22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 ARALIK 2009 / SAYI 1239 Vavien'de mahremiyetimi açık ettim ŞİRİN GÜVEN K omcdilerin başanlı oyuncusu Binnur Kaya, bu kez farklı bir rolle karşımızda. Engin Günaydın'la başrolleri paylaştığı Vavien'de ilctişimsiz bir ailede, her şeye boyun eğen ve kocasını yaptığı onlarca şeye rağmcn körü köriine scvmekten gcri duramayan Sevilay'ı canlandınyor. Hiç kolay olmamış aslında bu rol onun için. Çünkü Sevilay'la birlikte içinde sevdiklerine "gıtnıe" diye yalvaran bir kadın olduğımu fark etmiş ilk kez. En nıutlıı anda bile içinden "N'olur gitme" diye yalvaran... Yine çok başanlı bir oyunculuk sergilemiş Kaya Vavien'de. Belki de her rolün altından kalkmasına yardım edecek eski bir ahşkanlığı sayesinde: Kılık değiştirip, kimi zaman dilenci, kimi zaman otel görevlisi olarak insanları şaşırtıp, tepkilerini incelemesi... - Vavien sizce ne anlabyor? r Hayatta her zaman körüler | cezalandınlmıyor maalescf. Mutluluk, | mutsuzluk, "her şey yolunda" kavraınlannı sorguluyor film. Acaba gerçekten her şey yolunda mı? lstediğimiz bu mu, yoksa yetindiğimiz mi bu? Ve bunun beraberinde gelen aciz durumlan, kişinin zavallılıklannı, gelgitlerini... Bir hayat akarken yaşanan tıkanıkhklar. - Siz de, Engin Bey de komedi oyuncususunuz aslında. Oysa bu fihn de dram ve gerilim var. Zorlandınız mı? - Çok zorlandım. Gerilim aslında günlük hayatta sık yaşadığım bir şey. Karşıdan karşıya geçmekle başlıyor, yarah bir hayvan gönne korkusuyla devam ediyor. Yani sık sık yaşıyoruz bu duyguyu, sürekli olarak "kendimizi güvende hissetme- hissetmeme" durunıu var. Bu yüzden kazaya ne kadar açık olduğumuzu bilerek yaşıyoruz ve bunun içinde hep gerilim var. Bu anlamda gerilim kendi içimde çok da Binnur Kaya "Vavien" filminde Engin Günaydın'la birlikte... Denize ve IstanbuTa tutkun bir kadın Binnur Kaya. Oyunculuk hiç akknda yokken peşinden geldiği deniz ve Istanbul onu sahneye taşımış. Son filmi Vavien'e kadar da daha çok komedi oyuncusu olarak tanınıyordu. Bu kez kızdığı, gıcik olduğu, hatta kavgalı olduğu bir karakterle karşımızda. Üstelik o karakter, Kaya'nın kendinden bile sakladığı bir tarafını da gün yüzüne çıkarmış. uzak olduğum birçey degildi. Ama tabıi fılmdcki gibi bir gerilim bildiğim bir şey degildi ve çok zorlandım. - Sevilay'ı oynarken kendinizle neleri bağdaştırdınız? Yaşamınızla örtüştürdüğünüz duygular, olaylar var mı? - Beni en çok zorlayan şey, çok göstennediğim bir tarafimı bu fılmle keşfetmek oldu. Vavien'le benim içimde de sevdiklerine karşı "gitme" diye yalvaran bir kadın olduğunu itiraf ettim kendime. Bu kendimden de sakladığım bir şeymiş... En mutlu anda bile içim "N'olur gitme, n'olur gitme" diye yalvanrmış. Yani mahremimi çok açık etmiş oldum ve bu anlamda çok zorlandım. Kadının genel hali de benim için çok üzücüydü... İlk başta ben Sevilay karakteriyle çok kavga ettim içimde. Benim tasvip etmediğim bir yaşayış biçimindeler. Hiç hoşlannıadığım ve çok yazık bulduğum... "Niye bir şey yapmıyorsun? Niye bu kadar tepkisiz, sessizsin?" diye sorup duruyordum. Tabii bu durumdan hoşlanmadığım için karakterle uzlaşmam da çok zor oldu. - Tepkisizliği mi sizi kızdmyordu? Onca şeye rağmen kocasını sevmesi mi? - Evet, o boyun eğişi ben de yerimden kalkıp koşma hissi uyandınyor ama kadın hiç böyle şeyler yapmıyor. O yüzden Sevilay benim için kavgalı olduğum, uzun süre anlaşamadığım bir karakter oldu. Hatta ilk başta gıcık oldum, sinirlendim. Oyunculuğun zor tarafı da bu ya, size ters gelen şeyi de benimsemelisiniz. HAYALİM ÎSTANBUL'DU - önceleri oyunculuk akhnızda yokmuş. Hatta okyanuslan çok seviyonnuşsunuz, öyle bir bölüm okumak istiyormuşsunuz... - Evet ama edebiyat bölümü mezunu olduğum ve o bölümler fîzikle aldığı için olmadı. Aklımda oyunculuk yoktu. îlhan lrem, Sakıp Sabancı taklitleri yapıyordum. Komşumuz Gülay Belül beni tiyatroya teşvik eden ilk kişi oldu. Lisedeyken 1 gazetede amatör tiyatro ilanı gördünı ve böylece adım attım. Sonra da çok büyük bir rutku olmadı aslında. Hatta ben tiyatro sınavlannı da hemen kazanamadım. Sonra işin içine girdikçe, emek harcadıkça, üstünde düşündükçe sevmeye başladım. Okul bitti, işler başladı. İlk işlerde yapamıyorsun zaten. Yapamadıgını çok büyük dert ediyorsun ve sonra uğraşmaya başlıyorsun. Bir gün "Ucundan kıyısından oldu btıgün galiba. Bu sefer yapaoildirn" diyorsun ve sonra "Oyunculuk çok zor bir şey ve o zorluk içinde debelenmek beni bağladı bu mesleğe" dediğin bir yere geliyorsun. Çok zor olduğu için, "oldu mu, olmadı mı, yaptun mı, yapamadım mı" ile uğraşmak beni kendine bağladı. - Zor şeylerle uğraşmayı sever misiniz? - Evet. Şundan da bahsetmeliyim... Ben Istanbul'a hcrhangi bir şey için gelmedim. Buraya gelirkenki tek amacım denizle doğru orantılı olarak içimde başlayan Istanbul tutkusuydu. Aklımda tiyatro yapmak yoktu. Televizyon zaten olamazdı. "Tiyatro mezununun televizyonda işi ne" gibi bir durum vardı bizim zamanımızda. tstanbul'u çok hırpalanan, hoyrat davranılan ama aslında harika olan birine benzetirdim. Herkesin bir beklentisi vardı Istanbul'dan. Oysa benim tek amacım Istanbul'a gelmekti, onu uzaktan sevmek yerine onunla tanışmak istemiştim. İçimde Istanbul 1 a karşı karşılıksız bir sevgi vardı, lstanbul'u ve denizi hiç yalmz bırakmak istemedim. Sanınm Istanbul benim en yakın arkadaşım, sırdaşım. Beni hayata bağlayan şeylerden biri. Oyunculuk da tstanbul'la beraber yürüdü yaşamımda. Bir animasyon grubumuz vardı. O zaman böyle değıldim, daha sosyaldim. Çok severek 3 yıl yaptım. O ekiple beraber Istanbul'a geldik. Sonra ilk işim Hülya Avşar Show'da oldu. Sonuçta gerçckleşen hayallerim, hayatımdaki bütün güzellikler Istanbul 'un bir hediyesidir bana. • Binnur Kaya: Kılığımı değiştirir, tepkilere bakardun - Çok abartıl] karakteri çok doğal oynuyorsunuz. Belki de o yüzden komedilerde çok güldûrüyorsunuz... Sunnız nedir? - Oyunculuğun empati ve hafızayla doğııı orantılı gittiğine inanıyorum. Ben insanlan gözlemler, onlara dikkat ederdim hep. Ortaokulda kendi kendime dışanya çıkmaya başladığım zamanlarda evde kılık değiştirirdim ve tek başıma otobüse binip, insanlann tepkilerine bakardını. Onları rahatsız olacaklan kılıklarla "Bana nasıl bakıyorlar" diye gözlemlerdim. Arkadaşlanmla buluşmaya da tanınmayacak şekilde giderdim. Mesela buluşacağımız yere önceden gidip dilenci gibi beklerdim. Sadece tepkilerini merak ettığım için... Çok ilgimi çekiyordu bu. Sonra ben olduğumu anladıklannda nasıl şaşırdıklanna bakıyordum. Şimdi öyle şeyler yapamıyorum tabii çünkü tanmır olunca özgürlüğünüz kısıtlanıyor. Ama hâlâ buna benzerler şeyler yapıyorum. - En son ne yapnnız mesela? - Hatırladığım iki şey var. Çok sevdiğım bir oyuncu arkadaşım Eskişehir'c gidecekti çekim için. Trenle onu uğurladım. Sonra başka bir yakın arkadaşımla arabayla ondan önce onun kalacağı otele gittim. Oteli temizleyen kadınlann kıyafetlerinden rica ettim ve onu giyip onun kalacağı odanın tuvaletine girdim temizliğe. O geldiğinde tuvalette temizlik yapıyordum, daha işim bitmemişti ve arkam dönüktü. Öyle bir haldeydim ki, "Bacım yeter, tamam yorma kendini artık" dedi. Sonra ben birden dönüp, aramızda kullandığımız esprili bir şey dedim. Çok şaşırdı, muhteşem bir andı. Bir de bunu bir yandan kaydetmiştim. Ikinci olay Engin'le... Engin ve arkadaşlarımız yurtdışına gitmişlerdi. Ben ekipteki arkadaşlanmızdan biriyle telefonlaştım. Buradan kalktım gecenin bir yarısı yurtdışına gittim. Arkadaşımız bana sessizce kapıyı açtı, ben de onlar otururkcn lavabodan çıkmışım gibi ıçeri girip yanlanna oturdum. Engin o kadar şaşırdı ki sevindi mi, üzüldü mü anlayamadım. Çünkü tam ben girmeden 15 saniye öncc yüksek sesle "Keşke Binnur da burada olsa" demiş. Bunlar çok güzel gerçekten. Dilerim hayat sağlık ve imkân verir de, hep böyle şeyler yaşayabilirim. • DUNYALI YAZILAR Gazetecilik ZULAL KALKANDELEN i nternet medyasının giderek geleneksel I medyanın önüne geçtiği günler yaşıyoruz. Dünyanın bir ucundaki bilgisayardan ya da telefondan çıkan bilgi, anında dünyanın öbür ucuna ulaşıyor. Oturduğunuz yerden haberin hızına yetişmek bile baş döndürüyor... Son dönemde bütün dünyada önem kazanan bir gazetecilik türü gelişti: "Vatandaş gazetecillği" (citizen journalism) deniyor buna. Kısaca şöyle anlatabiliriz bunu: Kurumsal bir yapı içerisinde gazetecilik yapmayanların, çevredeki olaylara ilişkin yazdığı haberlerin, çektiği fotoğrafların ya da videoların bloglarda yayımlanması... Doğal olarak böyle bir ortamda, hıza yetişemeyen geleneksel medyanın ve eski usul gazeteciliğin geleceği tartışılmaya başlandı. Ben klasik gazeteciliğin bir süre daha varlığını koruyacağını, ama zamanla bugünkü önemini yitireceğini düşünüyorum. Çünkü artık okuyucu, haber alma ihtiyacını çok sayıda kaynaktan ve çok daha hızlı giderebiliyor. Bu bir gerçek. Bunun karşısında gazetelerin sahip olduğu avantaj ise, marka ya da kurum kimliğinin güvenilirliği... Nitekim, internet medyasına destek vermeyenler, "Sayısız blog ve sitenin güvenillrllğlnden nasıl emln olacaksınız?" diye soruyor. Vatandaş gazeteciliğinin ya da internet medyasının güvenilirliğini sağlayan en önemli unsur içerik... Bir sitede yazılanların güvenilir olup olmadığını, doğrudan içerik belirliyor. Okuyucu, kendisine sunulanları faydalı ya da gerçeğe uygun bulmazsa, bir daha o siteyi ziyaret etmiyor. Böyle bir durumda yapacağı tek şey, bir tıkla başka bir siteye geçmek... Ama adını ne koyarsanız koyun; ister klasik gazetecilik olsun, ister internet ya da vatandaş gazeteciliği, sonuçta güvenilirliği sağlamak için bağlı kalınacak ilkeler aynıdır. Çünkü bence asıl mesele, haberin yer aldığı ortam değil, haber yaparken uygulanan ilkelerdir... Bu ilkeleri en iyi şekilde maddeleyen bir listeye rastladım geçenlerde. 11 maddelik bu liste, New York Üniversitesi'nde gazetecilik dersleri veren Prof. Jay Rosen'ın blogunda yayımlandı. Rosen'a göre, etik davranıp davranmadığını kontrol etmek isteyen bir gazeteci, yaptığı işlerde aşağıdaki ilkelere uygunluğunu sorgulamalı: 1. Temel amacınız, doğruyu söylemek ve gerçeği ortaya koymak mı? 2. Gerçeği söylemekle ortaya çıkabilecek ve temel amaçla bağdaşmayacak her türlü menfaatı ortadan kaldırdınız ya da açığa vurdunuz mu? 3. Nerede durduğunuzun anlaşılması ve size güven duyulabilmesi için, bilinmesi gereken her şeyi söylediniz mi? 4. Bilgiyi, aldatma, yalan ya da hile yöntemlerine başvurmadan mı topladınız? 5. Kaynak olarak kullandığınız herkese, kamu yararına çalışan bir gazeteci olduğunuzu açıkça söylediniz mi? 6. Kaynak olarak kullandığınız kişilerin güvenilir olduğundan emin misiniz? 7. Haberin öncesinde, haberi oluştururken ve sonrasında, haberinizde geçen her bilginin doğruyu yansıttığından emin olmak için, elinizden gelen her şeyi (gazetecilik ilkelerinin sınırları içinde kalarak) yaptınız mı? 8. Gerçekliği kanıtlanabilir bilgileri kullandınız mı? Yazdıklarınız, teorik olarak bir başkası tarafından da doğrulanabilir mi? 9. özel kişilere zararı dokunabilecek bir haberi yapmadan önce, o konuda önemli bir kamu yararı olup olmadığını sorguladınız mı? 10. Kamunun haber alma hakkından başka bir amaca hizmet etmediğiniz doğru mu? 11. Kullandığınız materyallerin orijinalini kimden aldığınızı açıkça belirttiniz mi? Bir kuruma bağlı olarak ya da serbest çalışan bir gazeteciyseniz veya vatandaş gazeteciliği yapıyorsanız, bu listeyi hep yanınızda bulundurun. Her yazıdan sonra 11 soruya da "evet" yanıtı verin ki, gazetecilik adı altında iftira, yalan, hakaret yazmayın... • www.zulalkalkandelen.com / kzulalOyahoo.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle