18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 16 HAZİRAN 2009 SALI 16 KÜLTÜR AYNA ADNAN BİNYAZAR Kendi İnsanından Tiksinmek... Bir yerden mi aldım, düşünce kırıntıları ara- sından çıkarıp mı yazdım; defterimi karıştırırken “İnsanın kendi insanından tiksinmesi ne kötü!” tümcesi önüme çıkıverdi. Çok az söz, günlük yaşamda artık iyice yü- ze çıkan ayrışmayı böylesine yoğun özetleye- bilir. Sözün çağrışımı, yönetimsel düzenin her alanındaki çürümüşlüğünü de göz önüne seri- yor. Biri, ekrana çıkıp, yaptığı yolsuzlukları uy- durma gülücüklerle gizleyeceğim diye hokka- bazlık yapıyor... Bir başkası da, nerdeyse hak- sızlığın, yalancılığın simgesi olmuş, ama hak hu- kuk söylevleri atıyor... Birinin gözünde öldürme güdüsünün ürpertici kini gizli... Hangi birinin yüzüne tiksinmeden bakabilir- sin!.. Dolambaçlı sorular arasında boğulacağım; sözde yaratıkların en soylusu sayılan insan na- sıl oluyor da aynı ortamı paylaştığı türdeşinde böylesine tiksinti yaratıyor? Oysa erdemli kişinin, iyiliklerle kötülükleri tar- tımdan geçirip, kendini kinden, tiksintiden, düşmanlıktan arındırarak, içine sığışabileceği bir evcik kurmaktan başka amacı yoktur. Ne ki, adaletsizlikler, haksızlıklar, baskılar, kor- kular ona bu hoşgörülü hayatı bile çok görüyor. Kötü koşullar ruhu teslim aldı mı, insanın di- renme gücü iflas ediyor. Öyle olunca, özünü kendi düş dünyasında yargılayarak içine ka- panıyor. Bu, çağımızın dayattığı bir tutsaklık türü... Çevremizde olagelenleri anımsayarak med- yaya kulak verelim, gazetelerde gündemde tu- tulan olayları gözümüzün önüne getirelim; sev- gilisinin başını gövdesinden ayırarak öldürüp çöp kutusuna atan, mafya yöntemiyle onu yapanın izini tozunu yok edip kayıplara karış- tıran, her gün yüz yüze baktığımız bizim insa- nımız... Dilimizden demokrasi sözcüğü düşmüyor. De- mokratik bir hükümette yöneticiler böyle bir du- rumda dünyayı hallaç pamuğu gibi atacağına, çaresizlik içinde kıvranıyor. Üstelik biri de çıkıp, aylardır gözünün yaşı ku- rumayan acılı babayı medya kışkırtıcılığı ile suç- larsa, böyle bir anlayışsızlık ortamında kim ki- min yüzüne tiksinmeden bakabilir?.. Arı, duru, dili duygu derinlikleriyle donanmış insanımız, nasıl bir değişime uğradı da böyle- sine erdem tıkızı oldu! Hadi, büyük kentleri “şehir eşkıyaları” sardı, Anadolu kırında olanlara ne demeli... 19 yaşındaki Nimet Gürbunar, zorla evlen- dirilmek üzere yengesi ile onun iki kardeşi ta- rafından kaçırılıp kolları bacakları kırılarak öl- dürülüyor... Yüreğinde bir damla insanlık kanı olan, “Bi- zimle gelseydi ne dövecek ne de öldürecektik. Güzellikle gelmediği için böyle oldu” diyen, vic- danını vahşet sarmış bu adamların yüzüne tik- sinmeden nasıl bakar!.. Türkülerimiz kara sevdalıdır, yanık havalıdır, acıların dağıdır. Biz, yemeyip yediren, bir sızı duysak sabah- lara değin gözünü yummayan anaların, alnın- da teri kurumamış babaların çocuklarıyız. Cumhurbaşkanı, başbakan, ilgili bakanlar... Başınızı görkemli saraylarınızdan, lüks ara- balarınızdan çıkarın; çıkarın da, toplumun ya- şadığı ruhsal travmayı görün! Çanlar bizim için çalıyor farkında mısınız?.. Cumhuriyet’in eli tez savcılarını, toplumbi- limcileri, ruhbilimcileri, insanbilimcileri.. bir ara- ya getirip onların bu vahşete çözüm aramala- rını sağlayın... Belki insanımızı birbirine tiksinti duyup düş- man kesilmekten kurtaracak yolu onlar bulur- lar... [email protected] [email protected] PROF. DR. ESRA DANACIOĞLU: Dolandõrõcõlõkiddialarõ karalama amaçlõ CEREN ÇIPLAK Y õldõz Teknik Üniversitesi Mimarlõk Fakültesi tarafõndan “Planlama ve Mimarlık Alanının Son On Yılı Sempozyumu” YTÜ Oditoryumu’nda ya- põldõ. Sempozyumda 40’a yakõn bildiri su- nularak ‘Planlama ve Mimarlık Alanı’nda son 10 yõlda yaşanan uygulamalar tartõşõldõ. Sempozyumun ilk oturumunda Şehir Plan- cõsõ Prof. Dr. İlhan Tekeli, karşõmõzda yeni bir kentin olduğunu, ancak ona dair kav- ramlarõmõzõn olmadõğõnõ belirtti. Tekeli şöy- le dedi: “İstanbul kentsel bir bölgeye dö- nüşüyor. Bu dönüşmenin içinde yeni bir öğe olarak uluslararası emlak piyasası- nın bir parçası haline gelme durumu da ortaya çıkıyor. Belediye başkanlarının ideo- lojik tercihleri doğrultusun- da birtakım projeler, dönü- şüm projelerinde ‘Yeni Os- manlõcõlõk’ kaygılarının ha- yata geçirilmesi şeklinde or- taya çıkıyor.” Doç Dr. Y. Mimar Bülent Tanju sempozyumun birinci gününde sunulan bildiriler için şöyle bir eleştiri yaptõ: “Bu- rada konuşulmayan bir şey var.. hepsi planlama üzeri- neydi, kent yoktu. Planlama daha araçsal, daha operas- yonel bir mesele. Dolayısıy- la araçsal ya da operasyonel bir mesele tartışılırken ka- çınılmaz olarak güncel olan- la sınırlı kalınıyor.” ‘Kamusal alan ve mimar- lık’ konusuna dikkat çeken ‘İnsan Yerle- şimleri Derneği’nin kurucusu Y. Mimar Korhan Gümüş ise “Neden kamusal alanda mimarlar öznelliklerini sergileyemiyor” di- ye sorarak “Nitelikli bir mimarın hizmet ve- rebilmesi için kamu alanını özelleştirme- si gerekiyor. Bu kent şu anda farklı bir ka- mu zekâsına muhtaç” görüşünü savundu. AKM’Yİ 21. YÜZYILA TAŞIYACAĞIZ Kõsa bir süre önce Kültür ve Turizm Ba- kanlõğõ tarafõndan imzalanan protokolle, 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansõ’nca üst- lenilen Atatürk Kültür Merkezi’ni (AKM) ye- nileme projesi, binayõ 1969’da tamamlayan Mimar Hayati Tabanlıoğlu’nun mimar oğ- lu Murat Tabanlıoğlu’na verilmişti. Ta- banlõoğlu sempozyumda AKM için:“20. Yüzyılın binasını bir şekilde 21. yüzyıla ta- şıyacağız” dedi ve ekledi: “AKM’nin, dev- letin dediğine göre tamirata, benim dedi- ğime göre daha günümüze göre adapte edilmesine ihtiyacı vardı. Bu da belki Türkiye’deki 60’lı yıllarda tasarlanmış olan bu ölçekli bir projenin ilk örnekle- rinden olacak. Bu binadaki en büyük problem opera ve bale olmasından dolayı günümüzün teknolojisine sahip olmama- sıydı. Bizim binaya yaptığımız esasında sa- dece bir okşamak, bu teknolojiyi tekrar içi- ne sokmak.” Prof. Dr. Y. Mimar Alper Ünlü, Taban- lõoğlu’na şu yanõtõ verdi: “Ben her cuma sen- fonik müzik için AKM’ye giderdim, AKM binası neden bu şekilde tadilata girdi, ya- ni ufak tefek rötuşlarla bu işi çözebilirdi- niz.” Sempozyumun istatistikte sõnõfta kal- dõğõnõ belirten Ünlü, sayõlarõn olmadõğõ bil- dirilerin tutarlõ olamayacağõnõ da ekledi. İdare Hukuku Profesörü Ülkü Azrak ise Türkiye’de kentleşmenin anayasaya aykõrõ bir kentleşme olduğunu vurgulayarak şöyle de- vam etti: “Anayasada insanların sağlıklı çevrede yaşama hakkı var. Türkiye’deki şehirleşme sağlıklı çevrede yaşama hakkını tamamen yok ediyor.” Değerlendirme panelinde YTÜ Mimarlõk Fakültesi Dekanõ Zekai Görgülü, “Siyasi ira- dede insana, kente, planlamaya ve onun içerisinde yer alan mimarlık alanına iliş- kin gerçekten iyi niyetli bir iradenin ol- duğunu artık görmek istiyoruz” dedi. Oktay Ekinci de, “Türkiye’de son on yıl- da yaşanan olumsuzluklardan biri de mi- marlık ve kentsel planlamanın birbirinden hızla ayrıştırılmasıdır. Bu sempozyum, planlama ve mimarlık alanını birlikte de- ğerlendirdiği için çok olumlu bir adım ol- du” değerlendirmesinde bulundu. PLANLAMA VE MİMARLIK ALANININ SON ON YILI TARTIŞILDI ‘Anayasa’yaaykõrõ bir kentleşme’İZMİR (Cumhuriyet Ege Bü- rosu) - Uşak Valiliği protokol girişine asõlan afişte yer alan tarihi eser üzerindeki erkek fi- gürünün cinsel organõ, müs- tehcen olduğu gerekçesiyle sansürlendi. Edinilen bilgiye göre, Karun Hazineleri’nin en değerli parçalarõ arasõnda gösterilen Yonca Ağõzlõ Gü- müş Sürahi’nin fotoğrafõ afiş haline getirilerek Uşak Vali- liği protokol giriş bölümüne asõldõ. “Uşak Müzesi” yazan afişte, tarihi eserin üzerinde- ki çõplak erkek figürünün cin- sel organõnõn üzerine çarpõ işa- reti konuldu. Daha önce Tür- kiye’de sergilenen en iyi par- çalar eserler arasõnda göste- rilen sürahinin, MÖ 7. yüz- yõlda Lidyalõlar tarafõndan yapõldõğõ, erkekliğin gücünü simgeleyen eserdeki çõplak er- kek figürünün ayaklarõnõn al- tõnda koç, kollarõnda da iki as- lan bulunduğu belirtildi. Eser, 1996 yõlõnda ABD’deki Met- ropolitan Müzesi’nden alõ- narak Türkiye’ye getirilmiş ve Uşak Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmeye başlanmõştõ. Uşak Valiliği’nden sansürle ilgili açõklama yapõlmazken eserin bir fotoğrafõnõn, Uşak Kültürel Değerler Yapõ En- vanteri kitabõnõn kapağõnda ve iç kõsmõnda orijinal haliyle yer aldõğõ bildirildi. Kültür Servisi - Bu yõl 9.’su düzenlenen Assos’ta Felsefe’nin bu yõlki uluslararasõ toplantõsõ 29 Haziran-2 Temmuz tarihleri arasõnda gerçekleşecek. Konusu ‘Uygulamalı Etik’ olarak belirlenen toplantõda demokrasi, adalet, özgürlük, kapitalizm, çalõşma yaşamõ, doğa, çevre sorunlarõ, savaş, terör, kadõn haklarõ, kürtaj, intihar, ötanazi, hayvan haklarõ, genetik mühendislik, tõp etiği, bilim etiği gibi çeşitli konular ahlak felsefesi bağlamõnda ele alõnacak. Toplantõda, ünlü Alman düşünür Ernst Bloch’un oğlu Jan Robert Bloch (Potsdam Üniversitesi / Ernst Bloch Vakfõ), Alan Carter (Glasgow Üniversitesi), Minou Friele (Heinrich- Heine Üniversitesi), Orly Shenker (İsrail Üniversitesi) ve Sandrine Berges (Bilkent Üniversitesi) konuşma yapacaklar. Ayrõca Antik Tiyatro’da Anne-Monika Sommer bir keman dinletisi, Stephen Evans da bir Homeros okumasõ gerçekleştirecek. Felsefe tarihinin en önemli filozoflarõndan Aristoteles’in yaşamõnõn bir bölümünü geçirdiği ve felsefe eğitimi verdiği Antik Assos kentinde ve Felsefe Sanat Bilim Derneği Yönetim Kurulu Başkanõ Doç. Dr. Örsan K. Öymen’in öncülüğünde gerçekleşen toplantõlara, yurtdõşõndan ve yurtiçinden öğretim üyeleri, öğrenciler ve alan dõşõndan felsefe meraklõlarõ katõlõyor. Katõlõm ücretsiz ve herkese açõk. Ayrõntõlõ bilgi ve on-line başvuru için: (www.philosophyinassos.org) OĞUZ ATAY’IN ‘DÜŞÜNEN İNSAN’I Cevat Çapan, “Tehlikeli Oyunlar”õn önsözünde “Oğuz Atay’ın ‘düşünen insan’ı ne tam anlamıyla organik bir parçası olabildiği, ne de büsbütün ko- pabildiği bir toplumda yaşamakta- dır” der. “Bu toplum eski-yeni, Doğu-Batı, düş-gerçek, duygu- düşünce, kadın-erkek gibi ça- tışmalardan kaynaklanan yo- ğun bir kargaşanın içindedir. Bu toplumdaki insanların yaşama biçimleri- ni duygu ve düşünce yapılarını sözünü et- tiğim kargaşayı oluşturan sayısız ayrıntı koşullandırmaktadır.” Oyunda, Erdem Şe- nocak Hikmet Benol karakterde Cevat Ça- pan’õn sözünü ettiği bu yoğun kargaşanõn içinden çõkmõş, onun içinde yaşayan kişidir. Oğuz Arõcõ ve Celal Mordeniz de, kendi ta- nõmlarõyla, sahneleme, oyunculuk üslubu, metin düzenlemesi üstüne önerileri yapan- lardõr. Zor bir iş Oğuz Atay’õn “Tehlikeli Oyun- lar”õnõ tiyatroya taşõmak, bu uzun ve kar- maşõk ve bir o kadar da yalõnlaşabilen iç ses- lerden oluşan bilinç akõşõnõ seyirciyle pay- laşmak. Boş bir mekânda tüm çõplaklõğõyla duran kişinin kendisiyle, iç dünyasõyla, çev- resiyle hesaplaşmasõdõr önemli olan. Bu, ay- nõ zamanda sanatçõnõn bedeniyle, sesiyle kur- duğu ilişkidir de. Erdem Şenocak, Hikmet Benol karakterinde romanõn bölümlerine paralel duruşlarõyla yaşamanõn bir eylem olup olmadõğõnõ ya da nasõl bir eylem olduğunu hiç düşmeyen bir performansla sorguluyor. Oğuz Arõcõ, Celal Mordeniz ve Erdem Şe- nocak başarõlõ bir ekip çalõşmasõ koyuyorlar ortaya. İTÜ Maçka Kampusu, İşletme Fakültesi Ti- yatro Salonu’nda boş alanda (sadece iki sa- lõncak sarkar tavandan) iki saati biraz aşan bir zaman dilimi içinde hayatla oyun ara- sõndaki sõnõrõ kaldõrarak kendisinin, toplumun, ülkenin sorunlarõnõ oyun içinde oyun yakla- şõmõyla irdeler oyuncu. Bu süreçte, hayat- la oyun arasõndaki sõnõrõ esnek kullanõr. Bir gel-gittir gerçekleşen metin-oyuncu- seyirci arasõnda. Celal Mordeniz, tanõtõm ya- zõsõnda “Şimdi dönüp baktığımda her bü- yük romanda en az bir tane tek kişilik oyu- nun saklı olduğunu rahatlıkla söyleyebi- liyorum” diyor. Bu sağlam ve güçlü çalõş- mayõ izlerken tek kişilik bir oyunun roman- la nasõl hemhal olabildiğini görebilmek hiç de zor değil... KARUN HAZİNELERİ Sempozyumda 40’a yakın bildiri sunularak, ‘Planlama ve Mi- marlık Alanı’nda son 10 yılda yaşanan uygulamalar tartışıldı. ANTALYA (A.A) - Antalya Kent Müzesi Pro- jesi’nin yürütücüsü, Tarih Vakfõ Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Esra Danacıoğlu Antalya Kent Müzesi Projesi, Müze Kurucu Küratörü Orhan Silier ve Tarih Vakfõ hak- kõndaki iddialarõ yanõtladõ. Danacõoğlu, “Kent Müzesi kurma girişimlerini dolandırıcılık olarak adlandırmak kaba bir iftiradan iba- rettir” dedi. Prof. Dr. Danacõoğlu, Yönetim Kurulu üyeleri Sülün Falay ve Rauf Köse- men, Kent Müzesi Kurucu Küratörü Orhan Si- lier’le katõldõğõ basõn toplantõsõnda, Antalya Kent Müzesi Projesi, Silier ve Tarih Vakfõ’na ilişkin gerçek dõşõ bilgilere dayalõ, karalama ni- teliğinde yazõlar yer aldõğõnõ söyledi. Tarih Vak- fõ’na, kurulduğundan bu yana, itham düzeyinde bile olsa “milyonluk vurgun”, “bilgi ve bel- ge hırsızlığı”, “dolandırıcılık” gibi yakõştõr- malarda bulunulmadõğõnõ kaydeden Prof. Dr. Danacõoğlu, iddialara karşõlõk gerçekleri söy- lemek istediğini belirtti. Orhan Silier’in, sürecin mali yanõ ile hiçbir ilişkisi olmadõğõnõ belirten Prof. Dr. Danacõoğlu, gereken hukuki yollara başvurulduğunu belirtti. Orhan Silier de “vur- gun, dolandırıcılık” gibi iddialarõn çirkin saldõrõlardan ibaret olduğunu savunarak, ça- lõştõğõ sürece 3 bin 500 TL maaş aldõğõnõ altõ aylõk maaşõnõn da ödenmediğini belirtti. 29 HAZİRAN-2 TEMMU Z Assos’tafelsefe Ayşe Tütüncü konseri Kültür Servisi - Uluslararasõ başarõlarõyla da adõndan söz ettiren cazcõ Ayşe Tütüncü, müzik tasarõlarõnõ birlikte gerçekleştirdiği üçlüsüyle birlikte Akbank Sanat’ta yarõn saat 20.00’de konser verecek. “Çeşitlemeler”, “Panayõr” ve “Yedi Yer Yedi Gök” albümleri yurtdõşõnda da ilgi gören, saygõn gazete ve eleştiri dergilerinde adõndan söz ettiren sanatçõ, caz müziğini farklõ türlerle buluşturduğu yorumuyla beğeni topluyor. Ayşe Tütüncü Trio’nun diğer üyeleri ise soprano ve tenor saksofon ve blok flütte Yahya Dai ile klarnet ve bas klarnette Oğuz Büyükberber. (0 212 252 35 00) ‘Cats’ müzikali İş Sanat’ta Kültür Servisi - Eyüboğlu Koleji öğrencileri, ‘Cats’ müzikalini İş Sanat Kültür Merkezi’nde bugün saat 20.00’de sahneleyecek. Devlet Tiyatrolarõ sanatçõsõ Kürşat Alnõaçõk’õn yönetmenliğinde sahnelenecek oyunda, yaşlarõ 14 ile 17 arasõnda değişen 21 öğrenci rol alacak. Müzik yönetmenliğini Eyüboğlu Koleji müzik öğretmenlerinden Burak Büyükkarhan’õn yaptõğõ gösterinin dekorlarõnõ ise Devlet Tiyatrolarõ dekor tasarõmcõsõ Ethem Özbora hazõrladõ. Tarihieser müstehcen bulundu İpekYolu’na çağrõ... Kültür Servisi - Uluslararasõ Bur- sa İpek Yolu Film Festiva- li’nin dördüncüsü bu yõl 14 - 22 Kasõm tarihleri arasõnda yapõ- lacak. Süresi uzatõlarak dokuz güne çõkarõlan festivalde, ül- kemizden ve dünyadan 100 film gösterilecek, ‘Ulusal Altın Karagöz Uzun Metraj’ ve ‘Uluslararası Altın Karagöz Uzun Metraj’ film yarõşmala- rõ yapõlacak. Başlangõçtan bu yana ‘diyalogsuz’ söylemiyle düzenlenen ‘Altın Karagöz Kısa Metraj Film Yarışma- sı’nda da bu türden örnekler ya- rõşacak. Kõsa filmciler Ulus- lararasõ ve Ulusal Altõn Karagöz Yarõşmalarõ’nõn yönetmelikle- rine ve başvuru formlarõna www.ipekyolufilmfest.com web adresinden ulaşabilecekler. S eyyar Sahne, 2001’de, bir grup ama- tör tiyatrocu tarafõndan kurulan bir topluluk. O günden bu yana da ku- rumsallaşmõş bir kimlik oluşturmama gayreti içindeler. Kuruculardan biri olan Celal Mor- deniz, “Önceliği kendi yazdığımız metin- lere ve klasik eserlerin sahnelenmesine ver- dik” diyor. “Ancak bir yanıyla tarihimiz bi- zi fazla bağlamıyor. Kendimizi yeni ku- rulan bir grup olarak tutmaya çabalıyo- ruz.” Seyyar Sahne uzunca bir süredir oyuncu- luk sanatõnõn sõnõrlarõnõ araştõran bir labora- tuvar çalõşmasõ da yürütüyor. İznik’te ve ge- nelde Gümüşlük Akademisi’nde yapõlan ti- yatro-oyun kampõ çalõşmalarõnõn felsefi ve sa- natsal referanslarõnõ Stanislavski, Gro- towski, Barba, Artaud gibi isimler oluştu- ruyor. Bu isimler, topluluğun sürekli dönüp kendini denediği ve “sonsuz bir meydan okuma içeren örnekler” olarak belirleniyor. Bu meydan okuma hali hep gündeminde ola- cak Seyyar Sahne’nin. 2006 yõlõnda, Erdem Şenocak’õn 1835’te ailesini katleden ve ha- piste yazdõğõ hatõratõ ile Fransa kamuoyunu ikiye bölen Pierre Riviere rolünü üstlendi- ği ve Oğuz Arıcı ile Celal Mordeniz’in bir- likte sahnelediği “Ben Pierre Riviere” bu an- lamda bir meydan okumadõr... İnsanõn ve ha- yatõn trajik olduğunu vurgulayan bir meydan okuma... Yoğun bir araştõrmanõn, çalõşmanõn başarõlõ sonuçlarõ seyirci ile yaşanan payla- şõm sürecinde yakalanõr. İzleyenleri sarsan ve sorgulamaya iten bir oyundur Pierre Rivie- re’nin hatõratõ. 2007’de Eski Ahit “Vaiz” ve 2008’de mesnevi “Kuşlar Meclisi” Seyyar Sahne ekibinin tiyatro dõşõ metin türlerinin dramatik olanaklarõnõ araştõrdõğõ örneklerdir. Bugün de, sekiz ay süren yoğun bir çalõş- madan sonra, bir romanõ, Oğuz Atay’õn “Tehlikeli Oyunlar”õnõ tek kişilik bir oyun olarak uyarlõyorlar sahneye. ‘TehlikeliOyunlar’SeyyarSahne’de Oyun, İTÜ Maçka Kampusu, İşletme Fakültesi Tiyatro Salonu’nda 20,26 ve 27 Haziran’da sahnelenecek ‘Tehlikeli Oyunlar’da Erdem Şenocak başarılı bir oyun çıkarıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle