17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 ARALIK 2009 / SAYI 1239 ATINA BRUKSEL İki Türk diplomat ve düşündürdükleri MURAT İLEM Bazı diplomatlar vardır "pes yani" demeden geçemezsiniz. Bunları siz çeşitlendirip değerlendirirsiniz. Kimi torpille gelmiştir, havasından geçilmez. Kimi pasiftir, ne kokar ne bulaşır. Kimi aktiftir, her ortamda her alanda onu görüp gurur duyarsınız. Kimi "nasıl olsa üç ya da dört yıl kalıp, inşallah buradan başka bir dış göreve zıplayıp, emekliliğime bir adım daha yaklaşınm" düşüncesi içindedir. Tüm bu kategorilerdeki insanlan bizler genelde "pes yani" diye değerlendiririz. Buradaki "pes yani" tanımı, olumlu ya da olumsuz olarak sizin düşüncenizin söz ya da yazıya dökümüdür. Bu yazıda 22 yıldan bu yana Atina'da Türk basınını temsil eden biri olarak son dönemde beni etkileyen ve gurur duymamı sağlayan iki diplomat portresi çizeceğim. Tabii şimdi bu iki portreyi çizdikten sonra söz konusu kişilerden "ne gereği vardı" şeklinde tepki alacağım. Belki aramız limoni MALMO Yılbaşı hazırlığı AÜ HAYDAR NERGİS Yeniyıldabiryerlere gitmeplanım yokken, günlerdir eski defterlerimi kanştınyorum, yaşamımdaki bazı aynntılann yerini değiştiriyorum, acelerr var; çok uzak bir yolculuğa çıkacağım sanki. Arada aynalara takılıyor gözüm. Yıl boyunca, tıraş zamanlan dışmda aynaya bakmadığunı anımsıyorum, yüzüm bana yabancı sanki. Sokakta gürültü var. Kökünden kesilmiş üç metre, beş metre boyundaki çam ağaçlannı vinçlerle mahalle aralanna, büyük meydanlara yerleştirerek ışıklandınyorlar. Evleri süslemek için, köşe başlannda, yeni kesilmiş çam fidanlan satıhyor. Böylesine doğasever bir ülkede, insanların doğasındaki bu ikileme, bu çifte standarda akıl erdiremiyorum. Fazla kilolanm nedeniyle artık giyemediğim kazaklanmı, pantolonlanmı, gömleklerimi bir yardım kuruluşuna vermek üzere kenara ayırdım. Yer yokluğundan karton kutulara doldurup balkona koyduğum eski kitaplanmı görürüp şehir kütüphanesine bırakması için bir arkadaşıma telefon ettim. Kendim gitmek istemiyorum. Çünkü, gittiğimde, kütüphanenin içinden çok dışıyla ilgileniyorum. Kütüphanenin camlarla kaplı güney yüzü, sık ağaçlı büyük bir parka bakıyor. Soğukta, akşam saatlerinde „ olacak, belki de bu diplomatlarla Atina'dan aynlana kadar görüşmeyeceğiz. Ancak tüm bu olabilecekler benim bu yazıyı yazmamı önlemeyecek. llk diplomatımız bir kadın. Ancak kaduı olduğuna bakmaym, orta boyda kırk erkek diplomatı her alanda bir cebinden çıkanp ötekine koyar. Üç yıldan fazla Atina'da görev yapıyor. Aslında bu Yunanistan'daki ikinci görevi. Kimseye üstten bakmaz. Girip çıknıadığı ortam yoktur. Her etkinliğin içinde olup, herkesin işine koşar. Halkla ilişkileri korkunç düzeydedir. Atina'daki tüm yabancı diplomatik misyon, yine burada yaşayan binlerce Rum (çoğu hâlâ Türk vatandaşı) onu tanır. Yunanlı, yabancı ve Türk gazeteciler, sanatçılar, görev alanmdaki 15 hapishane ile burada yatan 250 tutuklu vc hükümlü dahil herkes bu kadın diplomata saygı duyup enerjisine hayran kalır. 0nun etkinlikleri ile ilgili haftada en az bir ya da iki e-posta alırım. Başta Türk-Yunan ilişkileri olmak üzere hemen her konuda bir etkinliğe imzasmı atmazsa o hafta işi rast gitmez. Idil Biret dahil onlarca sanatçıyı Atina'ya getirmiş, kültürel anlamda aklınıza gelmeyecek girişimlerde bulunmuştur. Bizler çoğu zaman onun hızına yetişemeyiz. Eğer düzenlediği herhangi bir etkinliğini takip etmezsek, ilk gördüğünde şaka yollu da olsa illa sitem etmeden geçmez. Cin gibidir, içinde olduğu ortamda iki yüz kişi de olsa illa o kabahğı süzgecinden geçirip, kimin olup kimin olmadığını beyin defterine not eder. Enerjisi sürekli cn üst düzeydedir. Son olarak lstanbullu Rumların önemli bir bölümünün oturduğu Paleo Faliro Belediye Başkanı Dionisis Hacidakis ile ortaklaşa düzenlediği "lstanbullu Üç Ressamdan KaliMerhaba!" isimli sergide karşılaştun. Yine cıva gibiydi. îstanbul'da yaşayan Ermeni ressam Verjin Şabçı, Atina'da yaşayan ve yine îstanbullu Rum olan Gefso Elmacıoğlu-Papadaki ve Nelli Gavroğlu'nun tuvallerine yansıyan güzellikler onun girişimleri ile sergilendi. Bu girişime maddi destek ise lstanbullu Rumlar arasında çok tanınan Hrisula Teoktistu, N & T Special Events sahibi Niki Çiropulu, Art in Arto Catering Firması sahibi Nikos Taktikos ve Aslanis Hazır Giyim'den Klio Etnopulos'dan gelmişti. Tabii bu isimleri bulan yine bizim kadın diplomatımız oldu. Yazının başuıdan beri övgüyle söz ettiğim kadın diplomatımız Türkiye'nin Atina-Pire Başkonsolosu Beyza Üntuna. Dışişleri Bakanlığımız Yunanistan'a bazen özen göstermeden diplomat tayin eder. Ancak ona . Yunanistan'da ikinci defa görev vererek bir defa daha tam on ikiden vurmuş. Bir diğer isim şunun şurasında üç aydır Atina'da görev yapan, Türkiye'nin yeni Atina Büyükelçisi Hasan Göğüş. Kendisi ile hiç tanışmadım, bir kere uzaktan gördüm ve karşılıklı hiç konuşmadım. Ancak sefir ve sefıre Göğüşler hakkında çok olumlu duyumlar alıyorum. Sanınm Türk Dışişleri bu tayin konusunda da on ikiden vurmuş. Tabii Büyükelçi Hasan Göğüş başka bir yazıma da konu olacak. lşte size iki Türk diplomat ve düşüdürdükleri. Atina'ya geldiğinizde bu iki insanla tanışırsanız, bana kesinlikle hak vereceksiniz. • [email protected] sığınacak yer arayan kuşlar, ayırdına vamıadan gelip camlara çarparak ölüyorlar. Parkın temizlik görevlileri, her sabah, gagalan kınlmış kuş ölülerini toplayıp çöp bidonlanna atıyorlar. Her gün binlerce kişınin ziyaret ettiği kütüphaneyi inşa ederken böyle bir aynntıyı akıl edememişler. Kitaplan götürecek arkadaşımın zili çalmasıyla kendime geliyorum, kutuları arabaya dek götürmesine yardım ediyorum. Geri döndüğümde, camın kenanndaki, İkinci Dünya Savaşı'ndan kalma fotoğraf albümüne takılıyor gözüm. Fotoğraflardaki yaşhlardan çoğu şimdiye ölmüşlerdir. O güleç yüzlü çocuklar, yaşıyorlarsa, şimdi altmış/ yetmiş yaşında olmalılar. Ressam arkadaşım Henrik'e telefon edip, fotoğraf albümünü de ona vermeliyim. Birden, kendi aile albümümde eksilen resimleri anımsıyorum; annem, babam, teyzem, dayılanm... Yollara kar serpiştiriyor. Yeni yıl hazırhkları nedeniyle, camlar, vitrinler ışık seli. lnsanlar, ahşveriş telaşında. Bir ambulansın acı sirenleri duyuluyor uzaktan. "Yine birileri intihar etmiştir", diyorum kötümser bir tahminle. Noel yaklaşırken ve kış aylannda intihar edenlerin sayısı artıyor. lnsanlar, yalnızlıklarmı, kimsesizliklerini en çok bu aylarda duyumsuyorlar. Yeni yıla doğru, ilk kez, bugüne dek yapamadığım bir şeyi yaptım. 20 yıllık adres ve telefon defterlerimi gözden geçirdim. Bir tanesi hariç, ölen, yiten arkadaşlanmın adreslerini, telefon numaralannı defterimden sildim. Bir tek Elif e kıyamadım. Mektuplarmı bir kez daha okuyup ayn bir yere koydum. Kulağım sürekli telefonda. Yıllar önce bir trafik kazasında yitirdiğimiz Elif, sanki bir gün telefonda bana "alo!" diyecek. Hüzünlü gülümsemesiyle bir yerlerden çıkıp gelecek... Yeni yıl kutlamalan için aldığım zarflardan birine uzanıyor elim. Üzerine, "Avukat Elif Tuncer / Türk Hava Kurumu Işhanı / Kat 2 / Adana" diye yazsam, pulunu da yapıştırsam, sanki gidip bulacak Elif i... Niceyıllara!.. • [email protected] TORONTO Kraliçeye evet, krala hayır UĞUR GÜNDOĞMUŞ Bildiğiniz gibi, Kraliçe İkinci Elizabeth, aralarında Kanada'nın da bulunduğu 16 ülkenin resmi devlet başkanı. 1952 yılında tahta geçmesinden bu yana, Kanada'yı birçok kez ziyaret eden Kraliçe İkinci Elizabeth, her ziyaretinde "ikinci evine" geldiğini söylüyor. Araştırmalara göre, kraliçenin Kanada sevgisi karşılıksız değil. Geçen ay yapılan bir kamuoyu yoklaması, Kanadahların yüzde 64'ünün kraliçeyi sevdiğini ve benimsediğini ortaya çıkarmış. Bu sevginin monarşiye olan bağlılıkla ilgisi yok elbet. Monarşi, Kanadalılann politik ve sosyal yaşamında hemen hemen hiçbir ağırlık taşımıyor. Başbakanuı atadığı genel vali, kraliçenin Kanada'daki temsilcisi. Anayasaya göre, önemli ayncalık ve yaptınmlara sahip olsa da, genel valinin temel görevi, hükümetin çıkardığı yasalan onaylamak. Bugüne kadar devlet işleyişinde herhangi bir sorun çıkmaması nedeniyle, kraliçenin ve onun temsilcisi genel valinin Kanadalılar için sembolik bir anlam taşıdığını söylemek yanlış olmaz. Ancak, Kraliçe İkinci Elizabeth ölum ya da sağlık nedeniyle tahttan aynlırsa, oldukça ateşli tartışmaların yaşanacağı kesin. Çünkü, Kanadalılann sadece yüzde 23'ü, kraliçenin tahttan inmesinden sonra monarşinin devam etmesini istiyor. Büyük bir kesim, devlet başkanının Kanadalı olmasmdan yana. "Monarşi"yi terk edip, "cumhuriyet"e geçmek ıse, hem federal hükümetin muhalefetle birlikte ortak karar almasını, hem de Kanada'yı oluşturan bütün eyaletlerin bu karan onaylamasını gerektiriyor. Hiç kuşkusuz, böyle bir gelişmenin, Quebec eyaletindeki aynlıkçı akımı alevlendirmesi çok büyük bir ihtimal. O nedenle, monarşiden vazgeçmek kolay bir çözüm değil Kanada için. Geleneklere göre, Kraliçe İkinci Elizabeth'ten sonra tahta çıkacak kişi Galler Prensi Charles. Geçen ay, eşi Camilla Parker Bovvles ile Kanada'yı ziyaret eden Prens Charles, özellikle Toronto'da beklediği ilgiyi bulamadı. Prens Charles'la ilgili Torontolularla yapılan röportajlardaki ortak nokta, umursamazlık. Sanki şehirlerini ziyaret eden kişi bir süre sonra krallan olacak kişi değil de, Kanada'da turist olarak dolaşan sıradan bir devlet görevlisi. Aynı araştırmadaki rakamlar, sokaktaki Kanadalının Prens Charles hakkındaki görüşünü çok açık şekilde belgeliyor: Galler Prensi'ni kral olarak görmek isteyenlerin oranı sadece yüzde 22. Araştırmanın en ilginç yanı, Prens Charles ve Lady Diana'nın ilk çocuklan Prens William'a verilen destek. Nüfusun yüzde 31 'i Prens William'ı kral olarak görmekten memnun olacak. Yani, oğlu, babasından daha çok seviliyor. Galler Prensesi Diana'nın trajik bir trafik kazasında ölümünden sonra Prens Charles'ın Camilla Parker Bovvles ile evlenmesi, öyle anlaşılıyor ki, Kanadalılar tarafından pek hoş karşılanmamış. Prens Charles, Kanadalılann kendisine daha çok destek vermesi için ne yapar bihniyorum. Ama ağzıyla kuş tutsa bile, Atlantik'in bu yakasında "Kraliçeye evet ama krala hayır" fikrinin önemli bir değişim göstermesi pek mümkün görünmüyor. Galiba herkes için en iyi çözüm, statükonun bir süre daha böyle devam etmesi. O nedenle, kraliçeye uzun ömürler dilemekten başka bir şey gelmiyor elimden: Long live the Queen! • [email protected] Lezzet haftası ve Atatürk 1 yemeği ERDİNÇ UTKU ürkiye'yi ve Türk mutfağını X Belçikalılara göbek dansı, mehter marşı vc sıradan yemeklerle tanıtarak zaten kafalannda var olan önyargılan ve algılamalan daha da kuvvetlendiriyoruz. önyargılan bertaraf erme konusunda elimize geçen son firsatı ise yeterince kullanamadık. Flaman bölgesinin her yıl düzenlediği "Lezzet Haftası"nda bu sene konuk ülke Türkiye'ydi. 12 Kasım'da başlayan ve 10 gün süren Lezzet Haftası boyunca Türkiye ve dünyadan ünlü aşçılar buluşru, Türk yemekleri ve çeşitli kültürel etkinlikler sergilendi. Leuven kentinin "lezzet başkenti" olduğu Lezzet Haftası'nda mahalle şenlikleri, Türk aşçılarla yemek atölyeleri, "eski dönemlerde yemek" konulu söyleşiler, farkh lezzetlerin denendiği sağlıklı yemek gezileri gibi çok yönlü faaliyetler yapıldı. Belçika Türk Dernekler Birliği-Turkse Unie hafta çerçevesinde Türk yemekleri fotoğraflanrun bulunduğu pullar bastırdı. Genk'te altın döner ödülleri verildi. Toplumlann ve mutfaklannın birbirini etkilemesinin en iyi şekilde sergilendiği etkinlik ise "Mayonezli Döner" sergisi ve kitabı oldu. Zaten Türkiye'nin Brüksel Büyükelçisi Murat Ersavcı, haftanın açılışında, toplumlar arası iletişimi r(,, > geliştirmek açısmdan mutfak kültürünün iyi bir araç olacağını belirtmişti. Ancak acılı Gaziantep mutfağının damga vurduğu, altın döner yanşmasının düzenlendiği etkinlik yıllardır Avrupa'da "Türk mutfağı dönerden ibaret değildir" diye yırtınanlan zor durumda bıraktı. Bunlann imdadma ise Türk yemeklerine farklı lezzetler ekleyip modernize eden Londra Sofra restoranlan ve özer'in sahibi Hüseyin özer yctişiyor. Issey Miyake'dan giyinen, Ferrarisi dururken yürümeyi tercih eden, ilkokul diploması olmadığı halde üniversitelerde dersler veren, kendini geliştirip polo oynayan, ata binen ve sanat tarihi dersleri alan Özer, Atatürk Türkiyesi'nin mutfak kültürünü yıllardır yurtdışında başanyla temsil ediyor. Lezzet Haftası'na katılmayan ama bir iş gezim sırasında görüşme olanağı bulduğum Hüseyin Özer sohbetimiz sırasında bir ara yaphğı işi "ben Atatürk yemeği yapıyorum" diye tammlayınca "nasıl yani?" diye sormadan edemedim. "Atatürk Osmanlı'dan modern bir Türkiye Cumhuriyeti çıkardı. Alfabesini, giysisini, yasalannı birçok şeyi değiştirdi. Ben de Osmanlı yemeği değil Atatürk yemeği yapıyorum" dedikten sonra başından geçen bir olayı anlattı. öğretmenler Günü nedeniyle verdiği yemekte bir öğretmene "Nasıl yemekleri beğendiniz mi, lezzetli mi?" diye soran özer, "Çok lezzetli, yediğim en lezzetli Türk yemeği" yanıtını almış. Ama öğretmen "Senin için Türk yemeği yapmıyor diyorlar" diye eklemiş. Özer de yanıtı kondurmuş: "Türk yemeğinin ta kendisini yapıyorum ben. Üstelik diyete uygun, modernleştirilmiş. O lafi söyleyenlere benzemiyor, size benziyor. Kravatlı, kendini geliştirmiş, modern... Atatürk yemeği! Ne kadar şanslıyım Atatürk yemeği yapıyorum." Kendimizi Belçikalılara Hüseyin özer'in yaphğı gibi "Atatürk Yemekleri" ile, Atatürk sanatıyla, kısacası Atatürk'ün Türk insanına öngördüğü çağdaş Anadolu insanı kimliğiyle tanıttığımızda arkadaşlanmızla gittiğimiz Türk restoranlannda yediğimiz içtiğimiz burnumuzdan gelmeyecek, ıkına sıkına "şey, aslında göbek dansı ve bu arabesk müzik Türk değil" benzeri açıklamalar yapmak zonında kalmayacağız. • [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle