18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 16 HAZİRAN 2009 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Abdal mı? Aptal mı? A nadolu’ya üniversiteler ya- yõlõnca her il ve bazõ büyük ilçelere üniversiteler ku- rulunca, yüzlerce ilçe mer- kezleri fakülteler ve yük- sekokullarla dolunca, yüzlerce ülke ço- cuğu Anadolu’nun üniversitelerine ya- yõldõğõnda, aşçõ dükkânlarõ ve küçük lokantalarda en çok yenilen yemek az kuru, az pilav oldu. Genç genç kõzlar, zayõf kuru upuzun delikanlõlar üçlü, beşli kafileler ile lokantalara dolduğun- da, hemen hemen söyledikleri tek mönü az kuru, az pilav oluyor. Önlerine bir cam sürahi su, sepet içersine konulan ke- silmiş ve yõğõlmõş ekmeklerle bu sofra ta- mamlanõyor. Ben öteden beri bu sofra manzarasını hep az demokrasi, az adalet, az insan hakları, az özgürlük- ler ve çok otorite, çok idare ve çok dev- let baskısına benzetirim. Mübarek Anadolu insanõnõn yazgõsõ, hemen hemen hiç değişmez. Söylevler değişir, söylevler artar, söylevler koyulaşõr, özgürlüklerin arttõğõ, demokrasinin arttõğõ söylenir du- rur. Ve ayrõca evraklar, kitaplar, yasalar da öyle yazar. Anadolu’da da 50 yõl, 100 yõl hatta yüz yõllar boyu zaptiye dayağõ, jandarma dipçiği, polis ve karakol sopasõ insanõn alnõndan ve başõndan hiç inme- miştir. Osmanlõ’nõn yönetiminde deği- şiklikler olur. Zikzaklõ şekilde õslahatlar, tanzimatlar, meşrutiyetler, cumhuriyet- ler, demokrasiler, çok çok partililer, çok çok meclisler dolar dolar boşalõr. Mec- lis kürsülerinde, Meclis mikrofonlarõn- da, özgürlükler üzerine demokrasiler üzerine nutuklar icra edilir, söylevler çe- kilir, şölenler, bayramlar yapõlõr. Cum- huriyetler, ulusal egemenlikler üzerine bayramlar kurulur. Dokunamazsınız Meclisler, Büyük Millet Meclisi ile Os- manlõ saraylarõna taş çõkartõr. Debdebe ve ihtişam meclislerin dört köşesine ya- yõlõr. Beyaz eldivenli, papyonlu gar- sonlar, smokinli hizmet erbabõ Mec- lis’te hizmet eder. Yaz, kõş, mevsimler, Meclis’in içerisinde hiç fark edilmez. Do- yum olmaz bir yaşam standardõ vardõr. Bu saylavlarõn önüne serilir ama bir tür- lü demokrasi hangi semtteyse ülkeye, ko- lay kolay gelmez. Gelse bile az de- mokrasi gelir. Az kuru gibi, az pilav gibi. Demokrasi az gelir de saylavlarõmõzõ koruyan dokunulmazlõklar az mõ gelir, saylavlar dokunulmazlõklardan az mõ yararlanõr. Kim söylüyor, saylavlarõn kõlõna bile dokunamazsõnõz. Nedense bu ülkede “demokrasi ha gel- di ha gelecek” sözlerini duyar dururuz. “Bizim ülkede demokrasi, halka erken verilmiştir, halkımız demokrasiye da- ha layık değildir. Halkımızın siyasi se- viyesi uygun hale gelmemiş” sözlerini duyar dururuz. Hatta yazar dururuz. Oysa Türkiye’ye demokrasi yönetimi, demokrasi terbiyesi çoktan gelmiştir. Halk buna çoktan inanmõştõr. Halk bunu kendi içinde, kendi ailesinde yerel yö- netiminde çoktan kullanmaktadõr. Tür- kiye’ye demokrasi gelmiştir ama biz onu dokunulmazlõk yasalarõyla hep kuşa çe- virmişizdir. Düz yurttaşlarõmõzõn adliyede doku- nulmazlõklarõ yoktur. Onlara “otur” dersiniz otururlar, “sanık kalk” dersiniz kalkarlar, sanõğa “çık” denir çõkarlar. On- lara karşõ adalet kolaydõr. Adalet mahalle bekçisine, kõr bekçisine, karakol onba- şõsõna, vali paşa kapõcõsõna, daktilo kâ- tibine, vilayetin, belediyenin personeli- ne bile gel diyemez. Gel dese bile götü- remez. Çünkü Türkiye’de dokunul- mazlığı olmayan devlet çalışanı yok- tur. Büyük Meclis’i açarsõnõz, törenler, söylevler gõrla gider. O Meclis’e gireni artõk cumhuriyetin başsavcõsõ, Genel- kurmay’õn en başõ, polisin, jandarmanõn en kõdemlisi. En büyüğü, ne gel diyebi- lir, ne git diyebilir, ne sus diyebilir. Mec- lis istemezse, idare de, askeriye de, Meclis’ten, vızıltısı bile duyulmayan sivrisineği dahi çıkaramaz. O zaman bu Meclis’e de bol dokunulmazlık ol- duğu için demokrasi gelmez. Dokunulmazlık zırhı Ülkede devlet idaresinde, siyasal ida- rede, devletin her idaresinde demokrasi ne kadar çok olursa, dokunulmazlõk ne kadar az olursa çalõşanlar ve hizmet edenler göreve o kadar çok bağlanõlõr. Bu ülkenin cumhuriyetin polis ve savcı- sına, cumhuriyetin jandarmasına, cumhuriyetin teftiş heyetlerine gü- venmek durumundayız. Onlara gö- revler vermeliyiz, onlarõn görevlerini dokunulmaz hükümleriyle azaltmama- lõyõz. Hiç kimseyi dokunulmazlık zır- hı altında kurtarmamalıyız. Doku- nulmazlığı hiç kimse için imtiyaz ve ay- rıcalık olarak vermemeliyiz, koru- mamalıyız. Büyük Millet Meclis’inde vekiller, hükümet temsilcileri, sõfatlarõ ve makamlarõ ne olursa olsun dokunul- mazlõk zõrhõndan yararlandõrõlmamalõdõr. Seçilen her kimsenin seçilmesiyle, es- ki yıllarda işlenmiş suçlarının taki- batının durdurulmasına, dondurul- masına ve ileriye atılmasına neden ol- mamalıdır. Suçun cezasõnõ uzatmaya, ucuzlatmaya, kaldõrmaya imkân sağla- mamalõyõz. Sanõk ve şüpheli olarak Meclis’e gireni “önce git üzerinden sa- nıklığı ve şüpheliliği at, sonra gel Meclis’e görevine başla” demeliyiz. Meclis’e, pirüpak girdiğinde Meclis ça- lõşmalarõ sõrasõnda Meclis mikrofonun- daki tüm konuşmalarõ, Meclis komis- yonlarõnda, Meclis çalõşmalarõnda yap- tõğõ konuşmalarõ hariç, bunun dõşõndaki Meclis’teki özel sohbetlerinde, özel gün- lerinde, Meclis’in dõşõndaki partisinde, şe- hirde, ilde yaptõğõ bütün konuşma, eylem, hareket, fiil ve tasarruflarõndan sorum- lu sayõlmalõdõr. Ve asla ve asla doku- nulmazlõk zõrhõndan yararlandõrõlma- malõdõr. Siyasiler için dokunulmazlõk, devlet memurlarõ, yargõ kesimi, askeri- ye içinde ya tamamen kaldõrõlmalõ veya minimuma indirilmelidir. Devletin cum- huriyet savcõsõndan, devletin yargõsõndan kimsenin şüphe etmeye, onlarõ küçüm- semeye hakkõ yoktur. Devlet çarkı bu dokunulmazlıklardan çok çekmekte- dir, devlet çarkı hantal hale gelmiştir, devlet çarkõ adaletsizliklerin artmasõna, adaletsizliklerin üzerinin örtülmesine neden olmaktadõr. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yurtta- şõyla, adaletiyle, askeriyesiyle, Mec- lis’iyle ve seçeni ve seçileniyle doku- nulmaz değil, dokunulan insanlar ülke- si olmalõdõr. Az Demokrasi, Çok Dokunulmazlõk! Av. Turgut İNAL Devletin cumhuriyet savcõsõndan, devletin yargõsõndan kimsenin şüphe etmeye, onlarõ küçümsemeye hakkõ yoktur. Devlet çarkõ bu dokunulmazlõklardan çok çekmektedir, devlet çarkõ hantal hale gelmiştir, devlet çarkõ adaletsizliklerin artmasõna, adaletsizliklerin üzerinin örtülmesine neden olmaktadõr. içim rahat cebim rahat evim rahatwww.arstil.com Arstil Mobilyalar, Parolu kart sahiplerine ilave %10 indirimli! 1.080 TL 12taksit Köşe yazarlarına konu öyle çok ki!.. Bir baktım, bütün yazarlarımız tut- turmuşlar, Başbakan’ın ‘Bize AK Parti demeyip de, AKP diyenler, edepsiz in- sanlardır” sözünü eleştirmek yarışına gir- mişler... Başbakan, Rize’de doğmuş, ama Kasımpaşa’da yetişmiş... Okuduğu özel ticaret okulu da Aksaray’daydı. Tüm özel okullar gibi kapatılıp üniversiteye bağ- lanınca, Tayyip Bey de durup dururken üniversiteli oluverdi! Ama Kasımpaşa delikanlısı olmaktan kurtulamadı. Yıllardır nice olayda bunu gösterdi. “Al ananı da git”ten “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir”e, “Hafif at da civcivler yesin”, “Bize AKP diyenler edepsizdir”e kadar... Üstelik ahlak, terbiye, nezaket, doğ- ruluk dersleri de verir arada bir. ‘Öfke baldan tatlıdır’ derler. Kafası kızan insan ne diyeceğini bilemez! Ağzına geleni söylemekten çekinmeyen bir politika- cının sonu hiç de iyi olmaz. Boş geve- zelikler, yığınları aldatıcı böbürlenmeler bir politikacıyı yenilgiye düşmekten kurtaramaz. AKP’yi dört arkadaş kurdu,. Hepsi Erbakan’ın öğrencileriydi. Hep- si Milli Görüş denen öğretiden geç- mişlerdi. Baktılar ki Erbakancı partiler ya- şama olanağı bulamıyor. İyisi mi deği- şelim, yeni bir parti kuralım dediler, Ada- let ve Kalkınma Partisi böyle ortaya çık- tı. Güzel bir görüntüydü adalet ve kal- kınmayı başlıca hedef seçmek... Dinsel dürtülerini bir süreliğine unutur gibi davranmak... Başardılar da, iki genel se- çim kazandılar. Yedi yıldır ikitdardalar. Ülkeyi, Cumhuriyetin temel değerlerini satarak babalar gibi yönettiler. Aziz Nesin, “Bu milletin yarısı aptal- dır” demişti. Ya da yüzde elliden de ço- ğu!.. ‘Aptal’ın sözlükte anlamı “Zekâsı pek gelişmemiş olan, alık, bön, ahmak kimse”... Bir de ‘abdal’ var, sözlük bu- nu da şöyle tanımlıyor: “Ordan oraya do- laşarak, tarikatını yaymaya çalışan der- viş, bir olayı olmadan önce sezen kim- se...” Hangisiydi Aziz Nesin’in anlatmak is- tediği! ‘Apdal’ var ‘Aptal’ var! Yüzde el- lisinden çoğu ‘Apdal’ olup da gerici an- layışları yayan, irtica öncüsü birtakım ta- rikatları savunanları mı, yoksa gerçek- ten bön, ahmak olanları mı? Sanırım her ikisini de!.. Görüyorsunuz ‘abdal’dan, ‘aptal’dan kurtuluş yok! Biz, kendimizi kandırma- yalım. Bakın ‘abdal’lar ya da ‘aptal’lar yüzde kırklara varan bir çoğunluktalar! Bizleri de yedi yıldır yönetiyorlar. Doğ- rusu ya, hiç de öyle bön, ahmak de- ğiller... Üstelik, kendini akıllı, zeki, bil- gili sananları, yani gerçek aptalları us- talıkla uyutuyorlar... “Bize AK Parti demeyip de AKP di- yenler edepsizdir” diyen anlayış işte o ‘abdal’ dervişe yakışan bir söz!.. Yüzlerce insanımız türlü suçlamalarla gözaltında. Silivri’de hem bir hapisha- ne var hem de bir mahkeme!. İkisi bir arada olur mu, diye sormayın. Kolay- lık olsun diye böyle yapmışlar! Al götür mahkemeye, ordan da yakınlardaki hapishaneye!. Bu da bir türlü zekâ işi! Boş yorgunluk, gereksiz zaman kaybı olmasın diye... Yazdıklarımı, belli bir süre sonra ye- niden okuyorum. Kendime şaşıyorum, kime, kimlere, hangi ‘aptal’lara ya da ‘abdal’lara yazdım, ben bu uyarıcı, doğruyu, iyiyi, güzeli tanımlayıcı satır- ları diye!..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle