19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 EKİM 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Halı Demir Ateş: “Sivas’tan Denizli’ye atanan vali için halktan helallik istenmiş. Yüz verdik yobaza geldi çıktı halıya!” Ya ğ m u r E k i m Unakıtan, sahte Somali heyetini nasıl yedi? Somali deyince aklına som altın geldiği için! Türkiye’nin AB üyeliği hayalmiş... “Hayalet üye yaparlar!” GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Fransa’ya Açık Mektup GEÇEN hafta bir yazımızda Muğla Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şener Oktik’in 12 Eylül darbecisi Kenan Evren’in üniversiteyi ziyaretini eleştiren Dilek Hattatoğlu’nu yardımcı doçentlikten öğretim görevlisi kadrosuna indirdiğinden söz etmiştik. Oktik bize açıklama göndermiş, “Öyle değildi de şöyleydi” diyor. Ayrıca açıklamasını bütün üniversite mensuplarına da epostalamış. Bunlardan biri de Dilek Hattatoğlu olmuş. Bu gelişme üzerine “Mektup, başından sonuna üniversitemin benimle ilgili tasarruflarına ilişkin olduğu için, kendimi açıklama yapmak zorunda hissettim” diyen öğretim görevlisi Hattatoğlu’nun Rektör Oktik’e bir yanıtı var: “Yardımcı doçent olarak yeniden atanmaatanmama işleminin karar mercii rektörlüktür. Yeniden atanma sürecinde hem jürinin oluşumu hem de sonraki süreç hakkındaki tereddütlerimi, kanıtlarıyla birlikte hem Dekanlık’a hem de Dekanlık işlem yapmayınca Rektörlük’e bildirmiştim. Ancak Rektörlük, dilekçemi dikkate almamıştır. Yeniden atanma koşullarını fazlasıyla sağladığım belgelerle sabittir ve bunları açtığım idari davada da sundum. İdari yargıya yansımış durumda olan, unsurları bakımından sakat işlemin dava dosyası dışındaki ortamlara taşınıp sanki gerçekmiş gibi yayılması, akademik niteliklerim hakkında adeta şaibe bulutları dolaştırılması sonucunu yaratabilmesi bakımından beni bir kez daha ve sürekli biçimde mağdur etmektedir. Öğretim görevliliğine atanmam, tamamen Rektörlük’ün takdiri ve kararıyla gerçekleşmiştir; Oktik’e yanıt Çağdaşlık İzzet Özdamar: “Siz çağdaşlığı tanımlayın, irticanın tanımı kendiliğinden çıkar.” Bahçıvan Sühan Şen: “Almanların bir sözü vardır; ‘Bahçeyi gözden çıkardıysan, keçiyi bahçıvan yap’ derler. Biz de şöyle diyebiliriz: Türkiye’yi gözden çıkardıysan yobazı yönetici yap!” bu konuda benim tercihim ya da kabulümle davranılmış değildir. Prof. Dr. Oktik, Kenan Evren’e ve üniversitemize davet edilmesine yönelik eleştirimin kendisinin serbest olduğunu, ama şekli nedeniyle soruşturulduğumu, bu soruşturmayı da Rektörlük’ün değil Dekanlık’ın yürüttüğünü belirtmiş. Oysa Evren’e eleştirinin kendisi serbest ise, şekli zaten serbest sayılmalıdır; çünkü genel kamu düzeni ve ceza yasalarında suç olarak düzenlenmiş fiiller dışında bir kısıtlama yoktur. Bunları dile getirdiğim itiraz dilekçem de yine onay makamı olan Rektörlükçe reddedilmiştir ve bana verilen uyarma cezası Rektörlük tarafından oybirliğiyle onaylanmıştır. Dolayısıyla bu konunun Dekanlık tarafından yürütüldüğü, Rektörlük’e sadece bilgi verildiğinin ileri sürülmesi doğru değildir. SESSİZ SEDASIZ (!) Irak’ta çuvala sığmayan mızrak TÜRKİYE’DE 40 yıldır elektrik güç trafosu üretiliyor. Türkiye’deki üreticiler bu trafoları yurtdışına da satıyor ve hem kalite hem de fiyat bakımından dünyadaki rakipleriyle başa baş mücadele ediyor. Türkiye’nin trafo sattığı ülkeler arasında Irak da yer alıyor. Pardon, yer alıyordu! Yer alıyordu çünkü ABD’nin Irak’ı işgal edip “demokrasi” ihraç etmesinden sonra bu komşu ve “dost” ülke Türkiye’yi devre dışı bıraktı. Hem de resmen ve alenen. Elektrik yüksek mühendisi Ünal Erdoğan, Irak’ta açılan bir güç Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Akif Kökçe: “PKK’li Karayılan ‘ABD’nin müttefikiyiz, düşmanlarımız aynı’ demiş. Şimdi anlaşıldı Bush’un, Tayyip’le görüşmesinde niye PKK adını ağzına almadığı!” Müttefik trafosu ihale ilanını göndermiş. İlanda trafoların teknik özellikleri belirtildikten sonra “kesin şart” olarak üreticinin “menşei” de yazılmış: Rusya, Japonya ve ABD. Elektrik Mühendisleri Odası eski İstanbul Şube Başkanı Ünal Erdoğan, “Kimse kendini ve Türk halkını, yakın geçmişte olduğu gibi kandırmaya kalkmasın. Irak’ın dostluğu buysa düşmanlığı acaba nasıl olur” diyor. Bu sorunun yanıtını emperyalizmin yerli işbirlikçileri bile vermekte zorlanacaktır! Artık mızrak, Irak’ta Türk askerinin başına geçirilen çuvala da sığmıyor! Onlar küplerini dolduruyor, biz küplere biniyoruz! 26 Eylül Dil Devrimi’nin Günümüzdeki Önemi DENİZ BANOĞLU 26 Eylül 1932’de Türk Dili Kurultayı’nın toplanmasından yaklaşık üç hafta sonra, 17 Ekim’de yayımlanan bir bildiride, kurultayın geleceğe dönük amacı şöyle özetlenmişti: Türk dilini ulusal kültürümüzün eksiksiz bir anlatım aracı durumuna getirmek; Türkçeyi çağdaş uygarlığımızın önümüze koyduğu bütün gereksinimleri karşılayacak bir yetkinliğe erdirmek ve bunun için de, yazı dilinden, Türkçeye yabancı kalmış öğeleri atmak. (*) Çünkü dil, ulus olma bilincinin, ulusçuluk anlayışının en belirgin özelliklerinden biriydi. (*) Çünkü dil, ulusal duygunun gelişmesinde önemli bir etkendi. Çünkü dil, toplumu bütünleştiren, bireyleri duygusal anlamda birbirine yakınlaştıran, bağlayıcı bir unsurdu. Ve bütün bu nedenlerden ötürü de “özleştirilmesi” gerekliydi. Anlaşılır olmalıydı, halk ile aydın kesim arasında, konuşulan dildeki farklılıklar kaldırılmalıydı. geldiğimiz nokta nedir? Zaman zaman Atatürk devrimlerine eleştiri boyutlarını aşacak nitelikteki saldırılardan “dil devrimi” de payını almıştır. Eski yazının yok edilerek geçmişimizle bağların koparıldığı ileri sürülmüş, dilimizin “özleştirilmesi” için yapılan çalışmalar, ağır eleştirilerle amacından saptırılmış, yazım kurallarında tam bir kargaşa yaratılmış ve Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla kurulup sonraları Türk Dil Kurumu’na dönüşen kurum, 1980 askeri darbesinin olumsuz gelişmeleri sonucu kapatılmıştır. Atatürk’ün 74 yıl önce TBMM’de, “Türk ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır” sözleri, 74 yıl sonra ne üzücüdür ki, bugünkü TBMM Dilekçe Komisyonu’nun “Yabancı sözcükler dili zenginleştirir” sözleriyle vermiş olduğu yazılı kararında karşılık bulmuştur. Komisyon, bazı sivil toplum kuruluşlarının tabela kirliliğine uyarı niteliğindeki başvurusu üzerine bu kararını açıklamış, gerekçesini de, “Tabela kirliliği AB’ye üyelik sürecinde, ülkeler arası ilişkilerin zorunlu kıldığı bir gelişmedir” sözleriyle açıklamıştır... Bu, 21. yüzyıla gelindiğinde, Avrupa Birliği elinin Türk Dili’ne kadar uzandığının, Türkçenin neredeyse “ulusal dil” olmak özelliğini yitirip, yabancı dilin boyunduruğu altına girdiğinin sanki tescil edilmesidir. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com Dili zenginleştirmek 1 Kasım 1928’de, yeni Türk abece’sinin yazı diline geçmesiyle gerçekleştirilen devrimlerin en zorlularından biri olan Harf Devrimi’nden dört yıl sonra toplanan ilk Türk Dili Kurultayı böylece Cumhuriyet tarihinde “Dil Bayramı” olarak her yıl çeşitli etkinliklerle kutlanacaktı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki konuşmasında Mustafa Kemal, dil devrimine ilişkin görüşlerini açıklarken şöyle demişti: “Öyle istiyorum ki, Türk dili bilimsel yöntemlerle kurallarını ortaya koysun. Bütün dallarda yazı yazanlar, bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği güzel uyumlu dilimizi kullansınlar...” Dil devriminin amacının da “Türk dilini kısırlaştırmak değil, zenginleştirmek” olduğunu vurgulamış, Türk ulusunun dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarması gerektiğini söylemişti. Yabancı ülkelerin işgalinden kurtuluş savaşıyla çıkan bir ulus, toplumsal, kültürel bağımsızlığını kendi öz dilinde de gerçekleştirmeliydi. Atatürk’ün bu ülküyü gerçekleştirmek uğruna, yeni Türk abece’sini yaygınlaştırmak, dili “özleştirmek” amacıyla nasıl bir çaba gösterdiğini, İstanbul Sarayburnu’nda toplanan ahaliye kara tahta başında ilk abece’yi nasıl tanıttığını, dahası il il dolaştığını, dahası, kimi yabancı terimleri (hendese, zaviye vs.) Türkçeleştirdiğini biliyoruz. Dil Devrimi’nden, bu büyük atılımdan 74 yıl sonra bugün Bu açık mektup, yalnız bu hafta Fransız Parlamentosu’nda demokrasi tarihinin en iptidai ve en tutarsız kanun tekliflerinden birini imzalayacak olan Fransız vekillerine değil, aynı zamanda Fransız diplomatlarına, halkına, daha doğrusu ‘Fransa’ya yazıldı… Bu mektubu, Fransız kültürü almış, okullarında okumuş ve Fransa’da yıllardır sergiler açıp her türlü diyaloğu devam ettirmiş bir Türk sanatçısı olarak yazıyorum. Köklü tarihiniz, demokrasiye aydınlanma çağının sonunda hayat veren 1789 devriminiz, Voltaire, Rousseau, Sartre ve Camus gibi büyük düşünürleriniz biz Türkleri de, tüm dünyadaki insanlar gibi etkiledi. Cumhuriyetimizin kurucusu da büyük devrimini gerçekleştirirken en çok Fransız Devrimi’nden esinlendiğini birçok kereler dile getirdi. Siz edebiyatınızla, filozoflarınızla, yaratıcılığınızla, geçmişi ve geleceği sorgulayan dinamik bakış açılarınızla dünyaya yön vermeye devam eden bir milletsiniz. İşte bu yüzden, perşembe günü parlamentonuzda oylanacak o akıl almaz ortaçağ kılıklı yasa tasarısı bizleri tahmininizden daha çok üzüyor. Burada emin olun haksız yere suçlanmamız ve aramızdaki ilişkilerin kalıcı büyük zararlara uğramasının ötesinde, asırlardır demokratik altyapısını hayranlıkla izlediğimiz Fransa’nın kendisini düşürdüğü içler acısı durum açısından hem üzgün, hem de kızgınız. Çünkü bu kötülüğü ve ayıbı ne “demokrasi” kavramına, ne TürkFransız ilişkilerine, ne de her şeyden önce ‘Fransa’ya yapma hakkınız var. ??? Perşembe günü, bir “leke sürülme” olasılığı olduğunu biliyoruz. Ama bu leke, bizim alnımıza değil, sizin alnınıza sürülecek! Çünkü herhalde bilirsiniz ki, hiç kimse yargılanmadığı ve müdafaa hakkı kullanmadığı bir konudan ceza alamaz. Bu, evrensel hukuk ilkelerinin, demokrasinin, mantık ve insan haklarının temel maddesidir. Ama sizin ne yazık ki gözünüz körelmiş ve bunları yok sayabiliyorsunuz. Aynı zamanda diyalektik düşünce sistemlerine de ters düşen bu gülünç tavırlarınızla Asteriks’ten (!) ve Montesquieu’den De Gaulle’e kadar tüm atalarınız alay ederler. Birazcık düşünün, 1915’te her taraftan sıkıştırılmış ve çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu, bir bahar sabahı, “Haydi bugün biraz Ermeni keselim” demiş olabilir mi? Asırlardır tüm etnik gruplarla barış içinde yaşayan, İspanya’dan kovulan Musevilere kucak açan, Ermenileri her görevde en yüksek noktalara çıkaran bir ulus bunu neden yapsın? Bize göre, Osmanlı’nın çökmekte olduğunu gören çeşitli Ermeni gruplar, çeteler kanlı bir isyan başlatarak sayısız vatandaşımızı katletti. Osmanlı, en güçsüz anında can havliyle bunları en sert şekilde bastırdı. Yaşanan bir soykırım değil, kötü, kanlı bir savaştı. Başlatan da Osmanlılar değildi. Kökeninde, bir ulusun topraklarını koruması vardı, ırk düşmanlığı değil… Diyelim ki, bu yorum size göre yanlış. O zaman bunu medenice büyük ve uzun oturumlarda tartışmak tarihçilerin işidir. Bunu engellediğiniz zaman, zaten tüm potansiyel çıkış yollarını da kapatıyorsunuz. Ne çıkış noktası, ne de kanıtlarıyla “Yahudi Soykırımı”yla hiçbir kıyaslaması olmayan bu talihsiz olayların bu şekilde Fransız kamuoyuna sunulabilmesi büyük bir trajikomedidir. Fransız basını bu konuda tek yanlı bir beyin yıkayıcı görevi yürütmüştür. ??? Bugün siyasilerinizin çoğu seçim kaygısı ile hareket ederek oportünist bir tavırla tarih ve insanlık suçu işleme arifesindeler. 1975’ten 1980’lere kadar sayısız Türk diplomatını alçakça katleden terör örgütü ASALA ödüllendirilmek istenircesine, affedilmez hareketle bir ulusu hem toptan suçluyor, hem de ona siyasi şantaj yapmaya devam ediyorsunuz. Şunu bilin ki biz AB’ye girmek için böyle bir iftiraya teslim olacak millet değiliz. Hiç kimse bu kadar gülünç dayatmalarla bize demokrasi dersi vermeye kalkamaz! Ne bekliyorsunuz? Sizi utandıracak şekillerde Cezayir katliamını mı gündeme taşıyalım? Amerika’ya da Kızılderili katliamı için aynı dayatmayı yapacak mısınız sorusunu mu soralım? Dünya buna benzer hesaplaşmalarla neye benzerdi hiç düşündünüz mü? Fransa’yı her şeyden önce kendi temel ilkelerini hatırlamaya davet ediyoruz… Geri dönülmez bir suça imza atmayın. email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Umutsuz değiliz Ancak, dil devriminin 74’üncü yılını kutladığımız şu günlerde yine de umutsuz değiliz. Çünkü bu olumsuz gelişmelere karşın, dipten gelen dalga dil bilincinde de giderek güçlenmektedir. Bazı üniversitelerimizde, liselerde, hatta ilköğretim düzeyindeki okullarda, dil kulüpleri kurulmuştur. Gençlerimiz, Türkçeye sahip çıkmaktadır. Ankara’da Dil Derneği, İstanbul’da TürkCan Derneği gibi kuruluşlar Türk diline gönül vermiş aydınlarımızla, gençlerimizle el ele, yoğun çalışmalarını sürdürmektedir. Ulusçuluk bilincine dünden daha çok gereksinim duyduğumuz günümüzde, duygu birliğimizin, ulusal bütünlüğümüzün simgesi ve güvencesi “Türkçemizin” yabancı dillerin egemenliğine teslim edilmeyeceğine inanıyoruz. Dil Bayramınız kutlu olsun! [email protected] (*) (Atatürk ve Ulusal Dil), Şerafettin Turan, Cumhuriyet Yayınları (Birinci Türk Dili Kurultayı için, Türk Dili Dergisi, 3 1933). OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 10 Ekim www.mumtazarikan.com Ehliyet ve Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. HANDE DONE 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Tahtadan 1 kafes biçiminde yapıl 2 mış portatif 3 ev. 2/ Uzak... At üretilen 4 çiftlik. 3/ Bir 5 meyve... Sat 6 rançta özel 7 bir hareket. 4/ ABD’de ya 8 yımlanan 9 dünyanın en 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ünlü mizah dergile1 A L T I N B A Ş rinden biri... ‘‘MelâA K U T li anlamayan nesle 2 L A O S A değiliz’’ (Ahmet 3 M S I N D I A Y T A R Haşim). 5/ Ekin bi 4 A H U A MM E çildikten sonra top 5 D A N A A F T rakta kalan köklü s 6 E V M E ap... Kır ya da köy 7 R A Y İ H A O yaşamını anlatan kı 8 E R E K G Ü R E sa şiir. 6/ Afrika’da 9 İ N P A Ç A L bir ülke. 7/ Bir tür halk türküsü... Tantal elementinin simgesi. 8/ Boş inan, hurafe... Asker. 9/ Duman lekesi... Unutma, unutuş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İri yapılı, uzun boylu ve şişman kimse... Bir nota. 2/ Rütbesiz asker... Yurdumuzun Göller Yöresi’nde, bir adı da ‘‘Güllüce’’ olan dağ. 3/ Verim. 4/ Yapma, etme... Zarar. 5/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... ‘‘Dünyaya gelen gider/ kalası değil’’ (Yunus Emre). 6/ Yarı memnunluk belirten bir ünlem... İslamda bir mezhep mensubu... Bir spor takımının gözde oyuncusu. 7/ Şeyh Bedrettin’in, Tanrı, evren ve insan hakkındaki görüşlerini içeren ünlü yapıtı. 8/ Düşünülenin tersini söyleyerek yapılan ince alay... Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek. 9/ Bir pamuk cinsi... Ses. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle