Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4 EYLÜL 2000 PAZARTE8İ
8 PAZARTESl SÖYLEŞtLERİ
Idamlık birşairin anılarından 12 Eylül dönemine ilişkin cezaevi ve işkence öyküleri...
'Cezaevleri cuntadöneminden beter'• Bizim dönemimiz cunta dönemiydL
Sistemli bir işkence vardu.
Ama cunta bile bu kadar cesaretii
değildi!.. NasûgeUp 10 kişiyi
öldüreceksin, onlarca kişiyisakat
bırakacaksın. Bunuyapamazlanh,
yapamaddar da... Sağcılaşmış,
gericileşmiş bir tophtmda rahat
hareket ediyoriar tabüL
• Her cezaevigirişinde elden
geçirilirsiniz ve sıfır hakla
başlarsımz. Durup dururken hiçbir
şekilde yaşamsal haklanmzı
vermezler. Sen hep dişinle,
tırnağınla bunlan almaya
çabalarsın. Alırsın, 3 ay sonra bir
nedenle bunlaryine sıfıra düşer.
İnanılmaz bir kısır döngüdür bu...
• İşin tuhafi açîık grevinde silahın
namlusu aslında kendine dönüktür,
çünkü adım adufi kendini öldürürsüru.
20. güne geldiği'jamanen az 10 kib
kaybın vardır. Öflce kaslar erimeye
başlar. En son eriyenyağdır. Tat
duyunuz çok geli§ir, bir de koku.» Ttpla
bir hayvan gibi, iki koridor öteden
geçen ekmeğin kfikusunu aürsıntzL
ÜMİTZJLELİ
- Neydi sana yöneltilen suçlama?
- Adam öldürmeden yaralamaya kadar her
şey vardı. Bir ihbar yapılmış. Okulda oturur-
ken gelip aldılar beni. tşin tuhafi benim yar-
gılandığım örgüt ve eylemle hiçbir ilgim yok-
tu. Devrimci Sol'un eylemi diye tutuklandım.
HalbukibenDev-Genç'liydim. Dolayısıyla ger-
çekten hiçbir ilgimin ve ilişkimin olmadığı ey-
lem ve örgütten yargjlandım. Bunun için, Da-
vutpaşa'da, Metris'te sonra da Sağmalcılar özel
hücre tipi cezaevinde yaklaşık 8 yıl yattım.
- Davutpaşa'ya geldiğin sıralarda henûz
darbe olmamıştı, baskı var mıydı?
- Hiçbir imkânımız yoktu. Kitap alınmıyor-
du, görüş yasaktı. Daha sonra ilk açlık grevi
topluca orada başladı zaten. Önce 5 günlük
bir açlık grevi yaptık, daha sonra 7 günlük.. Ta-
bii o zaman insanın kaç gün aç kalabileceği-
ni bılmiyorduk. Biz 5 gün, 6 gün olduğunda
öleceğiz diye bekliyorduk ama hıç öyle bir şey
ohnuyordu. Bu grevlerle ufak tefek haklar al-
maya başladık; kitap edindik, saz falan aldık.
Bu durum idare açısından çok rahatsızlık ve-
riciydi. Sonra cuntayla beraber zaten "ananı-
a belledik" diye geldiler sabaha karşı... Ve yo-
ğun bir baskı dönemi başladı tabıı.
- Metris'e geçtikten sonra neler oldu?
- Bir kapı altı olayı vardır. Her cezaevi gi-
rişinde elden geçirilirsiniz ve sıfır hakla baş-
larsuuz. Durup dururken hiçbir şekilde yaşam-
sal haklanmzı vermezler. Sen hep dişinle, tır-
nağınla. bunlan almaya çabalarsın. Alırsın, 3
ay sonra bir nedenle bunlar yıne sıfıra düşer,
yeniden.... inanılmaz bir kısır döngüdür ve so-
nuçta siz direnmiş olursunuz ama aynı zaman-
da çok da yıpranırsınız. Zaten onlar da bunu
çok iyi bilirler. İlk büyük açlık grevi 81 'de Met-
ris'te oldu. Sanınm, 21 günlük bir açlık gre-
viydi. En az bin kişi vardık...
- Başarıya ulaştı mı?
- Görüş haklannı aldık, yazışma haklannı al-
dık. Dışandan hasta insanlar için diyet yemek-
leri edinme şansımız oldu. Ama söylediğim gi-
bi, aç kalarak aldığınız bu haklan kısa bir sü-
re kullanabiliyorsunuz. Sonra her şey yeniden
başladığı yere dönüyor.
- 83 'te Mctris'te sakal-bıyık kesmeme ey-
lemi de bu nedenlerle mi başlatıldı?
- Yine hak meselesıyle ilgiliydi. Hep bir as-
keri disiplin istenircezaevlennde. Saçmızı tek
tip keser, her şeyi tek tıpe dönüştürür. O bas-
kılar, operasyonlar, tek tip, koğuş değiştirme-
ler yoğun olarak başladığında biz de protesto
olarak sakal, bıyık bırakma eylemine başladık.
Aynı zamanda kitap direnişi olarak da bilinir.
Çünkü kitaplanmızı da almak istiyorlardı. Biz
vermemek ıçm direndik ve müthiş bir direniş-
ti o. 3 ay sonra geldiler, her koğuşu tek tek bas-
tılar, her insanı kolundan, bacağından zapt e-
derek saçımızı, başımızı kestiler. Bunu 'Kitap
Türküsü' diye o zaman şiirleştirmiştim.
Tek •clgilik açlık grevi...
- Bir de senin tek başına bir açlık grevi hi-
kâyen var?
- 'Şafak Türküsü' çıktıktan sonra, Akade-
mi Kitabevi Ödülü'nü aldı ve kitaplaştı. Çıkar
çıkmaz da büyük ilgi gördü. Dolayısıyla mek-
tupla, ziyarete gelme istekleriyle, dışandan yo-
ğun bir ilgi başladı. Bu idareyi rahatsız ediyor-
du. Mektuplanmı vermemeyebaşladılar. 'Her-
kesin mektubu gelir okunur, benim yüreği-
me hançer sokulur' türküsünde olduğu gibi!.
Bunun için dilekçeler yazdık. Ama hiçbir ya-
nıt alamadık. Tam 1.5 yıl sürdü!.. En sonunda
Muzaffer Bey, biz ona işkenceci derdik, ger-
çekten berbat bir herifti, bir gün beni çağınp,
mektuplan neden vermediğini açıklamaya
kalktı. Hatta yansı yırtıhruş, karalanmış, bir sü-
rü mektup vardı önünde. Dalga geçer gibi..
Adam açık açık şunu teklif etti. 'Sen şairsin,
sen yazarsın, gel buradaki kütüphanenin
başına geç.' Kütüphaneyi kuranlar da itiraf-
çılar. Yanı adam beni işbirliğine davet ediyor!
Baktım ki yapacak bir şey kalmadı, açlık gre-
vine başladım. 22 gün sürdü... kabul etmese-
lerdi daha da sürecekti.
- Açlık grevi son çaredir değil mi?
- En son çaredir! .Açlık grevi, bir insanın ken-
dine yapabileceği en büyük haksızlık, verebi-
leceği en büyük ceza aslında. Daha fazlasını
yapamaz, en fazla yakar, öldürür falan. Açlık
grevi çok acımasız bir eylem. Ama içeride in-
sanlann başka bir çaresi kalmıyor çoğu za-
man. Bunu böyle okumak lazım.
- Tek başına açlık grevi nasıl bir duygu?
- Bunun öncelikle bir zorunluluk haline gel-
mesi gerekiyor. Eğer bu bir silahsa, bu silaha
başvurur. İşin tuhafi bu silahın namlusu aslın-
da kendine dönüktür bir taraftan. Çünkü adım
adım kendini öldürürsün. Genelde şöyle olur:
Son yemeğini yersin. Özel bir rahatsızlığın
yoksa, özellikle midendenrahatsızdeğilsen, aç-
lık grevlerinde, 5.-6. günden sonra açlık hissi
kaybolur. Halsizleşme 2.-3.günden itibaren
başlar, ama acıkma hissi kaybolur. Benim ül-
serim vardı, o yüzden de açlık grevlerim çok
problemli olmuştur, hep yatarak geçirmişim-
dir ve süreklı ağn vardır, asit yaptıgı için de
sürekli bir kusma hissi vardır. Ama kusamaz-
• Nevzat Çelik 19yaşında, Güzel Sanatlar Akademisi'ni kazandıktan yalnızca birkaç ay sonra, 12 Eylül
darbesinden hemen önce gözaltına ahndu. Sonra tutuklandu. Tam 8yıl idamlayargüandu. Ve bir gün
salıverildiL. Hem de idamlayargdandığı dava sürerken, üstelik gıyabında verilen bir kararla serbest kaldıL.
Cezaevinin her türlüsünü gördü.. Işkenceyi, açlık grevlerim yaşadu. Tümünü de şiirlerinde anlattıL. Şair Nevzat
Çelik'le tam da cezaevi tartışmalarımn olanca ağırlığıyla sürdüğü bir dönemde oydları konuştuk. Ogünlerle
bugünleri karşılaştırdık... Sonuç hiç de iç açıcı değildi!.. Bu arada unutmadan; Nevzat, idamla yargdandığı
davanın nasd sonuçlandığını bilmiyor... sadece o değil, hiç kimse bilmiyor!..
sın, boğazın yara olur. Sonra yemek düşleme-
ye başlarsın. Toplu grevlerde insanlar oturur,
annelerinin yemekleri, en son nerede yemek
yediğinden, nerenin tatlısının iyi olduğuna ka-
dar uzun uzun yemek sohbetleri olur. Saatler-
ce sürer bu.
- Çok acımasız bu aslında.
- Maalesef. Ne bileyim, uyku giderek aza-
lır. Uyuma anlannda rüya görüyorsan mutla-
ka ve mutlaka yemekle ilgili bir şey rüyanın
arasına girer. Mesela sevgilin görüşe gelmiş-
se, mutlaka elinde poğaça, bir şey vardır....
- Kaçıncı günden sonra fizik olarak düş-
meye başlarsın?
- 1. haftadan itibaren hareketlerin ağırlaşır.
Ağır ağrr yürürsün. Ani oturup kalkma yapa-
mazsın çünkü başın döner, gözlerin karanr,
düşersin. Istesen de hareket edemezsin. Agzın-
dan çürük yumurta kokusu gibi çok pis bir ko-
ku gelir. Kendi kokundan rahatsız olursun.
Sendeki gücün azalışım, damarlanndan kanı-
nuı çekihnesi gibi an ve an yaşarsın. 20. gü-
ne geldiği zaman en az 10 kılo kaybm vardır.
Önce kaslar erimeye başlar. En son eriyen yağ-
dır. Bellek biraz zayıflamaya başlar. Bu arada
tat duyunuz çok gelişmiştir, bir de koku. Aç-
lık grevi sırasında zaten 2 koridor öteden ge-
çen ekmek kokusunu alırsınız. Ama bazen,
çok ilginçtir, birdenbire inanılmaz güçlü hale
geliyorsun. Benim gibi birçok arkadaşın başı-
na geldi bu durum. Bir kerede okuyorsun bir
şeyi ve ezberinde kalıyor!..
- Peki ya, grevi bitirirken neler oluyor?
- Açlık grevi dönüşü de çok zordur ve teh-
likelidir. Çok aşamalı bir şekilde geriye dön-
mek gerekir. Imkânlar el veriyorsa, önce şe-
kerli su alınır, sulu süt alınır, patates püre fa-
lan almak gerekir ama genelde böyle imkân-
lara sahip olunmaz. Ve karavana getirir ceza-
evi yönetimi. Karavanada çok rahatlıkla nohut
ve bulgur olabilir. insanlar hastaneye taşuıır
ondan sonra. Çünkü tuvaletinizi yapamazsı-
nız. Şişer ve gıdemezsinız tuvalete ve çok cid-
di ölüm tehlikeleri yaşanır. Normale dönmek
yaklaşık 15 günü alır.
Tutsak güverclnlerl..
- Uzun süre hücrelerde kaldınız... Sağlık
koşulları nasüdı?
- Kötüydü... Hep hücredeydik, tek kişilik ve
üç kişilik hücrelerdi.. 1.5-2 yıl görüşe, hava-
landırmaya hiç çıkmadığımız uzun bir dönem-
di. Hiçbir şekilde güneş görmüyorduk. Hatta
Sağmalcılar Özel Tip Çezaevi'nde demir ör-
gülerle havalandırmayı bile kapatmışlardı.
- Gökyüzünü bile göremiyordunuz..
- Tabii. Pencerelerin üzerinde parmaklık var,
bir de tel örgü.... Yani bir sineğin bile geçeme-
yeceği küçüklükte aralıklan olan tel örgüler yap-
jnışlardı. Biz oraya girer girmez o tel örgüle-
ri patlattık. O demir örgülerden kuşlar iniyor-
du aşağıya. Çok acıklıdır. Jnmesine iniyor kum-
rular, güvercinler ama çıkamıyor bir türlü. Do-
layısıyla Sağmalcılar Özel Tip Çezaevi'nde
kuşlar bizimle birlikte yaşadı ve asla dışanya
çıkamadılar!.
- Bir söyleşinde kendinden söz ederken di-
yorsun ki, "keyifli bir ısukla çtktı işkence-
lerden!."
- Işkencenin keyfi olmaz. Ama işkenceden
hiç olmazsa onurunu koruyarak çıkmışsan,
bunu bir olumluluk olarak alıp onu yaşamın
tutamağından birisi haline getırebilirsin. iş-
kence zaten büyük bir haksızlık. Bir insanın
Nevzat Çefik TÖB-DER başkanı amcaoğhınun sayesinde khaplaria ve şürie taruşü.
'Yarın ölecek gibi...
9
Çelik aüesi, 1%5'te Sinop'tan
Istanbul'a göçtü.. Nevzat beş
yaşındaydı. Gültepe'nin bahçeli
gecekondularının bırinde üç
kardeşiyle birlikte büyüdü.
Anne Fahriye Çelik, henüz bir
köy bile denemeyecek,
mûhafazakâr Gültepe'de
önyargılan kıran, tabulan yıkan
ilk kadındı...
- tstanbul'a geldikten sonra
annem, babamla birlikte bir
fabrikada çalışmaya başladı.
Annem santyorum Gültepe'nin
ya da otür bir semtin ilk
çalışan kadımydu O zaman
çalışan kadına orospu gözüyle
baküırdu Sanıyorum saçını Uk
açan kadın da, ilk işçi emeklisi
kadın da annemdi. Daha sonra
ona iyi gözle bakmayan
insanlar, ekonomik sıkıntılar
nedeniyle temizliğe gittiler
evtere. Annem babamdan çok
daha girişkendi. Mahallede Uk
karate salonu açıldığında,
savunma sporunu öğrenin,
diye elimiiden tutup
yazdırmıştu
1965-70 yıllan arasında yeni bir
yerleşim birimi olan Gültepe'de
12-13 yaşında bile ilkokula
başlayan çocuklar vardı. Nevzat
ise okuma yazmayı çoktan
sökmüştü.
- Bana okumayt öğreten de
amtemdir. Kendisi de köyde
ükokul 2 'ye kadar okumuştu.
Başanh bir öğrenciydim.
Benden yaşça çok büyük
çocuklara 5 yıl sınıf baskanhğı
yaptım.
O günlerde babasının amcaoğlu
Çelal Çelik de onlarla beraber
yaşamaya başladı. Yıllar sonra
bir suikasta kurban gidecek
TÖB-DER başkanı amcaoğlu,
Nevzat'ın yaşamındaki büyük
değişimin de simgesi oldu..
- Biz ona amca derdik.
ÖğretmendL O bize taşındı,
biz kitaplarla, şiirlerle tanıştık.
Yani Ukokuldan itibaren
okumaya başladım.
Ortaokulda benim
okuyabileceğim, Türkçe
yazümış romanfalan
kalmamıştı, çeviri şiirler de
okuyordum. 78'de kaybettik
onu.. VurdularL
Amca dediği Celal Çelik
sayesinde edebiyatla, şiirle iç
içe bir yaşam başlamıştı. Biraz
esinlenme, biraz çalıntı da olsa
ilk şiirlerini karalamaya
başlamıştı bile.. Ama lise
yıllannda her şey değişti.. Hele
amcasının 78'de kurşunlanarak
öldürülmesi Nevzat'ın üzerinde
derin izler bıraktı...
- Lisede solcıtyduk ve işimiz
gücümüz buydu açıkçasu Okul
falan kalmadı. Yann ölecek
gibi yaşıyorduk. Yani kendi
kişisel hayatımıza dair en
küçük bir düşümüz yoktu.
Hani insanlar düşünür, evi
olacak, arabası olacak,
evlenecekler, çoluk çocuğu....
Bizim öyle bir düşüncemiz
olmadı. Ya devrim olacaktı, ya
ölecektik. Başka şansımız da
yoktu açıkçasu öyle
düşünüyor ve öyleyaşıyorduk.
Düşlerden uzak, çatışmalarla,
kavgalarla geçen yıllardı... Ve
bir gün, hep aklmın bir
köşesinde, bilinçaltında tuttuğu
olasılık gerçekleşti, vuruldu!..
-Kişisel olarak tabii ki
karştlaştım. Ben vuruldum
sözgelimL 1978'de Lise
3'teydim. Dev-Genç'teydim. 5-
6 kişi silahla gelip
karaciğerimden vurdular. Ama
bunu yaşamın bir parçası
olarak gördüğün için, çok da
önemli bir durum olarak
değeriendirmiyorsun.
Kalktyorsun ayağa, tekrar
gidiyorsun.
O kadar sıradan bir şeydi.
Çünkü her gün zaten yanı
başmda insanlar vuruluyor,
ötüyordu.
Nevzat Çelik bugün
40 yaşında.. Yaşamının
8 ydmı işlemediği bir suç, üyesi
olmadığı bir örgüt davasında
yargılanarak yitirdi.
Ama o günlerle ilgili
düşünceleri, yargılan net...
- Pişman değilim.
Kendinle banşık olduğun,
kafandaki düşle yaşadığın
anın arasındaki devrimci
gerilimi koruyabildiğin sürece
insan biraz başı dik
yürüyebilir, diye düşünüyorum
açıkçasL
işkencede çözülmesini de hiç yadırgamıyo-
rum. Bir insanı o /ora sokmak zaten inanılmaz
bir olay. Adama hem işkence ediyorsun, hem
de dayanamayıp (.özülen bu adamı hayatı bo-
yunca o çözülmüşlûk duygusuyla yaşatıyorsun..
Bu daha büyük ikmci bir işkence. Korkunç bir
şey, büyük acımasızhk.
- Mesela bugün baktığın zaman cezaev-
lerine. Burdur Çezaevi'nde olanlar, Ulu-
canlar Çezaevi'nde 10 kişinin yaşamını yi-
tirdiği olaylar, Buca Çezaevi'nde olanlar....
Kendi döncminlc karşılaştırdığın zaman ne
dûşünfiyorsun, ne hissediyorsun?
- Bizim dönemimiz cunta dönemiydi. Sis-
temli bir işkence vardı. Yılda en az 2-3 gün aç-
lık grevleri yapılıyordu. Cuntadan sonra, hem
kısmi özgürlüklenn ahndığı, kitaplann rahat-
lıkla okunabıldiği, açık görüşlerin olduğu ama
bir taraftan da cunta döneminde olmayacak
kadar sertleşen ve ınsanlann öldürülebildiği bir
dönem başladı. Bu çok ilginç...
- 'Bizim dönernimizde dahi olmazdı bu'
diyorsun...
- Evet, bu kadar cesaretii değillerdi. Nasıl ge-
lip 10 kişiyi öldüreceksin, onlarca kişiyi sakat
bırakacaksın. Bunu yapamazlardı, yapamadı-
lar da. Ama bu sanıyorum toplumun duyarsız-
laşmasıyla ilgili bir şey. 90'lara kadar baköğı-
nız zaman bir uyanış vardı, bir tepki vardı,
umutlar yeniden tazeleniyordu. Toplum daha
aktifti. Ama şimdı müthiş bir depolitizasyon,
müthiş birgerileme var. öldürüyor, arkasından
bir daha öldürüyor. Diyarbakır'da yaptı bunu,
Ulucanlar'da yaptı. Ümraniye'de yaptı. Her ta-
rafta yapıyor bunu, kısa sürede unutuluyor.
- Toplumun duyarsızlığına güvenip 'na-
sıl olsa unutulur' mu divoriar?
- Toplu bir tepki yok ki. Sivil toplum örgüt-
leri de çok yetersiz. Her anlamda bir yetersiz-
lik var. Parlamentoya baktığın zaman demok-
rat diyebileceğimiz insanlan da göremiyor-
sun. Bu kadar sağcılaşmış, bu kadar gericileş-
miş toplum. Durum böyle olunca onlar da el-
lerini, kollannı çok rahatlıkla sallayarak gire-
biliyorlar ve yapabiliyorlar maalesef.
- Peki, F tipi cezaevleri tarrışmasına na-
sıl bakıyorsun?
- Içerideki insanlar bir şeye hayır diyorlar-
sa, feryat ediyorlarsa, öncelikle onlardan ya-
na düşünmek lazım. Çünkü orada yaşayan in-
sanlar onlar. Bir kere ciddi bir güvensizlik var.
Toplumdaki genel güvensizliğin yanı sıra içe-
rideki insanın yönetime, sisteme, devlete gü-
venmesi için hiçbir neden yok. Çünkü onlara
hiçbir hak verilmedi. Hiçbir şeyi mahkûmun
lehine yapmadılar bugüne kadar. Yani iyi ni-
yetle bile yapılmış olsa, tırnak içinde söylüyo-
rum, kuşku duymakta haklı insanlar. Mah-
kûmlann havalandırmaya çıktıklannda birbir-
lerini görebileceği söyleniyor. Ama yann o
kapıyı kapatabilirler. Bu çok net. Kapattığı za-
man oradaki kişiyi veya kişileri tecrit etmiş ola-
cak. Mahkûmlann bir araya geldiklerinde ida-
reyi ele aldığı söylenir. Ama bunun karşılığı
bu değil ki. Sonuçta şimdiye kadar pozitif an-
lamda bir uygulamaya rastlanmadığı için her
şeyden önce, duyarlı olan her insanın kulağı-
m vermesi gereken ilk yer içerisidir.
'Uyku ve işkence!..
1
- 19'unda girdin cezaevine, 27 yaşında
çıktın. Dışanya çıktığında nasıl karşüadın
dünyayı ya da dünya seni nasıl karşüadı?
- Büyüktü tabıı, kaygandı. Iki açıdan avanta-
jım olduğunu düşünüyorum. Bir kere dışandan
hiç kopuk yaşamadım. 'Ne oluyor, ne bitiyor, ha-
yat nereye doğru evriliyor, dışanda insanlar
ne yapıyor'un bılgısine sahiptim. Bir de tanı-
nan bir insan olarak dışan çıktım. Dolayısıyla ya-
tay bir geçiş yaphm ben. Dramatik tablolar ya-
şamadım. Ama bir süre dışan çıkamıyor, hep
içerde kahyorsunuz. Uzun bir süre 1-1.5 yıl gi-
dıyor bu açıkçası. Bir süre yapngınız şeye ina-
namıyorsunuz. Ne bileyim, sevişiyor muyum,
ne bileyim denize gınyor muyum, bu gerçekten
deniz mi, diyorsunuz!.
- Rüya gibi mi?
- Tabii tabii. Her an... Düşleriniz sizi rahat
brrakmıyor zaten Kolay kolay dışanmn düşü-
nü göremiyorsunuz. Hep içerisi.... Bizim ku-
şağın düşleri hiç rahat değildir, rüyalan. Hep
kâbuslan vardır, ifenceler vardır, o ohnasa bi-
le çatışmalar vaıdır, vurulmalar vardrr. Yani
bizim rüyalanmı^ hiç rahat değildir.
- Güzel rüya görmez misiniz hiç?.
- Az görürüz. He p kâbuslanmız vardır. Ben
onu "Sevgili Yoldaş Kurbağalar"da 'Uyku
ve işkence' diye ^ şiirde yazdım. Uykulan-
mız neden rahat Ceğil, belki burada biraz an-
latmaya çalıştım:
Ben uyurken elmi alnıma koy / serin sular-
da ıslat elmi alnırra koy / düşlerimin dehşetin-
den koru beni / bı- karanfil inceliğinde ölsem
diyorum/ gölgem; şekil verip yürüsem diyo-
rum/ kuru bir ağtç oluyorum bütün gün/evi-
me giren hırsızla Jıtimal ki boğuşurum / sen
koru beni koruma;a gelen devletten / bütün sıh-
hatinle bütün gû2;iiiğinle / bir düşün yanım-
da uyurken sen / ^ir düşün yanında uyurken
ben / kokundan teilnden ahyorlarbeni / bir dü-
şün her gece vunvorlar beni...