25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 OCAK 2006 SALI 4 DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN HABERLER Maslak’taki Opet benzin istasyonu bombacılarına müebbet hapis istemiyle dava açıldı ‘Benim Mağdurum İyidir’ Aydınları ‘‘Aydınlar dilekçesi’’ Türkiye’nin demokrasi tarihinde (gerçekleşecekse tabii ki) kilometre taşlarından biriydi. 12 Eylül’ün karanlık ortamında, diktatöre başkaldıran aydınlar, topu tüfeği olan devlet erkini elinde tutan, kişinin karşısında yalnız beyinleri ve yürekleriyle ‘‘Biz burada oldukça bunlara izin vermeyeceğiz’’ diyorlardı. O günün koşullarında, arkalarında bir örgüt bulunmayan bu insanların sayıları Türkiye nüfusu ile karşılaştırıldığında az gibi görünebilirdi. Ama unutmayalım ki, aydın tavrının önemi; niteliğindedir, niceliğinde değil. Aydınların gücü, salt örgütlerinden, partilerinden kaynaklanmaz, onlar bu ülkenin beyin gücü olarak tavırlarıyla ortaya çıkarlar. Dünyanın her yerinde böyledir bu... Aydınlar tepkilerini ortaya koyarken politik kaygılardan, büyük kitle desteği arama çabasından uzaktırlar. Bu gibi etkenlere aldırmazlar. Hatta zaman zaman, toplumun genel eğilimleriyle de bağdaşmak zorunluluğunu duymazlar. Kimi zaman bunların önemi ve içeriği yayımladıkları sırada değil, daha sonra, hatta çok zaman sonra ortaya çıkar. Demokrasi ve özgürlükler doğrultusunda çaba göstermek, gösteri yapmak, bildiri yayımlamak, aydınların yalnız hakları değil, görevleridir de. Belirtmeye çalıştığım gibi bunların önemi, gösterici veya imzacıların niceliklerinden değil niteliklerinden, tepkinin içeriğinden kaynaklanır. ??? Sözü edilen içerikte, herhangi bir çifte standardın olmaması şarttır. Örneğin aynı kaynaktan gelen bir baskıdan mağdur olan kişiler varsa, bunlar arasında, baskının aracı olan ceza maddeleri veya fiillere ya da mağdurların kişiliklerine bakarak ayrım yapılamaz. Aynı ölçütler insan hakları dernekleri için de geçerlidir. Burada da, baskıya uğrayan kişinin siyasal düşünceleri, etnik yapısı göz önünde bulundurularak ayrım yapılmaz. Demokrasiye aykırı bir baskıyla karşı karşıya kalan kişinin görüşleri ya da kanun açısından suç sayılmayan, daha doğrusu evrensel demokrasi ölçütleri içinde sayılmaması gereken fiilleri bizim hoşumuza gitse de, gitmese de tavrımızda bir değişiklik olmaması gerekir. Ne yazık ki, ülkemizde yayımlanan kimi bildirilerde, bu duyarlılık gösterilemiyor kimi zaman. Örneğin, yüz küsur aydının imzaladığı ‘‘Orhan Pamuk’’ bildirisinde, bu ilkelere nedense uyulmadığını görüyoruz. Gerçekten de, son zamanların demokrasi açısından en vahim olayları Yücel Aşkın ve Orhan Pamuk davaları birbirlerinden ayrılmış, bazı aydınların istemine karşın, Yücel Aşkın davasına hiç değinilmemiş, Yücel Aşkın davasını baştan sona yansıtan, bu olay karşısında köşesinde adeta kampanya açan (çok da iyi yapmış olan) Meral Tamer olayın perde arkasını yazdı. Arkadaşımız Orhan Bursalı da, bu tutum karşısında bildiriye imza atmaktan vazgeçmişti. Bildiriyi hazırladığını söyleyen Oral Çalışlar ise dünkü Cumhuriyet’te yayımlanan yazısında, Meral Tamer’i Milliyet yöneticilerine şikâyet ederken, onun iddia ettiği gibi, Yücel Aşkın’ın adının bildiride bulunup sonradan çıkarıldığının doğru olmadığını söylüyor. Asıl amacın, TCK 301. ve 305. maddelerinin kaldırılması olduğunu vurgularken Yücel Aşkın konusunda birkaç münferit başvurunun dışında kendilerine yansıyan bir istek olmadığını ileri sürüyordu. ??? Oysa bildiriye imza atan birçok kişi (tartışma devam ederse adlarını da açıklarım) Yücel Aşkın’ın da, adının burada yer alması için birçok kez uyarıda bulunmuştur. Bildirinin yalnızca, TCK 301. ve 305. maddeleriyle ilgili olması gibi bir mazeret kabul edilemez. Türkiye’de tutuklama yargıdan sadır olan bir yargısız infaz olarak yıllardır gündemdedir. Özgürlüklerin önünü aynı şekilde tıkayan hükümlerin birini öne çıkarıp öbürlerini görmezden gelmek gibi bir tavır kabul edilemez. Yücel Aşkın davasında, bir kişi (Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı) canını yitirmiş, Aşkın da ölümün eşiğinden dönmüştür. Yücel Aşkın olayını, şeriatçıların laik üniversiteye açtıkları savaştan soyutlayarak ele alıp anlayamazsınız. Bu tür olaylarla karşılaşıldığında, mağdurlara sempati duysanız da duymasanız da bedelini de göze alarak tepki göstermek zorundasınız. Çok iyi anımsıyorum. Cumhuriyet gazetesinde İlhan Selçuk ve ben, bütün sanıkları tahliye edilmiş bir davada, Yahya Murat Demirel’in tutukluluk halinin devamının, bir yargısız infaza dönüştüğünü söyleyerek protesto etmiştik. Benim amacım, hiç tanımadığım, kendisine de, akrabalarına da, soyadına da sempati duymadığım Yahya Murat Demirel’in davası hakkında fikir beyan etmek değildi. Hatta o konudaki hükümlerin yetersiz olduğunu bile düşünmekteydim. Ama, olayda, çarpık bir uygulama vardı ve düzeltilmesini istemek hakkımızdı. Mağdur Yahya Murat Demirel’in, bana sempatik gelmesi veya gelmemesi değildi önemli olan. ‘‘Benim mağdurum iyidir’’ mantığıyla ne aydın olunur, ne de bu mantıkla yayımlanan bildiriye ‘‘Aydınlar bildirisi’’ denir. Üstelik çok iyi biliyorum ki, bu bildiride imzası olan birçok kişi de, bu metne egemen olan tavrı hiç de benimsemeyen insanlardır. Kısacası, hem kamuoyuna hem de o insanlara karşı çok ayıp oldu. Şarap içerek patlamayı izlediler HİLAL KÖSE Maslak’taki Opet benzin istasyonunda meydana gelen patlamaya ilişkin tutuklanan 7 şüpheli hakkında, ‘‘Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik eylemde bulunmak’’, ‘‘yasadışı silahlı PKK/KONGRAGEL terör örgütü üyesi olmak’’, ‘‘patlayıcı madde imal etmek’’ gibi suçlardan dava açıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, Maslak’ta bulunan Mehmetçik Vakfı’na ait Opet Akaryakıt İstasyonu’nda aracın içine yerleştirilen zaman ayarlı bombanın patlaması sonucu müşterilerin ve istasyon çalışanlarının da aralarında bulunduğu 11 kişinin yaralandığı, müşterilere ait otolarda ve çevre binalarda hasarların oluştuğu belirtildi. yüklü aracı istasyona bırakan Avcı’nın istasyonun market bölümünden bir şişe şarap aldıktan sonra taksiye binip olay yerinden uzaklaşmasından 15 dakika sonra meydana geldiği belirtildi. Avcı’nın eylem sonrasında İzci’nin evine gittiği, olaydan önce aldığı şarabı birlikte içerek televizyondan patlamaya ilişkin haberleri izledikleri ileri sürülen iddianamede, olay sonrasında kamera görüntülerinden tespit edilerek Diyarbakır’da yakalanan Kenan Avcı’nın burada da eylem hazırlığında olduğu, evinde yapılan aramalarda 7 bin 850 gram ağırlıkta patlayıcı madde, elektrikli infilak kapsüllerinin ele geçirildiği de ifade edildi. Yücel Aşkın iyileşiyor İĞNELİ FIRÇA VAN (Cumhuriyet) Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Hüseyin Avni Şahin, Rektör Prof. Dr. Yücel Aşkın’ın süratli bir iyileşme içinde olduğunu belirterek ‘‘Taburcu edilip edilmeyeceği çarşamba günü kardiyoloji uzmanlarının katılacağı bir değerlendirme toplantısıyla netlik kazanacak’’ dedi. Başhekim Şahin, Aşkın’ın tahliye edilmesinin ardından oluşan ruhsal rahatlamanın getirdiği süratli bir iyileşme içerisinde olduğunu belirtti. ZAFER TEMOÇİN Ceza istemi İddianamede, Kenan Avcı ve Nusret İzci’nin ‘‘Devletin egemenliği altındaki topraklardan bir kısmını devletin idaresinden ayırmaya kalkışmak’’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması istendi. Avcı’nın ayrıca ‘‘korku ve panik yaratacak şekilde patlayıcı madde kullanmak’’, ‘‘patlayıcı madde imal etmek’’, 11 kez uygulanmak üzere ‘‘silahla kasten adam yaralamak’’, 20 kez uygulanmak üzere ‘‘patlayıcı madde kullanarak mala zarar vermek’’ ve ‘‘resmi belgede sahtecilik’’ suçlarından 91 ile 316 yıl arasında ağır hapse çarptırılması da talep edildi. Diğer şüpheliler, Lütfü Yoldaş, Veysel Dereli, Levent Döndü, Muhsin Yıldızer ve Gutbeddin Yıldızer’in de ‘‘yasadışı örgüte üye olmak’’ ve ‘‘patlayıcı madde taşımak’’ suçlarından 1 ile 22 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılmaları öngörüldü. Bomba hazırlığı Şüphelilerden Kenan Avcı’nın yasadışı PKK/KONGRAGEL terör örgütü içerisinde, Kürdistana Özgürlük Şahinleri olarak faaliyet gösteren birimin üst sorumlularından olduğu ileri sürülen iddianamede, Türkiye’de özellikle büyük metropollerde bombalı eylemlerde bulunmayı amaçladıklarının anlaşıldığı kaydedildi. Avcı’nın bu amaçla şüpheli Nusret İzci ile irtibata geçerek Maslak’taki benzin istasyonunda keşif yaptıkları, sahte kimlikle araç satın aldıkları belirtildi. Şüphelilerin boş bilgisayar kasasına yerleştirdikleri bombayı satın aldıkları arabaya yerleştirdikleri kaydedilen iddianamede, patlamanın, bomba BİR SÜRE ÖNCE HÜRRİYET GAZETESİNDEN AYRILMIŞTI Altaylı, Sabah’a Genel Yayın Yönetmeni oldu İstanbul Haber Servisi Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği’ne Fatih Altaylı getirildi. Altaylı, bir süre önce Hürriyet gazetesinden ayrılarak Sabah gazetesinde yazmaya başlamıştı. Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan, dün görevini resmen Fatih Altaylı’ya devretti. Ciner Yayın Holding Yayın Başkan Yardımcılığı’na getirilen Ergun Babahan’ın, gazetedeki yazılarına devam edeceği belirtildi. Altaylı, gazetecilik yaşamına Cumhuriyet gazetesinin spor servisinde başlamıştı. Best FM’de radyo programcılığı da yapan Fatih Altaylı, Kanal D’de Teke Tek programını hazırlayıp sunuyordu. Fatih Altaylı Radyo D’de de program yapmıştı. Altaylı en son Hürriyet Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapıyordu. Fatih Altaylı. Hedef Tahran mı? ABD yetkililerinin birisi gelip diğeri gidiyor. NATO Genel Sekreteri Jaap de Scheffer, CIA Başkanı Peter Goss, İsrail Genelkurmay Başkanı Dan Halutz, FBI Başkanı Robert Mueller, ABD Savunma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Peter Flory, geçen aylarda arkası arkasına Ankara’yı ziyaret ettiler. Son derece gizli olduğu anlaşılan bu görüşmelerde neler konuşulduğu hiçbir zaman net olarak açıklanmadı. Bu arada İran Dışişleri Bakanı Mahuçehr Mottaki de Türkiye’ye gelenler arasındaydı. Geçen günlerde İsrail Jerusalem Post gazetesi bu ziyaretlere ilişkin bir haber yayımladı. Bu habere göre hedef Tahran’dı. ABD, Türkiye’den üs talep etmişti. Geçen ay ABD’yi ziyaret eden Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın da bu taleple karşılaştığı haberde yer aldı. ??? Tabii bu haberin hemen ardından yeni bir gelişme daha ortaya çıktı. Daha önce gündemde olmayan bir gezi söz konusuydu. ABD Genelkurmay Başkanı Peter Pace, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın şubat ziyaretinden önce Türkiye’ye gelecekti. Ankara’dan verilen bilgiye göre Genelkurmay Başkanı Pace’in 10 gün içinde Türkiye’de olması bekleniyor. Bu kadar yoğun bir trafiğin normal görülmesi mümkün değil. ABD, Türkiye ile önemli bir askeri konuyu görüşüyor. Türkiye’yi bir şeylere ikna etmeye çalışıyor. İsrail gazetesinin iddiasına göre NATO’nun da desteğini alan ABD, Türkiye’den İran’ı vurmak amacıyla saldırıda kullanacağı bir üs istiyor. Haber, ABD’nin uzun süredir Körfez ülkelerini, Suudi Arabistan’ı da durumdan haberdar ettiği şeklinde geliştiriliyor. Bu haber doğru mu? Türkiye’den resmi ya da gayri resmi bir açıklama gelmedi. Türkiye’nin neye ikna edilmek istendiğini de bilmiyoruz. Her şey kapalı kapılar ardında cereyan ediyor. ??? Siyasi ve de askeri olarak ABD, İran’a Irak benzeri bir işgal yapabilir mi? ABD’nin Irak’ta bir batağa saplandığı ve ülke içinde ve dışında desteklerinin zayıfladığı bir gerçek. Bush, başkanlık döneminin en kötü günlerini yaşıyor. ABD halkının ona olan güveni dibe vurmuş durumda. Irak’taki başarısızlığın ardından bir de İran gibi bir ülkeyi işgal etmeye kalkışmak tam anlamıyla tehlikeli bir macera olmaz mı? Şöyle bir yorum yapılabilir: ABD’de iktidardaki Muhafazakâr Cumhuriyetçiler, yaklaşan başkanlık seçimleri için endişe içindeler. ABD’de her şey başkanlık seçimlerine bağlıdır. İki dönemdir iktidarda olan Cumhuriyetçiler, seçimi kaybetmemek için birtakım hamleler planlıyor olabilirler. Bir önceki seçimi Irak işgalinin yarattığı milliyetçilik rüzgârıyla kazandılar. Yeni bir rüzgâr estirebilmek için yeni hamleler gerekiyor. İran’ı da bu amaçla vurmaya niyetleniyor olabilirler. Bu bir fikir. Ancak bu işin bir başka boyutu daha bulunuyor. İran, Irak’tan da daha zor bir ülke. Orada Saddam gibi bir hedef isim bulmak mümkün değil. İran, otoriter de olsa bir parlamenter rejime sahip. İktidar çok başlı. Değişik iktidar odakları var. Halk içinde rejime muhalif bile olsa ciddi bir ABD karşıtlığı köklü olarak varlığını sürdürüyor. ABD İran’a girerse Vietnam’dan ve Irak’tan beter bir batağa saplanabilir. ABD yöneticileri bunu göremezler mi? Bence görürler. Yine de bir maceraya girerler mi? Bu onların sonu da olabilir. ??? Bir başka ihtimal ise Suriye olabilir. Suriye, ABD için daha kolay bir hedef sayılabilir. Çünkü Suriye’de Beşşar Esad yönetimi, tekli bir yönetim. Onu vurmak, İran’la karşılaştırılırsa daha kolay sayılabilir. Üstelik, Suriye’deki Kürtlerle Esad yönetimi arasında ciddi sorunlar bulunuyor. Ayrıca halkın ezici çoğunluğu, Alevi olan Esad ailesinin tersine Sünni. Ancak ABD’nin Sünnileri, Esad aleyhine bir ayaklanma için Irak deneyinden sonra ikna etmesi o kadar da kolay değil. Birtakım karışık işlerle karşı karşıyayız. Yeni yıl Türkiye için çok boyutlu ve tehlikeli yeni sorunlar üretecek gibi görünüyor. asirmen?cumhuriyet.com.tr CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle