17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Baştarafı 1. Sayfada Başlangıçta “suçlarken manşet” dedik ama, pek çok alanda suçlamanın da ötesine geçiliyor, doğrudan hüküm veriliyor. Bu hüküm verildikten sonra iki şeye bakılıyor: 1. Benim gibi düşünmeyen yayın organları nasıl hareket ediyor? 2. Asıl mahkeme davaya nasıl yaklaşıyor? Eğer öteki yayın organları konunun üstüne gitmiyorsa, onların üzerine gidiliyor: - Neden haber yapmıyorsunuz? - Yoksa siz de mi onlardansınız? - Bu haber değilse ne haber? Asıl mahkemelere bakışın da çok farklı olduğunu söyleyemeyiz. Eğer mahkeme kendi istedikleri yönde hareket etmiyorsa hemen arşiv tazeleniyor: - Bu mahkeme zaten daha önce de şu kararı vermişti. - Bunu yapacağı başkanın şu tutumundan belliydi. Böylece medyada bir mahkeme daha oluşmuş oldu: Mahkeme kararlarını yargılama mahkemesi! Yukarıda aktardığımız genel durumu bir kenara koyalım, özel bir duruma gelelim. Kasım ayının son haftasında Silivri davasında beş tahliye kararı çıktı. İki polis, üç teğmen tahliye edildi. O gece mahkeme salonundan ilk kez gülerek, sevinçle çıktık. 20. duruşmaya gelinmesine karşın henüz isimlerle cisimleri bir araya getiremedeğimiz için karar sonrasında herkes birbirine, “O isimler kim” diye soruyordu. “O sen misin?” diyen birbirine sarılıyordu. 20 yaş grubundaki teğmenler, polisler “gözün aydın”ları kabul ederken, tutuklu kalanlar karşısında sevinçlerini nasıl gizleyeceklerini bilemiyorlardı. Çoğunun ağzından kesik kesik şu sözcükler çıkıyordu: “Sizin için de böyle olacak... Sizin için de!” Herkesin ortak sevinci şuydu: Sorgusu yapılmayan kimse serbest bırakılmayacak, kanısı demek ki doğru değil. Dosyaya göre sorgusu yapılmayanlar için de tahliye kararı çıkabilecek! Böylece umut yüzdesi bir doz daha artmış oluyordu. O gençler tutuklandıklarında manşetti. Suçlama da suikast timinden tutun özel çeteye kadar uzanıyordu. Serbest bırakıldıklarında ise “tek sütun” haber oldular. Tahliye elbette beraat anlamına gelmiyor, yargılama devam edecek. Zaten tutukluların ortak isteği bu; kimse yargılanmaktan kaçınmamalı, bunun tutuksuz sürmesi esas kabul edilmeli! Mahkeme tahliye kararını şu gerekçeye dayandırdı: “Dosya kapsamı ve suç vasfının değişme ihtimali dikkate alınarak...” Mahkemenin bu kararı, medyanın aylar önce verdiği hükmün havada kalma olasılığının yüksek olduğunu ortaya koymuyor mu? İnsanların yasalar karşısındaki durumunu ortaya koyan tanımlardan biri şudur: Bir insan ömrünün sonuna dek suç işlemeyeceğine dair söz verebilir ama, hiç yargılanmayacağına dair söz veremez! Hiçbir özel amacım, art niyetim yok. Ancak davalarla ilgili ahkâm kesenlerin bu sözü unutmaması gerekiyor. Türkiye’de giderek yıpranan kavramlardan biri de hukukun üstünlüğü! Bu kavramın yerini şu aldı: Davaların ayrıcalığı. O ünlü sözü şöyle ayarlayabiliriz: Bana hangi davaya nasıl baktığını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim! GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada araladığını irdeleyen muhalefet partilerini rant peşinde terörü körüklemekle, çekinmeden, yüzü kızarmadan iddia edebiliyor. İktidarın başı; gazetelerden, örneğin Tokat’ta yedi şehit verdiğimiz PKK saldırısını örgüt propagandasını engellemek için “küçük” göstermelerini isteyebiliyor... Ne çare, yazılı medyanın amirali Hürriyet’in genel yayın müdürü Ertuğrul Özkök, -halkın gözü kulağı olarak gerçeği yansıtacağı yerde- Başbakan’ın bu “ricasını” yerine getirdiğini, “Söz Dinlemek” başlığı altında savunabiliyor. Devlete A’dan Z’ye egemen olan AKP iktidarının cumhurbaşkanı, Çankaya’daki AKP’li; temsil görevini tarafsızlıkla yerine getireceğine ant içmesine karşın, Başbakanlık’taki AKP’li ile her konuda ağız birliği içinde. -Deniz Baykal’ın dediği gibi- Çankaya dahil; AKP’nin A’dan Z’ye “kadroları” Tokat saldırısını “komplo teorisi üreterek” açıklamaya giriştiler. Particilikle, hükümetçilikle gözleri kararmış olanlar saldırıyı PKK üstleninceye dek... “başka örgütlerin marifeti” diye araştırdılar. Arnavutluk’u onurlandıran Çankaya’daki, uçağında gazetecilere; “saldırının zamanlaması, yeri, şekli, bütün bunlar düşünüldüğünde tabii çok düşünmemiz gerektiğini” söylerken; saldırıyı PKK dışındaki kimi örgütlerin gerçekleştirdiğini ima ediyordu. Başbakan’ı unuttuk sanılmasın; beyefendi Meksika’da Aztek harabelerini göreyim mi yoksa - muhalefet de bastırıyor- geziyi kısa kesip döneyim mi diye düşünüyor iken... ...Başbakanlık’a vekâlet etsin diye yerine bıraktığı yardımcısı Bay Bülent Arınç; Tokat saldırısının PKK tarafından gerçekleştirilmediğine inanıyor ki, “bu hain provokasyonun kısa zamanda bağlantılarıyla ortaya çıkarılacağını” söyledi ve bu inançla: “Türkiye’de daha çok ses getirecek, milliyetçi duyguları daha fazla körükleyecek, özellikle bu söylem içerisinde siyaset yapan partilerin işini daha kolaylaştıracak bir eylemi akıllıca planlamış olabilirler” dedi. Arınç, tabii muhalefetten PKK’yi aklamaya çalıştığını içeren gerekli yanıtı alınca, kaz yanmasın diye çevirdi; “eylemlerin TİKKO, TKP/ML, DHKPC gibi aşırı sol örgütlerce yapılması olasılığından söz ettiğini” öne sürdü. Oysa iktidar, değerlendirmelerinde RTE’nin büyük başarı elde ettiği sanısıyla övülen ABD gezisini baltalamak için Tokat olayının kimi örgütlerce düzenlendiğini düşünüyordu. Her zaman olduğu gibi gerçekleri saptıran bu kafanın; bir kez daha hem PKK’nin amacını hâlâ kavrayamadığı, hem de açılımı hâlâ yanlış yorumladığı ortaya çıktı. İşte tam bu sırada başka havalarda gazete yapmak, gündem yaratmak için Milliyet; önceki gün Mehmet Tezkan’ın üç buçuk yıldır bir araya gelmeyen RTE ile Deniz Baykal’ı “Şimdi değilse ne zaman” başlıklı yazısını manşetten verdi. Gazete de Tezkan da, dün de aynı konuyu işlemeyi sürdürdü. Oysa liderler buluşmasını hararetle savunan Tezkan’dan: İkili (Bahçeli’yi de katarsak) üçlü görüşmede - herhalde tarafların açılım ve terör üzerindeki düşüncelerini bildiği için- tartışılmasında yarar olacağını sandığı... terörün nasıl önlenebileceğini... açılım açmazı içinden nasıl çıkılacağını içeren gündem yaratacak kimi somut öneriler önermesini bekliyordum. Düş kırıklığına uğradım. Bu kafaya “PKK’yi koruma, aklama duygusunun hükümete hâkim olduğunu” gören ve söyleyen Deniz Baykal’a karşın-… Milliyet, ortaya attığı öneriyi sahiplenecek bir devletlû buldu: Çankaya’daki AKP’li! Arnavutluk gezisine katılan gazeteci gibi gazeteci Fikret Bila; gazetesinin ortaya attığı görüşü çaresiz Çankaya’dakine sormuş: “Liderleri yuvarlak masada toplamayı düşünür müsünüz?” Liderlerin kendi aralarında konuşmalarına öncelik veren Çankaya’daki; “Ben bunu düşünüyorum” demiş. Böyle bir toplantı için ön hazırlık yapacağını söylemiş. Demek oluyor ki muhterem hanımefendiler beyefendiler: Ankara’daki Çankaya’daki ile İstanbul’daki İkitelli; birbirine kilometrelerce uzakta yaşamalarına karşın; liderler toplantısını terörü önleyecek, çare ve önlem olarak görüyorlar! Lütfen, evet lütfen; basın sadece eleştiri yapıyor, memleket sorunları üzerinde öneri üretmiyor demeyelim artık! [email protected] SAYFA 12 ARALIK 2009 CUMARTESİCUMHURİYET 10 HABERLERİN DEVAMI TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 12 Aralık Oslo K 1 Helsinki B 1 Stockholm K 1 Londra B 7 AmsterdamK 6 Brüksel K 3 Paris B 5 Bonn K 3 Münih K 6 Berlin K 4 Budapeşte B 4 Madrid B 17 Viyana K 2 Belgrad K 4 Sofya K 4 Roma B 13 Atina Y 13 Zürih K 3 Moskova B -7 Aşkabat PB 10 Taşkent B 9 Bakû Y 11 Bişkek PB 3 Tiflis Y 9 Kahire Y 19 Şam B 13 İstanbul Y 11 Edirne K 3 Kocaeli Y 12 Çanakkale Y 7 İzmir Y 14 Manisa Y 11 Denizli Y 12 Zonguldak Y 12 Sinop B 14 Samsun Y 17 Trabzon Y 16 Giresun Y 15 Ankara Y 9 Eskişehir Y 8 Konya B 8 Sıvas K 5 Antalya Y 16 Adana Y 15 Mersin Y 17 Diyarbakır K 7 Şanlıurfa Y 10 Mardin Y 6 Siirt Y 8 Hakkâri K 2 Van B 5 Kars B 2 Ülke geneli çok bu- lutlu, Marmara, Ege, Batı ve Orta Karadeniz, Doğu Akdeniz, Doğu Anadolu’nun güney ve batısı, Güneydoğu Anadolu ile Ankara, Eskişehir, Çankırı, Yoz- gat, Sivas, Kayseri, Niğde, Antalya, Ispar- ta, Burdur, Giresun çevreleri yağışlı geçe- cek. Rüzgâr ülkemizin kuzeybatı kesimlerinde kuzey ve kuzeydoğu (poyraz) yönlerden kuvvetli olarak esecek. KİMYACILIKLA başlayıp babasının fabrikasında mühendislikten geçerek işadamı olan Alfred Nobel’i en çok üzen olay, nitrojen imal edilen o fabrikadaki bir patlamada en küçük kardeşinin ölmesi olmuştur herhalde. En sevindiği gün de patlayıcı maddeyi patlatmaksızın taşımaya yarayan dinamit lokumunu yapabildiği ve böylece kendisine muazzam servet getirecek olan servet kapılarını açtığı gün olmuştur mutlaka. Amaç ister pişmanlıktan ister büyük günah işlemişçesine kefaret ödeme isteğinden doğan bir cömertlikle kurduğu ödül sisteminin çeşitli çevrelerde yarattığı dedikoduların, tartışmaların ve tepkilerin ya da ödül kazananlarda koparttığı sevinç çığlıklarının sesleri hep dinamit patlamalarını bastıracak kadar güçlü olmuştur. Hele çoğu zaman siyasal nitelik taşıyan barış ödülü söz konusu olunca. Çünkü, genellikle İsveç’teki bilim ve edebiyat akademilerince karara bağlanan öbür Nobel ödüllerinden farklı olarak, barış ödülü konusundaki kararı Norveç parlamentosunca seçilen bir komite veriyor. Norveç bir NATO üyesi. Daha büyük ve siyaseten daha etkili bir ülke olsaydı, barış ödülünün verilişinde sık sık kıyamet kopardı. Ayrıca varlıklı Norveç toplumu, biraz İsveçliler gibi uluslararası alanda hayır işleri yapmaya yatkın bir toplum. Bu bakımdan barış ödülü konusunda korkulan durumlar pek çıkmıyordu. Öte yandan, 1977’nin Soğuk Savaş ortamında ödülün Uluslararası Af Örgütü gibi başlangıçta Batı dünyasında kurulmuş bir harekete bile verilmiş olması da dünyada büyük tepki uyandırmamıştı. Ama başka bir nedenle: Düşünceleri yüzünden hapsedilmiş insanların özgürleştirilmesi için çalışan o örgüt bloklar arasındaki tarafsızlığını sürdürmekte çok titiz davranmayı başarabilmişti. Aynı şeyleri ABD Başkanı Obama için söyleyebilir misiniz? Washington’un herkesten daha kolay çözebileceği İsrail- Filistin gerginliği kesintisiz sürerken. Afganistan’daki Taliban’ın üzerine 30 bin askerlik kuvvet daha sevk etme hazırlıkları yapılırken. Vaktiyle istilacıyı yendikten sonra Yunanistan’la barışçılığın en sağlamını kuran Mustafa Kemal’den esirgenmiş bir ödülü yeni bir savaşa hazırlanan Obama’ya vermenin anlamı nedir? Barış ödülünü böylesine dağıtmaya başlamış olanlar Nobel’in anısını dinamitle havaya uçurmaya karar vermişler galiba. [email protected] AÇI MÜMTAZ SOYSAL Nobel’in Dinamitlenmesi Ekonomi Servisi - TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi’nin yõ- lõn son toplantõsõnda patronlar, hükümeti uyardõ. Toplantõda ko- nuşan TÜSİAD YİK Başkanõ Mustafa Koç, bir süre önce la- iklik ekseninde yaşanan kutup- laşmayõ anõmsatarak, “Şimdi de kültürel kimlikler eksenin- de ortaya çıkan bir kutuplaş- ma var. Siyasilerimiz söylem- lerinin toplumda yarattığı tah- ribatı görmezden geliyor” de- di. Siyasette yaratõlan gerginlik ortamõnõn her türlü kõşkõrtmaya uygun zemin oluşturduğunu kay- deden Koç “Bu da çatışmalar olarak yansıyor. Gelişmelerden çok ciddi endişe duyuyoruz. Kutuplaşma bizi öngörmedi- ğimiz ağır sonuçlara sürükle- yebilir. Siyasi ortam sertleş- tikçe kaybeden her zaman de- mokrasi oluyor. Demokratik açılımın vazgeçilmez parçası olan seçim barajının indiril- mesine ve Siyasi Partiler Ya- sası’na karşı bariz bir muta- bakat söz konusu. Endişemiz krizin gölgesinin üzerinden kalkmadığı bir ortamda siya- si iklim üzerinden ekonominin güven baskısı altında kalması. Büyüme için dış finansmana erişimi yetersiz, AB’ye doğru yürüyüş heyecanını yitirmiş bir ülke olarak güven mesele- si ekonominin en üst sırasına taşınmalı” diye konuştu. TÜ- SİAD Başkanõ Arzuhan Do- ğan Yalçındağ da, “Son gün- lerdeki terör olaylarından de- rin acı duyuyoruz. Ülkede bir an önce sağduyu hâkim ol- malı. Siyaset kurumundan beklentimiz gündelik sorunla- rın ötesinde toplumsal proje- leri detaylarıyla ortaya koy- masıdır. Küresel ekonomik entegrasyon ve rekabet gücü- nün yolu daha iyi bir demok- rasiden geçer. Hem Seçim Ya- sası’nın, hem de partiler ya- sasının değiştirilmesi çok önemli. TÜSİAD olarak, bu görüşleri yaklaşık on beş yıl- dan beri dile getiriyoruz. An- cak maalesef bu konuda deği- şen hiçbir şey yok” dedi. Patronlardan uyarı TÜSİAD YİK toplantõsõnda konuşan Koç, ‘Siyasilerimiz söylemlerinin yarattõğõ tahribatõ görmezden geliyor’ dedi YÖK Başkanõ,Danõştaykararõnõdeğerlendirirken‘Gerekirsehukukudolanõrõz’dedi Özcan hukuku dõşladõANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu) - YÖK Başkanõ Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Danõştay’õn yürütmesini durdurduğu imam hatiplilerin üniversiteye girişte önünü açan katsayõ uygulamasõyla ilgili “gerekirse hukuku dola- narak” yeni bir karar alacaklarõ- nõ açõkladõ. Özcan, imam hatip li- selerinin genel liselere dönüştü- rülmesini ve ortaöğretim müfre- datlarõna seçmeli yoğunlaştõrõlmõş din dersi konulmasõnõ da önerdi. YÖK Başkanõ Özcan dün basõn kuruluşlarõnõn temsilcileriyle bir araya gelerek değerlendirmelerde bulundu. Danõştay’õn yürütmeyi durdurma kararõnõn ardõndan bü- tün olasõlõklarõ dikkate aldõklarõ- nõ belirten Özcan, “B, C, D ve E’ye kadar planlarımız var. Bunu baştan biliyorduk. Her şe- ye hazırlandık” diye konuştu. Yeni düzenlemenin, ana hatlarõyla iptal edilene paralel olacağõnõ be- lirten Özcan, “Sınav sistemi ana hatlarıyla aynı olacak, 2010’da- ki sınav tarihleri değişmeye- cek” dedi. Özcan, “katsayı far- kı aralığının daraltılmasının” da alternatiflerden biri olduğunu ifa- de ederek, “Biz, bize düşeni çar- çabuk devreye sokmayı planlı- yoruz” diye konuştu. Özcan, kat- sayõ düzenlemesiyle tüm meslek okullarõndaki öğrencilerin üni- versiteye girmesinin peşinde ol- madõklarõnõ belirtirken, en yete- neklilerinin üniversiteye girmesini istediklerini söyledi. Özcan, sa- Dicle ve Fırat sularında AB ortaklığına tepki İzmir’deki çevre örgütü temsilcileri, Avru- pa Birliği’nin Fırat ve Dicle sularının yö- netimine katılmasına tepki göstererek “Su- larımızı ne AB, ne AKP ve ne de Türkiye bü- rokratları, kısaca ‘su tüccarları’ yönetemez” dediler. EGEÇEP, İZMİR Dersim Dernek- leri, Üzümsen, TMMOB EMO İzmir Şube- si, TMMOB ÇMO İzmir Şubesi üyeleri dün İzmir Adliyesi önünde yaptıkları açık- lamada, Fırat ve Dicle başta olmak üzere bü- tün Avrupa ve dünya suları üzerindeki kir- li bir oyun oynandığını belirttiler. Çevre ör- gütleri İstanbul’da da protesto gösterisi düzenledi. (Fotoğraf: VEDAT ARIK) BAKAN YAZICI SAVUNMAYA GEÇTİ T ÜSİAD’õn toplantõsõna katõlan Devlet Bakanõ Hayati Yazõcõ, “Ben AB odaklõ konuşacaktõm, ama benden önceki konuşma- cõlar başka konulara girdi, onlarõn konuşmasõna da atõfta bu- lunacağõm” diyerek başladõ. Bunun üzerine Koç ve Yalçõndağ’õn gü- lümsedikleri görüldü. Türkiye’de siyasetle ilgili yapõlan değerlen- dirmeleri çok haklõ bulmadõğõnõ dile getiren Yazõcõ, çabalarõn takdir edilmesi gerektiğini belirterek “Siyasette kriz varmõş gibi beyanlarõ abartõlõ buluyorum. Türkiye’de güven var, istikrar var” dedi. yõlarõ yõlda 300 bin olan meslek okulu mezunlarõndan 212’sinin üniversiteye girdiğini belirterek “Artacağını düşünmüyoruz. 500 öğrenci girse ne olacak?” dedi. Özcan, bir gazetecinin “Da- nıştay’ın kararının ardından aynı sonuçlar doğuracak karar almak hukuku dolanmak olmaz mı?” sorusuna, “Gerekirse hu- kuku dolanırız” yanõtõnõ verir- ken, danõşmanõ Özcan’õ bu ifa- desinin yanlõş anlaşõlabileceği konusunda uyardõ. Özcan da top- lantõ sonunda ifadesinin yanlõş anlaşõldõğõnõ ileri sürerek, “Bizim hile yapmamıza gerek yok. Biz hukuku dolanmayız” diyerek düzeltmeye çalõştõ. Özcanõ, imam hatip liselerinin genel liselere dönüştürülebilece- ğini kaydetti. Ortaöğretimdeki din ve ahlak bilgisi dersinin kal- dõrõlarak, yerine seçmeli yoğun- laştõrõlmõş bir din dersinin getiri- lebileceğini ifade eden Özcan, “Veliler neyi arzu ediyorlarsa artık, namaz ve Kuran gibi şeyler öğretilebilir. Temel dini bilgiler öğrencilere kazandırı- labilir. Alevi öğrencilerin, var- sa Hıristiyan öğrencilerin ihti- yaçları da karşılanır. Böyle bir yolla ülkemizde ciddi tartış- malara neden olan imam hatip meselesi halledilir” dedi. Mesleki ve teknik eğitimin ya- põlandõrõlmasõna ilişkin yaptõk- larõ çalõşmalara da değinen Özcan, “Meslek lisesi memleket mese- lesi gibi sloganlarla ortaya çı- kılıyor, ama onların birçoğu slogan olarak kalıyor. Bu son katsayı meselesinden gördü- nüz, o sloganın sahibi olan Koç Grubu’ndan çok büyük bir ses çıkmadı” dedi. YÖK, başkanını düzeltti Toplantõnõn ardõndan açõklama yapan YÖK, kendi başkanõnõ düzeltmeye çalõştõ. Yazõlõ açõklamada Özcan’õn farklõ bir anlam yükleyerek “Ge- rekirse hukuku dolanırız” de- diği savunuldu. Açõklamada, Özcan’õn hukukun YÖK’e ver- diği imkânlar doğrultusunda her türlü çõkar yolun kullanõlmasõ dü- şüncesini ifade etmek istediği ile- ri sürüldü. Açõklamada, Öz- can’õn imam hatip liseleri ko- nusunda da “şahşi düşüncesini” belirttiği kaydedilerek imam ha- tiplerin genel liselere dönüştü- rülmesi konusunda çalõşma ya- põlmadõğõ belirtildi. KIZ ÖĞRENCİLERE TEKME Öğrencilere polisten dayak İstanbul Haber Servisi- Polisin evlerini araya- rak ailelerini görüşmeye çağõrdõğõnõ ileri süren Öğ- renci Kollektifi üyesi bir grup, İstanbul Emniyet Mü- dürlüğü önünde basõn açõklamasõ yapmak istedi. Öğ- renciler ile polis arasõnda arbede yaşandõ. Polisle- rin bazõ kõz öğrencilere tekme attõğõ görüldü. İstanbul Emniyet Müdürlüğü yerleşkesi önün- de dün öğle saatlerinde toplanan öğrenciler “Alo Alo bizi aramışsınız. Buyurun geldik bu- radayız”, “Parasız eğitim istemek suçsa he- pimiz suçluyuz” ve “Söylet şimdi de casuslu- ğa mı başladın” pankartõ açtõ. Daha sonra yol üzerinde basõn açõklamasõ yapmak isteyen gru- ba polis izin vermek istemedi. Polis, açõklama- ya devam eden grubu çembere alõp kaldõrõma çõ- karmaya çalõştõ. Bu sõrada öğrenciler ile polis ara- sõnda arbede yaşandõ. Çõkan arbedede polislerin aralarõnda kõz öğrencilerinde bulunduğu gruba tek- me ve yumruk attõğõ görüldü. Eylemcilerden ba- zõlarõ da polise sopa ile karşõlõk verdi. Arbedenin ardõndan basõn açõklamasõ yapan öğ- renciler, ilgili kurum ve kişiler hakkõnda suç du- yurusunda bulunacaklarõnõ söyledi. Arbede sõra- sõnda kimsenin gözaltõna alõnmadõğõ öğrenildi. MEB’in hilesi Danıştay’dan döndü ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Danõş- tay 2. Dairesi, Milli Eğitim Bakanlõğõ’nõn Anaya- sa Mahkemesi kararõna aykõrõ olarak yasayla dü- zenlemesi gerekirken, yönetmelikle belirlediği ilköğretim müfettişlerinin görev alanlarõnõ daral- tan düzenlemesinin yürütmesini durdurdu. Yapõ- lan değişiklikle “öğrenci yurtlarõ”, “halk eğitim merkezleri” ve “öğretmen evleri” gibi pek çok önemli görev alanõ ilköğretim müfettişlerinin de- netiminden alõnmõştõ. Danõştay kararõnda, ilköğ- retim müfettişleri ve yardõmcõlarõnõn görev ile so- rumluluklarõna ilişkin düzenlemenin yasa ile de- ğiştirileceği yönündeki Anayasa Mahkemesi’nin kararõna dikkat çekilerek bu konuda yürütmeye yetki verilemeyeceğine dikkat çekildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle