07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Z3 ARAUK 2003 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DIZI 9 Din kitaplannın çoğunda kadınlar ikinci sınıf insan sayılarak toplumsal hayattan soyutlanıyor ve geri plana itüiyor Kadınınköleliği günahlakutsandı• Toplumsal baskılara karşı geliştirilen babasız doğumların kutsanması, küçük bir kadın azınlığı 'ilahi' koruma şemsiyesi altına alırken sıradan kadının başına gelenler ise günümüze kadar değişmedi. Dinlerin de ikinci sınıf ve kötülüklerin kaynağı gösteren yaklaşımları eklendiğinde kadın artık "yasak, günah, ayıp " üçlemesi içinde boğulup hem emek, hem cinsellik açısından, sonuna kadar köleleştirilip sömürülmeye çalışılan bir meta haline geldL Kadın olmanın dayamlmaz ağınlığı Dr. Muhsine HELİMOĞLU YAVUZ A merika'da yaşayan Kızılderililerden olan Hopi yerlilerinin bir efsanesine göre, ba- kire bir kız, sabaha karşı odasına giren gün ışığından hamile kalır ve güneşin oğlunu do- ğurur. Kolombiya Kızılderililerinde de bir kabi- le reisinin güzel kızı, ormanda otururken, bir bulutun arasından sızan güneş ışığından hami- le kalır ve Zak Kızılderililerinin atası olan gü- neşin oğlunu dogurur. (Daha geniş bilgi için bkz. Muazzez Ilmiye Çığ, Kuran tncil ve Tev- rat'ın Sümer'deki Kökeni, Ist. 2002, Kaynak Yay, 6. baskı) Finlilerin ünlü destarn Kalevala'da ise Fin mi- tolojisine göre, hava tannsınm bakire kızı Su Ana denize inerek, şöyle hamile kalır: "._ der- ken bir yel koptu da grfdL Yaman bir firtma do- ğudan deniz köpüğünü örterek, koskoca dalga- lar kaldırdı. SaÜayarak genç kıa bu yd ırgala- yarak dalga bakireyi, sulann o göğce sıründa kö- pükiü dalgalar üstünde,yel göğsüne bereket ver- di, dalga gebe kıldı karnııu." (Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, Çev. Sabri Gür- ses, tst. 2000, s. 337) Budizmin kurucusu Buddha ise anasının rah- mine, gökten beyaz bir fil olarak iner. Kafkas ef- sanesine göre; "Nartiardan Xaemk, bir deniz- kıayla evtenir ama, kızıbaşkaiannagösterdiği ve ona kaba davrandığı için, kız onu terk eder. Terk ederken de rahmindeki cenini tükürerek Xami- ne'in iki omzu arasına yerleştirir. Doğum zama- nı geldiğindeSaetaenae yardımryla,sırttaki çıban kesilip akkor metalden oluşan küçük bir crkek çocuk dışan çıkanhr. Çocuk daha önce hazırla- nan yedi kova suya sıçrar, ama ıssı-ateşi sönmez ve böylece en korkunç Nart kahramanı olan* Bat- raz' doğar".(Georges Dumezıl. Kafkas Halkla- n Mitolojisi, Çev. Musa Yaşar Sağlam, Ank. 2002, s. 74-75) Keslk bastan doflan imam Bakır Bir Tunceli efsanesinde ise Imam Bakır' ın do- ğumu şöyle anlatılır: "Ak Murtaza adta bir Er- /#*. ja^>^\ ? f meni papaz, yedi oğlunu feda ederek tmam Hü- seyin'in başuıu Dersim dağlanna getirerek bu kesikbaşıaJun,gümüşveipektenyapdnuş bir böl- mede, altm bir tabak içinde korur. Papazın ba- kire olan tek kızı, bala bulannuş bu kesik başıgö- rür ve onu yalar. Bundan hamile kalan kızı. ba- baa öldürmek ister. Kız olanlan anlatınca baba- s onu bagışlar. Bir zaman sonra hapşıran kızın burnundançıkan bir alevtopu, bir bebeğedönü- şür. Bu bebek Hz. Hüseyin'in oğlu İmam Ba- kır'dır." (Ertuğrul Damk>A)evilikveBektaşilik- te CMaganüstü ya da Bakire Doğum Mitosu: tki Damla Kanla Başlayan Yaşam", Folklor Ede- biyat, s. 29, s. 240)." Hacı Befctaş VeH'nln kanı Yine bir Alevi efsanesinde Haa Bektaş Veti, Sulucakarahöyük Köyü'ne geldiğinde, kendisi- ne sahip çıkan Kadıncık Ana (Kutlu Melek) ile kocası Idris'in evine yerleşir. Kutlu Melek ser- vetini Hacı Bektaş'a harcar ve ondan çocuk sa- hibi olur. Şöyle ki: "Bir gün Hiinkâr (Haa Bek- taş Veli) aptes alırken bumu kanar. kadıncık'a, 'Bunu ayak değmeyecek bir yere dök" der. Ka- dın bu suyu içer ve hamile kalır. Hünkâr ona, 'Bizden umduğun nasibi aldın. Senden iki oğlu- muz gelecek, onlar yurdumuzun oğlu olacak. Halkımızın yetmış yaşındakjleri, onlann yedi yaşında olanlann elini öpsünler, dünya bozulsa da sırtlan yere gelmesin, hiç zahmet görmesin- ler' der." (EsatKorkmaz,Hacı Bektaş Veli-Vila- yetname (Menakıb-ı Hacı Bektaş Veli), Ist. 1995, s. 51,54). Yine bu bağlamda bir başka efsane de şöyledir: "Hünkâr, Taş olan buğday tanesini yu- tan kadın erkek doğursun, mercimektanesini yu- tan kız doğrusun' der. Erenleriinkâreden bir er- kek, ona inanmayıp iki buğday tanesiyutarvege- bekakr.Doğumzamanısanaiananadamöfcr. Kar- nını yanp iki oğlan çocuğu çıkanhr." (a^e^s. 70) Güneydoğu Anadolu'dan (Diyarbakır - Dicle - Tepebaşı Köyü) derlediğim "Şeyh Malan Zi- yareti" efsanesinde de Medine'den gelerek Te- pebaşı köyüne yerleşen ve birlikte oturan Şeyh Musa ile bacısını, köylüler bunlar birbirleriyle evli diye şikâyet ederler. Şeyh Musa ancak bir mucize göstererek bu suçlamadan kurtulabilir. Yine çeşitli bölgelerimizde (örneğin, Diyarba- kır - Şarabi Köyü'ndeki "Puşt Dede - Abdullah Dede Ziyareti" gibi) yer alan ve büyük bir ola- sıhkla, kocalanndaki sorunlar nedeniyle çocuk- lan olmayan kadınlan bebek sahibi yapan yatır- lar, dedeler adına yapılmış "Puşt Dede" türbe- leri, Adana'daki sonradan adı "Ethem Baba"ya çevrilmiş olan, çocuksuz kadınlann ellerine zil takıp göbek atarak *A1 sana bir göbek, ver bana bir bebek" diye bebek diledikleri (kı, bu motif, yönetmenliğini YavuzYahnkıhnç'ın yaptığı "Oy Bebek" adlı Türk fılminde de işlenmiştir) "Zİ- B Baba Türbea" ve bunlara benzeyen daha bir- çok örnekler, hepsi de bu babasız çocuklar so- rununa "negasyon" ve "reaüzasyon" yoluyla ge- tirilen çözümler ve açıklamalardır. Bu açıklamalan, çözümleri bulunmayan sıra- dan kadınlann ise başlanna neler gelebileceği- ni çok yakın zamanda hep birlikte yaşadık. 15 Haziran 2003 tarihli 'Cumhuriyet DergTde (Sa- yv. 899) ve öteki gazetelerin de çoğunda yer alan şu haber, toplum olarak hepimizi derinden sars- n sanınm. Mardin-Yalım Köyü'nde ailesiyle bir- likte oturan, küçükken annesi öldügü için, ba- basma ve biri sakat bütün kardeşlerine baksın di- ye gelin edilmemiş, otuz beş yaşındaki, hiç ev- den çıkmayan esmer, güzel bir kız olan Şemse Allak'a komşulanndan on bir çocuklu, ellı ye- di yaşındaki Helal Açfl tecavüz eder ve kızı ha- mile bırakır. Durum ortaya çıkınca kadın 'recm' edilir, adam da cinsel organı kesilerek öldürü- lür. Törelere göre recm edilen kadınlar, kimse- sızler mezarlığına gömülürler ve mezar taşlan siyaha boyanır. Bu yolla namusu temizlenen evın damına da beyaz bayrak çekilir ve bir du- van kıreçle beyaza boyanır. (Çeşitli kadın kuru- luşlannın sahip çıkmasıyla, Şemse Allak'uı ce- nazesi normal köy mezarlığına gömülmüştür.) Kadın bir vanürün! Bu "kadınhk trajedisTnı hazırlayan sonlann değirmenine, din kitaplannda yer alan, kadının ikinci sınıf insan sayılması, örtünmeye zorlan- ması, toplum hayatından soyutlamp geri plana itilmesi, kocanın ve çocuklann bir gümüş hal- hal gibi değil de bir demir pranga gibi ayağına vurulması, hareket ve yaşam alanının ev ve en yakın aile çevresiyle sınırlandınlması, "yasak, günah, ayıp" üçlemesi içinde boğulup hem emek, hem cinsellik açısından, sonuna kadar köleleş- tirilip sömürülmeye çalışılması, yer yer karşı Rembrant'm Adem ile Havva'nın cennetten kovuluşu fıgiirü. cinsle düşmanlık boyutuna varan negatif duygu- larla baş etmek zorunda bırakılması konusunda- ki, şu yaptırım cümlelerinin de hatın sayılır mik- tarda su taşıdığı göz ardı edilmemelidir. Örneğin yaratılış mitlerinin yer aldığı din kitaplanna bakıtığımız zaman, Tannnın önce er- keği yarattığı, sonra da onun kaburga kemiğin- den kadını yarattığı varsayılır. Böylece kadın daha en başından bir "yan ürün"oİarak sunul- maktadır. Bu anlan Te\rat'ta (Tekvin 2:5-23) şöy- le yer alır. *„ Ve Rab Allah yerin toprağuıdan adamı yaptı ve onun burnuna ha\at nefesini üf- ledi ve adam yaşayan can oldu. FakatadamyalnızidL Rab adamaderinbir uy- ku verdi, onun kaburga kemiklerinden birini al- dı, ondan bir kadın yapu \e onu adama getirdT Yılanın aldatmasıyla yasak meyveyi yedik- leri için cennetten kovulan bu kadın ve erkek için, Kuran'da da (Bakara Suresi, ayet 35-37) şu ifade yer alır. "Siz yeryüzüne, birbirinize düşman olarakinin. Veryüzündebir müddetiçinyerieşip, geçineceksûıiz dedik." Bu bağlamda, Kuran'da yer alan şu söylemler de göz ardı edilmemelidir: "Erkekler kadınlara göre bir derece üsrünlüğe sahiptirler." (Bakara Suresi, ayet 228) "SerkeşHk etmesinden ka>- güandığınız kadınlan dövün." (Nisa S.-A.34). "Erkeğe, kaduıa oranla iki pay veriBr." (Nisa S- A. 11). "tki kadının tanıkhgı. bir erkeğin tanık- hğına bedeldm" (Bakara S.-A.282) 1916yüında Türk kadınının eğitilmesini, örtünün kaldınlmasmı ve çalışma hayatınagirmesini hedefleri arasına koymuştu Atatürk'ün sunduğu özgür K adın aleyhine oluşturulan bu "cinsi- yet eşhsizliği'' konusunda, genel ola- rak yapılan tüm bu saptamalar ve de- ğerlendirmelerden sonra, bizim toplumumuz- da, Atatürktarafından gerçekleştirilerek, bi- ze altm bir tepside sunulan "Kadm De\Tİnü"ne baktığımızda, elde edilen kazanımların ne paha biçilemez değerler olduğu daha iyi an- laşılacaktır sanınm. "AtatürkveKadm Devrimi"konusunda, pek çok kitapta bulunabilecek bilgileri, kronolo- jik bir düzen içinde art arda sıralamadan ön- ce, bu konunun bendeki izdüşümlerinden, çağnşımlanndan, birikimlerinden bir kesit sunacağım. Yani, bir bakıma "sesb düşüne- ceğimw . Aflzını bulma özgürlüğü tstanbul'da, bir otelin yemek salonunda kahvaltı ederken karşımdaki masada oturan ve Arap ülkelerinden birisinden, turist olarak geldikleri her hallerinden belli olan bir aile gördüm. Üç çocuk, bir erkek ve yalnızca göz- lerini açıkta bırakacak şekilde, yüzünü sun- sıkı peçelemiş bir kadmdan oluşuyordu bu ai- le. Adam ve çocuklar rahatça. hatta biraz ge- reğinden de fazla bir rahatlıkJa. neredeyse döke-saça yemeklerini yerken, kadm büyük bir sıkıntı içinde, başmı iyice öne eğerek, bir eliyle ağzmı burnunu örten örtüyü buazcık kaldınp, öteki eliyle de örtünün altındaki ağ- zmabir şeyler sokuşturmaya çalışıyordu. Bir yandan da arada bir çevresine tedirgin, ürkek bakışlar fu"latıyordu. Tıpkı, gizlice bir şeyler yiyen ve her an yakalanma korkusu içinde olan, ürkek bir kediye benziyordu. Kadının çektiği, bu yemek yeme işkence- sini içim burkularak izlerken birdenbire, iki elimi kullana- rak ve ağzımı buhna güçlüğü çekmeden, rahatça yemek yi- yebilmenin, ne büyük bir mut- luluk olduğunu fark ettim. Bu, o zamana kadar hiç farkına varmadığım bir mutlu- luktu. Çünkü ellili yıllarda doğan benim kuşağmı, Cumhuriyet döneminin Mustafa Kemal Atatürk Istanbul'da modern kryafetli Türk kadınlan ile birlikte. içine doğmuştuk ve böylesine, kadını dış dün- yadan ve çağdaş uygarlıktan soyutlayan ör- tünme zorunluluğu, bizim için çok geçmiş- lerde kalmış, uzak ve karanhk bir gölgeydi. O anda, açık pencereden giren deniz rüzgâ- n saçlanmı tarayıp geçti, güneşin aydınlığı- nı ve sıcaklığını tüm yüzümde duyumsayıp, Atatürk'e yürek dolusu teşekkür ettim ve "Atatürk'ün Hatıra Defteri" adlı kitaptan okuduğum, daha 1916 yılında Türk Kadmı konusunda. O'nun düşündüğü ve daha son- ra da büyük bir kararlılıkla hayata geçirdiği, şu düşüncelerini anımsadun. - "Kadının egitilmesi - Örtünün kaldınlması - Kadmın çahşma hayatına gn*mesi" (Şük- rü Tezer, Atatürk'ün Hatıra Defteri, Ank. 1972, s, 75) Sonra da "Söylev ve Demeçler"inde yer alan şu sözlerini, yine yüreğim teşekkürle dolarak bir kez daha düşündüm. Atatürk ora- da, Türk kadınlannın örtünmesi ve erkekler- den kaçuıması konusunda şöyle diyordu: "Ba- n yerlerde kadınlar görüyorum kî. başına bir bez veya bir peştamal veya buna mümasil bir şeyler atarak,yüzünü-gözünügizkr veyanın- dan geçen erkeklere karşı ya arkasmı çevirir veya yere oturarak yumulur. Bu tavnn mana ve medlulü nedir» Efendiler, medeni bir mil- let anasL nıillet kızı bu garib şekle, bu vahşi vaz'iyyetegirer mL« Bu hal milleti çok gülünç gösteren bir mazaradır. Derha) tashihi lazım- dır." (30 Ağustos 1925, Söylev ve Demeçler, C. 2,s.217) Bunlan düşündüğum kahvaltıdan sonra ha- zu"lanıp, toplantı salonuna gittim. Bilimselbir toplantırun yapıldığı o salonda kadm konuş- macılann sayısı. erkeklerden bir fazlaydı. Her zaman bana çok doğal gelen ve üstünde hiç durmadığım bu durum da, Atatürk'ün yi- ne "SöylevveDeıneçleri''nde yer alan şu söz- lerini anımsattı: "Bugünün kvâzımından biri de kadınlarv mızın her hususta yükselmelerini temindir. Binâenaleyh kadınlârnnız da âfim ve mütefen- nin olacaklarve erkeklerin geçtikleribütün de- recât-ı tahsilden geçecekkrdir. Sonra kadın- lar, hay ât-ı içtimâiyedeerkeklerie beraber yü- rüyerek, birbirinin mûin ve müzâhiri olacak- lardır." (31 Ocak 1923, Söylev ve Demeçler, C. 2, s. 85-86) YARIN: TÜRK KADINI ATATÜRK DÖNEMİNİ ARIYOR Mma gözüyle Atatürk Atatürk'ün bu düşüncelerini sözde bırakmayıp toplum yaşamma geçirdiği, ilk mutlu kuşağın aydınlanndan olan Mîna Urgan "Bir Dinozorun Anılan" kitabındaki şu satırlanyla, bu uygulamalara şöyle tanıklık ediyor: "Mustafa Kemal kadınlan hep yücelfiyordu. Kadnüan dışlayan bir miDetin çağdaş olamayacağnu, uygar bir ülkede kadınlann, erkelder kadar önemü bir rol ojnayacağmı vurguhıyordu. Kadınlan toplum dışı tutmak, onlan aşağdamak eğüimi, o sözüm ona 'Demokrat' Parti'nin iktidara getaıesi ve gericinğe ödünler verihnesiyie, ancak 19S0'den sonra başladı. Bense, çocukhığumu ve gençhğimi bu dönemden önce, başka ve çok ohımlu koşuüar altmda yaşadmı. Simone de Beavoir, 'on ne nait pas femme: on le devient" (İnsan kadm olarak dünyaya geunez, zamanla kadm olur) der. Ben bu olumsuz anlamda, hiçbir zaman kadm olmadını, yani erkekler taraûndan ezilmedim. Kadm otaıanm e7İkKgîni değü, kcyfini yaşadım ancak." (Mîna Urgan, Bir Dinozorun Anılan, Ist. 1998, 20. baskı s. 119)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle