Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
- Atatürk 1923 yõlõnda İzmit’te bazõ gaze-
tecilerle yaptõğõ toplantõda bir soru üzerine
‘Kürtlük sorununa’ değinerek bilgi vermiş-
tir. Filmde yer alan Atatürk’ün açõklamasõ tar-
tõşma yarattõ.
- Evet, çünkü Atatürk’ün açıklaması iyi
özetlenmemiş. Özetten salt Kürtlere yerel
özerklik verildiği anlamı çıkıyor. Atatürk
Kürtlere özerklik vaat etmiyor. Kürtlük adı-
na bir sınır çizmenin mümkün olmadığını
söylüyor. Sonra da TBMM’ce kabul edilmiş
olan 1921 Anayasası’nın 11. maddesine de-
ğiniyor. Bu maddeye göre illerin ve nahi-
yelerin tüzelkişilikleri ve yerel konular ba-
kımından özerklikleri var.
Atatürk bunu belirttikten sonra Türklerin
de, Kürtlerin de, öteki unsurların da bazı ye-
rel konularda illerini, nahiyelerini özerk ola-
rak yöneteceklerini söylüyor. (Suna Kili, Ş.
Gözübüyük, Türk Anayasa Metinleri, s.
106-107; M. Kemal, Eskişehir - İzmit Ko-
nuşmaları, s. 105 (eksiksiz metin), Kaynak
Y. 1998; Prof. Dr. Ş. Turan, Türk Devrim
Tarihi, 3. Kitap, 1. Bölüm, s. 109 vd.) Mus-
tafa filminde Atatürk’ün açıklaması, tar-
tışmalara, yanlış anlamalara, kuşkulara
yer bırakmayacak biçimde aktarılmalıydı. Bu
da düzeltilmesi gereken sahnelerden biri.
CMYB
C M Y B
16 ARALIK 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 7
DÜZ YAZI
ORHAN BİRGİT
Dimyat’a Pirince
Gideyim Derken
DSP yönetimi yerel seçimler için, AKP karşı-
sındaki seçmen kitlesinin beklentilerine tatmin edi-
ci bir yanıt veremiyor. Önüne çıkan fırsatları da akıl-
lıca değerlendiremiyor.
İktidar partisinin 29 Mart akşamı açılacak san-
dıklardan alacağı oyun, 22 Temmuz 2007 akşa-
mından daha aşağılara düşmesi için her il, ilçe ve
beldede, en güçlü olan karşıt partinin amblemi al-
tında güç birliği yapılmasına yönelik isteklerin en
azından Ankara ve Eskişehir’de gerçekleştirilmesi
bugüne kadar başarılamadı. Ortaya çıkan kar-
maşada, sadece CHP’nin değil; DSP üst yöne-
timinin de büyük payı var.
CHP, Ankara için, çok akılcı bir yöntem kulla-
narak, SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’ı,
üstelik kendi markası altında aday yaptı. Murat Ka-
rayalçın, SHP Genel Başkanlığı yanında parti üye-
liğinden de vazgeçerken sergilediği özverinin
başkenti Melih Gökçek’ten kurtarmayı amaçla-
dığını biliyordu. O amacın başarıya ulaşması ise,
en azından bütün sosyal demokrat partilerin, tek
aday etrafında birleşmesinin sağlanması ile ola-
cağı için, DSP’nin vereceği karar yaşamsal önem
taşıyacaktı.
Kafa karışıklığı
Bu aşamada DSP Genel Merkezi’nde tam bir
kafa karışıklığı olduğunu gösteren demeçler,
bayram tatili sırasında birbirini izledi. Genel Baş-
kan Zeki Sezer’in Karayalçın için koşullu destek
açıklamasının üstü, yardımcısı Hasan Macit’in pa-
zar günkü Milliyet gazetesinde ana muhalefet par-
tisine adeta bir ültimatomu çağrıştıran demeci ile
karartıldı.
Oysa Macit, partisinin 81 ilde kendi adayları ile
seçimlere katılacağını bildirmeden önce Karayalçın
DSP’den gelecek desteğin çok anlamlı olacağı-
nı söylemişti. O tür desteklerin önemi,Vatan ga-
zetesinin internet sitesinde dün yayımlanan ve Er-
doğan’ın yaptırttığı özel bir anketin sonucunu bil-
diren haberle daha da pekişiyor. Haberde baş-
kentte Gökçek’in Ankara seçmeninden alacağı
yüzde 40’lık desteğe karşı Karayalçın’ın da yüz-
de 35’lik bir destekle yarışa katıldığı açıklanıyor.
DSP Genel Merkezi’nde, yerel seçimlerde güç
birliği yapılması konusunda her odadan ayrı bir se-
sin yükselmesinin en fazla Yılmaz Büyüker-
şen’i rahatsız ettiği görülüyor. İktidar partisinin Es-
kişehir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı al-
mak için Kemal Unakıtan’ın devlet hazinesinin ka-
pılarım da açarak yaptığı çalışmalar, 29 Mart se-
çimlerinin Eskişehir’de çok zorlu geçeceğini gös-
teriyor. Bir yandan Bülent Ecevit’in vasiyetini ye-
rine getirmek isterken, öte yandan tam bir hesap
adamı olarak Yılmaz Büyükerşen, o zorluğun DSP-
CHP güç birliği ile aşılabileceğine inandığını söy-
lüyor.
Büyükerşen, öyle bir güç birliği için, daha ön-
ce de yazdığım gibi kentin Odunpazarı ve Te-
pebaşı belediyelerinde başkan ve meclis üyesi
adayı olarak kimlerin sorumluluk alması gerekti-
ğine varana kadar, tüm hazırlıkları yapmış. İki dö-
nemdir büyükşehir belediye başkanı olduğu ken-
tin, AKP hegemonyasına teslim edilmemesi için
öncelikle partisinden gelecek yanıtı sabırla bek-
lemiş. Sezer’in bir kurmayı aracılığı ile Anka
Ajansı’na yaptığı açıklama, Macit’in o açıklama-
yı yok sayan ültimatomvari demeci, partinin ye-
ni Genel Sekreteri Yağız’ın dünkü Cumhuriyet’te
yer alan “Bakarız önümüzdeki günler ne getirecek”li
ipe adeta un seren sözleri Büyükerşen’in sabrı-
nı neredeyse çatlatacak gibi...
DSP yönetimi, Dimyat’a pirince giderken Eski-
şehir ve Ordu’daki bulgurlarından da mı olacak?
Faks: 0 216 302 82 08 obirgit@e-kolay.net
Onu kõyõdan köşeden, yatağõndan, sofrasõndan didiklemeye çalõşmak insanca yaklaşmak değildir
S Ü R E C E K
- Can Dündar soruyor: “Biz yeri
asla dolmayacak, dogmalaştırılmış
bir kutsal önder peşinde miyiz, herke-
sin onun gibi olmasını isteyeceği bir
örnek kişilik mi?” Ne diyorsunuz?
- Atatürk’ü dogmalaştõranlar, abartõlõ
anlatõmlarla uçuranlar var. Fakat bun-
larõn sayõsõ yok denecek kadar az. Üs-
telik bu yaklaşõm geçmişte kaldõ. Ata-
türk’e haksõzlõk edenler, onu çocukla-
ra, gençlere, bin türlü yalan söyleyerek
yanlõş tanõtanlar ise hayli çok. Sahte
tarihler, ansiklopediler insanõn midesini
bulandõrõyor. Bu iki ucun arasõnda, Ata-
türk’e minnet ve saygõ duyan, gerekli
saygõnõn gösterilmesini isteyen vefalõ,
kadirbilir, vicdanlõ, sağduyulu, sağlõklõ
milyonlar var.
Bu milyonlar için Atatürk dogma de-
ğil, ilah da değil. Ama çok değerli bir in-
san. Atatürk’ü dogma gibi gösteren, ben-
zersiz, eşsiz olmasõ. Değerine, büyüklü-
ğüne yaklaşan kimse yok. Keşke benzer-
leri, ona yaklaşanlar olsa. Sorunlarõmõzõ
çözse, onurumuzu tazelese, dik durma-
mõzõ sağlasa, bizi yeniden yekpare bir
millet yapsa. Süpermen de değil elbette
ama onu eleştirenlerle karşõlaştõrõnca in-
sanõn gözüne süpermenden de daha güç-
lü, daha büyük ve harika görünüyor. 32.
Gün çekiminin yapõldõğõ gün, kendim
dahil, katõlanlara baktõm: Atatürk’ün ya-
nõnda nokta bile değildik ve Atatürk’ü
tartõşõyorduk.
ÖRNEK ALINACAK, SAYGI
DUYULACAK ÇOK NİTELİĞİ VAR
Rahmetli Atatürk’ü kõyõsõndan köşe-
sinden, sofrasõndan yatağõndan didikle-
meye yeltenmek, insanca yaklaşmak, in-
sanca anlatmak değildir. Bu palavraya,
ucuzluğa, basitliğe bir son verelim.
Atatürk’ün örnek alõnacak, saygõ duyu-
lacak, imrenilecek birçok niteliği var.
Okul kitaplarõnõ bilirim. Üç yõldõr da
okul okul geziyorum. Okul kitaplarõnda
Atatürk’e ait şu güzel, insanca nitelikler
anlatõlõyor:
Doğaya saygõsõ, bir çõnar ağacõnõn bir
dalõnõn kesilmemesi için kendisi için
Yalova’da yapõlan evi raylar üzerinde
kaydõrtarak o tek dalõ kurtarmasõ, çocuk
sevgisi, hayvan sevgisi, okumaya mera-
kõ, yurt sevgisi, kurtarõcõlõğõ, insanlara,
milletine, annesine, kadõnlara saygõsõ vb.
Hiçbir kitapta Atatürk ulaşõlmaz, erişil-
mez bir insan olarak anlatõlmõyor. Ama
elbette saygõyla, sevgiyle, övülerek, gu-
rurla anõlõyor.
Can Dündar’a soruyorum:
Oğlum, Mustafa filmi ile Atatürk’ü,
“herkesin onun gibi olmasını isteyece-
ği bir örnek kişilik” olarak mõ işledin?
Bize böyle bir Atatürk mü sunuyorsun?
Bir düşün, iyi düşün, çok iyi düşün!
DİNLE DEĞİL İRTİCA İLE, YOBAZLARLA HESAPLAŞTI
LATİFE HANIM’IN ATATÜRK’Ü
KÖŞKÜNE DAVET ETTİĞİ YANLIŞ
- Latife Hanım’ın Atatürk’ü köş-
küne davet ettiği söyleniyor. Bunun
yanlış olduğunu sanıyorum.
- Haklõsõn, yanlõş. Yüzbaşõ Arms-
trong’un uydurmalarõndan biri de bu.
Masala bayõldõğõmõz için birçok kitabõ-
mõzda bu masal yer alõyor. Filmde de
yer almõş. İzmir yangõnõ dolayõsõyla
kalõnabilecek evler gezilirken Uşakiza-
delerin beyaz köşküne de bakõlõr.
Atatürk ve Latife Hanõm ilk kez bu
vesile ile karşõlaşmõşlardõr.
Atatürk’ü yanlõş anlatanlar çok
- Filmde Atatürk’ün Meclis’i, 23 Ni-
san 1920’de birçok dini değeri kulla-
narak açtığı söylendikten sonra deni-
yor ki: “Dayandõğõ bu güçlerle ileride he-
saplaşacaktõ.” Böyle mi oldu gerçekten?
- Meclis’i açarken o dönemin kurum-
larõndan, eğilimlerinden yararlanmaktan
daha doğal ne olabilir? 600 yõllõk bir dü-
zene karşõ çõkõlacaktõ. TBMM bir ihtilal
kuruluşudur. Ama Atatürk ve Cumhuri-
yet, ileride, din ile değil, irtica ile, orta-
çağ ile, yobazlõkla, bunlara kucak açan-
larla hesaplaştõ. Altõnõ çize çize söylü-
yorum, Atatürk’ün de, Cumhuriyetin de
dinle, dindarla bir sorunu olmamõştõr. Bir-
çok olaylar uydurarak tersini iddia eden-
ler, Atatürk karşõtõ dincilerdir. Şimdi bu
iddiayõ paylaşan formasõ başka Atatürk
karşõtlarõ da vardõr. Doğru tarihi bilselerdi,
hiçbiri Atatürk karşõtõ olmazdõ. Sahte ta-
rihler ve maksatlõ söylentilerle yetiştiler.
Bu yüzden Atatürk’e karşõlar. İnanõyo-
rum ki bir gün doğru tarihi öğrenecekler
ve bu yapma, tehlikeli ikilik bitecek.
Can Dündar bu yanlõş, haksõz, sonradan
uydurma iddialarõn izinde görünüyor.
Umarõm daha fazla yürümeden durur ve
düşünür.
Vahidettin’le
vedalaşma
- Vahidettin’le vedalaşması sahnesi için ne
diyorsunuz?
- Bu sahneyi anlatan kim?
- Sahi kim?
- Atatürk’ün kendi. Mütareke dönemi anõlarõnõ
Falih Rıfkı Atay’a, Mahmut Soydan’a ve Yu-
nus Nadi’ye anlatõyor, bu anõlar aynõ günlerde ya-
yõmlanõyor. Atatürk, veda sõrasõnda Vahidet-
tin’in şöyle dediğini aktarõyor: “Paşa, Paşa,
şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bun-
ların artık hepsi bu kitaba girmiştir. Tarihe
geçmiştir. Bunları unutun. Asıl şimdi yapa-
cağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa,
Paşa, devleti kurtarabilirsin!”
Mustafa filminde bu sözler yer alõyor ama ar-
kasõ gelmiyor. Oysa Atatürk, Vahidettin’in bu
cümlesini bir amaçla aktarõyor. Aktardõktan son-
ra, bu sözün gerçek anlamõnõ yorumluyor, açõyor;
Vahidettin’in bencilliğini, acizliğini, ufuksuzlu-
ğunu, Milli Mücadele ile hiç ilgisinin olmadõğõ-
nõ anlatõyor. Mustafa filminde Atatürk’ün anõlarõ,
dincilerin istedikleri gibi kullanõlõyor. Bu iyi ni-
yetle de, bilinçle de, belgeselcilik ahlakõyla da
bağdaşõr bir tutum değil.
Tek kelimeyle ayõp!
Bu konuyu uzatmaya gerek yok. Meraklõsõ Ata-
türk’ün Hatõralarõ’nõ okuyabilir. (F R.Atay, s. 122-
124, T. İş Bankasõ Y. , 1965; yeni yayõnõ: İsmet
Görgülü, Atatürk’ün Anõlarõ, s. 219-222, Bilgi Y.,
1997 ) Ayrõca benim, “Vahidettin, M. Kemal
ve Milli Mücadele” adlõ kitabõma bakõlabilir. Bu
kitapta Vahidettin ve Atatürk ile ilgili bütün id-
dialar, yanlõşlar, yalanlar ve doğrularõ yer alõyor,
tabii bu veda sahnesi de. ( s. 232- 285)
Okurlarõmõn affõna sõğõnarak bir hususu be-
lirtmeyi gerekli görüyorum: Söz konusu kitabõm,
“Vahidettin, M. Kemal ve Milli Mücadele” hak-
kõndaki bütün yalanlarõn, yanlõşlarõn ve yuttur-
macalarõn derlendiği, sağlam belgelerle doğru-
larõnõn açõklandõğõ 780 sayfalõk bir çalõşmadõr. Bu
çalõşmaya bakmadan yakõn tarihimizi anlatmaya
çalõşanlarõn çoğu, yalan, yanlõş ve yutturmaca tu-
zaklarõna yakalanõyorlar.
Dinciler, o cümleyi, Atatürk’ün açõklamasõnõ
vermeden, yani hokkabazlõk yaparak Vahidettin’i
aklamak, Milli Mücadele’yi planlamõş gibi gös-
termek için kullanõrlar. Bu hayali kanõtlamak için
bin dereden su getiriyor ve gülünç oluyorlar. Hem
tarihe, hem okuyucularõna, hem sağduyuya say-
gõsõzlõk ediyorlar.
Can Dündar, bir belgeselci olarak ya bu sah-
neyi Atatürk’ün yorumu ile tamamlamalõydõ ya
da bu sahneye hiç yer vermemeliydi. Tamamla-
madõğõ için tarihi tersine çevirmek için çabalayan
yutturmacõlar kafilesi içinde yer almõş oluyor.
32. Gün’de şöyle bir açõklama yaptõ: Bu sah-
neden sonra İngilizlerin Atatürk’ün geri çağrõl-
masõnõ istedikleri, Vahidettin’in de İngilizlerin bu
isteğini yerine getirdiği veriliyor. Bu bilgi, Va-
hidettin’in Milli Mücadele’yi planlamadõğõnõ
belirtiyormuş.
Belirtmiyor oğlum!
Ne kendini kandõr, ne bizi oyala. Düzelt o sah-
neyi!
Kürtlere özerklik vaat etmedi
ENTERNET / MEHMET SUCU
ABD Başkanı George Bush yine
Irak’a gitmiş. Ancak bu kez pek hoş
karşılanmamış anlaşılan. Başbakan El
Maliki ile birlikte gazetecilere poz ve-
rirken Iraklı televizyon muhabiri Mun-
tazar el Zahidi, “Al sana veda öpü-
cüğü” diyerek iki ayakkabısını da
peş peşe ABD Başkanı’na fırlattı.
Ancak Zahidi neredeyse burnunun di-
bindeki ABD Başkanı’na ayakkabıla-
rını isabet ettiremedi.
İzmir’in işgali sırasında düşmana
ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin
(Hüseyin Nevres) aklıma düştü. O
kurşun emperyalizme karşı ulusal
kurtuluş savaşının ateşleyicisi ol-
muştu. Zahidi’nin ayakkabısı tabii ki
Hasan Tahsin’in ilk kurşunu ile kıyas
edilemez. Ama belki simgesel baş-
ka şeylerin başlangıcı olabilir.
ABD Başkanı artık iktidarının son
günlerini yaşıyor. Bakalım Irak’tan
başlayan tepkiler devam edecek mi?
Hatırlayacağınız gibi Başkan Bush da-
ha önce de Irak’a ziyaretlerde bulun-
muştu. Özellikle bir tanesi anılardan
hiç silinmedi. ABD’de kutlanan şük-
ran gününde Irak’taki askeri birlikleri
ziyaret etmişti. Bu sürpriz ziyaret
ABD askerleri tarafından büyük coş-
ku ile karşılanmıştı. Hatta elinde ko-
caman bir tepsi hindi ile askeri ye-
mekhaneye giren Bush, üzerinde du-
manlar tüten hindi ve etrafındaki as-
kerler ile gazetecilere poz vermişti.
Şükran Günü’nü Wikipedi şöyle
anlatıyor: “1620’lerde Avrupa’dan
yerleşim için ilk kez May Flower ge-
misiyle ABD’ye gelen göçmenler ilk
geldiklerinde aylarca süren yolcu-
luklarından dolayı yorgun, hasta ve
açtırlar. Kızılderililer onları karşılar ve
yiyecek verir; hindi avlamasını, mısır
ekmesini öğretirler. Üç yıl sonra İn-
giliz Vali William Bradford büyük bir
yemek hazırlar ve Kızılderilileri çağı-
rır. Kızılderililerin şefi Massoit, 90 ki-
şiyle bu törene katılır. O günden son-
ra her hasat sonrasında yemek ge-
leneği sürer. 1863’te Başkan Abra-
ham Lincoln, Şükran Günü’nün
ulusal bayram olmasını önerir, ancak
bu öneri, 1941’de Kongre’de kara-
ra bağlanır ve her yılın kasım ayının
son perşembesi Şükran Günü olarak
ulusal bayram ilan edilir. Şükran
Günü, Kızılderililer arasında ise Yas
Günü olarak anılmaktadır.”
Ama Bush ne çektiyse hep gaze-
tecilerden çekti. Bu fotoğrafın dün-
ya gazetelerinde yayımlanmasının ar-
dından “art niyetli” bir gazeteci fo-
toğrafın orijinalini dikkatlice izleyin-
ce Bush’un elindeki hindinin plastik
olduğunu görmüş. Kısacası George
Bush ataları kadar olamamıştı. Ba-
zı gazetelerde eşi Laura Bush’un pi-
şirdiği belirtilen hindinin plastik ol-
duğunun ortaya çıkması ABD’nin
Irak’ta ve dünyanın hemen her ye-
rinde nasıl bir halkla ilişkiler ve pro-
paganda faaliyeti içinde olduğunu
göstermişti.
Gerçi her zaman pek de başarılı
olamıyorlar. Irak işgali öncesinde
kimyasal silahlardan, kitle imha si-
lahlarından, büyük roketlerden, El
Kaide’den teröristlerden bahseden
Bush yönetimi işgal sonrası bazı bil-
gilerin yanlış olabileceğini söyledi.
Daha sonra da pek çok bilginin
yanlış olabileceğini itiraf ettiler. An-
cak iş işten geçmişti. Yüz binlerce
Iraklı, kadın, çocuk, genç, ihtiyar de-
meden Bush hükümetinin emriyle öl-
dürüldü. Kim bilir belki bazıları dok-
tor olacaktı, belki bazıları ressam, şa-
ir, serseri, işçi ya da başka bir şey.
Gelinlik kızların hayalleri , nereden
geldiğini anlayamadıkları bir ıslık
sesinin ardından oluşan patla-
mayla yitti gitti. İşgal öncesinde so-
kaklarda yalınayak oynayan çocuk-
lar yanıp kavruldular Nâzım’ın deyi-
şiyle, onlar artık hiçbir zaman ayak-
kabı giyemeyecek.
Onların giyemediği ayakkabı ön-
ceki gün bu katliamın en önemli so-
rumlularından birisinin kafasına atıl-
dı. Nedenini anladı mı, anlamadı mı
bilinmez.
mehmet@cumhuriyet.com.tr
Ayakkabı Giyemeyen Çocuklar
ADANA (Cumhuriyet Bürosu) - Çuku-
rova Üniversitesi’ne (ÇÜ) ait birinci sõnõf
tarõm arazisine TOKİ’nin inşa ettiği 400
yataklõ hastaneye mahkemeden onay çõktõ.
Türk Mühendis ve Mimar Odalarõ Birliği’nin
(TMMOB) açtõğõ davada mahkeme heyeti
inşasõ süren hastanenin yapõmõna izin verir-
ken arazi üzerine yapõlmak istenen camiye ise
“dini tesisin mesken, otel ve çarşı bulunan
yerde yapılabileceği” gerekçesiyle izin ver-
medi. Adana 2. İdare Mahkemesi, 1.5 yõlõ
aşkõn süredir devam eden yargõlama sonunda
kararõnõ verdi. ÇÜ’nün “birinci sınıf tarım
arazisine inşaat yapılamayacağı” yönün-
deki başvurusunu reddeden mahkeme heyeti,
bilirkişilerin “400 yataklı hastane alanının
yer seçimi ve yere uygunluk açısından
şehircilik ve planlama esaslarına uygun
olduğu, ancak dini tesis alanının otel ve
çarşı kompleksinde yer alması planlama
ilkelerine uygundur” raporlarõnõ dikkate
aldõ. Mahkeme heyeti, hastane yapõlmasõnõn
sakõnca taşõmadõğõna ancak cami yapõlmasõna
gerek olmadõğõna hükmetti.
Arazi ile ilgili ilk bilirkişi raporunda,
“Belirtilen alan üzerinde amacı ve kapsamı
imar planı değişikliğini aşıyor, üniversite
alanı bozuluyor, işlevsel ve fiziksel yönden
bütünlük sağlanamıyor. Amaç dışı kulla-
nım için valilikten de izin alınmamış”
denilmiş, bunun ardõndan ikinci bir rapor
hazõrlanarak hastane yapõmõnda sakõnca
olmadõğõ belirtilmişti.
Çevreciler mahkemenin kararõnõ, “Bu aynı
alan üzerinde yapılaşma için birçok kurum
ve kuruluşun girişimde bulunmasına yol
açabilecektir” şeklinde yorumlandõ.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
Yargıdan
hastaneye evet
camiye hayır