Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Şöyle bir tablo çıkıyor
ortaya: Çok değil, otuz yıl
önce orta halli bir ailenin
üniversitede okumayı başaran
kızı ya da oğlu için başarı
şansı vardı, ama artık yok.
Gelir düzeyindeki büyüyen
uçurum burada da kendini
gösteriyor, artık sadece parası
olanın şansı yüksek.
Öte yandan her şeyde
olduğu gibi bu işte de
plansızlık, işsizliği arttıran bir
neden olarak karşımıza çıkıyor.
Örneğin, hemen her
üniversitede bir halkla ilişkiler
bölümü var, ama onları
istihdam edecek kadar büyük
bir piyasa yok. Ya da her
üniversitede bir gazetecilik
bölümü var, ama onları
istihdam edecek alan yok.
Oysa Anadolu kentlerinde
kurulan her üniversitenin en
azından o yörenin koşullarını
dikkatle incelemesi ve ona göre
bölümler açması gerekir.
Örneğin, Konya, Afyon, Van
gibi kentlerde en itibarlı
bölümler gıda mühendisliği,
genetik mühendisliği,
veterinerlik ve ziraat fakülteleri
olmalı. Oradan mezun insanlar,
o yörede bu işleri yapabilirler,
böylece büyük kentlere yığılma
da önlenebilir.
Örneğin Muğla’da mutlaka,
ama mutlaka bir gurmelik
bölümü açılmalı. Elazığ’da da
şarapçılık.
Bu arada piyasalara da hak
vermek gerekir. Yüzlerce
hastane açıldı ve gerçekten iş
ticarete döküldü; bu nedenle
hastalar muayene oldukları
doktorun hangi üniversiteden
mezun olduğunu titizlikle
incelemeye başladılar. Bu
durumda hasta, kadavra
üzerinde çalışma bile
gerçekleştirmeyen herhangi bir
tıp fakültesinden mezun olan
doktoru istemiyor. Güveni yok.
Bu nedenle en işsiz
kalmayacaklar arasında yer
alan pek çok doktor da işsiz.
En kötüsü genel kalite
düşüklüğü; bu durum ülke
genelinde kalitenin düşmesine
neden oluyor, bunun adı da
azgelişmişlik.
Bu durumu düzeltmenin en
birinci yolu, meslek okullarının,
gerçek birer meslek okulu
haline getirilmesi ve özellikle
ülkemizde sıkıntısı çekilen ara
eleman sayısını arttırmaktan
geçiyor. İyi bir elektrik
teknisyeni, iyi bir montajcı, iyi
bir kuaför emin olun bir
mühendisten, bir doktordan
daha iyi para kazanıyor. Bunu
teşvik etmek gerekir. Annelere,
babalara ve genç insanlara bu
umudu yaymak gerekir.
Liselerdeki yığılma, aynı
biçimde üniversitelerde de
devam ediyor. Sonuçta olan
gelecek kaygısı içinde
gerçekten en güzel zamanlarını
derin bir ağırlıkla yaşayan
çocuklarımıza oluyor. Gençlik
coşku ve aşk zamanıdır. Gelin
onların hayatlarını hafifletelim,
eğitim ve kalitesini ana
meselelerimizden biri yapalım.
Sadaka dağıtmayan, umut
dağıtan bir düzen hepimizin
geleceğini aydınlatabilir.
Not : Pazar günkü yazımda
sıradan bir yurttaş olarak
bütçeden eğitimden ve
sağlıktan daha fazla pay alan
orduyla ilgili bazı sorular
sormuştum. Bazı okurlar beni
anında vatan haini ilan ettiler.
Herkesin düşüncesine saygım
var. Ben sadece şunu
söylemek isterim: 12 Mart ve
12 Eylül darbe günlerinde bu
ülkenin en yurtsever insanları
öldürüldü. Hiç düşündünüz mü,
bu darbeler olmasaydı bugün
neyi tartışıyor olurduk. Belki de
madenlerimizin nasıl satıldığını,
tarımın nasıl küresel bir oyunla
yok edildiğini, özelleştirmelerin
bu ülkeye verdiği zararları ve
daha pek çok konuyu. Ya da
eğitimde yapılması gereken
reformları, kadın işçiler için kreş
zorunluluğunu ve “tam
bağımsız olmanın” müthiş
mutluluğunu.
CMYB
C M Y B
/ IŞIL ÖZGENTÜRK isilozgenturk gmail.com
Genç Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı
CMYB
C M Y B
GÜNDEM MUSTAFA BALBAY
Baştarafı 1. Sayfada
değişiklik yok...
12 Eylül döneminde sanıkların önüne bir dizi
kitap konurdu, şimdi bilgisayar çıktıları, CD’ler,
DVD’ler konuyor!
Gerçeği paylaşmak gerekirse; bilgisayar
ortamının derinliğiyle, değişkenliğiyle,
sanallığıyla ben de yeni tanıştım. Elbet, bir
bilgisayar kullanıcısı olarak genel bilgilerim
vardı. Ama bilgisayardaki bilgilerin kaynağı,
dosyaların oluşturuluşu, eklemeler, çıkarmalar
baş döndürücü bir hızla değişkenleşebiliyor.
Bunun örneklerinden birini sorgusu sırasında
Birol Başaran gösterdi. Mahkeme heyetinin
gözü önünde, mahkemede kullanılan bilgisayara
bir dosya yükledi ve yükleme tarihini istediği
gibi değiştirdi. O an eklenen bilgi, yıllardır
bilgisayardaymış gibi görünüyordu!
Silivri davalarında sanıkların en ciddi
iddialarından biri şu:
“Bizde bulunduğu iddia edilen bilgisayar
kaynaklı deliller sonradan yerleştirilmiş. Kabul
etmiyoruz.”
Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 134.
maddesinde bilgisayarlardan elde edilecek
delillerin hukuki olabilmesi için neler yapılması
gerektiği açıkça ifade edilmiş.
Bu maddenin özü şu:
Bir bilgisayara el koymak gerektiğinde
içindeki bilgilerin bir kopyasının, bilgisayarın
sahibine ya da avukatına verilmesi gerekiyor.
Eğer bu yapılmamışsa, o bilgisayardan elde
edilen deliller hukuki kabul edilemez ve sanığın
aleyhine kullanılamaz.
Yasa bu kadar açık.
Çünkü girişte de vurguladığımız gibi bu
yapılmazsa bilgisayara her türlü bilgi-belge
yüklenebilir. Bunu, Birol Başaran mahkeme
heyetinin gözü önünde kanıtladı.
Benim durumum aynen böyle...
Bilgisayarlarımın kopyası bana verilmedi.
Aradan 1.5 yıl geçti, hâlâ verilmiyor.
Bilgisayardan çıktığı iddia edilen belgelerin
suçlamayla ilgili olanları “gizli belge” diye bana
da gösterilmiyor. Benden çıktığını iddia ettikleri
belgeler, benden de gizli. Ben, görmediğim bu
belgelerle ilgili “savunma” yaptım!
Pek çok sanık bu konuda mahkemeye
“uzman görüşü” de sundu.
Mahkeme heyeti, TÜBİTAK’tan görüş
istenmesini kararlaştırdı.
TÜBİTAK’ın Gebze’deki Ulusal Elektronik
Kriptoloji Araştırma Enstitüsü Başkanlığı,
4.11.2009’da B.02.1.TBT. 5.08.06.18/14 sayılı
yazıyla görüşünü mahkemeye gönderdi.
Bir sayfalık yazının özünü oluşturan tümce şu:
“Teknolojik olarak ve imkânlar doğrultusunda,
bu disk bilgileri üzerine erişerek, istenildiği
zaman da oynanarak bilgilerde değişiklik
yapılabilir.”
TÜBİTAK da, üniversite uzmanları da, sanıklar
ve avukatları da aynı şeyi söylüyor.
Mahkeme heyeti tutukluluğun devamına karar
verirken “mevcut delil durumunu” da gerekçe
gösteriyor. Delillerin hukuki olup olmadığına ise
hüküm aşamasında karar vereceğini söylüyor...
O aşama ne zaman gelir?
En iyimser tahmin 5 yıl sonra...
Gerçekçi tahmin 20 yıl sonra...
GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK
Baştarafı 1. Sayfada
Pazar günü terörün aranızdan ayırdığı Uğur
Mumcu’nun katledilişinin 17. yılıydı.
Her yıl olduğu gibi 24 Ocak günü evinin önünde
ve mezarı başında anma törenleri yapıldı.
Yazarlığı, gazeteciliği, düşün adamı olarak
nitelikleri, memleket severliği ile ilgili konuşmalar
yapıldı.
Cumhuriyet’in manşetinde ilan ettiği gibi; “halkı
unutmamıştı Uğur Mumcu’yu” ama unutmayı
yeğleyenler vardı ve bunlar üstelik iktidardaydılar.
Milli birlik ve kardeşlik adını verdikleri son siyasal
girişimin temel amacının terörü tamamen silmek ve
ağlayan anaların gözyaşlarını dindirmek olduğunu
sık sık yineleyen AKP hükümeti ve başkanı, Uğur
Mumcu’nun terörün simge ismi olduğunu
bilmezlikten geldi.
Teröre savaşım açtığını iddia eden, halka bu
amacında içtenlik olduğunu sindirmeye çalışan
AKP’yi törenlerde temsil edecek tek bir kişi yoktu.
Uğur’u bir kez daha uğurlamaya gelen, evinin
önündeki kalabalığın yuhalamasından çekindiler
diyenler olabilir; ama terörle savaşım deyince
mangalda kül bırakmayan Çankaya’daki AKP’li ile
Başbakanlık’taki birer mesaj da mı
yayımlayamazlardı?
Başka yerlerde başka konularda konuşuyorlar.
Yatıp kalkıp Allahlarına Uğur Mumcu yaşamıyor
diye dua etsinler.
Zira Uğur Mumcu yaşasaydı; araştırmacı kimliği,
keskin zekâ ve kalemiyle AKP iktidarının
saklayageldiği kimi sosyal, hukuksal ve siyasal
bilinmezleri belgeleriyle sergiler ve… ödün
vermediği laik Türkiye, gerçek demokrasi kavram
ve kurallarını her gün savunur ve de… AKP
iktidarının çanına da şanına da ot tıkardı!
Bugünlerin belli başlı konusu dinci örgütleri.. bu
örgütleri yeşertenleri yıllarca önce yazdı Mumcu;
yaşasaydı önceki yazdıklarının bu iktidar
zamanında nasıl geliştiğini belgelerle yazar ve
TV’lerde karşı duranlara öyle bir savaşım verirdi
ki...
RTE’nin bugün pek çok gazeteye ve gazeteciye
uyguladığı yıldırma çabaları Mumcu’ya işlemezdi.
Ha, diyeceksiniz ki Uğur Mumcu’nun AKP’nin
anmasına gereksinimi yok, olmaz da.
Doğru, çok doğru.
Zaten AKP’nin ilgisizliğini eleştirmek değildi
yazının amacı.
Açılımın baş sorunu terör konusunda -bile-
AKP’nin sergilediği ayırımcılığı teşhir etmek, somut
bir örnek vermekti amaç!
RTE, Uğur’un üstelik gazeteciliğine
erişemeyenlere, medyaya saldırdı.
“AKP’yi beğenmeyebilirsin, ama hazmetmek
zorundasın” diyor. Hadi canım sen de! Beğenmeyiz
AKP’yi… üstelik bir an önce başımızdan gitmesini
beklerken neden hazmetmek zorunda olalım?
Fakat RTE’nin pazar günü irat eylediği nutukta
öyle bir cümle var ki, insana bazı şeyler
çağrıştırıyor...
“Karanlık dehlizlerde gezmediklerini” söylüyor…
darbelere ve darbecilere kükrüyor.
İslam tarihi dışında başka hiçbir tarihle yeterince
ilgilenmediği için örneğin yakın tarihi, Cumhuriyet
tarihini bilmiyor…
Fakat darbelerden bu kadar sık söz eden biri;
örneğin 27 Mayıs 1960’ta, 12 Mart 1971’de, 12
Eylül 1980’de siyaset yapsa ve o yıllarda
işbaşındaki siyaset adamlarından biri olsaydı, o
günlerin koşullarında acaba bugün olduğu gibi
darbeyi yapanlara bu denli şiddet ve hiddetle karşı
çıkan konuşmalar yapabilir miydi?
Yapabilir miydin, söyle ey Başbakan! Yapabilir
miydin?
Bugün darbelere ve darbecilere ver yansın etmek
kolay!
Aile boyu asker düşmanlığı sergileyen dar bir
kadro, geçenlerde Balyoz darbesinin
“yararlanacağı gazetecilerin listesini” yayımladı.
Bir delinin kuyuya attığı taşı, listede adı geçen
137 akıllı gazeteci çıkarmaya çalışırken… adı
geçenlerin pek çoğundan “benden
yararlanacaklarmış, nah yararlanır” gibisine
açıklamalar geliyor.
RTE geçmiş darbelerde, örneğin 12 Mart’ta veya
12 Eylül’de başyönetici olsa, acaba bugün olduğu
gibi darbelere karşı sert bir tutum izleyebilir miydi?
Bu soru gazeteci için de geçerli. “Be
kardeşçikler, eğri oturup doğru konuşalım; 2003’te
darbe olsaydı yardım mı isterdi kalem
erbabından?...”
...Yoksa? Yoksa, yardım edecek, destek olacak
yarış mı başlardı aralarında?
ankcum@cumhuriyet.com.tr
SAYFA 26 OCAK 2010 SALICUMHURİYET
14 HABERLERİN DEVAMI
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 26 Ocak
Oslo PB -7
Helsinki PB -11
StockholmPB -4
Londra PB 5
AmsterdamB -1
Brüksel B -1
Paris B 0
Bonn PB -2
Münih K -2
Berlin B -8
Budapeşte B -1
Madrid Y 11
Viyana K -1
Belgrad PB 2
Sofya PB 5
Roma Y 15
Atina Y 10
Zürih K 1
Moskova PB -19
Aşkabat Y 9
Taşkent PB 14
Bakû K 1
Bişkek B 8
Tiflis PB 4
Kahire PB 15
Şam B 11
İstanbul K 1
Edirne B -4
Kocaeli K 1
Çanakkale B 2
İzmir PB 7
Manisa PB 6
Denizli PB 7
Zonguldak K 1
Sinop K 3
Samsun K 2
Trabzon K 2
Giresun K 2
Ankara PB -3
Eskişehir PB -3
Konya PB -4
Sıvas PB -9
Antalya B 11
Adana B 8
Mersin B 9
Diyarbakır PB 1
Şanlıurfa PB 3
Mardin PB 2
Siirt PB 3
Hakkâri K -5
Van K -2
Kars K -10
Ülkemizini kuzey
ve doğusu parçalı ve
çok bulutlu, Batı ve
Orta Karadeniz kıyı-
ları, Doğu Karadeniz
ile İstanbul, Kocaeli,
Van, Hakkâri, Şırnak,
Ardahan ve Erzurum
çevreleri yağışlı, diğer
yerler az bulutlu ve
açık geçecek. Yağış-
lar karla karışık yağ-
mur ve kar şeklinde
geçecek. Kuzey, iç
ve doğu bölgelerde
kuvvetli buzlanma ve
don olayı bekleniyor.
1. KOŞU: F: Azaraks (1), P: Tarõk Han (6), PP: Sultans
Of Swing (5), S: Deep Rain (2). 2. KOŞU: F: Clapton
(6), P: Gazi Begovic (5), PP: Tugy (4), S: Sadõkbey (1).
3. KOŞU: F: Beverly Dancer (4), P: Before Me (3), PP:
Shellby (9), S: Westwood Girl (11). 4. KOŞU: F: Mir-
şanhan (5), P: Kõvanç Can (4), PP: Kanije (9), S: Delice
(3). 5. KOŞU: F: Fairson (1), P: Zeev (5), PP: Yediku-
leli (4), S: Beran (3). 6.
KOŞU: F: Alturna (1),
P: Lovely (8), PP: Cla-
ir De Lune (4), S: Wes-
tern Dream (11). 7.
KOŞU: F: Bengühan
(6), P: Cecehan (5), PP:
Özgebay (8), S: Gürka-
ya (2).
ALTILI GANYAN
6 4 5 1 1 6
5 3 8 5
4 9 8
1 11 2
2 2 1
10/7 3/4
Türkiye nüfusu 2009’da binde 14.5 yükseldi. Çocuk nüfusu düşerken yaşlõ sayõsõ arttõ
Nüfusumuz 72.6 milyonANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Türkiye nüfusu 2009
yõlõ sonu itibarõyla geçen yõla
oranla binde 14.5 artarak, 72
milyon 561 bin 312 kişiye yük-
seldi. Devlet Bakanõ Cevdet
Yılmaz da Türkiye nüfusunun
2008’den 2009’a geçerken 3
ay yaşlandõğõnõ söyledi.
Türkiye İstatistik Kurumu
(TÜİK), “Adrese Dayalı Nüfus
Kayıt Sistemi 2009 Nüfus Sa-
yımı Sonuçları”nõ açõkladõ. Bu-
na göre 2008 yõlõ itibarõyla 71
milyon 517 bin 100 kişi olan ül-
ke nüfusu, 1 milyon 44 bin 212
kişilik artõşla 2009 sonunda 72
milyon 561 bin 312 kişiye ulaş-
tõ. Nüfusun yüzde 50.3’üne denk
gelen 36 milyon 462 bin 470’ini
erkekler, yüzde 49.7’sine denk
gelen 36 milyon 98 bin 842’si-
ni ise kadõnlar oluşturdu. 2009
yõlõnda 81 ilden, 67’sinin nüfu-
su bir önceki yõla göre artarken,
14 ilin nüfusu azaldõ.
Nüfus artõş hõzõ en düşük olan
ilk üç il binde 40 ile Tunceli, bin-
de 37 ile Ardahan ve binde 18.1
ile Kars oldu. Nüfus artõş hõzõ en
yüksek olan ilk üç il ise sõrasõy-
la binde 49.4 ile Çankõrõ, binde
45 ile Bilecik ve binde 32.2 ile
Isparta olduğu belirlendi.
İstanbul 13 milyon
Türkiye nüfusunun yüzde
75.5’inin il ve ilçe merkezle-
rinde yaşadõğõ görüldü. Nüfusun
54 milyon 807 bin 219’u il ve il-
çe merkezlerinde ikamet eder-
ken, 17 milyon 754 bin 93’ünün
ise belde ve köylerde yaşadõğõ
belirlendi. İl ve ilçe merkezle-
rinde yaşayan nüfus oranõnõn en
yüksek olduğu il yüzde 99 ile İs-
tanbul, en düşük olduğu il ise
yüzde 31.9 ile Ardahan oldu.
Sonuçlara göre nüfusun yüzde
17.8’ine denk gelen 12 milyon
915 bin 158 kişi İstanbul’da ika-
met ediyor. Bunu sõrasõyla yüz-
de 6.4 ile Ankara, yüzde 5.3 ile
İzmir, yüzde 3.5 ile Bursa, yüz-
de 2.8 ile Adana takip etti. An-
kara’da 4 milyon 650 bin 802, İz-
mir’de 3 milyon 868 bin 308,
Bursa’da 2 milyon 550 bin 645
kişi, Adana’da ise 2 milyon 62
bin 226 kişi yaşõyor.
Türkiye’de ortanca yaş gru-
bunun 28.8 olduğu tespit edildi.
Ortanca yaş erkeklerde 28.2 iken,
kadõnlarda 29.3. 15-64 yaş gru-
bunda bulunan çalõşma çağõndaki
nüfus, toplam nüfusun yüzde
67’sini oluşturdu. Nüfusun yüz-
de 26’sõ 0-14 yaş grubunda, yüz-
de 7’si ise 65 ve daha yukarõ yaş
grubunda bulunduğu belirlendi.
Nüfus yoğunluğu olarak ifade
edilen “bir kilometrekareye
düşen kişi sayısı” Türkiye ge-
nelinde 94 kişi olduğu tespit
edildi. İstanbul 2 bin 486 kişi ile
nüfus yoğunluğunun en fazla
olduğu il oldu. Nüfus yoğunlu-
ğunun en az olduğu il ise 11 ki-
şi ile Tunceli oldu.
‘Türkiye 3 ay yaşlandı’
Devlet Bakanõ Cevdet Yıl-
maz, nüfus verilerini değerlen-
dirirken Türkiye’de 2008 yõlõn-
da nüfusun ortanca yaşõnõn 28.5
olduğunu, 2009 yõlõnda ise or-
tanca yaşõn toplam nüfus için
28.8’e yükseldiğini belirterek
“Yani 2008’den 2009’a geçer-
ken nüfusumuzun 3 ay yaş-
landığını görüyoruz” dedi. Tür-
kiye nüfusunun 6 milyar 790
milyonluk dünyanõn yüzde
1.1’ini oluşturduğunu belirten
Yõlmaz, 237 ülke arasõnda da 17.
sõrada bulunduğunu dile getirdi.
Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Sosyo-
log Prof. Dr. Adnan Gümüş, 2009 Nüfus Sayõmõ Sonuçlarõ’nda
açõklanan rakamlarõn doğruluğu konusunda kuşkular bulundu-
ğunu söyledi. “Örneğin, 2007’den 2008’e bir yõlda nüfus 930
bin 844 kişi artmõşken, 2008’den 2009’a son bir yõlda 1 milyon
44 bin 212 kişi artõyor. 2007-08 arasõndaki artõş hõzõna göre
2008-2009 arasõndaki artõş hõzõnõn daha yüksek olmasõ çok inan-
dõrõcõ gözükmüyor. Çünkü Türkiye nüfusunun artõş hõzõnõn gide-
rek düştüğü belirtiliyor. Yine Tunceli ve Ardahan’õn bir yõlda
yaklaşõk yüzde 4’lük nüfus kayõplarõ veya Çankõrõ ve Bilecik’in
yüzde 5’lik nüfus artõşlarõnõn yõllõk bazda bu derecede olmasõ nü-
fus dinamikleri açõsõndan gerçekçi gözükmemektedir” dedi.
‘ R A K A M L A R K U Ş K U L U ’
Anahtar unutuldu, çocuk öldü
ÇORUM (Cumhuriyet) - Çorum’da bir apart-
manõn zemin katõndaki evde çõkan yangõnda,
yalnõz olan Sefa Çavdar (5) dumandan etkilene-
rek baygõnlõk geçirdi. Ekipler kõsa sürede böl-
geye gelerek yangõna müdahale etti. Yerde bay-
gõn halde bulunan küçük çocuk, ambulansa gö-
türülmek istendi. Ambulans şöförünün anahtarõ
araçta unutmasõ üzerine, kapõ açõlmayõnca Çav-
dar yaklaşõk 10 dakika bekletildi. Ambulansõn
camõ kõrõlarak, hastaneye kaldõrõlan Çavdar ya-
põlan tüm müdahalelere rağmen kurtarõlamadõ.
Olayla ilgili soruşturma başlatõldõ.
Ayalon yine kriz çıkardı
BRÜKSEL (AA) - Türkiye’nin Tel Aviv Bü-
yükelçisi Oğuz Çelikkol’a yönelik yakõşõksõz
davranõşõyla diplomatik kriz çõkaran İsrail Dõş-
işleri Bakan Yardõmcõsõ Danny Ayalon, Belçi-
ka’yla da kriz yarattõ. İsrail’i ziyaret eden Bel-
çika Kalkõnma Bakanõ Charles Michel, Gaz-
ze’ye geçişine izin verilmeyince Ayalon’la
görüştü. Ayalon ise “Bu tür seyahatlerin sade-
ce Hamas’õ güçlendireceği ve ona meşruiyet
kazandõracağõ” görüşünü savundu. İsrail’in tu-
tumunu dün AB Konseyi’nin gündemine geti-
ren Michel, İsrail’i “gülünç gerekçelerle” Gaz-
ze ziyaretini engellemekle suçladõ.
Gazeteci Tuncel yaşamını yitirdi
İstanbul Haber Servisi - Gazeteci Orhan
Tuncel (70) önceki gün yaşamõnõ yitirdi.
Tuncel’in cenazesinin Ortaköy Camisi’nde
kõlõnacak cenaze namazõnõn ardõndan, Mar-
mara Adasõ’nda toprağa verileceği belirtil-
di. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden
(TGC) yapõlan yazõlõ açõklamada, sürekli
basõn kartõ sahibi Orhan Tuncel’in bir süre-
den beri devam eden rahatsõzlõğõ sonucunda
yaşamõnõ yitirdiği belirtildi.
Ulaşım zamlarına protesto
İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde bir grup, ulaşım zamlarını
protesto etti. Saraçhane’deki İstanbul Büyükşehir Belediyesi binası
önünde toplanan grup adına açıklama yapan Halkevleri Genel Baş-
kanı İlknur Birol, metrobüs ile aylık Akbil ücretlerine yapılan zam-
mın iptaline ilişkin dava açıldığını ve mahkemenin “yürütmenin
durdurulması” yönünde karar aldığını bildirdi. Birol, mahkeme
kararına karşın zamlı tarifenin uygulanmasına devam edildiğini
kaydederek ulaşımın bir hak olduğunu ve yaşamsal ihtiyaçlar ora-
nında parasız olması gerektiğini söyledi. (Fotoğraf: UĞUR DEMİR)
CHP’Lİ KÖKTÜRK, ARINÇ’A SORDU
TRT’deki skandal
Meclis’e taşındı
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Çeşitli
kadrolar için yaptõğõ mülakat sõnavõnõn sonuçla-
rõnõ, yanlõşlõkla bazõ isimlerin yanõna düşülen
“torpil” notlarõyla yayõmlayan TRT’nin skanda-
lõ TBMM gündemine taşõndõ.
CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk,
aynõ zamanda TRT’den de sorumlu olan Başbakan
Yardõmcõsõ Bülent Arınç’õn yanõtlamasõ istemiyle
TBMM Başkanlõğõ’na sunduğu soru önergesinde
gazetemizin haberine atõfta bulundu. Habere göre,
sõnav sonuçlarõnõn açõklandõğõ listenin gizli bölü-
münde iki kişinin isminin yanõnda “ERCÜMENT
ŞAHSEN TANIMIYOR, YETİM BÜYÜMÜŞ”
ve “EROL YÜKSEL KEFİL DEĞİL” notlarõnõn
yer aldõğõnõ belirten Köktürk, Arõnç’tan şu sorulara
yanõt vermesini istedi: “Basına yansıyan bu haber-
ler doğru mudur? Eğer doğruysa, sınav sonuçla-
rının yer aldığı ilk listede (Excel) yer alan ifade-
lerin anlamı nedir? Sözü edilen Ercüment ve Erol
Yüksel kimdir? İbrahim Şahin döneminde söz-
leşmeli personel olarak TRT’ye alınan personel-
den hangileri bu sınava katılmıştır?”
TRT Genel Müdürlüğü ise konunun gündeme gel-
mesinin ardõndan açõklama yapmak zorunda kaldõ.
TRT’nin açõklamasõnda “sınavlarda herhangi bir
torpilin söz konusu asla olamayacağı” savunuldu.