Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURtYET 3 OCAK 2001 ÇARŞAMBA
14 kultur@cumhuriyet.com.tr
'21.Yüzyılın Görüntüleri' başlıklı belgesel film festivali Selanik'te mart ayında başlayacak
YıtqjgideııbeüeJdeıicMtııtınakASLISELÇUK
İlki 1999'da Selanik'te yapılan '21.
Yüzyıhn Görüntüleri' üstbaşhklı bel-
gesel film festivali, Yunan Kültür Ba-
kanlığı ve Uluslararası Selanik Film
Festivali ile birlikte gerçekleştirilen
bir kültür olayı. Festivali, aynı zaman-
da Yunan televizyon ağı NET de des-
tekliyor.
21. Yûzyılın Görüntüleri etkinliği
hem uluslararası hem de bölgesel an-
lamda belgesel film üretimi için önem-
li bir girişim. Festivalin temel çıkışı,
genç film yapımcılanna belgesel fil-
min tüm olanaklarını kullandırabil-
mek, belgesellerin daha geniş kitlele-
re ulaşmasını, araştırma ve saptama-
ya özendirmeyi amaçlamak. Böyle-
ce, yiten tarihi bellekleri de diri tut-
mayı sağlamak.
îki yıldır, Yunanistan'ın ikinci bü-
yük kenti, tarihi açıdan Balkanlar'ın
kesışme noktası sayılan, sosyal ve kül-
türel gelenekleri bünyesinde banndı-
ran Selanik'te düzenleniyor bu festi-
val. Zengin programıyla yerel halkın
sürekli içten ilgisiyle karşılaştı. Her yd
on ıki binden fazla katılımcı, filmle-
n izledi. Ulusal ve uluslararası basın
bu gerçekten önemli etkinliğe sayfa-
lannda geniş yer ayırdı.
Bu yıl 5-11 Mart 2001 tarihlerinde
üçüncüsü yapılacak olan Selanik Bel-
gesel Film Festivali, 1999'da belırle-
nen ana ilkelerçerçevesınde düzenle-
niyor. Yetmişten fazla yabancı ve yer-
li yapım, etkinlik boyunca film ya da
video olarak izleyicıye sunulacak.
'21. Yüzyıhn Görüntüleri' ana baş-
lığı altında düzenlenecek olan 3. bel-
gesel festivali, 41. yılını kutlayan Ulus-
lararası Selanik Film Festivali'nın ye-
ni bir parçası olarak gerçekleştiril-
mektedir.
Festivalin 'New Horizons' (Yeni
Ufuklar) bölümünün tanınmış yöne-
ticisi Dimitri Eipides. belgesel festi-
valinin de kurucusu ve yöneticisidir.
Dikkat çekici bölûmler
Bu yıl yer alan dikkat çekici bölüm
adlan festivalin zenguıliğinin de bir ka-
nıtı:
- Views of the World'de (Dünyaya
Bakışlar) sosyal açıdan belirleyici,
önemli konular var.
- Portraits-Human Joumeys'de (Port-
reler-tnsan Yolculuklan) kültürel, sos-
yal, tarihsel gelışmeler ve bunlara in-
sanlann yaptığı önemli değişken kat-
kılan vurgulayan çalışmalar yer alıyor.
- Recording our Memory (Belleği-
mıze Kaydetmek) bölümünde sosyal
ve tarihi yapının gerçekleriyle kanıt-
lan sunuluyor, sosyal ve tarihsel kö-
kenli önemli tanıklıklar sergileniyor.
Festivalin özel tema başlıklan da
şunlar:
'Güney', Yönetmen Chantal Akerman, Fransa-Bdçika. 'Üzülerek Bildiririz kLJ, Yönetmen Barbara Sonneborn, ABD.
'Yapayalnız' Yön. Dimitri Kabakov.
- Political Issues and Opinions'da
(Politik Tartışmalar ve Fikirler) yakın
Yunan siyasi tarihini anlatan Yunanlı
belgeselcılerin yapımlan var.
- Iranian Themes'de (Iran Motifle-
ri), Iran'ın köklü tarihini irdeleyen,
gelenek ve göreneklerinin zenginli-
ğini yansıtan çalışmalar yer alıyor.
- Country in Focus: Yugoslavia (Mer-
cekteki Ülke: Yugoslavya) çağdaş Yu-
goslav belgesel filmlerinden oluşu-
yor.
- Music Documentaries (Müzik Bel-
geselleri), modern müzik üzerine ya-
pılmış bir güldeste, bir belgeseller an-
tolojısi.
Toplu gösteriler ve özel etkinlikler-
• Bu yıl 5-11 Mart
2001 tarihlerinde
üçüncüsü yapılacak
olan Selanik Belgesel
Film Festivali'nde
yetmişten fazla
yabancı ve yerli yapım,
etkinlik boyunca film
ya da video olarak
izleyiciye sunulacak.
Festivalin özel tema
başlıklan şunlar: 'Politik
Tartışmalar ve Fikirler', ^tran
Motifleri', 'Mercekteki Ülke:
Yugoslavya' ve 'Müzik
Belgeselleri'. Toplu gösteriler
ve özel etkinliklerde, Yunan
belgesel üretimindeki son
çalışmalar, seçkin yabancı ve
Yunanlı film yapımcılarının
portreleri var. Festivalin en
iyilerini ulusal ve uluslararası
basın üyeleri belirliyor.
de, Yunan belgesel üretimindeki son
çahşmalar, seçkin yabancı ve Yunan-
lı film yapımcılarının portreleri var. Ta-
nınnnş belgeselcı Albert Maysks'ın ça-
lışmalan da izleyicıye sunulacak. Yö-
netmen Maysles, sinema sanatına yap-
tığı katkılanndan ötürü özel bir ödül-
le onurlandınlacak.
Seminerler ve yan etkinliklerde, ta-
nınmış bir ıletişim uzmanıyla telekon-
ferans yöntemıyle 'The Language of
NewTechnologies' (Yenı Teknolojıle-
rin Dili) başlıklı ilginç bir sunum ya-
pılacak. 1999'da ılk defa Noam
Chomsky ile başlayan bu etkinlik, fes-
tivalin bütünleyicı ve çok önemli un-
surlanndan bin oldu.
'Dost Kalpleri Severim Markos Vamvakaris'- Yön.Yorgos Zervas, Yunanistan
Avrupa Belgeseller Ağı EDN (Eu-
ropean DocumentaryNetvvork) ile Yu-
nan Medya Masası (Media Desk Hel-
las) işbirliğıyle düzenlenecek olan
Balkan Toplantısı'nda festival düzen-
leyicileri Yunanistan'la bölgenin öte-
ki ülkelerinin işbirliğini geliştirmeyi
amaçhyorlar.
Belgesel Pazan (Doc Market) bel-
gesel filmler ıçin dağıtım olanaklan-
nı sağlamak, özellikle televizyonlara
satış şanslannı Balkanlar'da ve Doğu
Avrupa ülkelennde geliştirmek ama-
cıyla kuruluyor.
Bu pazan ulusal televizyon ağı NET
düzenhyor.
Festival filmleri Olympion Sinema
Kompleksi'ndeki Olympion I ve Pav-
los Zannas salonlannda meraklılany-
la buluşacak. Bu henüz çok genç, fa-
katetkin festivalin gerçekleştiği Sela-
nik kenti, bölgede oynadığı tarihsel
rol ve sosyal gelenekleriyle tanınıyor.
Aynca çok önemli bir üniversiteye,
Selanik Üniversitesi'ne de ev sahip-
liği yapıyor. Bu üniversite festivale
genç. dıkkatli bir seyırcı kitlesi ka-
zandınyor.
Festival bitiminde ulusal ve ulusla-
rarası basın görevlılen festivalin en
iyi ulusal ve uluslararası filmlerini oy-
lanyla belırliyorlar. Bu yılki sonuçlar
da festivalin son günü olan 11 Mart'ta
açıklanacak...
Leyla Ipekçi'nin 'varoluşçu simgeler' taşıyan yeni romanı 'Ilk Kötülük' suç olgusunu irdeliyor
Adem île Havva^ınn ıııirası.••MELTEM KERRAR
"Yeryüzündeki ilk çocuklar olan
Habil ve Kabil dahil her çocuk, Âdem
ve Havva 'nın suçluluk duygulanm ta-
şıyan genleresahip doğar. Bu, suç un-
suru oluşmadan öncesine davanan kö-
tülüktür, ilk kötülük. Mükemmeliyetm
bedelı olan kötülük..."
Leyla İpekçi 'Maya' ve 'Sinan'ın
Mayası'nın ardından Remzi Kitabe-
vi'nden çıkan son kitabı 'ÜkKötülük'le.
üçlemesini tamamladı. İlk iki kitabın-
da, Maya ve Sinan'ın öykülerini anla-
tan İpekçi, bu kitabında iki kahrama-
nını 'başka' insanlan da araya katarak
bir araya getiriyor.
'Hepimiz suça gönüllü ortağız'
-'İlk Kötüluk'teçılaşnoktanızÂdem
ileHavva'nın Ukgünahı. Âdem ile Hav-
va'dan bu yana devam eden suç, en bü-
yük ortakhğunız mı?
LEYLA BPEKÇt - Âdem ile Havva,
ceza olarak cennetten kovulup ölumlü
birer insan olarak yaşamaya başladık-
lan ana dek, ne işledikleri suçun farkın-
daydılar, dolayısıyla ne de suçluluk
duygusuyla tanışmışlardı. Ama bu ilk
suçun faturasını tüm insanlar ödeye-
cekti. Çünkü her birimiz, hem suç iş-
leyebilen hem de kendi suçunun farkı-
na varabilen insanlar olarak yaratıldık.
Oysa bu, bizi ne suç işlemekten alı-
koydu ne de suçluluk duymaktan! In-
sanlığın ceza tarihinin başlangıcında
masumca işlenen bir suç vardı belki; ama
sonradan hepimiz gönüllü olarak bu
suça ortak olduk. Kendi isteğimizle,
inisiyatifimizle seçmeye devam ettik
suç işlemeyi. Bize suç işlettiren, aslın-
da Âdem ile Havva "dan miras kalan
suçluluk duygusu ve onun kaçınılmaz
oldugunu sezmemizdır. Bir anlamda, her
seferinde yeni suçlar işleyerek içimiz-
deki suçluluk duygusunu doyurmakta-
yız. Suçluluk duygusu iki şekilde ken-
dini dışa vurur; ya kendimize zarar ve-
ririz ya da karşımız-
dakine. Her iki du-
rumda da ilk suça
ortak olur ve kötü-
lük yapmayı sürdü-
rürüz.
-Kahramanlann
rastlantısal olma-
yanbiçimdeyoflan-
nm kesişmesi de or-
tak yazgmın sonucu
mu?
tPEKÇİ - Belki
romanda da tıpkı
hayattaki gibi hiçbir
şey rastlantı değil-
dir! Romandaki al-
u kahramanın, fark-
lı yollardan da gel-
seler, aynı yeıde bu-
luşacaklan kaçınıl-
mazdı. Neden ka-
çınılmazdı? Çünkü
yazar bunu alttan
alta okuyucuya sez-
dinyordu. Hayatta
da böyle değil mi-
dir? Sezgilerimizin,
beklentilerimizin,
korkulanmızın, arzulanmızın rastlan-
tı gibi görünen olaylan çağırmadaki
payını kim yadsıyabilir?
- Kutsal Idtapta Âdem ile Havva, ha-
yat ağacuun meyvesinden yedikleri an-
da ceza olarak hayat kazanıyoriar, np-
kı' tlk Kötülük'te Sinan veMaya'nın su-
çun ardından gelen 'yeni' hayatlan gi-
bi. Suç ya da kötülük bir başlangıç nok-
tası mı aslında?
İPEKÇİ - Âdem ile Havva'nın biz-
lerden en büyük farkı şuydu: Onlar ya-
saklanmış bir şeyi yaptıklannda bunun
adının suç oldugunu bilmıyorlardı. Na-
sıl mı öğrendiler? Cezaya çarptınldık-
lannda. Dolayısıyla şöyle sorabiliriz: Ce-
zaya çarptırılmadıktan sonra, suç ger-
çekten işlenmiş sayılabilir mi? Ama
"Insanhğın ceza
tarihinin
başlangıcında
masumca
işlenen bir suç
vardı belki; ama
sonradan
hepimiz gönüllü
olarak bu suça
ortak olduk.
Kendi
isteğimizle,
inisiyatifimizle
seçmeye devam
ettik suç
işlemeyi.
Bize suç
işlettiren, aslmda
Adem ile
Havva'dan miras
kalan suçluluk
duygusu ve onun
kaçınılmaz
oldugunu
sezmemizdir."
sonra, oraya yenı-
den ulaşana dek,
uzun, upuzun bir
yol var. Ve o yol
üzennde ıyılikle kö-
tülüğün tanımı, kut-
sal kıtaplar ve top-
lumdan topluma za-
man içinde değişen
suç ve ceza hukuk-
lan dışında, insanın
kendi 'kftabma' gö-
re yazılır.
Romandaki kah-
ramanlar da, öykü
boyunca kimi yerde
kendılerine, kimı
yerde de karşılann-
dakine ödetirler
suçlannın bedelıni.
Ve elbette işlerine
geldığı yerde bunun
farkına vararak, iş-
lerine gelmediğin-
de de kendi üzerle-
rinden sıyırarak.
Sonuçta, iyılikle kö-
tülüğün arasında 'fi-
lozofik' bir derece-
hemen ardından da şu soru gelir: Su-
çun işlendiğine karar verecek ve yar-
gılayacak olan hangi mercidir? Kim
ceza verme yetisine sahiptir Tann dı-
şında? Elbette insanın kendisi. Peki
kendimizi nasıl cezalandınnz? Yeni
suçlar işleyerek! Çünkü suçumuzun ar-
dında koskocaman bir suçluluk duy-
gusu yattığını sezmekteyizdir. Eh o za-
man ister istemez, adı 'İlk Kötülük'
olan bir romanda, öyküsü ne kadar 'va-
roluşçu' simgeler taşırsa taşısın, kutsal
kitaptaki Âdem ve Havva hikâyesine
doğru uzanabiliriz.
- Sinan veMaya'nm kaderieriAdem
ve Havva'nın 'cennetten kovuhış' imge-
sine de uyuyor»
İPEKÇİ - Cennetten kovulduktan
lendirme farkı dı-
şında bir zıtlık olmadığını da görürüz.
- Kitabın kişileri yazgdannı bir başı-
na yaşarken yazarısraıia araya ghiyor.
İDPEKÇİ - Bu, yazann bilinçli bir se-
çimiydi. Ama yazann müdahalesi olan
bölûmler bir altbaşlıkla aynldığı için,
okuyucunun tercihine kalmış okunup
okunmayacaklan.
- Bu ashnda kaderlerini biricik sa-
nan ve paylaştüdan ortak>ı
azgıdan ha-
bersiz insanlann yaşamlanna suç or-
taklan arama çabası mı?
İPEKÇİ - Kesinlıkle! Gördüğünüz
gibi, yazann kendisi de romanındaki ba-
zı kahramanlann suçundaki 'hafıfleti-
ci nedenler'i bularak, bazısında ise o
nedenleri daha da 'ağuiaşürarak' be-
liriemiş onlann kaderini. Tıpkı hayat-
ta karşımıza çıkan 'suçlular'ın kimisi-
ni kayınp kimisine daha acımasız dav-
randığımız gibi. Herhalde bu 'eşitiiksiz'
yaklaşımlanmız belırhyor bızım melek-
lerimızle şeytanlanmızın nerelerde ge-
zındiğinı.
Meleklerimizle şcytanlanmız
- Suç acık bir masumiyeti de berabe-
rinde getimor. Suçluluğu kabul ettiren
mi, yoksa bizi 'suçlu' yapan mı o masu-
mivet?
fPEKÇİ - Bızler, suç işleyene dek
masumduk diye düşünebiliriz. Ama
gerçekte bu kadar kolay mı bunu açık-
lamak? Hayatınızdaki trajedilere bak-
tığınızda, genellikle. size karşı suç iş-
lediği halde, kendinı masum sananlar
yüzünden neler çektiğinizı görürsünüz.
lşte benim sormak istediğim şu: İyi ni-
yetle davrandığını sanarak, bir başka-
sına kötülük yapabileceğini kendisine
hiç kondurmayıp en yakınlanna en bü-
yük kötülükleri yapanlar mı daha ma-
sumdur? Yoksa hiçbir cezaya çarptınl-
madıklan halde, karşısındakine kötü-
lük yaptığını fark ederek suçluluk duy-
maya başlayanlar mı? Hangi yolla in-
san, vıcdanmı sorgulamaya başlayabi-
lir sizce? Meleklerinin iyi niyetinden bu
kadar emin olanlar, bence meleklerini
şeytanlanyla tanıştınnaya cesaret ede-
memiş 'kaçak'lardır.
- Kalabauklariçinde kaybolup giden
insanlar, sonunda kutsal kitaptaki gibi
kendi kendilerinin yargıcı oluyoriar_
İPEKÇİ - Evet, burada geriye tek bir
şey kalıyor: Insanuı, kendisinin yargı-
cı olabilmesi; iyiyle kötü arasında sü-
rekli gidip gelirİcen kendinde 'sabit'ba-
zı değerler geliştirebilmesidir. Ama bu-
rada da dikkat etmek gerek. Suçlu ol-
duğunuzu bıldiğinız halde, cezalardan
kaçarak bedeli hep başkalanna ödet-
meye çalışanlardan mısnıız? Yoksa, suç
işlemediğiniz halde sürekii bir suçluluk
duygusuna maruz kalarak kendini affet-
meyi bir türlü beceremeyenlerden mi?
DEFNE GÖLGESt
TURGAY FtŞEKÇİ
Türk Sinemasının
Hayata Dönüşü
Sinemamız uzunca bir süredir içinde bulunduğu
bunalımdan çıkma yoluna girmiş görünüyor.
Ünlü yönetmenlerimizin, ne kendi gerçeklerine ne
de ülke gerçeklerine karşılık düşmeyen soyut kişile-
ri ve olaylan anlatma çabalan ortaya olumlu ömek-
ler çıkaramadı.
Nuri Bilge Ceylan'ın önce Kasaba,sonra da Ma-
yıs Sıkıntısı filmleri sıradan hayatlardan da önemli film-
ler yapılabileceğini kanıtlayan dönüm noktalan oldu.
Konu ve hayat zengini toplumumuzda yönetmen-
lerin gözü ve kulağı yeniden yaşadıklan topluma yö-
neldi.
Yeşim Ustaoğlu, Güneşe Yokuluk ile büyük kertt-
te yaşayan doğulu insana gerçekçi, insani bir yak-
laşım getirdi.
Geçen hafta peş peşe izlediğim DarAlanda Kısa
Paslaşmalar ve Balalayka filmleri sinemamızın ha-
yata dönüş sürecınin derinleştiği izlenimini uyandır-
dılar bende.
Serdar Akar, DarAlanda Kısa Paslaşmalar'da bir
mahalle takımı çevresinde, mahalle hayatını, insani
özellikleri öne çıkararak başanyla anlatmış.
• • •
Ali Özgentürk'ün sinema çizgisi, sinemamızın
80'lerden bugüne geçtiği sürece ayna görevi yapa-
bilecek denli önemli.
İlk uzun filmi Hazal (1981), geleneksel bir konuyu,
evrensel insan gerçekliği boyutlanna taşıyarak işte-
mesiyle başanlı bir filmdi.
Ardından gelen At (1984), büyük kentte arabacı-
lık yaparak oğlunu okutmaya çalışan bir babantn öy-
küsünü, kentle ve toplumsal yapıyla ustalıkla birleş-
tirmesiyle ve yönetmenin kendine özgü bir anlatım
dili kurabilmesiyle sinemamızın önemli ürünlerinden
biri oldu.
Bekçi (1985), Orhan Kemal'in Murtaza'sının fan-
tastik ögelerinin öne çıkanldığı, ama istenen sonu-
ca ulaşamamış bir çalışmaydı.
1987'deki Su da Yanar ile önceki yıl izlediğımız Mek-
tup'ta ise Ali özgentürk, kendi kışisel dünyasını da,
içinde yaşadığı toplumu da bir kenara itip çağın ki-
şisel filmleriyle ünlü büyük yönetmenlerine özenen
bir tavır içine girdi. Bütünlüğü olmayan, ne anlattığı
anlaşılamayan fitmlerdi bunlar.
Aynı yıllarda öteki önemli yönetmenlerimizde de
görülen bu eğilim sinemamızdan hem geniş kitlele-
ri hem de bu filmlerin seslendiği varsayılan aydınla-
nmızı soğuttu.
Şu sıralarda gösterimde olan son filmi Balalayka
ile Ali Özgentürk de hayata dönüyor.
İlginç bir konuyu, Doğu Avrupalı kadınlann fahişe-
lik yaparak para kazanmak için yurdumuza gelme-
lerini, bu olayın ardındaki toplumsal ve insani traje-
diyi işliyor. Olaylann geçtiği gerçek mekânlara, Do-
ğu Karadeniz kıyılanna uzanarak.
Balalayka sıcak bir film. içinde hayatın sıcaklığını
taşıyor. Bunu seyircisine de duyurabiliyor. Bu ne-
denledegüzel bir film.
Kimi sahneler olağanüstü etkileyici: Bir genç ka-
dının otobüse bınmeden önce sankjığı sevdiğine, 'Ba-
na gitme de, gitme de" diye yalvarması, tahta ba-
cakiı genç kızın fahişeliğe hazjrlanıri<en annesinin
gelinlik elbisesini giymesi gibi.
Birfilmde oyunculann, müziğin, mekânın ne den-
li önemli olduğu da bu filmle bir kez daha görülüyor.
Rus oyunculann oyun güçleri, senaryonun da kat-
kısıyla kadınlan kimliksiz bir sürü olmaktan çıkanp
her birini ete kemiğe bürünmüş kişiliklere dönüştü-
rüyor. Her birinin ayn bir öyküsü, dünyası olmasıyla
film zenginleşiyor, derinleşiyor.
Müzik, filme büyük katkı sağlıyor. Her biri birer gü-
zellik simgesi olan genç kadın oyunculann yüzün-
deki yaşam coşkusu, Doğu Karadeniz kıyılannın ya-
n tropikal yeşilliklerinin görüntüleriyle birîeşiyor.
Doğasıyla, insanıyla hayat, yönetmenin elinden
tutmuş bu filmde.
Dileyelim bir daha bırakmasın.
Bizlere insan olduğumuzu, başka insanlaria bir
arada yaşadığımızı, başkalannın mutluluğunun ya
da mutsuzlugunun bizim de mutlulugumuz ya da mut-
suzluğumuz oldugunu anımsatan filmler yapsın.
Sinemamızın da, toplumumuzun da buna gerek-
sinimi var.
Fpanso sinemasma DVD koruması
• PARİS (AA) - Fransız hükümeti, sinema sanatı
ve sektörünü korumak amacıyla yeni yıldan
itibaren koruma tedbirleri uygulamaya koydu.
Buna göre, sinema fılmlen bu ülkede ilk
gösterime girdiği tanhten ancak altı ay sonra
dijital işlek disklerdeki (DVD) formunda piyasaya
sürülebilecek. Kararname, Fransa'nın kültür
bakanı Catherine Taska tarafından 24 Kasım'da
imzalanmıştı. Fransa'da nüfusun yüzde 56'sı en
azından yılda bir kez sınemaya gidiyor, geçen yıl
yaklaşık 154 milyon adet sinema bıleti satıldı ve 5
bin sinema salonu 6 milyar frank (yaklaşık 837
milyon dolar) gişe geliri elde etti. Ancak,
Fransa'da gösterilen sinema fılmlerinin yüzde
63'ü Amerikan yapımlanndan oluşuyor. DVD
satışlan ise sadece 1998-99 döneminde 11.6
milyon dolardan 76.3 milyon dolara çıktı.
K
K
Ü
A
L
M
T Ü
tL
R
M
«
A
)
S
Ç
A
t
R
Z
A
I
C
K
I