17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURtYET 3 OCAK 2001 ÇARŞAMBA 14 [email protected] '21.Yüzyılın Görüntüleri' başlıklı belgesel film festivali Selanik'te mart ayında başlayacak YıtqjgideııbeüeJdeıicMtııtınakASLISELÇUK İlki 1999'da Selanik'te yapılan '21. Yüzyıhn Görüntüleri' üstbaşhklı bel- gesel film festivali, Yunan Kültür Ba- kanlığı ve Uluslararası Selanik Film Festivali ile birlikte gerçekleştirilen bir kültür olayı. Festivali, aynı zaman- da Yunan televizyon ağı NET de des- tekliyor. 21. Yûzyılın Görüntüleri etkinliği hem uluslararası hem de bölgesel an- lamda belgesel film üretimi için önem- li bir girişim. Festivalin temel çıkışı, genç film yapımcılanna belgesel fil- min tüm olanaklarını kullandırabil- mek, belgesellerin daha geniş kitlele- re ulaşmasını, araştırma ve saptama- ya özendirmeyi amaçlamak. Böyle- ce, yiten tarihi bellekleri de diri tut- mayı sağlamak. îki yıldır, Yunanistan'ın ikinci bü- yük kenti, tarihi açıdan Balkanlar'ın kesışme noktası sayılan, sosyal ve kül- türel gelenekleri bünyesinde banndı- ran Selanik'te düzenleniyor bu festi- val. Zengin programıyla yerel halkın sürekli içten ilgisiyle karşılaştı. Her yd on ıki binden fazla katılımcı, filmle- n izledi. Ulusal ve uluslararası basın bu gerçekten önemli etkinliğe sayfa- lannda geniş yer ayırdı. Bu yıl 5-11 Mart 2001 tarihlerinde üçüncüsü yapılacak olan Selanik Bel- gesel Film Festivali, 1999'da belırle- nen ana ilkelerçerçevesınde düzenle- niyor. Yetmişten fazla yabancı ve yer- li yapım, etkinlik boyunca film ya da video olarak izleyicıye sunulacak. '21. Yüzyıhn Görüntüleri' ana baş- lığı altında düzenlenecek olan 3. bel- gesel festivali, 41. yılını kutlayan Ulus- lararası Selanik Film Festivali'nın ye- ni bir parçası olarak gerçekleştiril- mektedir. Festivalin 'New Horizons' (Yeni Ufuklar) bölümünün tanınmış yöne- ticisi Dimitri Eipides. belgesel festi- valinin de kurucusu ve yöneticisidir. Dikkat çekici bölûmler Bu yıl yer alan dikkat çekici bölüm adlan festivalin zenguıliğinin de bir ka- nıtı: - Views of the World'de (Dünyaya Bakışlar) sosyal açıdan belirleyici, önemli konular var. - Portraits-Human Joumeys'de (Port- reler-tnsan Yolculuklan) kültürel, sos- yal, tarihsel gelışmeler ve bunlara in- sanlann yaptığı önemli değişken kat- kılan vurgulayan çalışmalar yer alıyor. - Recording our Memory (Belleği- mıze Kaydetmek) bölümünde sosyal ve tarihi yapının gerçekleriyle kanıt- lan sunuluyor, sosyal ve tarihsel kö- kenli önemli tanıklıklar sergileniyor. Festivalin özel tema başlıklan da şunlar: 'Güney', Yönetmen Chantal Akerman, Fransa-Bdçika. 'Üzülerek Bildiririz kLJ, Yönetmen Barbara Sonneborn, ABD. 'Yapayalnız' Yön. Dimitri Kabakov. - Political Issues and Opinions'da (Politik Tartışmalar ve Fikirler) yakın Yunan siyasi tarihini anlatan Yunanlı belgeselcılerin yapımlan var. - Iranian Themes'de (Iran Motifle- ri), Iran'ın köklü tarihini irdeleyen, gelenek ve göreneklerinin zenginli- ğini yansıtan çalışmalar yer alıyor. - Country in Focus: Yugoslavia (Mer- cekteki Ülke: Yugoslavya) çağdaş Yu- goslav belgesel filmlerinden oluşu- yor. - Music Documentaries (Müzik Bel- geselleri), modern müzik üzerine ya- pılmış bir güldeste, bir belgeseller an- tolojısi. Toplu gösteriler ve özel etkinlikler- • Bu yıl 5-11 Mart 2001 tarihlerinde üçüncüsü yapılacak olan Selanik Belgesel Film Festivali'nde yetmişten fazla yabancı ve yerli yapım, etkinlik boyunca film ya da video olarak izleyiciye sunulacak. Festivalin özel tema başlıklan şunlar: 'Politik Tartışmalar ve Fikirler', ^tran Motifleri', 'Mercekteki Ülke: Yugoslavya' ve 'Müzik Belgeselleri'. Toplu gösteriler ve özel etkinliklerde, Yunan belgesel üretimindeki son çalışmalar, seçkin yabancı ve Yunanlı film yapımcılarının portreleri var. Festivalin en iyilerini ulusal ve uluslararası basın üyeleri belirliyor. de, Yunan belgesel üretimindeki son çahşmalar, seçkin yabancı ve Yunan- lı film yapımcılarının portreleri var. Ta- nınnnş belgeselcı Albert Maysks'ın ça- lışmalan da izleyicıye sunulacak. Yö- netmen Maysles, sinema sanatına yap- tığı katkılanndan ötürü özel bir ödül- le onurlandınlacak. Seminerler ve yan etkinliklerde, ta- nınmış bir ıletişim uzmanıyla telekon- ferans yöntemıyle 'The Language of NewTechnologies' (Yenı Teknolojıle- rin Dili) başlıklı ilginç bir sunum ya- pılacak. 1999'da ılk defa Noam Chomsky ile başlayan bu etkinlik, fes- tivalin bütünleyicı ve çok önemli un- surlanndan bin oldu. 'Dost Kalpleri Severim Markos Vamvakaris'- Yön.Yorgos Zervas, Yunanistan Avrupa Belgeseller Ağı EDN (Eu- ropean DocumentaryNetvvork) ile Yu- nan Medya Masası (Media Desk Hel- las) işbirliğıyle düzenlenecek olan Balkan Toplantısı'nda festival düzen- leyicileri Yunanistan'la bölgenin öte- ki ülkelerinin işbirliğini geliştirmeyi amaçhyorlar. Belgesel Pazan (Doc Market) bel- gesel filmler ıçin dağıtım olanaklan- nı sağlamak, özellikle televizyonlara satış şanslannı Balkanlar'da ve Doğu Avrupa ülkelennde geliştirmek ama- cıyla kuruluyor. Bu pazan ulusal televizyon ağı NET düzenhyor. Festival filmleri Olympion Sinema Kompleksi'ndeki Olympion I ve Pav- los Zannas salonlannda meraklılany- la buluşacak. Bu henüz çok genç, fa- katetkin festivalin gerçekleştiği Sela- nik kenti, bölgede oynadığı tarihsel rol ve sosyal gelenekleriyle tanınıyor. Aynca çok önemli bir üniversiteye, Selanik Üniversitesi'ne de ev sahip- liği yapıyor. Bu üniversite festivale genç. dıkkatli bir seyırcı kitlesi ka- zandınyor. Festival bitiminde ulusal ve ulusla- rarası basın görevlılen festivalin en iyi ulusal ve uluslararası filmlerini oy- lanyla belırliyorlar. Bu yılki sonuçlar da festivalin son günü olan 11 Mart'ta açıklanacak... Leyla Ipekçi'nin 'varoluşçu simgeler' taşıyan yeni romanı 'Ilk Kötülük' suç olgusunu irdeliyor Adem île Havva^ınn ıııirası.••MELTEM KERRAR "Yeryüzündeki ilk çocuklar olan Habil ve Kabil dahil her çocuk, Âdem ve Havva 'nın suçluluk duygulanm ta- şıyan genleresahip doğar. Bu, suç un- suru oluşmadan öncesine davanan kö- tülüktür, ilk kötülük. Mükemmeliyetm bedelı olan kötülük..." Leyla İpekçi 'Maya' ve 'Sinan'ın Mayası'nın ardından Remzi Kitabe- vi'nden çıkan son kitabı 'ÜkKötülük'le. üçlemesini tamamladı. İlk iki kitabın- da, Maya ve Sinan'ın öykülerini anla- tan İpekçi, bu kitabında iki kahrama- nını 'başka' insanlan da araya katarak bir araya getiriyor. 'Hepimiz suça gönüllü ortağız' -'İlk Kötüluk'teçılaşnoktanızÂdem ileHavva'nın Ukgünahı. Âdem ile Hav- va'dan bu yana devam eden suç, en bü- yük ortakhğunız mı? LEYLA BPEKÇt - Âdem ile Havva, ceza olarak cennetten kovulup ölumlü birer insan olarak yaşamaya başladık- lan ana dek, ne işledikleri suçun farkın- daydılar, dolayısıyla ne de suçluluk duygusuyla tanışmışlardı. Ama bu ilk suçun faturasını tüm insanlar ödeye- cekti. Çünkü her birimiz, hem suç iş- leyebilen hem de kendi suçunun farkı- na varabilen insanlar olarak yaratıldık. Oysa bu, bizi ne suç işlemekten alı- koydu ne de suçluluk duymaktan! In- sanlığın ceza tarihinin başlangıcında masumca işlenen bir suç vardı belki; ama sonradan hepimiz gönüllü olarak bu suça ortak olduk. Kendi isteğimizle, inisiyatifimizle seçmeye devam ettik suç işlemeyi. Bize suç işlettiren, aslın- da Âdem ile Havva "dan miras kalan suçluluk duygusu ve onun kaçınılmaz oldugunu sezmemizdır. Bir anlamda, her seferinde yeni suçlar işleyerek içimiz- deki suçluluk duygusunu doyurmakta- yız. Suçluluk duygusu iki şekilde ken- dini dışa vurur; ya kendimize zarar ve- ririz ya da karşımız- dakine. Her iki du- rumda da ilk suça ortak olur ve kötü- lük yapmayı sürdü- rürüz. -Kahramanlann rastlantısal olma- yanbiçimdeyoflan- nm kesişmesi de or- tak yazgmın sonucu mu? tPEKÇİ - Belki romanda da tıpkı hayattaki gibi hiçbir şey rastlantı değil- dir! Romandaki al- u kahramanın, fark- lı yollardan da gel- seler, aynı yeıde bu- luşacaklan kaçınıl- mazdı. Neden ka- çınılmazdı? Çünkü yazar bunu alttan alta okuyucuya sez- dinyordu. Hayatta da böyle değil mi- dir? Sezgilerimizin, beklentilerimizin, korkulanmızın, arzulanmızın rastlan- tı gibi görünen olaylan çağırmadaki payını kim yadsıyabilir? - Kutsal Idtapta Âdem ile Havva, ha- yat ağacuun meyvesinden yedikleri an- da ceza olarak hayat kazanıyoriar, np- kı' tlk Kötülük'te Sinan veMaya'nın su- çun ardından gelen 'yeni' hayatlan gi- bi. Suç ya da kötülük bir başlangıç nok- tası mı aslında? İPEKÇİ - Âdem ile Havva'nın biz- lerden en büyük farkı şuydu: Onlar ya- saklanmış bir şeyi yaptıklannda bunun adının suç oldugunu bilmıyorlardı. Na- sıl mı öğrendiler? Cezaya çarptınldık- lannda. Dolayısıyla şöyle sorabiliriz: Ce- zaya çarptırılmadıktan sonra, suç ger- çekten işlenmiş sayılabilir mi? Ama "Insanhğın ceza tarihinin başlangıcında masumca işlenen bir suç vardı belki; ama sonradan hepimiz gönüllü olarak bu suça ortak olduk. Kendi isteğimizle, inisiyatifimizle seçmeye devam ettik suç işlemeyi. Bize suç işlettiren, aslmda Adem ile Havva'dan miras kalan suçluluk duygusu ve onun kaçınılmaz oldugunu sezmemizdir." sonra, oraya yenı- den ulaşana dek, uzun, upuzun bir yol var. Ve o yol üzennde ıyılikle kö- tülüğün tanımı, kut- sal kıtaplar ve top- lumdan topluma za- man içinde değişen suç ve ceza hukuk- lan dışında, insanın kendi 'kftabma' gö- re yazılır. Romandaki kah- ramanlar da, öykü boyunca kimi yerde kendılerine, kimı yerde de karşılann- dakine ödetirler suçlannın bedelıni. Ve elbette işlerine geldığı yerde bunun farkına vararak, iş- lerine gelmediğin- de de kendi üzerle- rinden sıyırarak. Sonuçta, iyılikle kö- tülüğün arasında 'fi- lozofik' bir derece- hemen ardından da şu soru gelir: Su- çun işlendiğine karar verecek ve yar- gılayacak olan hangi mercidir? Kim ceza verme yetisine sahiptir Tann dı- şında? Elbette insanın kendisi. Peki kendimizi nasıl cezalandınnz? Yeni suçlar işleyerek! Çünkü suçumuzun ar- dında koskocaman bir suçluluk duy- gusu yattığını sezmekteyizdir. Eh o za- man ister istemez, adı 'İlk Kötülük' olan bir romanda, öyküsü ne kadar 'va- roluşçu' simgeler taşırsa taşısın, kutsal kitaptaki Âdem ve Havva hikâyesine doğru uzanabiliriz. - Sinan veMaya'nm kaderieriAdem ve Havva'nın 'cennetten kovuhış' imge- sine de uyuyor» İPEKÇİ - Cennetten kovulduktan lendirme farkı dı- şında bir zıtlık olmadığını da görürüz. - Kitabın kişileri yazgdannı bir başı- na yaşarken yazarısraıia araya ghiyor. İDPEKÇİ - Bu, yazann bilinçli bir se- çimiydi. Ama yazann müdahalesi olan bölûmler bir altbaşlıkla aynldığı için, okuyucunun tercihine kalmış okunup okunmayacaklan. - Bu ashnda kaderlerini biricik sa- nan ve paylaştüdan ortak>ı azgıdan ha- bersiz insanlann yaşamlanna suç or- taklan arama çabası mı? İPEKÇİ - Kesinlıkle! Gördüğünüz gibi, yazann kendisi de romanındaki ba- zı kahramanlann suçundaki 'hafıfleti- ci nedenler'i bularak, bazısında ise o nedenleri daha da 'ağuiaşürarak' be- liriemiş onlann kaderini. Tıpkı hayat- ta karşımıza çıkan 'suçlular'ın kimisi- ni kayınp kimisine daha acımasız dav- randığımız gibi. Herhalde bu 'eşitiiksiz' yaklaşımlanmız belırhyor bızım melek- lerimızle şeytanlanmızın nerelerde ge- zındiğinı. Meleklerimizle şcytanlanmız - Suç acık bir masumiyeti de berabe- rinde getimor. Suçluluğu kabul ettiren mi, yoksa bizi 'suçlu' yapan mı o masu- mivet? fPEKÇİ - Bızler, suç işleyene dek masumduk diye düşünebiliriz. Ama gerçekte bu kadar kolay mı bunu açık- lamak? Hayatınızdaki trajedilere bak- tığınızda, genellikle. size karşı suç iş- lediği halde, kendinı masum sananlar yüzünden neler çektiğinizı görürsünüz. lşte benim sormak istediğim şu: İyi ni- yetle davrandığını sanarak, bir başka- sına kötülük yapabileceğini kendisine hiç kondurmayıp en yakınlanna en bü- yük kötülükleri yapanlar mı daha ma- sumdur? Yoksa hiçbir cezaya çarptınl- madıklan halde, karşısındakine kötü- lük yaptığını fark ederek suçluluk duy- maya başlayanlar mı? Hangi yolla in- san, vıcdanmı sorgulamaya başlayabi- lir sizce? Meleklerinin iyi niyetinden bu kadar emin olanlar, bence meleklerini şeytanlanyla tanıştınnaya cesaret ede- memiş 'kaçak'lardır. - Kalabauklariçinde kaybolup giden insanlar, sonunda kutsal kitaptaki gibi kendi kendilerinin yargıcı oluyoriar_ İPEKÇİ - Evet, burada geriye tek bir şey kalıyor: Insanuı, kendisinin yargı- cı olabilmesi; iyiyle kötü arasında sü- rekli gidip gelirİcen kendinde 'sabit'ba- zı değerler geliştirebilmesidir. Ama bu- rada da dikkat etmek gerek. Suçlu ol- duğunuzu bıldiğinız halde, cezalardan kaçarak bedeli hep başkalanna ödet- meye çalışanlardan mısnıız? Yoksa, suç işlemediğiniz halde sürekii bir suçluluk duygusuna maruz kalarak kendini affet- meyi bir türlü beceremeyenlerden mi? DEFNE GÖLGESt TURGAY FtŞEKÇİ Türk Sinemasının Hayata Dönüşü Sinemamız uzunca bir süredir içinde bulunduğu bunalımdan çıkma yoluna girmiş görünüyor. Ünlü yönetmenlerimizin, ne kendi gerçeklerine ne de ülke gerçeklerine karşılık düşmeyen soyut kişile- ri ve olaylan anlatma çabalan ortaya olumlu ömek- ler çıkaramadı. Nuri Bilge Ceylan'ın önce Kasaba,sonra da Ma- yıs Sıkıntısı filmleri sıradan hayatlardan da önemli film- ler yapılabileceğini kanıtlayan dönüm noktalan oldu. Konu ve hayat zengini toplumumuzda yönetmen- lerin gözü ve kulağı yeniden yaşadıklan topluma yö- neldi. Yeşim Ustaoğlu, Güneşe Yokuluk ile büyük kertt- te yaşayan doğulu insana gerçekçi, insani bir yak- laşım getirdi. Geçen hafta peş peşe izlediğim DarAlanda Kısa Paslaşmalar ve Balalayka filmleri sinemamızın ha- yata dönüş sürecınin derinleştiği izlenimini uyandır- dılar bende. Serdar Akar, DarAlanda Kısa Paslaşmalar'da bir mahalle takımı çevresinde, mahalle hayatını, insani özellikleri öne çıkararak başanyla anlatmış. • • • Ali Özgentürk'ün sinema çizgisi, sinemamızın 80'lerden bugüne geçtiği sürece ayna görevi yapa- bilecek denli önemli. İlk uzun filmi Hazal (1981), geleneksel bir konuyu, evrensel insan gerçekliği boyutlanna taşıyarak işte- mesiyle başanlı bir filmdi. Ardından gelen At (1984), büyük kentte arabacı- lık yaparak oğlunu okutmaya çalışan bir babantn öy- küsünü, kentle ve toplumsal yapıyla ustalıkla birleş- tirmesiyle ve yönetmenin kendine özgü bir anlatım dili kurabilmesiyle sinemamızın önemli ürünlerinden biri oldu. Bekçi (1985), Orhan Kemal'in Murtaza'sının fan- tastik ögelerinin öne çıkanldığı, ama istenen sonu- ca ulaşamamış bir çalışmaydı. 1987'deki Su da Yanar ile önceki yıl izlediğımız Mek- tup'ta ise Ali özgentürk, kendi kışisel dünyasını da, içinde yaşadığı toplumu da bir kenara itip çağın ki- şisel filmleriyle ünlü büyük yönetmenlerine özenen bir tavır içine girdi. Bütünlüğü olmayan, ne anlattığı anlaşılamayan fitmlerdi bunlar. Aynı yıllarda öteki önemli yönetmenlerimizde de görülen bu eğilim sinemamızdan hem geniş kitlele- ri hem de bu filmlerin seslendiği varsayılan aydınla- nmızı soğuttu. Şu sıralarda gösterimde olan son filmi Balalayka ile Ali Özgentürk de hayata dönüyor. İlginç bir konuyu, Doğu Avrupalı kadınlann fahişe- lik yaparak para kazanmak için yurdumuza gelme- lerini, bu olayın ardındaki toplumsal ve insani traje- diyi işliyor. Olaylann geçtiği gerçek mekânlara, Do- ğu Karadeniz kıyılanna uzanarak. Balalayka sıcak bir film. içinde hayatın sıcaklığını taşıyor. Bunu seyircisine de duyurabiliyor. Bu ne- denledegüzel bir film. Kimi sahneler olağanüstü etkileyici: Bir genç ka- dının otobüse bınmeden önce sankjığı sevdiğine, 'Ba- na gitme de, gitme de" diye yalvarması, tahta ba- cakiı genç kızın fahişeliğe hazjrlanıri<en annesinin gelinlik elbisesini giymesi gibi. Birfilmde oyunculann, müziğin, mekânın ne den- li önemli olduğu da bu filmle bir kez daha görülüyor. Rus oyunculann oyun güçleri, senaryonun da kat- kısıyla kadınlan kimliksiz bir sürü olmaktan çıkanp her birini ete kemiğe bürünmüş kişiliklere dönüştü- rüyor. Her birinin ayn bir öyküsü, dünyası olmasıyla film zenginleşiyor, derinleşiyor. Müzik, filme büyük katkı sağlıyor. Her biri birer gü- zellik simgesi olan genç kadın oyunculann yüzün- deki yaşam coşkusu, Doğu Karadeniz kıyılannın ya- n tropikal yeşilliklerinin görüntüleriyle birîeşiyor. Doğasıyla, insanıyla hayat, yönetmenin elinden tutmuş bu filmde. Dileyelim bir daha bırakmasın. Bizlere insan olduğumuzu, başka insanlaria bir arada yaşadığımızı, başkalannın mutluluğunun ya da mutsuzlugunun bizim de mutlulugumuz ya da mut- suzluğumuz oldugunu anımsatan filmler yapsın. Sinemamızın da, toplumumuzun da buna gerek- sinimi var. Fpanso sinemasma DVD koruması • PARİS (AA) - Fransız hükümeti, sinema sanatı ve sektörünü korumak amacıyla yeni yıldan itibaren koruma tedbirleri uygulamaya koydu. Buna göre, sinema fılmlen bu ülkede ilk gösterime girdiği tanhten ancak altı ay sonra dijital işlek disklerdeki (DVD) formunda piyasaya sürülebilecek. Kararname, Fransa'nın kültür bakanı Catherine Taska tarafından 24 Kasım'da imzalanmıştı. Fransa'da nüfusun yüzde 56'sı en azından yılda bir kez sınemaya gidiyor, geçen yıl yaklaşık 154 milyon adet sinema bıleti satıldı ve 5 bin sinema salonu 6 milyar frank (yaklaşık 837 milyon dolar) gişe geliri elde etti. Ancak, Fransa'da gösterilen sinema fılmlerinin yüzde 63'ü Amerikan yapımlanndan oluşuyor. DVD satışlan ise sadece 1998-99 döneminde 11.6 milyon dolardan 76.3 milyon dolara çıktı. K K Ü A L M T Ü tL R M « A ) S Ç A t R Z A I C K I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle