22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 NİSAN 2008 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Yazarımız bir konferans için yurtdışında bulunduğundan yazılarına bir sür ara vermiştir. Senhor Barroso’ya Mektup Demokratik, laik ve hukuk devleti olma yolunda katedilen mesafelerin muhasebesini yapmamışa benziyorsunuz. Kapı eşiğinizde bekleyen, kimi zaman efelenerek, kimi zaman alttan alarak sizleri kendi çıkarları için kullanmak isteyen AKP ve hükümet başkanı karşısında siz onu oyalıyorsunuz. Avukat ARADA BİR TURGUT KAZAN Salih ÖZBARAN Emekli Tarih Profesörü Ex.mo Senhor Doutor José Manuel Barroso, vrupa Birliği Komisyonu Başkanı olarak 1112 Nisan günlerinde Türkiye’de ilgililerle yaptığınız temaslarda nasıl bir mesaj vermek istediniz; neyi ifade ettiniz; neleri unutarak konuştunuz? Sonuçta, ne yapmak istediniz/istiyorsunuz? Şu anda Türkiye’yi yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi’nin sizi devlet başkanıymışsınız gibi karşılamasının cazibesine kapılarak mı laiklik üstüne ders verdiniz, dinsel kurumları teftiş ettiniz? Kendi ülkeniz Portekiz için titizlik gösterdiğinizi sandığım kuralları mı unuttunuz? Portekiz İmparatorluğu’nun yok oluşundan sonra ortaya çıkan Portekiz Cumhuriyeti için üstünde titrediğiniz kadar bizlerin de aşınmasına tahammül edemeyeceğimiz laiklik için neden endişelere gark ettiniz ülkemin insanlarını? Portekiz (tabii Avrupa ve “Batı” damgasıyla nam salmış başka ülkeler), Mustafa Kemal (Atatürk) ve arkadaşlarının emperyalizme karşı verdikleri savaştan sonra kurdukları ve dünya uygarlığına ortak olma yolunda gösterdikleri çabaları AB için fazla mı buldunuz? Laikliği kemirmeye bir iktidarın, yakalamış olduğu oy potansiyeli mi sizleri cezbediyor? Yoksa Avrupa’nın “hasta adamı”nın yaşadığı yüzyıllardaki değer yargılarını mı özlüyorsunuz benim ülkem için? “Bon pour l’Orient” düsturu hâlâ yürürlükte mi? Sayın Başkan, aşağıdaki satırlarda bir tarihçinin üzüntüsünü yansıtan ifadeler bulacaksınız; dilerim bu uyarılar, AB Komisyonu Başkanlığı’nın görev ve yetkilerini taşıyan bir kişi olarak, kapı eşiğinizdeki Türkiye ile ilgili değerlendirmeleri 301. Madde Bilindiği gibi 26.09.2004’te kabul edilen Türk Ceza Yasası, bir devrim olarak tanıtıldı. Oysa, bir çok maddeyle birlikte, 301. madde o gün bugündür tartışılıyor. Hep demokrasi açısından sorunlar yaratacağı ve Türkiye’yi zor durumda bırakacağı vurgulandı. Hatta bu eleştiriler yüzünden, yasanın yürürlük tarihi ertelendi. Ama, birçok maddeye dokunulmadığı gibi, 301. maddeye de dokunulmadı, dokunulamadı. Şimdi, kapatma davasına karşı AB desteği sağlayabilmek için birdenbire gündeme getirildi. Ve başka yasalarda da uygulandığı gibi, hükümet kenara çekildi, bir milletvekili ( ) teklif verdi. Bizler, her şeye rağmen, demokratik bir adımdır diye sevindik, destekledik. “Türklük” yerine “Türk milleti” denilmesi önemliydi. Cezaların indirilmesi önemliydi. 3. fıkranın kaldırılması önemliydi. Ve “izin” koşulunun getirilmesi önemliydi. En azından, 1. fıkranın ilkel, çağdışı ve ırkçı gerekçesini değiştirmiş olmak önemliydi. Ama, metni görünce anladık ki, düşünülen değişiklik yaşadığımız sorunları çözmeyecektir, çözemez. Çünkü, yetkinin Cumhurbaşkanına bırakılması bir yana, “soruşturma” değil, “kovuşturma” izne bağlanıyor. Yeni Ceza Muhakemesi Yasamıza göre “kovuşturma”, iddianamenin mahkemece kabulünden sonraki evredir. Dolayısıyla, bugüne kadar yaşanan bütün sorunlar, değişiklikten sonra da yaşanacaktır. Yani, Cumhuriyet Savcısı köşe yazarını veya konuşma yapanı yine ifadeye çağıracak, belki bilirkişiye başvuracak ve eylemi suç sayıp iddianame yazacaktır. Tüm bu aşamalar sıkıntı yaratacak ve sonuçta söz konusu kişi, suçlanmış olacaktır. Mahkeme bu suçlamanın yer aldığı iddianameyi önce kabul edecek, sonra “izin” için Cumhurbaşkanına başvuracaktır. Böyle bir düzenleme, olacak şey değildir. İnsanı sorgulayacak, iddianameye bağlayıp suçlayacaksınız, sonra (Cumhurbaşkanından “izin” alarak) aklanma imkânı bile tanımayacaksınız Yani, lekeleyip bırakacak ve tam bir hedef tahtası yapacaksınız. Düşünülen bu adım kesinlikle demokratik sayılamaz. Önerinin mutlaka değiştirilmesi gerekir. Ayrıca, “izin” yetkisi için düşünülen model, anayasal sorunlar yaratacaktır. Bir kere, anayasa Cumhurbaşkanına bu yetkiyi vermediği gibi, özellikle iddianamenin kabulünden sonra, mahkemenin Cumhurbaşkanına başvurarak “izin” istemesi, anayasanın 138. maddesiyle çelişir. Madde, mahkemelere talimat / tavsiye ve telkini yasakladığına göre, “izin” koşulunu kovuşturma evresine bağlamak, anayasaya aykırı olur. Bu nedenle, “izin” koşulunu “soruşturma” evresine almak ve yetkiyi Cumhurbaşkanı yerine Adalet Bakanı‘na bırakmak gerekir. A nizde belki bundan sonra işe yarar! Senhor Doutor Barroso, size 1960’lı yıllardan söz edeceğim. O sıralarda sizin nerelerde ne yaptığınızı ya da öğreniminizin hangi aşamasında bulunduğunuzu bilmiyorum; gençlik/çocukluk yıllarınızda Salazar yönetimine karşı nasıl bir tavır takındığınızı tahmin edemem. Kimilerinin belirttikleri gibi, politikaya soyunduğunuzda hangi sol fraksiyonda yer aldığınızı öğrenmek de istemiyorum. Ancak ben, 1960’lı yıllarda zaman zaman Lizbon’a gider, Portekizce yaz kurslarına katılır, Portekiz’in çok önemli bir arşivi sayılan Torre do Tombo’da çalışarak, 16. yüzyılda OsmanlıPortekiz imparatorluklarının Hint Okyanusu’nda ve onun Doğu Akdeniz’e açılan ticaret yolları üstünde giriştikleri üstünlük mücadelelerine ilişkin belgeleri sökmeye çalışırdım. 1974 yılında Portekiz Silahlı Kuvvetleri tarafından (evet askerler tarafından) yapılan ve müstemlekelerde sürdürülen savaşlara son veren “Kırmızı Karanfiller İhtilali”nin arifesinde de tarih incelemelerim için Portekiz’deydim. Futbol, Fiesta, Fátima Ancak üzerinde çalıştığım dönem ve mekân, yani 16. yüzyıl ve Hint Okyanusu’nun çevrelediği coğrafyada, kral ve sultan adına yaratılan menfaat alanlarında, başkentlerinden binlerce/on binlerce kilometre uzaklarda olup bitenlerdi. Ekonomik faktörler ve dinsel dürtüler başta olmak üzere birçok neden, biri İslam diğeri Hıristiyan iki imparatorluğun, güçlü ateşli silahları, kadırgaları, kalyonları ve ücretli askerleriyle başkalarına ait toprak ve denizlerde kafa kafaya gelişleriydi, vergi kaynaklarına ulaşmalarıydı ilgi alanım. İşte böyle bir deneyimimdir ki ve Liz bon’daki izlenimlerimdir ki, size bu satırlarda izninizle bazı hatırlatmalar yapmama yol açtı. 1960’lı yıllarda Lizbon’da kaldığım öğrenci yurdunda ya da kimi arkadaşlarımla oturduğum kafeteryada nasıl fısıltı ile konuştuğumuzu, Salazar rejiminin yarattığı korku ile ne tür sıkıntılar yaşadığımızı hiç unutmuyorum. Ama üç şey (3F) önemliydi dikta rejimi için ve bu değerler ile uyuşturuluyordu Portekiz halkı. Bunlardan birisi futbol idi; dünya çapındaki futbolcularla gösterdiğiniz başarılarınız halkınızı yeterince memnun ediyordu. Diğeri Fado idi Franco İspanya’sında bu Fiesta ile temsil ediliyordu) ve bu müziğin yanık ezgileri, bilhassa ünlü sanatçılarınızın ağzından çıktığında benim de pek zevkle dinlediğim şarkılar, Portekiz’in rejim sorununu kenara ittirecek kadar güçlü oluyordu. Ve üçüncüsü Fátima’ydı; dinine bağlı Hıristiyanlarca Meryem Ana’nın çocuklara göründüğüne inanılan yerdi; oranın ziyaretiyle ve din duygularının rahatlığıyla her şeye merhem olacağına kanaat getirilen tılsımdı; şükretmeyi öğreten tavırdı. Arapça “inşallah” sözcüğünden türemiş “Oxála” yakarışı dilinizden düşmüyordu o yıllar; “Se Deus Quizer” (Tanrı isterse) deyişi neredeyse her cümlenin sonuna eklemleniyordu. Bu üç kalıp dışına çıkıp ülke sorunlarıyla uğraşmak, rejimi eleştirmek hiç de kolay değildi. Hapisten kurtulmak, özgür irade kullanmak isteyen pek çok kişi soluğu yurtdışında alıyordu. Türkiye’de ise I. Dünya Savaşı ardından 1918 yılında Avrupa emperyalist ülke askerleri tarafından paylaşılan Osmanlı kalıntıları, Mustafa Kemal liderliğinde kurtuluş mücadelesi veren iradeyi yaratmış, Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni ortaya koymuştu. İşte, sizin ayak bastığınız Türkiye, çağdaş değerleri yakalama yolunda adeta bir mucize gerçekleştirmişti. İşte, sizin AKP hükümetini incitmeden yaptığınız konuşmalarda, verdiğiniz demeçlerde göz ardı ettiğiniz böylesine bir tarihsel süreç yatmaktadır. Senhor Doutor Barroso, Türkiye son yıllarda, Osmanlı İmparatorluğu’nun yüzyıllarca gereksinim duyduğu, bu arada başardığı bazı reformların ardından, bilhassa Cumhuriyet ile birlikte 1920’li ve 30’lu yıllarda dinsel, kültürel, hukuksal ve ekonomik alanlarda gerçekleştirdiği ve bünyesine soktuğu değerlerin aşındırılması yolunda bazı tehlikeler ile karşı karşıya bulunmaktadır. Benim 1960’lı ve 70’li yıllarda Lizbon’da edindiğim izlenimler, bu nedenle, aklımdan çıkmıyor. 3F’nin getirdiği rehavete sürüklenme riskiyle günbegün fazlasıyla yüz yüze geliyorum. Senhor Doutor Barroso, Türkiye’ye geldiniz, demeçlerinizi verdiniz ve gittiniz, arkanızda bir yığın soru işareti bırakarak. Şu kadarını bilmenizi isterim bu aşamada: Türkiye’nin AB’ye girme çabaları ve yerine getirmesi gereken işleri çerçevesinde belirli konularda odaklandınız; bilhassa azınlık ve etnik sorunlar üstünde durdunuz. İnsan haklarına ilişkin geliştirilmiş yaşam düzeyi ve düşünce özgürlüğü için gösterdiğiniz çabayı, bir tarihçi olarak, hiç küçümsemiyorum. Türkiye’nin bu yönde atması gereken adımlarının olduğuna, hele hele dini kullanmayı, nafaka dağıtmayı ve halkın elindekiyle yetinip şükretmesini öğretmeyi hedef seçmiş olan AKP döneminin şu 2008 gibi bir tarihte bile padişahlığı andıran yönetiminin de sorgulanması gerektiğine inanıyorum. Ne yazık ki, AB bunu hep görmezden geldi; tarihi ters yönde işletme ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kazanımlarını kenara itme eğiliminde olduğunuz izlenimini verdi. Demokratik, laik ve hukuk devleti olma yolunda katedilen mesafelerin muhasebesini yapmamışa benziyorsunuz. Kapı eşiğinizde bekleyen, kimi zaman efelenerek, kimi zaman alttan alarak sizleri kendi çıkarları için kullanmak isteyen AKP ve hükümet başkanı karşısında siz onu oyalıyorsunuz. İki taraf halinden memnun gibi görünüyor. Ama olan, nice güçlüklerle ve fedakârlıklarla kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin istikbaline oluyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle