02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 NİSAN 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Eleştirme İlker Çamkır: “AKP iktidarının ve yandaşlarının mizah yoluyla dahil eleştirilmesi, demokrasi gereği ikinci emre kadar yasaklanmıştır.” Ya ğ m u r D e n i z Yurttaşın sorunu işsizlikmiş... “İş çıkarmayın şimdi” GÖRÜŞ FATMA ESİN Barroso’ya bir unvan: AB borusu! Kriter Ahmet Önen: “AB, yüzde 47 oy almış bir partinin kapatılamayacağını söylüyor ama bir partinin kapatılabilmesi için yüzde kaç oy alması gerektiğini söylemiyor!” AVRUPA Birliği Komisyonu Başkanı ekselansları mıstır Jose Manuel Barroso’nun Türkiye’ye yapmakta olduğu ilk ziyaret münasebetiyle, ziyaretinden bir gün önce Ankara’ya gönderdiği polislerine Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki bazı odaları ve özellikle helaları kontrol ettirdiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Ekselansları mıstır Barroso’nun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin helalarına gösterdiği yakın ilginin, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkileri geliştirerek daha da kuvvetlendireceğini düşünüyoruz. Bu vesileyle, yıllardır Türkiye için görev yapmakta olan Avrupa Birliği komiserlerinden sonra bu kez mütekabiliyet esasları doğrultusunda Avrupa Birliği için çalışan ve özel olarak görevlendirilmiş ve özellikle Fransızca konuşan polislerin de devreye girmiş olmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Avrupa Birliği polislerinin ekselansları mıstır Jose Manuel Barroso adına Türkiye Büyük Millet Meclisi helalarında ne aramış olabilecekleri hususunun ise tarafların ikili görüşmeleri sırasında ele alınmasını heyecanla bekliyoruz. Ekselanslarının, Ankara’daki temasları sırasında öğle yemeğinin Ankara Kalesi’nin içindeki tarihi kale içi kebapçısında yenmesi planlanmışken, yemek programının değiştirilme olasılığının gündeme gelmesini de büyük bir telaş ile karşılamış bulunuyoruz. Her ne kadar, “Misafir umduğunu değil bulduğunu yer” sözü bir atasözü olarak atasözleri ve deyimler sözlüğünde yerini almış olsa da Barroso misafirperverlik gereği mıstır Barroso gibi bir ekselansın Türkiye’ye gelmişken nerede neyi yiyeceğine kendisinin karar vermesinin demokrasinin bir gereği olduğu yolundaki inancımızı kuvvetle ve kararlılıkla muhafaza ediyoruz. Bu bakımdan ekselansları mıstır Barosso’nun kebapçı yerine önceden kontrol ettirdiği helayı tercih etme olasılığını da saygı ile karşılamaya hazır olduğumuzu özellikle Avrupa Birliği’nin yetkili organlarına önemle duyurmak istiyoruz. Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı ekselansları mıstır Jose Manuel Barroso’nun Ankara temasları sırasında istediği şeyi yemekte serbest olduğunu ve bu serbestliğin İstanbul’daki temaslarında da geçerli sayılacağını peşinen kabul ve teyit etmiş bulunuyoruz. Afiyet olsun! Kırgızistan’da Aytmatov Yılı ve Öğretmen Duyşen Kırgızistan Cumhurbaşkanı K. Bakiyev’in 2008 yılını Kırgızistan’da ‘Aytmatov Yılı’ ilan ettiğini okudum; Aytmotov’un 80 yaşına varması nedeniyle! Bu haberi okur okumaz Aytmatov’un defalarca okuduğum, dilimize ‘Öğretman Duyşen’ adı ile çevrilen uzun öyküsünü kitaplarımın arasından çekip bir daha okudum. İnanılmaz bir şey! İlk defa okuduğumdaki duygularımı aynı yoğunlukta bir daha yaşadım! Bu kısa öykünün insana etkisi ciltlerle kitaba denk... Aytmatov bu kitabında, okuma yazmayı askerdeyken öğrenmiş Duyşen’in okulu bile olmayan köyünde, derme çatma bir barakada, ailelerin ellerinden zorla çekip aldığı çocuklara okuma yazma öğretmek için gösterdiği sıra dışı azmi sergilemekte. Öğretim saatleri dışında öğrencilerinin üşümemesi için bir yandan barakayı onarmakta, bir yandan da taa uzaklardan yakacak çalı çırpı toplamakta. Ayrıca bazı ailelerin, özellikle kız çocuklarını okula yollamama inatları ile mücadele etmekte. ??? Öykü 15 yaşındaki kız öğrencisinin zorla yaşlı ve kaba bir adama kuma verilmesini önlemek için gösterdiği fiziksel çaba ve bu çaba sonuç vermeyince, sonradan jandarma yardımı ile o öğrencisini o adamın elinden kurtarması ve onu şehre, bir yatılı okula göndermesi ile sürer, bir daha hiç görmediği bu öğrencisinin tanınmış ve başarılı bir akademisyen olması ile tamamlanır. Ancak Duyşen’in başarısı bir öğrencisinin bu sıra dışı başarısı ile sınırlı kalmamıştır. Bu süre içinde köy artık yeni okulu ile, okuma yazma bilen ve çağdaş düşünceye eğilimle halkı ve genel görünümü ile çağdaş bir köy olmuştur. Bu kitabı her okuduğumda toplumun ve ülkesinin kalkınmasına katkıda bulunmak için bir insanın her şeyden önce insan sevgisi ile çarpan bir yüreğinin olması ve olaylara, insanlara akılcı bir görüşle bakması gerektiğini düşünürüm. Ardından da Cumhuriyetin 20. ve 30. yılları arasına rastlayan okul günlerimi anımsarım. O günlerin coşkusunu yeniden yaşar gibi olurum. İkinci Dünya Savaşı’nın yokluk ve yoksunluklarının sürdüğü yıllardı. Fakat öğretmenlerimiz bizleri çağdaş bir toplumun bireyleri olarak yetiştirmek için özveri ve coşkuyla çalışmışlardı. Bazıları az, bazıları daha fazla, ama hepsi kişiliğimizin oluşmasında etkili oldular. Vatan sevgisi, cumhuriyet, çağdaşlık, akılcılık, bilim gibi kavramların en önemli kavramlar olduğunu benimsettiler bizlere. O yıllara, edindiğim deneyimler ışığında ve günümüzdeki eğitim kavramına göre bakıp bir değerlendirme yaptığımda, o dönemin öğretmenlerinin o günlerin koşullarında birer Duyşen oldukları kanısına varırım. ??? Hiç kuşkusuz bugün de aynı özveri ve coşkuyla çalışan, öğrencilerinin başarılarından mutluluk ve kıvanç duyan öğretmenler var. Fakat ne yazık ki, iktidarın eğitimi dinselleştirme politikasının güdümüne girmiş öğretmenlerin sayısı çok daha fazla! Bu iktidarın öğretim politikasının, eğitimi çağdaşlıktan uzaklaştırmak yönünde olduğu artık herkes tarafından biliniyor. Bu politikaya ayak uyduran öğretmenlerin elinden yetişecek genç kuşağın oluşturduğu toplumun akılcılıktan, çağdaşlıktan ne kadar uzak olacağı açık. Bu koşullar içinde bu güdüme girmemiş öğretmenlere çok daha zor, ama o denli de önemli bir görev düşmekte. Aziz Atatürk’ün istediği gibi, “aklı hür, irfanı hür, vicdanı hür” kuşaklar yetiştirmek, bu politika güdümüne girmemekte direnen ve görevlerini yaparken her şeyden önce akılcılığa önem veren, genç kuşakları dogmalardan koruyan, inanç yerine bilimi benimseten öğretmenlerin olacaktır. İçinde bulunulan koşullarda bunu başarmanın çok zor olduğu açık, ama bir iş ne kadar zorlukla başarılırsa, değeri de o denli büyük olur. Birer Duyşen olmaya aday öğretmenlere başarılar!.. SESSİZ SEDASIZ (!) Karizmaya serpiştirilmiş mağduriyet TELEVİZYON’DA siyasi bir tartışma programı seyrediyor Haşim Can Sözer ve bir yandan da konuşmacıların sözlerini not ediyor: Etik olmaz belki ama hukuk açısından bir sorun çıkacağını sanmam. Aykırıysa aykırı, bu kadar oy desteğiyle birtakım yasal değişiklikler yapılır. Mağdur rolü kazandırır bence. Öbürü ne hamle yapar acaba buna karşı? Ne koyacaksınız peki yerine; sorarım size, var mı bunun gibisi? Bu karizma her zaman kazandırır. Sonra düşünüyor: “Dört profesörle bir gazetecinin katıldığı ve bir karasevdalının yönetmeye çalıştığı programda ‘neden’se bu tür konuşmalar geçiyor. Yabancı biri dinlese ev gözetleme tarzı bir yarışma programı olduğunu sanabilir. Fakat ben öyle düşünemiyorum ve bir anda kendi sorunlarıma yabancılaştığımı anlıyorum. Tartışılan, bir ülkenin yönetiminde çıkan çok önemli hukuksal bir sorun, fakat onlar sanki horoz dövüştürüyor. Anlattıkları ve tavırlarıyla tam bir ‘gösteri’ sanatının parçası gibiler. Onların oyun planı karizma üzerine serpiştirilmiş mağduriyet, birazcık da yasaların arkasından dolanma şeklinde hazırlanmış. Onların tuzu kuru ve kimin kimi nasıl gagalayacağıyla meşguller.” Teferruat M. Alpaslan Yener: “AKP kapatılmaktan kurtulmak için AB’ye sarılmış. O zaman tam üyelik garantisine gerek yok!” Otel Hamza Saykan: “Yersiz yurtsuz yurttaşlar bankamatiklerde uyuyormuş. Ne yapsınlar! Para çekemiyorlar, bari uyku çeksinler!” İlkyaz mı Geldi? MERİÇ VELİDEDEOĞLU Yıllar var ki, ilkyazın (bahar) geldiğini köşe başı çiçek sergilerinden, tek tük kalan erik ağaçlarından ve şanslıysalarerguvan ağaçlarından izliyor büyük kentlerin kimi insanları. Kesin bir kural değil ama, çoğunlukla böyle gibi. Ya da İstanbul’da yaşayanlar için böyle diyelim. Bu yıl erguvanlar açtı mı? Çevrelerini, bulutları erguvanlaştırdılar mı? Hiç ayrımında olamadık. Kararttılar günleri... Yine de, caddelerde, sokaklarda köşe başlarını renklerinden çiçek sergileri ister istemez insanın gözünü alıyor; dolayısıyla bir an bile olsa ilkyazın geldiğini duyumsuyor insan. Az şey değil... İstanbul’da son yıllarda çoğaldı bu çiçekçiler. Zaman zaman onlara borçlu olduğumuzu düşünür oldum; yaşamamıza bu katkılarından dolayı. Yaklaşık 25 yıldır, evin beş on adım ötesindeki köşeyi bir çiçek cennetine çeviren çiçekçi Güngör ile alışveriş dışında dostluk da kurduk. Yoldan geçenler yalnızca çiçekleri görürler; kendisi çiçek öbekleri arasında kaybolmuş gibidir. Çünkü alçak taburesine oturmuş, başını öne eğmiş, dizleri üstündeki kitabı okumaktadır. Önceki gün başını iki eli arasına almış, dizleri üstündeki Turgut Özakman’ın “Diriliş”ine okumadan öyle bakıyordu. “Hasta mısın” diye sorunca, “Keyifsizim!” diye yanıtladı. “Sen de o kadar çok düşünme” dediğimde de başını kaldırdı: “Ama” dedi, “düşünüyorum ki varım!..” Kısık bir sesle “Doğru!” dedim ve yürüyüşü sürdürdüm. Bu “deyiş”i, bu denli yerli yerinde kullanan, lise öğrenimi görmemiş, yaşamını bütünüyle bu köşe başında geçiren birinden duyunca, az da olsa şaşırıyor insan. Bir ara, “Bu ünlü söylem Başbakan Erdoğan’a söylense ne der?” diye düşünmekten de kendimi alamadım. “Varlığımız yalnızca Allah’la ilgilidir” diyerek “imamca mı” karşılık verir? Yoksa, hop oturup hop kalkıp, “Ona söyleyin, çiçeklerini toplasın da gitsin!” diye “başbakanca” mı? Belki de düşünmenin anlamını, değerini, gereğini anlatan, bizim erişemediğimiz bir “ayet” bulur da, oracıkta onu keyifle söyler... Devletin başındakine, A. Gül’e söylense, hemen kavrayıp güleç yüzüyle: “Tabii, düşüne düşüne cennete varılır!” diye mi karşılık verir acaba? Bülent Arınç usta ise, söyleneni altüst eder, vereceği “kallavi” yanıtla başınız döner. Dünyasal yaşamı düzenleyen dini şeriatı temel alan, ülkemize bu düzeni yerleştirmek için her türlü yolu (satın alma da içinde olmak üzere) kullanan ve önderleri Saidi Nursi’nin bir “mukallid”i olan Fethullah’ın, Fethullaçıların dibinde oturarak yetişen insanlardan ne beklenir ki?.. Ne var ki, iş yalnızca “mukallid” ile bitmiyor. Ayrıca patron ABD ve patroncuk AB’den gelen buyruklar da var. Ne diyorlar: “ ‘Laiklik olmadan demokrasi olamaz!’ saplantınızı (!) bırakın! Türkiye, demokrasinin laiklikten önce geldiğini kesin bir biçimde göstermeli”. Buyruğu verenler de, alıp başlarının üzerine koyanlar da, bunun bir İslam ülkesi için ne anlama geldiğini biliyorlar. Her iki taraf da, ABD, AB ve AKP iktidarı, karşılıklı çıkarları için bu yolu elbirliğiyle döşüyorlar. Ne yapmamız gerektiği için, bugünlerde aramızda dolaşan Nefi’ye de kulak verelim. Nefi: “Esti nesimi nevbahar açıldı güller subhdem” diye mırıldanıp oturanlara: “Oturmayın!” diyor. Ardından şunu ekliyor: Dördüncü Murat gibi bir hünkâr, bir daha “hiciv” yazmamamı buyurmuştu. Ama ben canımın pahasına başvezir Bayrampaşalı’yı hicvettim. Ve sürdürüyor: İnin alanlara, doldurun alanları. Söyleyecek sözünüz bitmişse: “Böyle kalır mu soysuzlar elinde devlet” diyen “mısra”ımı haykırın! Bekliyorum... Not: Geçen haftaki yazıda yer alan “aydınlanma”, “aydınlatma” olacaktır; düzeltir, özür dilerim. M.V. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 11 Nisan www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bir karara, bir anlaşmaya 1 getirilen sınır 2 lama. 2/ Ayağın 3 üstündeki tümsek yer... Hac 4 zamanı dışında 5 Kâbe ve diğer 6 kutsal yerleri 7 ziyaret etme. 3/ Trabzon ilinde 8 bir yayla... Çok 9 taşlı toprak. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Şarkı, türkü. İstanbul’un bir semti. 5/Gür 1 N A L D Ö K E N R A K AM cistan’ın plaka imi... 2 A T E Z A Bir gıda maddesi. 6/ 3 L E N G E R 4 D G A N İ M E T Deriden sızan tuzlu sıvı... Örülerek dokunan 5 Ö R E N N U N İ Ş bir tür yün kumaş. 7/ 6 K A R İ N E Kokulu tohumu hamur 7 E K M U A N İ işlerinde ve rakıcılıkta 8 N A Z E N İ N L kullanılan bitki... “Ka 9 MA T Ş İ L E kım” da denilen kürk hayvanı. 8/ Halk edebiyatında redife verilen ad... Japon lirik dramı. 9/ Osmanlı ordusunda yüzbaşı ile binbaşı arasında yer alan rütbe. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Önceden belirlenip tasarısı yapılmış konunun nasıl gerçekleştirileceğine, nasıl uygulanacağına ilişkin olarak yapılan toplantılar dizisi. 2/ Arıların çıkardığı bir tür salgı... Yanağın alt kısmı. 3/ “Benden gayrısına gönül verirsen / ola yolların bağlana dostum” (Pir Sultan Abdal)... Bir sıvının içindeki alkol derecesi. 4/ Köydeki işlerin elbirliğiyle bitirilmesi... Su taşkını. 5/ Endonezya’nın plaka imi... El sıkışma. 6/ Bakır elementinin simgesi... İsviçre’nin başkenti. 7/ Kişinin kendisini başkasının yerine koyarak onun duygu ve düşüncelerini anlayabilme yeteneği... Olumsuzluk belirten bir önek. 8/ Bir işte bir kimse ya da şeyin üstüne düşen görev... Karışıklık, kargaşa. 9/ Yünü dokumacılıkta kullanılan bir koyun cinsi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle