Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20MART2001SAU
DİZt
tetanbul'da
Unus geceteri
• Istanbul Haber
Servia - The Marmara
Istanbul'un 16-21 Mart
tarihlen arasındaki
Tunus Geceleri devam
ediyor. Tunus'un zengin
yemek kûltürünü ve
geleneklenni tanıtmak
amacıyla düzenlenen
Tunus Geceleri
kapsamında, Taranim
Orkestrası da sahne
alıyor.
Saghkçılardan
fakseylemi
• ANKARA
(Cumhuriyet Bfirosu) -
Sağlık meslek örgütleri,
özlük haklannın
düzeltilmesi sırasında
aynm yapılmaması için
faks eylemi yapacak.
Eylemde, hükümete 250
bin faks gönderilecek.
Değışik branşlardan 12
sağlık meslek örgütünün
dûzenlediği eylemde,
gönderilecek 250 bin
faks mektubunda, sağlık
çalışanlan arasında
çalışma banşmı ve
uyumunu bozacak bir
düzenlemenin, sağlık
sistemine büyük zarar
vereceği vurgulanacak.
DoçentHk smavı
süposi uzatridı
• ANKARA
(Cumhuriyet Bürosu) -
Universitelerarası Kurul,
doçentlik sınavı açılacak
alanlar ve jüri üyeliği
i^in aranacak koşullarla
ilgili çalışmalann
tamamlanamaması
nedeniyle doçentliğe
başvuru süresini, 30
Nisan 2001'den Haziran
ayı sonuna kadar uzattı.
Kurul, geçen ay,
Doçentlik Sınav
Yönetmeliğı'ne göre 31
Mart'ta sona ermesi
gereken başvuru
süresini, 30 Nisan 2001
tarihine kadar uzatmıştı.
HasanBora
serbest bırakıhfe
• tstanbul Haber Servisi
- Istanbul'da kokain
satıcıhğı yapan bir
kişinin sorgulanması
sonucu gözaltına alınan
organizatör Hasan
Bora'dan dün kıl, kan ve
idrar örnekleri ahndı.
Daha sonra DGM
Cumhuriyet Savcısı
tarafından sorgulanan
Bora, mahkemeye sevk
edilmeden serbest
bırakıldı.
Açddama
Gazetemizde "Türkiye'nin
173 milyon dolarhk en
büyük bilgisayar projesi
gözaltına ahndı. Ziraat'ta
kuşkulu ağ" başlıklı
haberle ilgili olarak Ziraat
Bankası Genel
Müdürlüğü'nce açıklama
yapıldı. Açıklamada,
"Gerek bankamız
müfetn'şleri ve gerekse
Başbakanlık Teftiş
Kurulu'nun talebi üzerine
YDK denetçileri tarafindan
bu konuda gerekli tüm
inceleme ve soruşturmalar
yapılmış ve neticede
bankanın herhangi bir
zarannın ve mevzuata
aykın bir işleminin
bulunmadığı tespit
edilmiştir" denildi.
Eski sanayi toplumları ile Üçüncü Dünya arasındaki uçurum giderek büyüyor
Zeııgbı ve yoksul
1 960'ta, dünyanın en zengin yüzde 20
insanı, en yoksul bir milyann gelirinden
otuz misli dolayında daha çok bir gelire
sahipti. 90'lı yıllann sonlannda bu oran
1 'den 60'a yükseldi ve en zengin ülkeler,
dünya çapında gelirin beşte dördünü
ellerinde tutuyorlardı.
Yüzyılımızm
'Gündeminde
Neler var?
Server TaniHi 3|
1 oksulluk ve zenginlik, ûlkenin sahip
olduğu altyapılann yoğunluğu ya da
sağhğın düzeyine bakılarak ölçülüyor.
Zengin uluslann insanlannın yaşama
umudu 77 yüa kadar yükselmişken, doğuşta
yaşam umudu Burkina'da 46 ve
Kamboçya'da 53.5 yıldır. V .
ütün iktidar piyasala-
nndır XX. yüzyılın
sonlanndaki büyük yı-
kılışın arkasından dünyamızın
denetimini ele geçırmiş para-
nın iktidannın sloganıdır bu!
Arkasında meddahlan, herke-
sin gözleri önünde bunu haykı-
nrken siyasal iktidan tutsak
olarak almakta ve ulus-devleti
aşüğını söyleyerek dünya halk-
lanna yasasını dayatmaktadır.
Hegemonyacı bir kapitahst dü-
zen, yeni bir egemen sınınn, bir
"hiperburjuvazi''nin öncülü-
ğünde, liberal ideolojiye de bir
başka giysi giydirip dilini ve
gerekçelerini de değiştirerek
piyasalann
tt
küresefleşme"sıni
emrediyor; ekonominin ve ma-
li iktidarla teknolojinin deneti-
mini elinde toplamış bir halde,
bütün gezegene yayıhyor.
Tek fikir var kafasında: Da-
ha fazla kâr!
Ancak bu, çok gözleri büyü-
lese de, dünyamızm kımi acı
gerçeklerinı yok edemiyor. On-
lardan biri, zenginlerle yoksul-
lar arasındaki uçurumdur; o,
dolacak yerde daha da derinle-
şiyor.
Citglde derlnlesen
bir uçurum
Gerçekten, yeni bir bin yılın
başlannda, şu apaçıktın Her yıl
daha fazla zenginlik üreten
yeryüzünde, yoksullar gitgide
daha yoksul olurken zengınle-
rin zenginleşmesi de sürüyor.
XX. yüzyılın ikinci yansında,
dünyanın geliri yedi kat arttığı
halde, kışı başına ortalama ge-
lir üç misli artmıştır. Ne var ki,
1960 ile 1995 arasında, dünya-
nın en zengin -ve hemen hep-
si de Kuzey ülkelerinde yaşa-
yan- yüzde 20 ınsanının bu ge-
lirdeki payı yüzde 70'ten yüz-
de 86'ya çıkarken, en yoksul
yüzde 20 nin payı yüzde
2.3 'ten yüzde 1.3 'e düşmüştür.
Dünya Bankası 'nın verdiğı ra-
kamlara göre mutlak bir yok-
sulluk içinde yaşayanlann sa-
yısı, 80'li yıllarda 10 milyon
artmış olmalı.
Aşın bir yoksullukla en çar-
pıcı zenginliğin bir arada ol-
ması tarih kadar eski bir olgu
olsa da, çağdaş dünyada eşit-
sizliklerin vahimleşmesi, son
onlu yıllarda, dünyanın iktisa-
dî kaîkınışının nüfustakı çoğa-
lışa oranla hiç de geride olma-
dığı bir ortamda görülüyor.
Bunun yanı sıra, Kuzey ülke-
leri -yanı eski sanayi toplumla-
rı- ile Güney, yani yakın geç-
mişte Üçüncü Dünya dediği-
miz halklar arasındaki uçurum
da bugünkü kadar derin olma-
dı. Gerçi Güney'de, kimi ülke-
ler ötekilere oranla daha ıyi du-
rumda olsalar da, yoksulluk
Asya'nın hatın sayılır bir bölü-
münde gerilerken Afrika'da
vahimleşiyor.
Altyapı, eflltlm ve safllılc
Bununla beraber, dünyamız,
yeni bir yüzyıla geçtiğimiz sı-
rada, genel olarak, 1960'ü yıl-
lara oranla iki kez daha fazla
eşitsizdir. Gerçekten, 1960'ta,
dünyanın en zengin yüzde 20
insanı, en yoksul bir milyann
gelirinden otuz misli dolayında
daha çok bir gelire sahipti. 90'h
yıllann sonlannda bu oran
1 'den 60'a yükseldi ve en zen-
gin ülkeler, dünya çapında ge-
lirin beşte dördünü ellerinde tu-
tuyorlardı.
Yoksulluk ve zenginlik, ge-
lirdeki eşitsizliklenn ötesinde,
bir de, bir ülkenin sahip oldu-
ğu altyapılann yoğunluğu ya
da sağlığının ve eğıtımının dü-
zeyine bakılarak ölçülüyor. Bu
konularda bile farklılıklar apa-
çıktır. Zengin uluslann insanla-
nnın yaşama umudu 77 yıla ka-
dar yükselmişken, doğuşta ya-
şam umudu Burkina'da 46 ve
Kamboçya'da 53.5 yıldır. Oku-
la kavuşturmanın en düşük ol-
duğu ve okumaz-yazmazlığnı
en yoğun olduğu yerler yine en
7e,eni bir binyılın başlannda, şu apaçıktır: Her yıl daha fazla zenginlik üreten
yeryüzünde, yoksullar gitgide daha yoksul olurken zenginlerin zenginleşmesi de
sürüyor. 20. yüzyıhn ikinci yansında, dünyanın geliri yedi kat arttığı halde, kişi
başına ortalama gelir üç misli artmıştır. Ne var ki, 1960 ile 1995 arasında,
dünyanın en zengin -ve hemen hepsi de Kuzey ülkelerinde yaşayan- yüzde 20
insanının bu gelirdeki payı yüzde 70'ten yüzde 86'ya çıkarken, en yoksul yüzde
20'nin payı yüzde 2.3'ten yüzde 1.3'e düşmüştür.
yoksul ülkelerdır. Buna karşı-
lık, zengin ülkeler, tüketim dü-
zeyleri göz önündetutulduğun-
da, 1.5 milyar ınsanın içinde
yaşadığı yoksunluğa bakarak
neredeyse obur denecek du-
rumdalar. XX. yüzyılın sonla-
nnda Kuzey, dünya nüfusunun
sadece yüzde 20'sine sahipken,
yeryüzünde enerjinin yüzde
60'ını, madenlerin yüzde 75'i-
ni ve ahşap ürünlerin yüzde
85'inı tüketmekte; motorlu ta-
şıt araçlannın dörtte üçünü
elinde tutmakta ve dünyada at-
mosfere atılan karbon gazının
yüzde 49'unu yaymaktaydı.
Kuzey - Cüney
farklılıflının yanı sıra
Bununla beraber, daha dik-
kat çekici olan şu ki, Kuzey-
Güney farklılığı tek başına de-
ğildir. Gerçekten kaduılar, er-
keklerden daha az zenginler ve
yüzyılın dönemecinde dünya-
daki yoksullann yüzde 70'ini
temsil ediyorlar.
Çoğu yoksul ülkede ya da
kadın düşmanı devletlerde, da-
ha az özene sahip ve okur- ya-
zarlıktan pek nasibini alama-
mış durumdalar; yeryüzünde
mülkiyetin devede kulak bir
bölümü ellerinde ve üretim
araçlanna erişmeleri de alabil-
diğine sınırh. Avrupa ve Kuzey
Amerika, kadm-erkek arasın-
daki ücret eşitliğınin uzağında-
lar; bütün dünyada ise kadınlar,
işsizliğin yüksehşinden ve büt-
çelerde kemer sıkma politika-
lannın genelleşmesinden en
çok etkilenen haldeler.
Ama hatırlatmak da gerek:
Kuzey ülkeleri, refah devleti
anlayışının belli bir sosyal de-
mokrasinin temellerini atmak-
la görevlendirildiği son otuz yıl
boyunca yurttaşlann inandık-
lannın tersine, eşitsizliklenn
yükselişinden korunmuş değil-
ler. Batı'nın 80Hİ yıllarda ka-
tıksız ve katı bir liberalizme
dönmesi, bu
a
sosyal"i gözden
çıkarması, aruk miryonlarca in-
sanı çarpan bir "yeni yoksul-
hık"a yol açtı. öte yandan, Ku-
zey-Güney arasındaki uçurum
derinleşirken, her ulusun bağ-
nndaki eşitsizlikler de büyü-
müştür.
Sosyal kopuMuk
Özetle, dünyamızda en va-
him sosyal kopukluk, gönenç
içindeki Kuzey'i en nasipsiz-
lerin Güney'inden ayıran ko-
pukluktur. "Yeıyâzâııûnhnet-
Heri" de işte bu kopukluğun
ürünüdür. Onlar, sürgit bu du-
rumda kalmayı kabul edecek-
ler mi?
Değilse ne yapılmalıdır?
Akla ilk gelen tehlıke şudur.
Güney'in turizm alanında attı-
ğı ve daha da atacagı göz alıcı
gelişmeler, onlan sonunda,
zengin dünyanın gelip ucuza
eğlendiğı ülkeler durumuna
düşürmez mi? öte yandan, za-
ten eşitsiz bir durumu sürdürüp
o ülkelere temel ürünleri sağla-
yan ya da daha ucuza mamul
madde üreten "atöiye ülkekr"
durumunda tutmaktan başka ne
kazandınr turizmin getirdiği?
Son olarak, ileri sanayi ülkele-
rindeki gönencin çarklannı çe-
viren su, işte bu yoksul ülkele-
rin alınteriyle beslenmektedir.
Nasıl çözülecektir bu sorun?
Myasanın dllrtatöriüflû
"Kuresefleşme" şarkılanyla
üstesinden gelinecek bir durum
mudur bu?
Neresinden bakıhrsa bakıl-
sın, "küreseUeşme" denen ol-
gu, gelişmelerden ileri sanayi
ülkelerinin. ama en başta onla-
nn yararlandıklan bır süreçtir.
Kuzey'de söylenen liberal şar-
hlann büyüleyicüiğine kapıla-
cak yerde, Güney, koşullann
daha da insafsızlaştığı bir or-
tamda, daha da açıkçası "piya-
sjuun diktanHİdğü''nün kûrul-
duğu bir dönemde, akıllı uslu
bir planlamanın öncülüğünde
kaJkınmaktan başka neyi düşü-
nebilir kurtuluş çaresi olarak?
Bu sorulann yanıtmı şu gir-
diğimiz yüzyü verecek.
Demokraslyl Cuneyde
befcteyen tehHfceter
Demokrasinin zorunluğuna
ne denli inanırsak inanalım,
onu, özellikle gehşmekte olan
ülkelerde bekleyen tehlikenin
altmı da çizmeden edemeyiz.
Gerçekten demokratikleşme,
Batı'da olduğu kadar Batı dı-
şında da aydın çevrelerce güç-
lü olarak desteklenen bir akım.
Ama onun yam sıra, dünya
ekonomisinde fırmalan bırbı-
riyle birleşmeye götüren "te-
kdd eğünnler" de hızlı bir ge-
lişme içinde. Birleşmelerin ya-
rattığı çokuluslu devler iç ıçe
geçtikçe, dünya pazan için de
ekonomik, teknolojık ve polıtik
etkinhklerini daha da artnnyor-
lar; dünya tek bir pazara dönü-
şürken doğal kaynaklan denet-
leme yönünde -bir bakıma-
parselleniyor da. Öte yandan,
bu dev firmalann "demokrasi
ÖDcefikleri'' de yok.
Pemofcrasl ve kârlılık
Eşyanın tabiatı gereği bulu-
namaz da; amaçlan, ne pahası-
na olursa olsun "kârUnnı trt-
urnuk"tır, kârlan arttıkça,
kendi ülkeleri dahil tüm ülke-
lerde siyasal ve sosyal sistem
içindeki güçleri, etkileri de ar-
tıyor. "Etkmin artüğı'' doğru
ıse demokratikleşme ile tam bir
"zrthk" doğmuyor mu? Daha
da açık bir söyleyişle, tekelci
konuma gelen çokuluslu fir-
malann, "sosyal refah"a tanım
gereği öncelık tanunak zorun-
da olan demokrasi ile örtüşme-
si nasıl söz konusu olabilir?
Sosyal yarar
Söz konusu firmalar, içerde
oldukça sağlam bir demokrasi
bulunduğu ıçın, kendi ülkele-
rinde zorlanabilirler. Ancak,
Üçüncü Dünya'da, hele hele
güçsüz ülkelerde, bütünüyle
"demokrasiye karşrt" bu- tutum
ıçınde olacaklardır. Bu ülkeler-
de yönetimleri ve yerli serma-
yeyi denetimleri altına soka-
cak, dahası demokratik geliş-
melere karşı çıkacaklardır.
Çünkü, o ülkelerdekı demok-
rasi ya da yanm demokrasi de.
tanım gereği "sosyalvarar
w
ı ön
planda tutmak zonındadır; öy-
le olunca da, çevre sorunlann-
dan rekabet kurallanna, ulus-
lararası sıstemın tek yanlı da-
yatmalanna kadar birçok ko-
nuda, demokrasinin gereği
olan ulusal politikalar ile çatı-
şacaklardır: Süper dev olup çı-
kan yeni çokuluslu ortaklıkla-
nn bu savaşı kaybetmesi ise
güçtür; genellikle kazanacak, o
ülkelerde "yerli ortaklar" bula-
caklardır. Ozetle, ErolManisa-
h'nın dediği gıbı, yeni tekelleş-
melerin demokrasi karşıthğı ile
işler nasıl götürülecektir?
Ulusal kaygılar
Şunu söylemek hiç de yan-
lış değildir: Gelişmekte olan
ülkelerde demokrasi, küresel-
leşmenin -kapitalizm adma-
azgınlaştığı ve yeni liberaliz-
min barbarlaştığı bir ortamda,
dışanya karşı "ulusal" kaygı-
lar duymadan edemez; içerde
de "tophımsal" bir yapıya bü-
rünmelidir.
Demokrasi, seçim sandıkla-
n başında eşitliği sağlayan sı-
radan ya da bıçımsel bu- rejimin
adı değildir, o, aynı zamanda
ulusal gelirden, herkesin eme-
ği ve ahnteri oranında hakkını
alabilmesini de örgütlemesi ge-
reken bir rejim ohnalıdır. De-
mokrasi, geniş halk kitlelerinin
ve ulusun mutluluğu, ekono-
mik gönenci için değil midir?
Hiç kuşkusuz öyledir. Onu, bu-
gün evrensel değerier arasına
sokan bu niteliğidir de. Ancak,
demokrasiyi demokrasi yapan;
en azından onun başdestekçisi,
tarihsel bir gerçektir ki, işçi sı-
nıfi oldu.
İşçi sının, bu öncü rolünü bu-
gün de koruyor mu? Değilse
neden?
Yarın: i$çl sınrfının ve
emeğln bunalımı
SALI
ORHAN BURSALI
Kapitalist Sisteme
Geçiyor muyuz?
Türkiye'de Kemal Derviş'in programı sonucu,
gelişmiş, çağdaş bır "Kapitalist Sistemi", özellik-
le ekonomik alanda, bütün kurum ve kuaıluşla-
nyla, alışkanlık ve yönetim anlayışlanyla, siyasal-
idari olarak yerleştirmek mümkün mü?
Yani, Kemal Derviş geldi, arbk Türkiye modern
kapitalist ülke olacak, siyasal partiler çağdaşla-
şacak, Türkiye 50 yıldır yapamadığını bir çırpıda
gerçekleştirecek mi?
Yani, şu hazırianmakta olan ekonomik prog-
ram uygulandığında, artık araba devrilmeyecek
ve partilenmiz, bir ülkenin nasıl yönetileceğini mi
öğrenecekler?
•••
Siyasi partilerimizin ülkeyi yönetme anlayışlan-
nı biliyoruz.
Bu anlayış, esas olarak, yönetimini devraldık-
ları bakanlıklan, devlet örgütünü - bürokrasiyi,
bütçe ve devlet bankalannı, hatta bir kısım özel
bankayı da, öncelikle kendi yararlanna kullan-
maya dayanır.
Ihaleleri kendi yandaşlanna yönlendirmek...
Kendi yandaşlanna krediler açmak...
Kendi yandaşlannı yönetim kademelerine ge-
tirmek...
Akçalı işlerden de, hadi iyiniyetle yaklaşalım,
partilerine yüklü miktariarda paylar aktarmak...
Hepimızin bildiği gibi, partilerin hemen hepsi-
nin yönetim ve ülkeyi "kalkındırma stratejisinin"
ana hatlan bunlardır.
Yandaşını 'kalkındırarak" ülkeyi kalkındırdığtnı
sanır.
Batmaya mahkûm krediler verdirerek, kendine
bağlı zenginler ordusu yaratır. Ve böylece stkı bir
menfaat şebekesi ortaya çıkar.
Böylece, yine iyi niyetle yaklaşalım, siyasal
partinin yüz mityonlarca dolar tutan etkinlikieri fi-
nanse edilir.
Bu açıdan baktığınızda tek başına hükümet
olmak bir siyasi parti için ne büyük bir nimettiıi
Zaten, koalisyon görüşmelerinde de, partiler
arasındaki çekişme, öncelikle yatınm bakanlıkla-
nnı ve bankalan paylasmak üzerine baştar. Ar-
kasından kendi yandaşlannı istihdam edebile-
cekleri ve etkinliklerini en çok hissettirebilecek-
leri bakanlıklan paylaşmaya sıra gelir...
MHP'nin Emlak Bankası'nı, içini boşalttıktan
sonra teslim etmeye yanaşması, sistemi çok iyi
anlatyor.
* • •
Bu partiler, bankalar ellerinden giderse, hele
yatınmcı bakanlıklann ihalelerine vb. çekidüzen
verilebilirse (ki bunu olasılıklar içinde görmek
çok zori), iktidarda sudan çıkmış balığa dönerier.
Ne yapacaklannı şaşınrlar.
Yandaşlannı zengin edememenin sıkıntısını ve
bunalımını yaşarlar.
Partilerine para akışı yavaşlar.
Ne ülke nasıl kalkındınlır diye düşünme, ne de
bir çağdaş yönetim ve kalkınma stratejisi geliş-
tirme alışkanlıklan vardır.
Ne bilim bilirler, ne araştırma-geliştinme nedir...
Ne de bilim ve teknolojiyle kalkınma arasındaki
stratejik ortaklık ve işbiıiıği konusunda kafa yor-
muşlardır.
Acaba, Türkiye'nin ulusal kalkınma hedefi ne
olmalıdır, sorusu üzerinde düşünce antrenmanı
yapmışlar mıdır?
"Beş yıl içinde adam başına milli geliri 8 bin
dolara çıkartacağım" diye bir hedef koyamazlar,
koysalar bile bunun içini dolduramazlar, çünkü
bu konuda deneyimleri yoktur.
Enformasyon/bılgi teknolojileri sektörünü, ör-
neğin beş yıl içinde Malezya düzeyine çıkarta-
cak ve ileri teknolojilerde yeni iş alanlan yarata-
cak, parlak beyinleri burada tutacak ve dünya
çapında AR-GE ve uygulama alanlan yaratacak,
örneğin bu yolla aynı zamanda Türkiye'ye yıkJa
1 milyar dövlz kazandıracak bir planlama yap-
mak da akıllanna gelmez...
Onlar, eko-diyalogcular gibi, ekonomiyi, para
üzerinde lak lak edılecek bir konu sanıriar.
• • *
Türkiye'nin sıkıntısı, siyasaldır. Siyasi partilerin
yapılanması ve yönetim anlayışlandır.
Kemal Derviş'in, yine iyiniyetle yaklaşarak, ül-
kede "modern bir kapitalist sistem" ve "yönetim
tam" oluşturmak istediğini düşünelim.
Sanınm daha acil olarak bir "siyasal kalkın-
ma", siyasal demokrasi ve siyasal partilerin ülke
ve devlet yönetim anlayışlannda bir devrim ge-
rekiyor.
Bunun, kendiliğinden olacağını mı sanıyor-
sunuz?
Bekleyeceğiz ve göreceğiz...
obursali@bilimmerkezi.org.tr
Yeni Yetki Yasası cıkacak
Memur ınaaşlaruıa
düzenleme yok
ANKARA (Cumhu-
riyet Bürosu) - Hükü-
metin, kamu çalışanla-
nnın maaşlan arasında-
ki uçurumu gidermek
için 3 ay önce TB-
MM'den çıkardığı Yet-
ki Yasası'nın süresi ya-
nn doluyor. Bu sürede
kapsamlı bir çalışma
yapmayan hükümet,
yeni bir Yetki Yasası çı-
karmayı planladığını
Devlet Bakanı Kemal
Derviş'in hazırlayacağı
program kapsamında
yeni değerlendirme ya-
pacağını açıkladı.
Devlet Personel Baş-
kanlığı'nca (DPB) ha-
zırlanan 3 taslak, çöken
ekonomik programın
zarar göreceğı gerekçe-
siyle Maliye Bakanlığı
ve Hazine tarafindan
kabul edilmemişti.
Hükümet, kamu çalı-
şanlannın maaşlan ara-
sındaki dengesizliği gi-
dermek için çıkardığı
Yetki Yasası'nın süresi
dolduğu için kullana-
mıyor. Toplumda, ma-
aş dengesizlikleri nede-
niyle oluşan tepkiyi gi-
dermek için Yetki Ya-
sası çıkaran hükümet,
kaynak yoklugu nede-
niyle 3 ay boyunca ka-
nun hükmünde karar-
name çıkarmadı. Mali
sektörde Kasım 2000
vel9Şubat200rdeya-
şanan bunalımın ardın-
dan memurlann bu
yöndeki bekenti de bo-
şa çıktı. Deniş'in de
yapıhnası düşünülen
düzenlemeler hakkında
görüşünün aluıacağı,
eni programın açık-
anmasının ardından bu
konunun sonuçlandın-
lacağı büdirildi.
la