23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 MART 2001 CUMARTESİ HABERLER DUNYADA BUGUN ALt StRMEN Sorumlu Belediye bniş Etkili ve yetkililerimiz ile medyamızı, "yabancılar görürde rezilolunızmaazallah!" diyetitreten ve son olayın nedeni olan nice çarpıklığa göstermedikleri tepkiyi ortaya koymalanna neden olan son kurban rezaletinin sorumlusu nihayet bulundu. Sorumlu kimmiş biliyormusunuz? Sıkı durun söy- lüyorum: Soaımlu, gerekli denetimi ve uyanyı yapmayıp önlem almayan belediyeler, yerel yönetimlermiş. Istanbul Veteriner Hekimler Odası da gerekli de- netimleri yapmayan yerel yönetimler hakkında suç duyurusunda bulunacağını belirtmiş. Hani noımal bir ülkede yaşasak, bu girişimi can-ı gönülden alkışlardık. Hoş zaten normal bir ül- kede böyle bir salhane rezaleti de olmazdı ya! Ama Türkiye'de yaşıyoruz. Irtsaf edin, bu ülkede hangi belediye, vatandaşa, "Dur bakalım arkadaş, öyle dilediğin yerde uluorta kurban kesemezsin!" diyebilir? Belediyenin eti ne budu ne, böyle bir oiayateves- sül edenler karşısında yaptınm gücü ne? Belediyeler arada sırada aldıklan yikım kararian- nı bile uygulatamıyoriar da şimdi vatandaşın diledi- ği yerde kurban kesmesini mi engelleyecekler? Böyle bir girişim halinde, bu bayram da eli bıçak- lı adamlann karşısına dikilen, belediye zabıtası uni- formalı birkaç da insan kurban vererek Hz. Ibrahim olayının tersine, koç yerine insan kurban etmemiz olasılığı yok muydu dersiniz? ••* Kentin kurallannı koyacak ve uygulayacak olan belediyelerimizin hali bir âlem. Isterseniz en büyuğünden Istanbul'dan, anakent ve öbür belediyelerinden başlayalım. Bu megapolde, kuralı koyacak ve uygulayacak olanlar, çoğunlukta olan kuraldışı yaşayanlar tara- fından seçilmektedirler. Onlar için esas olan çağdaş bir kentin kurallan de- ğil, kendi kuraldışılıklannı onaylayıp kural haline ge- tirecek ve belediye hizmetleriyle taçlandıracak kişi ve kurumlardır. Nitekim ilk defa Istanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday olan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir kaçak inşaatı olduğu ortayaçıktığında, onun se- çim şansını yitirdiğini sananlar şapa oturdular, Re- cep Tayyip Bey büyük farkla seçildi. Bunda da şaşacak bir yön yoktu. Belediye zabıtası üniformasını taşıyan ve yetkile- rini kullanan kişi ile kenti salhaneye çeviren kişi ara- sında kültür, davranış, hatta konut farkı mı var ki la- civert üniformayı giydirdiğiniz kişiden, kuralı uygu- lamasını isteyebilesiniz? . . . ••• Türkiye'nin çarptksisteminde, belediyeler çağdaş kentleşmenin kurallannı koyup uygulayacak organ- lar değillerdir. Bu sistemin içinde onlann iştevi yeni bir rant pay- laşım odağı olmaktır. Nitekim TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi Celal Beşiktepe, dünkü Cumhuriyet'te Fatma Koşar ile yaptığı söyleşide, Türkiye'nin 220 milyar dolara va- ran GSMH'sı içinde yüzde 60'a varan ve üretim yapmaksızın elde edilen gelirin yüzde 30'unun kent- lerdeki imar kararlanndan elde edilmiş kazanç ol- duğunu söylüyordu. Bu rakam da 60 milyar dolar ediyor ki 1999 Türkiye bütçesi ile eşdeğerdeydi. Şu açıklamalar bile, belediyelerin esas ışlevleri- nin birrant dağıtım odağı olmaya dönüştüğünü gös- teriyor. Burada bir önyargıya daha değinmek isttyorum. Yerel yönetimler, sanıldığı gibi "demokrasinin beşi- ği" değillerdir. Ayşe Birgül Arman bir çalışmasın- da bu gerçeği tarihi kökenleriyle ortaya serdi. Bugünkü durum ise malum. Durum böyle olunca, Yerel Yönetimler Yasa Ta- sansı'nı haklı olarak eleştıren ve bunun ranta daya- lı soygunu büyüteceğini ileri süren Celal Beşikte- pe'nin çözüm onerilerine de rahatlıkla katılmakola- nağı yok. Çünkü, kavimler göçünü andıran vahşi birgöçor- tamında, rant kapmaktan başka bir şey düşünme- yen, kentli bilincine sahip olmayan insanlarla de- mokratik çözüm üretmek de olanaksız. Acı, ama ne yazık ki gerçek. Üzgünüm! Doktorlar eylem planı hazırlığmda ANKARA(ANKA)- Yıllardır özlük hakla- nnda iyileştinne yapıl- mayan sağlık çalışan- lan, yoğun eylem ha- zırhğına giriyor. Törk Tabipleri Birliği Mer- kez Konseyi Başkanı Fûsun Sayek, sağlıkçı- lann bu şartlarda çalı- şamayacağmı dile ge- tirdi. Füsun Sayek, yaşa- nan ekonomik kıizi en ağır hisseden meslek grubunun başında dok- torlann geldiğini söy- ledi. 1980 sonrası sağ- lık çalışanlannın özlük haklannın kötûye gitti- ğini ve mali açıdan da doyurulmadığını belir- ten Sayek, "Arnkbıçak kemiğe dayandL Gerçi bizim için krizden ön- cesi de vahimdi ama şimdi daha da kötüye gidiyoruz" dedi. Türki- ye'nin çeşitli yerlerin- de bölge toplantılan yaparak sağlık çalışan- lannın sorunlannı bir- bir dinledıklerini bildi- ren Sayek, halknı yok- sullaşması nedeniyle doktora giden hasta sa- yısında azalma olduğu- nun bildirildiğini be- lirtti. "Ekonomideki kriz sonrası bordromuz yûzde 30 azakta. Biz, yurttaşlara hastalan- mamalannı öneriyo- nız" dıyen Sayek, "Bu bordro değtşecek" slo- ganının gerçekleştiği- ni, ancak olumsuz yön- de gerçekleştiğıni ifa- de etti. Kurban Bayra- mı'nın anhndan, bölge temsilcileri ile görüşe- rek eylem planı hazır- layacaklannı bildiren Sayek, bunun kaçınü- maz olduğunu söyledi. Sayek, 13 Mart'ta fa- aliyet programı ve öne- rilerini netleştirecekle- rini bildirdi. Yoksullukla sağlık arasında büyük ilişki bulunduğunu, yeni uy- gulanması planlanan programda sivil top- lum örgütlerinin söz sahibi olması gerekti- ğini ıfade eden Sayek, "Reel sektör diye, ban- kacûk, fînans çevresi- nin görüşünü abrsamz, hiçbir program yaşa- maz. Bizim desağhkh bir toplum için önerfle- rimiz var. Yoksullukla mûcadele programla- nnda sağlık önemli yer ahr. Bizzaten önce- id programa destek vermemiştik" diye ko- nuştu. DİSK Başkanı Süleyman Çelebi ulusalprogramı değerlendirdi IMF ile obnazALİER DİSK Genel Başkanı Süley- man Çelebi, hükümetın bir yandan ulusal programdan söz ederken diğer yandan IMF ile yeni programın görüşmelerini yaptığım anımsatarak "EVfFile ulusal program olmaz" dedi. Süleyman Çelebi, oluşturul- ması öngörülen programla ilgi- li yaptığı değerlendirmede, IMF programının öncekiler gi- bi çökeceğini başından itiba- ren defalarca dile getirdikleri, şimdi Başbakan Bülent Ece- vit'in de programın çökmesin- de IMF'yi sorumlu tutan ifade- ler kullandığını anunsattı. Çe- lebi, Ecevit'in, bu görüşünü değiştirmemesi durumunda çalışan kesimler olarak prog- ramın oluşturulmasına ve des- teklenmesine katkı vermeye hazır olduklanm vurguladı. Çelebi şöyle devam etti: "Ancak, Sayın Başbakan 'ulusal programdan' söz eder- ken ekonomiden sorumlu Sa- ym Kemal Derviş, ABD'de IMF ile yeni programın görüş- melerini sürdürüyor. Hükü- met, özeDeştirmelerin hı/iandı- nlacağuu, blok saüşlann Mec- ns'ten hızla geçeceğini ilan edi- yor. Hükümete buradan bir çağn yapryoruz: IMFB ulusal program olmaz. Gerçekten bir ulusal program yapılacaksa, hükümet önceiikle bütün top- hınısalkesnnlerintemsikilerry- le bir araya gelmelL Kendi programuu dikte ettirmeye ça- hşmadan, toplumsal kesimle- rin ortaya koyacağı görûşlerin ortak paydasını 'ulusal prog- ram' olarak kabul etmeh ve bu- nu toplumabuiikte sunmabdır. Ancak böyle bir program tûm toplumun desteğini atar ve ba- şanlı olur." Hükümetin enflasyonla mü- cadelenın yaru sıra halka söz verdiği Avrupa Birliği (AB) sü- reci, demokratikleşme ve yol- suzluklarla mücadelede de ba- • Başbakan Ecevit'in de uygulanan ekonomik programın çökmesinden IMF'yi sorumlu tutan ifadeler kullandığını anımsatan Çelebi, "Gerçekten bir ulusal program yapılacaksa, hükümet önceiikle bütün toplumsal kesinîlerin temsilcileriyle bir araya gelmeli" dedi. şansız olduğunu vurgulayan Çelebi, AB sürecine ilışkin, ba- zı adımlar atılrruş gibi topluma sunulsa da başta 12 Eylül huku- kunun getirdiği anayasanın de- ğiştirilmesi olmak üzere, de- mokratikleşme ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engel- lerin kaldınlmasına ilişin hiçbir adım atılmadığını kaydetti. 'Şeffafohınmah' Içişleri Bakam'mn ve bazı görevlilerin kişisel çabalan ile elde edilen sonuçlar dışında yolsuzluklarla mücadelede ciddi bir sonucun söz konusu olmadığuıı savunan Çelebi, ka- mu bankalannın görev zararla- n ile bu bankalardan batan bankalara fonlandığı iddia edi- len kredilere ilişkin toplumu tatmin edici bir açıklamanm yapıhnadığını söyledi. Bu alanda başan için önceiikle devletin şeffaflaşması ve top- lumun örgütlenmesi gerektiği- ni ifade eden Çelebi, "Çünkü en etkili denetim mekanizması örgûüü tophımdur" dedi. ÎĞNELİ FIRÇA ZAFERTEMOÇtN Hükümete sert elestiri DYP'UAttila: ^ IMFTürk insamtugüdüyor • DYP Genel Başkan Yârdımcısı îsmet Attila, ekonomiyi "otorite boşluğunun" çökerttiğini ileri sürerek "Hükümet değneği IMF'nin eline vermiştir. IMF de ekonomiyi ve insanımızı güdüyor" dedi. ANKARA (AISÎKA) - DYP Genel Başkan Yârdımcısı Ismet Attila, IMF'nin Türk insanını "güttuğünü" ileri sürdü. Afyon Milletvekili ve eski Maliye Bakanı olan Attila, hükümete ekonomik uygulamalan nedeniyle sert eleştirilerde bulundu. Ekonomik krizin nedeninin millet iradesinin saptınhnası olduğunu savunan Attila, IMF Türkiye Masası ŞefıCarlo Cottareffi'nin de IMF'ye taahhütleri kontrole geldiğini vurguladı. Attila, bazı sektörlerin "ar belasma" hükümeti desteklemeye devam ettiklerini belirtirken IMF anlaşmalannda insan unsurunun bulunmadığuıı, sipariş enflasyon rakamlaruun aldatıcı olduğunu, ekonominin "BV1F urgam" ile bağlandıgını söyledi. Hükümeti beceriksizlikle suçlayan Attila, her geçen günün kan kaybı olduğunu belirtirken , kendileri için "pişmanlık yasası" çıkarmasını öneTdi. Attila şunlan söyledi: "ANASOL-M hükümetine tavsryemiz şudur; IMF ile anlaşma imzaladık. Ulkeyi perişan ettik, bu ülkede yaşayan herkesi perişan ettik, ezdik. Onun için pişmanız, diyerek halktan özür dilemelerini ve TBMM'ye bir af, pişmanhk yasası getirerek suçlannı affettirmekrini tavsiye cdiyoruz." Attila, aynca hükümetın değneği IMF'nin eline verdiğini savunarak "Hükümet, değneği IMF'nin efine vermiştir. IMF de ekonomiyi ve insanımızı güdüyor" diye konuştu. DYP milletvekili Attila Almanya Parlamentosu İnsan Haklan ve îçişleri komisyonlannın raporlan tartışıhyor Türkiye'de işkence hâlâ gündemde GÖNtL KENTER ENGEMANN FRANKFUKT - Federal Almanya Parlamentosu insan Haklan Komis- yonu'nun 60 sayfalık Türkiye Rapo- ru, milletvekillerine dağıtıldı ve tartış- maya açıldı. 2000 yılmm sonunda Türkiye'de incelemeler yapan Federal Parlamento bısan Haklan Komisyo- nu'nun resmen açıklanmamış rapo- runda, Türkıye'de işkencelerin devam ettıği öne sürülürken Türkiye'de insan haklan ile ilgili durumu Türk yetkili- lerinin de "memnuniyet verid" bul- madıklan ifade edildi. 19-26 Kasım 2000 tarihlennde Bir- lik 90 / Yeşiller Milletvekili Claudia Roth'un başkanlığını yaptığı, altı ki- şilik parlamento heyeti, insan haklan konusunda incelemeler yapmak üze- re Türkiye'ye giderek tstanbul, Anka- ra, Diyarbaİar ve Mardin'de çeşitli po- litikacılar, sivil toplum örgütleri ile gö- rüşmeler yaptı ve bazı kuruluşlan zi- yaret etti. Federal Parlamento İnsan Haklan Komisyonu üyelerinin görüş- tüğü kişiler arasında Başbakan Yâr- dımcısı Mesut Yümaz, Adalet Bakanı Hikmet SamiTürk, Meclis İnsan Hak- lan Komisyonu Başkanı Hüseyin Ak- güL, OHAL Valisi Gökhan Aydıner gi- bi isimler yer alıyor. Komisyon, Tür- kiye'de yetkılilerle ve çeşitli sivil top- lum kuruluşlan ile işkence ve kötü muamele, cezaevlerindeki koşullar, ölüm oruçlan, idam cezası gibi konu- larda görüşmeler yaptı. konusu olduğunda partnerdiyebUece- ğimiz ülkelerin elestiri ve tavsiyelerine açık ohnauyız. Bu bir ülkenin içişleri- ne kanşmak anlamına gefanez. Benide Almanya'da rahatsız eden birçok ko- nu var, Soüngen örneğinde olduğu gi- bi'' görüşüne de yer verildı. Raporda aynca TBMM İnsan Haklan Komis- yonu ve diğer kuruluşlann "ortak bir komisyon" oluşturması ve bu konuda • insan Haklan Komisyonu, raporunda işkencenin altını çizdi. îçişleri Komisyonu'nun sözcüsü ise silahlanma harcamalannı ekonomik krizin nedenleri arasında görüyor. Kısa bir süre önce milletvekillerine dagınlan raporda hükümetin üst düzey politikacılannın, Meclis İnsan Hakla- n Komisyonu yetkilileri ve sivil top- lum örgütü temsilcilerinin Türkiye'de- ki ışkenceler ve kötü muamele, ceza- evlerindeki kötü koşullar, ölüm oruç- lan, idam cezası konusundaki görüş- lerine geniş yer verilıyor. Raporda Mesut Yılmaz'ın "Insan haklan ev- rensektir. tşkenceve kötü muamelesöz sürekli diyalog içerisine giribnesi doğ- nıltusundaki istekleri de yer aldı. Türk Tabipleri Birliği ve İnsan Hak- lan Derneği'nin Alman İnsan Hakla- n Komisyonu Heyeti'ne sunduğu ra- porda özellikle çocuklara yapılan iş- kencelere yer verilıyor ve en son 12 yaşındaki bir çocuğun işkence gördü- ğünü ve gözaltında bir annenin ifade- sinin almabilmesi için yeni doğmuş çocuğunun köpeklerin önüne tutuldu- ğu gibi iddialar bulunuyor. özellikle Diyarbakır'da bu zamana kadar hiçbir işkencecinin cezalandınlmadığı, 18 ayn olayda işkenceci polislerin ceza- landınlabilmesi için bölge valilerinin onay vermediklerine dikkat çekiliyor. tki hükümete yöneük önerikr Rapordaki Türk ve Alman hükü- metlerine yapılan önerilerin bir kısrru şöyle: Hükümetten sorumlu politika- cılar da insan haklan konusundaki "eksiklUderr kabul etoekteler. Du- rumun düzeltilebilmesi için alınması gereken önlemlerin etkili olabilmesi uzun bir süreç gerektiriyor. Ancak he- men ahlabilecek somut iki adımla baş- lanabilir: Ölüm cezası kaldmlabilir ve cezaevlerindeki ışkencelere etkili ve görülebilir bir biçimde derhal son ve- rilebilir. Raporda Türk hükümetine öneriler bölümünde Kürt kökenli yurttaşlann yoğun olarak yaşadığı bölgelerde olağanüstü halin olabilecek en kısa zamanda kaldınlması önerisi de yer aldı. SlFIR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalisiardyahoo.com Okuyucu ne kadar farkında bilmiyorum ama, yüzlerce ga- zeteci işten çıkanldı. Bazı gaze- teterle özdeş hale gelmiş isim- ler artık o gazetelerde yoklar, yani işten atıldılar. Birçok büyük gazetenın ekleri kaldınldı, yerel eklere son verildi. Medya pat- ronlan daciddi birekonomik kri- zin içine düştüler. Çok sayıda gazeteci geleceği belli olmayan bir işsizlikle karşı karşıya. Medyadaki aşın büyüme, şa- tafat ve gösterişin bir noktaya gelip tıkanacağını bılmek için kâhin olmaya gerek yoktu. Ge- çen gün Sabancı, televizyonda konuşurken şöyle diyordu: "Be- nim özel uçağım da, özelyatım da yok. Bunlan gereksiz bir is- raf olarak görüyorum." Medya patronlannın uçaklan da var, yatlan da, hatta yat limanlan da. Medya yıidızlannın aldığı söyle- nen paralan ise hesaplamaya aklımız yetmiyor. Sonuç olarak, basın ve TV dünyası, kazandığının çok üs- tünde bir harcama yapıyor ve lüks içinde yaşıyordu. Şimdi bu Medyadaki Krizin Arkasındaki... lüks ve gösterişin ne kadann- dan vazgeçildi onu da bilmiyo- ruz. Bildiğımiz tek şey, az maaş alan ve medyanın emekçısi ola- rak bilinenlerin bu krizden en büyük zaran gördüğü; çünkü çoğunluğu işsiz kaldı. Bundan sonra iş bulacaklan da çok tar- tışmalı. Medya, bu lüks ve şatafata yönelirken iktidarla nasıl bir iliş- ki içine girdi? Tabii ki ülkedeki güç ve iktidar odaklannın bora- zanlığını yaptı. En milliyetçi olan, en militarist olan, en yalaka olan en öne çıktı. Muhalefet, daha çok sudan nedenlerle yapıldı. En keskin ve aykın görünenleri bile, bir başka güç odağına sır- tını dayayarak siyasi eleştiriler yapabildi. "Araştırmacı gazetecilik", sonyıllarda polisten, jandarma- dan, devletin bazı merkezlerin- den yönlendirmek amacıyla yollanan haberleri yayımlama- ya dönüştü. Bir de "gizli kame- ra" ile yapılan "dnci hoca" di- zilerini unutmamak gerekir. De- mokrasi ve özgüriük konulan, iktidann temel siyasetleri ise "araştırmacı gazefec/ierin iliş- mediğı konular olarak kaldı. Böyle olunca, medya ulusla- rarası ilişkilerde "şoven milliyet- çiliğin" bayraktan haline geldi. Kardak kayalıklanna en önce onlar çıkıp savaş kışkırtıcılığı yaptılar. Italya ve Fransa ile or- taya çıkan krizlerde millıyetçilık- te siyasileri geride bıraktılar. Medya büyük ölçüde, siyasi despotizme, bürokratik dikta- töriüğe çanak tutan bir baskı gücü haline dönüştü. Siyasi despotizmi destekle- yen yayınlarla, içi boş magazin programlan el ele yürüdü. 1990'lann başında siyasi tartış- mave haber programlan önem- li bir ağırlığa sahipti. 10 yıllık dö- nem içinde baskılann artması- na paralel olarak haber ve tar- tışma programlan yayınlardan kaldınldı, onlann yerini, tetevo- leler, yanşma programlan, "ne- remi neremi" diyen sanatçıla- nn(!) tartışmalan aldı. Ciddi tar- bşma programlan da magazin- teştirildi. • • • Medya kriziyle, Türkiye'nin yaşadığı kriz at başı gidiyor. Baskıcı, aşın milliyetçi, despo- tik; içeride yurttaşıyta, dışanda komşusuyla ve müttefikiyle kavgalı sistem, çöküş sinyalleri veriyor. Bu rejimin önemli bir ayağı da medyaydı. Sistemin krizi medyaya yansıyor. Medya, bu buhrandan nasıl çıkabilecek? Medya, devlete ve iktidara yamanan tavnnı değtş- tirmedikçe güvenilir olamaz. "İktidara değil, halka güven", "İktidann değil, okuyucunun il- gisine yöneT, "Kuvvetin değil, gerçeğin savunucusu ol" gibi bazı temel tercihleri yapmadık- ça, medya ciddi bir okuyucu ve izleyici kitlesine kavuşamaz. Ik- tidardan hortumlayacağı para- lara güvenerek kurulmuş olan yağmaalık, çöküş sinyalleri ve- riyor. Bu kez iktidariara ve güç odaklanna yamanarak kurtul- mak da mümkün görünmüyor. Bu ülkenin demokrasi ve özgür- lüklere yönelmesı, şoven iç ve dış siyasetlerden anndınlması, 1982 Anayasası'nın kurduğu otoriter, militer yapının değişti- rilmesi gerekiyor. Medya, bir tercihle karşı kar- şıya. Demokrasi mi, despotizm mi? Yalanlar peşinde koşmak mı, gerçekleri halka ulaştırmak mı? Türkiye'nin gerçeklerinin ortaya konduğu bir platform ya- ratmak mı, yoksa iç kamplaş- mayı körükleyerek gerilim rantı peşinde koşmak mı? Tekelleri kartele dönüştüre- rek, haddini aşan bir güçle şan- taj yaparak devlet ihateleri pe- şinde koşmak mı, yoksa parayı haberden ve gazetecilikten ka- zanan mesleğe geri dönüş mü? Medya, kritik bir eşikten ge- çiyor, tıpkı Türkiye gibi... Diyarbakır Arazi mafyası korucular DİYARBAK1R (CumhuriyetBürosu)- Diyarbakır'da köylüle- rebaskı yapan korucu- lar hakkında açılan da- valar artıyor. Kocaköy üçesine bağlı Bozbağ- larköyü Günalan mez- rasında, 2 köy korucu- su hakkında Ramazan Demiray'a ait 108 dö- nümlük araziyi ekip biçmesine izin verme- dikleri için suç duyu- rusunda bulunuldu. Korucular hakkında Demiray'ı 'İehdit et- tüderi" için 2'şer yıl hapis istemiyle dava açıldı. Kocaköy ilçesine bağlı Günalan mezra- sında çiftçilik yaparak geçimıni saglayan Ra- mazan Demiray, kar- deş olduklan bildirilen korucular Necati ve Habip £k hakkında avukatıMuharremEr- bay aracıhğıyla Koca- köy Asliye Hukuk Mahkemesi'nde da\"a açtı. Erbay dilekçesin- de, müvekkili Demi- ray'ın 108 dönümlük arazisi ile üzüm bağını ekip biçmesine koru- culann 5 yıldan bu ya- na izin vermediklerini belirterek korucular- dan maddi zarann tah- sil edilmesini talep et- ti. Koruculann müvek- kilini öldûrme tehdi- dinde de bulunduklan- nı ifade eden Erbay, di-' lekçesinde 108 dö- nümlük araziye buğ- day ekilmesi halinde yühk 20ton. 5 ydda ise 100 ton buğdaym elde edüeceğini yıllık 1.5 ton üzüm elde edilen 4 üzüm bağının ise ekile- mez durumda oiduğu- nubelhrtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle