17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 20 ARALIK 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 19 ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Sağduyu Notları “Duvara tebeşirle ‘Savaş istiyoruz’ diye yazmışlar. Bunu yazan vuruldu çoktan.” Sevgili okurlar, dört gün önce Brecht’in bu dizeleriyle bitirdiğim yazıma öyle bir ses verdiniz ki, meğer ne çok ne çok insanın dileğiymiş yaraları sarmak… Yaralara bıçak sokup kanatmak yerine yaraları sarıp okşamak gerekliliğine okurlardan da sayısız öneriler geldi. Siyaseten “şunu yapmalı, bunu yapmalı” gibi telkinleri bir yana bırakıp yaşamın her alanında yararlı olabilecek üç ders notu, sağduyu notu çıkardım mektuplarınızdan: 1) Daha az konuşup daha çok düşünmek, daha çok okumak… 2) Aynı sözcüklerin, farklı kesimlerde farklı algılamalara, farklı çağrışımlara yol açtığının bilincinde olmak… 3) Karşındakinde görmek istediğin değişimi önce kendinde uygulamaya çalışmak… Ne dersiniz, biraz da bunları denesek mi? İllallah! Metis Yayınları her yıl çıkardığı ajandalarla beni yıl boyu adeta tutsak alır! Yıl geçer gider, onların ajandasını atamazsınız. 2007’de “Cadılar”, 2008’de “Yaratıcı Direniş”, 2009’da “Hayvanlar ve İnsanlar” üzerine odaklanmışlardı. 2010 yılının ajandasının başlığı “İllallah!”. Hemen açıklayayım: Ajandayı hazırlayan Metis Yayınevi, herkesin “inanma hakkına” saygı duyuyor; ancak inanmama hakkına da saygı duyuyor, hatta belki de daha derin bir saygı duyuyor. Çünkü: “…İnanma hakkı, örgütlü dinlerle, devlet bütçeleriyle, polis ya da asker kuvvetleriyle koruma altına alınmış durumda; buna karşılık, varoluşlarını inanma temelinde tanımlamak istemeyenler genellikle tekil, münferit ve örgütsüz...” Doğduğumuzda, bize sorulmadan verilen bir dini kimliği, kendi seçimimiz olmayan bir kimliği kabullenmemiz bekleniyor. O kimliği sorgulamak bile insanın başına ne dertler açabilir! Nitekim son yıllarda hem dünyada hem ülkemizde dinsel kimlik dayatmalarının arttığını, baskıya dönüştüğünü görüyoruz. Metisçiler 2010 Ajandası’nı bu dayatmaya “İllallah” diyenlere sunuyor. Edebiyat Gezintisi Ajanda boyunca adeta bir düşünce, ama daha çok edebiyat gezisine çıkıyorsunuz. Dostoyevski’den Oğuz Atay’a; James Joyce, Camus, Gide, Faulkner’dan Bilge Karasu, Kundera ve Umberto Eco’ya; Ömer Hayyam’dan Metin Altıok’a ve daha nicelerinden tadına doyulmayan alıntılar… “Tanrı sevgi karşılığında bir mükâfat teklif ettiğine göre sizin Tanrınız ahlaksızdır” diyen Dostoyevski… “Bütün dinler cahile aynı ölçüde ulvi, siyasetçiye aynı ölçüde kullanışlı, düşünüre aynı ölçüde gülünç gelir” diyen Lucretius… “Cennette bir efendimiz olduğu sürece yeryüzünde köle olacağız” diyen Mikhail Bakunin.. “Tanrı kavramının herhangi bir geçerliliği ya da faydası varsa, ancak ve ancak bizleri daha büyük, daha özgür, daha sevecen kılması olabilir. Eğer Tanrı bunu yapamıyorsa, O’ndan kurtulmanın zamanı gelmiş demektir.” Bu da “arkadaşım” James Baldwin’den bir alıntıydı… Benden bu kadar, gerisini kendiniz okuyun! Edirne Mektubu “Benim Canım Edirnem” yazım üzerine Edirne’den mektuplar, telefonlar, haberler yağdı. Ayhan Tunca’nın Edirne kitapları geldi. Edirne Haber gazetesinde “Heeeey Sevgili Oral, bırakın konulmayan levhaları, konulmuş olanlar bile kaldırıldı” diye haykırıyordu Ayhan Tunca. “Elin oğlu İsveç’te İlhan Koman adına kültür turizmi düzenlerken, biz ‘İlhan Koman bu evde doğdu’ levhasını söküyoruz” diye yakınıyordu! İnanmak istemiyorum ama gerçek. Bir kez de bu köşeden ben sorayım Edirneli yetkililere: Dünyanın hayran olduğu, adına müzeler kurduğu İlhan Koman gibi bir sanatçının doğduğu, büyüdüğü kentten izlerini silmeye çalışmak neye, kime hizmet etmektir? [email protected] faks: 0212.2571650 [email protected] Naile Akõncõ’nõn son dönem resimleri 9 Ocak’a kadar Evin Sanat Galerisi’nde sergileniyor Anlamlõ bir yõl sonu sürprizi ERHAN KARAESMEN Naile Akıncı’nõn Evin Sanat Ga- lerisi’nde açõlan sergisi tam bir şölen. Açõlõş akşamõ kalabalõktan biraz sõy- rõlarak Naile Hanõm’la bir kenara çekilip baş başa bir söyleşi yapma şan- sõmõz oldu. Kõsõk ve buğulu bir ses- le şöyle anlatõyordu: “Seksenleri bulan yaşımın da etkisiyle zamanın yıpratıcılığı kendini daha çok gös- teriyor. Kendimi yorgun hissedi- yorum; ellerim gittikçe daha fazla titriyor, onları rahatlatabilmek için ilaç alıyorum. Yardımcım boya tüplerini açıp, fırçanın yanına yer- leştiriyor. Sonra boyamaya başlı- yorum. Orada dışardan büyük bir güç sanki bana kuvvet vermeye başlıyor; ağrılarımı duymuyorum. Ve en önemlisi ellerim de titremi- yor. İşime koyuluyorum.” Bu elbette dõşarõdaki bir gücün si- hirli dokunuşuyla yaratõlmõş bir durum değil. Büyük sanatçõlarõn epeyce bir bölümünde rastlanan ve Naile Ha- nõm’da açõk bir şekilde ortaya dökü- len o benzersiz iç ateşin oluşturduğu bir güç. Sanatsal yaratõcõlõk herkese vergi değildir. Naile Akõncõ bu yara- tõcõlõğõn körüklediği yoğun bir iç di- namiği, hayatõ boyunca yaşamõş. Naile Hanõm altmõş küsur senedir resim yapõyor. Tema ve motifleri çok fazla değişmedi; büyük çeşitlilik göstermedi. Ancak bu durumlarda dü- şülebilecek kendini tekrarlama, ya- kaladõğõ formatõ yinelemenin tuzağõna kesinlikle düşmedi. Aksine, birbiri- ne benzer gibi gözüken resimlerinin her birinin içine bir başka coşku, bir farklõ ‘çeşni’ yerleştirmenin yolunu buldu. Bu ancak çok güçlü bir yara- tõcõlõk dürtüsünün ürünü olabilirdi. Bu özelliğiyle Naile Akõncõ, Türk resim sanatõ çerçevesinde özel bir feno- mendir. Elli senedir Eyüp’ün motif- lerine sevgisini hiç azaltmadan; ama sürekli değişkenlik sergileyerek Eyüp’ün coğrafi ve sosyal temalarõ üzerine birbirinden güzel şeyler yap- maya devam ediyor. Son iki yõllõk dö- nemin ürünleri olan resimlerinin toplu olarak sunulduğu son sergisinde mavili, yeşilli, çürük sarõlõ, her tür- lü Eyüp, bozulmuş doğal çevresinin ve sosyal yapõsõnõn iç burukluğunu da yansõtacak biçimde tuvallere yansõ- mõş bulunuyor. Naile Akõncõ üzerine yõllardõr büyük zevk duyarak bir şeyler yazmayõ de- nemişimdir. O yazõlardan birinde “Büyük Hoca’nın hayırlı talebesi” sloganõ içinde Zeki Kocamemi’ye atõflar yapmõş olduğumu hatõrlõyorum. Zeki Bey, Batõ plastik sanat kül- türüne ilk kapsamlõ açõlõşõn temsil- ciliğini yapan kuşağõn çok önemli, belki de en önemli sanatçõsõydõ. Genç yaşta ölümünün ve ondan sonraki dönemlerde de Naile Ha- nõm’dan başka içten ve kuvvetli sa- hipliğini yapan kişilerin ve merci- lerin bulunmayõşõ dolayõsõyla, hak etmediği şekilde unutulup gitmiştir. Naile Hanõm, hayatta Zeki Bey’in öğrencisi olmak gibi bir şansõ ya- kalamamõş olsaydõ da herhalde, bir büyük sanatçõ olurdu. Ama, “Ko- camemi ustanın hayırlı öğrenci- si” olmanõn getirdiği imtiyazla kuv- vetli bir kişisel üsluba dayalõ bir ya- ratõcõ olgunluğunu genç yaşlarda ya- kalamõştõr. Naile Akõncõ sergisi, çok anlamlõ ve önemli bir sanat olayõ niteliğini taşõ- yor, içten ve gerçek sanat meraklõla- rõnõn bu ‘Büyük Leydi’nin son ya- põtlarõnõ mutlaka görmelerini salõk ve- riyorum. Naile Akõncõ’nõn sergisi sezon ortalarõnõn ve yõlõn çok anlamlõ ve önemli bir sanat olayõ niteliğini taşõyor. İçten ve gerçek sanat meraklõlarõ bu ‘Büyük Leydi’nin son yapõtlarõnõ mutlaka görmeli. ‘Rita’nın Şarkısı’ İstanbul’da Kültür Servisi - Işıl Kasapoğ- lu’nun yönettiği William Russell imzalõ ‘Rita’nın Şarkısı’, Ankara ve Adana Devlet Tiyatrosu’ndan sonra şimdi de İstanbul DT’de sah- neleniyor. İngiliz yazar ve besteci William Russell’õn 1980’de yazdõ- ğõ, dünyada pek çok kez sahnele- nen bu bol ödüllü oyun, yollarõ ke- sişen edebiyat öğretmeni ile cahil berber kõzõn birbirlerini dönüştür- me öyküsünü anlatõyor. Oyunda Dr. Frank’i Çetin Tekindor, Ri- ta’yõ ise Tülay Günal canlandõrõ- yor. Bir kadõn ile erkeği edebiyat aracõlõğõyla bir araya getiren, bü- yük yazarlarõn ve yapõtlarõnõn ince- likleriyle zenginleştirilen oyunu, Türkçeye Sevgi Sanlı kazandõrdõ. ‘Rita’nõn Şarkõsõ’ 22-27 Aralõk ta- rihleri arasõnda Şişli Cevahir Sah- nesi’nde. (0 212 380 12 38) ‘Ekmek bedeni, kitap beyni doyurur’ ABİDİN YAĞMUR MERSİN - Ticaret ve Sanayi Odasõ’nca düzen- lenen ‘Mersin Kenti Edebiyat Ödülü’ne de- ğer görülen Osman Şa- hin, ödülünü Mersin’de yazar dostlarõnõn ve Ars- lanköylü hemşerilerinin katõldõğõ törenle aldõ. Törende, bugüne ka- dar aldõğõ ödüller arasõn- da en değerlisinin bu ödül olduğunu ifade eden Şa- hin, “İnsanın yaşadığı yerde ödüllendirilmesi kadar onurlu bir şey yok” dedi. Şahin konuşmasõnda, Türkiye’de okuma alõş- kanlõğõnõn olmadõğõna dikkat çekerek “Bir at, binicisi kadar başarılı- dır, bir edebiyatçı oku- duğu kitaplar kadar- dır. Ekmekle kitabı bir tutmalıyız. Zira ekmek bedeni, kitap beyni do- yurur” dedi. Törene katõlan edebiyat eleştirmeni Semih Gü- müş, edebiyatõn insanõ ve gerçeği anlattõğõnõ be- lirterek Osman Şahin’in de Anadolu’nun sert ger- çekliğini yansõtan hikâ- yeler yazdõğõnõ vurguladõ. Osman Şahin’in her za- man ‘köylü’ kaldõğõnõ ifade eden sinema eleş- tirmeni Atilla Dorsay da, “Ama bu köylülük Ata- türk’ün dikkat çektiği soyluluk ve efendilik- tir. Şahin bir toprağın insanıdır. Umarım hep öyle kalır” dedi. Şahin’in öykülerini yazarken kah- ramanlarõ kötü ya da iyi diye ayõrmadõğõnõ belirten yazar Doğan Hızlan ise “Onda müthiş bir kişi betimlemesi vardır” yo- rumunda bulundu. Mersin ve edebiyat alanõnda önemli bir gün yaşadõklarõnõ söyleyen Mersin Valisi Hüseyin Aksoy ise “Osman Şa- hin’in Mersinli olması bizi daha çok onurlan- dırıyor” dedi. Ticaret ve Sanayi Odasõ Başkanõ Şerafet- tin Aşut, Oda Meclis Başkanõ Faik Burak- gazi, ödülün jüri üyele- ri Özdemir İnce ve Ce- lal Soycan’õn ev sahip- liğindeki törene Büyük- şehir Belediye Başkanõ Macit Özcan, Emniyet Müdürü Arif Öksüz, CHP Milletvekili İsa Gök de katõldõ. OSMAN ŞAHİN, ‘MERSİN KENTİ EDEBİYAT ÖDÜLÜ’NÜ ALDI Osman Şahin, törende Semih Gümüş, Doğan Hız- lan, Atilla Dorsay ve Arslanköyü’nden kadınlarla...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle