03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 NİSAN 2008 CUMA 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Washington’daki AmerikanTürk Konseyi Başkanı, eski Büyükelçi James H. Holmes: Sayın Barroso Acaba Yanılıyor musunuz? Sayın Jose Manuel Barroso, Dünden beri, Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı olarak, komisyonun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn ile birlikte ülkemizde konuksunuz. Türkiye’nin kendisinden öncekilerle birlikte eşit koşullarda AB’ye tam üyeliğini candan destekleyen, ama yetmişine merdiven dayamış biri olarak, bir on yıl daha yaşasam dahi bunu göreceğine bir türlü inanmayan biri olarak size “hoş geldiniz” diyor ve ziyaretinizin, hem kuruluşunuz hem de ülkem açısından verimli geçmesini diliyorum. Daha önce, şu anda Anayasa Mahkemesi’nde görülmekte olan AKP’nin kapatılması ile ilgili dava hakkında verdiğiniz demeçlerden, Türkiye’de yalnızca belirli görüşün sahipleri ve yandaşlarıyla görüştüğünüz izlenimini üzülerek edinmiş kişilerden biri olarak, bu kez parlamentodaki muhalefet partileriyle de bir AB yetkilisinin görüşmesini sevinçle karşılıyor ve bunun, size sunulacak olan görüşlerin suya yazılmış yazının ötesinde bir etki bırakması halinde bütün taraflar için yarar sağlayacağını düşünüyorum. Tabii burada sözünü ettiğim muhalefet partilerinin, Meclis’te temsilci bulunduran CHP ve MHP olduğunu özenle belirtmeliyim. Çünkü DTP’nin çeşitli vesilelerle görüşlerini, onlara duyarsız olmayan AB yetkililerine iletme fırsatını bulduğunu biliyorum. Hemen vurgulayayım, DTP ile, AB’nin terörü dışlayan görüşleri çerçevesinde ve bu ilkelerin ışığında görüşülmesinde zarar değil yarar görüyorum. ??? Bugün kısaca, ziyaretiniz arifesinde, Brüksel’de bir grup Türk gazetecisiyle yaptığınız söyleşiye değinmek istiyorum. Söz konusu konuşmanızda, eğer yanlış aktarılmamışsa, laikliğin sizin demokrasilerinizin de temel ilkesi olduğunu söylüyor, “Laiklikten anlaşılanın din ve devlet işlerinin ayrılmasıysa biz bundan yanayız. Yani ‘demokratik sekülerizm’den yanayız. Ancak bir dinin empoze edilmesine ya da din devletine karşı olduğumuz gibi, laikliğin de güç zoruyla empoze edilemeyeceğine inanıyoruz. Laiklik yeni bir din haline getirilmemeli. Kararı toplum vermeli” diyorsunuz. Hemen belirteyim ki, “demokratik sekülerizm” veya “demokratik laiklik” gibi kavramlar anlamsızdır. İster sekülerizm deyin ister laiklik, bu demokratik ilke, bir din gibi topluma zorla kabul ettirilmek istenirse, kendi anlamını yitirir. Yani başka bir deyişle, demokratik olmayan, topluma din gibi kabul ettirilmek istenen, insanların özel yaşamlarını belirli bir resmi görüşe uygun olarak yaşamalarını zorunlu kılan bir davranışın laiklik ile uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Laiklik, her insanın tüm inançlarını herhangi bir baskıyla karşılaşmadan yaşamasının güvencesidir. Yani eğer bu ülkede, herhangi bir Müslüman, hangi mezhepten ise ibadetini özgürce yapamıyorsa, bu engellemeye ilk karşı çıkacaklar, laik ilkesini benimsemiş olanlardır. ??? Burada hiç kimsenin en ufak bir kuşkusu yok ve olmamalıdır. Ne yazık ki, sizin konuşmanız, ne olduğunu çok iyi bildiğinizden emin bulunduğum, laiklik ilkesini dinsizlik gibi göstermek isteyenlere koz sağlar bir biçimde dile getirilmiş bulunuyor. Ama burada önemli bir noktayı da vurgulamak zorunlu sanırım. Dinsel simgelerin siyasal bayrak haline getirilmesini, kamu alanında görünür biçimde teşhirini laiklik ilkesi yasakladığı halde, bunda direnenler olursa devlet ne yapacaktır? Bu sorunun yanıtını 2003 tarihli Fransız Laiklik Yasası’nda olduğu kadar, AİHM’nin İsviçre ile ilgili Dahlap ya da Türkiye’deki türban yasağı ile ilgili Leyla Şahin davasında Büyük Daire kararında bulabilirsiniz. Bu durumda devlet, kamu alanındaki dinsel simge yasağını kabul etmeyerek, onu kamu alanına taşıyan kişilere, öbürlerinin özgürlüklerini korumak için laikliğe saygıyı dayatır. Peki, bir siyasal parti demokrasinin kurallarını kabul etmez ise, onu demokrasinin o ülkenin anayasasının çizdiği sınırlar içine çekmek görevi kimindir? Yargının değil mi? Avrupa’yı baştan başa yakmış olan Nazizm yangınının ertesinde çıkmış olan anayasa mahkemeleri, sizce birer hukuki darbe kurumu mudurlar? Konuşmanızın bir yerinde, “AKP için açılmış kapatma davasının Avrupa için sıradan ve normal olmayan bir dava olduğunu” söylüyorsunuz. Peki başka Avrupa ülkelerinde açılmış olan ve kimileri kapatmayla sonuçlanmış davalar için de aynı şeyi mi düşünüyorsunuz? Örneğin, İspanya’da ETA ile ilişkilerini kesmediği için kapatılmayla sonuçlanan Battasuna davası da, Avrupa için sıradan ve normal olmayan bir dava mıydı? AİHM, Refah Partisi’nin kapatılmasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bulmaz iken, acaba Avrupa için sıradan ve normal olmayan bir davranışa mı onay veriyordu? AKP’nin halkın çoğunluğunun oyunu almış olması, onun hukuk dışı davranışlarına demokratik meşruiyet kazandırır mı? O takdirde, başlangıçta halkın oyuyla iktidar olmuş olan Hitler’in tarihi demokratik meşruiyetini neden kabul etmiyor ve o düşüncelere yandaş partileri yasaklıyorsunuz? İran’daki Mollalar Rejimi’nin ardında halk desteği olduğunu herkes biliyor. Bu oy çoğunluğu onlara acaba demokratik meşruiyet kazandırıyor mu? Ne dersiniz? Türkiye’nin derse ihtiyacı yok ELÇİN POYRAZLAR WASHINGTON Washington’daki AmerikanTürk Konseyi (ATC) Başkanı, emekli büyükelçi James H. Holmes, AKP’yi kapatma davası konusunda Türkiye’nin dışardan ders almaya ihtiyacı olmadığını söyledi. İki ülkenin önde gelen bazı şirketlerinin oluşturduğu ATC’nin 1315 Nisan tarihleri arasında Washington’da düzenlenecek 27. yıllık konferans öncesi Cumhuriyet’e demeç veren Holmes, “Amerikalı ya da Avrupalıların bu konuda yorum yapması, mesaj ve ders vermeye çalışmasının” doğru olmadığını ifade etti. ? AKP hakkında açılan kapatma davası konusunda Amerikalı ve Avrupalıların ders vermeye çalışmasının doğru olmadığını söyleyen James H. Holmes, “Bize düşen, ortağımız Türkiye’ye daha fazla güvenmek” dedi. Holmes, “Ben Türkiye’nin kendisine ne yapması gerektiğini söyleyen dış bir ses olmaksızın bu konuyu çözme yolunda gerekli tüm yeteneklere, kurumlara ve kapasiteye sahip olduğuna inanıyorum” diye konuştu. Bu konuda ders verir gibi iletilen mesajların Türkiye’ye “güvenilmediği” izlenimi yarattığını ifade eden Holmes, “Türkiye’nin bu gibi konuları kendi başına çözmek için kurumları, deneyimi, demokratik tarihi ve yapısı, yasal ve siyasi sistemi var” şeklinde konuştu. Kapatma davasının Türkiye’deki olası ekonomik ve siyasi etkilerinden endişeli olduğunu, ancak dışardan mesaj vermeyi de “yanlış” bulduğunu söyleyen Holmes, “Bize düşen, ortağımız Türkiye’ye daha fazla güvenmek” dedi. Bunun zor bir konu olduğunu söyleyen Holmes, “Türkiye de bunun zor olduğunu biliyor. Ben Türkiye’nin kendisine ne yapması gerektiğini söyleyen dış bir ses olmaksızın bu konuyu çözme yolunda gerekli tüm yeteneklere, kurumlara ve kapasiteye sahip olduğuna inanıyorum” diye konuştu. Demecinde PKK konusuna da değinen Holmes, “PKK Türkiye ve ABD arasında hiçbir zaman bir sorun olmamalıydı” dedi. Bu konuda kendi hükümetini suçladığını belirten Holmes, “Kuzey Irak’ta olanların Türkiye için ciddi bir sorun olacağını anlamak için daha akıllı olmalıydık” ifadesini kullandı. Bunun gerekenden çok daha uzun zaman al dığını, ama ABD’nin sonunda gerçeği anladığını ifade eden Holmes, ABD’nin PKK ile mücadele konusundaki desteğine yönelik olarak da “Bunu yaptığımız için memnunum. Keşke bir iki yıl önce başlasaydık” diye konuştu. TürkiyeABD arasında siyasi, askeri ve strajetik ilişkilerin ileri düzeyde olduğunu, ancak iki ülke arasında ticari ilişkilerin gereken düzeyde olmadığını kaydeden Holmes, ATC’nin iki ülke arasında ekonomik ilişkilerin ilerletilmesine büyük önem verdiğini de sözlerine ekledi. Holmes, ABD Dışişleri’nde Avrupa ve Avrasya Bürosu’nda özel danışmanlığın yanı sıra 19921995 yılları arasında Ankara’da görev yaptı. C HP’Lİ SELVİ İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN B AKAN GÜNAY HABERE KIZDI Erdoğan’a ‘uçak’ sorusu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle dün TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde, “Komuta Kontrol Uçağı Projesi’’ kapsamında Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık için daha önce 2 adet VIP uçağı ile 3 adet helikopter alınmasının planlandığını, ancak bunun 4 uçağa çıkarıldığına ilişkin haberlerin basın organlarında yer aldığını belirtti. Önergesinde, makro ekonomik göstergelerin alarm verdiğine, reel ekonomik krizin yaşandığına, kamu ve özel sektör borçlarının arttığına dikkat çeken Selvi, Erdoğan’a “Alınması planlanan 4 VIP uçağı ile 3 helikopterin, alınmasını zorunlu kılan nedenler var mıdır? Var ise bunlar nelerdir? Bu taşıtların alım bedelleri ve yıllık işletme giderleri bakımından bütçeye getireceği yük ne kadar olacaktır’’ diye sordu. ‘Cumhuriyet ciddi işlerle ilgilensin’ ? Günay, “bakanlığa otomobil tahsis edildi” yönündeki iddiayı araştıran ve aldığı duyumu birinci elden öğrenmek isteyen muhabirimize tepki gösterdi. Aracın kiralandığını açıklayan Günay, gazetemizi “dünyası çok küçük bir bakış açısına sahip olmakla” suçladı. SELDA GÜNEYSU [email protected] Gülen’e Rusya’dan yasak Okul ve vakıflarının ardından ‘radikal terör gruplarıyla ilişkisi olduğu’ gerekçesiyle ülkedeki tüm faaliyetleri durduruldu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Rusya Federasyonu, bir süreden bu yana yakın takip altında tuttuğu okul ve vakıfların ardından son olarak Fethullah Gülen’in ülke içindeki tüm faaliyetlerini “aşırı radikal” ve “terör gruplarıyla ilişkisi olduğu” gerekçeleriyle yasakladı. Kararı Rusya Yüksek Mahkemesi dün öğleden sonraki oturumunda verdi. Bu karar uyarınca Fethullah Gülen ile bağlantılı tüm kurum ve kuruluşlar ile bu kuruluşların faaliyetleri “Nurculuk” kapsamında ele alınarak aşırı radikal dincilik ve Çeçen asilere destek verdiği gerekçesiyle yasadışı ilan edildi. Rusya Federal Başsavcısı’nın başvurusunu değerlendiren Rusya Yüksek Mahkemesi, dün basına kapalı olarak yaptığı oturumda, Gülen cemaatinin Rusya Federasyonu’ndaki tüm faaliyetlerinin yasaklanmasına hükmetti. Yasak kararını Adalet Bakanlığı ve Rusya İstihbarat örgütü FSB tarafından da desteklendi. Mahkeme yasaklama gerekçesini, Fethullah Gülen cemaatinin özellikle Kuzey Kafkasya’da aşırı İslami eğilimli grupları Rusya’ya karşı kışkırtması, Çeçenlere destek vermesi olarak değerlendirdi. Gülen cemaati adına kimsenin katılmadığı mahkeme kararına, 10 gün içinde itiraz etme hakkı bulunuyor. Rus istihbarat verilerine göre Gülen cemaatinin dünyada sayısı yaklaşık 300’ü bulan etkili okullarından 7’si Rusya’da faaliyet gösteriyor. FSB’nin son dönemde ülkede etkinlikleri arttığı belirtilen radikal gruplara karşı mücadelesinde Gülen cemaati sık sık gündeme gelmişti. Rusya’da faaliyet gösteren ve Fethullah Gülen cemaatine bağlı olduğu belirtilen okullardan bazıları kapatılmış ya da yönetimleri Rus devletine geçmişti. Bu okullarda panislamizm, pantürkizm yapıldığı, Rusya Federasyonu eğitim sistemine göre yeterliliği bulunmayan bazı kişilerin öğretmenlik yaptıkları gündeme gelmişti. Rusya Federasyonu adalet makamlarının verilerine göre, 20022004 yılları arasında Rusya’dan 20’den fazla Gülen cemaati taraftarı sınır dışı edildi. Ülkede Saidi Nursi’nin kitapları aşırı dinci yayın olarak ilan edilmiş ve yasaklanmıştı. Fethullah Gülen ANKARA Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın denetlediği kurumlar arasında bulunan Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB), Bakan Ertuğrul Günay’a, 2008 model Mercedes marka makam otomobili kiraladı. Cumhuriyet’in sorusu üzerine sinirlenen Günay, gazetemizi “dünyası çok küçük bir bakış açısına sahip olmakla” suçladı. TÜRSAB’ın, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na, bakanlığın makam araçlarının eski ve kullanılamaz durumda olduğu gerekçesiyle 15 gün önce 2008 model Mercedes marka makam otomobili tahsis ettiği öğrenildi. Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Günay, bakanlığın elindeki mevcut 1993 ve 2005 model makam otomobillerinin eski ve kullanılamaz durumda olduğunu, bu nedenle TÜRSAB’dan DÖSİM aracılığıyla kira sözleşmesi yaparak aracı kiraladıklarını söyledi. 2005 model araçla Mamak Belediyesi’nin düzenlemiş olduğu etkinliğe giderken Cebeci’de, Hukuk Fakültesi’nin önünde yolda kaldığını anlatan Günay, “Hatta ben aracın yolda kalmasının ardından uzunca bir süre özel aracımı kullandım. Kuzenimin aracını kullan mak zorunda kaldım” dedi. Ancak konuya ilişkin bilgi almak üzere kendisini arayan Cumhuriyet’in sorularına sinirlenen Günay, “Cumhuriyet gazetesi daha ciddi işlerle uğraşsın” dedi. Günay, Cumhuriyet’in konuyla ilgili haber yapacağını öğrenince, gün içerisinde gazetecilere açıklama yaptı. Gazetemize hakaret eden Günay, şunları söyledi: “Sabahleyin beni bir gazeteci aradı. Sandım ki, dün (önceki) akşam Troya şenliğinde yaşadığım coşkuyu soracak. Sandım ki, Moskova’da kültür haftasında neler yaptığımızı soracak. Bana ‘Size bir araba hediye etmişler. Bu doğru mu’ diye sordu. Allah’tan korkun, ben devletin bakanıyım. Bakana araba hediye edilmez. Maalesef dünyası çok küçük bir bakış açısı var. Eskimiş, üretim olmasın, Türkiye büyümesin, sınırları küçük bir Ortadoğu ülkesi olarak kalsın şeklinde bir bakış açısı var.” TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy da Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada, “Ben deli miyim, devlete araç hediye edeceğim. Belki 4 aylığına kiraladık. Tabii kiralayacağız. Kiralamayayım mı yani, siz isteseniz vermeyecek miyim. Benim bakana araç hediye ettiğimi söyleyen şerefsizlik yapmış olur” dedi. asirmen?cumhuriyet.com.tr İstanbul 2010 yılında Avrupa’nın Kültür Başkenti olarak kabul edildi. Hannes Swoboda, Avusturyalı sosyalistlerin Avrupa Parlamentosu’ndaki temsilcilerinden. Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grubu’nun başkan yardımcısı. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini kararlılıkla destekleyenlerden. İki gün önce Brüksel’de açılan İstanbul Merkezi için düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada ilginç bir benzerliğe dikkat çekti. “Avusturya, Avrupa Birliği’nin aday üyesi iken Brüksel’de biz de bir Viyana merkezi açmıştık. Bu merkez, Türkiye’nin üyeliği konusunda önemli bir destek sağlayacaktır.” Swoboda, Brüksel’de açılan İstanbul Merkezi’nin Karma Komisyonu üyelerinden. Swoboda’nın yanında çok sayıda değişik partiden Avrupa Parlamentosu milletvekilleri de bu Karma Komisyon’un üyeleri arasında. Hepsi İstanbul’u seven, İstanbul’a destek vermek isteyen isimler. ??? Brüksel’de bir grup gazeteci, bilim in İstanbul’dan Brüksel’e… sanı, siyasetçi, sanatçı İstanbul Merkezi’nin açılışına katıldık. Türkiye’nin Avrupa Birliği yolculuğunda İstanbul artık daha öne çıkan bir kent rolü oynayabilecek. Türkiye ve İstanbul için lobi faaliyetinden Türkiye’nin tanıtılmasına kadar bir dizi etkinlik için şimdi Brüksel’de yeni bir merkez kurulmuş durumda. Brüksel’de, çok sayıda Avrupalı siyasetçi ile Türkiye üzerine konuşmak olanağını bulduk. AKP ile ilgili açılan kapatma davası ve olası sonuçları Avrupalı siyasetçileri meraklandırıyor. Kapatma davasına karşı genelde olumsuz bir yaklaşım olduğunu söyleyebilirim. İlginç bir nokta: Fransız solcuları kapatma davasına sevinmişler. Böylece Türkiye’nin AB üyeliği suya düştü, diyorlarmış. Sanırım Fransız milliyetçileri de aynı tutum içinde. Fransız solcuları ve bazı aşırı milliyetçi akımlar dışında kapatma davasının Avrupa’da bir endişe yarattığını ifade ettiler. Ülkemizin dostları, Türkiye’nin AB yolculuğunun ciddi bir dönemeçten geçtiği konusundaki kaygılarını belirttiler. ??? Bu arada, Avrupa Birliği’nden siyasetçilerin kapatma davası konusunda yaptıkları açıklamaların Türkiye’de tepki yaratmasını anlayamadıklarını da sözlerine eklediler. Özetle şunları söylediler: “Türkiye artık üyelik müzakereleri yürüten bir ülke. Bu nedenle Türkiye demokrasisinin sorunları, zaafları AB’yi yakından ilgilendiriyor. Siz artık bir anlamda Avrupa’nın bir parçasısınız. Parti kapatma Avrupa’da çok istisnai bir durum. Hele bir iktidar partisinin kapatılmak istenmesi bizi ölçülerimiz içinde çok sorunlu bir konu. Bizler Türkiye’nin dostları olarak, bu konudaki kaygılarımızı ifade ettik.” Sonuç olarak Avrupa’daki hava pek olumlu görünmüyor. Tabii, kapatma davası olsun, Türkiye’nin demokratikleşmesi sorunu olsun, Avrupa’dan çok bizim sorunumuz. Siyasi Partiler Kanunu’ndan Seçim Kanunu’na, 1981 Anayasası’ndan Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesine kadar birçok alanda reform adımlarının atılması gerekiyor. Düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün sınırlarının genişletilmesi öncelikle bizim derdimiz. Türkiye, kamu dışında işçilerin, emekçilerin tamamen sendikasız ve örgütsüz olduğu bir ülke. Kamu işyerleri dışında toplusözleşme yapılan yerlerin sayısı o kadar az ki! Son Tuzla tersaneleri gerçeğinde ve Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı tartışmaları sırasında gördük ki, emekçiler, ciddi bir örgütlenme ve hak elde etme sorunuyla karşı karşıyalar. Bu konuda yasal düzenlemeler gerekiyor. Bunları AB istediği için değil, kendi ihtiyacımız olduğu için yapmak zorundayız. Aynı şekilde, çevrenin ve doğa nın korunmasına karşı alınacak önlemler ülkemizin geleceği açısından çok önemli. ??? Türkiye’nin AB yolculuğu tabii ki sorunlu ve inişli çıkışlı bir yolculuk. Avrupa Birliği henüz sonuçlanmamış bir proje. Bu nedenle olumsuz tarafından baktığınızda bir yığın engelleyici neden görebilirsiniz. Ancak bu proje, sınırların aşıldığı, ortak insanlık değerlerinin geliştirildiği bir proje olarak düşünülürse anlamlı hale geliyor. Daha 60 yıl önce bugün AB’nin temeli oluşturan ülkeler birbirleriyle savaş halindeydiler. Milyonlarca insan bu savaşlarda yaşamını yitirdi. Şimdi sınırları yavaş yavaş kalkıyor, ortak parlamentolar oluşturuluyor. Ancak her farklı unsur bir araya geldiğinde ortaya çıkan sorunlar burada da insanlığın önüne çıkıyor… Brüksel’deki İstanbul Merkezi, bu yolculuğa mutlaka olumlu katkılar sağlayacak… Emeği geçenlere teşekkürler… C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle