Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9 HAZİRAN 2004 ÇARŞ,
OLAYLAR VE GORUŞLER
AÇI
MUMTAZ $OYSAL
Akı/DiŞj'İıklar
NİLGÖN CERRAHOĞLU geçen gün, AB'ye
Türklerirt tam üyeligikonusundaAvrupalılanngörüşlerini
aktarırken "akıl dışı" sozunü kullanmıştı başlıkta.
Ama, akıl dışı olan Türkye-AB ilişkisi" miydi, yoksa
genei olarakAvrupalıların ya da AB'ligazetecilerin bu
konuda<i düşüncelen m, orası pek belfi değildi.
Belki, her ikısı de.
Halklann, tarıhten geime önyargılarıyla, Arap'la
Türk'ü kanştıran yüzeyselbilgileriyle, kendi aralannda
gezınen Türklerden edinilmiş izlenimleriyle ve en
önemlisı, içlerındekı payiaşımı böyle bir 70 milyona
açma korkulanyta, bu konuda ne düşünüp nehisset-
t/k/eri çok lyi bılıniyor.
Şurası kesin:Avrupa kamuoyunu yansrtmak iddiası
taşıyanlar, o "kamu "ya ters düşmek istemiyorlar.
Kamuyu yansıtanlarda bu türden bir ters düşme
endışesı varsa, kamudan oy ısteyen politıkacılarda
olmaz m?
Soruna bakışta bu açıyı öne çıkanrsanız, gerçek bir
"ak/ldışılık"yok. Olsa olsa, ortalamaAvrupalıdaki aklın
bu sorunu nasıl algıladığından söz edilebilir 0 kadarcık
tarih bılgısiyle, gozlemle ve hesapla ancak böyle bir
sonuca varabilir o akıl. Bız de Avrupalılığı, Şarklı
duygusallığın aksine, akılcı davranış olarak
algıladığımıza göre, bunda bızı şaşırtacak bir şey
olmasa gerek.
• • •
Haydı bizdeki mutlak bilgisizleri, "Avruparliği ön
plana çfkaran alafranga duygusallan veAB'ye yeni
ekmek kapısı olarak bakan işsiz ve umutsuz halk
yığınlarını bir yana bırakalım; medyadaki "akıl
daneleri"nin ve üniversitelerdek) "rasyoneldüşünce"
üreticilerinin tutumlanna ne buyurulur?
Halklarıyla, politikacılarıyla ve ortak organlarda
görev almrş AB bürokratlanyla Avrupa'nın Türkiye
konusuna nasıl baktığını ve buraya ne gibi mesajlar
verdiğini bilimsel olarak saptamak zorolmasa gerek.
Gelip giden devlet ve hükümetadamlannın yanıltıcı
demeçlerine karşın.
O kışilerin hiçbın, gerçekleri tam söyleyip bizımle
ıkili ilişkılerinı, ekonomik çıkarlannı, ıhale ve başka
beklentilenni tehlıkeye atmak ıstemez.
Ama, AB organlanndakılerin verdikleri mesajlar
açıktır: Koşullar yerine getirildıkçe yeniden koşul
yaratanlann ve tam üyelik anlamına gelmeyen bir
"müzakere tarihi" konusunda bile kesın
konuşmayanların hayli belırgın bir "oyalama" taktiği
izledikteri belırgin degil mi? Bunun gerisinde, Türk/ye'yi
büsbütün küstürmemek, Türkiye'den büsbütün de
kopmamak amacının yattığını, müzakereler başlasa
bile pazarlıklann bıraşamasında "Tam üyelikolmuyor;
özelstatü verelim" diyeceklerını medyanın ve üniver-
siteterin "akıllılan" da mı görüpanlayamaz? AvrupaJılann
tutumu "akıl dışı" da, onlarınki mı "akıliçi"?
• • *
Yoksa, Batı'ya hoş görünüp medya patronlarının
dış ticaret ve finans ılışkilenni gözetme yahut
sözde "bilimyuvalan"na Avrupa bursları ve araştırma
projeleri bulma "akıllılığı" mı ağır basmaktadır?
Mehmet FARAÇ
Ikizkuleler'den Galata'ya
EL KAİDE TURKA
J^TUMKİTAPÇILARDA
% MEHMET FARAÇ
,****«
EL KA5DH
Mehmet Foraç,
Istonbul'da 58 kişiyi
öldüren El Kaide
milifanlarının
Afganistan'dan
Istanbul'a uzanon
kanlı yolculuğuna
mercek futuyor,
teroristlerin insanı
dehşete düşüren
bağlanftlannı gözier
önüne serıyor.
Günizi Yayıncılık
Tel: 0 212 512 11 72
Anayasa Kültürü ve Erdoğan...
D r . AJev C O Ş K U N Siycıset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ûğretım Üyesi,
Eskı MılletYekilı ve Bakan
Y
ÖK Yasası'nm Cumhurbaşkaru ta-
rafindan gerekçeli olarak Meclis'e
gen gönderilmesi nedeniyle Baş-
bakan Erdoğan, Meclıs grubun-
da yaptığı konuşmada Cumhur-
başkanı Sayın Sezer'in "MiUetiradesûıitemsiJ
eden Mecfis çoğuniuğunu kuçümsediğinr be-
lirtiyor, YÖK Yasası nı veto etmesıni, "Bu bir
azınliktahakkümüdür(baskı)" dıye nitelendi-
riyordu. Erdoğan, konuşmasında tehJikeli bir
yargıya vanyordu: "Buseçimlerniyeya|Mhwr?
Bu seçimler TBMM'de çoğunluk esasına göre
karar alınsın diye yapdm>r~ Çoğulcu prensip-
ler içinde sistem, ancak çoğuniuk temdinde iş-
ler.Aksi,aanJıgın çoğunluğa tahakkümüdürki
bu da otoriteryapıyıda\ eteder~ Hiçkimse mü-
letiradesininüstüneçıkmayaçaüşanbir ideolog-
luk görevine sovunnıama]idır~T
'
Bu söylem Başbakan Erdoğan'ın veAKP'nin
anayasa kültürünü göstermekte ve demokrasi-
den ne anJadığını açık ve seçik ortaya koymak-
tadır.
Sayın Sezer'in vetosundaki huJcuksal gerek-
çeler karşısında kimi yazarlar da "Sezer siya-
setfelsefesineaşina değfl" diyerek Tolaliterde-
mokrasinin kökenJeri" üzerinde durdular. Se-
zer'i "çoğunluğa kuşkuyla bakmakla" suçla-
dılar ve "aydınlanmanın liberaJ versiyonu"nu
aniamadığını belırttiler.
Gerek Erdoğan, gerekse demokrasi kuram-
cılığına soyunan bu yazarlar, demokrasımn ge-
çirdığı gelişme aşamalanndan habersiz görü-
nüyorlar. Biz burada yeniden "Yöneten-Yöne-
temeyen DemokrasTi *) ikılemine dönmek is-
temiyoruz. MerakJisı bu konuda yazdığımız
yazıya bakabılir.
Ama bugün AB ülkelennde ve Batı dünya-
sındageçerJi olan çoğuniukmodelineoturande-
mokrasi karşısında, 20. yüzyıhn son yansında
oluşan çoğulcu (pfüratist) ve kaofama demok-
rasiden söz açaca|ız.
Demokrasi 1789 Fransız Burjuva Ihrilali"nın
ınsanlığa armağan eftığı bir yönetım sistenu-
dir. Ilkeleri ve kurallan ınsan aklının yarattığı
anayasaJarda beiirtıJnuştir. Bilindiğı gibı karan-
lık ortaçağda, egemenliğı feodal beyler ve kraJ-
lar kullanıyorlardı. Krallar iktıdar güçlerini
Tann'nın ıradesinden aldıkiannı ıleri sürerler-
dı. KraJa karşj çıkmak, Tanrt buyruğuna karşı
çıkmak demekti.
Ne var ki, en az üç yüz yıl süren uğraşlar ve
savasımJarsonunda 18. yy'da doruga ulaşan Ay-
dınlanma Hareketi, eieştirel aklı öne çıkard).
Dinı dogmalar tartışmaya açıldı. Din ıle dev-
let işleri birbirinden aynldı. LaikJik ilkesi tar-
tışmasızkabul edildı. 1789 FransızDevrimi'nin
ürünü olan Insan Haklan Bildirisi, "Hiçbirku-
rul kişi \e nıilletin vermediği otoriteyi kuüana-
maz" diyerek "MilBEgemenfik" ilkesiru yaşa-
ma geçirdi. Böyiece Cumhuriyet yönerimleri
oluştu. egemenlik kraldan alınarak halka veril-
di. Demokrasi kuramı \epratıği bundan sonra
gelişmeye basladı, çoğuniuk oylamia seçilen
partilenn egemen olduğu siyasaJ yaşama ge-
çıldı.
Bu modelde, mademki seçmen çoğunJuğu-
nun oylannı almıştır, mademki mecliste ço-
ğunluğu elde etmiştir, öyleyse iktıdardaki siya-
sal parti her istedığıni yapabilir görüşü benım-
senmiştir.
Bu modelde '*tidartecezaeönez" ilkesi en
önemli kuraldır. İktidar teceza ednez demek,
çoğunluğu elegeçirerek iktidar olan hükümet,
sıyasal ıktidan kimse ıle paylaşmaz demektir.
Bu söylem, siyasaJ iktidan ele geçiren polı-
tikacıiann da ençokkullandıkJan birretorik(söz-
biJim) olmu^fur. Rahmetli Afenderes de 1950-
1960 döneminde bu söylemi çok kullanmıştır.
Bu sıstem anayasa kitaplannda kJasik demok-
rasi modeli olarak adlandınlır.
ren bir devlet biçiminde bu üç gücün birbinn-
den bağımsız olması gerektığini sa\-unur. Gü-
cü elinde tutan, onu kötüye kullanmaya meyil-
lidir; bu nedenJe yasama, yürütme, yargı erk-
leri birbirinden bağımsızolmalı ve bu erkJerbır-
binni denetlemelidır.
Bu öğreti aslında 1793 fnsan Haklan Bildir-
gea'nin ve ABD Anayasası'nın temel esın kay-
nağı olmuştur. Insan HaJdan Bildirgesı'nin 16.
maddesmde de. "Kuvvetlerin ayııunadığı ve
özgürhıklerinteminatalöna alınmadığı verde
anayasa yoktur" denilir.
Diktatöryaraftyor
Ancak, çoğunluk oylanna sahip olarak ikti-
daragelen Hhierve Mussoiini rneclisteki arit-
metik çoğunJuğa dayanarak Almanya ve Ital-
ya'da diktatörlüklenni kurdular.
Aritmerik çoğunluğa dayanan demokrasi mo-
delinin, diktatörleryaratması, II. Dünya Sava-
şı sonrasında oluşan Kurucu Meclisler tarafın-
dan yapılan yeni anayasalann çözmekle yü-
kümlü olduklan en önemJi sorun olmuştur.
Bu nedenJe, mutlak çoğuniuk modeline kar-
şılık "çoğulcu demokras" modeh ortaya çık-
mış ve 2. Dünya Savaşı sonrası anayasalann-
da (Almanya, Fransa, îtalya, Belçika gibi) bu
model işlerlik kazanmıştır.
Bu yeni model. "demokrasiyi mudak ve sı-
nırsızbir çoğunlukyönetimiolarak" kabul eden
kJasik demokrasıden aynlır. Mutlak çoğualuk
kuramı JJ.Rousseau nun fikirlennden esinle-
nerek gelişmiştı. Ama. meclisteoluşan antme-
tik çoğunJuğun daima kamunun yaranna yö-
neleceğinin, ispatlanması oianaksız biriddia ol-
duğu ortaya çıktı.
Bu aşamada özelhkJe Vlontesqırieu'nun (1689-
1755)fikırlenyenıden \egüçlü birbıçimde gün-
cellik kazanmıştır. Montesquieu "Yasalann
Ruhu" adlı ünlü yapıtında, siyasal otontenin
yasama, yürütme ve yargı erklerinden olustu-
ğunu, en geniş anlamıyla özgürlüğe olanak ve-
Günümüz Batı demokrasileri çoğunlukçu
değil, çoğulcu demokrasilerdir.
Yukanda beürtildiği gibi, demokrasi 19. yy'da
burjuvazinın iktidannı sağlarken I. Dünya Sa-
\aşı ile H. Dünya Savaşj arası 28 yıllık dönem-
de (1918-1946) mutlak çoğunluğa dayanan de-
mokrasilerin, köklü demokrasi küJtürüne sahip
Avrupa 'da dahi diktatörleryaratması, çoğunJu-
ğun mutlak iktidanna dayanan demokrasi mo-
delinin kenara itilmesini ve çoğulcu demokra-
si adı verilen, yeni ve çağdaş bir modelin orta-
ya çıkışını sağlamıştır.
Bu düşünceye göretoplum iradesinin gerçek
anlamda ortaya çıkabilmesi için, çeşitJi görüş-
lerın özgür biçimde tartışılabilmesi gerekir.
Azınlik düşüncesinin yann çoğunluk olup si-
yasal iktidan elealabileceği hiçbirzaman unu-
rulmayacaJctir. Kuvvetleraynlığı ilkesi tirizlik-
le uygulanacaktır. Seçim yasası kesinJikJe adil
olacakrır. Hukukun üstünJüğü, anayasamn üs-
tünlüğü ilkesi ön plana çıkanlmıştır.
"EgemenlikkayTtsızkoşulsuzmiBetindir'* il-
kesi temel olmakla beraber siyasal iktıdann
gücünü sınırlamak için yeni ılkelergelişfırildi.
Insan hakJanna, sosyal adalete, laikJik ilkesı-
ne, hukukun üstünlüğüne öncelik veren çağdaş
anayasalar yapıldı. Çoğunluğun diktasını ön-
leyen Anayasa Mahkemesi gibi çağdaş kurum-
largerçekJeştirildi. Demokrasinin getirdiği öz-
gürlükJer kullanılarak, demokrasi karşıtı re-
jımlerin ıktıdaragelmesı. hukuk devletı ilkele-
ri çerçevesinde önlendi.
Çağdaş demokrasilerde, meclisteki aritme-
tik çoğunluğun artık her istediğini yapması ola-
naklı değildir. Hukukun üstünlüğü ilkesi, de-
mokrasininkendisıni koruma hakkı kavTamla-
nnın gelişmesiyle anayasa mahkemeleri ve Av-
rupa Insan HakJan Mahkemesi (AÎHM) kurul-
du. Böyiece siyasal iktidann yetkileri sınırlan-
dınldı.
Erdoğan'ın çok sevdıği Amerika ve onun
anayasasmda sadece kuv\'etJer aynlığı ilkesi
• Arkası 8. Sayfada
Solcu olmak zordur...
Kubilay Gİ3LSEMIşletmeci
F
aşızm, güçlünün güçsü-
zü ezdiği rejimin adıdır. Ya
da güçsüze yaşama hak-
kı tanımamasıdır. Dogada da
böyle değil midir' Güçlülerle
güçsüzlerin kavgası sonucunda,
kazananJargünümüze kadar gel-
mişierdir. Doğa, zayıf birbitki-
ye, hayvana yaşama hakkı tanı-
maz. Yaşayanlargüçsüzü yene-
rek hatta öldürerek yaşamlannı
sürdürür. DoğadaJd bu dengesiz-
liktirdengeyi sağlayan. Doğada
sürekli bir çatışma ve kargaşa
vardır. Başka bir anlatımJa do-
ğadaki ilişkiler, ve yapı faşist-
tir. Yani faşizm doğaldır. Bu ne-
denJedirki faşizm, dünyanın pek
çok toplumunda çok çabuk ör-
gütlenebilmekte ve toplum tara-
fından kabul görebilmektedir.
Insanoğlu da doğamn bir parça-
sıdır ve ne yazık ki kaynağını do-
ğadan alan faşist eğılimler ister
istemez içimizde vardır.
Faşizmi doğal saymak ve bu
nedenle de faşizmi haklı çıkar-
maya çalışmak elbefte düşünü-
lemez. Dahası faşizmi, doğallı-
ğı nedeniyle kabullenmek insa-
nı yadsımak demektir. Doğal
olan her şey haklı demek değil-
dir. Hatta çoğu zaman doğal olan
ılkeldir. tnsanoğlu doğadaki den-
geyi bozabildiğı ölçüde, değiş-
rirebildiği ölçüde ınsanlaşmak-
tadır. Insan doğamn bir parçası
olmasına karşm, her zaman en
zavallı yaratığı olmuştur. Çün-
kü doğal ortamda çe\reyi de-
ğiştirmeden yaşaması olanak-
sızdır. Aklı sayesinde doğadaki
öbür canhlara karşı üsrünlük
sağlayarak acizliğini gidermeye
çalışmaktadır. Öbür canlılar do-
ğaya uyarken insanoğlu, doğa-
yı kendine uydurmayı kısmen
de olsa becerebilmiştir. Doğal
dengeyi bozduğu ölçüde insan-
laşmıştır. Ölüm gerçeğınin far-
kında olması (aklının en büyük
olumsuzluğu belki de) ve çare
bulamaması, yine akJı sayesin-
de (tanrı ve din kavramlannı ya-
ratarak) ölümü kabullenmesine
neden olmuştur.
Solcu olmarun özü doğadaki
dengenin güçsüzler lehine bozul-
masıdu". Böylesine iddialı ve zor
bir işi başarabilmekse insan ol-
manın farkındalığıyla ilinrilidir.
Yüzyılların dengesini bozmaya
çalışmak. değeryargılanyla oy-
namak demek değil midir? Fa-
şizm, doğallığı nedeniyJe kolay
örgütlenirken solculann örgüt-
lenememesi kadar doğal bir şey
var mıdır? Solcu olmak bu ne-
denle zordur, sıkıntılıdır. Solcu
olmayı AB ve ABD'ye karşı ol-
mak, Kıbns'ın verilmesine ses
çıkarmamak ya da çıkarmak gi-
bi somutpolitikalarla özdeşleş-
tirmek yapılan en büyük tanh-
sel yanıJgıdır. CHP \e parti yö-
neticileri solculuğu, dar bakış
açısından kurtanp, doğayla in-
san arasındakı dengesizliği boz-
mada öncü rolü üstlenmedıkçe
Derviş'lerin. Baykal' lann gelip
gitmelenyle toplumu oyalama-
Jan sanınm toplum algılaması-
nı karmaşık bıryapıya sürükle-
mektedir. Bilerek ya da bilme-
yerek yapılan büyük bir yanJış-
tır. Bilmeden yapıyorlarsa so-
run yok. Okur ve öğrenirler. An-
cak, bilerek yapıyorlarsa verim-
li tarlalarda büyüyen aynkoru
gibi yok olup gıderler. Ama bu
yok olup gitme sürecinde de top-
lumu daha da geriye görürürler.
tnsarı olmanın farkındahğını
kavrayabilmek ve gereğini yap-
mak zor olmakla birlikte, sanı-
nm en doğru olamdır.
PENCERE
fkı Krtap!..
Hikmet Çetinkaya nın son kitabı 'Günizi Yi
cılık'tan çıktı...
Adı:
"Fethullah Gülen'in 40 YıllıkSerüveni"
Bu kitap Hikmet'in Cumhuriyet'te yayımlar
bir uzun röportajından oluşuyor...
O günlerde bu köşede yayımlanan yazımı
birkaç alıntıyı anımsatmakta yarar var...
Bakal/m ne demişim:
"Bu röportajı yalnızCumhuriyet yayımlayabiı
Hikmet Çetinkaya'nın Fethullah Gülen'e iliş
yazı dizisi başladı...
Zaman gazetesini de hafakanlar bastı...
Neden?..
Zaman'a ne?..
Yoksa bu gazete Fethullah Gülen 'in özbeöz g
zetesi mi oluyor?..
Evet!..
Nakşibendi tahkatının Saidi Nursi dalından tı
reyen cemaat/n ilginç şeyhi Amerika 'dayaşıyor..
•
Çetinkaya'nın kitabından küçük bir alıntı yar.
mak Fethullah Gülen gerçeginın ne olduğunu an
lamak için yeterli...
Hazretin "l-la-yı Kelimetullah veya Cihad" kıta
bından birkaç satır:
"Maddi ve manevi cihad, Islami hayatın en bü
yük müeyyidi (desteği) ve müeyyidesidir (yaptırı-
mıdır). Müminlerin (ınananlann)hayatında cihad(dir,
uğrunda savaş) ruhu söndüğü zaman, yavaş ya-
vaş iman ve Islam aşkı da söner. Btraflarını çepe-
çevre fitne kıvılctmlan, hatta fitne alevleri sarar; fit-
neler de hep fitne doğunjr ve neticede evleri, so-
kaklan, çarşı vepazarlan hep birer melanet yuva-
sı halinegelir... (...)Allah (c.c.) müminin, kâfirterin
hâkimiyeti altında yaşamasına razı değildir. Bir
mümin, kâfirin emri altında yaşamaya razı olmuş-
sa, o Islama ve imana ait her şeyi kaybetmış de-
mektir; ve böyle birinin yaşamaya da hakkı yok-
tur."
Sözüm ona "Hocaefendi", tüm Müs/ümanlara "ci-
had"u açıkçası "din uğruna savaşmayı"hayatın vaz-
geçilmez bir görevi olarak yüklüyor.
Fethullah iştebudur!..
Fethullahçılık budur!..
*
Hikmet Çetinkaya'nın röportajı üzerine Zaman ga-
zetesi de telaşlanarak ve de Gülen'ı savunmaya ge-
çerek Nuriye Akman'ın Şeyh Efendi'y'e bir konuş-
masını yayımladı; bu röportaj da "Gurbette Fethul-
lah Gülen" adıyla "Zaman Kitap"ta çıktı.
Beş yıldan beri ABD'de (kâfirlerin himayesinde)
yaşayan Fethullah Gülen, bu kez AKP'ye yağ ya-
karak Tayyip Erdoğan için şunları söylüyor:
"-Bana göre namusluveterbiyeli bir insan. Ça-
lışkan, cesur, karariı bir insan gibi geliyor. (...)Ben
şimdiye kadar olumsuz bir şeyini görmedim. (...)
Bir hakikati itiraf etmek lazım. Çalıp çırpmayacak
bir insan. (...) Hortumlama yapmayacak bir insan
olarak tanıyorum. Türkiye için iyi şeyler düşündü-
ğü kanaatindeyim."
Fethullah'ın gazetesi Zaman, ABD şemsiyesi al-
tına girmiş Gülen Hoca'nın Tayyip Erdoğan'a ya-
naşmasını böyle tezgâhlıyor.
•
Nakşibendi tarikatının Saidi Nursi dalından tü-
reyen Fethullahçılık büyük bir parasal imparator-
luk gibi güçlenip örgütlendi; başı ABD'de, kolları
çeşitli yabancı ülkelerde, gövdesi Türkiye'de, ka-
fası siyasal dincilikle dolu bir irtica ahtapotu...
Rtıi&•tt'Litııı SAXAT VAUFI
I . BOİÜm
# Raitı SCnan SMndfn "Makaba"
• Saydamlarla "RukiSc Tirtuien"
# EsiN AFŞAR
,i HOİIIITI
• Rultı Sl Dosilâf Korosa I
• ONUR AKINJ
• Sunu^u Gsisua GOMLP |
ftn rt ft«w Sö«r M m Vr» * *
y,-,- -^ J v '. .v
UâtnıM£fmirk.ı
9Haziran2004
Çarşamba
Saat 20.00
Kadıkoy
Haik^üm
MerRezj
ŞERİ4T GLWDEME TAŞLMYOR
• Demokrasi şemsiyesi altına sığınıp. TY'Ierde "Şen-
at hukuku ıstivorum.'" diyerek şeriatı gûndeme oturt-
mak ısteyenler amaçlanna ulaşamayacaklardır.
• 80 yıl sonra Türk halkını yeniden çagın dışına ıtıp.
soluğunu keserek aydınlıktan karanlığa çekmek ıste-
yenlenn uğraşılan bir sonuç vermeyecektır.
• Toplumu kullaştıran. ulusu ümmetleştiren, kadını
ikınci sınıf insan yapan. ınsan doğasına aykın bir dü-
zen olan "şeriat'"ı yeniden Türk halkımn, Türkıye'nın
başma dolamak ısteyenleruı sonu "hüsran'' olacaktır.
• İktıdann tutumundan destek alıp. .Anayasamızın re-
jımle ilgılı maddelerinı adeta hıçe sayarak "şenat"ı
gündeme getirme çabalan karşısında tüm sıvıl toplum
örgütlennin kenetlenip, laik Türkiye'nin sesi oknalan
gerektiği inancındayız.
KADIN ARAŞTIRMAL4JÎI DERJVEĞİ