Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3 OCAK 2001 ÇARŞAMBA
HABERLER
SPK'den bonsa
şinketleri ile
ilgili karar
• İSTANBUL (AA)-
Sermaye Piyasası Kurulu
(SPK), borsa şirketlerini
bu yıl nakit kâr dağıtımı
zorunluluğundan muaf
tuttu. Başkan Yardımcısı
Sinan Alp imzasıyla
Borsa"ya gönderilen
açıklamaya göre, 2000
yılı faaliyetlerinden elde
ettikleri dağıtılabilir kâr
için, hisse senetleri
ÎMKB'de işlem gören
hiçbir şirkete nakit kâr
dağıtımı zorunluluğu
getirmeme karan alındı.
Açıklamada. ancak bir
önceki döneme ilişkin
temettü dağıtımını
gerçekleştirmeden nakit
karşılığı sermaye
arttınmı yapan ve
arttınmı temsil eden
hisse senetleri borsada
'eski' ve "yeni' şeklinde
2 ayn sırada işlem gören
şirketlerden. 2000 yılı
faaliyetleri sonucunda
elde ettiklerı dönem
kânndan temettü
dağıtmak isteyenlere,
ilgili tebliğ çerçevesinde
hesaplayacaklan
dağıtılabilir kânn en az
yansı tutarmda birinci
temettünün nakden
dağıtım zorunluluğunun
getirilmesınin
kararlaşhnldığı
kaydedildi.
Kunucu Meclis
üyeleri
• ANKARA(ANKA)-
Türkiye'nin geleceğine
"kaygıyla" bakan, 1961
Anayasasf nı hazırlayan
Kurucu Meclis üyeleri, 6
Ocak'ta Taksim
Cumhuriyet Anıtı'na
çelenk koyacak, Kurucu
Meclis üyesi Ziya
Müezzinoğlu,
Türkiye'nin bir çıkmaza
girdiğini ve bunahma
doğru sürüklendiğini
söyledi. Bu durumun,
ekonomik nedenlerden
kaynaklandığı görüşünün
gerçeği yansıtmadığını
belirten Müezzinoğlu,
"Sorunun temeli siyaset"
dedi.
Sanatçı Baykal
Kent'e satdırı
• İstanbul Haber Servisi
- Tiyatro sanatçısı Baykal
Kent. Beşiktaş'ta 3 kişi
tarafından, bilinmeyen
bır nedenle önce sözlü,
sonra fiziksel saldınya
uğradı. Başına yumruk
darbeleri alan ve
vücudunda eziklikler
oluşan Kent. Şişli Etfal
Hastanesi'nde tedaviye
alındı. Sorgulan süren 3
saldırganın. olay
sırasında Kent'in
yanında bulunan ve
kendisine yardım etmeye
çalışan eşi Semiha Kent'i
de tartakladıklan
bildirildi. 3 saldırgan
daha sonra çıkanldıklan
mahkemece tutuklandı.
HADEP'ten
ppotesto
• İstanbul Haber Servisi
- HADEP'e üye yaklaşık
300 kişi dün Taksim
Tünel'de bir araya
gelerek Türk Silahlı
Kuvvetleri'nin Kuzey
Irak'ta gerçekleştirdiği
ileri sürülen operasyonu
durdurmasmı istedi.
Polisin açıklamaya izin
vermemesi üzerine ara
sokaklara dağılan grup
daha sonra tekrar bir
araya gelerek
Tarlabaşı'ndaki parti
binasına kadar yürüdü.
TSİP'nin tepkisi
• İstanbul Haber Servisi
— Törkiye Sosyalist tşçi
Partisi (TStPİOenel
Sekreteri Ali Öner^
yaptığı yazılı
açıklamada, genel
başkanlan Turgut Koçak
ile TSIP GYK üyesi
Hasan Yavaş ve Necmi
Özyurda'nın
cezaevlerindeki ölüm
oruçlannın başladığı
günün sabahı, geçersiz
nedenler ileri sürülerek
tutuklandıklannı beürtti.
Öner, Ulucanlar
Cezaevi'ne "keyfı bir
tutuklama" ile konulan
arkadaşlanna yöneltilen
"yasadışı örgüte yardım
ve yataklık"
suçlamalannın asılsız
olduğunu savundu.
Anayasa Mahkemesi, yalnızca karşı çıkılan maddeleri görüşecek
Affa ülv itiraz dosyasıANKARA (Cumhuriyet Bûrosu) -
Inebolu Cumhuriyet Başsavcıhğı, "eşit-
Bk" ilkesine aykınlığı nedeniyle "Kor-
ku vepanikyaratacakşekildeetrafaateş
etmek" suçundan mahkûm olan Gür-
can ÇaJar'ın aftan yararlanabilmesi için
dosyasını dün Anayasa Mahkemesi'ne
gönderdi. Ankara'da da, Türk Ceza Ya-
sası'nın 146 ve 168. maddelerinin de
kapsama alınması istemiyle Anayasa
Mahkemesi'ne iletilmek üzere başvuru
yapıldı. Yüksek mahkeme, 22 Aralık
2000 tarihinde yürürlüğe giren af yasa-
sına ilişkin itiraz başvurulannı tek tek
inceleyecek.
Şartla Sahverme ve Cezalann Erte-
lenmesine Dair Yasa'nın anayasaya ay-
kınlığı nedeniyle yerel mahkemelerin
iptal başvurulan sürüyor.
Affin çıkmasının ardından "Korku ve
panik yaratacak şekilde etrafa ateş et-
mek" suçundan 9 yıl 2 ay hapis cezası-
na çarptınlan Gürcan Çakır adlı mahkû-
munbaşvurusunda, "eşjtnk" ilkesine ay-
kınlığı yerinde gören Inebolu Ağır Ce-
za Mahkemesi, dün savcılık kanahyla
dosyayı postayla Anayasa Mahkeme-
si'ne gönderdi.
istanbul DGM'deki 20 sanıklı tBDA-
C davası avukatı Harun Yüksel de yerel
mahkemeye ilk başvuranlar arasında
yer aldı. İstanbul 4. Ağır Ceza Mahke-
mesi'nde "dolandıncıhk" ve "sahteci-
lik" suçundan tutuklu yargılanan Alpas-
lan Yalçu) da mahkemeye başvurdu.
Avukat Aydın Erdoğan da Türk Ceza
Yasasının (TCY) "devletin anayasa ve
temel nizamlaruu bozma" suçlannı dü-
zenleyen 146, "devletin emniyetine kar-
ş» silahlı çete kurma"* suçlannı düzenle-
yen 168. \e "yıkıcı, öldürücü aletier ve-
ya ateşliecza kaçakçüığıvetiearetini*" dü-
zenleyen 265. maddelerine göre yargıla-
nan ve haklanndaki hüküm kesinleşen 7
müvekkili için dün Ankara ve Izmir
DGM'lere başvurdu.
Dilekçede şu görüşlere yer verildi:
"Bazı suçlann yasa kapsamına alınma-
mas»,hukukdevtetiilkesineaykınbulun-
maktadır."
Anayasarun 150. maddesine göre, ya-
sanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
60 gün içinde cumhurbaşkanı, ana mu-
halefet partisi (FP) ya da TBMM üye
tamsayısının en az beşte biri olan 110
milletvekili, yasanın tamamı veya bazı
maddelerinin iptali istemiyle dava aça-
biliyor. Ancak bu düzenlemeyle ilgili
olarak Cumhurbaşkanı Sezer, yüksek
mahkemeye başvurmazken FP de yasa-
yı Necmettin Erbakan ile ilgili maddeyi
içerdiği için Anayasa Mahkemesi'ne gö-
türmüyor. Bu nedenle geriye yalnızca
yerel mahkemeler kalıyor.
Yüksek mahkeme, yerel mahkemenin
başvurusunu, öncelikle dosyada bir ek-
siklik bulunup bulunmadığına, ardından
iptali istenen kuralm davada uygulana-
cak kural olup olmadığına bakacak.
Anayasa Mahkemesi eksiklik gönnezse
dosyayı raportör inceleyecek.
Anayasa Mahkemesi, bu davalarda
yahıızca itiraz edilen kural (yasada kap-
sam dışındabırakılan ilgili TCY madde-
si) yönünden anayasaya aykınhk iddi-
asını inceleyecek.
AnayasaMahkemesi, anayasanın 152.
maddesine göre, dosyanın kendisine ge-
lişinden başlamak üzere 5 ay içinde ka-
rannı vererek açıklayacak.
Madde kapsamında yargılananlann
iptal karanndan yararlanabilmesi için
suç tarihinin 23 Nisan 1999'dan önceki
döneme ait olması gerekiyor.
Akçalı; AB'ye uyum sürecini, KOB ve AGSK'yi Cumhuriyet'e değerlendirdi- 2
'AETnin yolu halk diplomasisi'
BÜLENTSARIOĞLU
ANKARA - Kültürel hakla-
nn korunması için anayasa] en-
gelin fazla olmadığı \ önünde de-
ğerlendinneier var.
- Demokrasimizin iki noksan-
lığı var. Birincisi kanunlardaki
boşluklarda, diğeri de kanunla-
nn yanlış uygulanmasında. Bi-
rincisi pek çok değil. Fakat asıl
boşluk kanunlann yanlış uygu-
lanmasmdan ileri geliyor. Batı
ile bizdeki insan haklannda bir
fark var. Bizde bir polis karako-
lunda bir insana kahve ikram
edilirse gazetede manşet olur,
Batı'da kötü muamele yapıhrsa
manşet olur. Bu farkı ortadan
kaldırmamız lazun. Bu hiçbir
zaman kanuni mesele değil, po-
lisin eğitimi meselesidir, kültür
meselesidir. Batı'nın da bize bu
eğitimi vermemiz için teknik,
mali yardım vermesi lazım.
Batı'dan gelen heyetler çoğu
zaman karakollardaki durumu
öğrenmek için Diyarbakır'a gi-
diyor. Ben onlara diyorum ki ni-
ye zahmet edip Diyarbakır'a gi-
diyorsunuz, gelin Beyoğlu'na
gidelim. Devletin bir işkence
politikası ohnamasına rağmen
polisin ve jandarmanın eğitim-
sizlikten doğan yanlış uygula-
ması var. Bu uygulama Batı'da
da var, bizde de var. Batı'da ade-
di az, bizde çok.
- Zihniyet değişimi için ulusal
program hazıriığında yapısal
değişim konulan neler olmah?
- İki noktayı geliştirmek gere-
kiyor. Birincisi Batı'da her şey
düzene bağlanmış. Bu düzene
herkes uyuyor ve herkes o düze-
nin bekçisi sayıyor kendisini.
Düzene uymayanın cezası var.
Bizde düzene bağlanmış pek az
şey var. Düzene uymama için
vatandaşta bir direnme var. Ka-
nuna karşı hile buhnayı zekârru-
zın bir dehası zannederiz. Üçün-
cüsü de uymayanın cezası yok.
Uymayanın iki türlü cezası olur.
birisi kanuni ceza, ikincisi hal-
km tepkisi. Bizde halkın tepkisi
yok ve bir polis suçluyu alıp gö-
türürken vatandaş onu polisin
elinden kurtarmaya çalışır.
Türkiye'de sivil toplum örgüt-
leri (STÖ) tam tesekkül etmedi.
STÖ'lerin ohnadığı ülkede de-
mokrasinin kurulması mümkün
değildir. Şimdi biz askerleri dev-
let idaresine müdahalede bulu-
nuyorlar diye kınıyoruz. Asker-
lerin etkili olması acaba onlann
gücünden mi, sivil otoritenin za-
yıflığından mı, Türkiye'deki
STÖ'lerin yeteri kadar güçlü ol-
mayışından mı? Bizde STÖ de-
diğimiz şeyler kanun tarafindan
kuruhnuş ve devlet tarafından
kontrol edilen derneklerdirveya
ticaret odalandır. Barolar da
böyle. Bunlar STÖ değil. Dev-
letle hiçbir ilişkisi olmayan, hal-
kın gönüllü yardımıyla kurul-
muş ve kendi konusu dışına çık-
mayan kuruluşlar STÖ'dür.
Devlet dışı kuruluşlardır.
ABD'ye AK heyetı olarak 6
defa gittik. Orada 15 toplantıya
götürdüler, bunun 3 tanesi res-
mi tesekkül, gerisi STÖ'ler. Bu-
menlik ilkesinin değistirilmesi
gerektiğine ilişkin görûşleri na-
sıl değerlendiriyorsunuz?
- Egemen devletin ortadan
kaldınlması diye bir şey yok.
Egemenliğin tarifi değişiyor.
Anayasamızda milletlerarası
anlaşmalan anayasa maddesi
olarak kabul etmek suretiyle biz
zaten bu fedakârlığı yapmışız.
Ama nimetlerini görmüyoruz.
Yeni baştan egemenliğimizden
vaz mı geçeceğiz, geçmeyecek
miyiz diye tartışmamızda bir
mana yok. Fakat bunu yapmış
olmamıza rağmen biz egemen-
liğimizi onlarla birleştirmenin
mahsulünü alamıyoruz.
- Mali yardımlar gibi mi?
- O en basiti. Mali yardunlar
dışında en azından eşit muame-
le. Vize konulması dahi insan
haklanna, anlaşmalara aykın.
- AB Ue ilişkilerin eşitlik ve
talist tran rejimi Avrupa'ya gi-
der." "Bunlarla bizi ahn" diyo-
ruz. Bunlar bizim Avrupa'ya
entegre ohnamızın yeterli kanıt-
lan değil. Daha geniş, kültürel
bağlarla ilişkileri olması lazun.
Öyle ki Batı Türkiye'yi almadı-
ğı zaman bir şeyler kaybetmeli.
Nedir bu; ekonominin, kültürle-
rin, menfaatlann entegre ohna-
sı. Bugün askerimize ihtiyacı
olmadığı zaman tezimizin hiç-
bir değen olmaz. •'Ben ihtilafla-
n arökolacakgormü\oruın. as-
keri katkunza da o kadar önem
vermiyorum" dediği zaman or-
taya koyacak başka kozumuz
yok. Öyle olmahyız ki Türki-
ye'yi dışladıklan zaman ekono-
mik, kültürel menfaatlan zede-
lenmeli. Kendi içlerindeki en-
tegrasyonu zedelenmeli. Bunu
maalesef yapmıyoruz.
- Bunun nedenini neye bağh-
• "Avrupa'nm standartlanna uygun bir Türkiye
oluşturmak bir insanın doğumu gibidir. Türkiye'nin
bütün Asya'ya ve Ortadoğu'ya açılan bir demokrasi
koridoru olması lazım."
• "Etnik meseleler, demokratik çözümler içinde
halledilir. Ya Batı'nm ölçütlerini aynen alacağız
veya diyeceğiz ki bizim rejimimiz kendine göre
budur."
gün Batı demokrasisi STÖ'le-
rin üzerinde durur. Bizde Der-
nekler Kanunu STÖ'lerin ku-
ruknasına hem mânidir, pasifi-
ze eder hem de STÖ'ler devlet-
ten yardım alarak yaşamayı dü-
şünür. Işte bunlar demokrasimi-
zin zaafıdır.
- Ulusal programa katkılan-
nın zayıf olmasuun nedeni bu
mu?
- Ulusal programda katkılan
olmuyor. Zaten bunlar devlet ta-
rafından güdümlü olduğu için
devletin tezlerini müdafaa edi-
yorlar. tkincisi de ideolojik yak-
laşımlarda bulunuyorlar. Üçün-
cüsü demokrasiye katkısı olma-
dığı için parlamentoyla, parti-
lerle kopuk teşkilatlar. Katkısı
nasıl olsun.
- AB'ye üyelik sürecinde ege-
karşılıkuk çerçevesine oturtul-
masuıda zoriuk yok mu?
- Bizim tutumumuzdan do-
ğan zorluklar var, onlann bize
karşı tutumundan doğan zorluk-
lar var. Bize diyorlar ki, siz ta-
ahhütlerinizi yerine getirmiyor-
sunuz. Hakikaten getirmiyoruz.
Getirmeyince masaya boynu
eğik oturuyoruz. ikincisi de Ba-
tı boynu eğik oturduğumuz için
çifte standardını bize uyguluyor.
Bu yüzden aramızdaki müzake-
reler bir sağırlar diyaloğuna dö-
nüyor.
Biz Batılılaşmayı yanlış bir
tez üzerine oturtmuşuz. Diyo-
ruz ki "NATO'nun ikinci büyük
kuvvetiyiz, AvrupaŞi biz müda-
faa ediyoruz, biz olmasaydık ko-
münizm Afiika'ya giderdi, bu-
gün de biz olmasak fundamen-
yorsunuz?
-1850'den sonra yeni bir kon-
sept geliştı Türkıye'de. O da şu:
Diplomasi eskiden iki devletin
birbirleriyle olan ilişkilerinden
ibaretti. Dışişleri bakanlan kar-
şılıklı otururlar, meseleleri halle-
derlerdi. 185O"den sonrayeni bir
konsept çıktı: "patiamenter de-
mokrasi" Meselelerin parla-
menterler yoluyla halledilmesi.
BM, AK, NATO konseyi bunun
bir misali. Hatta AB de bunun
bir misali. 2000 senesinden iti-
baren buna bir unsur daha ilave
cdıldı. o da "halk diplomasisi"
Bunu geliştirmediğımiz müd-
detçe demokrasiyi geliştireme-
yiz ve Avrupa'ya entegre olama-
yız. Tüccanmız Avrupa tücca-
nyla, hâkimimiz Avnıpa hâki-
miyle, parlamentomuz AP ile bir
araya gelmediği takdirde Türia-
ye Avrupa'ya entegre olamaz.
- AGSK'nin karar mekaniz-
masından dışlanma bunun bir
parçasımı?
- Bu ABD ile Fransa arasın-
daki ihtilaftan doğuyor. Fransa,
ABD'nin Avrupa'daki askeri
üstünlüğüne tahammül edemi-
yor. Fransızlann tezi, Fransız
medeniyetinin lisamyla, tekno-
lojisiyle dünyada en güçlü ol-
duğu yönünde. Bu yüzden NA-
TO'nun askeri kanadına girme-
diler. DeGauüe'üntezibu. Şim-
di Fransa NATO'da ABD'li ku-
mandanın emrinde bir Fransızı
görmek istemiyor. Asıl sebebi
bu. Fakat buna rağmen Avru-
pa'nm gücü, NATO olmaksızın
kendine yetmiyor. Öyle olunca
bir ara yol denemek istiyor:
"Hem ordumu kuracağun, la-
zun olduğuzaman sendenalaca-
ğım, olmadığı ?am^n kendi ba-
şıma yürûrûm."
Avrupa, NATO'ya muhtaç ol-
madan ordusunu kurar, kendi
imkânlanyla kriz yönetimi ya-
parsa ne bizim, ne ABD'nin di-
yeceği var. Ama benim seneler-
den beri birikimim olanbir kay-
naktan kuvvet aktararak bunu
yaptığı zaman elbette bizim de
mutlaka karar mekanizmasmda
sözümüz olması lazım. Buna
hayır diyemiyorlar, ama "Efen-
dim bir formül kurduk, buna
uymuyor" gibi suni gerekçe ge-
tiriyorlar.
Avrupa ile ABD arasmda far-
kı anlatan bir rapor hazırlandı
Batı Avrupa Birliği'nde. Raka-
mı yanlış hatırlamıyorsam, dün-
yada 43 tane gözlem istasyonu
var. Bunun 41 tanesi ABD'ye
ait, 2 tanesi Avrupa'ya ait. Bu
kadar büyük teknoloji arasında
Avrupa'nın kendi ordusunu kur-
ma işi amatörce bir hevesten
ibaret. Bu psikolojik bir sebebe
dayanıyor, askeri bir gerekçeye
dayanmıyor. Çünkü bütün Av-
rupa ülkelerinde askeri harca-
malar kısıhyor, asker sayısı kı-
sıhyor, silaha yatınlan para
azaltılıyor. Türkiye bu tutuma
karşı kendi hakkını savunuyor.
BİTTİ
SlFIR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar9yahoo.com
19 Aralık günü sabaha karşı
başlayan "hayafa dönüş" ope-
rasyonu çok kanlı oldu. Ailele-
rin, avukatlann veTBMM insan
Haklan Komisyonu üyelerinin
anlatımlarıyla F tipi cezaevle-
rinde ölüm oruçlan da sürüyor,
baskılar da. Bu yazıyı yazarken
Avukat Ayşe Kahraman geldi.
Kardeşi Fevzi Tekin Ümraniye
Cezaevi'nden Edirne F Tıpi Ce-
zaevi'ne nakledilenlerden. Ay-
şe Kahraman, kardeşinin da-
yak yediğini, hakarete uğradı-
ğını ve bu kötü muamelenin de-
vam ettiğini söylüyor. Avukatı
ve kardeşi olarak görüştüğü
Fevzi Tekin'le ilgili şu saptama-
larda bulunuyon
"I.Solgözde geniş bir mor-
luk ve şişlik. 2. Tüm vücutta
morluk ve şişlikler. 3. Operas-
yonda atılan gaz bombalannın
sonucu ses kısıklığı, ciğeıierde
doluluk, sürekli balgam çıkar-
ma, nefesalmada zoriuk veya-
nıklar. 4. Yaşanan vahşetin ve
ölüm korkusunun yarattığı rvh-
sal travmaya bağlı bakışlar. 5.
Halen açlık grevinde olan tu-
tuklu kardeşim, marvz kaldığı
bütün bu işkence ve kötü mu-
Medyanın 'Operasyon' Performansı
amele sonunda iki gün yata-
ğından kalkamamıştı. ...Ceza-
evi doktohannın da gayet ilgi-
siz ve meslek etiğine yakışma-
yan davranışlar sergiledikleri,
zor durumdaki yaralı, tutuklu
ve hükümlülere gerekli müda-
haleyi yapmadıklan gibi, 'Açlık
grevini bırakmazsanızsize yar-
dım edemeyiz' şeklinde tehdit-
te bulunduklan, tarafımdan öğ-
reniimiştir."
Banş'ın annesi Ayşe Yıldı-
nmtelefondaağlıyordu. "Has-
tahanede ölü gibiyatıyohar. Ne
olur bir şeyler yapın" diyordu.
Emekli öğretmen Süleyman
Aslan'ın oğlu Cenker Aslan
da Edirne F Tipi'nde. Cenker,
Ulucanlar'da ağır yaralanmıştı.
Süleyman Aslan, oglunun ölüm
orucuna başladığını söyledi.
Bu arada F Tipi'ndeki kötü mu-
ameleyi protesto için Gencali
Karabulut'un kendisini yaktı-
ğını ve ağır yaralı olarak revire
kaldınldığını aktardı.
• • •
Cezaevlerinde yaşananlar
Türkiye'nin demokrasi, insan
haklan, özgürlükler konusun-
daki geleceğini etkileyecek bir
sorun. Cezaevlerinde yaşanan-
ları görmezden gelmek, bu ko-
nuda duyarsız kalmak müm-
kün mü? Orada baskılann sür-
mesini sağlayan sistem, bütün
toplumu da cendereye sıkıştı-
nyor. Bizgazetecilerin, bu bas-
kıyı görmesi ve eleştirmesi ge-
rekiyor. Devieti savunmak, hak-
sızlığı savunmak değildir. Çün-
kü haksızlığa başvuran bir dev-
let, iyi bir devlet değildir, bütün
topluma da zarar verir.
Medyanın, ilk günlerde ope-
rasyonu yapan güçlerin söyle-
diklerini, karşı tarafı dinleme-
den gerçekmiş gibi aktarması
ve o söylenenlerden yeni yo-
rumlar üretmesi yanlıştı. Bu
yanlış, halen sürdürülüyor. Aile-
lerin, avukatlann tanıklıklan, ne
yazık ki Cumhuriyet ve Radikal
gazeteleri dışında hemen hiç
yer almıyor. Çok satan gazete-
ler, ortaya çıkan yeni verileri
sanki yokmuş gibi görmezden
geliyor.
Bizim gazeteciler olarak bun-
ları tartışmamız gerekirken,
operasyon öncesi bir kanalda
başlatılan tartışmaya, değeıii
meslektaşım, arkadaşım Ya-
vuz Baydar da katıldı. Neydi
bu tartışma: "Gazeteciler ara-
bulucu olmalı mı?" Önce şu
noktada anlaşalım: Oraya gi-
den 5 kişi, gazeteci veya yazar
olduklan için veya bu kimlikle-
ri nedeniyle gitmediler. Oraya
bir işadamı da, ünlü bir sinema
oyuncusu da, sıradan bir yurt-
taş da gıdebilirdi.
Bizim gitmemizin nedeni, her
iki tarafın da kurulacak diyalog-
da bizi "güvenihr" kabul etme-
leriydi. Çünkü, Bakanlık ve içe^
ridekiler, bazı kurum ve kişileri
istemediklerini daha önceden
söylemişlerdi. Biz Adalet Ba-
kanı ile Başbakan'ın daveti ve
içerideki tutuklu ve mahkûm-
lann da bu isteğe katılması so-
nucu gittik.
O görüşmeye gazeteci ol-
duğumuz için gitmedik. Gaze-
teci olmasak da giderdik. In-
sanlann yaşamı söz konusuy-
du. Keşke etkili olabilseydik
de iş bu noktaya varmasaydı.
Ortada gazetecilik mesleğiyle
ilgili tartışacak bir sorun oldu-
ğunu da sanmryorum. öyle
inanıyorum ki Yavuz Baydar
1
!
da bu işin banşçı çözümüne
yardımcı olarak davet etseler-
di, "hayır" diyemezdi. Yann bu
işin banşçı çözümüne katkıda
bulunacağıma inansam ve da-
vet alsam yine giderim. Gaze-
teci olduğum için değil, insan
olduğum için. Tartışmayı da
çok gereksiz ve anlamsız bu-
luyorum.
Tartışacaksak, gazeteciliği,
devletten ve işadamlanndan
kredi almak amacıyla şantaj va
aracılık olarak kullananlan tar-
tışalım. Tartışacaksak, günler-
dir yalan habere yer veren ga-
zeteleri, emir komuta zinciri
içinde militanlık yapan gazete
manşetlerini ve bunu yapan
gazetecileri tartışalım. Gazete-
cilik mesleğinin en kötü günle-
rini yaşryoruz. Çok kötü şeyler
oluyorve çoğunluksesini çıka-
ramryor. Üzülüyorum...
GLOBALPOLİTİKÜLTÜR
ERGtN Y1LDIZOĞLU
200Ve Girepken - III: Sol
Geçen yıl sol, küresel düzlemde, tekrar tarih
sahnesine çıktı. Seattle olaylannı, yenileri izleme-
miş olsaydı bu saptamayı yapamazdık. Ama artık,
solun yine tarihsel bir kavşakta olduğunu söyle-
yebiliriz. Şimdi, sol geçen yılki dinamizminin üze-
rinden yeni bir yükselme dönemine girebilecek
mi? Yoksa hâlâ üzerinde taşıdığı "eski kostümle-
hn" etkisiyle önüne atılan "değişiklik" görüntüle-
rinin çekiciliğine kapılarak "rönesansını" bir baş-
ka mevsime mi erteleyecek?
1968-90 arasında, sol önündeki iki "seçene-
ğin", Stalinizm-Maoizm ile sosyal demokrasi-
nin iflas ettiğini gördü, ama her ikisine karşı, ken-
dine yeni ve etkin bir yönelim kuramadı. 1990'la-
ra geldiğimizde bu "seçeneklerin" her ikisi de ar-
tık "miş" gibi davranmayı geride bırakmış, doğa-
lanna uygun biçimler almışlardı. Stalinizmin ege-
men sınıflan, krizi aşmak için, sosyalizm fantezi-
sinden birkaç ay gibi kısa zamanda vazgeçerek
baş döndürücü bir hızla "serbest piyasa ekono-
misi" seçeneğini benimsediler. Sosyal demokrasi
ise Thatcher-Reagan neo-liberalizminin artık
taşımakta zoriuk çektiği "serbest piyasa" bayra-
ğını ve onun misyonunu devralarak yoluna devam
etti. Solun karşısında ise postmodernist felsefe
panayinmn, illüzyonistlerinin, sosyalizmi Stali-
nizmle eşitleyerek gündemden çıkaran "e! çabuk-
luğu marifet" animasyonlannı seyretmekten baş-
ka bir seçenek kalmamıştı adeta: "Sol artık yenil-
mişti!" Solcular, bunu kabul etmeli, kendilerini boş
yere kapitalizmin düz dünyasının ufkunun ötesi-
ne atmaya çahşmamalıydı, zira bu ufkun kryısın-
dan boşluğa düşmek kaçınılmazdı...
Şimdi, solun yine bir kavşağa geldiğini, dünya-
nın yuvariakolduğunu hatıriayarak kapitalizmin uf-
kunun ötesine geçmeye hazıriandığını söylemek
mümkün. Gerçekten de sol, tarihi boyunca hep
"yaşamsal konular" karşısındaki seçenekler te-
melinde oluşan kavşaklardan geçerek yoluna de-
vam etti. 1848 devrımlerinin yenilgisinin arkasın-
dan sol anarşizm ve sosyalizm arasında bir ter-
cih yaptı ve yoluna devam etti. I. Dünya Savaşı'na
gelindiğinde, aynm noktası milliyetçilik ve en-
ternasyonalizm arasında oluştu: Sol, reformist
ve devrimci olmak üzere iki kanada aynldı, yolu-
na devam etti. İki savaş arası dönemde solun sos-
yal demokrat kanadı, reformizmi de terk etti ve
II. Dünya Savaşı'ndan sonra kapitalizmi koruma ve
düzenleme görevini üstlendi. Solun devrimci ka-
nadı ise 1924-36 arasında, Stalinist tek ülkede
sosyalizm ile sürekli devrim tezten eksenınde
bölündü. II. Dünya savaşı ertesinde dünya birbiri-
nin simetriği iki hegemonyacı bloka bölündüğün-
de, sol SSCB'nin (ve benzeri rejimlerin) doğası
üzerine, bir türiü karar veremediği, sosyalizm adı
altındatüm sosyalist prensipleri iğfal eden bu gro-
tesk rejimlere karşı çıkamadığı, onlarla siyasi ide-
olojik bağını kesemedıği için de, bu bölünmenin
üzerine kendine yeni bir yönelim kuramadı, çeşit-
li arayışlar içinde gidip geldi. Bu yüzden, 1990'lar-
da Stalinistler ve düzenlemeci sosyal demokrat-
lar, postmodernizmi keşfederek "sağ-sol aynmı
bitti", "ideolojilerin sonu geldi" ideolojisinde bu-
luştuklannda, solun sesi cılız kaldı, duyulmadı.
Bu kez solun önünde duran aynm noktası küre-
selleşmenin doğası ile ilgili. Görünüşte sol, küre-
selleşmeye karşı çıkıyor. Ama çoğu zaman oldu-
ğu gibi bu kez de görüntü yanıltıcı. Aslında, solun
bir kesimi küreselleşmeyi, üretici güçlerin toplum-
sallaşması (dolayısıyla uluslararasılaşması) süre-
ciyle kanştınp kapitalizmin evriminin bir sonucu,
doğal, engellenemez bir "gelişme" olarak görü-
yor. Solun diğer bir kesimi ise küreselleşmeyi ka-
pitalizmin yapısal krizinin dışa vurumu, mali ser-
mayenin kriz yönetme politikalannın bir ürünü,
siyasi olarak inşa edilen bır sureç olarak görüyor.
Bu kesim açısından küreselleşmenın engellenme-
sinin önünde, bunu dayatanların, propaganda-
sından ve zorbalığından başka bır engel yok.
Solun bu kesimi, küreselleşmenin geçen yüzyılın
başındaki gibi, yine kendi çelişkileri altında çöke-
rek dünyayı büyük bir felakete sürükleyebileceği-
ni biliyor. Görünüşte her iki kanat da, küreselleş-
menin emperyalizmin yeni biçimi olduğunda an-
laşarak küreselleşmeye karşı çıkıyor gibi görünü-
yor. Ancak, küreselleşmeyi kaçınılmaz bir gelişme
(hatta solun tüm tarihsel teorik birikimini hıçe sa-
yarcasına, bir üretim biçimi değişikliği) olarak sap-
tayanlann, dönüp dolaşıp küreselleşmeye uyum
sağlamayı, yumuşak iniş yapmayı, dığer bir deyiş-
le "emperyalizm" olarak saptadıkları bir şeye
uyum sağlamayı, onunla uzlaşmayı önermeleri
dikkati çekiyor. ılginçtir, "emperyalizmle" uzlaş-
mayı öneren bu görüş, dün de SSCB'nin sosya-
list olduğunu savunuyordu. Buna karşılık, küre-
selleşmeyi tümüyle reddeden, kapitalizm ufkunun
ötesine geçmeye çalışanlann ise, dün SSCB'ye
eleştirel yaklaşan bir gelenekten geldiği görülü-
yor. Bu da bir önceki yol ayrımının hâlâ tamamlan-
mamış olduğunun bir başka göstergesi.
Sol 2001 yılına işte böyle bir kavşakta giriyor, a-
ma üzerinde hâlâ bir türlü çıkarıp atamadığı eski
kostümler var. Halbuki karşısındakiler, Tomasi di
Lampedusa'nın Leopar romanındaki "Her şeyi
yeniden düzenleyin ki hiçbir şey değişmesin" öne-
risine uygun olarak kollan sıvadılar bile. Sanınm
önümüzdeki dönemde, IMF ve Dünya Bankası'nın
"reformistlehyle", küreselleşmeye uyum sağla-
mayı öneren solculann, insan haklan, demokrasi
dahil, hemen tüm değişikliklerin ve gelışmelerin
kaynağını gelişmiş kapitalist ülkelerin (şimdi küre-
selleşme) inisiyatifinde gören bir oryantalizmde
buluştuklanna şahit olacağız. Yalnızca, kapitaliz-
min ufuklannın ötesine bakmak için değil, ama
ulusal bağımsızlık, kalkınma ve demokrasi konu-
lannda da gerçek öneriler üretebilmek için, bu or-
yantalizmden uzak durmak gerekiyor!
KARASU ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Esas: 1998/146 '
s
'
Karar: 2000/170
Karasu Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 22.06.2000
tarih, 1998/146 esas, 2000/170 karar sayılı ilamı ile da-
vacılar Mehmet Yıldınm, Cemal Barut \ekih A\. Tu-
ran Şen'in davalı Hüseyin Bozbay aleyhine açılan şufa
nedeniyle tapu iptali ve tescil davası davaıun kabulu ile
dava konusu Denizköy Camıtef>e mevkii, pafta 24. par-
sel 2632'de kayıtlı taşınmazda 4'20 oranında paydan
bulunan davah Hüseyin Bozbay'a ait tapudaki işbu hıs-
sesinin tapu kaydının iptali ile 4/20 hissesinin davacüar
adına tapuya tesciline.
Şufa bedeli olarak mahkeme veznesıne yatınlan
15.992.200.000.- TL'nin hükmün kesinleşmesi halinde
davalıya ödenmesine... Basın: 75742