10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 OCAK 2006 SALI 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr AYŞEGÜL YÜKSEL SAHNEDEN YAZI ODASI SELİM İLERİ Sinema izdüşümlü tiyatro Cumhuriyet’te tiyatro yazılarını okuduğumuz Ayşe Emel Mesci’yi deneyimli bir tiyatro oyuncusu/yönetmeni olarak da tanıyoruz. Mesci, tiyatronun ‘ritüel’ özelliğinin devinimlerine vurgun bir sanatçı, beden dilinin koreografi ile sarmaş dolaş olduğu bir tiyatro anlayışının sözcüsü olarak, yönetmenlik uğraşında özellikle yurtdışında bulunduğu yıllarda birikim kazandı. Son yıllarda Devlet Tiyatroları’nın ‘bölgeler’deki sahnelerinde sunulan yapımlara imza atan Mesci, İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi’nde ‘Antigone’yi hazırladı. Ayşe Emel Mesci’nin sahnelediği bir oyunu ilk kez izleyeceğim. Sofokles’in ünlü ‘Tebai Üçlemesi’nin sonuncusu olan ‘Antigone’nin, ‘antik trajedi’ özellikleri korunarak sahneleneceğini varsayıyorum nedense. Mesci’nin, bir saatlik bir ‘trajik ritim’ içinde akıp giden ‘dramatik episod’ları birbirinden ayırma ve birbirine bağlama işlevi taşıyan ‘koro’ bölümlerine nasıl bir yaratıcılık yükleyeceğini merak ediyorum. Oysa ‘koro’nun kapsamı genişletilerek ve oyuna yeni sahneler eklenerek, ‘antik trajedi’ tanımının ötesine taşan bir anlatıma gidilmiş. Oyunun ‘trajik ritim’ doğrultusunda hızla gelişip bir solukta biteceği yolundaki beklentim de, bir saati aşan bir süreden sonra ‘ara’ verilince iyice ortadan kalkıyor. Düş kırıklığına uğradım uğramasına, ama ilk yarıda edindiğim verileri artık farklı bir gözle değerlendirmeliyim. Baştan alıyorum... İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi’ne bugüne dek gördüğüm en başarılı biçimde yerleştirilmiş dev bir dekor... Murat Gülmez’in klasik Yunan tiyatro yapısını temel alan çalışması, oyunun biri toprakla kaplı orkestra yuvarlağıdört ayrı düzlemde yer almasını sağladığı gibi, bir düzlemden öteki düzlemlere geçişleri ve çeşitli boyutlarda ‘giriş çıkış’ları olanaklı kılmış. Bu geniş oyun alanı seyir alanını da sarıp sarmalıyor. Seyir ve oyun alanının çok yüksek tavanı göz kamaştırıcı biçimde aydınlatılmış. Zeynel Işık’ın ışık düzeni hem çok ‘şık’ hem de baştan sona işlev taşıyacak. Hale Eren’in giysileri, pastel renklerin çeşitli tonlarında ayrıntılı modellerde çalışılmış. Sahleri’ öne çıkarken, özgün metnin episodlarındaki özgün kişiler ‘merkezdeki solist’ kimliklerini bir oranda yitiriyorlar. Bu da oyunculuğu olumsuz anlamda etkiliyor. Kreon’da N. Hakan Güney yalnızca ‘zorba kral’ı oynuyor sözgelimi. Doğrusunu söylemek gerekirse, Sofokles’in karakterlerine yüklediği boyutları, azaltmadan ya da çoğaltmadan, tam dozunda etkili kılabilen bir tek oyuncu var yapımda: Haimon’u oynayan Erdinç Gülener. Ayşe Emel Mesci, oluşturduğu konsept doğrultusunda, Devlet Tiyatroları’nın olanaklarını özenli ve çok disiplinli bir yaklaşımla değerlendirmiş, oyununu titizlikle kotarılmış bir hareket ve koreografi düzenine oturtmuş, ‘sinema’ ve yer yer de ‘müzikal’ etkisi taşımasını yadırgasam da, görsel işitsel düzeyde çarpıcı olan bir gösteri kotarmıştır. Benim temel eleştirim, ‘yaratıcı’ yönetmenlerimizin çalışmalarında yansıyagelen, göz ardı edemediğim üç olgu üstünedir: Oyuncuların yorumlarının yalnızca ikincil düzeyde önemsenmesi ya da karakter yorumları bağlamında daha ayrıntılı çalışmalar yapılmasına zaman kalmayışı; yönetmenlik açısından zenginleştirilmiş sahnelerin tek tek çalışılması ve son anda birbirine bağlanması sonucunda, oyunun akışının genel bir tartıma oturtulamayışı; sahnede bir saatlik söyleyeceği olan bir metnin, sahnelemedeki ‘buluş’lara kıyılamaması sonucunda ‘merkezkaç kuvveti’ne kapılmışçasına üç saate yayılması... ‘Antigone’ de bu sorunları içeriyor. Yine de Ankara Devlet Tiyatrosu’nda dönem başında kotarılan en özenli, en çok emek harcanmış sahne olayı. DÜZELTME: 3 Ocak 2006 Salı günü ‘Sahneden’ köşesinde Ayşegül Yüksel imzasıyla yayımlanan ‘Tiyatro ustası Yuri Lyubimov’ başlıklı yazının Dikmen Gürün imzasıyla ‘Tiyatro Dünyasından’ köşesinde yayımlanması gerekiyordu. Bir yanlışlık yapılmış. Düzeltir ve yazıyı gerçek yazarına iade ederim. Hayat Hikâyeleri... (1) Dilerseniz, önce arka kapak yazısını okuyalım: ‘‘Yol gösterici, rehber kitap türünden faydalı eserleri okurlarımıza sunmak üzere açtığımız bu yeni serinin ilk kitabı olarak size dünya kompozitörlerinden kırkını tanıtan Büyük Kompozitörler adlı kitabımızı vermiştik. Bugün de aynı metotla hazırlanmış olan ve dünya edebiyatının başlıca yetmiş yazarını hayat ve eserleriyle tanıtan bu kitabımızı sunuyoruz.’’ Onlar iki kardeş kitaptılar: Büyük Kompozitörler ve Büyük Yazarlar. Varlık Yayınları arasında okura sunulmuşlar. Benim gibi kim bilir kaç okuru yıllar yılı mutlu kıldılar. Herhalde Yaşar Nabi Nayır’ın kaleme aldığı arka kapak yazısı biraz daha uzun. Alıntılamadığım bölümde, aynı seriden bir de Büyük Şairler kitabının yayımlanacağı haber veriliyor. Galiba yok öyle bir kitap. Yayımlandıysa bile, ben görememişim, edinememişim. Dahası, Büyük Kompozitörler’i de bir gün kaybettim. Birine mi verdim, geri gelmedi; yoksa, evden eve taşınmalar sırasında mı sırra kadem bastı... Yeniden kavuşsam, beni nasıl oyalayacağını biliyorum. Büyük Yazarlar, çok şükür, hâlâ yanıbaşımda. Bendeki 1964 basımı. Fakat daha önce bir kez daha basılmış. 1964’ü hatırlamaya çalıştım. Galatasaray Lisesi’nde öğrenciyim, enikonu başarısız bir öğrenci. Edebiyata, edebi eserlere tutkunum. İlk romanımı yazmaya çalışıyorum. O günlerde mi edinmişim Büyük Yazarlar’ı? Yıllarca bir çatı katında oturdum. Yağmur yağdı mı, ne kadar aktarılırsa aktarılsın, dam ille akardı. Yazı masasının üstünde kitap bırakmamaya özen gösterirdim. Bununla birlikte Büyük Yazarlar, büyük bir yağmurda, ben yetişinceye kadar sırılsıklam olmuştu. Sayfalarının sararıklığı o yüzden. Cildinin tutkalı erimiş sanki. Sayfaları, dikişli olduğundan yerli yerinde. Ama kapak, kitaptan sıyrıldı sıyrılacak. Yeniden yapıştırmalıyım. Daha dün almışçasına, Büyük Yazarlar’ın ilk sayfasını heyecanla açıyorum. Alt başlık şu: Batı Edebiyatının Yetmiş Yazarı. Önsözde Türk yazarlarına niye bölüm açılmadığına değiniliyor: ‘‘Türk yazarları, eserimizin dışında tutulmuştur. Çünkü, Türk yazarlarını daha iyi hazırlanmış ayrı bir cilt içinde sunmak kararındayız.’’ Yazık ki böyle bir cilt gerçekleşmemiş. Oysa yazarlarımızı öylesi bir eserden okumak ne hoş olabilirdi... Büyük Yazarlar Goethe’yle başlar. Ama Goethe tumturaklı adıyla karşımızdadır: Johann Wolfgang von Goethe. Doğum ve ölüm tarihi: 17491832. İlk okuduğumda şaşırmıştım; Goethe’yi çağımıza daha yakın sanıyordum. Belki Ahmet Haşim’in geçenlerde andığım yazısı sebebiyle. Goethe demiş ki: ‘‘İtalya! İtalya! Paris benim okulum olacak, Roma ise üniversitem!’’ Acaba demiş mi? Fakat ne önemi var. Kırk yıl önce bu sözü büyüleyici bulurdum. Yetmez mi? Günün birinde Roma’yı görmek düşlerim arasındaydı. Roma’yı görmedim. Üniversitesizim... Büyük Yazarlar’da iz sürelim. Chateaubriand’ın hayatında Madam Recamier’nin önemli bir rolü varmış. Yaşlı yazarın anıları ilk onun salonunda okunmuş. Seçkin dinleyiciler arasında SainteBeuve de varmış. Bunu o zamanlar öylesine heyecan verici bulurdum ki, günün birinde yaşlanıp anılarımı yazacağıma, yazdıklarımı bir ‘edebi salon’da okuyacağıma bile inanırdım. Yaşlandım, anılarımı yazdım. O edebi salonu nerede bulabileceğimi bilmiyordum. Kar Yağıyor Hayatıma’nın yazılarını hiçbir yerde okuyamadım. Yok, tam öyle değil: Evime yolu düşenleri kaza kurbanı seçip, beş on sayfayı okuyordum. İtiraz edemeden dinliyorlardı... Öneriler: Kitap / Kucaklaşmanın Kitabı, Eduardo Galeano, Nihal Yeğinobalı’nın Türkçesi, Can Yayınları, 1994. (Nihal Hanım sayesinde keşfettiğim bir başyapıt!) Ayşe Emel Mesci’nin yönettiği Antigone Ankara Devlet Tiyatrosu’nda dönem başında kotarılan en özenli, en çok emek harcanmış sahne olayı. S ofokles’in ünlü trajedisi ‘Antigone’ Ayşe Emel Mesci’nin yorumuyla Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sunuluyor. İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi’nde sahnelenen oyun, biçim ve içerik açısından antik tragedya özelliklerinden uzaklaşan ‘postmodern’ bir konsepte dayandırılmış. maskop’ yapım ‘The Robe’, sonra ‘Ben Hur’ gibi Hollywood yapımı tarihsel Roma filmlerini anımsatıyor! Her şey nasıl da ‘sinematik’ anlamda ‘sahici gibi’! Bunu yadırgıyorum. Ayşe Emel Mesci, eski Hollywood ‘süperprodüksiyon’larındaki ‘Roma görüntüsünü ve seslerini’ bir antik Yunan trajedisine neden taşımış? Sorunun yanıtını oyun metninin ‘yeniden düzenlenmiş’ biçiminde arıyorum. Mesci’nin ‘Antigone’ yapımı için oluşturduğu ‘postmodern’ denilebilecek konsept içinde, tarihsel Roma’nın Hollywood görüntüleri belki de yadırganmaz. Dahası, bu yapımda ‘Üçleme’deki yalnızca ‘son’ oyun değil, ilk iki oyunun uzantıları da amaçlanmış. Bu nedenle de oyuna yeni sahneler eklenmiş, koro bölümleri de çeşitlendirilerek çoğaltılmış. Sonuç olarak Sofokles’in, karakterlerinin yalın seçim ve eylemleriyle oluşturduğu ‘trajik yoğunluk’ yerine, daha gevşek dokulu ama daha geniş bir anlatım eksenine oturan bir kurgu oluşturulmuş. Bir başka deyişle, özgün yapıtın ‘bireysel sorumluluk’ (Antigone) ile ‘toplumsal sorumluluk’ (Kreon) arasındaki çatışma üstüne kurulmuş olan temel aksiyon çizgisi dağınıklaştırılarak, insana, kadınlara, erkeklere, yaşama, inançlara, ölüme, ülkülere, baskıya, başkaldırıya vb. ilişkin bir dolu göndermeye açılmış. Disiplinli bir çalışma nede kullanılan araba, işkence aygıtı ve diğer göze değer dekor parçalarıyla, ‘görsellik’ uç boyutlarda ‘vurucu’ kılınmış. Mesci’den yetkin koreografi ‘İşitsel’ vuruculuk ise Can Atilla’nın güçlü bir ses düzeniyle sunulan müziğiyle sağlanmış. Sahnede Ayşe Emel Mesci’nin yetkin koreografisiyle devinen 40 oyuncu ise hem görselliğin hem de işitselliğin vazgeçilmez öğeleri... Oyunu baştan sona egemenliği altında tutan bu görsel işitsel vurgu karşısındaki izlenimim şu: Müziğinden dekoruna, giysilerden genel hareket düzenine dek her şey nasıl da yıllar önce izlediğimiz, ‘Quo Vadis’, ilk ‘sine Sonuç olarak da Mesci’nin zengin bir görsellik işitsellik ile bezediği ‘ek episodlar’ ve ‘koro bölüm 14 OCAK CUMARTESİ SAAT 19.00’DA Petrescu Trio Sakıp Sabancı Müzesi’nde... Kültür Servisi Toyotasa’nın sponsorluğunda Sakıp Sabancı Müzesi’nde gerçekleştirilen ‘Toyota Yaris Cts Konserleri’ kapsamında 14 Ocak Cumartesi günü saat 19.00’da Marian Petruscu Trio, ‘Klasikten Caza’ adlı bir konser verecek. 4 yaşından beri piyano çalan ve müziğin dâhi çocuklarından biri olarak kabul edilen Marian Petrescu’ya, kontrbasta Mihai Petrescu, davulda Raimo Vayrynen eşlik edecek. Üçlü, klasikten caza uzanan programlarında Mozart, Rahmaninof, Çaykovski ve Mendelssohn’un yapıtlarının yanı sıra Ellington, Dvorak, Fibich ve Lehar’ın yapıtlarını da seslendirecek. Konser öncesi ve sonrası dinleyiciler biletleri ile ‘Picasso İstanbul’da’ sergisini de gezebilecek. İsveç’te klasik müzik ve caz konservatuvarında, ardından da Finlandiya’da Helsinki Sibelius Akademisi’nde eğitim gören Marian Petrescu, hayranlık uyandırıcı tekniği, sağlam klasik müzik eğitimi ve yaratıcı nüanslarla dolu dinamik yorumu sayesinde daha on beş yaşındayken Pori Caz Festivali’nde caz dinleyicisinin ilgisini üzerinde topladı. İlk plak kaydı yayımlandığında on altı yaşında olan Petrescu, 1989’da Martial Solal Caz Piyano Yarışması’nda ikincilik ödülünü, 1992’de Bükreş Caz Festivali’nde de birincilik ödülünü kazandı. Montreux, Paris, Hague ve Kopenhag caz festivallerinde sahneye çıktı; Finlandiya’da düzenlenen Pori, Nisan Cazı ve Baltık Caz festivallerine katıldı. Arturo Sandoval, Toots Thielemans, Al Jarreau, Didier Lockwood, Richie Beirach, Tony Williams, Ulf Wakenius, Ray Charles Band, Lars Danielsson, Riccardo Del Fra, Ron McClure, JeanFranqois JennyClar gibi yıldızlarla birlikte çaldı. Konservatuvarda ders veren Marian Petruscu’nun hem klasik müzik, hem caz eğitimi veren bir de müzik okulu bulunmakta. (0 216 556 98 00) Bela Bartok’un araştırmaları belgesel oldu Halkevlerinin davetlisi olarak Türkiye’de halk müziği üzerine çalışmıştı Kültür Servisi Osmanlı Bankası Müzesi Sineması’nda, 19 Ocak 2006 Perşembe günü saat 19.00’da Sezgin Türk’ün yönetmenliğini yaptığı ‘Bela Bartok, Türkiye, 1936...’ adlı film gösterilecek. Gösterimden sonra Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim Bölümü Öğretim Görevlisi ve araştırmacı yazar Bülent Aksoy da ‘Bela Bartok ve Halk Ezgisi Derleme Yöntemi’ üzerine bir söyleşi gerçekleştirecek. Filmin belgesel bölümü, 1936 yılında halkevlerinin davetlisi olarak Türkiye’ye gelen Bela Bartok’un halk ezgileri derleme çalışmasını konu alıyor. Filmin kurgu bölümünde de Bartok’un, Adana bölgesindeki yörüklerden derlediği 90 ezgiden 20’sinin Macar halk ezgileriyle benzerlik göstermesi, ve bu durumun bin yıllık Türk Macar kültürel ilişkisinin müzikteki göstergesi olarak nitelendirilmesiyle ilişkilendirilen öykü canlandırılıyor. Bu kurmaca öyküde genç Macar müzisyen Atilla’yla Türk kızı Su arasında doğan yakınlaşma, müzikte kendini gösteren kültürel bağı yansıtıyor. Bela Bartok Anadolu’da müzik araştırmaları yaparken göçerlerle birlikte... Her ay belli bir konu çerçevesinde, BSB (Belgesel Sinemacılar Birliği) işbirliğiyHindistan yapımı film için bütün dünyada ‘yüzü benzeyen’ oyuncu aranıyor le hazırlanan gösterimlerin ardından konuya ilişkin bir söyleşi de yapılıyor. Bu filmin gösteriminin ardından yapılacak söyleşinin konuğu Bülent Aksoy, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz FiYENİ DELHİ (AFP) Hindistan yapımı ti. Filme hazırlık çalışmalarında kapsamlı lolojisi bölümünün ardından Sanat Taribüyük bütçeli bir filmde Buda’yı canlandı araştırmalar başlatıldı ve halen sürdürülmekhi bölümünde doktora çalışmasını tamamracak bir oyuncu aranıyor. Hindistanlı yönet te. Yönetmen Kapur da 2004 Ekim ayında ladı. 1970’lerde çeşitli edebiyat ve kültür men Shekbar Kapur’un bu tasarısına 120 Hindistan’ın Dharamsala kentinde sürgün dergilerinde sanat ve edebiyat kuramı komilyon dolar bütçe ayrıldı. Buda’yı canlan olan Tibetli ruhani lider Dalai Lama ile bir nularında çevirileri yayımlandı. 1980’lerdırmaya uygun oyuncu ararken yapımcılar araya gelmiş, bu film tasarısı için onun göde Türk musikisi tarihine yöneldi ve bu rüşüne başvurmuştu. ABD’nin ünlü Silikon Vadiçalışmalarını bu konuda sürdürdü. YurtiBuda, MÖ 6. yüzyılda si’nin bilgisayar uzmanları, geççinde ve yurtdışında düzenlenen birçok muKapilavastu’da doğdu. Bumişten kalan bigiler ve çeşitli siki kongresinde bildiriler sundu. 1994’ten da figürünün ilk betimlenBudist çevrelerden edindikleri bu yana danışmanlık yaptığı Kalan Mümesi ise ölümünden yaklaveriler ışığında, Buda’ya en zik’te, arşiv değeri taşıyan 20’den fazla alşık 500 yıl sonrasına rastlıçok benzeyen figürü oluşturbümü yayıma hazırladı. 1998’de Ersu Peyor. Çünkü bu tarihlerde Afmaya çalıştılar ve oyuncu için kin’le birlikte Sedat Simavi Radyo Ödüganistan Kandahar’daki resarayışta bu figür göz önüne lü’nü kazandı. 1995’ten beri Açık Radyo’da sam ve Kuzey Hindistan’ın alınmakta. Buddha Films temhaftalık Türk musikisi programları yaMathura kentindeki heykelsilcisi B. K. Modi, bilindik yımlayan Aksoy, Boğaziçi Üniversitesi tıraşların yaptığı Buda çizim ‘Buda’ görüntüsüne uygun Fen Edebiyat Fakültesi, Çeviribilim böve heykellerinin ilk örnekler düşen bir yüzün bu rolü canlümünde öğretim görevlisi. olduğu düşünülüyor. landırması gerektiğini belirt(0 212 233 22 38) İzmir Büyükşehir Belediyesi ? İZMİR (AA) İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne, Uluslararası Kukla ve Gölge Oyunu Birliği (UNIMA) Türkiye Milli Merkezi tarafından ‘‘Geleneksel Türk Tiyatrosu Hizmet Ödülleri’’ kapsamında ‘Katkı ve Destek Sağlayan Kurum’ ödülü verildi. Her yıl yapılan değerlendirme sonucunda, Türk tiyatrosunun gelişmesine katkıda bulunan kişi, kurum ve kuruluşlara verilen ödüller, Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki törenle sahiplerini buldu. Törende, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne de ‘Katkı ve Destek Sağlayan Kurum’ ödülü verildi. Sanatçı Orhan Kurt tarafından deri üzerine el işçiliğiyle hazırlanan ‘Karagöz Hacivat’ motifli ödülü, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı adına Protokol Müdürü Ayşegül Önen aldı. Buda’yı kim canlandıracak? Timuçin’den ‘Kültürel Miras’ ? Kültür Servisi İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği (İFSAK) ve YapıEndüstri Merkezi işbirliği ile düzenlen sergilerin ikincisi 16 Ocak3 Şubat tarihleri arasında YapıEndüstri Merkezi Sergi Holü’nde sanatseverlerle buluşuyor. 2005 yılında aramızdan ayrılan grafiker, ressam ve fotoğraf sanatçısı Tolunay Timuçin’in Anadolu’nun değişik bölgelerinden geleneksel Türk evi örnekleri ile Anadolu uygarlıklarından motifler ve portrelerden oluşan ‘Kültürel Miras’ adlı sergisi, pazar dışında her gün saat 10.0018.00 arasında açık olacak. CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle