16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 MART 2001 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Gazetecilerin öpgütlenme görevi Çalışma Bakanlığı'nın verileri -17 Ocak 2001 tarihli işkolu istatistiği- güvenilirse eğer, gazetecilik alanında çalışanlann sa- ytsı 9 bin dolayinda. Türkiye Gazeteciler Sen- dikası Genel Sekreteri Ercan Ipekçi'nin verdiği bilgiye göre, son günlerde medya alanında işten çıkanlanların sayısı 2 bini aşmış. Yani, işkolundatoplam çalışanlann aşağı yukarı dörtte biri işsiz bırakılmış. Yaşananlan "tensikat" diye geçiştirmek, işin boyutunu küçüttüyor. Gazeteciler işten atılmıyor, adeta kınlıyoriar. Ercan Ipekçi, şu öneriyi yapıyor "İçinde bulunduğumuz du- rum, geçmişten beri vetrolan sıkıntılann bi- hkimiyle ortaya çıkmış birsonuçtur. Artık so- rvnlann şahsi girişimlerie, gnıplaşmalaria ve- ya dernekler aracılığıyla çözülemeyeceği görülmelidir. Yapılması gereken, gazeteci- lerin var olan güçlerini sendikal mûcadele zemininde birteştirmesidir." Bankalanyla, holdingleriyle, iktidarileya- kın ilişkileriyle bir dev haline gelmiş örgüt- lü medya sermayesine karşı, emek kesimi- nin demokratik işleyişe sahip güçlü bir sen- dikaya gereksinimi oiduğu çok açık. Gaze- teciler, her bir kuruluşta özgüven ve çesa- retle sendikalaşmayı gerçekleştirdikleri gün, geçmişte oiduğu gibi topluma da önderlik edeceklerdir hiç kuşkusuz. Hem ne demiş- ti, bugünkü gazetecilerin öncülerinden Aii Süavi, bir anımsayalım: "Biz himmetimizi satamayz." ISIK KANSl ankcumOBri Madem hem bayramdayız, hem seyranda; Dünya Bankası Baş- kan Yardımcısı Kemal Derviş'in neden ekonominin başına getiril- diğini Prof. Dr. Alpaslan Işıklı'dan öğrenelim istedik: - Hocam, Kemal Derviş sizce kurtancı mıdır? Işıklı- Uzmanlardan kurtancı icat etmek eski alışkanlığımızdır. 12 Mart döneminde Nihat Erim'in Dünya Bankası patentli uzmanla- nnm da yer aldığı "beyin kabine- s/'nden reformlar yapması beklen- di. Reform yerine başımıza "bal- yoz harekâtı" indi. Daha sonra Özal'ın prensleri geldiler. Onlarda Dünya Bankası ve benzeri kuru- luşlardayetiştirilmişlerdi. Bunlann yönetiminde görülmemiş banka soygunlanna ve hortumlamalara tanık olduk. Çoğu geldikleri yer- Bayramlaşmalere kaçtılar. - Hocam, Kemal Derviş bir-iki aya kadar dûzlüğe çıkabileceği- mizi söylüyormuş. Işıklı- Sayın Derviş'in Türkiye'yi bugünkü karanlık duruma düşü- ren gidişten aynlma anlamına ge- len birdeğişikliği beraberinde ge- tirdiğine dair herhangi bir işaret bulunmamaktadır. Tam tersine bu durumun so- rumlusu olan modelin çizgilerini daha da belirginleştireceği anla- şılıyor. Başta bankalar olmak üzere, tüm kamusal kurumlann yabancı- lara sunulmasına hız verileceği; bağımsızlaştırma adı altında Mer- kez Bankası'nın uluslararası fi- nans kuruluşlarına tam bağımlı hale getirileceği anlaşılıyor. - Hocam, Kemal Derviş alanın- da uzmanmış ama... Işıklı- Uzmanlık tek başına faz- la bir anlam ifade etmez. Asıl önemli olan, bu uzmanlığın kim- lerin ve neyin hizmetinde olduğu- dur. Aslında bugünkü durumun ne- denleri çok eskilere dayanır. Tüm olumsuzluklar, Kemalist ekono- mik ve sosyal ilkelere ihanetle baş- lamıştır. Bu süreç, "küçük Ameri- ka" hayalleri ile örtülendi, daha sonra "demiryotu komünistiiktir" di- yen zihniyetin uzantılarının tüm alanlarda egemen kılınmasıyla bu süreç daha da hızlandı ve nihayet halkın yaranna değil, uluslararası çıkar çevrelerinin emellerine hiz- met eden bir model ülkenin sırtına giydirildi. - lyi bayramlar hocam. Işıklı- Hepimize iyi bayramlar. Döngüye bakın siz. ODTÜ öğre- tim Elemanlan Derneği'nin belirleme- lerine göre, oğrenci sayısı ve harç- lan artarken yükseköğrenime aynlan kamusal kaynaklar düşüyor. Hesap- lama çok basit: Konsolide bütçe içindeki topJam eğitime aynlan pay 1993'te yüzde 22, yüksek eğitime aynlan pay da yüz- de 4.1 imiş. 2000'detoplam eğitimin payı yüzde 7.15'e, yükseköğretimin payı da yüzde 2.2'ye düşüvermiş. 1990-91 ögretim yıhndaki yükse- kokullardaki öğrenci sayısı -açıköğ- Üniversiteler ne işe yarar? retimle birlikte- 695 bin 710 iken 1999-2000'de ise bu sayı 1 milyon 412 bin 248'e yükselmiş. Nasıl ama? Universitelere aynlan para yarı yarıya azalırken öğrenci sayısı ikiye katlanıyor... Bu tabloya bir de ögretim üyeie- rinin maaşlannın satınalma gücü- nün düşmesini ekleyelim: "2000'de 1993 değerlerine göre ücretlerdeki geriteme; kıdemli pro- fesörlerde yüzde 27.6, profesörter- de yüzde 14.7, doçentlerde yüzde 26.4, yardımcı doçentlerde yüzde 21.2, ögretim görevlilerinde yüzde 27.3, araştırma görevlilerindeyüzde 16.8olmuş." Haydi bakalım, böytesi koşullarda üniversiteden araştırma, bilim üret- me bekleyin! Amaç, bu değil zaten. ODTÜ ögretim Elemanlan Deme- ği'nin yorumu çok yerinde: "Ûniversitenin toplumsal rolü, bi- lim ve teknoloji ûretmek değil, dışa- ndan alınan bilgiyi öğmncilere ak- tarmak biçiminde tanımlandığında, ögretim elemanlanndan beklenen, araşhmnak, sorgulamak ve bilgi üret- mek değil, eiden gelen en yüksek sayıda öğrencinin kafasına devşir- me bilgileri depolamak olmaktadır. Bu yaklaşım; toplumun, bilim ve düşün- ce insanlan tarafından yeni oluşum- lara yönlendirilmesini engellemek- te, kunılu ekonomikdüzeninyeniden üretilmesine yaramaktadır." ISSIZ ODA YAZILARI VEDAT ÖZDEMİROĞLU "" İnsanlar Âleminde Kısa Bir Tur Kemal Derviş, niçin Dünya Bankası'ndaki görevini bırakıp Türkiye'de bakan oldu? Bunda hükümetin ve Der- viş'in isteğinden çok, Türki- ye'deki son banka hortumla- malarına bakan Dünya Banka- sı başkanının, "Amanaman, ne de olsa Türk, Dünya Bankası'nın da içi boşalabilir aniden" şek- •hndeki görüşü ağır basmış ol- masın?! • • * Deniz Baykal, "CHP, siya- setin Galatasaray'ı olacak" de- miş. Niye olmasın, Galatasaray Avrupa'nın ilk 8 takımı arasına girdi; CHP de parlamentoya gi- remese de Türkiye'deki ilk 8 parti arasında! CHP, umarız Galatasaray'a benzer, ama Galatasaray, bu haliyle CHP'ye benzemesin. Yoksa Intertoto'ya bile katıla- maz. (Duyumlanmıza göre Baykal, italyanca öğrenmeye başlamış bile. İlk öğrendiği keiime de "hi- zip"\n karşılığı olmuş!) ••• Başbakan Ecevit, "IMFçağ- dışı" demiş. Çağdışı saydığı kurumun tüm öneri ve öngörülerini "ulusal programına" alan politikacı ne- dir pekâlâ? Soldışı! ••• Italya Dışişleri Bakanı Dini, "Apo yüzünden Türkler'e bir ki- lo spagetti bile satamadık" de- miş. E, haksız mıymışız sizden bir şey almamakta, Scala'yı aldık Beşiktaş'ın başına, takım ne hale geldi! ••• Kurban bayramlarında ço- cuklann gözü önünde, yasak- lanan yerlerde, herhangi birdü- zenleme olmadan kan dökülme- si, tüm medyanın ortak tepki- sini çekti. Katıhyorum, bu utanç verici görüntüler son bulmalı. Sadece, aynı medyanın, 1 Mayıs işçi bayramlannda insan kanı döküldüğü zaman, aynı sertlikte tavır alamamasını an- layamıyorum! • • • Dünyanın hiçbir yerinde rast- lanmayacak şekilde, binlerce insanımız kurban keserken ken- dini ve hatta çevresindekileri yaraladı. Bu sonuçtan, bu insanlann "kurban kesmeyi bilmeden" bu işe kalkıştıklan anlaşılıyor! Ama aynı zihniyet değil mi zaten, ekonomik ve sosyal ge- leceklerini, ne ekonomiyi ne de sosyolojiyi bilmeyen kadrola- nn partilerine teslim eden?! Herkes deri toplarken, gelin biz bir "veri" toplayalım: So- nuçta, halkımız kendini hemen her konuda bilmeden ama is- teyerek yaralıyor! ••• Yatınmlar kadar "kaçak" var- mış. Kaçakçılık ve Organize Suç- larla Mûcadele Dairesi Baskan- lığı'nca 2000 y\U başından bu- güne değin gerçekleştirilen ope- rasyonlaria sağlanan yaklaşık 3.6 katrilyonluk gelirin, 2001 yı- lı kamu hedeflerine denk düş- tüğü belirlenmiş. Ne var ki bunda, yolsuzluk yapanlar da kendilerine göre "yatınm" gayreti içinde! Göre- vi yolsuzlukla mücadeleyken, kendi kişisei serveti ve yatınm- lanna daha çok mesai ayıran li- derler tarafından az mı yönetil- di bu halk?! • • • Bağ-Kur'a olan prim borcu 6 katrilyonmuş. Devleti temsil eden insanlar da uzaydan gelmiyor, bu utusun içinden çıkıyor. Gel de, vurguncuyu besle- yen iktidarlar ile vergide, prim- de, faturalarda minik vurgunlar peşindeki halk ile "bağ-kur"mal ••• Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, "Kriz, 10 yıldan beri hükümetlerin uyguladığı politi- kalardan kaynaklandı" demiş. Bahsettiği 9 hükümetin üçün- de Yılmaz başbakan, birinde DSP azınlık hükümetine dışa- rıdan destek vermiş, şu anki hükümette de başbakan yar- dımcısı. Ama doğru söylüyor, başan- lar gibi başarısızlıklar da kad- ro"işidir! ••• Ağar, "Benim dokunulmaztı- ğımı kaldınn, ama Sedat Bu- cak'ın dosyasının gündeme ge- tirilmesine karşıyım. O deviete güvenmiştir, devlet de ona, O deviete kendini siper etmiştir" demiş. Demek ki insan haklan gibi, "Ahodaşıma dokunma" sözü de gün geliyor, herkese lazım oluyormuş! (Bunca olumsuzlu- ğun içinde Susurluk Çetesi'nin cezalandınlmış olması umut ve- ricidir. En azından, geçen za- manda bu köşede üst üste 40 kere "Susurluk Çetesi cezalan- dınlsın" dememiz boşa gitme- di. Bir şeyi 40 kere söyleyince olmayabiliyor, hep beraber bir kere ve kararlılıkla söylememiz daha doğru!) • * • • ' •' Daum'a sormuşlan Futbola ve Beşiktaş'a niçin geri dön- dün? Yanıt: Çünkü futbol uyuşturur! - H O Ş GELDÎN BEBEK- Değerli dostlanmız Bahar ve Dr. Cengiz Alataş'ın ismi henüz belirsiz güzel kızkn, 9 Mart 2001'de dünyaya 'Merbaba' dedi. 'Hoş geldin bebek, yaşama strası sende.' CANILGAZ, ESER, VEDAT Tütiin köylerinin muhtarları toplanıyor 17 Mart'ta onlarca muhtar Ankara'ya akacak. Ege'de, Ka- radeniz'de, Güneydoğu'datü- tün ekilen köylerin muhtarlan, TEKEUin özelleştirilmesine kar- şı Türk-lş salonunda geniş ka- tılımlı bir toplantı düzenleye- cekler. Tek Gıda-lş, KİGEM, Tü- tün Platformu, Tütün Eksperie- ri Derneği, Ziraat Mühendisle- ri Odası, Şigara ve Sağlık Ulu- sal Komitesi, Türk Tarım Or- man Gıda-Sen, Tanrn Gıda-Sen veTüketici Haklan Derneği'nin ortaklaşa kamuoyuna açıkla- dıkları "TEKEL Ulusal Varlığı- rruzdır, Satılamaz' başlıklı bildir- geye sahip çıkacaklar. Diye- cekler ki: "TEKEL, gerek tütün sanayii ve gerekseyüksekalkol- lü içkisanayiindeki konumuyla, sadeceyamttığı kaynağın kamu- nun denetiminde kalmasına yol açmamakta, aynızamanda, tü- tün ve alkol kullanımını kâr dür- tüsüyle teşvik eden sorumsuz birüretim vepazahama anlayı- şının önündeki en önemli kont- rol mekanizması olarak görev yapmaktadır. Bu haliyle TEKEL, tütün ve üzüm üreticilerinin de dayanağı konumundadır. Tü- tünde destekleme alımlarının kaldınlması, üreticinin çokulus- lu şirketlerin insafına terk edil- mesi anlamına gelmektedir. TE- KEL'in satılması, artık tütün alın- mamasına yol açacaktır. Bu da altematif ürün yetiştirme şansı olmayan tütün üreticilerinin aç- lık ve sefalete tenk edilmesi de- mektir." Muhtarlar, bölge milletvekil- lerini de toplantıya çağırdılar. Gelip gelmeyenleri de "yokla- ma defteri"ne yazacaklar. HAYVANLAR ÎSMAILGÜLGEÇ [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicakCg turk.net ÇtZGÎLİK KÂMİL MASARACI HARBt SEMÎH POROY semihporoy(a yahoo.com TARÎHTE BUGÜN MVMTAZARIKAN 10 Mart GALAPAGOS ADAL4R/.. KSS'TS BUGÜN, eS-/*WMX. OrtV ADAMt FOtf 7VM4S &£ 8A8LANGA, GALAPAGOS ' toiçri. eürüt: OKTAMJS 'TX, SSo K'ioMeree AÇ/Ğ/HO* yee ACAAJ 8tı ı^ot. - K4NİK 4OALA8 t£ 7»VEOfK.ÜZUN •fÜZrtLLAIt,KOR- SfRÇOK ADALAJZ , ÖZ£UJlCL£ 19. rÜXYiLOA BACİHA AI/CtLA- RfMA L/g&UeUK EruiÇTİ. eAlAPflGOS APALAÜl'NIN ÖMSMİ, ÜNLÜ SİLGİN CHARLSS OAÜM/tN'İN yAPTlĞl GBZİ \SC AKAÇTIIUVVUAItLA (IBSS') AeTMiÇnR. PAKWtH, TÜRLERİN K&KeNİ" yHffrnVMKr DOSAL AYIKLANMA SAVt- BÜYÜK ÇAP7M SU AKAŞTt&MAİiAGA SORÇU/YDO'. APA - yAŞAYAN 8İRÇOK MAYVAN <s£ SİTKİ TİİRÜ, HENÜZ OÜN- oide* re&ıe&N&EKi siaı eeuçMESiNi r*MAMLAAMMişn. tOJÇ TÛKÛ. JeuAAIAHeÇçoUlA) VE DSV KAPLUMŞA&ALAB GIBt.. GÖRÜŞ EMtN GÜRSES HüşükYioğHriukirMalSavaş Dünya Bankası ve IMF'nin temelleri 1944'te atıldı- ğında toplantıda bulunan Lord Keynes , bu iki ku- ruluşun gelecekteki birçok uygulamalarıyla liberal ekonomilerde iyileşme yerine sefalete yol açabilece- ğini düşünmemiştirherhalde. Dünya Bankası, kalkın- ma projeleri için uzun dönem kredi sağlamak ama- cıyla kurulurken, bunun kardeş örgütü IMF ülkelere geçici mali sorunlan aşmak için kısa dönem kredi ver- mek işini üstlenmişti. ABD, Ingiltere, Fransa ve Japonya, IMF ve Dünya Bankası'nda yüzde 40'ın üzerinde bir oy hakkına sa- hiptirler. VVashington'daki bu kuruluşlara en fazla kat- kı ABD'den gelirken VVashington'un hegemonyası tartışılmaz. IMF ve Dünya Bankası'nın temel görev- leri gelişmekte olan ülkeleri global kapitalist pazara entegre etmektir. 1980'lerdeki borç krizi nedeniyle bir- çok ülkezor duruma düşmüş, Dünya Bankası IMF'nin faaliyet alanına da girmiş ve Brezilya'da oiduğu gibi ödemeler dengesinde görülen sorunların atlatılması için kredi sağlamayı faaliyetleri arasına almıştır. Bu iki örgüt, yapısal uyum politikalarıyla borç sağ- ladıklan ülkelerden bunun karşılığı serbest pazareko- nomisine yönelme, gerekli reformlan yapma, borç öde- melerinde verilen tarihlerine sadık kalma gibi politi- kalan uygulamalannı koşul olarak öne sürmüşlerdir. 1999'da 71 ülke üzerinde yapılan bir araştırmada üç yıllık yapısal uyum politikalan sonucu borç alan bu ülkelerden üçte ikisinin borç yükünde artış oiduğu gö- rülmüştür. Dünya Bankası geri ödemelerde zorluk- larla karşılaşan bu ülkelere borçlannı ve faizlerini za- manında ödeyebilmeleri için yeniden borç sağlama yolunu açık tutmuştur. Dünya Bankası'nın gelişmek- te olan ülkelere sağlayabileceği kaynak, gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülke bankalarına taşınan sermayeden daha azdır. 1990'da 42 milyar dolar olan bu sermaye aktanmı, 1997'de 256 milyar dolara ulaş- mıştır. Devlet bakanı olan Dünya Bankalı Kemal Derviş, 26 Ekim 2000'de NTV'de dünya ekonomisiyle daha hızlı entegre olan ülkelerin ekonomilerinin daha iyi- ye gittiğini söylüyordu. Bu entegrasyonun en önem- li ayaklanndan biri de mali piyasalardır. Bu piyasa- lardaki entegrasyonun Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeleri krizlere karşı daha zayıf hale getirdiğı ise açıktır. Kemal Derviş, 8 Mart'ta Washington'da yap- tığı basın toplantısında "Bizi bu duruma sürükleyen en önemli unsur bankacılık sistemindeki durumdur" diyordu. Derviş'in IMF politikalannı ve bunlann des- tekçisi yerii işbiriikçilerini eleştirebilecek durumda olmadığı açık. Krizter yoluyla sermaye, gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere taşınıyor. Mali sektörie- rinde dünya ekonomisiyle entegrasyonunu artıran ülkelerin gelişmiş Batılı ülke mali kurumlannın dayat- malarına karşı direnme güçleri de azalıyor. 1996-99 yıllan arasında Dünya Bankası ekonomi danışmanlarndan olan Prof. Stiglitz 1997 Endonez- ya krizinde IMF politikalannı eleştirmiş ve bu politi- kalann kapitalizmin istikrarını tehdit edebileceğini söylemişti. George Soros bile 26 Eylül 1998'de yap- tığı bir konuşmada mali pıyasalardaki istikrarsızlığın ekonomileri tehdit eder duruma geldiğinden yakın- maktaydı. Bu krizlerin faturası tabii ki gelişmekte olan ülkelere çıkanlacaktı. Fukuyama'nın masal dünyası- nı (Batılı liberal demokrasinin zaferi) örnek gösteren- ler Asya krizi sonrası cenazeye sırtlannı döndüler. Yeni dünya ekonomik yapılanmasında gelişmekte olan ülkelerde devletin geleneksel hizmet sağlayıcı rolünü tasfiye edip kendisine düzenleyici polis rotti verilmek için kollar sıvanmıştır. Merkezî gelişmiş ül- kelenn gelişmekte olan ülkeler için demokrasi yaazı ise uluslararası sermayenin ideolojik arsenalinin bir parçası olarak sürüyor. Prof. Boratav'ın "IMF'nin katıprogramı çöktü'yo- rumuna dış ticaret müsteşan Tüzmen "önemli birde- neyim o/mu?fur"açıklamasını getiriyor. Denemetah- tası olduğumuzun bürokratça kabulü. Siyasi otorite- nin bu felaketlerin en önemli sorumlusu oiduğu açık- tır. ATO Başkanı Aygün'ün "Başbakana bizide mut- fağa sokun dedik, cevap gelmedi" demesi siyasi otoritenin yabancılaşma boyutunu gösteriyor. 25 mil- yar dolar dış borç ödeyecek olan Türkiye'nin 20-30 milyar dolariık bir IMF-Dünya Bankası destekli yar- dıma ihtiyaç duyması teslimiyetin yeni bir aşamasıdır. Karşrtlannı askeri şiddet kullanarak kendi taleplerine boyun eğdirmeye çalışanlar, mali savaş yöntemini yürüriüğe koymaktadırlar. Dünya ekonomisinin dayat- maları sonucu ortaya çıkan iç kargaşalardan devlet sorumlu tutulup dışarıdaki bağ görülmez çoğunluk- la. Batılı ülkeler gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik dayatmalar sonucu ortaya çıkan toplumsal çalkan- tılan "baskıcı devletin suçu" diye satarlar kendi top- lumlarına. Krizin arkasından ise stratejik hesaplar masaya yattnlır. Düşük yoğunluklu mali savaş, gelenek- sel işgalin yerini alıyor. Bunun iç ve dış ayağı çok zamandır beraber hareket etmektedirler. E-mail: emingursesta yahoo.com Fax: 0212 513 85 95 BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2SOLDANSAĞA: 1/ Kırmızı pul- lu ve beyaz et- li bir bahk. 2/ 2 Kırkpınar gü- 3 reşlerini dü- zenlemeyi üst- lenen kişiye verilen ad... Kongo De- mokratik Cumhuriye- ti'nin eski adı. 3/ Bir yolun yokuş olan bölümü... Bir ilimiz. 4/ Uçağın hedefin üzerine dik olarak saldırması... Hangi şey. 5/ Gidil- 4 mesiçoksüren...Silis- yum elementinin sim- gesi. 6/ Olumsuzluk belirten bir önek... "Künye, kimlik" an- lamındayerelsözcük. II Bir vidada iki diş arasında kalan çukur bölüm... Tespihlerin baş tarafına geçirilen uzunca parça. 8/ Tütün dizmek, kurutmak ve işlemek için kullanı- lan üstü kapah sergi... Emile Zola'nın bir romanı. 9/ Yanağın alt kısmı... Tecrübeli, usta. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kırmızı benekli bir tür fasulye. 2/ "Züğürt —" Nesli Çölgeçen'in filmi... Bir Afrika ülkesinin pa- ra birimi. 3/ Roketleri, fuzeleri ve güdümlü mermi- leri firlatmaya yarayan düzenek... Atlann taşınma- sı için yapılmış kapah taşıma aracı. 4/ Kabartmalı pamuklu kumaş... Neon elementinin simgesi. 5/ — Dünyalar": Hidayet Sayın'ın oyunu... Bir nota. 6/ Sodyumun simgesi... Mantık. II Bir yüze- yin üzerindeki ince çizgi... Din adamlannın simge- si sayılan başlık. 8/ Kuytu ve sıcak yer... Uzun ve yorucu çalışma. 9/ Sermaye... Baş çoban.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle