22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Şöyle bir tablo çıkıyor ortaya: Çok değil, otuz yıl önce orta halli bir ailenin üniversitede okumayı başaran kızı ya da oğlu için başarı şansı vardı, ama artık yok. Gelir düzeyindeki büyüyen uçurum burada da kendini gösteriyor, artık sadece parası olanın şansı yüksek. Öte yandan her şeyde olduğu gibi bu işte de plansızlık, işsizliği arttıran bir neden olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin, hemen her üniversitede bir halkla ilişkiler bölümü var, ama onları istihdam edecek kadar büyük bir piyasa yok. Ya da her üniversitede bir gazetecilik bölümü var, ama onları istihdam edecek alan yok. Oysa Anadolu kentlerinde kurulan her üniversitenin en azından o yörenin koşullarını dikkatle incelemesi ve ona göre bölümler açması gerekir. Örneğin, Konya, Afyon, Van gibi kentlerde en itibarlı bölümler gıda mühendisliği, genetik mühendisliği, veterinerlik ve ziraat fakülteleri olmalı. Oradan mezun insanlar, o yörede bu işleri yapabilirler, böylece büyük kentlere yığılma da önlenebilir. Örneğin Muğla’da mutlaka, ama mutlaka bir gurmelik bölümü açılmalı. Elazığ’da da şarapçılık. Bu arada piyasalara da hak vermek gerekir. Yüzlerce hastane açıldı ve gerçekten iş ticarete döküldü; bu nedenle hastalar muayene oldukları doktorun hangi üniversiteden mezun olduğunu titizlikle incelemeye başladılar. Bu durumda hasta, kadavra üzerinde çalışma bile gerçekleştirmeyen herhangi bir tıp fakültesinden mezun olan doktoru istemiyor. Güveni yok. Bu nedenle en işsiz kalmayacaklar arasında yer alan pek çok doktor da işsiz. En kötüsü genel kalite düşüklüğü; bu durum ülke genelinde kalitenin düşmesine neden oluyor, bunun adı da azgelişmişlik. Bu durumu düzeltmenin en birinci yolu, meslek okullarının, gerçek birer meslek okulu haline getirilmesi ve özellikle ülkemizde sıkıntısı çekilen ara eleman sayısını arttırmaktan geçiyor. İyi bir elektrik teknisyeni, iyi bir montajcı, iyi bir kuaför emin olun bir mühendisten, bir doktordan daha iyi para kazanıyor. Bunu teşvik etmek gerekir. Annelere, babalara ve genç insanlara bu umudu yaymak gerekir. Liselerdeki yığılma, aynı biçimde üniversitelerde de devam ediyor. Sonuçta olan gelecek kaygısı içinde gerçekten en güzel zamanlarını derin bir ağırlıkla yaşayan çocuklarımıza oluyor. Gençlik coşku ve aşk zamanıdır. Gelin onların hayatlarını hafifletelim, eğitim ve kalitesini ana meselelerimizden biri yapalım. Sadaka dağıtmayan, umut dağıtan bir düzen hepimizin geleceğini aydınlatabilir. Not : Pazar günkü yazımda sıradan bir yurttaş olarak bütçeden eğitimden ve sağlıktan daha fazla pay alan orduyla ilgili bazı sorular sormuştum. Bazı okurlar beni anında vatan haini ilan ettiler. Herkesin düşüncesine saygım var. Ben sadece şunu söylemek isterim: 12 Mart ve 12 Eylül darbe günlerinde bu ülkenin en yurtsever insanları öldürüldü. Hiç düşündünüz mü, bu darbeler olmasaydı bugün neyi tartışıyor olurduk. Belki de madenlerimizin nasıl satıldığını, tarımın nasıl küresel bir oyunla yok edildiğini, özelleştirmelerin bu ülkeye verdiği zararları ve daha pek çok konuyu. Ya da eğitimde yapılması gereken reformları, kadın işçiler için kreş zorunluluğunu ve “tam bağımsız olmanın” müthiş mutluluğunu. CMYB C M Y B / IŞIL ÖZGENTÜRK isilozgenturk gmail.com Genç Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı CMYB C M Y B GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Baştarafı 1. Sayfada değişiklik yok... 12 Eylül döneminde sanıkların önüne bir dizi kitap konurdu, şimdi bilgisayar çıktıları, CD’ler, DVD’ler konuyor! Gerçeği paylaşmak gerekirse; bilgisayar ortamının derinliğiyle, değişkenliğiyle, sanallığıyla ben de yeni tanıştım. Elbet, bir bilgisayar kullanıcısı olarak genel bilgilerim vardı. Ama bilgisayardaki bilgilerin kaynağı, dosyaların oluşturuluşu, eklemeler, çıkarmalar baş döndürücü bir hızla değişkenleşebiliyor. Bunun örneklerinden birini sorgusu sırasında Birol Başaran gösterdi. Mahkeme heyetinin gözü önünde, mahkemede kullanılan bilgisayara bir dosya yükledi ve yükleme tarihini istediği gibi değiştirdi. O an eklenen bilgi, yıllardır bilgisayardaymış gibi görünüyordu! Silivri davalarında sanıkların en ciddi iddialarından biri şu: “Bizde bulunduğu iddia edilen bilgisayar kaynaklı deliller sonradan yerleştirilmiş. Kabul etmiyoruz.” Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 134. maddesinde bilgisayarlardan elde edilecek delillerin hukuki olabilmesi için neler yapılması gerektiği açıkça ifade edilmiş. Bu maddenin özü şu: Bir bilgisayara el koymak gerektiğinde içindeki bilgilerin bir kopyasının, bilgisayarın sahibine ya da avukatına verilmesi gerekiyor. Eğer bu yapılmamışsa, o bilgisayardan elde edilen deliller hukuki kabul edilemez ve sanığın aleyhine kullanılamaz. Yasa bu kadar açık. Çünkü girişte de vurguladığımız gibi bu yapılmazsa bilgisayara her türlü bilgi-belge yüklenebilir. Bunu, Birol Başaran mahkeme heyetinin gözü önünde kanıtladı. Benim durumum aynen böyle... Bilgisayarlarımın kopyası bana verilmedi. Aradan 1.5 yıl geçti, hâlâ verilmiyor. Bilgisayardan çıktığı iddia edilen belgelerin suçlamayla ilgili olanları “gizli belge” diye bana da gösterilmiyor. Benden çıktığını iddia ettikleri belgeler, benden de gizli. Ben, görmediğim bu belgelerle ilgili “savunma” yaptım! Pek çok sanık bu konuda mahkemeye “uzman görüşü” de sundu. Mahkeme heyeti, TÜBİTAK’tan görüş istenmesini kararlaştırdı. TÜBİTAK’ın Gebze’deki Ulusal Elektronik Kriptoloji Araştırma Enstitüsü Başkanlığı, 4.11.2009’da B.02.1.TBT. 5.08.06.18/14 sayılı yazıyla görüşünü mahkemeye gönderdi. Bir sayfalık yazının özünü oluşturan tümce şu: “Teknolojik olarak ve imkânlar doğrultusunda, bu disk bilgileri üzerine erişerek, istenildiği zaman da oynanarak bilgilerde değişiklik yapılabilir.” TÜBİTAK da, üniversite uzmanları da, sanıklar ve avukatları da aynı şeyi söylüyor. Mahkeme heyeti tutukluluğun devamına karar verirken “mevcut delil durumunu” da gerekçe gösteriyor. Delillerin hukuki olup olmadığına ise hüküm aşamasında karar vereceğini söylüyor... O aşama ne zaman gelir? En iyimser tahmin 5 yıl sonra... Gerçekçi tahmin 20 yıl sonra... GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada Pazar günü terörün aranızdan ayırdığı Uğur Mumcu’nun katledilişinin 17. yılıydı. Her yıl olduğu gibi 24 Ocak günü evinin önünde ve mezarı başında anma törenleri yapıldı. Yazarlığı, gazeteciliği, düşün adamı olarak nitelikleri, memleket severliği ile ilgili konuşmalar yapıldı. Cumhuriyet’in manşetinde ilan ettiği gibi; “halkı unutmamıştı Uğur Mumcu’yu” ama unutmayı yeğleyenler vardı ve bunlar üstelik iktidardaydılar. Milli birlik ve kardeşlik adını verdikleri son siyasal girişimin temel amacının terörü tamamen silmek ve ağlayan anaların gözyaşlarını dindirmek olduğunu sık sık yineleyen AKP hükümeti ve başkanı, Uğur Mumcu’nun terörün simge ismi olduğunu bilmezlikten geldi. Teröre savaşım açtığını iddia eden, halka bu amacında içtenlik olduğunu sindirmeye çalışan AKP’yi törenlerde temsil edecek tek bir kişi yoktu. Uğur’u bir kez daha uğurlamaya gelen, evinin önündeki kalabalığın yuhalamasından çekindiler diyenler olabilir; ama terörle savaşım deyince mangalda kül bırakmayan Çankaya’daki AKP’li ile Başbakanlık’taki birer mesaj da mı yayımlayamazlardı? Başka yerlerde başka konularda konuşuyorlar. Yatıp kalkıp Allahlarına Uğur Mumcu yaşamıyor diye dua etsinler. Zira Uğur Mumcu yaşasaydı; araştırmacı kimliği, keskin zekâ ve kalemiyle AKP iktidarının saklayageldiği kimi sosyal, hukuksal ve siyasal bilinmezleri belgeleriyle sergiler ve… ödün vermediği laik Türkiye, gerçek demokrasi kavram ve kurallarını her gün savunur ve de… AKP iktidarının çanına da şanına da ot tıkardı! Bugünlerin belli başlı konusu dinci örgütleri.. bu örgütleri yeşertenleri yıllarca önce yazdı Mumcu; yaşasaydı önceki yazdıklarının bu iktidar zamanında nasıl geliştiğini belgelerle yazar ve TV’lerde karşı duranlara öyle bir savaşım verirdi ki... RTE’nin bugün pek çok gazeteye ve gazeteciye uyguladığı yıldırma çabaları Mumcu’ya işlemezdi. Ha, diyeceksiniz ki Uğur Mumcu’nun AKP’nin anmasına gereksinimi yok, olmaz da. Doğru, çok doğru. Zaten AKP’nin ilgisizliğini eleştirmek değildi yazının amacı. Açılımın baş sorunu terör konusunda -bile- AKP’nin sergilediği ayırımcılığı teşhir etmek, somut bir örnek vermekti amaç! RTE, Uğur’un üstelik gazeteciliğine erişemeyenlere, medyaya saldırdı. “AKP’yi beğenmeyebilirsin, ama hazmetmek zorundasın” diyor. Hadi canım sen de! Beğenmeyiz AKP’yi… üstelik bir an önce başımızdan gitmesini beklerken neden hazmetmek zorunda olalım? Fakat RTE’nin pazar günü irat eylediği nutukta öyle bir cümle var ki, insana bazı şeyler çağrıştırıyor... “Karanlık dehlizlerde gezmediklerini” söylüyor… darbelere ve darbecilere kükrüyor. İslam tarihi dışında başka hiçbir tarihle yeterince ilgilenmediği için örneğin yakın tarihi, Cumhuriyet tarihini bilmiyor… Fakat darbelerden bu kadar sık söz eden biri; örneğin 27 Mayıs 1960’ta, 12 Mart 1971’de, 12 Eylül 1980’de siyaset yapsa ve o yıllarda işbaşındaki siyaset adamlarından biri olsaydı, o günlerin koşullarında acaba bugün olduğu gibi darbeyi yapanlara bu denli şiddet ve hiddetle karşı çıkan konuşmalar yapabilir miydi? Yapabilir miydin, söyle ey Başbakan! Yapabilir miydin? Bugün darbelere ve darbecilere ver yansın etmek kolay! Aile boyu asker düşmanlığı sergileyen dar bir kadro, geçenlerde Balyoz darbesinin “yararlanacağı gazetecilerin listesini” yayımladı. Bir delinin kuyuya attığı taşı, listede adı geçen 137 akıllı gazeteci çıkarmaya çalışırken… adı geçenlerin pek çoğundan “benden yararlanacaklarmış, nah yararlanır” gibisine açıklamalar geliyor. RTE geçmiş darbelerde, örneğin 12 Mart’ta veya 12 Eylül’de başyönetici olsa, acaba bugün olduğu gibi darbelere karşı sert bir tutum izleyebilir miydi? Bu soru gazeteci için de geçerli. “Be kardeşçikler, eğri oturup doğru konuşalım; 2003’te darbe olsaydı yardım mı isterdi kalem erbabından?...” ...Yoksa? Yoksa, yardım edecek, destek olacak yarış mı başlardı aralarında? ankcum@cumhuriyet.com.tr SAYFA 26 OCAK 2010 SALICUMHURİYET 14 HABERLERİN DEVAMI TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 26 Ocak Oslo PB -7 Helsinki PB -11 StockholmPB -4 Londra PB 5 AmsterdamB -1 Brüksel B -1 Paris B 0 Bonn PB -2 Münih K -2 Berlin B -8 Budapeşte B -1 Madrid Y 11 Viyana K -1 Belgrad PB 2 Sofya PB 5 Roma Y 15 Atina Y 10 Zürih K 1 Moskova PB -19 Aşkabat Y 9 Taşkent PB 14 Bakû K 1 Bişkek B 8 Tiflis PB 4 Kahire PB 15 Şam B 11 İstanbul K 1 Edirne B -4 Kocaeli K 1 Çanakkale B 2 İzmir PB 7 Manisa PB 6 Denizli PB 7 Zonguldak K 1 Sinop K 3 Samsun K 2 Trabzon K 2 Giresun K 2 Ankara PB -3 Eskişehir PB -3 Konya PB -4 Sıvas PB -9 Antalya B 11 Adana B 8 Mersin B 9 Diyarbakır PB 1 Şanlıurfa PB 3 Mardin PB 2 Siirt PB 3 Hakkâri K -5 Van K -2 Kars K -10 Ülkemizini kuzey ve doğusu parçalı ve çok bulutlu, Batı ve Orta Karadeniz kıyı- ları, Doğu Karadeniz ile İstanbul, Kocaeli, Van, Hakkâri, Şırnak, Ardahan ve Erzurum çevreleri yağışlı, diğer yerler az bulutlu ve açık geçecek. Yağış- lar karla karışık yağ- mur ve kar şeklinde geçecek. Kuzey, iç ve doğu bölgelerde kuvvetli buzlanma ve don olayı bekleniyor. 1. KOŞU: F: Azaraks (1), P: Tarõk Han (6), PP: Sultans Of Swing (5), S: Deep Rain (2). 2. KOŞU: F: Clapton (6), P: Gazi Begovic (5), PP: Tugy (4), S: Sadõkbey (1). 3. KOŞU: F: Beverly Dancer (4), P: Before Me (3), PP: Shellby (9), S: Westwood Girl (11). 4. KOŞU: F: Mir- şanhan (5), P: Kõvanç Can (4), PP: Kanije (9), S: Delice (3). 5. KOŞU: F: Fairson (1), P: Zeev (5), PP: Yediku- leli (4), S: Beran (3). 6. KOŞU: F: Alturna (1), P: Lovely (8), PP: Cla- ir De Lune (4), S: Wes- tern Dream (11). 7. KOŞU: F: Bengühan (6), P: Cecehan (5), PP: Özgebay (8), S: Gürka- ya (2). ALTILI GANYAN 6 4 5 1 1 6 5 3 8 5 4 9 8 1 11 2 2 2 1 10/7 3/4 Türkiye nüfusu 2009’da binde 14.5 yükseldi. Çocuk nüfusu düşerken yaşlõ sayõsõ arttõ Nüfusumuz 72.6 milyonANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Türkiye nüfusu 2009 yõlõ sonu itibarõyla geçen yõla oranla binde 14.5 artarak, 72 milyon 561 bin 312 kişiye yük- seldi. Devlet Bakanõ Cevdet Yılmaz da Türkiye nüfusunun 2008’den 2009’a geçerken 3 ay yaşlandõğõnõ söyledi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), “Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2009 Nüfus Sa- yımı Sonuçları”nõ açõkladõ. Bu- na göre 2008 yõlõ itibarõyla 71 milyon 517 bin 100 kişi olan ül- ke nüfusu, 1 milyon 44 bin 212 kişilik artõşla 2009 sonunda 72 milyon 561 bin 312 kişiye ulaş- tõ. Nüfusun yüzde 50.3’üne denk gelen 36 milyon 462 bin 470’ini erkekler, yüzde 49.7’sine denk gelen 36 milyon 98 bin 842’si- ni ise kadõnlar oluşturdu. 2009 yõlõnda 81 ilden, 67’sinin nüfu- su bir önceki yõla göre artarken, 14 ilin nüfusu azaldõ. Nüfus artõş hõzõ en düşük olan ilk üç il binde 40 ile Tunceli, bin- de 37 ile Ardahan ve binde 18.1 ile Kars oldu. Nüfus artõş hõzõ en yüksek olan ilk üç il ise sõrasõy- la binde 49.4 ile Çankõrõ, binde 45 ile Bilecik ve binde 32.2 ile Isparta olduğu belirlendi. İstanbul 13 milyon Türkiye nüfusunun yüzde 75.5’inin il ve ilçe merkezle- rinde yaşadõğõ görüldü. Nüfusun 54 milyon 807 bin 219’u il ve il- çe merkezlerinde ikamet eder- ken, 17 milyon 754 bin 93’ünün ise belde ve köylerde yaşadõğõ belirlendi. İl ve ilçe merkezle- rinde yaşayan nüfus oranõnõn en yüksek olduğu il yüzde 99 ile İs- tanbul, en düşük olduğu il ise yüzde 31.9 ile Ardahan oldu. Sonuçlara göre nüfusun yüzde 17.8’ine denk gelen 12 milyon 915 bin 158 kişi İstanbul’da ika- met ediyor. Bunu sõrasõyla yüz- de 6.4 ile Ankara, yüzde 5.3 ile İzmir, yüzde 3.5 ile Bursa, yüz- de 2.8 ile Adana takip etti. An- kara’da 4 milyon 650 bin 802, İz- mir’de 3 milyon 868 bin 308, Bursa’da 2 milyon 550 bin 645 kişi, Adana’da ise 2 milyon 62 bin 226 kişi yaşõyor. Türkiye’de ortanca yaş gru- bunun 28.8 olduğu tespit edildi. Ortanca yaş erkeklerde 28.2 iken, kadõnlarda 29.3. 15-64 yaş gru- bunda bulunan çalõşma çağõndaki nüfus, toplam nüfusun yüzde 67’sini oluşturdu. Nüfusun yüz- de 26’sõ 0-14 yaş grubunda, yüz- de 7’si ise 65 ve daha yukarõ yaş grubunda bulunduğu belirlendi. Nüfus yoğunluğu olarak ifade edilen “bir kilometrekareye düşen kişi sayısı” Türkiye ge- nelinde 94 kişi olduğu tespit edildi. İstanbul 2 bin 486 kişi ile nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu il oldu. Nüfus yoğunlu- ğunun en az olduğu il ise 11 ki- şi ile Tunceli oldu. ‘Türkiye 3 ay yaşlandı’ Devlet Bakanõ Cevdet Yıl- maz, nüfus verilerini değerlen- dirirken Türkiye’de 2008 yõlõn- da nüfusun ortanca yaşõnõn 28.5 olduğunu, 2009 yõlõnda ise or- tanca yaşõn toplam nüfus için 28.8’e yükseldiğini belirterek “Yani 2008’den 2009’a geçer- ken nüfusumuzun 3 ay yaş- landığını görüyoruz” dedi. Tür- kiye nüfusunun 6 milyar 790 milyonluk dünyanõn yüzde 1.1’ini oluşturduğunu belirten Yõlmaz, 237 ülke arasõnda da 17. sõrada bulunduğunu dile getirdi. Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Sosyo- log Prof. Dr. Adnan Gümüş, 2009 Nüfus Sayõmõ Sonuçlarõ’nda açõklanan rakamlarõn doğruluğu konusunda kuşkular bulundu- ğunu söyledi. “Örneğin, 2007’den 2008’e bir yõlda nüfus 930 bin 844 kişi artmõşken, 2008’den 2009’a son bir yõlda 1 milyon 44 bin 212 kişi artõyor. 2007-08 arasõndaki artõş hõzõna göre 2008-2009 arasõndaki artõş hõzõnõn daha yüksek olmasõ çok inan- dõrõcõ gözükmüyor. Çünkü Türkiye nüfusunun artõş hõzõnõn gide- rek düştüğü belirtiliyor. Yine Tunceli ve Ardahan’õn bir yõlda yaklaşõk yüzde 4’lük nüfus kayõplarõ veya Çankõrõ ve Bilecik’in yüzde 5’lik nüfus artõşlarõnõn yõllõk bazda bu derecede olmasõ nü- fus dinamikleri açõsõndan gerçekçi gözükmemektedir” dedi. ‘ R A K A M L A R K U Ş K U L U ’ Anahtar unutuldu, çocuk öldü ÇORUM (Cumhuriyet) - Çorum’da bir apart- manõn zemin katõndaki evde çõkan yangõnda, yalnõz olan Sefa Çavdar (5) dumandan etkilene- rek baygõnlõk geçirdi. Ekipler kõsa sürede böl- geye gelerek yangõna müdahale etti. Yerde bay- gõn halde bulunan küçük çocuk, ambulansa gö- türülmek istendi. Ambulans şöförünün anahtarõ araçta unutmasõ üzerine, kapõ açõlmayõnca Çav- dar yaklaşõk 10 dakika bekletildi. Ambulansõn camõ kõrõlarak, hastaneye kaldõrõlan Çavdar ya- põlan tüm müdahalelere rağmen kurtarõlamadõ. Olayla ilgili soruşturma başlatõldõ. Ayalon yine kriz çıkardı BRÜKSEL (AA) - Türkiye’nin Tel Aviv Bü- yükelçisi Oğuz Çelikkol’a yönelik yakõşõksõz davranõşõyla diplomatik kriz çõkaran İsrail Dõş- işleri Bakan Yardõmcõsõ Danny Ayalon, Belçi- ka’yla da kriz yarattõ. İsrail’i ziyaret eden Bel- çika Kalkõnma Bakanõ Charles Michel, Gaz- ze’ye geçişine izin verilmeyince Ayalon’la görüştü. Ayalon ise “Bu tür seyahatlerin sade- ce Hamas’õ güçlendireceği ve ona meşruiyet kazandõracağõ” görüşünü savundu. İsrail’in tu- tumunu dün AB Konseyi’nin gündemine geti- ren Michel, İsrail’i “gülünç gerekçelerle” Gaz- ze ziyaretini engellemekle suçladõ. Gazeteci Tuncel yaşamını yitirdi İstanbul Haber Servisi - Gazeteci Orhan Tuncel (70) önceki gün yaşamõnõ yitirdi. Tuncel’in cenazesinin Ortaköy Camisi’nde kõlõnacak cenaze namazõnõn ardõndan, Mar- mara Adasõ’nda toprağa verileceği belirtil- di. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden (TGC) yapõlan yazõlõ açõklamada, sürekli basõn kartõ sahibi Orhan Tuncel’in bir süre- den beri devam eden rahatsõzlõğõ sonucunda yaşamõnõ yitirdiği belirtildi. Ulaşım zamlarına protesto İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde bir grup, ulaşım zamlarını protesto etti. Saraçhane’deki İstanbul Büyükşehir Belediyesi binası önünde toplanan grup adına açıklama yapan Halkevleri Genel Baş- kanı İlknur Birol, metrobüs ile aylık Akbil ücretlerine yapılan zam- mın iptaline ilişkin dava açıldığını ve mahkemenin “yürütmenin durdurulması” yönünde karar aldığını bildirdi. Birol, mahkeme kararına karşın zamlı tarifenin uygulanmasına devam edildiğini kaydederek ulaşımın bir hak olduğunu ve yaşamsal ihtiyaçlar ora- nında parasız olması gerektiğini söyledi. (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) CHP’Lİ KÖKTÜRK, ARINÇ’A SORDU TRT’deki skandal Meclis’e taşındı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Çeşitli kadrolar için yaptõğõ mülakat sõnavõnõn sonuçla- rõnõ, yanlõşlõkla bazõ isimlerin yanõna düşülen “torpil” notlarõyla yayõmlayan TRT’nin skanda- lõ TBMM gündemine taşõndõ. CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, aynõ zamanda TRT’den de sorumlu olan Başbakan Yardõmcõsõ Bülent Arınç’õn yanõtlamasõ istemiyle TBMM Başkanlõğõ’na sunduğu soru önergesinde gazetemizin haberine atõfta bulundu. Habere göre, sõnav sonuçlarõnõn açõklandõğõ listenin gizli bölü- münde iki kişinin isminin yanõnda “ERCÜMENT ŞAHSEN TANIMIYOR, YETİM BÜYÜMÜŞ” ve “EROL YÜKSEL KEFİL DEĞİL” notlarõnõn yer aldõğõnõ belirten Köktürk, Arõnç’tan şu sorulara yanõt vermesini istedi: “Basına yansıyan bu haber- ler doğru mudur? Eğer doğruysa, sınav sonuçla- rının yer aldığı ilk listede (Excel) yer alan ifade- lerin anlamı nedir? Sözü edilen Ercüment ve Erol Yüksel kimdir? İbrahim Şahin döneminde söz- leşmeli personel olarak TRT’ye alınan personel- den hangileri bu sınava katılmıştır?” TRT Genel Müdürlüğü ise konunun gündeme gel- mesinin ardõndan açõklama yapmak zorunda kaldõ. TRT’nin açõklamasõnda “sınavlarda herhangi bir torpilin söz konusu asla olamayacağı” savunuldu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle