce emekçinin haykırışları, yürek burkucu, gözle görünür, kulakla işitilir hale geldi. Konunun vicdanlara sığmayan yanı Ankara’nın hava koşullarının acımasızlığı kadar iktidarın sorumlularınca da bu feryat ve figana, görmezlik ve duymazlıkla kayıtsız kalmalarıdır. Dört kutsal kitapta emeği yok sayışın haram ve suç olduğu, yaradan tarafından hesabının sorulacağı beyanı varken, kendilerini İslamın temsilcisi sayanların bunu ezip geçmelerinin cezasını yaşayacakları yadsınamaz. Hamas’a yapılan zulmü görüp karşı koyanların Türk emekçisini es geçmeleri mantığa da sığmıyor. TEKEL, Şeker ve İtfaiye işçilerinin açıklamalarına göre büyük bölümü sizleri iktidara getiren oyların sahibiymişler. Bunun bedeli, onların emek ve haklarını yok sayıp süründürmek mi olmalıydı? “Ölmek var dönmek yok” naralarına kulak asılmayınca, açlık grevine başladılar. Hatta ölüm orucuna gireceklerini de söylediler. İçlerinde sürekli hastalıklı olanlar var. Bunlar yaşamlarını yitirir veya sakat kalırlarsa yanlarından ayrılmayan eşleri ile çocukları sizleri affeder mi? Beddualarına aldırmadan inmekten korktuğunuz, makam koltuklarınızda nasıl oturacaksınız? Lütfen bu konuyu, inadı bırakıp sağduyuyla ele alın. Sorumlu sendikalarla demokrasi gereği bir araya gelerek aklın ve vicdanın getirisini uygulayın. Toplumun yüreği bu görüntülere dayanamaz hale geldi. Emek en yüce değerdir. Bunu bilmeyenleri ezer geçer... Özetlemeye çalıştığım iş üretenlerin sorunlarını yalnız hükümetler değil. Kapitalizmin getirdiği liberal sistem içindeki sermaye iktidarı emeğin, emekçinin değer bulmasını yadsır. Bir de bizdeki gibi özelleştirme furyası işin içine girerse sonuç bu olur. Sanayileşmeyle kalkınmayı yakalayan toplumlarda emekçi bu dramatik duruma düşmez. Bizim gibi dışa bağımlı hayali kalkınma masallarının sonucu budur. Ancak demokrasiyi lafta değil özde yakalamış olanlar bu sorunun üstesinden gelebilirler. Acı veren bir durum da ayıplarını kapatmak için yazılı ve görüntülü medyayı yandaş sermaye babalarıyla elde edip yalaka medya yaratmalarıdır. Bu tablo TEKEL işçilerinin eylemlerini bir iki gazete ile TV’nin dışında adı bilinenlerin görmezden ve duymazdan gelişi de hiçbir yayın etiğine sığmıyor. Halkın katkı gücüyle ayakta durabilen Ulusal TV yayınları ile Cumhuriyet başta olmak üzere iki üç gazetenin köşe yazarlarından başkasını bu önemli memleket sorunu hiç ilgilendirmiyor. Buna karşın adları yurtseverlerce kınanarak bilinen, haber yoksunu, reyting sarhoşu medyaca çok değerli gazeteci Abdi İpekçi’nin 1 Şubat 1979’da canına kast eden psikopat, megaloman, kendini sözde mesih sayan tetikçi, M. Ali Ağca’nın hapisten çıkışı suç ortaklarınca kahramanlar gibi davul zurnalarla karşılanması, bu bilinen medyanın da yoğun ilgisi toplum vicdanını çok incitti. Suçu ve suçluyu övme niteliğine dönüşen aymazların bu davranışı affedilemez bir büyük suçtur. Eğer bunlar toplumu aydınlatmakla görevli haberciyseler, hâlâ sayın İpekçi’nin sevgili eşiyle, biricik kızının, öldürülüşün gerçek yönlendiricilerinin ortaya çkarılmasıyla teselli bulacaklarını söylemelerini önemsesinler. Bu davranışlarıyla onların yaralı yüreklerine ne denli tuz bastıklarını düşünsünler. Bunların öncelikli görevi ışıklar içinde yatan gerçek ve büyük gazeteci Uğur Mumcu gibi araştırmalarıyla sahnenin arkasındaki tetikçileri cinayetlere yönlendirenleri bulmak olmalıdır. Bu yakışıksız yayınları kınayarak izlerken, toplumumuzun aydınlanma savaşını verenleri acıyla anımsıyorum. Bu, şaşkınlar Tütengil, Prof. Aksoy, savcı Doğan Öz, U. Mumcu, Bahriye Üçok, Kışlalı, Hablemitoğlu, Madımak Kurbanları, Hrant Dink’e kadar akla gelen bütün kurban edilenlerin ruhlarını taciz ettiklerini de düşünmüyorlar mı? O zaman hadlerini bilip hemen kalemlerini kırsınlar. CMYB C M Y B ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com Gözleri Var Görmez, Kulakları Var Duymazlar! HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] 26 OCAK 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Bülent Arınç’ın son icadı: Kozmik patates ayıklama makinesi! Piyon Metin Altay: “İşbirlikçi yalakalar, İtalyan atasözünü bilir mi acaba; oyun bittiği zaman şah da piyon da aynı kutuya atılır!” Tecrübe Avni Kurtuldu: “AKP’nin faydalandığı gazeteciler, meslektaşlarını kategorize ediyor. Ne de olsa faydalanılmayı en iyi onlar bilir!” Avuç Necati Yıldırım: “Urfa’da 200 işçi için 10 bin kişi başvurmuş. Demek ki geri kalanlar, Recep’in avucunu yalayacak!” YağmurDeniz Türban resmen serbest bırakıldı! FOTOĞRAF Ankara Keçiören’deki Fetiye Kemal Mumcu Anadolu Lisesi’nde çekildi. Türbanlı öğrenciler geçen hafta cumartesi günü yapılan açık lise birinci dönem sınavlarına hiçbir uyarı ile karşılaşmadan girdi. Çünkü okul müdürü Mihan Buluttekin, sınavda görevli öğretmenleri, kimsenin kılığına karışmamaları için önceden uyardı. Müdür ayrıca, sınava girenlerin öğrenci değil “türbanlı vatandaş” olduğunu söyleyip onlara hoşgörü ile yaklaşmak gerektiğini bildirdi. Ne diyelim... Şeriat yolunda otomatik pilota bağlanmış Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’dan Allah razı olsun! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” “DARBEDEN yana mısın, çık adam gibi açıkla!” İslam âleminin son halife adayı, civan padişahı Fatih Sultan Recep hazretleri, aynen böyle buyurdu: “Darbeden yana mısın, çık adam gibi açıkla!” Peki, civan padişahının bu çağrısının muhatabı kim? Sultan hazretleri kime veya kimlere seslendi? Türkiye’de darbe isteyenler mi var? Soruların yanıtı yok. Çünkü civan padişahının sandığı gibi Türkiye’de darbe isteyen yok. Darbeden yana olan yok. Sadece ve sadece Fatih Sultan Recep’in giderek şiddetlenen vehimleri var! Vehim: Gerçekleşme olasılığı çok düşük olan düşünce. Hastalık derecesinde kuşku. Kuruntu. Vesvese. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik asimetrik psikolojik savaş kapsamında yürütülen çalışmaların ve hazırlanan senaryoların gerçekçi bir boyuta ulaşıp sultan hazretlerini bile ziyadesiyle etkilediği anlaşılıyor. Fatih Sultan Recep, kendisine darbe yapılacağına, iktidardan devrileceğine o kadar inanmış ve inandırılmış ki bildiğiniz gibi değil. Gece karanlığında mezarlıktan geçerken korkusunu yenmek için türkü söyleyen adam gibi ortaya doğru bağırıp “Darbeden yana mısın, çık adam gibi açıkla” diyor. Kim darbeden yana? Genelkurmay Başkanı mı? CHP Genel Başkanı mı? MHP Genel Başkanı mı? Kim darbe istiyor? TEKEL işçileri mi? İtfaiye işçileri mi, sağlık çalışanları mı? Eczacılar mı? Acaba sultan hazretleri yanında olmayan, yandaş olmayan herkesi, darbeci olarak mı görüyor? Vehimleri bu kadar arttıysa mutlaka tedavi edilmesi gereken bir durum var demektir. Çünkü hastalık derecesinde kuşkulara ve kuruntulara saplanmış bir insanın bırakın ülkeyi yönetmesi kendisini yönetmesi bile düşünülemez. Bu arada ruh ve sinir hastalıkları uzmanı hekimlerin ilgi alanına giren bir durum daha var: Acaba bir insanın boy, pos, kilo, göz rengi, saç şekli gibi kendine ait özelliklerin başkalarınca kıskanıldığını düşünmesi ne anlama geliyor? Sultan hazretlerinin “Erdoğan’ın arkadaşlarının artık boyuna posuna mı takıyorlar kafayı bilemiyorum” şeklindeki sözlerinin ruh hali bakımından ne anlama geldiği, eğer “devlet sırrı” kapsamına girmiyorsa uzman hekimler tarafından halka açıklanmalıdır! Vehim SESSİZ SEDASIZ (!) [email protected] www.bedribaykam.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Köpekten aşõrõ derecede korkma. 2/ Yoksullara yiye- cek dağõtan hayõr kurumu... Bir soru sözü. 3/ Sessiz, us- lu... Çam ağacõndan yapõlmõş su testisi. 4/ Taş ya da maden çõkarõlan yer... Tür- lü parçalarõn birleş- tirilmesi ilkesine da- yalõ bir oyuncak. 5/ Gevrek bir elma türü... Sõ- cak ve kuru bir rüzgâr. 6/ Gümüş elementinin sim- gesi... Genellikle silindir bi- çiminde tahõl ambarõ. 7/ Bir tiyatro oyunu için gerekli sahne eşyasõ. 8/ Vilayet... Arap abecesinde bir harf... Çemberin çevresinin ça- põna oranõnõ gösteren sayõ. 9/ Közlenmiş patlõcan, sa- rõmsaklõ yoğurt ve kõymayla yapõlan bir yiyecek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yemek yemekten korkma. 2/ Köydeki işlerin elbirliğiyle bitirilmesi... Muğla’nõn bir ilçesi. 3/ Bir şarkõda her kõta- dan sonra yinelenen ve bestesi değişmeyen parça. 4/ Siper, hendek... Ruanda’nõn başkenti. 5/ Silindir biçimli bir tür baş- lõk... Hava ve gaz akõmlarõ oluşturmakta kullanõlan aygõt. 6/ Yolcu evi... İlk damõtõlan ve içinde anason bulunmayan rakõ. 7/ Daha çok mehter müziğinde kullanõlan üflemeli bir çalgõ. 8/ Bursa’nõn bir ilçesi... Atasözlerine dayanan didaktik Çin şiiri. 9/ Kazançlõ, hesaplõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ç U L L A M A A E Ğ E H A L A Y K U V A R S N A T R A V E R T E N İ L A T A M İ R U H R F R A K M A Y A İ S O E F L A T U N L A K A R A K A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM CHP’lilerin Önünde Yalnız İki Yol Var! Siyaset, sanıldığı gibi gazetelerin birinci sayfalarında değil, partilerin kritik yol ayrımlarında aldıkları kararlarla şekillenir. 1989’da SHP, 163. maddenin kaldırılmasını reddetse veya 1994 öncesi birleşme çağrılarımıza Baykal ve Karayalçın kulak verseydi, bugün “AKP” iktidarda olamayacaktı. Veya CHP 1998’de parlamento dışı kaldıktan sonra, parti içi demokrasiyi ve solda birliği sağlayacak atılımları yapabilse, müzmin muhalefete esir düşmezdi... Ama bugün geçmişle kaybedilecek vakit yok. Çıkarılacak ders şu: CHP yönetimi, hayati hatalar yapabiliyor; şu anda ise yeni hataya alan kalmadı, “sermaye tükendi!” 2003 şartlarında değiliz. Sırasıyla tüm bakanlıklar, Cumhurbaşkanlığı, çeşitli yargı pozisyonları, çeşitli rektörlükler, Atatürk Cumhuriyetine tersten bakanların kontrolüne geçti. Bu kayıştan şikâyet etmek işe yaramıyor. Gidişatı tersine çevirecek bir iktidar değişikliği acilen şart! Önümüzdeki genel seçimde CHP, AKP’nin önünü kesemezse ülkenin uçuruma yuvarlanışını seyreden makinist konumuna düşecek! Bugün CHP hızla kurultaya yaklaşırken tüm örgütün önünde yalnız iki yol var. “CHP’liyim” diyenlerin bu kritik yol ayrımında alacakları karar, Cumhuriyetin kaderini belirleyecek. Ya “eski tas-eski hamam” mantığıyla genel merkezin blok listelerine girebilmek için birbirleriyle yarışan, bu yönetim modeli ve tüzüğü olduğu gibi kabullenen, birkaç vitrin düzenlemesi ile yetinen bir örgüt yapısı süregelecek ve CHP hep yaptığı gibi, soldaki diğer oluşumları yok sayarak, genel merkezin yakın kontrolü altında kurultay ve ardından genel seçime uzanacak... Bu senaryoda küskün ve kararsızların oyu kesin olarak kaybedilecek, genç kesimin çoğunluğu, vaat saçan yeni partilere heyecanlarını akıtacaklar ve ister yüzde 10 barajını aşsın ister aşmasın, bu partiler CHP’nin oyunu fena şekilde bölecekler. CHP bu seçimden sonra bir mucizeyle özeleştirisini yapsa bile, iş işten geçmiş olacak... Ama CHP’lilerin önünde bir yol daha var: Tüzük değişiklik önerisi ile somutlaşan ve 13 Ocak’ta açıkladığımız “Demokratik Devrim” paketini sonuna kadar, kimseden korkmadan destekleyip önümüzdeki kurultayda partinin büyük yapısal değişikliğini gerçekleştirerek kadınlara, gençlere, tam demokrasiye açılmak... Bunu yapabildiği takdirde, CHP örgütü “Egemenlik kayıtsız şartsız halkındır” sözünü önce parti içinden başlayarak yaşama geçirmiş örnek bir tam-demokratik parti olarak seçmenin karşısına özgüvenle, “iktidara aday parti” olarak çıkacak. Şu andaki duruma gelince: Genel Merkez “Demokratik Devrim” önerilerine sıcak bakan bir mesaj vermedi. Ama mesela TDH kurucularından Bülent Tanla geçen pazar günü Vatan’a verdiği röportajda CHP için önerdiğimiz paketin (www.chpdemokratikdevrim.org) en önemli başlıklarına şimdiden sahip çıkarak, kadınlara kontenjandan, genel başkanın tüm üyelerin oyuyla seçilmesine kadar onca noktada puan toplamaya çalışıyor! Uzun lafın kısası, “yemeyenin malını yerler” misali, CHP için 2003’te açıkladığımız ve son bir yılda da somutlaştırdığımız tüm öneriler, Baykal ve ekibi direnmeye devam ederse, başta Sarıgül‘ünki olmak üzere başka partilere yapay malzeme olup, güme gidecek! Demek ki genel merkezi ikna edip, CHP’nin kendi bağrından çıkmış ve kimsenin yararından şüphe edemediği fikirleri bir an önce yaşama geçirmek, CHP örgütünün ana işi olmalı. Aksi takdirde seçim gecesi yaşanabilecek bir felakette (CHP iktidarı dışında her senaryo bence bir felakettir) suç, herkesten önce CHP örgütünün olacak. Kul olmak, tartışmadan her kararı uygulamak, CHP’liliğe yakışmaz. İnönü döneminde bile CHP’de böyle bir usdışı mutlak hâkimiyet yaşanmamıştır. “Demokratik Devrim” projesini şimdiden Ali Topuz’dan Nurettin Sözen’e, Süheyl Batum’dan Coşkun Özdemir’e, Ferhan Şensoy’dan Edip Akbayram’a, Ümit Zileli’den İlhan İrem’e, Esin Afşar’dan Nejat Yavaşoğulları’na, Mustafa Altıoklar’dan Oktay Ekinci’ye, Yüksel Çengel ve Ali Özcan gibi eski il başkanlarına kadar onca farklı kesimden aydın ve binlerce CHP üyesi destekliyor. “Medya yeteri kadar destek veriyor mu” sorusuna yanıt şu: Bu hareket medyaya güvenerek kurulmadı, ama medya bu projeyeyle ülkenin özgürlük formülüne destek vermezse, kendi yok oluşunu nasıl durduracak? Bugün saat 17.00’de Habertürk’te tüm bu konuları Balçiçek Pamir’le ele alacağım. Perşembe günü ise saat 19.00’da Ankara’da Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Hacı Bektaş Derneği’nin panelinde Adalet ve Demokrasi Haftası’nda konuşacağım...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle