Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 OCAK 2001 ÇARŞAMBA • • • • CUMHURİYET SAYFA
HABERLERİN DEVAMI 19
R K I Y E
istanbu P8 Sınop
Edirne PB 10 Samsun
PB 14 Adana B 16
PB 16
Kocaeli PB 15 Trabzon Y 13
Çanakkale PB 14 Gıresun
Izmir
Y 13
B 15 Ankara B
Manisa
Aydın
B 14 Eskişehır B
Denizlı
B T7 Konya B 10
B 16 Sıvas B
Zonguldak PB 17 Antalya B 17 Kars
Mersin
Dıyarbakır
Şanlıurfa
Mardin
Siirt
Hakkâri
Van
B
Y
PB
Y
Y
K
K
18
6
12
8
7
-1
7
Doğu Karadeniz kryılan
ıte Güneydoğu Anado-
lu'nun doğusu yağmur-
lu, Doğu Anadolu'nun
güneydoğusu karia ka-
nşık yağmurtu, yurdun
kuzeybalıa parçalı bu-
lutlu, Marmara ıle yur-
dun iç ve doğu kesim-
len yer yer sislı geçe-
cek. Hava sıcaklığında
önemlı bnr değıştklık ol-
mayacak.
DIS MERKEZLER
Oslo
Helsinki
Stockholm
Londra
Amsterdam
Brüksel
Paris
Bonn
K
K
K
Y
Y
Y
Y
Y
-4
0
4
10
9
10
10
12
Münih PB 9 Zürih
Bertin
Budapeşte
Madrid
Viyana
Belgrad
Sofya
Roma
Atina *
PB
Y
PB
Y
Y
B
Y
PB
7
7
9
6
9
8
14
16
PB 0 Şam
Moskova
Aşkabat
Astana
Taşkent
Bakû
Bişkek
Tiflis
Kahire
PB
B
PB
PB
PB
PB
B
B
-6
10
-2
15
12
0
17
17
PB 13
Psrç^ı bulutlu Sıslı k
Çok bulutlu ı Yağmurlu Karlı > Gök guniltutü
GÜNCELcÜNEYT ARCAYÜREK
• Baştarafı 1. Sayfada
ma"dır "yılın adamı"r\] saptamak!
Önce "yılın adamı" olarak Turgut Özal'ı seç-
tiler.
Sonra cumhurbaşkanlığının ilk yıllannda yerden
yere vurdukları 9 numarayı, Süleyman Demirel'i
"yılın adam\" ilan ettiler.
Turgut Özal öldü. Demirel, Ecevit icadı 5+5'te
umduğunu bulamadı ve Güniz Sokak'ı yeniden
mesken edindi.
Sahnede yılın adamlığına aday olabilecek iki
isirn kaldı.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Baş-
bakan Bülent Ecevit!
Amma velakin medyamız 2001 'in eşiğinde yı-
lın adamını seçme alışkanlığını bir yana attı.
Sözünü bile etmedi. Bir varsayımla nedenine
değinelim: Ahmet Necdet Sezer'i yılın adamı ilan
etse medyamız; Bülent Ecevit'in -dışa vurmaz
ya- içinden içinden kırgınlığına neden olabilirdi.
Daha önemlisi Sezer'i seçmek demek; Başba-
kan'ın anayasaya aykın KHK'lere ve de örneğin
af yasasına Çankaya'nın haklı olarak koyduğu
taşlan onaylamak olabilirdi.
Medyamız tehiikeli sularda gezmeyi sevmez!
Ya neyi sever? Elbet ılık. zararsız ve de yarariı en-
ginlerde dolaşmayı...
Ne var ki, bir gazete - Sabah- o da yılın son pa-
zar günü yayımladığı ekinde bastı düğmeye; sa-
natçılara, yazar çizerlere ve kimi TV haber spiker-
lerine sordu: "Yılın adamı kim?"
15 ses, sahne sanatçısı, TV adamı, bilim ada-
mı, yazar- çizerin 11 'i yılın adamını gösterdi:
Ahmet Necdet Sezer!
Bu anketin yanı başında halkın degerlendimne-
si yer aldı.
Değişik mesleklerden 9 kişiden 7'si aynı soru-
yu yanrtladı:
Ahmet Necdet Sezer!
Bülent Ecevit adı ankette yok. Eşi Rahşan
Ecevit ile Banu Alkan, yılın adamı araştırmasın-
da hiç değilse bir iki puan aldı. Ne ki Bülent Bey
yok!
Ezici çoklukla Sezer yılın adamı. Ne çare; bir za-
manlar yıllara damgasını vuran Bülent Ecevit ne-
relerde?
Acaba adı neden geçmiyor?
Şimdi sormak zamanı bizde. Evet, Bülent
Bey'in yılın adamı listesinde adı neden yok?
Gerçeği ararlarsa
Evet, zarnanrgetdf, sumıalıakRft>izim: ., , J ,,,
Ecevit'in başarısızlıklarını, yanlışlannı içeren
güncel, somut söylem ve olaylardan kaynaklanan
eleştirisel yazılarımıza dayanamayarak mektup-
lar kaleme alanlan; kısacası "Ecevitleşenler"\ lüt-
fen yanrtlar mısınız:
Başbakan'a yönelik eleştinlerimize fanatik duy-
gularla, fanatik tanımlamalarla mektup mektup
karşı çıkanlar (sanatçı Metin Akpınar, tarihçi Re-
ha Çamuroğlu, sanatçı Aşkın Nur Yengi, yazar
Hakkı Devrim, yazar Duygu Asena, ses ve sah-
ne sanatçısı Sibel Turnagöl. Prof. Haluk Eyido-
ğan, ekonomist Faruk Selçuk gibi) bilinen isim-
lerin katılımıyla oluşan bir kamuoyu araştırmasın-
da Başbakan'ın adı neden geçmiyor?
Eskiden olduğu gibi bugün neden yılın adamı
gösterilmiyor?
Neden basit: Genelde eleştiriyi hak ediyor. Zi-
ra eleştirisel yazılarda yalakalık yok! . •
Idare-i maslahat yok!
Görünen neyse, objektife o gün neler takılıyor-
sa, onlar var.
Güle güle Ecevit'le Ecevitleşenler, güle güle.
Yölunuz açık olsun.
Ecevrtleşenlere Başbakan Ecevit'in yeni yıl me-
sajını okuduktan sonra; Cumhurbaşkanı Sezer'in
olumlu cümlelerin içeriğindeki günümüzün olum-
suz oluşmaianna işaret eden yılbaşı mesajını oku-
malannı salık veriyorum.
Bütün övünülere karşın; ülkemizin hukuksaJ,
ekonomik, sosyal açılardan geri kalmışlığına işa-
ret eden paragraflarda belki gerçeği bulabilirier.
Tabii Ecevitleşmeyi sürdürmek yerine gerçeği
aramayı yeğlerlerse...
6 üyenin görev süresi bitiyor
YÖK'e 'yeni üyeler'
ANKARA (AA) - Yük-
sek Öğretim Kurulu
(YÖK) yeni yılda "yeni
üyelerle'' görev yapacak.
YÖK üyelerinden, baş-
kanvekilleri Prof. Dr. Is-
mail Tosun ve Prof. Dr.
Uğur Buget ile Ismail
Akınaltuğ. Durmoş Yal-
çın, Emekli Hava Korge-
neral Erdoğan Öznal ve
Prof. Dr. Ramazan Ev-
ren'in görev süreleri 6 O-
cak'ta sona eriyor.
YÖK Kanunu gereği,
Ismail Akınaltuğ ile Dur-
muş Yalçın'ın yerine
Cumhurbaşkanı, Prof. Dr.
Ramazan Evren'in yerine
Bakanlar Kurulu, Emekli
Hava Korgeneral Erdoğan
Öznal'ın yerine Genel-
kurmay Başkanlığı, Prof.
Dr. Tosun ile Prof. Dr. Bu-
get'in yerine de Üniversi-
telerarası Kurul'un üye
seçmesi gerekiyor.
Üniversitelerarası Ku-
rul, 4 Arahk 20O0'de yap-
tığı toplantıda, Prof. Dr.
Tosun'u yeniden YÖK
üyeliği için aday gösterir-
ken Prof. Dr. Uğur Bu-
get'in yerine Gazi Üni-
versıtesi Biyoloji Bölümü
öğretim üyelerinden ve
aynı üniversitenin eski
rektör yardımcısı olan
Prof. Dr. Mustafa Ku-
ru'yu seçmişti. Genel-
kurmay Başkanlığı da
halen YÖK üyeliği göre-
vini yürüten Hava Korge-
neral Erdoğan Öznal 'ı
yeniden aday göstermiş
.Cumhurbaşkanı Ahmet
Necdet Sezer de onayla-
mıştı. Öznal'm yeniden
YÖK üyeliğine seçildiği-
ne ilişkin karar, 21 Aralık
2000'de Resmi Gazete'de
yayımlanmıştı.
Cumhurbaşkanı kon-
tenjanından Ismail Akı-
naltuğ ile Durmuş Yalçm
ve Bakanlar Kurulu kon-
tenjanmdan Prof. Dr. Ra-
mazan Evren'in yerine
de yeni üye adaylannın
belirlenmesi gerekiyor.
Seçilen adaylann tümü-
nün üyeliği, Cumhurbaş-
kanı'nın onayıyla kesin-
leşiyor.
Ekonomik kıışatma Sağhk
ocakhmda• Baştarafı 1. Sayfada
ha iyi değil, daha kötü bir nokta-
dayız. Programa bakınca cari açı-
ğın milli gelire oranı yüzde 1 do-
laymdaydı, şimdi yüzde 5'e çık-
mak üzere. Geçmiş dönemlerde
Türkiye bu kadar yüksek cari
açık vermemişti. Türkiye bir dö-
viz, ödemeler dengesi krizinde
olmamasma rağmen bu program
yapıldı. Sadece IMF'nin sundu-
ğu, liberal ekonomistlerin benim-
sediği parametreler içüıde düşü-
nerek Türkiye'nin bir çıkış ara-
ması, son krizin de gösterdiği gi-
bi, yeterli tartışma düzeyi sağla-
mıyor. Ne yazık ki, bu tür bir tar-
tışma, Türkiye'deki ideolojikku-
şatma altında birazzor. Bunuyar-
mak lazım.
Sadece kamu borçlanmasının
milli gelire oranında ilk 11 ayda
yüzde 3 'lük bir azalma oldu. Ama
bu, ilk 6 aydaki enflasyonun altına
inen faizlerden kaynaklandı. Bu
Türkiye'yi tüketim çugınlığına gö-
türdü, inanılmaz düşük faizler ta-
lep patlaması ortaya çıkardı. Tür-
kiye'nin kur polinkasıyla dış talep
yerinde sayıyordu. Bir de böyle bir
handikapı vardı. 2001 'de enflasyon
hedefıniz yüzde 12"yse, eylülden
itibaren Hazine'nin borçlanma fa-
izlerinin yüzde 30'un altına inme-
si gerekiyordu. Tam tersine, ka-
sımda, Hazine iki kere yüzde 40'ın
üzerinde, bir kere yüzde 50'nin
üzerinde borçlandı. Bunlar oiduk-
ça uyancı işaretlerdi. Ne mali sis-
tem, ne kamu kâğıtlan üzerinden
kârlannı realize eden büyük ser-
maye çevreleri, faizlerdeki aşın çö-
küşü hazmedecek, bunun yerine
yeni bir kârrealizasyonu programı
yapabilmiş değillerdi. Belki oto-
motiv ve beyaz eşya dışında. Yeni-
den faiz yükselişi için kol güreşi
her zaman gündeme gelebilirdi.
Hazine'nin zayıf olduğu nokta
bekleniyordu. 2001 başında yapı-
lacak hesaplaşma biraz erkene çe-
kilmiş_oldu.
• TUSİAD, 2001'de ekonominin
daralacak olmasını eleştirirken
programıntiuzlikleu>gulanmasuu
istiyor. Bu bir çeüşki değfl mi?
- Aslında TUSİAD'çılartambir
nalıncı keseri gibi davranıyorlar.
Bizim için iyi olsun, başkalan yü-
kü çeksın. Hem ekonomi büyüsün,
hem sıla maliye ve para politika-
lan olsun. Bunlar beraber olabile-
cek şeyler değil. TÜSlAD'çılar,
tekrar 1999 yılını mı yaşayacağız
korkusunu duyuyorlar. Ama her
şeyin bir bedeli var. Biz programı
uyguladık, daha kötü bir noktaya
getirdi, rezervlerimiz azaldı,
IMF'den yeni krediler aldık, onla-
nn maliyeti var. BufirsattaIMF bu
programı sertleştirme atağına geç-
ti. lyimserlik dağıldı. Uzun vade
görünemiyor.
Özel kesim, her ne kadar prog-
ramı iman etme çağnsı yapıyorsa
da, yapılan anketlerde, özel kesi-
min enflasyon beklentileri daha
eylül ayında yüzde 35-38 arasın-
daydı. Ama 2001 yılı için de bu
düzeyde beklentiler var. Bu bek-
lentilerini fiyatlara yansıtmalan-
nın doğal olacağı, mevcut enflas-
yon hedeflerinin çok üzerinde bek-
lentilerle yola çıkıldığı görülüyor.
Büyümenin daralması, enflasyo-
nun beklenen ölçüde aşağı çekil-
memesiyle stagflasyon etkisinin
2001'de güçlü biçimde hissedile-
ceği anlaşılıyor. Galiba korku da
bundan geliyor. Özel sektörün
2001 'in ilk 6 ayında büyüme tah-
mini yüzde 0. Bunlan toplarsanız,
2001 umutlu bir yıl gibi gözükmü-
yor.
- Son krizte yükselen faizlerin
2001 programına etkisi nasıl ola-
cak?
- Kredi faizleri genelhkle yüzde
100'ün üzerinde. Kamu kesimi,
son krizden sonra borçlanmaya git-
medi. Ama ocak-şubat aylannda
yüklü ödemeler var. Enflasyonla
uyumluysanız, yüzde 10 hedef
varsa faiz oranlannın da herhalde
yüzde 20 olması gerekir. Faizlerin
yüzde 60-70 'in altında olması zor.
Bu, kamu borç yükünde hedeflere
göre bozulmaya dogru gidileceği-
ni gösterir. Programa göre, kamu
borcumm GSMH'ye oranı, yüzde
58'den >üzde 55'e düşecek. Yani,
3 yıl sonunda kamunun çok borç-
lu ohnaya devam edeceği, bu bor-
cun maliyetinin çok düzelmemiş
olacağı, faiz dışı fazla vermeye
2002 sonrasında da devam etmeye
zorlanacağı, kamusal hizmet üre-
timi ayagının sürekli sınırlandınla-
cagı görülüyor. Türkiye tahville bu
yıl borçlandı. öyle anlaşılıyor ki,
ocaktan itibaren Hazine bonosuy-
la borçlanacak. Üstelik, ilk borç-
lanma senetlerinin de 6-9 aylık de-
ğil, 3 aylık olacağı anlaşıyor.
- Bu durumda faiz dışı faztanm
daha da artünlması için personel,
eğitim, sağhk, savunma gibi gider-
lerindahaçokktsdması baskısıolu-
şurmu?
- Niyet mektubunda zaten bir
sertleşme var. Ana niyet mektubu.
2001 yılında yüzde 175'lik faiz
dışı fazla öngörüyordu. 3. niyet
mektubunda bütün bu krize rağ-
men ^ d e 5'e çıkanlıyor. IMF,
programı başanlı kılmak için ka-
mu kesimini daha fazla kemer sık-
maya zorluyor. Türkiye de, iyice
kıskaca girdiği için ne söylense al-
tuıa imza atıyor. Zaten niyet mek-
tubunu biz değil, IMF yazıyor.
- Yaşanan banalımda ve niyet
mektubunda özeüeştirmeler ön
plana çıkankü. Bunu nasıl yorum-
îujt)rsunuz?
- 3. ek mektup, özelleştirmede
en kararh mektup ve 2001 özelleş-
tirme yılı ilan ediliyor. Ihale tari-
hini verecek kadar ileri giden ba-
ğımlıhk mektubu oluştunümadı.
ilk 3 niyet mektubunda bile böyle
bir güdümlü ekonomi görünümü
yaratacak hava ortaya çıkmamıştı.
Türkiye'nin karar organlannın tam
anlamıylahavlu atması var. Bunun
Türkiye'nin iyiliği için yapıldığı
görünümü var. Bu, uluslararası ku-
ruluşlann Türkiye'nin sadece iyi-
liğini isteyebileceği gibi safdillik,
cehaletten kaynaklanabilir. O za-
man bu insanlann burada işi ne?
Ya da bu kuruluşlarla olan çok sı-
kı bir işbirlikçiliği var. O zaman
yine ne işleri var? Şimdiye kadar
özelleştirme paketleri planlandığı
gibi gerçekleşmedi. Ama her halü-
kârda şu görülüyor ki, Türkiye gi-
derek haraç-mezat özelleştirmeye
çok daha angaje ohnuş durumda.
Türkiye'ye artık, "Sen bu özeDeş-
tirmeyi her geciktirdiğmde daha
yfiksek maKycÖer gefecek" diyor-
lar. Bunun arkasında bir tehdit de
var. Türkiye dışa açık bir ekonomi
olarak kalmaya devam ettiği süre-
ce, bu tehditleri de gerçekten dik-
kate ahnak durumunda. Bu tehdit-
lerden kurtulunabümesinin tekyo-
lu, bu programdan ve bu anlayış-
tan 180 derece dönmesiyle müm-
kündür. Ama onu yapacak bir si-
yasal yönetim ortada yok.
- Türkiye'nin malryetini artnra-
büirfermi?
- Olabilir. Bu son kriz, Türkiye
açısından birçok şeye yol açtı. Bir
kere, bağımsız siyasal karar geliş-
tirme reflekslerinde eskisinden da-
ha fazla bir körelme oldu. Muhte-
melen bizim yöneticilerin de kabul
edebileceklerinin ötesinde davra-
nıyorlar. Ama sonuçta ekonomi
bürokrasisi de, siyasal yönetim de
bunlan içine sindiriyorlar. Krizin
faturasına bakarsak bunu yapabil-
diklerini görüyoruz. 7.5 milyardo-
lar IMF'den aldınız, bunun faiz yü-
kü var. Birde Türkiye'ye getiremi-
yorsunuz. Bu kredi için Merkez
Bankası faiz almayacak mı, ala-
cak. Yüzde 3.5 faiz alsa yüzde 7.5
faiz üzerinden fark yüzde 4. Yani
7.5 milyar dolann yüzde 4 Türki-
ye'ye yükü var. Ve bu kısa vadeli
bir borç olduğu için, başlangıçta
olumlu etkileyecek, ancak sonra
cari açığı, Türkiye'nin dış borç yü-
künü kısa vadeli olarakbüyütecek.
Üstlendigimiz başka riskler var.
Bankalann, Merkez Bankası'nın
yıllardır ilk defa 500 milyon dolar-
hk dolaysız krediyi TMSF'ye ak-
tarması, batık bankalara 6 milyar
dolarlık fon aktarmasının hesabı
niyet mektubunda yapılmış değil.
Bunlardan kaynaklanan risklerinin
ne olduğu. bunun program ve
borçlanmaya etkisi kurcalanmış
gözükmüyor.
Bazı şeylerde kamuya yansuna-
sm diye galiba kenarda tutuluyor.
Bankalann dış kredilennin, bütü-
nüyle Hazine garantisi altına alın-
masınuı getirdiği yük, tam hesap
olmamaklabirlikte 19.3 milyar do-
4
Programın tek hedefi enflasyon değiP
- Hükümetin,programmsosyalyönflolarak enf-
lasyonun düşürümıesini göstermesi gerçekçi mi?
- Enflasyonun gelir dağılımını bozucu etkisi ol-
ması için, bazı sosyal kesimlerin enflasyondan da-
ha az bir gelir artışı sağlamalan gerekiyor. Birçok
kesim, enflasyonun üzerinde gelir sağlayabilir. Enf-
lasyon, hayat pahahlığına dönüştüğü kesimler açı-
sından olumsuz. Bu programın tek hedefinin enf-
lasyonu düşürmek olduğunu düşünmüyorum. An-
tienflasyonist program görüntüsüyle Türkiye'de
çok ciddi, geri dönülmez dönüşümler gerçekleşn-
ritaıek isteniyor. Türkiye 'nin borç ödeme kabiliye-
tini sürdünneye ayarlı bir program. 1999 sonunda
en bozuk tek şey, kamu borç faizlerimn vergilerin
bütününü götürür noktaya gelmesiydi. Bunun çö-
zümü borç yükünün kaldınlmasıydı. Oysa program
borç yükünü daha da artnracak. Programdaki dö-
nüşümler Türkiye'nin çıkanna mı? Emek kesimi
çok iyi farkında olmalı ki, aleyhine. Bu kadar ka-
mu malvarhğını eünden çıkarması, bütün stratejik
sektörlerini, mali sistemini feda etmesi, tanmmı ta-
mamen desteksiz bırakması, bunlar Türkiye'nin çı-
kanna mı? Son derece açık, hayır. Türkiye'de ne-
den burjuvazi, sermaye bunun kavgasını yapmıyor.
Çünkü, Türkiye'deki sermaye, esas olarak dış ser-
mayenin giderek acenteliğine dönüşen bir serma-
ye. O yüzden sermaye açısından bu programlann
sakıncası yoktur.'Yeter ki, benim üstüme gelme, dı-
şandan borç bul, beni daha fazla rahatsız etme' di-
yor.
- Programla Türkiye, nasd bir ülke olarak şekil-
lendirüiyor?
- Bu, Türkiye'yi teslim ahna programı. Türki-
ye'yi düyunu umumileştiren programlar. IMF yö-
rüngesiyle, Türkiye gelir elde edici eyalet bütçesi
yapmaya başhyor. 2001 bütçesi ilk ayağı. Oysa
hükürnran devletler, önce giderlerini hesaplar, bu-
na göre gelir oluştururlar. ABD de böyle yapar.
Bütçe açıklaruun bu kadar olağanlaştığı bir ortam-
da bunu insanlara anlatmak zor. Denk bütçe fena
mı diyebilirler. Burada anlayış farkı öne çıkıyor.
tkincisi, Türkiye kamu varlığı üzenndeki egemen-
liğini yitiriyor. Zamanlamasını kendıne göre yapa-
, cağı özelleştirme programını bile uygulayamıyor.
Gerilen ekonomide bunlar nasıl sanlacak? Bor ma-
denlerini satmalı mı, satmamah mıyız? Bakanın bi-
le karşı çıkması yetmiyor. Ulaştırma Bakarirnın
Telekom'da "Bu kadan da arükounaz" demesi de
boşa gidiyor. Türkiye, özelleştirmeci ama, bu özel-
leştirmede birazcık ulusal çıkar düşünme refleks-
li insanlan bile fazla gören, TÜStAD'ın 'bunlan
da ayddaym hükümetten' dediği bir noktaya geli-
yor. TÜSIAD'ın dediğini IMF'nin demediğini söy-
leyemeyiz. Nasıl 1980 sonrası doğmuş çocuklar
enflasyonsuz bir dünya düşünemiyorlarsa şu an
Türkiye'yi yöneten bürokrasi de "EVEF'siz, Dünya
Bankasızbir Türkiyeolabilirmi"yi. artık hayal bi-
le edemez noktaya geliyorlar. Bu durumda, artık
yeniden Atatürk'ün gençliğe hitabesini, sadece
gençlerin değil, orta yaş düzeylerin de yeniden
okuması gerekiyor. Türkiye en kötüsü, bağımsız-
hğı kaybetmeyi kanıksama, bu kayıplannı sindir-
meye alışnnhna noktasındadır. Bu mektuplar, o-
nun ahştırmalan. Böyle bir ülke ancak yeni bir bi-
linç sıçramasıyla belîi noktaya gelebilir. Bunun da
çok kolay olmadığını düşünüyorum. Medyarun
kendisi, bütün bu programlann destekleyicisi du-
rumuna gehniştir. Türkiye, aslmda 1918'ler, 1.
Dünya Savaşı iklimi sırasındaki bir nokta görünü-
müne geldi. Küreselleşen dünyada artık ulusal çı-
kar diye bir şey olmadığını söyleyenlere, başta
ABD ohnak üzere gelişmiş ülkelerin çıkarlannı
nasıl savunduklannın örneğini vermekten başka
çare yok. Gelir dağılımının bu kadar bozuk oldu-
ğu yoksul ülkelerde, daha iyi istihdam sahası, da-
ha yüksek, daha iyi bir hayat düzeyi için insanlar
bağımsızlıklanna çok kolay değer biçebilir nokta-
ya geliyorlar. Şu anda Türkiye, ulus devieti tahrip
eden noktada. Bunu yönetenler de hızlandmnak-
ta. Onlara da anlatabihnek gerekir.
lar. Bildiğimiz şey, bunu Türki-
ye'ye başka ülkelerde olduğu gibi
IMF'den başkası dayatmış olamaz.
Türkiye de son kriz dolayısıyla bu-
nu kuzu kuzu imzalamıştır. IMF
savunucusu olduğu çevrelerin,
uluslararası mali kuruluşlann bir
risk ahnadan Türkiye'yle üişkile-
rini de sürdünnelerini sağlamış
oluyor.
- Programmsosyalboyutuohna-
dığı için ciddi eteştiriler getirili>wr.
GeBr dağıhmmı nasıl etkileyecek?
- Sosyal güvenlik reformuyla,
sosyal güvenük haklannda gerilet-
meler gündeme gelecek. Bireysel
emeklilikte olduğu gibi. GeÜr da-
ğılunmı daha da bozacak bir prog-
ram. Hedef enflasyonla ücretleri
reel olarak aşındrrmaya dönük
programdır. Ücretlilere verilen ar-
tışlar birbiri üzerine bindirilerek
hesaplanıyor. Oysa ilk 5 ayda or-
talama şu, sonra şu diye hesapla-
yıp geçmiş yıl sonuyla kıyaslasa-
nız ortalama artış bu yıl yüzde
25'ler düzeyinde kalacak. Yüzde
38'in altında kalacağı kesin. Diğer
kandırmaca, aralık ayı enflasyonu
hesaba katıhnıyor. tkinci olarak
gelir dağılımı, tanm kesimi yönün-
den bozuluyor. Şeker fabnkalan-
nnı sanşı, TEKEL, tanm sektörü-
nü ilgilendiren özelleştirmeler 3.
ek mektupta ajTintıh yer ahyor. Şe-
ker kotalannda daralma olacağı
yazılmış. Tanma ilişkin kan poh-
tikalarda yumuşama değil, yeni bir
katılaşma gözüküyor. Üç, kamu
kesimi hizmet üretimi smırlanduı-
larak gehr dağılımı bozuluyor. lyi-
leştiği iddia edilen haliylebile büt-
çenin yüzde 34.5'i faize gidiyor.
Bunun yıl sonunda yüzde 4O'ı bul-
ması çok muhtemel. Hem iyi üc-
ret, hem iyi hizmet alamıyorsunuz.
Çocuğu okula yolladığınız zaman,
Okul Aile Birl'iği'nden, "Çocuğu-
nuzun üşümemesi içm okula katla-
da bulunun" mesajı alıyorsunuz.
Bir başka ayağı, vergilerin dağılı-
muun çok eşitsiz ohnası. Nitekim
tuketim üzerinden alınan dolaylı
vergiler artnnhyor. Bu en fazla dü-
şük gelirli kesimler üzerine yansı-
yor demektir. Bir de olağanüstü
vergiler var. Samimiyetsiz politi-
kalar. Gelir vergisi tarifesi, hedef
enflasyona göre yüzde 12 genişle-
tılip dar gelirli kesimlerin daha ça-
buk vergı dilimine girmesi sağla-
nıyor. Bu yüzde 12'de, diğer mak-
tu vergilerneden yüzde 56 yeniden
değerlemeye tabi. hatta Bakanlar
Kurulu yetkisiyle Motorlu Taşıtlar
yüzde 75, Taşıt Alımı yüzde 60 ar-
tıyor? Gelir dağılımını bozmaya
açık girişim söz konusu.
-2001 rıedefleri nekadargerçek-
çi?
- 2001 yılı bütün hedeflerin şaş-
öğı biryıl. Daha kriz olmadan büt-
çedeki gelir hedefi için ek vergi
gerekeceğini söylüyorduk. Büyü-
me oranı yüzde4.5'e geriletiliyor-
du. 3. niyet mektubunda yüzde 4'e
geriletilmiş. Muhtemelen daha ge-
ri olacak. Yüzde 1 -2 oranını geç-
mesi zor. Peki o zaman bu vergi ar-
tışı nasıl sağlanacak? Bunlann cid-
di hesaplanmadığı niyet mektubu,
işçi-memur kesiminin zapturapt
altına alınmasımn metni. Bu mek-
tup 22 Kasım depremini yansıtma-
yan bir metin. Çünkü bu son kriz-
den sonra faizleri 16 katrilyon dü-
zeyinde tutmak mümkün değil.
Özellikle 2001 'de yıl içine faiz yü-
kü düşecek biçimde borçlanılacak-
sa. Bu bütçeyi 48 katrilyon lırada
tutmak mümkün olmayacak. He-
deflerin iyice anlamsızlaştığı nok-
tada toplusözleşmeli kesimi, he-
deflenen enflasyona razı edip ede-
meyecekleri belli değil.
Hükümetin kendi sosyal tabanı-
nuı da giderek alnnı oyan bir süreç
çalışabilir. Işçi kesimi, kriz önce-
sine kıyasla, şimdi ikna edihneye
daha az müsait bir durumda.
2001 'e ıhşkin kötümser beklenti-
leri maskeleyen bir program. Enf-
lasyon hedefleri asla inandıncı de-
ğil, kriz yaşanmasaydı dahi ger-
çekleşmesi mümkün değildi. Çün-
kü yüzde 25 'lik hedef üzerine yüz-
de 12 bekleniyordu. Yüzde 38 'lik
2000 enflasyonundan sonra yüzde
12 ortadan kalkıyor. Iş dünyasının
da beklentisi, 2001 yılında yüzde
30-35 bandıdır. Eğer düşmesi hâ-
lâ mümkün olacaksa bu banttan
daha aşağı çekilmesi pek mümkün
gözükmüyor. 2002 "de tek rakamlı
enflasyonu 3. niyet mektubuna da
yazanlar, yazarken aralannda bu-
nun epey espnsini de herhalde
yapmışlardır. Bu program, enflas-
yonu olsa olsa yüzde 20'ler düze-
yine indirebilir.
paralı olacak
• Baştarafı 1. Sayfada
dan ücret ahnması" yö-
nünde hüküm eklendi.
Doktor milletvekillerinin
özellikle taşradaki örnek-
lere dayanarak gösterdik-
leri duyarlılık, TBMM
Plan ve Bütçe Komisyo-'
nu'nda Maliye Bakanlı-
ğı'nın tepkisiyle karşılaş-
tı. Plan ve Bütçe Komis-
yonu bu güvenceyi me-
tinden çıkararak tasanyı
hükümetten geldiği içe-
rikle kabul etti.
TBMM Sağhk Ko-
misyonu üyesi Ibrahim
Konukoğlu, tasannın
öncelikle w
sağfak refor-
mu" çerçevesinde ele
alrnmasını istediklerini
vurguladı.
Hükümetin tüm sağhk
ocaklannı paralı yap-
mak yerine, aldığı yetki
yasasıyla maaş adalet-
sizliğini giderebileceği-
ne dikkat çeken Konu-
koğlu şu eleştirileri dile
getirdi: "Özelükle uç
noktadaki sağiıkocağına
başvuran vatandaşımız
zaten fakir, yoksul, dok-
tor parası veremeyen ki-
şiler. Fakir bir köyde siz
orada muayene için para
isteyeceksiniz. Büyük SH
kmtdar yaraür. Biz ola\a
pob'tik yönden bakmıyo-
nız, poütik yönden bak-
sak 'Bırak çıkarsınlar,
sonra bunun edebiyatını
yapanz' deriz. Bütün uç
noktalar bu kapsama gi-
recek. Bir nevi dolayh
vergi. Vergi zenginden
daha fazla alınarak sos-
yal adalet sağlanır. Dev-
let zenginden alacağma,
petrole vergi koyarak,
elektriğin fıyaünı artnra-
rak herkesten alma pe-
şinde. Türkiye, anayasa-
suıa göre sosyal devlet A-
ma sosyal devlet Ukesi
çiğneniyor. Enjcksiyon
yapürmaya gelen faİdre
bile 'illa para ödeyecek-
sin' diye tutturacak ve
bunu alacak. Zaten sağ-
hk ocağına zengin insa-
nın muayene ohnak için
geküği görülmemiştir."
Ibrahim Konukoğlu,
hükümetin "Parası ol-
mayan Yeşil Kartgüven-
cesinde" gerekçesine de
tepki gösterdi. Sağhk
Bakanlığı bütçesine gö-
re her Yeşil Kart sahibi-
ne 10 milyon liralık har-
cama aynldığına dikkat
çeken Konukoğlu şunla-
n söyledi:
"Yeşil Kart da söylen-
diği gibi uygulanmıyor,
Yaklaşık 9 milyon 750
bin Yeşil Kartİıya 105
trihon lira para aynlmış.
O da kişi başuıa 10 mil-
yon 700 bin Ura tutuyor.
10 milvon lira ile bu has-
ta muayene olacak, para-
sı ödenecek, ilacı abna-
cak, film çeldlecek... Bu-
nu nla bir kutu antibiyo-
tik almak mümkün de-
ğü. Bir YeşU Kart sahibi
kalp ameliyatı olduysa,
neredej se 2 bin 500 kiş>
ye aynlan kaynak ona
harcanacak. Kaldı ki Ye-
şil Kart alamav an vatan-
daşlar var. Bu, hastaja
'ya para vereceksin ya
öleceksin' demektir."
Başbakan Ecevit1
in isteği
Ingiliz taru
istihbaratANKARA (Cumhuri-
yet Bürosu) - Içişleri Ba-
kanı Sadettin Tantan'ın
dile getirdiği. MİT Müs-
teşarı Şenkal Atasa-
gun'un onayladığı, ıç ve
dış istihbaratın aynlma-
sı konusuna Başbakan
Büknt Ecevit sıcak yak-
laşmadı. Ecevit'in, Tür-
kiye'de iç ve dış istihba-
ratın birbiriyle bağımlı
olması nedeniyle böyle
bir aynma karşı çıktığı
bildirildi.
Bülent Ecevit, istihba-
rat ile ilgili düşünceleri-
ni 25 Eylül 1982 yılında
Ankara Kapalı Ceza-
evi'nde iken eşi Rahşan
Ecevit'e yazdığı mek-
tupta dile getirdi.
Gazeteci Mehmet Çe-
tingüleç'in "Rahşan"
adlı kitabmda yayunla-
nan mektupta Ecevit, is-
tihbarata önem vermedi-
ğini dile getiriyor. Ece-
vit, istihbarata verdiği
önemi şöye anlatıyor:
"Bilirsin ben istihba-
rata pek önem vennem.
Verdiğim kadaruu da
belli ermem. (Olsa olsa,
insanlann belli bir konu-
nun üstüne düşmelerin-
de yarar görecek olur-
sam, o konudaki istihba-
rat ile ilgilendiğim izleni-
mini verirun.)"
Mektubunda istihba-
ratın aydınlatıcı olmak-
tan çok "yanılücı, kandı-
ncı" olduğunu belirten
Ecevit, "Eğer etküi bir
kimsenin istihbarata
önem verdiği anlaşılırsa
herkes o kimseyi kendi
amacma uygun bir bi-
çimde kullanmakve yön-
lendirebilmek için nasıl
istihbarat gerekiyorsa
öyle istihbaratla, daha
doğrusu "istihbarat' gö-
rünümü altında birta-
kım telkinlerle besler"
görüşünü savunuyor.
Ecevit, eşine yazdığı
mektupta, tercihi olan is-
tihbarat yöntemlerini de
şöyle anlatıyor:
"tstihbaratta en başa-
nh olan lngilizler, bilir-
sin, istihbarat yerine,
'yani haberalma, haber
toplama' yerine 'intelli-
gence' deyimini kulla-
nırlar. InteUigence'in
sözcük anlamı da 'anla-
mak'ör; södükteki tanı-
mı ise The ability to le-
arn or understand or to
deal with new or trying
situations'dır. (Oğrenme
ve>a yeni ya da güç du-
rumlarla uğraşma yete-
neği.) Açıktaki olaylan,
bilgileri, önyargısız ola-
rak, dikkaüi olarak ve
aralanndaki bağlanolan
veya olası etki-tepki ifiş-
kilerini kavrama>a veya
sezmeye çahşarak izle-
mek, klasik anlamda is-
tihbarattan çok daha ve-
rimli ve güven verici du-
rumu değerlendirme ve
yakın gelecekte olabile-
cek olanlan tahmin ede-
bilme yöntemidir.'"
Mektubunda bu yön-
temi kendisinin kullan-
dığını da vurguiayan
Ecevit, "Ben eğer 12
Mart döneminde olsun,
12 Eylül öncesinde ve
sonrasında olsun, ola-
caklan bir ölçüde önce-
den görüp açıklayabil-
diysem, o yöntemle ba-
şardım bunu. Yoksa ne
kâhindim ne de istihba-
ratım vardı" görüşünü
dile getiriyor.