23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 MART 2001 SALJ CUMHURİYET SAYFA KADEV GOZUYLE DIYARBAKIR Elimiuzatiyorum,tutarmısın?ZEYNEP ORAL * ;* • \ -. G üneş, inadına parlak ve sıcaktı. Rengârenk yerel giysileri içindeki kadınlann kollan, yalnız bizleri değil, bütûn dünyayı kucaklamaya açıktı. Gökyûzûne salınan güvercinlerle, elden ele geçirilen kırmızı karanfıller, yıllann ve yûreklerin tüm özlemini omuzlamıştı. Dillerden ve gönüllerden yükselen zılgıtlar arasında, "bherehatin" ile "hoş gektiniz", "aşjti" ile "banş", "wekhevi" ile "eşnük" sözleri birbirine kanşıyordu... Güvercin olsam tüm acılan, gözyaşlannı kanatlanmda toplayıp bir daha geri dönmemek üzere, gökyûzûnde kaybolurdum. Karanfil olsam rengimden utanırdım... Kadındım, Banş Için Kadın Dayanışması Girişimi'nde bir isimdim; eskiden gazeteciydim. Diyarbakır'da iki gün boyunca yalnızca dınledim, sanldım, "Enmizi uzatryoruz, tutar mısm ehmi" diyenlerin elini tutmaya çalıştım. Kapalı salonlardaki toplantılarda, açık alanlarda, düğûn deraek kurulduğunda, yaşlan kaç olursa olsun, bütûn kadınlar anaydı, bütün kadınlar çocuktu, bütün kadınlar bin yaşındaydı. "Dflim tutuklu oğul" diyen dillenyle; ölen, kaybolan, yok olan çocuklanyla anaydılar... Özlemleriyle, içlerinde büyüttükleri banş umutlanyla çocuktular... Yaşadıklanyla, birikimleriyle, acılanyla bin yaşındaydılar... Ve yaşamak, yalmzca, yaşayabilmek, yani hayatta kalabılmek, öylesine ağır bastığından, kadın olmaktan doğan tüm sorunlar geri planda kalmıştı. Yaşama hakkı, ekmek hakkından bile önde geliyordu. "Köyüm yakıku, kocam hapbte, oğtumoD mezan bile yok, ben de asker amüuryla birükte o çocuklann mezannda ağlryorum™ Acılannu gömmeye, unutmaya hazınm, yeter Id bundan sonra bartş olsun, baskı olmaan." Benim kınk dökük sözcüklerde üç satırda özetlediğim şu almtıyı, onlar iki gün boyunca bağırlan yana yana ifade ettiler. "Ittadardeğüiz"diyerek, "Nefretimizyok" diyerek, u aşiti"-"banş" sözcüğünü binlerce kez yineleyerek anlattılar... Biz, bizler anlamaya çalıştık. Hastanede, mahkemede, cezaevi görüşlenndeki baskıdan, anadillerini konuşamamanın getırdiğı sorunlarda, rutine dönüşen ev baskınlan ve aramalanna; köylerine dönememekten, Diyarbakır varoşlanna yamalanmaktan, Diyarbakır'dan çok uzaklara sürgün edilmeye; "büyük medya"nın onlara gözlerini ve kulaklannı tıkadığından, seslerine yer vermemesinden, "Türldve'nin babs, doğusunu taoumyor, bilmryor"a; "Ekonomik kriz diyoriar, bunun nedeni bu savaşur"a uzanan gerçekler... Bu gerçekler yanında, "Bizim köyde kızlarm okula gftmesi ayıpnr"lar, "Benim on çocuğum var", "On iki çocum var"lar önceliği kaybetti... "Doktor yoktur, hastane yoktur, oba da gidemeyiz, nasılsa kimfleri yaşamayacaktır, çok doğurursun, içlerinden yaşayanlar, çocuklannuz olur"lar, işsizlik, intiharlar, kadma yönelik şiddet, sağlık sorunlan.. dedim ya "Ölümler, fafli meçhuDer, kayıplar arasuıda, bunlann lafi mı olur_" Bır süre önce erkek meslektaşlann Diyarbakır'da gerçekleştirdikleri futbol maçından geriye ne kaldı bilmem, ama bizim, Türk ve Kürt kadnılann, 8 Mart Parkı'na, halaylar ve banş türküleri eşliğinde diktiğimiz ağaç fıdanlan orada. Siz bu yazılan okurken kök salmaya başladılarbile... Ağaçlar, bilinçli, sorumlu varlıklardır. Her okurun, okurlara ulaşabilen her gazetecinin, bu bilinci ve sorumlulugu iliklerinde duyması dileğiyle... zeynep@zeyneporal.com Banş Için Kadın Dayanışması Grubu, Diyarbakır'da Güneydoğulu kadmlaruı dertieri- ni dinledi. Bölgedeki yurttaşlann yoğun flgi gösterdiği gruptaki 26 kaduıa banşın simge- si olan beyaz eşarp hediye edfldL (1- Duygu Asena, 2- Nilgün Cerrahoğlu, 3- Zeynep O ral, 4- Zeynep Atikkan, 5- Şükran Soner, 6- Zeynep Ava) (Fotoğraf: MEHMET SUCU) COflOt KENTER ENCEMANN G eçen hafta birkaç günlük tstanbul ziyaretinden sonra, tam Alman- ya'ya dönmek ûzereyken dostum Duvgu Asena'dan "Banş îçin Kadm Daya- nışması PlatfonmT oluşturulduğunu ve bu amaçla Diyarbakır'a gıdileceğını duydu- ğumda, yıllardır özledığım bır olayın müt- hış heyecanmı duydum. Diyarbakır'a ayak basüğımız andan iti- baren benım gibi banş özlemini yaşayan yüzlerce Güneydoğulu kadının "Aşiti" di- ye bağırarak bızlen tek tek kucaklayıp " G * diğtniz için teşekknr ederiz" derken coşku- nun dorugundaydılar. Beledıye bınası önü- ne geldıgımızde oradakı kadınlann çocuk- lan ile birükte sabah saat 07.00'den beri bı- zi beklediklerini duydum. Anlaşılan onlar için de bu buluşma olağanüstüydü. Organi- zasyon mükemmeldı. Kadınlar. bugüne ka- dar yaşadıklannı soluk almadan anlatmaya başladılar. "Izin verin yaşadıklanmızı akta- rahm. Çûnkü geçmiş, gdeceğin aynasKur. Dünfi konuşmadan bugünii kavrayamayız'' diyorlardı. Büyûk bir disıplin içerisinde, el- lerine mikrofonu alıp bir bir yaşadıklannı ve beklentilerini dile getiriyorlardı. "Anne yüreğhniz yanık, çözflm bulmafayız. Çözö- mûn adı banstaf "Can toprakta bttmiyor. Bizçocuklanmızınyaşamasnıistiwruz.Ek- meğbniz,suyumuz ohnasn. Yeter ki çocnk- bramzyaşaan" dıye sesleniyorlardı. Ekonomıksıkuıtıyı hergünve birebir ya- şadıkianndan onlann bugünkü gündemın- de bu konu yoktu. Göç sonucu ortaya çıkan zorluklan dile getirirken genç kızlar ara- sında giderek yaygınlaşan intihar olaylan ile sokak çocuklan olgusuna dikkat çeki- yorlardı. Üzerinde ısrarla durduklan konu, çocuklannın geleceğıydı. Demokrasiden, insan haklanndan söz edıp artık banşın sag- lanması içuı nıneler Kûrtçe konuşurken genç kuşak onlara tercûmanlık ediyordu. Türkçe konuşamayanlar üzgündü ve bu yüzden bizden özür diliyorlardı. Ancak, ğal ne oiabüir; eğrtünde, tdevizyonda ana- d3 uygulamasıııa geçüecek mi" sorusu tek- rar tekrar karşımıza çıkıyordu. Toplantı bitiminde kendimi kalabalık bir kadın gurubu içinde buldum. Aimanya'dan gelen tek gazeteci olduğumu öğrenmişler- di. Oğullanndan, kızlanndan, yakınlann- dan söz edıp, onlara ulaşmamı istıyorlardı. Çocuklarmdan hıç haber alamayan anneler de vardı. Somnlannın çözümü için Avru- pa'dan da destek bekliyorlardı. "Sonnüan- nua Avrupa Biriiği'ne kün anlatacak. Ne olur,sesuniâ Avnıpa\la da duyunm. Avra- pa Bûüği de ba banşdı sağjanmasmda des- tekobun" temennisini dile getiriyorlardı. Karapınar bddesındeilk fıdanı dıktiği- mizde, kalbim bu buluşmanın bir dönüm noktası olduğuna ve banş fıdanlannın ye- şereceğine ınanmıştı Belediye Başkanı Caa Tekin, bıze "Bu parkta flk fidanı dik- mek içm sizieri bekkdik. Banş fıdanlarrye- şerince, bu parkın açıltşını yine sizkrte ya- pacağtz" diyordu. Hoşçakalın Diyarbaku-h kadınlar ve ço- cuklar. Yine geleceğiz. Banş fidanlannı bir- likte sulayacağız. gonkenter@aol.com Dışlanmışlıkla baş başa kalanlar ZEYNEP ATİKKAN vde dayak var mı" dedik, ya- nıt gelmedi. "Kadm intiharla- nna" değinmelerini istedık. Sorular ilgi görmedi. "Kriz''i sormak istedim. "Baü'nuı işi" demeye getir- diler. "lşsizKk''e değinecek oldum, "Za- ten işsiztikvardı n dediler. Baktun ki.. onlar, bu "krizin'' de "dışlanmışlan" olduklanm bilecek kadar gerçekçi- ler. Dolayısıyladüne kadar ekonomi- de her şeyin çok iyi olduğunu söyle- yenlerin bugün geçirdikleri derin "si- nir krizmin" seyircisi bile değiller. Ve gördüm ki Istanbul ve Ankara'da, onlann deyimiyle bir avuç "Baö- h'nın "faiz indi çıküsı"na ındirgen- miş "sosyalden'' kopuk "ekonomik gölge oyunu kepazeüğüıin" ise çok farkındalar. Burası Güneydoğu. Burası; kendi "dinamiğT, kendi -sahipazüği- ve de kendi "dışlan- mtşiığryla n baş başa. "Siz Batılüar" "Türk anneleri" derken araya girmiş olan psikolojik mesafeyle sarsıhyorsunuz her konuş- mada. Ancak sıcak bir gülümseme- nin, farklıhklar içinde beraber yaşa- ma noktasındakı yapıcı çabalann o mesafeyı ne kadar kolaylıkla kapata- bildiğini görünce bu kez umutlanı- yorsunuz. Tercüman aracılığıyla ko- nuşuyorsunuz. Anlamaya çahşıyor- sunuz. "Gaffar Okkan"ın, görev yaptığı bölgenin insamyla anlaşabil- mek için neden Kürtçe öğrenmeye başladığını bir kez daha fark edıyor ve de Okkan'ın buradaki "simgesel- Hğjne'' hiç şaşmıyorsunuz. Ama is- yan ediyorsunuz. Çünkü Istanbul'un beş yıldızlı otellerinde yapılan "söz- de" siyasetin bu coğrafyada yaşayan anneler arasındaki mesafeyi nasıl de- rinleştirdiğini bilıyorsunuz. "Avrupa Biriiği'ne giden yol Diyarbakır'dan geçer" deyip inandıncı olabilmek için siyasi meşruiyet sahibi olmak ge- rektiğinın de bihncındesiniz. Bu coğ- rafyadakı çatışma ortamından çıkar sağlayanlann gücünün de çok farkm- dasmız. Türkiye'yi dünyanın sayılı ve azılı "yobuzhıklar ülkesi" liginde "dördüncûlüğe'" oturtanlann hor- tumcu işbirlikçilerinin kararttığı dün- yada "ışık"! anyorsunuz burada. Banş için kadın dayanışması, bir ön program, ön çalışma, şu ve bu den- ge gözetmeden "bu ülkede farkhlık- lann zenginliğini'' yeşertmek için ge- çen hafta sonu Diyarbakır'daydı. 8 Mart Parkı'na dikilen fidanlarda, bölge kadmlanyla çekilen halaylar- da, zılgıtla şenlenen kucaklaşmalar- da o mesafenin yok olabilme hızını yakaladım ben. Demokrasi içinde çö- züm üretme uradesi artık çok güçlü. Mutluluğun kapısını aralayacağını umduğumuz bu değişim gücüne du- yarlı olmak gerekiyor. Bunun ilk adımı "banş" sözcüğü- nün "bolücûlûk" diye algılanmama- suıdan geçiyor. Biz Kayapuıar'da "ba- nşveberaberBk"içın8 MartParkı'na fidan diktik. Bölge kadınlan bizlere "birükteça- re bulahm" dediler. "Etimiz budu- muz nedir" demedik. Buna hakkımız olmadığını bilıyorduk. Her şeye rağ- men umudu yeşertmeye çalış- tık.Umutla aynldık. Banş banş diye inleyen bölge PUYCU ASENA ' ıyarbakır'da kadınlarla dolu bır salon. Batı'dan gelen ka- dınlar sahnede, ama konuş- macı onlar değil. Salondakiler ko- nuşacak... Eller havada, tümünün söyleyecek çok şeyi var. Söylüyor- lar... Hepsi, ama hepsi çok ıyi birer hatip. Sanki deneyimli konuşmacı... Yaşadıklan acılar ve bağırlanndan kopan banş ınancı mı onlan böyle- sıne iyi konuşruran? "İntiharlar artryor, ensest ibşküer buna neden oluyor; sosyal yaşam yok, kühürel faalrvet yok; doktora gi- diyoruz tedavi olamryoruz çünkü di- nmizi anlamryor, açız, çocuklar çöp- ten ekmek topluyor; iş yok, fabrika yok; kadınlar çocuklaruu, eşlerini kaybederken, gidip ağlayacak bir mezanmız bile yokken anaW dayak- tan şikâyet edemezien-" Bu kadınlar tüm kadınlann yaşa- dıklannı yaşıyor, okula gönderilmi- yor, on tane çocuk doğuruyor, has- talanıyor, tedavi olamıyor, dayak yi- yor, aç yaşıyor ama bu sorunlan ak- lma bile gelmiyor... Bu kadınlar yaşadığımız ekono- mik krizin bile farkmda değiller... Sanki dünya durmuş, onlar yalmzca banş istiyor... Kimliğini istiyor. "Ek- mekten önce yaşamak hakkı önem- Bdir" diyor. "Çözüm nedir'in ceva- bı çok basit; herkes kendine çelddü- zen versin. Kürt yok diyoriar, ben Kürt'üm. Kürt Kürttür, f ürk Türk- tür, herkes bir tanedir... Kadınlar bir- birini anlar. El uzaüyoruz, bu elin tu- rulmasun istryornz. Kadm anadn; analann yüreği yufkadır. Biz eşitnk içinde beraber yaşamak istiyoruz. Hiçbir ana ağtamasın, bu dille doğ- mak suç mu? Basın da kendine çeld- düzen versin. Yaşadığımız olaylarm tetevizyonda tam tersini görüyonız. Basm hiçbir şeyi yansıtmıyor, teca- vüzlerden khnsesöz etmiyon» Biz <H- dük ya da zindanlardayız. Genel af niçin çüamyor?" Diyarbakır, banş banş diye inle- di... Suadan bir slogan değildi bu... Orada kadınlar, batılısı, doğulusu Türk'ü Kürt'ü halay çekti eğlendi, dertleşti ağlaştı. Ama hepsi de banş istedi. Ankara'dakiler bunun ne ka- dar farkında? Bu banş çığlıklanndaki samimi- yeti ne kadar anlıyor? Basın, onun bunun kıçmı başını binnci sayfalara taşıyıp, gazetecileri işten çıkanp, şarkıcılan mankenleri gazeteci ya- parken niçin bu haberleri gönnez- den geliyor? Niçin televole reytingi mantığı ya- zılı basına da egemen oldu? Biz Diyarbakır'da futbol oynamadık. Biz futbol oynayıp saatlerce sadece ken- dimizin reklamuıı yapmak için ora- da değildık. Biz gerçekten bir köprü olmak is- tedik. Onlara yalnız değilsiniz, s- esinizi duyurmanızda size yarduncı olmak istiyoruz dedik... Dedik de, işten atılarak susturulmuş kadm gazetecıler olarak bu analann ses- lerini nasıl duyuracağız peki diye bırbırımize bile soramadık!.. Teşekkürler Cumhuriyet dasena@turk.net Bir kentin baharı... NİLGÜN CERRAHOĞLU Idük ya da zindanlardayız. m ğ Onun için banş istiyoruz. \^r Banş için ne lazımsa yapahm. Kürt kadmı hazmnr. En önemüsi basuMhr. Basm kendisine çelddüzen versin. Samimiyet istiyoruz. Biz samimryiz~." "Kürtçe bizim dUimiz. Demokrasi istiyoruz. Bu ülkede olmayan bir demokrasi istiyoruz. Demokrasi gektikten sonra tüm sorunlanmızm haUolacağuıa inanryonız~." "AOah sizden razı olsun. Bize eiinizi uzattmız, teşekkür ederiz. Zindanlar boşabın. Genel af olsun. Bundan sonra cezaevi kapısında ohnak istemiyoruz^." Böyle basit ve yalm, ama çarpıcı ve bilinçli bir siyasi dille ifade ediyor kendilerini Kürt kadmlan. Diyarbakır'm belediye kültür * saraymdayız. Sekiz yüz kişilik toplantı salonu ağzına dek dolmuş. Içeri giremeyenlere hemen yan bölümde bin kişilik ek bir salon açılmış. Onlar da bir TV ekranından izliyor Kürtçe-Türkçe simultane tercümeyle yapılan konuşmalan. Yemenilısi, köylüsü, kentlisi... Yüzlerce kadın. tstanbul-Ankaralı ünlüleri görmeye değil; dertlerini anlatmaya, seslerini duyunnaya gelmişler. Kızlan ve torunlanyla beraber. Söz almak için yanşıyor, iki saat boyunca hiç durmadan anlatıyorlar. Ailesmden gözaltma alınmamış, işkence görmemiş; ya dağda, ya askerde erkeğini; oğlunu, kardeşini, kocasını yitirmemiş tek kadm yok neredeyse. Kadın kadma ıçlerini dökmek. boşalmak ıstiyorlar her şeyden önce. Kabına sığmayan bir heyecan ve coşkuyla birlikte... "tlk kez böyle bir şeyohıyor" - diyorlar. Ardından ekliyorlar: "Ama bu bir defada kalmasm. Ziyaretiniz bizi onurlandınh. Şefkatinizin devamnu beknyoruz!" Diyarbakırlı kadınlann en çok gereksınım duyduklan şey bu: Ulkenın gerisiyle "devamuhk arz eden sansürsüz bir Uişki"* ve "gerçek bir dij'alog'' kurmak. Banş, kardeşhk, demokrasi ağızlanndan düşmüyor. Banşla kastettıklen ilk öncelik Kürt dılinde eğitim ve Kürtçe TV oluyor. Diyabakır'ı 8O'li, 90'h yıllanndan bu yana sürekli izleyen arkadaşlar benzeri bir buluşmanın bundan iki yıl öncesine dek düşünülemez olduğunu belirtiyor. iki yıl öncesinde insanlann hepten suskun olduklanm, bu dertleşme, kucaklaşma ortamının gelecek vaat eden umutlu bir başlangıç oluşturabileceğine dikkat çekiyorlar. Bu göz kamaştıncı "bahar" ve "açıhm" ortamının en belu-gin göstergelerinden biri de kent dükkânlan ve restoranlannda asılı duran ve hemen her yerde karşılaşılan Gaffar Okkan fotoğraflan. Gaffar Okkan bir milat olmuş Diyarbakır'da. Ölümünden sonra da ona sahip çıkarak, Okkan'm isminde sungeleşen bu mıladı unutturmamak ve yaşatmak istiyor Diyarbakır halkı. Vanlan noktadan geri dönüş istemiyorlar. Her yerde görülen ve hissedilen bu yumuşama ortamı bıçak sutı bir dengede duruyor ne var ki... Diyarbakır'da kaldığımız iki gün boyunca katıldığımız şenlikler ve etkinlikler smısmda karşılaştığım üst düzey bir emniyet mensubunun sözleri bu açıdan çok anlamlı. Kayapmar beldesinde açılan "8 Mart ParkT fıdan dikme töreninde yanımıza yaklaşan yay gibi gergin bir güvenlik görevlisi, ağızlara sakız olan bu "banş" sözcüğünden hiç hoşlanmadığını belirtiyor önce. "Banş düşmanla yapıur. Biz düşman mryız" diye üsteliyor ve arkadan folklor ekibine takıyor. Bizleri Diyarbalar'a davet eden yanı başundaki "Kadm Platformu" yöneticilerine dönerek "Bu davul zurna da nerden çıkü" diyor: "Hani da>ııl zurna ohnayacakn?" Merak edip soruyorum: "Bunun ne sakuıcası var?" "Nilgün Hanun" dıye yanıtlıyor sorumu: "tstanbul'da değilsiniz. Burda hava bir anda değişebuuv.." nilcer@turk.net
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle