23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 OCAK 2001 ÇARŞAMBA • • • • CUMHURİYET SAYFA HABERLERİN DEVAMI 19 R K I Y E istanbu P8 Sınop Edirne PB 10 Samsun PB 14 Adana B 16 PB 16 Kocaeli PB 15 Trabzon Y 13 Çanakkale PB 14 Gıresun Izmir Y 13 B 15 Ankara B Manisa Aydın B 14 Eskişehır B Denizlı B T7 Konya B 10 B 16 Sıvas B Zonguldak PB 17 Antalya B 17 Kars Mersin Dıyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van B Y PB Y Y K K 18 6 12 8 7 -1 7 Doğu Karadeniz kryılan ıte Güneydoğu Anado- lu'nun doğusu yağmur- lu, Doğu Anadolu'nun güneydoğusu karia ka- nşık yağmurtu, yurdun kuzeybalıa parçalı bu- lutlu, Marmara ıle yur- dun iç ve doğu kesim- len yer yer sislı geçe- cek. Hava sıcaklığında önemlı bnr değıştklık ol- mayacak. DIS MERKEZLER Oslo Helsinki Stockholm Londra Amsterdam Brüksel Paris Bonn K K K Y Y Y Y Y -4 0 4 10 9 10 10 12 Münih PB 9 Zürih Bertin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina * PB Y PB Y Y B Y PB 7 7 9 6 9 8 14 16 PB 0 Şam Moskova Aşkabat Astana Taşkent Bakû Bişkek Tiflis Kahire PB B PB PB PB PB B B -6 10 -2 15 12 0 17 17 PB 13 Psrç^ı bulutlu Sıslı k Çok bulutlu ı Yağmurlu Karlı > Gök guniltutü GÜNCELcÜNEYT ARCAYÜREK • Baştarafı 1. Sayfada ma"dır "yılın adamı"r\] saptamak! Önce "yılın adamı" olarak Turgut Özal'ı seç- tiler. Sonra cumhurbaşkanlığının ilk yıllannda yerden yere vurdukları 9 numarayı, Süleyman Demirel'i "yılın adam\" ilan ettiler. Turgut Özal öldü. Demirel, Ecevit icadı 5+5'te umduğunu bulamadı ve Güniz Sokak'ı yeniden mesken edindi. Sahnede yılın adamlığına aday olabilecek iki isirn kaldı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Baş- bakan Bülent Ecevit! Amma velakin medyamız 2001 'in eşiğinde yı- lın adamını seçme alışkanlığını bir yana attı. Sözünü bile etmedi. Bir varsayımla nedenine değinelim: Ahmet Necdet Sezer'i yılın adamı ilan etse medyamız; Bülent Ecevit'in -dışa vurmaz ya- içinden içinden kırgınlığına neden olabilirdi. Daha önemlisi Sezer'i seçmek demek; Başba- kan'ın anayasaya aykın KHK'lere ve de örneğin af yasasına Çankaya'nın haklı olarak koyduğu taşlan onaylamak olabilirdi. Medyamız tehiikeli sularda gezmeyi sevmez! Ya neyi sever? Elbet ılık. zararsız ve de yarariı en- ginlerde dolaşmayı... Ne var ki, bir gazete - Sabah- o da yılın son pa- zar günü yayımladığı ekinde bastı düğmeye; sa- natçılara, yazar çizerlere ve kimi TV haber spiker- lerine sordu: "Yılın adamı kim?" 15 ses, sahne sanatçısı, TV adamı, bilim ada- mı, yazar- çizerin 11 'i yılın adamını gösterdi: Ahmet Necdet Sezer! Bu anketin yanı başında halkın degerlendimne- si yer aldı. Değişik mesleklerden 9 kişiden 7'si aynı soru- yu yanrtladı: Ahmet Necdet Sezer! Bülent Ecevit adı ankette yok. Eşi Rahşan Ecevit ile Banu Alkan, yılın adamı araştırmasın- da hiç değilse bir iki puan aldı. Ne ki Bülent Bey yok! Ezici çoklukla Sezer yılın adamı. Ne çare; bir za- manlar yıllara damgasını vuran Bülent Ecevit ne- relerde? Acaba adı neden geçmiyor? Şimdi sormak zamanı bizde. Evet, Bülent Bey'in yılın adamı listesinde adı neden yok? Gerçeği ararlarsa Evet, zarnanrgetdf, sumıalıakRft>izim: ., , J ,,, Ecevit'in başarısızlıklarını, yanlışlannı içeren güncel, somut söylem ve olaylardan kaynaklanan eleştirisel yazılarımıza dayanamayarak mektup- lar kaleme alanlan; kısacası "Ecevitleşenler"\ lüt- fen yanrtlar mısınız: Başbakan'a yönelik eleştinlerimize fanatik duy- gularla, fanatik tanımlamalarla mektup mektup karşı çıkanlar (sanatçı Metin Akpınar, tarihçi Re- ha Çamuroğlu, sanatçı Aşkın Nur Yengi, yazar Hakkı Devrim, yazar Duygu Asena, ses ve sah- ne sanatçısı Sibel Turnagöl. Prof. Haluk Eyido- ğan, ekonomist Faruk Selçuk gibi) bilinen isim- lerin katılımıyla oluşan bir kamuoyu araştırmasın- da Başbakan'ın adı neden geçmiyor? Eskiden olduğu gibi bugün neden yılın adamı gösterilmiyor? Neden basit: Genelde eleştiriyi hak ediyor. Zi- ra eleştirisel yazılarda yalakalık yok! . • Idare-i maslahat yok! Görünen neyse, objektife o gün neler takılıyor- sa, onlar var. Güle güle Ecevit'le Ecevitleşenler, güle güle. Yölunuz açık olsun. Ecevrtleşenlere Başbakan Ecevit'in yeni yıl me- sajını okuduktan sonra; Cumhurbaşkanı Sezer'in olumlu cümlelerin içeriğindeki günümüzün olum- suz oluşmaianna işaret eden yılbaşı mesajını oku- malannı salık veriyorum. Bütün övünülere karşın; ülkemizin hukuksaJ, ekonomik, sosyal açılardan geri kalmışlığına işa- ret eden paragraflarda belki gerçeği bulabilirier. Tabii Ecevitleşmeyi sürdürmek yerine gerçeği aramayı yeğlerlerse... 6 üyenin görev süresi bitiyor YÖK'e 'yeni üyeler' ANKARA (AA) - Yük- sek Öğretim Kurulu (YÖK) yeni yılda "yeni üyelerle'' görev yapacak. YÖK üyelerinden, baş- kanvekilleri Prof. Dr. Is- mail Tosun ve Prof. Dr. Uğur Buget ile Ismail Akınaltuğ. Durmoş Yal- çın, Emekli Hava Korge- neral Erdoğan Öznal ve Prof. Dr. Ramazan Ev- ren'in görev süreleri 6 O- cak'ta sona eriyor. YÖK Kanunu gereği, Ismail Akınaltuğ ile Dur- muş Yalçın'ın yerine Cumhurbaşkanı, Prof. Dr. Ramazan Evren'in yerine Bakanlar Kurulu, Emekli Hava Korgeneral Erdoğan Öznal'ın yerine Genel- kurmay Başkanlığı, Prof. Dr. Tosun ile Prof. Dr. Bu- get'in yerine de Üniversi- telerarası Kurul'un üye seçmesi gerekiyor. Üniversitelerarası Ku- rul, 4 Arahk 20O0'de yap- tığı toplantıda, Prof. Dr. Tosun'u yeniden YÖK üyeliği için aday gösterir- ken Prof. Dr. Uğur Bu- get'in yerine Gazi Üni- versıtesi Biyoloji Bölümü öğretim üyelerinden ve aynı üniversitenin eski rektör yardımcısı olan Prof. Dr. Mustafa Ku- ru'yu seçmişti. Genel- kurmay Başkanlığı da halen YÖK üyeliği göre- vini yürüten Hava Korge- neral Erdoğan Öznal 'ı yeniden aday göstermiş .Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de onayla- mıştı. Öznal'm yeniden YÖK üyeliğine seçildiği- ne ilişkin karar, 21 Aralık 2000'de Resmi Gazete'de yayımlanmıştı. Cumhurbaşkanı kon- tenjanından Ismail Akı- naltuğ ile Durmuş Yalçm ve Bakanlar Kurulu kon- tenjanmdan Prof. Dr. Ra- mazan Evren'in yerine de yeni üye adaylannın belirlenmesi gerekiyor. Seçilen adaylann tümü- nün üyeliği, Cumhurbaş- kanı'nın onayıyla kesin- leşiyor. Ekonomik kıışatma Sağhk ocakhmda• Baştarafı 1. Sayfada ha iyi değil, daha kötü bir nokta- dayız. Programa bakınca cari açı- ğın milli gelire oranı yüzde 1 do- laymdaydı, şimdi yüzde 5'e çık- mak üzere. Geçmiş dönemlerde Türkiye bu kadar yüksek cari açık vermemişti. Türkiye bir dö- viz, ödemeler dengesi krizinde olmamasma rağmen bu program yapıldı. Sadece IMF'nin sundu- ğu, liberal ekonomistlerin benim- sediği parametreler içüıde düşü- nerek Türkiye'nin bir çıkış ara- ması, son krizin de gösterdiği gi- bi, yeterli tartışma düzeyi sağla- mıyor. Ne yazık ki, bu tür bir tar- tışma, Türkiye'deki ideolojikku- şatma altında birazzor. Bunuyar- mak lazım. Sadece kamu borçlanmasının milli gelire oranında ilk 11 ayda yüzde 3 'lük bir azalma oldu. Ama bu, ilk 6 aydaki enflasyonun altına inen faizlerden kaynaklandı. Bu Türkiye'yi tüketim çugınlığına gö- türdü, inanılmaz düşük faizler ta- lep patlaması ortaya çıkardı. Tür- kiye'nin kur polinkasıyla dış talep yerinde sayıyordu. Bir de böyle bir handikapı vardı. 2001 'de enflasyon hedefıniz yüzde 12"yse, eylülden itibaren Hazine'nin borçlanma fa- izlerinin yüzde 30'un altına inme- si gerekiyordu. Tam tersine, ka- sımda, Hazine iki kere yüzde 40'ın üzerinde, bir kere yüzde 50'nin üzerinde borçlandı. Bunlar oiduk- ça uyancı işaretlerdi. Ne mali sis- tem, ne kamu kâğıtlan üzerinden kârlannı realize eden büyük ser- maye çevreleri, faizlerdeki aşın çö- küşü hazmedecek, bunun yerine yeni bir kârrealizasyonu programı yapabilmiş değillerdi. Belki oto- motiv ve beyaz eşya dışında. Yeni- den faiz yükselişi için kol güreşi her zaman gündeme gelebilirdi. Hazine'nin zayıf olduğu nokta bekleniyordu. 2001 başında yapı- lacak hesaplaşma biraz erkene çe- kilmiş_oldu. • TUSİAD, 2001'de ekonominin daralacak olmasını eleştirirken programıntiuzlikleu>gulanmasuu istiyor. Bu bir çeüşki değfl mi? - Aslında TUSİAD'çılartambir nalıncı keseri gibi davranıyorlar. Bizim için iyi olsun, başkalan yü- kü çeksın. Hem ekonomi büyüsün, hem sıla maliye ve para politika- lan olsun. Bunlar beraber olabile- cek şeyler değil. TÜSlAD'çılar, tekrar 1999 yılını mı yaşayacağız korkusunu duyuyorlar. Ama her şeyin bir bedeli var. Biz programı uyguladık, daha kötü bir noktaya getirdi, rezervlerimiz azaldı, IMF'den yeni krediler aldık, onla- nn maliyeti var. BufirsattaIMF bu programı sertleştirme atağına geç- ti. lyimserlik dağıldı. Uzun vade görünemiyor. Özel kesim, her ne kadar prog- ramı iman etme çağnsı yapıyorsa da, yapılan anketlerde, özel kesi- min enflasyon beklentileri daha eylül ayında yüzde 35-38 arasın- daydı. Ama 2001 yılı için de bu düzeyde beklentiler var. Bu bek- lentilerini fiyatlara yansıtmalan- nın doğal olacağı, mevcut enflas- yon hedeflerinin çok üzerinde bek- lentilerle yola çıkıldığı görülüyor. Büyümenin daralması, enflasyo- nun beklenen ölçüde aşağı çekil- memesiyle stagflasyon etkisinin 2001'de güçlü biçimde hissedile- ceği anlaşılıyor. Galiba korku da bundan geliyor. Özel sektörün 2001 'in ilk 6 ayında büyüme tah- mini yüzde 0. Bunlan toplarsanız, 2001 umutlu bir yıl gibi gözükmü- yor. - Son krizte yükselen faizlerin 2001 programına etkisi nasıl ola- cak? - Kredi faizleri genelhkle yüzde 100'ün üzerinde. Kamu kesimi, son krizden sonra borçlanmaya git- medi. Ama ocak-şubat aylannda yüklü ödemeler var. Enflasyonla uyumluysanız, yüzde 10 hedef varsa faiz oranlannın da herhalde yüzde 20 olması gerekir. Faizlerin yüzde 60-70 'in altında olması zor. Bu, kamu borç yükünde hedeflere göre bozulmaya dogru gidileceği- ni gösterir. Programa göre, kamu borcumm GSMH'ye oranı, yüzde 58'den >üzde 55'e düşecek. Yani, 3 yıl sonunda kamunun çok borç- lu ohnaya devam edeceği, bu bor- cun maliyetinin çok düzelmemiş olacağı, faiz dışı fazla vermeye 2002 sonrasında da devam etmeye zorlanacağı, kamusal hizmet üre- timi ayagının sürekli sınırlandınla- cagı görülüyor. Türkiye tahville bu yıl borçlandı. öyle anlaşılıyor ki, ocaktan itibaren Hazine bonosuy- la borçlanacak. Üstelik, ilk borç- lanma senetlerinin de 6-9 aylık de- ğil, 3 aylık olacağı anlaşıyor. - Bu durumda faiz dışı faztanm daha da artünlması için personel, eğitim, sağhk, savunma gibi gider- lerindahaçokktsdması baskısıolu- şurmu? - Niyet mektubunda zaten bir sertleşme var. Ana niyet mektubu. 2001 yılında yüzde 175'lik faiz dışı fazla öngörüyordu. 3. niyet mektubunda bütün bu krize rağ- men ^ d e 5'e çıkanlıyor. IMF, programı başanlı kılmak için ka- mu kesimini daha fazla kemer sık- maya zorluyor. Türkiye de, iyice kıskaca girdiği için ne söylense al- tuıa imza atıyor. Zaten niyet mek- tubunu biz değil, IMF yazıyor. - Yaşanan banalımda ve niyet mektubunda özeüeştirmeler ön plana çıkankü. Bunu nasıl yorum- îujt)rsunuz? - 3. ek mektup, özelleştirmede en kararh mektup ve 2001 özelleş- tirme yılı ilan ediliyor. Ihale tari- hini verecek kadar ileri giden ba- ğımlıhk mektubu oluştunümadı. ilk 3 niyet mektubunda bile böyle bir güdümlü ekonomi görünümü yaratacak hava ortaya çıkmamıştı. Türkiye'nin karar organlannın tam anlamıylahavlu atması var. Bunun Türkiye'nin iyiliği için yapıldığı görünümü var. Bu, uluslararası ku- ruluşlann Türkiye'nin sadece iyi- liğini isteyebileceği gibi safdillik, cehaletten kaynaklanabilir. O za- man bu insanlann burada işi ne? Ya da bu kuruluşlarla olan çok sı- kı bir işbirlikçiliği var. O zaman yine ne işleri var? Şimdiye kadar özelleştirme paketleri planlandığı gibi gerçekleşmedi. Ama her halü- kârda şu görülüyor ki, Türkiye gi- derek haraç-mezat özelleştirmeye çok daha angaje ohnuş durumda. Türkiye'ye artık, "Sen bu özeDeş- tirmeyi her geciktirdiğmde daha yfiksek maKycÖer gefecek" diyor- lar. Bunun arkasında bir tehdit de var. Türkiye dışa açık bir ekonomi olarak kalmaya devam ettiği süre- ce, bu tehditleri de gerçekten dik- kate ahnak durumunda. Bu tehdit- lerden kurtulunabümesinin tekyo- lu, bu programdan ve bu anlayış- tan 180 derece dönmesiyle müm- kündür. Ama onu yapacak bir si- yasal yönetim ortada yok. - Türkiye'nin malryetini artnra- büirfermi? - Olabilir. Bu son kriz, Türkiye açısından birçok şeye yol açtı. Bir kere, bağımsız siyasal karar geliş- tirme reflekslerinde eskisinden da- ha fazla bir körelme oldu. Muhte- melen bizim yöneticilerin de kabul edebileceklerinin ötesinde davra- nıyorlar. Ama sonuçta ekonomi bürokrasisi de, siyasal yönetim de bunlan içine sindiriyorlar. Krizin faturasına bakarsak bunu yapabil- diklerini görüyoruz. 7.5 milyardo- lar IMF'den aldınız, bunun faiz yü- kü var. Birde Türkiye'ye getiremi- yorsunuz. Bu kredi için Merkez Bankası faiz almayacak mı, ala- cak. Yüzde 3.5 faiz alsa yüzde 7.5 faiz üzerinden fark yüzde 4. Yani 7.5 milyar dolann yüzde 4 Türki- ye'ye yükü var. Ve bu kısa vadeli bir borç olduğu için, başlangıçta olumlu etkileyecek, ancak sonra cari açığı, Türkiye'nin dış borç yü- künü kısa vadeli olarakbüyütecek. Üstlendigimiz başka riskler var. Bankalann, Merkez Bankası'nın yıllardır ilk defa 500 milyon dolar- hk dolaysız krediyi TMSF'ye ak- tarması, batık bankalara 6 milyar dolarlık fon aktarmasının hesabı niyet mektubunda yapılmış değil. Bunlardan kaynaklanan risklerinin ne olduğu. bunun program ve borçlanmaya etkisi kurcalanmış gözükmüyor. Bazı şeylerde kamuya yansuna- sm diye galiba kenarda tutuluyor. Bankalann dış kredilennin, bütü- nüyle Hazine garantisi altına alın- masınuı getirdiği yük, tam hesap olmamaklabirlikte 19.3 milyar do- 4 Programın tek hedefi enflasyon değiP - Hükümetin,programmsosyalyönflolarak enf- lasyonun düşürümıesini göstermesi gerçekçi mi? - Enflasyonun gelir dağılımını bozucu etkisi ol- ması için, bazı sosyal kesimlerin enflasyondan da- ha az bir gelir artışı sağlamalan gerekiyor. Birçok kesim, enflasyonun üzerinde gelir sağlayabilir. Enf- lasyon, hayat pahahlığına dönüştüğü kesimler açı- sından olumsuz. Bu programın tek hedefinin enf- lasyonu düşürmek olduğunu düşünmüyorum. An- tienflasyonist program görüntüsüyle Türkiye'de çok ciddi, geri dönülmez dönüşümler gerçekleşn- ritaıek isteniyor. Türkiye 'nin borç ödeme kabiliye- tini sürdünneye ayarlı bir program. 1999 sonunda en bozuk tek şey, kamu borç faizlerimn vergilerin bütününü götürür noktaya gelmesiydi. Bunun çö- zümü borç yükünün kaldınlmasıydı. Oysa program borç yükünü daha da artnracak. Programdaki dö- nüşümler Türkiye'nin çıkanna mı? Emek kesimi çok iyi farkında olmalı ki, aleyhine. Bu kadar ka- mu malvarhğını eünden çıkarması, bütün stratejik sektörlerini, mali sistemini feda etmesi, tanmmı ta- mamen desteksiz bırakması, bunlar Türkiye'nin çı- kanna mı? Son derece açık, hayır. Türkiye'de ne- den burjuvazi, sermaye bunun kavgasını yapmıyor. Çünkü, Türkiye'deki sermaye, esas olarak dış ser- mayenin giderek acenteliğine dönüşen bir serma- ye. O yüzden sermaye açısından bu programlann sakıncası yoktur.'Yeter ki, benim üstüme gelme, dı- şandan borç bul, beni daha fazla rahatsız etme' di- yor. - Programla Türkiye, nasd bir ülke olarak şekil- lendirüiyor? - Bu, Türkiye'yi teslim ahna programı. Türki- ye'yi düyunu umumileştiren programlar. IMF yö- rüngesiyle, Türkiye gelir elde edici eyalet bütçesi yapmaya başhyor. 2001 bütçesi ilk ayağı. Oysa hükürnran devletler, önce giderlerini hesaplar, bu- na göre gelir oluştururlar. ABD de böyle yapar. Bütçe açıklaruun bu kadar olağanlaştığı bir ortam- da bunu insanlara anlatmak zor. Denk bütçe fena mı diyebilirler. Burada anlayış farkı öne çıkıyor. tkincisi, Türkiye kamu varlığı üzenndeki egemen- liğini yitiriyor. Zamanlamasını kendıne göre yapa- , cağı özelleştirme programını bile uygulayamıyor. Gerilen ekonomide bunlar nasıl sanlacak? Bor ma- denlerini satmalı mı, satmamah mıyız? Bakanın bi- le karşı çıkması yetmiyor. Ulaştırma Bakarirnın Telekom'da "Bu kadan da arükounaz" demesi de boşa gidiyor. Türkiye, özelleştirmeci ama, bu özel- leştirmede birazcık ulusal çıkar düşünme refleks- li insanlan bile fazla gören, TÜStAD'ın 'bunlan da ayddaym hükümetten' dediği bir noktaya geli- yor. TÜSIAD'ın dediğini IMF'nin demediğini söy- leyemeyiz. Nasıl 1980 sonrası doğmuş çocuklar enflasyonsuz bir dünya düşünemiyorlarsa şu an Türkiye'yi yöneten bürokrasi de "EVEF'siz, Dünya Bankasızbir Türkiyeolabilirmi"yi. artık hayal bi- le edemez noktaya geliyorlar. Bu durumda, artık yeniden Atatürk'ün gençliğe hitabesini, sadece gençlerin değil, orta yaş düzeylerin de yeniden okuması gerekiyor. Türkiye en kötüsü, bağımsız- hğı kaybetmeyi kanıksama, bu kayıplannı sindir- meye alışnnhna noktasındadır. Bu mektuplar, o- nun ahştırmalan. Böyle bir ülke ancak yeni bir bi- linç sıçramasıyla belîi noktaya gelebilir. Bunun da çok kolay olmadığını düşünüyorum. Medyarun kendisi, bütün bu programlann destekleyicisi du- rumuna gehniştir. Türkiye, aslmda 1918'ler, 1. Dünya Savaşı iklimi sırasındaki bir nokta görünü- müne geldi. Küreselleşen dünyada artık ulusal çı- kar diye bir şey olmadığını söyleyenlere, başta ABD ohnak üzere gelişmiş ülkelerin çıkarlannı nasıl savunduklannın örneğini vermekten başka çare yok. Gelir dağılımının bu kadar bozuk oldu- ğu yoksul ülkelerde, daha iyi istihdam sahası, da- ha yüksek, daha iyi bir hayat düzeyi için insanlar bağımsızlıklanna çok kolay değer biçebilir nokta- ya geliyorlar. Şu anda Türkiye, ulus devieti tahrip eden noktada. Bunu yönetenler de hızlandmnak- ta. Onlara da anlatabihnek gerekir. lar. Bildiğimiz şey, bunu Türki- ye'ye başka ülkelerde olduğu gibi IMF'den başkası dayatmış olamaz. Türkiye de son kriz dolayısıyla bu- nu kuzu kuzu imzalamıştır. IMF savunucusu olduğu çevrelerin, uluslararası mali kuruluşlann bir risk ahnadan Türkiye'yle üişkile- rini de sürdünnelerini sağlamış oluyor. - Programmsosyalboyutuohna- dığı için ciddi eteştiriler getirili>wr. GeBr dağıhmmı nasıl etkileyecek? - Sosyal güvenlik reformuyla, sosyal güvenük haklannda gerilet- meler gündeme gelecek. Bireysel emeklilikte olduğu gibi. GeÜr da- ğılunmı daha da bozacak bir prog- ram. Hedef enflasyonla ücretleri reel olarak aşındrrmaya dönük programdır. Ücretlilere verilen ar- tışlar birbiri üzerine bindirilerek hesaplanıyor. Oysa ilk 5 ayda or- talama şu, sonra şu diye hesapla- yıp geçmiş yıl sonuyla kıyaslasa- nız ortalama artış bu yıl yüzde 25'ler düzeyinde kalacak. Yüzde 38'in altında kalacağı kesin. Diğer kandırmaca, aralık ayı enflasyonu hesaba katıhnıyor. tkinci olarak gelir dağılımı, tanm kesimi yönün- den bozuluyor. Şeker fabnkalan- nnı sanşı, TEKEL, tanm sektörü- nü ilgilendiren özelleştirmeler 3. ek mektupta ajTintıh yer ahyor. Şe- ker kotalannda daralma olacağı yazılmış. Tanma ilişkin kan poh- tikalarda yumuşama değil, yeni bir katılaşma gözüküyor. Üç, kamu kesimi hizmet üretimi smırlanduı- larak gehr dağılımı bozuluyor. lyi- leştiği iddia edilen haliylebile büt- çenin yüzde 34.5'i faize gidiyor. Bunun yıl sonunda yüzde 4O'ı bul- ması çok muhtemel. Hem iyi üc- ret, hem iyi hizmet alamıyorsunuz. Çocuğu okula yolladığınız zaman, Okul Aile Birl'iği'nden, "Çocuğu- nuzun üşümemesi içm okula katla- da bulunun" mesajı alıyorsunuz. Bir başka ayağı, vergilerin dağılı- muun çok eşitsiz ohnası. Nitekim tuketim üzerinden alınan dolaylı vergiler artnnhyor. Bu en fazla dü- şük gelirli kesimler üzerine yansı- yor demektir. Bir de olağanüstü vergiler var. Samimiyetsiz politi- kalar. Gelir vergisi tarifesi, hedef enflasyona göre yüzde 12 genişle- tılip dar gelirli kesimlerin daha ça- buk vergı dilimine girmesi sağla- nıyor. Bu yüzde 12'de, diğer mak- tu vergilerneden yüzde 56 yeniden değerlemeye tabi. hatta Bakanlar Kurulu yetkisiyle Motorlu Taşıtlar yüzde 75, Taşıt Alımı yüzde 60 ar- tıyor? Gelir dağılımını bozmaya açık girişim söz konusu. -2001 rıedefleri nekadargerçek- çi? - 2001 yılı bütün hedeflerin şaş- öğı biryıl. Daha kriz olmadan büt- çedeki gelir hedefi için ek vergi gerekeceğini söylüyorduk. Büyü- me oranı yüzde4.5'e geriletiliyor- du. 3. niyet mektubunda yüzde 4'e geriletilmiş. Muhtemelen daha ge- ri olacak. Yüzde 1 -2 oranını geç- mesi zor. Peki o zaman bu vergi ar- tışı nasıl sağlanacak? Bunlann cid- di hesaplanmadığı niyet mektubu, işçi-memur kesiminin zapturapt altına alınmasımn metni. Bu mek- tup 22 Kasım depremini yansıtma- yan bir metin. Çünkü bu son kriz- den sonra faizleri 16 katrilyon dü- zeyinde tutmak mümkün değil. Özellikle 2001 'de yıl içine faiz yü- kü düşecek biçimde borçlanılacak- sa. Bu bütçeyi 48 katrilyon lırada tutmak mümkün olmayacak. He- deflerin iyice anlamsızlaştığı nok- tada toplusözleşmeli kesimi, he- deflenen enflasyona razı edip ede- meyecekleri belli değil. Hükümetin kendi sosyal tabanı- nuı da giderek alnnı oyan bir süreç çalışabilir. Işçi kesimi, kriz önce- sine kıyasla, şimdi ikna edihneye daha az müsait bir durumda. 2001 'e ıhşkin kötümser beklenti- leri maskeleyen bir program. Enf- lasyon hedefleri asla inandıncı de- ğil, kriz yaşanmasaydı dahi ger- çekleşmesi mümkün değildi. Çün- kü yüzde 25 'lik hedef üzerine yüz- de 12 bekleniyordu. Yüzde 38 'lik 2000 enflasyonundan sonra yüzde 12 ortadan kalkıyor. Iş dünyasının da beklentisi, 2001 yılında yüzde 30-35 bandıdır. Eğer düşmesi hâ- lâ mümkün olacaksa bu banttan daha aşağı çekilmesi pek mümkün gözükmüyor. 2002 "de tek rakamlı enflasyonu 3. niyet mektubuna da yazanlar, yazarken aralannda bu- nun epey espnsini de herhalde yapmışlardır. Bu program, enflas- yonu olsa olsa yüzde 20'ler düze- yine indirebilir. paralı olacak • Baştarafı 1. Sayfada dan ücret ahnması" yö- nünde hüküm eklendi. Doktor milletvekillerinin özellikle taşradaki örnek- lere dayanarak gösterdik- leri duyarlılık, TBMM Plan ve Bütçe Komisyo-' nu'nda Maliye Bakanlı- ğı'nın tepkisiyle karşılaş- tı. Plan ve Bütçe Komis- yonu bu güvenceyi me- tinden çıkararak tasanyı hükümetten geldiği içe- rikle kabul etti. TBMM Sağhk Ko- misyonu üyesi Ibrahim Konukoğlu, tasannın öncelikle w sağfak refor- mu" çerçevesinde ele alrnmasını istediklerini vurguladı. Hükümetin tüm sağhk ocaklannı paralı yap- mak yerine, aldığı yetki yasasıyla maaş adalet- sizliğini giderebileceği- ne dikkat çeken Konu- koğlu şu eleştirileri dile getirdi: "Özelükle uç noktadaki sağiıkocağına başvuran vatandaşımız zaten fakir, yoksul, dok- tor parası veremeyen ki- şiler. Fakir bir köyde siz orada muayene için para isteyeceksiniz. Büyük SH kmtdar yaraür. Biz ola\a pob'tik yönden bakmıyo- nız, poütik yönden bak- sak 'Bırak çıkarsınlar, sonra bunun edebiyatını yapanz' deriz. Bütün uç noktalar bu kapsama gi- recek. Bir nevi dolayh vergi. Vergi zenginden daha fazla alınarak sos- yal adalet sağlanır. Dev- let zenginden alacağma, petrole vergi koyarak, elektriğin fıyaünı artnra- rak herkesten alma pe- şinde. Türkiye, anayasa- suıa göre sosyal devlet A- ma sosyal devlet Ukesi çiğneniyor. Enjcksiyon yapürmaya gelen faİdre bile 'illa para ödeyecek- sin' diye tutturacak ve bunu alacak. Zaten sağ- hk ocağına zengin insa- nın muayene ohnak için geküği görülmemiştir." Ibrahim Konukoğlu, hükümetin "Parası ol- mayan Yeşil Kartgüven- cesinde" gerekçesine de tepki gösterdi. Sağhk Bakanlığı bütçesine gö- re her Yeşil Kart sahibi- ne 10 milyon liralık har- cama aynldığına dikkat çeken Konukoğlu şunla- n söyledi: "Yeşil Kart da söylen- diği gibi uygulanmıyor, Yaklaşık 9 milyon 750 bin Yeşil Kartİıya 105 trihon lira para aynlmış. O da kişi başuıa 10 mil- yon 700 bin Ura tutuyor. 10 milvon lira ile bu has- ta muayene olacak, para- sı ödenecek, ilacı abna- cak, film çeldlecek... Bu- nu nla bir kutu antibiyo- tik almak mümkün de- ğü. Bir YeşU Kart sahibi kalp ameliyatı olduysa, neredej se 2 bin 500 kiş> ye aynlan kaynak ona harcanacak. Kaldı ki Ye- şil Kart alamav an vatan- daşlar var. Bu, hastaja 'ya para vereceksin ya öleceksin' demektir." Başbakan Ecevit1 in isteği Ingiliz taru istihbaratANKARA (Cumhuri- yet Bürosu) - Içişleri Ba- kanı Sadettin Tantan'ın dile getirdiği. MİT Müs- teşarı Şenkal Atasa- gun'un onayladığı, ıç ve dış istihbaratın aynlma- sı konusuna Başbakan Büknt Ecevit sıcak yak- laşmadı. Ecevit'in, Tür- kiye'de iç ve dış istihba- ratın birbiriyle bağımlı olması nedeniyle böyle bir aynma karşı çıktığı bildirildi. Bülent Ecevit, istihba- rat ile ilgili düşünceleri- ni 25 Eylül 1982 yılında Ankara Kapalı Ceza- evi'nde iken eşi Rahşan Ecevit'e yazdığı mek- tupta dile getirdi. Gazeteci Mehmet Çe- tingüleç'in "Rahşan" adlı kitabmda yayunla- nan mektupta Ecevit, is- tihbarata önem vermedi- ğini dile getiriyor. Ece- vit, istihbarata verdiği önemi şöye anlatıyor: "Bilirsin ben istihba- rata pek önem vennem. Verdiğim kadaruu da belli ermem. (Olsa olsa, insanlann belli bir konu- nun üstüne düşmelerin- de yarar görecek olur- sam, o konudaki istihba- rat ile ilgilendiğim izleni- mini verirun.)" Mektubunda istihba- ratın aydınlatıcı olmak- tan çok "yanılücı, kandı- ncı" olduğunu belirten Ecevit, "Eğer etküi bir kimsenin istihbarata önem verdiği anlaşılırsa herkes o kimseyi kendi amacma uygun bir bi- çimde kullanmakve yön- lendirebilmek için nasıl istihbarat gerekiyorsa öyle istihbaratla, daha doğrusu "istihbarat' gö- rünümü altında birta- kım telkinlerle besler" görüşünü savunuyor. Ecevit, eşine yazdığı mektupta, tercihi olan is- tihbarat yöntemlerini de şöyle anlatıyor: "tstihbaratta en başa- nh olan lngilizler, bilir- sin, istihbarat yerine, 'yani haberalma, haber toplama' yerine 'intelli- gence' deyimini kulla- nırlar. InteUigence'in sözcük anlamı da 'anla- mak'ör; södükteki tanı- mı ise The ability to le- arn or understand or to deal with new or trying situations'dır. (Oğrenme ve>a yeni ya da güç du- rumlarla uğraşma yete- neği.) Açıktaki olaylan, bilgileri, önyargısız ola- rak, dikkaüi olarak ve aralanndaki bağlanolan veya olası etki-tepki ifiş- kilerini kavrama>a veya sezmeye çahşarak izle- mek, klasik anlamda is- tihbarattan çok daha ve- rimli ve güven verici du- rumu değerlendirme ve yakın gelecekte olabile- cek olanlan tahmin ede- bilme yöntemidir.'" Mektubunda bu yön- temi kendisinin kullan- dığını da vurguiayan Ecevit, "Ben eğer 12 Mart döneminde olsun, 12 Eylül öncesinde ve sonrasında olsun, ola- caklan bir ölçüde önce- den görüp açıklayabil- diysem, o yöntemle ba- şardım bunu. Yoksa ne kâhindim ne de istihba- ratım vardı" görüşünü dile getiriyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle