Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 OCAK 2001 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
17
Geleceğin atietleri
Insanlar işlerine coşkuy-
la sarılır, deneyim ve biriki-
mini ilgi alanlanna katık
ederterse tüm engeller aşı-
lıyor, toplum için yeni atılım-
lara yol açılıyor. Atletizm
Federasyonu Başkanlı-
ğı'na, gerek kişiliği, gerek-
se elde ettiği başanlaria tek
kelimeyle "önder sporcu"
tanımlamasını yeterince
hak eden Mehmet Yurda-
dön geldi.Gelirgelmezde
kolları sıvadı. Hedefi ço-
cuklar, gençler...
Yurdadön, Çocuk Esir-
geme Kurumu yurtlanndan
başladı işe. Yalnızlıkla örse-
lenmiş çocuklan sporayön-
lendireceğini söylüyor "At-
letizm, insan beden ve ru-
hunu okşayan bir branş.
Çeşitli dallardan oluşması
nedeniyle çocuklann yete-
neklerini sergıteme olanak-
lan fazla. Seçilecek çocuk-
lar, dünyanın birnumaralı fe-
derasyonunun üyeleri ola-
caklar. Yeryüzünün çeşitli
ülkelerindeyanşacaklar, bu
ülkelerdeki toplumlarta bü-
tünleşecekler, dertleşecek-
ler, konuşacaklar, kendile-
rini geliştirecekler, yenile-
yecekler."
Atlet yetiştirme tasanmı
için aynca Anadolu'nun
dört bir yanındaki okullar ta-
ranacak, teknolojinin ve tıb-
bın olanakları da kullanıla-
rak atletizme yatkın öğren-
ciler saptanacak. Sonra
gelsin, atletizrn eğitim mer-
kezleri, kros ligleri...
Mehmet Yurdadön, be-
lediyelerin ve ticaret oda-
larının atletizm kulüpleri
kurması için bir program
üzerinde durduklarından
da söz etti. Yeni Atletizm
Federasyonu Başkanı Yur-
dadön'ün söyledikleri he-
yecan verici. Düşünün,
uzun soluklu bir çalışma ile
yakın gelecekte pistlerde
yeni Mehmet Ali Aybar-
lar, Veli Ballılar, Mehmet
Terziler, Muharrem Dal-
kılıçlar, Ismail Akçaytar,
Ekrem Koçaklarfilizlene-
cek.
Başta spordan sorumlu
Devlet Bakanı Fikret Ünlü
olmak üzere öğretmenle-
rin, velilerin, spora gönül
vermişlerin Yurdadön'e
destek olacağına inanıyo-
ruz.
ISIK KANSU
.com.tr.
TTB'nin önündeki sınavSağlık Bakanı Osman Dur-
muş'un, hekimlerin ve sağiık per-
sonelinin ekonomik durumunu dü-
zeltmegerekçesiylehazırladığı "dö-
nersermaye tasansı" TBMM'de gö-
rüşülüyor.
Tasan, hastanelerin ve bakanlığa
ait sağlık tesislerinin kâr amacı gü-
den birer küçük "işletmeye" dö-
nüştürülmesini, verilen hizmet kar-
şılığı yurttaşlardan "katkı" alınma-
sını, bu katkılardan da hekimlerin ve
sağlık personelinin yararlanmasını
öngörüyor. Tasannın geçici 2. mad-
desinde şöyle bir bölüm var:
". ..birinci basamak sağlık hizme-
ti sunan kurum ve kuruluşlardaki
Ana Çocuk Sağlığı, Sağlık Ocağı ve
Halk Sağlığı Laboratuvarian gibi ko-
nıyucu sağlıkhizmetleri dışında ka-
lan tedavi hizmetlerini kapsamak
üzere her ilde bir adet döner ser-
mayeli işletme kurulur."
Tümceyi ilk okuduğunuzda, ana
çocuk sağlığı gibi, sağlık ocağı gi-
bi, halk sağlığı laboratuvarı gibi ku-
ruluşlann döner sermaye uygulama-
sına girmeyeceğini, dolayısıyla bu
kuruluşlara giden yurttaşlann hiz-
met karşılığı para vermeyeceğini
sanıyorsunuz. Ancak yanılıyorsu-
nuz. Sağlık Bakanhğı yetkilileri, burv
ların "koruyucu sağlık hizmeti" ver-
mediğini ileri sürerek, ana çocuk
sağlığında da, sağlık ocağında da,
halk sağlığı laboratuvarlarında da
döner sermaye uygulamasına gi-
dileceğini açıklıyorlar. Yani, yurt-
taşlar birinci basamak sağlık hizmet-
lerine de artık para ödeyecekler.
Yani, sosyal devlet ilkesine bir dar-
be daha.
NÜSHED Genel Sekreteri, halk
sağlığı uzmanı Dr. Derman Boz-
tok'un yorumuna başvurduk. Şun-
ları söyledi: "224 sayılı Sağlık Hiz-
metlerinin Sosyalleştirilmesi Yasa-
sı gereği, birinci basamak hizmet-
leri ücretsizdir. Yani yurttaş/ar ana
çocuk sağlığı merkezine, sağlıkoca-
ğına ya da halk sağlığı laboratuva-
nna başvurduğunda aldıktan hiz-
met karşılığında para ödemezler.
224 sayılı yasa, bütün topluma üc-
retsiz sağlık gûvencesi getirmiştir.
Şimdi TBMM'de görüşülen tasan
ile kazanılmış olan ücretsiz sağlık
hizmeti hakkı ortadan kaldınlıyor."
224 sayılı yasa iyi insan, iyi he-
kim, iyi yurttaş, Türk Tabipleri Bir-
liği'nin unutulmaz liderlerinden Frof.
Dr. Nusret Fişek'in Türkiye'ye ka-
zandırdığı halktan yana bir düzen-
lemedir. Türk Tabipleri Biriiği yöne-
ticilerinin önünde çok, ama çok
önemli bir sınav var şimdi. Fişek'in
kalıtının yok edilmesine göz yuma-
cak mı, yummayacak mı? Ücretsiz
sağlık hizmetini savunacak mı, sa-
vunmayacak mı? En temel insan
haklarından biri olan sağlık hakkı-
na, sosyal devlet ilkesine bir balta
daha vurulması karşısında sesini
çıkaracak mı, çıkarmayacak mı?
Bekleyip göreceğiz.
Bundan birkaç yıl önce Cumhuriyet
dostu Dr. Celal Kılıç tanıtmıştı bize çı-
nardan serçe konağını. Çocukluğumu-
zun Büyük Sineması'nın karşısındaki
ağaçlan mesken tutan serçelerin yeni
yerleşim alanlanna tanık olmuştuk. Dr.
Kıltç, yılbaşına doğru verdi oynaşan gri
kalabalığa ilişkin kötü haberi:
"Mithatpaşa ile Meşnıtiyet caddele-
rinin birteştiği kavşağı bilirsiniz. Ikinci
katında işyerimin olduğu, Kocatepe'ye
doğru çıkarken sol üst köşedeki çirkin
yapıyı da... Bilirsiniz de, daha önce bu
çok katlının yerinde Nuri Conker Pa-
Serçelerin konağı sustu
şa'nın evinin bulunduğunu bileniniz var
mı?
Atatürk'ün çocukluk, sınıfve silah ar-
kadaşı; Conkbayırı çarpışmalarındaki
kahramanlığı nedeniyle Conker soyadı-
nı verdiği NuriPaşa'dan söz ediyorum.
Mustafa Kemal, sıkuğradığı arkadaşı-
na bir gelişinde Atatûrk Orman Çiftli-
ği'nden çıkan fıdanlan getirip Mithatpa-
şa Caddesi tarafına sırayla dikmiş. Dik-
miş diyorum, çünkü yaveri ve şoförü /?-
danlan dikerken, diplerine toprak atıp
ayakianyla bastırmış.
Her kasım sonundan aralık sonuna
kadar, bu çınarlann binlerce serçeyle
silme dolduğunu da bilmezsiniz. Soygun-
lar, talanlar, ölümler, yaralanmalar, yakıl-
malar, geçim sıkıntılannın yaraladığı duy-
gulanmızın serçe sesleriyle pansuman
olduğu, araç homurtulannın perdelen-
diğini de bilmezsiniz.
Belirttiğim aylarda her akşam saat
16.00-18.00 arasında hiç aksamayan
serçe şarkılan sustu, kanat sesleri yok
oldu. Serçelerin gidişiyle boşlukta kal-
mış gibi oldum. Artık onlara bulgurge-
tiremiyor, saksı altlıklanyla pencere ön-
lerine su koyamıyorum." "Neden" diye
soracak olduk Kılıç'a. Iç çekti:
"Çevremizde tekbüyükdeğişildik, kav-
şağımıza üstgeçit adı altında çirkin bir
demir yığınının dikilişi oldu. Sakın bu
sevimli, minik canhlarçirkinliğe karşı ey-
lem karan almış olmasınlar?"
Celal Kılıç, noktayı koydu:
"Serçe kadar olamadık..."
ISSIZ ODA YAZILARI
VEDAT ÖZDEMÎROĞLU
Sanal Hortum!
Herhangi bir gazeteci-ya-
zarın, diyelim ki Sabah gaze-
tesinden Hıncal Uluç'un, kö-
şesineyazdığı yazıları, birile-
ri Uluç'un imzasını silerek ba-
na yollasalar, benim bu yazı-
ları "Sevgili okuyucular, böy-
leyazılar dolaşıyor Intemet'te.
Hoşuma gitti, sizinle paylaş-
mak istedim" diye yazıp, son-
ra da köşeme aktarma hak-
kifnvar mı? En küçûk bir ara$-
tırma zahmetine katlanma-
dan, Uluç'un profesyonel ola-
rak belirli bir para karşılığı ka-
leme aldığı yazıların rantını
paylaşmak, onun emeğini
çalmak anlamına gelmez mi?
Sabah gazetesi, benim
16.12.2000 tarihli Leman der-
gisine yazdığım yazıyı,
26.12.2000 tarihinde sürman-
şetine çıkardı. Ve benden ku-
ru bir özür bile dilenmedi.
(Olayın ayrıntıları, Leman'ın
buhaftaki 2001/01 numara-
lı sayısında yer alıyor.)
Hakkımı arayacağım. In-
sanların beyin emeğini hor-
tumlamak da bir çeşit yolsuz-
luktur diye düşünüyorum. Bu
konudaki görüş ve önerileri-
nizi bana bildirirseniz sevini-
rim. (Faks:0212 289 11 12)
Filler tepişir, çimenler
ezilir!
Derviş Zaim'in ikinci filmi
"Filler ve Çimen " dün göste-
rime girdi. Zaim'in ilk filmi
"Tabutta Rövaşata" başanlı bir
"/7/cfi7m"örneğiydi, aldığı öv-
güler ve ödüllerte bunu kanıt-
lamıştı. Ahmet Uğuriu'nun
muhteşem oyunculuğunun
da katkısıyla yıldızlaşan "Ta-
butta Rövaşata", Türkiye'den
mikro bir kesitti, dışlanmış bir
birey öyküsüydü. "Filler ve
Çimen" ise Türkiye'den mak-
ro bir kesit. Estetik bir ülke
röntgeni.
Filmde rüşvetçi bakan, sak-
lanan tetikçiler, yasadışı icra-
ata bulaşmış işadamları,
uyuşturucu ticareti, cinayet-
ler, infazlar, bakanla çekişme
halindeki ıstihbarat kurumu ile
terör örgütünün kanlı eylem-
leri ve tüm bu "kurulu düze-
ne" kurban giden masum in-
sanlar gibi, Türkiye insanının
aşina olduğu ülke figürieri yer
alıyor. Filmin adı da "Filler te-
pişirken olan çimenlere olur"
şeklindeki anonim sözden
geliyor. Tepelerde dönen kan-
lı ve sert oyunların içine, ga-
zi ağabeyiyle beraber çileli
bir hayat süren bir milli atlet
kızın giriş biçimi ustalıklaya-
pılmış. Para ve güç için ku-
ralsız, insafsız bir savaş ve-
riyor önde gelenler. Zalimin
savaşımı, filmin doğal örgü-
sü içinde mazlumu da kap-
sıyor.
Zaim'in başansı, Türkiye'de
örneği az bulunan "siyasal
sinema" denemesine kalkış-
makla sınıriı değil. Çünkü "Fil-
ler ve Çimen" sadece Susur-
luk filmi değil, bir Türkiye fil-
mi. Birebir Susurluk çetesinin
etemanlan ve icraatlanyla eş-
leştirmesi olarak algılamak, fil-
me haksızlık olur. "Filler ve
Çimen", Susurluk'lan üreten
bozuk ve acımasız yapıyı an-
latıyor. Daha önce de yaz-
mıştım, Susurluk ve benzeri
çeteler, gün ışığına çıkarılıp
cezalandınlmadığı sürece;
biz, hepimiz 65 milyonluk bir
çeteyiz! Film, bu muhalif ay-
dın tavrını sinemaya yansıtı-
yor, fakat sinema sanatını,
sosyopolitik gerçeklere kur-
ban efnaeden. Öyküoün-öz-
günlüğü, işleniş biçimindeki
duruluk ile iyice belirginleşi-
yor. Zaim, çok önemli sözle-
ri, yaşamın doğal ritmi için
bağırmadan söylüyor. öyle
ya, çok bağırınca gerçeği da-
ha iyi söylemek gibi avanta-
jımız olamaz. Üstelik, film tip-
lerinin diyaloglannda da ülke-
de yaşananlar hakkında
olumlu ya da olumsuz yargı-
lar yok. Bu durum, filmi "ik-
na edici" kılıyor. Filmdeki
uyuşturucu ticareti örneğin,
adeta mandal ticareti kadar
doğal aktarılmış. Çünkü var-
sayım olarak, uyuşturucu
dünyasındaki adamın "Ben
kötüyüm, bir çete elemanı-
yım vs" deyip, klişe kötü
adamlar gibi kahkaha atma-
sı gerekmiyor. Sahibini anım-
sayamadığım "TürkSinema-
sı 'ndaki 'kötü adam', her tür-
lü kötülüğü yaptıktan sonra,
bir de sokaktaki dilenciyi tek-
meleyen sadistruhlu kişi" yar-
gısı, bu filmde çok ustahkla
aşılmış; iyi ve kötü yok, ya-
pıştırma duran iddialı sözler
yok. Hareket, kanlı bir sava-
şım, rantı paylaşım var. "Fil-
ler ve Çimen" bir doğa bel-
geseli estetiğiyle insanoğlu-
nun 20. yüzyıl sonlarında, bu
ülkede yaşadıklarını ve tanık
olduklannı teklemeden anla-
tıyor. Öyküdeki zavallı insan-
ların, çaresiz mazlumların,
doymak bilmez koltuk sahip-
lerinin, psikopat ruhlu tetik-
çiterin kesişme noktalannm
sağlamlığı, dramatik yapıyı
sağlam kılıyor. Başrolünde
Türkiye'nin olduğu bir film bu
ve finalde herhangi bir çö-
züm önermemetercihi, ben-
ce doğru. Izlediğimiz kanlı ve
sert hayatın çözümünü bula-
mamışken izlediğimiz kanlı
ve sert filmde böyle bir yak-
laşım çok inandırıcı olamaz-
dı.
Işlerini başarıyla yapan
oyuncular arasında Haluk
Bilginer, Ali Sürmeli ve Mus-
tafa Uzunyılmaz, özellikle
aklımda kaldı. Duru anlatımı
ve hazin tonlarıyla zihinde
burukluk bırakan bu filmi gö-
rün. Ve anlayın ki Türk olmak,
bir milletten çok, neredeyse
profesyonel bir meslek!
DUZELTME
Geçen hafta bu köşeye,
usta şair Fazıl Hüsnü Dağ-
larca'nın "AfAkşamı" adlı şi-
\nr\\ almıştım. Şiirde geçen
"Hem esenliğe ermiş hem
yaslıyıhk" dizesinin doğrusu,
"Hem esenliğe ermiş hem
yaslı yelcek" olacaktır. Dü-
zettir, özür dilerim.
Kuşku
Köşemizde daha ön-
ce elektriğin gerek da-
ğıtımının, gerekse üre-
timinin özelleştirilmesi
aşamasında hazırianan
çeşitli sözleşmelerin ka-
mu yararına olmadığı-
nı, devleti zarara uğra-
tıcı hükümler içerdiğini
birkaç kez örnekleriyle
vurguladık. Termiksant-
ralların devri sırasında
kömür madenlerinin
"bedava"ya özel şirket-
lere bırakıldığını aktar-
dık. Dağıtım alanlann-
daki tümrisklerinyurt-
taşlann sırtına bindirile-
ceğini belgelendirdik...
Hafta ortasında Ener-
ji Bakanlığı'nda kilit nok-
talarda görev yapan ki-
mi bürokratlar, çeşitli
ihalelerde kurumu zara-
ra uğrattıklan gerekçe-
siyle görevlerinden alın-
dılar ya da uzaklaştırıl-
dılar.
Işin ilginç yani, gö-
revden alınanlann, ay-
nı zamanda bugüne de-
ğin eleştiri konusu olan
özelleştirme ihalelerini
bizzat yürüten, şartna-
meleri hazırlayan, ter-
mik santrallan, elektrik
dağıtım bölgelerini ala-
cak özel şirketlerte bağ-
lantıları kuranlar, söz-
leşmelerde uluslarara-
sı tahkimin geriye yürü-
mesi için ısrar edenler
olması...
Madem ortada bir
kuşku var. O zaman,
söz konusu bürokrat-
ların yaptıkları tüm iş-
lemler, sözleşmeler,
şartnamelerin üzerine
de kuşkunun gölgesi
düşmüş demektir.
HAYYANLAR /SMA/L GÜLGEÇ
R
igulgec(<ı yahoo.com
KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak(a turk.net
ÇİZGİLÎK KÂMtL MASARACI
7*
\
1
f
• * 1
i
H A R B Î SEMtH POROY semihporoy(d yahoo.com
TARtHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 6Ocak
ROOSEVELT: *4ÖZGÜRLÜK VARDIR*
'DE 8U6UAJ, A8D &4fK4W FG4HKUM 0£C4A/O
f , ÖZ&üetÜtüüEG KOMUSUMDfKİ ÜULÜ
P£MECWf l/EKM/fTİ. DÖfSr r£M£L İ ÖÜ
f
GLÜĞÜ&ÜR. ÛÇÛNCÛSÜ,
İS£, TZİM OÜMYA&4, S/ , MÇ gi/S C/li/SVA/
GÖRÜŞ
EMİN GURSES
İdeoloji ve bianç Kargaşası
Kafkasya'dan dönüşte okuduğum Aydın Engin'in
"Terörün devrimcisi" ve Şafak Morgül'ün Zümrüt
Rize gazetesindeki "Şiirini kaybeden şehir" yazısın-
dan çok etkilendim. ıkisinde de hemen hemen her
şeyi kendi tanımlamalanmıza, algılamalarımıza, yo-
rumlamalarımıza teslim edişin eleştirisini gördüm.
Kafkasya'da yaşamın ideolojik kurallar sistemin-
den tamamen mafyanın kapitalist kurallarına dev-
reden bir sürece girmesiyle birlikte kuralsızhk kural
haline gelmiş. Bu durumdan en fazla yararlananlar
ise eskiden bu kuralları korumakla görevli olanlar.
Bunlar çoğunlukla yeni mafya kurallannın uygulayı-
cıları rolünü üstlenmişler.
Nasıl oluyor da on yıl kadar önce bir ideolojinin
kurallarını savunan ve uygulanmasını takip edenler
böyle bir dönüş yapabiliyorlar? Buna cevap veren
eski bir Gürciştan komünist partili, sorunu bu insan-
lann ideolojiyi bir inanca dönüştürmelerine bağlıyor.
Bir kurallar dizisi olan ideolojinin insanın daha iyi ya-
şamasına yönelik projesi inanca dönüşünce olan-
lar olmuş. Yeni ideolojik inançların tanrısı yeni şey-
ler vaat edince bu insanlar tanrı değiştirdi, diyor bu
eski komünist partili.
Amaç tanrısal gerçeği aramak mıdır, yoksa insa-
nın çevresiyle birlikte daha adil ve eskiye göre da-
ha iyi yaşamasının koşullannı yaratmak mıdır? Araş-
tırmaların, çabaların amacı, taraflar arasında bu ko-
şullara ulaşmak için ne yapmak gerektiği konusun-
da bir mutabakata varmak ve bu yolu izleyerek is-
tenilen hedefe ulaşmak olmalıdır. Bir yöntem/anla-
yış konusunda karar kılmak, yöntemlerin ve araçla-
nn nasıl kullanılacağı üzerine anlaşmaya varmak ça-
bası yaşamı daha iyi kılmak içindir. Burada teori ve
pratik arasında derin ayrımlar yoktur.
Bir ideolojiye inanan toplum üyeleri, inandıklan ide-
olojik argümanlar için bir meşruluk zemini oluştur-
makta pek de zorlanmazlar. Bunların çoğunlukla
toplumun gerçek-haklı taleplerine uygun olduğunu
iddia ederier. Bu inançlarının doğruyu temsil ettiği-
ni öne sürerlerken bunların belirli ekonomik-sosyal-
kültürel durumlardan doğduğunu iddia ederier. Kaf-
kasya'da hemen hemen her yeni uygulamanın, ku-
ralın arkasında da bu argümanları görüyoruz.
Kendi gerçekliklerinden bahsederierken kendi dı-
şındakilere karşı ne tür bir duygu besledikleri konu-
sunda ise söyleyecekleri bir şey yok. Aynı yola gir-
meyen bireylerin ihtiyaçlannın ya da taleplerinin ne-
ler olduğunu, bunlann dayandıklan argümanlan duy-
mama eğilimindeler. Kafkasya'da "resm/ma^a"nın
kamyon şoförlerinden hem yasal geçiş parası hem
de kendileri için rüşvet almalarını dayandırdıkları
meşru temel mevcut: Yoksulluk. Güvenlik görevli-
lerine saldıran yirmili yaşlarda birteröristin yakalan-
dıktan sonra zafer işareti yapmasının arkasında da
eylemini meşru kılmayı amaçlayan bu zihniyet yat-
makta. Kubilay'ı ve arkadaşlarını şehit edenler de
benzer argümanların arkasına sığınmışlardı.
Ingiliz emperyalizminin temsilcileri, Nijerya'da rüş-
veti, işleri kolaylaştırmak için bir araç olarak kullan-
mayı meşru göstermek için başka yol olmadığını
savunmuşlardı. Şimdi bunun, ticari faaliyetlerinde en
önemli engel olarak karşılanna çıktığından yakınıyor-
lar.
Kafkasya'da rüşvetin aynı yöntemlerle bölgeye
sokulduğunun farkında bölgedeki birçok sıradan in-
san. Paranın tanrılaştırıldığı bir coğrafyada bir kur-
tuluş yolu olarak gösterilen kapitalizmin bir inanç ha' •
line getirilmesi çabası yoğun. Daha iyi yaşamak için
kullanmayı düşündükleri yeni bir kurallar dizisini
inanca dönüştürmenin sıkıntısını yaşıyor bölge in-
sanı.
Bir teoriye, bir insana ya da tanrıya inanmak, tek
başına sorun yaratmıyor burada. Bir insana, lidere
tapınmak derecesinde tabi olmak, önerdiklerine de
kayıtsız-şartsız boyun eğmeyi gerektiriyor. Her şe-
yinizi devredip rahata eriyorsunuz, ta ki yeni bir çık-
maza girene kadar. Sorun böylece başlıyor.
Birçok coğrafyada ideoloji ve inancın iç içe geç-
mişliğinin şaşkınlığı yaşanıyor. İnanç, genelde öne-
rilerin doğru olarak kabul edildiği durumu ifade eder.
Murat Belge'nin yirmi yıl kadar önce okuduğum
"Marksist Estetik" adlı araştırmasının bir yerinde
ideolojinin inanca dönüşme tehlikesi vurgulanmak-
taydı. İnanç, ideoloji ve gerçek arasında bir bağlan-
tı kurulabilir. Fakat burada tapınılan ideolojinin ger-
çek kabul edilmesinde izlenen yolun ne kadar tu-
tariı olduğu tartışmaya açık olmalıdır.
Ideolojilerinin bir bilgi temeli olduğu iddiasında
olanlar, bilginin inançla ilişkisine dikkat etmelidirler.
Bir inancın haklılığı, onun doğru bilgi üzerine otur-
tulduğunun tartışmasız kanıtı değildir. Toplumsal
gerçeklerin ya da gelecekte oluşabileceği iddia edi-
len bir gerçeklik üzerine kurulan bir dizi önermenin
inanca dönüşmesi ve tapınma konusu olma riski
mevcuttur. Bir dizi birbiriyle tutarlı ya da tutaıiı ol-
duğu iddia edilen önermelerden oluşan ideolojileri-
ni inanca dönüştüren insanların ortada kalmışlığı
ise tutarlı önermelere yönelik gerçek tehlikedir.
E-mail: emingurses <; yahoo.com
Fax: 0212 513 85 95
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7 8SOLDANSAĞA:
1/ Meyve ve
sebze üreticileri
ile satıcılar ara-
sında aracılık
eden kimse. 2/
Temel, esas... 4
"Ahmet — " :
Yazanmız. 3/
Fesleğen de de-
nılen, yaprakla-
n güzel kokulu
süsbitkısi...Bır
soru sözü. 4/
Kemıklenn yu-
varlak ucu... Gökova
Körfezı kıyısında tuns-
tik bir belde. 5/ Gövde 2
heykeli...Ütançduyma. 3
6/ Kabadayı... Eserler, 4
yapıtlar. 7/ Cvendirenin
ucuna takılan sivri de-
mir çivı... Ovada ya da
dere kıyısında çalı ve di-
ken topluluğu. 8/ Aynı °
biçtmde, sürekli olarak. 9
9/ Uluslararası Futbol Federasyonu'nun simgesi... Bir şe-
yin özünü oluşturan ana öğe.
YUKAR1DAN AŞAĞIYA:
1/ Havuca özel renginı \eren pıgment. 2/ Rüzgâr korku-
su. 3/"— Lear": Oktaj* Rifat'ın romanı... Şiirde bir uyak-
tan sonrayinelenen aynı anlamdaki sözcük ve eklere ve-
rilen ad. 4/ Osmanlı toprak düzeninde yıllık gelin yüz
bin akçeyı aşan dirlik... Japon halk türkülerine verilen
ad. 5/ Uzak... İngiltere'de çok sevılen bırcıns bıra. 6/ Mar-
mara Bölgesi'nde bir göl... Bir bağlaç. II Kakım da de-
nilenkürk hayvanı... Kantoda Doğu giysileriyle yapılan
dansın adı. 8/ Atrn eşkin yürüyüşü... Düş. 9/ Anlam...
Genellikle yakmak için kullanılan iri saman.