03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 OCAK 2008 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL ‘Türbancılar’ ve Anayasaya Saygı... Son yirmi yıldır sinsi sinsi gelişen dinci ortamın örneklerini görüp yaşadıktan sonra; ayrıca hem ulusal hem de uluslararası hukuk, üniversitelerde türbana izin vermeyip türban yasağını hukuka uygun bulduğu halde, türbancıların ve onlara destek olanların “Türbana özgürlük” aldatmacası, hukuk devletine ve anayasaya saygısızlıktan başka bir şey değildir. PENCERE Galileo ve Türban... Galileo Galilei’yi herkes bilir ya da bilmesi gerekir; İtalyan fizikçi ve gökbilimci tiyatroda oyunlara bile konu olmuştur... Galileo 1633 yılında Engizisyon mahkemesine çıkarıldı... Suçu neydi?.. Biliyorsunuz, Dünya’nın döndüğünü söylediği için kiliseye ters düşüyordu; İncil için bir dostuna yazdığı mektupta ne demişti: “ İncil, bilimin yerine konamaz...” Türkiye bugün Galileo Galilei’nin tarihsel tragedyasını değişik biçimde yaşamaktadır... Nasıl?.. ? Türkiye’nin Başbakanı Erdoğan imam okulunda eğitilmiştir; din adamı olması gerekirken hükümetin başına geçmiştir... Şimdi tesettürlü kızların üniversiteye girmeleri için kanun da çıkarmıyor; daha ağırını yapıyor; bu yolda anayasayı değiştiriyor... Bir genç kız inancı gereği başını örtüyorsa, kimsenin diyeceği bir şey yoktur; ama tesettür üniversite kavramıyla bağdaşmaz... Çünkü başını örten kişi elbette dünyanın ve evrenin oluşumunda Evrim Kuramı’na da karşı çıkacaktır; din inancını bilim özgürlüğünün üstünde tutması doğaldır... Kızmaya, öfkelenmeye de gerek yok; kızcağız öyle yetiştirilip eğitilmiştir... Başbakan Erdoğan’a da kızıp öfkelenmek gereksiz... İmam okulunda şartlanmıştır.. İnancını hayata geçiriyor... Batı bu olayları kolaylıkla aşamadı, acılı bir tarih yaşadı; biz de kolayca çağdaş bir toplum olamayacağımızı bilmeliyiz... ? Batı uygarlığı, kilisenin inanca dayalı siyasal iktidarını yıkıp, üniversitelerde akıl ve bilimi egemen kılmakla oluştu... Türkiye şimdi bu sınav karşısındadır... İnancın yeri camidir... Kişinin vicdanıdır... Üniversitelere inanç bir kapıdan girdi mi, akıl ve bilim öteki kapıdan çıkar gider... Türban inançtır... Toplumda türban özgürlüğüne diyecek yok... Ama, üniversitede türban, bilim özgürlüğüne son vermek anlamına gelir... ? Ülkede milyonlarca kadınımız türban, yeldirme, tülbent, başörtüsü, çarşafla dolaşıyor; tesettüre rağbet erkek egemenliğinde doğaldır... Türkiye tesettürü tartışmıyor.. Peki, neyi tartışıyoruz?.. İmam okulunda kafası adamakıllı şartlanmış Başbakanımız seçimde yeterli oyları toplamış, AmerikanArap emperyalizmini arkasına almış; üniversitelerde bilim özgürlüğüne paydos demek istiyor... Batı, kilise iktidarına karşı çıktığı için Batı oldu... Biz cami iktidarına evet diyerek Doğu mu olacağız?.. Sorunumuz ve gidişatımız bu.. Nerde O Birileri! Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, türbanla üniversiteye girmek isteyenlere ‘Hayır olmaz’ dedi. Türkiye’nin hukuk düzeni böyle bir uygulamaya karşıydı. Anayasası, Anayasa Mahkemesi kararları da!.. AİHM’deki yeni Türkiye temsilcisi Prof. Dr. Işıl Karakaş’a göre sorun şöyle çözülecek: Türkiye’deki laiklik anlayışı başörtülü kızların üniversiteye devamını önlüyordu. Ama hukuk düzeni değişirse, yeni bir durumla karşı karşıya kalınacak. O zaman mahkeme yeni kararlar verebilecek... AKP yeni bir anayasa hazırlıyor, Türk hukuk düzeni değiştirilecek, en başta da laikliğe son verilecek, AİHM’ye ‘Ben türbanla üniversiteye gidemiyorum’ diye başvuranların ters yanıt almaları önlenecek!.. ??? Bayan Nazlı Ilıcak, AİHM’ye AKP tarafından Türkiye temsilcisi olarak atanan Prof. Dr. Işıl Karakaş’a sormuş bu önemli konuyu, o da yukarda özetlediğim açıklamayı yapmış! Laikliği kaldır, ondan sonra Atatürk devrimlerini orasından burasından yıkmaya başla!.. Önce üniversite, sonra lise, ortaokul, ilkokul, anaokulu, derken tüm devlet daireleri.. birkaç yıla kalmaz, ‘özgürlük, demokrasi’ diye diye tüm Türkiye karanlık bir batağa gömülür... Yeni hukuk düzeni ne demek, açıklamak gerekir mi? Seksen beş yıldan bu yana yaşadığımız her şeyi ortadan kaldırmak, yerine neyi getirmek, şeriatı, şeriat yasalarını... ??? “Demokrasi bizim için amaç değil araçtır”, “Millet isterse laikliği kaldırır” diye boşuna konuşmadılar ustaları Erbakan gibi. “Bir gün rektörler başı bağlı kızların önünde eğilecek” sözlerini de unutmadılar! Amerikalı Fethullah Bey’in “Yavaş yavaş devleti ele geçirmeye bakın, acele etmeyin” öğüdünü uygulamak için bugünleri beklediler. Yüzde kırk yedilere ulaşınca gizli, açık ne var ne yok hepsini ortalığa döküp bizlere sunmaktalar: ??? Orda burda toplantılar, gizli açık çetemsi örgütler, birtakım kurtarıcılar, batırıcılar, karışık düşüncelerle kafaları altüst edenler!.. Şaşkınlaştırılmış bir ülke, bir halk... Osmanlı’nın 31 Mart’ları, Cumhuriyetin Menemen’lerini ‘birileri’ gelip önlemişti... Şimdi nerde, hangi dibin derinliklerindeler?.. Prof. Dr. Necla ARAT 0’li yıllarda tanıştığımız “Türban” ve “Türbancılar”, 90’lı yıllara türban olayını bayraklaştırarak girmişler ve Üniversitelerimizdeki türban yasağını “yüzyılın ayıbı” olarak nitelemişlerdi. Oysa daha o zamanlarda irticaın, teokratik düzen özleminin simgesine dönüşmüş olan türban, türbancıların beyinleri yıkamaya çalıştıkları gibi “kadınlar için bir özgürlük ve insan hakkı” sorunu olmayıp gerçekte bir özgürlükten kaçış, kazanılmış haklardan gönüllü olarak vazgeçme ve gönüllü kulluğu seçme sorunu idi. Türban, dinselsiyasal bir araçtı ve amaca yani İslam devletine ulaştıracak yolda atılan en önemli adımlardan biri sayılıyordu. Nitekim, o dönemde hemen hemen her cuma yapılan türban gösterilerinde kullanılan sloganlar, olayın bu gün gösterilmeye çalışıldığı gibi, “masum bir inanç, bir kadın hakkı ya da din ve vicdan özgürlüğü meselesi” olmadığını kanıtlamaktaydı. Yüzlerce türbanlı kız öğrenci ve türbancı yandaşları, Beyazıt’tan Aksaray’a doğru izinsiz gösteri yürüyüşü yaparken “Tek Yol İslam”; “İslamcı Hareket Engellenemez”; “Muhammed’in Ordusu Laiklerin Korkusu”; “Kahrolsun Laik Diktatörlük”; “Türban, Bu Düzene Mezar Olacaktır” diye haykırıyorlardı. Amaçları hiç kuşkusuz masum bir inancın gereğini yerine getirmek olmayıp laik Cumhuriyet’in yerine özledikleri İslamcı düzenin gelmesiydi. Zaten bu kesimin yandaşları da televizyon ekranlarında göğüslerini gere gere “Elhamdülillah Şeriatçıyım” diyor ya da “Şeriatı Seviyorum” başlıklı kitaplar yayımlıyorlardı. Yine bazı ünlü televizyon programlarında yapımcılar, laikcumhuriyetçi kadınlara, küstahça, kara çarşaflı kadınlarla “uzlaşmalarını” teklif ediyorlardı. 8 LaikCumhuriyet’ten yana olduğu düşünülen ve o günlere kadar sevilip sayılan siyaset bilimci bir öğretim üyesi, bu “uzlaşma masalı” ve izlenme rekoru uğruna şeriatçı ve tarikatçılarla el ele, kol kola görüntü verip televizyon programları yapıyordu. Türbancılar ayrıca Üniversite kürsülerine ve gazete köşelerine yerleştirdikleri yandaşları aracılığı ile gençliğe sürekli olarak Atatürk ilkelerinin ve Cumhuriyetimizin “eskimiş, geçersiz, yetersiz olduğunu”; dine, dile, eğitime, giyimkuşama, hukuka damgasını vurmuş olan Kemalist Devrim’in “Toplumun hafızasını, sonuç olarak da kimliğini yok ettiğini” şırıngalamaya çalışıyorlardı. Türbancılar, her fırsattan yararlanarak ideolojilerini benimsettikleri muhafazakâr kadınları militanlaştırıp sokağa çıkartıyor, cinsiyete dayalı farklı alanlar yaratmanın, yani toplumsal bir “apartheit”ın adımlarını atıyorlardı. Bu akımın öncülerinden bir türbancı kadın, propagandalarını yaptıkları bir televizyon kanalında “Türban (tesettür) Müslüman kadını tanıtır, kötülüklerden korur… Cumhuriyet dönemi baskıları bugün geriye tepmiştir. Yok edilen bir geçmiş, hiç beklenmedik bir anda ortaya çıkıvermiştir. Cumhuriyet’in diktiği dar gömlek, çoktan yırtılmıştır” diyordu. Türbancılar, Türkiye Büyük Millet Meclis’inde de büyük sayılarda yer aldılar. Ama Meclis’te anayasaya bağlılık yemini ettikten sonra “Ben yemin etmedim, yalnızca anayasanın bir maddesini okudum” türünden açıklamalar yaptılar. Şeriatçı köşe yazarları ise “edilen yeminlerin şer’i anlamda geçersiz olduğu” fetvasını verdi. Türbancılar iktidar ortağı olarak Meclis’e girdikten sonra yer aldıkları Milli Eğitim Komisyonu’nda tek başına iktidara geldikleri zaman, “Milli eğitimin hedeflerini milletin inancına, tarihine ve dünya görüşüne göre belirleyeceklerini, çünkü eğitimin 1920’li yıllarda da daha sonra da hiçbir zaman milli olamadığını” dile getirdiler. Örneğin, bir türbancı milletvekili, çıktığı televizyon programında “iktidar olduklarında bütün bilgi dallarını tepeden tırnağa incelettireceklerini ve bilimlerin muhtevalarını (içeriklerini) milletin inancını, tarihini, dünya görüşünü iyi bilen ilahiyatçılar ile diğer âlimlerin belirleyeceğini” müjdeledi(!). Ayrıca din derslerinin anaokullarından başlatılmasını, ortaokul ve liselerde de mutlaka “din dersinin laboratuvarları olan” mescitlerin açılmasını isteyen bu türbancı milletvekiline göre “bütün bilimler ilahiyat süzgecinden geçirildikten sonra üniversitelerde din eğitimine gerek kalmayacaktı”. 90’lı yıllarda daha pek çok örnek verebileceğimiz bu süreç yaşandıktan sonra 2000’li yıllarda laik Türkiye Cumhuriyeti, tek başına iktidar olan Türbancılar ile tanıştı. Ama bu sözde neotürbancılar, köklerini, tarihlerini inkâr ederek ve “eski gömleklerini çıkardıklarını” söyleyerek kendilerinin “muhafazakârdemokrat, özgürlükçü ve gerçek anlamda laik (!)” olduklarını öne sürüyorlar. Başbakanlarının ağzından Üniversitelere türbanları ile alınmayan kız öğrencilere yapılan “zulmün bitmesi, anababaların gözyaşlarının dinmesi” türünden duygu sömürüsü ile karışık tehdit söylemleri duyuyoruz. Son yirmi yıldır sinsi sinsi gelişen dinci ortamın örneklerini görüp yaşadıktan sonra; ayrıca hem ulusal hem de uluslararası hukuk, üniversitelerde türbana izin vermeyip türban yasağını hukuka uygun bulduğu halde, türbancıların ve onlara destek olanların “Türbana özgürlük” aldatmacası, hukuk devletine ve anayasaya saygısızlıktan başka bir şey değildir. Çünkü anayasanın 138. maddesi “Yasama ve yürütme organları ve İdare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar ve İdare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” kuralını içermektedir. İşte bu nedenle, hukuk devletine ve anayasaya saygı göstermeleri gerektiği, tüm türbancılara, özellikle de Başbakan’a bir kez daha ve önemle duyurulur. Çoğalan Çığlıklar İsmail Çetinkaya KP iktidarı, “kaşıkla verdiğini, kepçeyle alıyor”. Sıradan vatandaşın alışveriş yaptığı pazarlar el yakıyor. Üreticiler ürettikleri mallarını istediği fiyattan satamamaktan, tüketiciler ise fiyatların çok yüksek olduğundan yakınıyor. Bu yılın ilk altı ayı için yapılan 16 YTL’lik zamla asgari ücret net 435 YTL oldu. Metal sektörüyle ilgili bir fabrikada çalışan İ. Kavruk ve tekstilde çalışan Ü. Demir adlı vatandaşlarla, geçen günlerde sohbet etmiştik. İkisi de asgari ücretle çalışıyorlarmış. “Yeni zammı nasıl buldunuz?” soruma, ateş püskürerek yanıt verdiler. Adeta patlamaya hazır bomba gibilerdi. Anlatmaya başladılar... Ev kiraları birinin 275 YTL, diğerinin ise 300 YTL ’ymiş. Elektrik faturaları 4550, su ise 2030 YTL arasında geliyormuş. Birinin iki çocuğu, diğerinin bir çocuğu okula gidiyormuş. Dört kişilik bir aile günde beş ekmek yiyor, bu da ayda 60 YTL yapıyor. Sadece bu dört kalem gider, 440 YTL ediyor. Bunun içinde okul, ulaşım, telefon, gıda, giyim, sağlık ve diğer giderler yok. “Şimdi bizler çalışanlar olarak yetkililere soruyoruz, nasıl geçimimizi sağlayabileceğiz? Bizim başka yan gelirlerimiz yok. Çocuklarımızın isteklerini yerine getiremiyoruz. Okula giderken ceplerine harçlık koyamıyoruz. Yeterli beslenmelerini bile sağlayamıyoruz. Yaşamımızı nasıl sürdüreceğiz?” diyorlar. Her geçen gün artan, çığ gibi büyüyen işsizlik ordusu var. Bu nedenden dolayı, fabrikaların kapılarını aşındıran, ama umduklarını bulamayan lise ve üniversite mezunu gençler, babalarının verebildiği üç kuruş harçlıkla geçinmeye çalışıyor. Acaba bugünün iktidarı artarak çoğalan çığlıklara çözüm bulacak mı? Yoksa, “Ekonomimiz iyiye gidiyor, enflasyon düştü, gelir düzeyi yükseldi, herkes mutlu” safsatasını sürdürmeye devam mı edecek?.. A İngilizceyi İngilizce kaynaklardan öğrenin... Westminster University ve Premier College sertifikalarına sahip, London School of Busness Administration’da master yapmış ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH Gramer, derslere yardımcı, sınavlara hazırlık İş İngilizcesi (Business English) ve İngilizce iş görüşmelerine Interview hazırlık. Acıbadem / İstanbul 0 536 225 07 80 CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle