17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 12 ARALIK 2009 CUMARTESİ •Cumhurtyet MAFTA 'gÖNU S e m ı r .••.•••.•*•:*; Aslanyürek 7 Avlu'nun setinde... Dinlerin kardeşliği değil zengin kardeşliği var Semir Aslanyürek "7 Avlu"da yedi Antakya hikâyesi ile, Antakya'nın kültür mozayiği ile karşımızda. Filmi, çokdillilik, çokkültürlülük gibi tartışmalarm, bu alandaki "açılımların" yoğun yaşandığı bir döneme denk gelen Aslanyürek, mevcut tartışmalara mesafeli. Bu konuda yoğunlaşan faaliyetlere ilişkin ise, "Kimse eşitsizlik, haksızlık, zulüm, talan, ülkenin zenginliklerini birilerine peşkeş çekmeyle ilgili konferans düzenlemiyor" diyor. Diller değil zihniyetler sorunlu - Fllm yapmak sizin için ne ifade odiyor? Film yapmak benim için... Mücadele, mücadele, mücadele... Yani yaşamak neyi ifftde ediyflrsa.... ,. j - 7 Avlu llk ne zaman aklınıza > düştü? Hatay sizin memleketfnlz aynı zamanda. Bunun nasıl blr etkisl var filml kurgulamamzda? Yıllarca önce... Yedi Avlu'nun bütün hlkâyeleri gerçek yaşamdan uyarlanmış ama farklı kurgulanmıştır. Eleni'nin karakteri benim kuzenin hanımıdır. Gerçekten eşi öldü ve üç kızıyla yalnız kaldı. Dul kalınca bir şekilde dışlandı ve iletişim kurmak için her gün bir l , bahaneyle mahalle kapılarını çalıyorıjfu. Eski solcular da günümüze kadar • böyleler. Avlusunda hazine arayan adam benim öz teyzemin oğludur. Tabii blr şey bulamadı. Diğer hikâyeler de öyle... - 7 Avlu ile ne anlatmak istediniz? Film 2009'da değil de mesela 90'larda gündeme gelseydi, mesajı ne olurdu? Bir yönetmen anlatmak istediğimi söyleyecekse film yapmasına gerek kalmaz. Insanlar ne anhyorlarsa o... Ama yine de söyleyelim de, insanlar "ne :' anlatmak istediğini bilmiyor" • demesinler. (gülüyor) Farklı dillerin değil, farklı zihniyetlerin sorun yarattığını ve iletişimsizliği mümkün kıldığını anlatmakfistedim. Bu benim VGlK'teki tezim aynı zamanda. "BabiPde Yalnızlık" adlı kısa filmde de aynı sorunu ele almıştım... Bu filmi ne zaman yapsam mesajı yine o olurdu. Zihniyet kısa sürede değişmiyor çünkü... Sanatçılar lobilere çalışıyor - Filmdeki "insanlık halleri"nin bir bölümü, sanki ülkemlzln bugünü veya geçmişine dair doğrudan göndermeleri içeriyor. Biraz bunlardan bahsetsek... Evet... özellikle bir zamanlar solcu olup şimdi solculuktan intikam alırcasına solculuğa veriştirenlere. Artık bu nedenle solcu lafı -hele de eski solcu- bana çok eğreti gelmeye başladı. Bunu zaman zaman dile getirdim ve "ben solcu değilim, sosyalistim" demeye başladım. Bir de mesela Antakya'da -postmodern çok kültürlülük babından- "Dinlerin Kardeşliği", "Kültürlerin Kaynaşması" adı altında bir sürü konferans veya etkinlik düzenleniyor. Ama "zengin kardeşliği" veya "çıkar kaynaşması"ndan başka bir şey yok ortada! Kimse eşitsizlik, haksızlık, zulüm, talan, ülkenin zenginliklerini birilerine peşkeş çekmeyle ilgili konferans düzenlemiyor. Sanatçılar bile artık sadece "lobilere" çalışıyorlar. Yapılan filmlere bakın, ülkenin hangi sorunları dile getiriliyor? Sinema eğitimini Moskova Devlet Sinenıa Enstitüsü'ndc (VGIK) tamamlayan Semir Aslanyürek, son Bursa lpek r* A K A ~7 rr ^ ° ' u ^ ' ' m Fcstivali 'nde Ü A M Z . b sergilenen "7 Avlu" E R B I L filmiyle Antakya fılmlerine •— bir yenisini ekledi. Aslanyürek Şcllale (2001) ve Eve Giden Yol (2006) filmlerinden sonra kentin çok dilli ve kültürlü yapısının farklı öykülerle sergilendiği 7 Avlu ile karşımızda. Filmin bütün hikâyeleri gerçek yaşamdan uyarlanmış ve yeniden kurgulanmış. 1993'ten bcri Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-Televizyon Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak çalışan Aslanyürek, bu döncmin başından beri Kadıköy'deki Nâzım Hikmet Akademisi'nde de ders veriyor. Aslanyürek ile, sinema, sanat, film yapmak ve son filmi "7 Avlu" üzerine konuştuk. - Çok bildik bir soruyla başlayalım. Türk sinemasının bugünkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu tabloda kendi rolünüzü nasıl görüyorsunuz? Türk Sinemasını yıllar önce nasıl değerlendirdiysem öyle... Biçim değişse de zihniyet değişmiyor. Türkiye'de hâlâ "dolmuşçu", "kaptıkaçtı", "seyyar satıcı" zihniyetiyle film yapılıyor. Bu işi daha da kolaylaştıran bir olgu digital kameralar... Ama yine de umutluyum. Bu kaostan mutlaka işe yarar şeyler çıkacak. Hangi film ne kadar yaşayacak, ona bakmak lazım... Bu tabloda benim rolümü zaman belirleyecek. Kalıcı şeyler yapmaya kararlıyım. Umanm tarih beni mahcup etmez... 'Akım yok, moda var' - Eğitiminizi Suriye ve Rusya'da tamamladınız. Bu dcneyinıinizin dünyaya ve sinemaya bakışınızdaki etkisi nedir? Suriye deneyimi iyi bir deneyimdi. Birçok Avrupa ülkesinden ve sosyalist bloktan bir sürü öğrenci arkadaşım vardı. Bazılanyla aynı evde yaşadık. Olgun ve çalışkan insanlardı, beni çok iyi yönlendirdiler. Sovyctler Birliği ise başlı başına bir olaydı. Mucize gibi bir şey. Hayatımın en güzel, en özgür ve kendimi gerçekten insan olarak hissctliğim bir dönemiydi. Neyse... Şimdi yine komünizm propagandası yapıyor diyecekler... (gülüyor) Bu deneyim bana sosyalizmin bir gerçek ve sosyalizmden sonraki yaşamın bir cehennem olduğunu kanıtladı. Sincmanın da sosyalist toplumun egemen sanatı olduğunu. Bu tezimi daha önce de dile getirdim ve bir sürü insan bunu "sadece sosyalist ülkelerde sinema yapılabilir" şeklinde anladı, ki bu öyle değil. Ama kapitalist ülkelerde parayı veren düdüğü çalıyor, aradaki fark burada. Sosyalist ülkede yönetmen sadece vicdanına hesap verirken kapitalist ülkede parayı verene hcsap veriyor. Şunu da eklemek gerekirse, Sovyetler Birliği'ndeki sinema anlayışım Türkiye'ye döndükten sonra kelimenin tam anlamıyla bozuldu. Artık film yaparken "bu film ne kadar izleyici yapar" veya "şu veya bu lobi bu filmi ne kadar tutar" şeklinde düşünmeden edemiyorum... Yakında bunu da aşabileceğime dair derin bilincim var... - Kendinizi hangi sanat "ekolüne" dahil görüyorsunuz? VGİK ekolündenim. Ama hangi akım derseniz bütün akımlan reddediyorum. Akım diye bir şey yok! Moda var! Ve oldum olası modaya ayak uyduramadım. Her akım -veya moda- sanatın gerçekliğini kendi işine gelecek şekilde çarpıtmaktan başka bir şey değildir. Seyirlik birfilm ihtiyaçtan değil Türkiye'deki reklam sektörünün fenomenlerinden biri Ali Taran. "Yetenek Sizsiniz" yarışmasında da jüri. Şimdi bir de film çekti, ismi "No Ofsayt". Herkes filmi sinemalarda izleyecek. Çünkü gala, basın gösterimi, hatta düzgün bir fragmanı bile yok. Evet, Ali Taran film yaparsa böyle olur demek mümkün. Peki ya iyi bir reklamcı neden film yapar? Ali Taran Türkiye'deki reklam sektörünün en eski, başanlı ve tanınan isimlerinden. Saymaya başlasak dilimize pelesenk pek çok , • reklamın yaratıcısı. Bir ALİ D E NIZ süredir "Yetenek U S L U Sizsiniz" yanşmasmda jüri olarak boy gösteriyor. Ama onu habere konu yapan çektiği film. İsmi "No Ofsayt". Filmin kahramanı da tanıdık, 1993 yılmda hayatımıza reklamlarla giren Ali Desidero. Derdi, futbolseverlerin en az bir kere sorduklan bir soru; "Ofsayt olmasa ne olur? Neden Ofsayt var? Bunu kaldıralım!" Filmi Ali Taran yapınca her şey farklı oluyor elbette. Filmin galası ve basın gösterimi yapılmadı. Hatta bildiğimiz şekliyle bir fragmanı bile yok. Taran'la da görmediğimiz bir film üzerinden konuştuk. Bunun bir pazarlama hilesi olduğu eleştirilerine yanıtı özgündü: "Ben sinemanın yapılarıyla ilgilenmiyorum. Herkes bu filmi sinemada görecek. Galayı da anlamlı bulmuyorum. Burada gördüklerim beni buna itti. 'Paradan kaçtı' diyenler oldu. Kaçar mıyım? Hadi canım. Anlamlı gelnıiyor bana o kadar! Hem benim gala yapmamam galaya gelecek 500 kişiyi ilgilendirir." 'Film yapsan çok tutar../ Reklamcı neden film yapar? Ya da yaptığı film nasıl olur? Sorular, sorular... Taran'a göre yaptığı reklamcı filminden ziyade bir Ali Taran filmi. Evet, Türkiye'de reklamcılık onunla özdeş. Peki ya neden sinema? Taran anlatıyor: "Pek planh olmadı bu iş. Halkın nabzını tuttuğumu söyleyip 'film yapsan çok tutar geyiği' vardı. Futbolla ilgili bir adam olarak aklıma bu geldi. Konuyu yazmaya başladım ama ne olarak yazmaya başladım, farkında değildim. Senaryo kuralları falan beni irrite etti. Zaten kuralları hiç sevmem. Amacım okunabilir olmasıydı. Ofsaytın kaldırılmasını biri kafasına takar, kinı takar dedim Ali Desidero 'bunu hallederiz' der diye düşündüm. Kendi adımla eğlenmek için de Ali Taranski, Taranova, Tarinero derken Tarantula ismi geldi." 'Ali Taran yaparsa böyle olur../ Ali Taran yaptığı işten memnun. Reklamcılıkta hep aracı olduğundan yakındığı için şimdi kendi ürününü görünür kılmanın mutluluğunu yaşıyor. Tüketici ile bire bir iletişim halinde. Filmini nasıl tanımladığı sorusunun yanıtı; "bu film dram da değil komedi de, eğlencelik. Seyirlik bir film aslında yani ihtiyaçtan değil." Fragmanın olmaması ya da tanıtımında filmden görüntü olmaması konusuna dönersek. Taran, "filmin en güzel yerleri fragmanda görünür mantığına karşı, ortada kalmamak adına bu işl yaptık" diyor, "öyle blr görsel şölen var demek de değil elbette bu. Ali Taran film yaparsa böyle olur, başka blr derdi tasası yok da." Belli ki Taran epey eleştiri almış. Bu yüzden bir savunma hali var. "Bu blr sinema eseri değil ama benim reklamlarıma da kurallarla bakarsan sınıfta kalır" diye karşılıyor söylenenleri. "Kendinl film etmiyor musun?" diyenleri "kendi filmim uğruna bunu yaparım" diye yanıtlıyor. Bir de yılların kurt reklamcısı Ali Taran'ı jüri üyeliğiyle tanıyanlar var. Işte onun sıkıntı duyduğu "gündeme gelme" polemiği de burada başlıyor. Taran başlıyor salvolara, "Ben 15 yıl akıl edemedim değil mi televizyona çıkmayı? Bana bu yarışmanın hiçblr faydası da yok. 'Aa bu adam jüri hadi ona daha fazla reklam verelim mi?' diyecekler. Görünür olarak zihinsel mastürbasyon yapmam ki ben. Kaç yaşına geldim." Reklamın dahi çocuklarından Jacques Seguela bundan yıllar önce yazdığı kitabında "Anneme Reklamcı Olduğumu Söylemeyin... O Beni Bir Genelevde Piyanist Sanıyor!" diyordu. Taran bu önermeye de ciddi kızgın. "Gençliğimde reklamcılığı çok ciddiye aldığım için bu lafa çok sinir olurdum. Ben onu şöyle çevirdim; 'Anneme reklamcı olduğumu söyleyin, sevinsin o...!' Bu ironik bir espriydi, bu şekilde ffade etmem gereklyordu. Reklamcılık gerçek ve ciddl bir iş." Yetenek mi yaratıcılık mı? Taran deyince akla bir de Cem Uzan ve Genç Parti efsanesi geliyor. Hikâyeyi, "Telsim benim müşterimdi. Reklam veren sıfatındaki Cem Uzan bana danıştı. 'Ben olmasa daha iyi olur' dedim ama bir karar vermişlerdi. Gönülsüzdüm ama 'evet' dedikten sonra gönülsüz çalışamazdım. Benim en çok canımı sıkan onu sıfırdan yarattığım iddlası. Yalnızca bana gelen bilgiler ışığında konuşma metinlerini yazıyordum. Yok gömleğini kıvıracakmış, terli görünsün diye gömleğine, sırtına su döktürmüşüm, döner pilav falan, bunlar şaka gibi... Sonuç bana göre başarısızlık. Yüzde on barajım geçemedl" diye özetliyor. Türkiye'deki reklam işlerini de sıradan buluyor, iyi işlerin nadir olduğunu düşünüyor. Yaratıcı reklamın kriteri ise sonuçları. Başansını akılda kalıcılıkla ölçmüyor. "Sloganları hatırlamamn müşteriye ya da markaya çok faydası olmaz. Hatırlamamaya göre daha iyi mi? Tamam da fayda yok, dürtü yok. Beyinde kalan tortuyu ölçemeyiz. Çağırışımlar, reklamın ömrü falan filan yorucu. Hem ben psikolog değilim bunu değerlendirmem." Kendi yaratıcılığından ise şüphesi yok. Ürün ve hizmetlerin reklam sürecinde artığı adımlarda mesafesini koruduğuna emin. Tavrını ve anlayışım, oluşuma, üretime koymayacak kadar yaratıcı olduğuna inanıyor. Yetenek Sizsiniz'de kaç Michael Jackson taklidi geliyor, saymaktan bıkmış. Elbette Jackson'a lafı yok ama bu topraklardan beslenenlerin özgünlükleriyle gelmemelerinden sıkıntılı. "Saz çalan adamlar nerede? Yanık sesli, blzl yakacak adamlar bekliyorum. Ama yok Işte, şu ana kadar gelmedl hiç. Bardak ylyen adam geliyor, ben ne yapayım onu. Yetenek mi, yaratıcılık mı yoksa ne?" diyor. Bakalım, bu hafta "No Ofsayt" vizyona girmiş olacak. Yetenek mi yaratıcılık mı? Biz de göreceğiz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle