19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 ARALIK 2006 SALI 8 TÜRKİYE İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Aydın Denizli Zonguldak Açık İstanbul HABERLERİN DEVAMI Y K Y Y Y Y Y Y Y 11 6 11 13 12 11 12 13 12 Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Eskişehir Konya Sıvas Antalya B B B B Y Y Y Y Y 12 12 11 11 6 8 8 8 17 Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y Y B B B B B B B 16 18 12 15 10 11 5 4 2 Trabzon Ankara İzmir Hakkari Antalya Adana Ş.Urfa Erzurum Ege, Akdeniz ve Batı Karadeniz ile İç Anadolu’nun güney ve batısı yağışlı geçecek. Yağışlar yağmur, İç Ege ve Batı Karadeniz’in iç kesimleri ile Edirne ve Kırklareli’nde karla karışık yağmur şeklinde olacak. Hava sıcaklığı iç ve batı bölgelerde 2 ila 4 derece azalacak. Diğer yerlerde önemli bir değişiklik olmayacak. Çok bulutlu DIŞ MERKEZLER Oslo Helsinki Stockholm Londra Amsterdam Brüksel Paris Bonn Münih K K Y Y Y Y Y Y Y 5 8 6 11 11 8 8 11 11 Yağmurlu Stockholm Berlin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Y 9 K 5 B 8 B 7 B 6 K 6 Y 14 Y 15 B 8 Moskova Aşkabat Astana Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Karlı Y 6 B 7 K 1 B 7 Y 7 B 10 B 3 B 20 B 14 Londra Berlin Moskova Belgrad Madrid Ankara Taşkent Tahran Kahire Sulu kar Gök gürültülü Parçalı bulutlu Sisli Bulutlu GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada Hükümetin Kıbrıs’ın satış sürecinde yeni bir aşamayı temsil eden son girişimindeki pervasızlığa bir örnek gibi göstermeye çalışıyor. Günün birinde ikinci bir Atatürk veya İsmet İnönü olduğunu yakınlarına, çevresine anlatmaya başlarsa şaşırmayalım.. O zaman Bakırköy Akıl Hastanesi’nin yaratıcısı ünlü doktor Mazhar Osman’ın bir öyküsü gündeme gelecek, demektir. Mazhar Osman’a; “Öğrenciniz Fahrettin Kerim Gökay milletvekili seçildi, sonra bakan oldu” demişler. “Olabilir, her şey olabilir. Başbakan da olabilir cumhurbaşkanı da... Ama bir gün Allah oldum diyecek; o zaman bana getirecekler” diye yanıtlamış. ??? RTE’nin kafası, kendinden başka hiç kimsenin, hiçbir kurumun hemen hemen her konuda sağlıklı düşüneceğini kabul etmiyor. Yakınısı şu nedenden: Her zorluğu yenecek kıratta bir insan olduğu kabul edilmeyen bir deha!... Eleştiriyi asla kabullenemiyor, içine sindiremiyor. Oysa; görgüsü, bilgisi, eğitimi kısıtlı, yetersiz. Tek başına iktidar onu şımarttı. Her yaptığı her söylediğinin doğruluğuna kendini inandırmış. Attığı adımların giderek Kıbrıs’ı satışa getirdiğini söyleyenlere ateş püskürüyor. İşte son örnek: Son konuşmalarında Rauf Denktaş’ı hedef almasındaki tek neden; Kıbrıs konusunda doğruları, yalnız doğruları söylemesi... Saldırılarına Denktaş’ın sorunun çözümünü engellediğini söyleyerek başladı ve nihayet dayanamadı, Anadolu’yu gezerek Kıbrıs konusundaki gelişmelerin gerçek yüzünü halka anlatan Denktaş’a Afyon’da patladı. Muhalefetin, Genelkurmay Başkanı’nın devlet politikasının çiğnendiğini ifade eden açıklamalarını bırakalım bir yana. İki limanı açmakla Rumlara bütün limanları açmak arasında fark olmadığını, ancak bu yolun Güney Kıbrıs’ı tanıma anlamına geleceğini söyleyenlere.. yardakçısı MA Talat bile.. bu aşamada “İki limanın açılması Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıma anlamına gelmez ama.. o yolda ilk adım teşkil eder” diyor. RTE ise bu konuda görüş bildiren Denktaş’a saldırıyor. ??? Denktaş’a “Benim ülkeme gelip seçim kampanyası yapacağına kendi ülkesinde kampanya yapsın” diyor RTE, büyük korkusunu şöyle açıklayıveriyor: “Halkımın kafasını bulandırmasın!” RTE biliyor ki; bu medya, bu AB budalası yalaka yazarlarla halkı uyutmak, Kıbrıs sorununda attığı olumsuz adımları olumlu birer adımmış gibi göstermek kolay... Ama, Denktaş gibi, elli yıla yakın bir süredir Kıbrıs mücadelesi yapan, sözüne inanılır bir insan Anadolu’yu gezer, gerçekleri açıklayarak halkı aydınlatırsa... RTE ile Gül ikilisinin adım adım satışa getirdiği Kıbrıs sorunu ile ilgili hükümet politikası halk indinde inandırıcı olmaktan kabul görmekten çıkar, uzaklaşır. İkili bunu ve seçim arifesinde büyük bir darbe yiyeceğini de biliyor. ??? Ne yazık ki kendi alanlarında yararlı hizmetler veren kimi kurumlar AKP döneminde iktidar şakşakçılığına soyundu. Dışişleri Bakanlığı’nın geçmiş yıllardaki iktidarlara yol gösteren olumlu hizmetleri anımsandığında bugün sergilediği manzara şaşırtıcı, hatta ürkütücü. Dışişleri Bakanlığı son açıklamasında “özveri ve sorumluluk duygusu içinde büyük bir diplomasi mücadelesi verdiğini” söyleyerek böbürleniyor. Limanları açma konusunda kimi kurumlara, örneğin Genelkurmay’a, hatta gerçek demokrasilerde ulusal konularda bilgi aktarılması gelenek olan ana muhalefete bilgi vermeyişinden kaynaklanan tartışmalara “üzüldüğünü” bildiriyor. Devlet kurumlarıyla tartışmaya girişen, siyasi iktidarı korumaya soyunan, iktidara bağlı siyasi bir kurum gibi çok üstten konuşan bir üslup! RTE ve Gül ikilisi dış sorunlarda da dediklerini yerine getirecek, bu yolda kendilerine hizmet verecek bir kurum daha kazandı: Dışişleri! Taraflara hayırlı olsun: Yeni müsteşarla bakanlık yeni bir üslup, iktidar ise yeni bir yandaş kazandı. Dışişleri çalışanları için gün, bugündür ama... Bugünün bir de yarını olduğu unutulmamalı. MERNİS sisteminde hata iddialarını kurumlar yalanlıyor, raporlar doğruluyor GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Büyük projede çelişki ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) En büyük ‘edevlet’ projesi olan MERNİS sisteminin hata verdiği ve mükerrer kayıtlar yapıldığına ilişkin iddiaları ilgili kurumlar yalanlarken resmi raporlar doğruluyor. Skandalın ortaya çıkmasına uzanan süreç şöyle gelişti: TC kimlik numaralarının sürekli olarak hata vermesinden dolayı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nde 2004 yılının sonunda İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın talebiyle bir komisyon kuruldu. ANKA’nın haberine göre, başkanlığını Şube Müdürü Latif Memiş’in yaptığı komisyon MERNİS sistemini inceleyerek “TC Kimlik Numaralarındaki Hataların Tespiti ve Düzeltilmesine Dair Rapor”u 1 Kasım 2004 yılında İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu’na verdi. Raporda, sistemdeki sorunlar şöyle sıralandı: “Hataların aynı TC kimlik numarası almış kişiler ve birden fazla TC kimlik numarası almış kişileri kapsadığı görülmüştür. Bunun yanı sıra 19 kişiye hiç TC kimlik numarası verilmediği tespit edilmiştir. Bu sorunun önceliğini bu hataların birçoğunu oluşturan aynı TC kimlik numarası almış kişilerin oluşturduğu görülmüştür.Aynı TC kimlik numarası almış kişilerle ilgili olay sayısı 15 günlük örneklemede 77 bin 756 olarak tespit edilmiş ve bu olayların 58 bin 558 tanesinin halen yaşamakta olan kişileri ilgilendiren olaylar olduğu görülmüştür.Ayrıca bu olayların 6 bin 160 kişiyi ilgilendirdiği ve kişilerin 4 bin 501’inin kadın, 1659’unun erkek olduğu görülmüştür. Hataların çoğunluğunun aynı ilçe içinde yapılan ve sadece aynı il içinde çözülebilecek sorunlar olduğu görülmüştür. Ayrıca birden fazla ili ilgilendiren sorunlar da bulunmaktadır.” İçişleri: Karalama İçişleri Bakanlığı ise önceki gün yaptığı açıklamada “MERNİS veri tabanının çökmesi ve kayıtların yüzde 25’inden fazlasının hatalı olduğu’’ iddiasının tamamen hayal ürünü olduğunu bildirmişti. Bakanlık, MERNİS veri tabanında yer alan bilgilerin, 53 kurum ve kuruluş tarafından kullanıldığını kaydetmişti. Bakanlıktan dün yapılan ikinci açıklamada da, raporu hazırlayan çalışma grubunun “rutin” olduğu belirtildi. Açıklamada, “Ülkemiz için hayati önem taşıyan, birçok bilişim projesinin temel dayanağı olan ve uzun yıllar büyük emek sarf edilerek oluşturulan bu projenin başarılı bir şekilde uygulanıp kamunun istifadesine sunulmasına rağmen projenin haksız ve dayanaksız bir şekilde karalanmasının hiç kimseye ve kuruma bir yararı yoktur” değerlendirmesi yapıldı. Türkiye İstatistik Kurumu Başkanı Ömer Demir de MERNİS’te mükerrer kayıt iddialarına ilişkin “Adrese dayalı nüfus kayıt sistemi çalışmaları nedeniyle MERNİS’le eşleştirme yapıyoruz. Biz bir mükerrerliğe rastlamadık’’ dedi. Bazen isimlerdeki harf hataları ya da kısaltmalar nedeniyle küçük hatalar olabildiğini anlatan Demir, ancak bunun da eşleştirme esnasında giderildiğini kaydetti. deki dönemde AB’ye girmekten çok, birbirimize girmeyi tartışacağız. AB’nin bütün mekanizmalarına saygı duyan, bütün kurallarına uymak için her şeyi yapan, AB’yle doğrudan ya da dolaylı her kesimi bilgilendirmeyi görev sayan ErdoğanGül, Ankara’daki devlet kurumlarını yok sayıyor. Bize göre konunun özü dün vurguladığımız gibi hem içe hem dışa 2007’ye ilişkin mesajlardı. Bu mesajların yerine ulaşıp ulaşmaması ayrı konu; 2007’nin çok gergin geçeceği artık gün gibi ortada. Yakın tarihimize baktığımızda rejimi etkileyen krizlerin hemen tümünün çıkış noktasının şu olduğunu görürüz: Siyasi iktidar! Kendisini çok güçlü hisseden iktidarlar bunun başlıca göstergesi olarak medya desteğini gösterirler. Çok satışlı gazetelerin hemen tümü onu desteklediğine, yaptığı her şeyi doğru ilan ettiğine göre, demek ki en güçlü kendisi! Hemen vurgulayalım; bu tür ‘katı’ destekler, esneklik gücünden yoksun olduğu için usul usul değil, ciddi bir kırılmayla tuzbuz olur. Bu gerçeği AKP içinde de bilenlerin olduğunu sanıyoruz. ??? AB dışişleri bakanlarının dünkü toplantısında ana gündem, beklendiği gibi Türkiye idi. Dışişleri bakanları ağırlıklı olarak Türkiye’ye nelerin söyleneceğini liderlerin saptaması gerektiği görüşünü ortaya koydular. Kimi kökten AB’cilere göre, ErdoğanGül’ün son sözlü atağı AB’nin daha ağır karar almasını engelledi. Bu değerlendirmenin Türkçesi şu: “Artık diyebileceğimiz bir şey yok. Durumdan ne olursa olsun iyimserlik çıkarmaya çalışıyoruz.” Son yıllarda, özellikle AKP iktidarı döneminde yılda ortalama 2 kez AB’ye girdik! Bazı yıllar 3 kez girdik. Her seferinde son virajın dönüldüğü anlatıldı. Her son viraj dönüşünde karşımıza daha ciddi engeller çıktı. Sanırız bu kez AB’ye girdiğimizi anlatmak öncekilerden daha zor olacak. Ama ben yine de arkadaşlardan bir anlatım mucizesi bekliyorum... Sevgili Gürhan Uçkan... Dün Kocatepe Camisi’nden bir dostu daha son yolculuğuna uğurladık. Sevgili Gürhan Uçkan’ı... Cumhuriyet’in Stockholm Temsilcisi, yazar, şair, çevirmen, fotoğraf sanatçısı Gürhan Uçkan tam adı ve soyadı gibi insandı. Sakin görünüşünün altında üretkenlik dendi mi, ‘gür’ bir ‘han’... Sevecen yapısının arkasında, Türkiye aleyhine haksız bir çıkış dendi mi ‘uç’ bir ‘kan’... Yıllardır uzak diyarlarda olmasına karşın, Türkiye’den hiç kopmadı. İsveç basınında Türkiye’yi haksız yere eleştiren bir haber, yorum çıktığında ‘bu alçak herifler’ diye başlar, sanki doğrudan kendisi aleyhine bir şey yapılmış gibi sorumluluk hissederdi. O gazeteye yanıt gönderir, çıkmazsa hesabını sorardı. Cumhuriyet okurları onu daha çok pazar yazılarıyla tanıdılar. Bize o soğuk kuzey ülkesinden sıcak, içinden kalp geçen yazılar gönderirdi. En heyecanlı olduğu dönem Nobel ödüllerinin açıklanacağı günlerdi. Ne yazık ki, onun kaleminden en çok okumak istediğimiz Nobel’e ramak kala kaybettik. Kuzey dillerini çok iyi bilmesine, yaşamını orada sürdürmesine karşın hiçbir zaman Türkiye’den kopmadı. Onların yurttaşı olmayı da düşünmedi. Dost bir insandı. 1999 muydu neydi, Stockholm’e bir konferans için aracı olmuştu. Gittiğimde sanki başlıca sorumlu kendisiymiş gibi ilgilenmişti. Güzel şehir turları atmıştık. Adalar deposu anlamına gelen Stockholm’ün bir kıyısındaki gemi restoranında meslekten yaşama her şeyi konuşmuştuk. Uğur Mumcu’nun güzel bir sözü vardır: “Bir köşe yazarı en az gazetesinde okunur!” Gürhan Uçkan aynı zamanda çok iyi Cumhuriyet okuruydu. Yayın çizgisiyle ilgili milimsel değişiklikler dikkatini çeker, ne oluyor diye sorardı. Ben de iyi bir okurumu yitirdim. Artık bana İsveç dolaylarından şu tür elektronik postalar gelmeyecek: “İlahi Balbay, yine güldürdün beni bu sabah...” “Mustafa şart mıydı Ankara’nın sonbaharını böyle dokunaklı anlatmak?.. Sana Anadolu’da öksüzü okşama ağlatırsın diye bir söz vardır, demediler mi!” Ahh Sevgili Uçkan, şart mıydı aramızdan ansızın çekilivermek... ankcum?cumhuriyet.com.tr DSP lideri Zeki Sezer, işsizliğin en yoğun olduğu kentlerden Diyarbakır’da hükümetin ekonomi politikalarını eleştirdi. Sezer, hükümetin 4 yılda 80 yıllık Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilen borç kadar borçlandığının, işsizliğin tarihin en yüksek düzeyini geçtiğinin altını çizdi. Sezer, “Yoksulluk ve açlık toplumun büyük kesimini inletiyor. Bugünkü ekonomi uygulamaları işsizlik üretiyor.Tarım kesimi yok edilmeye çalışılıyor. Kırsal kesim sefalete düştü. Bu da kırsaldan kente göçe yol açıyor. Böylelikle işsizlik felakete dönüşüyor’’ dedi. (AA) ‘AKP işsizlik üretiyor’ Ermenistan’da Türk olmak zor Erivan’da eski bir Ermeni şarkısının CD’sini almak istiyorum. Tezgâhtarlar nereli olduğumu öğrenince bana satmak istemiyor. Elim boş dönüyorum LEYLA TAVŞANOĞLU ERİVAN Hava buz gibi soğuk. Ermenistan’ın başkenti Erivan’ın Zvartsnost Havalimanı dış hatlar giriş terminalindeyim. Üç yıl öncesine kıyasla değişim şaşırtıcı. Sovyet döneminden kalma terminal binasının yerinde çağdaş havacılık kurallarına uygun bir yapı var. Vize alma işlemi yarım dakika, pasaport kontrolü ise bir dakika sürüyor. Eski adıyla Lenin, yeni adıyla Cumhuriyet Meydanı üzerinde bir zamanlar Armenia Mek olan Marriott Oteli. Cephesi dışında bütün içi yenilenmiş. Tanıdıklarla konuşuyorum. Bu kadar kısa zamanda gözle görülür bir refah nasıl elde edilmiş? Ermenistan ne üretiyor? Ne alıyor, ne satıyor? Anlatıyorlar: “Azerbaycan’la savaştan sonra 5 milyon olan Ermenistan’ın nüfusu 2.5 milyona düştü. Gidenler Batı ülkelerine, Moskova’ya yerleştiler.Ancak bizde Ermeni olma bilinci çok güçlüdür. Ermeni yurduna her biri her ay en az 100 dolar gönderir. Tabii 10 bin dolar da gönderen var. Buraya her ay gelen parayı siz hesap edin.” Tamam da, taşıma suyla değirmen döner mi? “Döner. Gelen para oligarklara, yani para babalarına gidiyor. Onlar da istedikleri gibi dağıtıyorlar. Son zamanlarda en iyi iş boş arazileri geliştirip bina yapmak. Bir daire fiyatı neredeyse İstanbul’dakine eşit hale geldi. Tabii bu sayede büyük paralar kazanılıyor.” keler üzerinden ikili ticaret almış başını gidiyor. Ermenistan’ın Türkiye yoluyla denize açılmaktan başka çaresi yok. Türkiye bir jest yapmalı.” Nasıl yani? Döne döne soykırım yapmakla suçlanan Türkiye Ermenistan’a kapılarını nasıl açacak? Acaba jest yapması gereken Türkiye mi yoksa Ermenistan mı, sorusu aklıma takılıyor; bunu söylüyorum da... Hava hafif tatsızlaşıyor. Her pazar günü Erivan’da “Vernisaj” isimli bir pazar kuruluyor. İnsanlar bu pazarda evlerinde yaptıkları çeşitli el işlerini, ikinci el giysileri, yabani hayvan postlarını, müzik kasetleri ve CD’lerini kurdukları tezgâhlarda satıyorlar. Büfelerden yoğun ızgara dumanları yükseliyor. Kaset ve CD satılan bir tezgâha yanaşıyorum. Eski bir Ermeni şarkısının CD’sinin olup olmadığını soruyorum. Tezgâhtar düşünüyor, araştırıyor; CD’yi buluyor. Sonra bana dönüyor: “Nerelisiniz?” “Türk’üm” yanıtını alınca beni şöyle bir baştan aşağı süzüyor: “Ermenice biliyor musunuz?” Olumsuz yanıtım üzerine, “İyi de, sözlerini anlamadığınız bir şarkıyı dinleyip de ne yapacaksınız?” diyor. Müziğini sevdiğimi söylemem üzerine düşünüyor. Birden aklına bir şey geliyor: “Bu CD’den elimde bir tane kaldı. Bunu çoğaltmam lazım. Siz daha ne kadar buradasınız? CD’yi size yarın akşamüzeri veririm.” Akşama döneceğimi söylemem üzerine CD’yi alma işi de suya düşüyor. Başka bir tezgâhta durum farklı. Yine CD bulunuyor. Ama depoda. Depodan çıkarmak da zor. Bir başkası tezgâh komşusu arkadaşından bulabileceğini söylüyor. Bulunur gibi oluyor. Ama sonuçsuz. Oradan da eli boş dönüyorum. Anlaşılan kimse bana bunu satmak istemiyor. Ermenistan’da Türk olmak zor iş. Jest yapması gereken kim? Cumhuriyet Alanı’na açılan caddelerden birisinin üzerinde kocaman bir beyaz ve kahverengi eşya mağazası var. Sadece Beko ve Vestel ürünleri satılıyor. Hayret... Türkiye’yi sözüm ona soykırım yapmakla suçlayan Ermenistan’da Türk malları nasıl piyasada olabilir? Tanıdıklar diyorlar ki: “Gördüğün gibi üçüncü ül 16 BAKANLIK, 19 KAMU KURULUŞU VE İL KRİZ YÖNETİMLERİ KATILACAK / IŞIL ÖZGENTÜRK Milli Kriz Yönetimi Tatbikatı başlıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Güven2006 Milli Kriz Yönetimi Tatbikatı, Başbakanlık’ın yönetiminde 16 bakanlık, 19 kamu kurum ve kuruluşunun yanı sıra Adana, Ankara, Antalya, İstanbul, İzmir ve Mersin’de il kriz yönetimlerinin katılımıyla bugün başlıyor. Tatbikat üç gün serecek. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Lozan Salonu’nda yapılan tanıtım toplantısında sunumu tatbikat koordinatörü Tuğgeneral Tuncer Erinmezler açıkladı. Erinmezler, terorizm, etnik çatışmalar, kitle imha silahlarının kontrolsüz olarak yayılması, yasadışı göçler ve teknolojik tehditler gibi çok yönlü riskler ve asimetrik tehditlerin son günlerde gündemde olduğunu vurguladı. Erinmezler, tatbikata ilişkin şunları kaydetti: “Özellikle son yıllarda maruz kaldığımız terörist faaliyetler ve komşu ülkelerde yaşanan sıcak gelişmeler göz önüne alındığında; ülke olarak bizlerin etkin bir kriz yönetimine hazırlıklı olmamız gerektiği görülmektedir. Bu tür krizlerde reaksiyon süresini kısaltmak için bu konuda yapılan tatbikatlar önemli bir rol oynamaktadır.” Erinmezler, tatbikat ile belirlenen hedefleri ise şöyle sıraladı: ? Dış tehdit ve şiddet hareketlerinden kaynaklanan tehdide karşı kriz yönetimi uygulamalarını denemek, ? Başbakanlık kriz yönetim merkezi, Genelkurmay Başkanlığı, Bakanlık kriz merkezleri ile il kriz merkezleri arasındaki koordinasyon ve işbirliğini sağlamak ve bunları geliştirmek, ?Seferberlik ve savaş hazırlıkları planlarını denemek, ? Milli alarm sistemini çalıştırmak, yüksek yoğunluklu kriz ortamında sivilasker işbirliğinin eğitimini yapmak, ? Biyolojik ve kimyasal tedbirlere ilişkin Türkiye’nin imkân ve kabiliyetini denemek, ? Kriz yönetiminde görev alacak personele kriz yönetimine ilişkin son gelişmeler de dahil olmak üzere eğitim vermek ve en alt seviyeye kadar muhabere sistemlerinin etkinliğini denemek. Çocuk yetiştirmek zordur ? Baştarafı Arka Sayfada ren bizim yerimizi okul, arkadaşlar ve hepimizin bir parçası olduğumuz toplum alacaktır. Bizim kıymetlimiz artık kendi işini kendi yapmak zorundadır. Kararını kendi vermek, arkadaşlarını kendi seçmek zorundadır. Yaşam onun için artık pamuklarla döşeli bir mekân olmaktan çıkmıştır. İşte bu yeni, karmaşık, zorluklar ve dönemeçlerle dolu yolda yürürken bizim öğretilerimiz, davranışlarımız onun en önemli yardımcısı olacaktır. Bunun için de en başta kabul etmemiz gereken, insan haklarının tümünün çocuklarımız için de geçerli olduğudur. Onun yapmak istemediği şeyleri reddetme hakkı vardır. Onun kendi mesleğini seçme hakkı vardır. Onun kendi arkadaşlarını seçme hakkı vardır. Onun kendine yakın bulduğu müziği dinleme hakkı vardır. Onun sofrada, herhangi bir aile toplantısında fikrini söyleme ve savunma hakkı vardır. Bütün bu hakları kabul etmek, yani iktidarı paylaşmak ilk anda bize çok kolay gelebilir. Pek çoğumuz şöyle düşünebiliriz: “Canım, benim oğlan canının istediği her şeyi yapıyor ya da biz kızımıza her türlü özgürlüğü tanıyoruz.” Ama durun, hep birlikte dürüstçe düşünelim, bakalım onları kararlarında ya da yaşamlarında gerçekten özgür bırakabiliyor muyuz? Örneğin meslek seçme konusunda gerçekten özgürler mi? Bu konuda annelerinbabaların ve toplumun genç insan üstündeki baskısını inkâr etmek mümkün değil. Hangimiz şu sözleri söylemedik: “Evladım, şu resim, tiyatro ya da sinema işinden vazgeç, önce güzel güzel hukuk oku, bir mesleğin olsun, sonra canının istediğini yaparsın.” Evet, çocuğumuz güzel güzel hukuk okudu, ama içinde resim yapma ya da tiyatro yapma isteği öylece kaldı ve hayatı boyunca gerçekleştirilmeyen bu düş onu izleyecek ve zaman zaman mutsuz kılacaktır. Daha bir yığın ayrıntı; bakalım üç yaşındaki kaç çocuk ayakkabı bağlarını kendi bağlamaya çalışıyor ya da dört yaşındaki kaç çocuk anaokulu çantasını kendi hazırlamak için çaba harcıyor? Kaçımız bu işler için onlara izin veriyoruz? Ben diyorum ki, bir kâğıda “Benim oğlum ya da kızım benden ayrı kendi istekleri ve hakları olan bir bireydir” yazısını yazıp buzdolabının üstüne yapıştıralım, her an hatırlamak için. CUMHURİYET 08 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle