25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 EYLÜL 2000 PAZARTE8İ 8 PAZARTESl SÖYLEŞtLERİ Idamlık birşairin anılarından 12 Eylül dönemine ilişkin cezaevi ve işkence öyküleri... 'Cezaevleri cuntadöneminden beter'• Bizim dönemimiz cunta dönemiydL Sistemli bir işkence vardu. Ama cunta bile bu kadar cesaretii değildi!.. NasûgeUp 10 kişiyi öldüreceksin, onlarca kişiyisakat bırakacaksın. Bunuyapamazlanh, yapamaddar da... Sağcılaşmış, gericileşmiş bir tophtmda rahat hareket ediyoriar tabüL • Her cezaevigirişinde elden geçirilirsiniz ve sıfır hakla başlarsımz. Durup dururken hiçbir şekilde yaşamsal haklanmzı vermezler. Sen hep dişinle, tırnağınla bunlan almaya çabalarsın. Alırsın, 3 ay sonra bir nedenle bunlaryine sıfıra düşer. İnanılmaz bir kısır döngüdür bu... • İşin tuhafi açîık grevinde silahın namlusu aslında kendine dönüktür, çünkü adım adufi kendini öldürürsüru. 20. güne geldiği'jamanen az 10 kib kaybın vardır. Öflce kaslar erimeye başlar. En son eriyenyağdır. Tat duyunuz çok geli§ir, bir de koku.» Ttpla bir hayvan gibi, iki koridor öteden geçen ekmeğin kfikusunu aürsıntzL ÜMİTZJLELİ - Neydi sana yöneltilen suçlama? - Adam öldürmeden yaralamaya kadar her şey vardı. Bir ihbar yapılmış. Okulda oturur- ken gelip aldılar beni. tşin tuhafi benim yar- gılandığım örgüt ve eylemle hiçbir ilgim yok- tu. Devrimci Sol'un eylemi diye tutuklandım. HalbukibenDev-Genç'liydim. Dolayısıyla ger- çekten hiçbir ilgimin ve ilişkimin olmadığı ey- lem ve örgütten yargjlandım. Bunun için, Da- vutpaşa'da, Metris'te sonra da Sağmalcılar özel hücre tipi cezaevinde yaklaşık 8 yıl yattım. - Davutpaşa'ya geldiğin sıralarda henûz darbe olmamıştı, baskı var mıydı? - Hiçbir imkânımız yoktu. Kitap alınmıyor- du, görüş yasaktı. Daha sonra ilk açlık grevi topluca orada başladı zaten. Önce 5 günlük bir açlık grevi yaptık, daha sonra 7 günlük.. Ta- bii o zaman insanın kaç gün aç kalabileceği- ni bılmiyorduk. Biz 5 gün, 6 gün olduğunda öleceğiz diye bekliyorduk ama hıç öyle bir şey ohnuyordu. Bu grevlerle ufak tefek haklar al- maya başladık; kitap edindik, saz falan aldık. Bu durum idare açısından çok rahatsızlık ve- riciydi. Sonra cuntayla beraber zaten "ananı- a belledik" diye geldiler sabaha karşı... Ve yo- ğun bir baskı dönemi başladı tabıı. - Metris'e geçtikten sonra neler oldu? - Bir kapı altı olayı vardır. Her cezaevi gi- rişinde elden geçirilirsiniz ve sıfır hakla baş- larsuuz. Durup dururken hiçbir şekilde yaşam- sal haklanmzı vermezler. Sen hep dişinle, tır- nağınla. bunlan almaya çabalarsın. Alırsın, 3 ay sonra bir nedenle bunlar yıne sıfıra düşer, yeniden.... inanılmaz bir kısır döngüdür ve so- nuçta siz direnmiş olursunuz ama aynı zaman- da çok da yıpranırsınız. Zaten onlar da bunu çok iyi bilirler. İlk büyük açlık grevi 81 'de Met- ris'te oldu. Sanınm, 21 günlük bir açlık gre- viydi. En az bin kişi vardık... - Başarıya ulaştı mı? - Görüş haklannı aldık, yazışma haklannı al- dık. Dışandan hasta insanlar için diyet yemek- leri edinme şansımız oldu. Ama söylediğim gi- bi, aç kalarak aldığınız bu haklan kısa bir sü- re kullanabiliyorsunuz. Sonra her şey yeniden başladığı yere dönüyor. - 83 'te Mctris'te sakal-bıyık kesmeme ey- lemi de bu nedenlerle mi başlatıldı? - Yine hak meselesıyle ilgiliydi. Hep bir as- keri disiplin istenircezaevlennde. Saçmızı tek tip keser, her şeyi tek tıpe dönüştürür. O bas- kılar, operasyonlar, tek tip, koğuş değiştirme- ler yoğun olarak başladığında biz de protesto olarak sakal, bıyık bırakma eylemine başladık. Aynı zamanda kitap direnişi olarak da bilinir. Çünkü kitaplanmızı da almak istiyorlardı. Biz vermemek ıçm direndik ve müthiş bir direniş- ti o. 3 ay sonra geldiler, her koğuşu tek tek bas- tılar, her insanı kolundan, bacağından zapt e- derek saçımızı, başımızı kestiler. Bunu 'Kitap Türküsü' diye o zaman şiirleştirmiştim. Tek •clgilik açlık grevi... - Bir de senin tek başına bir açlık grevi hi- kâyen var? - 'Şafak Türküsü' çıktıktan sonra, Akade- mi Kitabevi Ödülü'nü aldı ve kitaplaştı. Çıkar çıkmaz da büyük ilgi gördü. Dolayısıyla mek- tupla, ziyarete gelme istekleriyle, dışandan yo- ğun bir ilgi başladı. Bu idareyi rahatsız ediyor- du. Mektuplanmı vermemeyebaşladılar. 'Her- kesin mektubu gelir okunur, benim yüreği- me hançer sokulur' türküsünde olduğu gibi!. Bunun için dilekçeler yazdık. Ama hiçbir ya- nıt alamadık. Tam 1.5 yıl sürdü!.. En sonunda Muzaffer Bey, biz ona işkenceci derdik, ger- çekten berbat bir herifti, bir gün beni çağınp, mektuplan neden vermediğini açıklamaya kalktı. Hatta yansı yırtıhruş, karalanmış, bir sü- rü mektup vardı önünde. Dalga geçer gibi.. Adam açık açık şunu teklif etti. 'Sen şairsin, sen yazarsın, gel buradaki kütüphanenin başına geç.' Kütüphaneyi kuranlar da itiraf- çılar. Yanı adam beni işbirliğine davet ediyor! Baktım ki yapacak bir şey kalmadı, açlık gre- vine başladım. 22 gün sürdü... kabul etmese- lerdi daha da sürecekti. - Açlık grevi son çaredir değil mi? - En son çaredir! .Açlık grevi, bir insanın ken- dine yapabileceği en büyük haksızlık, verebi- leceği en büyük ceza aslında. Daha fazlasını yapamaz, en fazla yakar, öldürür falan. Açlık grevi çok acımasız bir eylem. Ama içeride in- sanlann başka bir çaresi kalmıyor çoğu za- man. Bunu böyle okumak lazım. - Tek başına açlık grevi nasıl bir duygu? - Bunun öncelikle bir zorunluluk haline gel- mesi gerekiyor. Eğer bu bir silahsa, bu silaha başvurur. İşin tuhafi bu silahın namlusu aslın- da kendine dönüktür bir taraftan. Çünkü adım adım kendini öldürürsün. Genelde şöyle olur: Son yemeğini yersin. Özel bir rahatsızlığın yoksa, özellikle midendenrahatsızdeğilsen, aç- lık grevlerinde, 5.-6. günden sonra açlık hissi kaybolur. Halsizleşme 2.-3.günden itibaren başlar, ama acıkma hissi kaybolur. Benim ül- serim vardı, o yüzden de açlık grevlerim çok problemli olmuştur, hep yatarak geçirmişim- dir ve süreklı ağn vardır, asit yaptıgı için de sürekli bir kusma hissi vardır. Ama kusamaz- • Nevzat Çelik 19yaşında, Güzel Sanatlar Akademisi'ni kazandıktan yalnızca birkaç ay sonra, 12 Eylül darbesinden hemen önce gözaltına ahndu. Sonra tutuklandu. Tam 8yıl idamlayargüandu. Ve bir gün salıverildiL. Hem de idamlayargdandığı dava sürerken, üstelik gıyabında verilen bir kararla serbest kaldıL. Cezaevinin her türlüsünü gördü.. Işkenceyi, açlık grevlerim yaşadu. Tümünü de şiirlerinde anlattıL. Şair Nevzat Çelik'le tam da cezaevi tartışmalarımn olanca ağırlığıyla sürdüğü bir dönemde oydları konuştuk. Ogünlerle bugünleri karşılaştırdık... Sonuç hiç de iç açıcı değildi!.. Bu arada unutmadan; Nevzat, idamla yargdandığı davanın nasd sonuçlandığını bilmiyor... sadece o değil, hiç kimse bilmiyor!.. sın, boğazın yara olur. Sonra yemek düşleme- ye başlarsın. Toplu grevlerde insanlar oturur, annelerinin yemekleri, en son nerede yemek yediğinden, nerenin tatlısının iyi olduğuna ka- dar uzun uzun yemek sohbetleri olur. Saatler- ce sürer bu. - Çok acımasız bu aslında. - Maalesef. Ne bileyim, uyku giderek aza- lır. Uyuma anlannda rüya görüyorsan mutla- ka ve mutlaka yemekle ilgili bir şey rüyanın arasına girer. Mesela sevgilin görüşe gelmiş- se, mutlaka elinde poğaça, bir şey vardır.... - Kaçıncı günden sonra fizik olarak düş- meye başlarsın? - 1. haftadan itibaren hareketlerin ağırlaşır. Ağır ağrr yürürsün. Ani oturup kalkma yapa- mazsın çünkü başın döner, gözlerin karanr, düşersin. Istesen de hareket edemezsin. Agzın- dan çürük yumurta kokusu gibi çok pis bir ko- ku gelir. Kendi kokundan rahatsız olursun. Sendeki gücün azalışım, damarlanndan kanı- nuı çekihnesi gibi an ve an yaşarsın. 20. gü- ne geldiği zaman en az 10 kılo kaybm vardır. Önce kaslar erimeye başlar. En son eriyen yağ- dır. Bellek biraz zayıflamaya başlar. Bu arada tat duyunuz çok gelişmiştir, bir de koku. Aç- lık grevi sırasında zaten 2 koridor öteden ge- çen ekmek kokusunu alırsınız. Ama bazen, çok ilginçtir, birdenbire inanılmaz güçlü hale geliyorsun. Benim gibi birçok arkadaşın başı- na geldi bu durum. Bir kerede okuyorsun bir şeyi ve ezberinde kalıyor!.. - Peki ya, grevi bitirirken neler oluyor? - Açlık grevi dönüşü de çok zordur ve teh- likelidir. Çok aşamalı bir şekilde geriye dön- mek gerekir. Imkânlar el veriyorsa, önce şe- kerli su alınır, sulu süt alınır, patates püre fa- lan almak gerekir ama genelde böyle imkân- lara sahip olunmaz. Ve karavana getirir ceza- evi yönetimi. Karavanada çok rahatlıkla nohut ve bulgur olabilir. insanlar hastaneye taşuıır ondan sonra. Çünkü tuvaletinizi yapamazsı- nız. Şişer ve gıdemezsinız tuvalete ve çok cid- di ölüm tehlikeleri yaşanır. Normale dönmek yaklaşık 15 günü alır. Tutsak güverclnlerl.. - Uzun süre hücrelerde kaldınız... Sağlık koşulları nasüdı? - Kötüydü... Hep hücredeydik, tek kişilik ve üç kişilik hücrelerdi.. 1.5-2 yıl görüşe, hava- landırmaya hiç çıkmadığımız uzun bir dönem- di. Hiçbir şekilde güneş görmüyorduk. Hatta Sağmalcılar Özel Tip Çezaevi'nde demir ör- gülerle havalandırmayı bile kapatmışlardı. - Gökyüzünü bile göremiyordunuz.. - Tabii. Pencerelerin üzerinde parmaklık var, bir de tel örgü.... Yani bir sineğin bile geçeme- yeceği küçüklükte aralıklan olan tel örgüler yap- jnışlardı. Biz oraya girer girmez o tel örgüle- ri patlattık. O demir örgülerden kuşlar iniyor- du aşağıya. Çok acıklıdır. Jnmesine iniyor kum- rular, güvercinler ama çıkamıyor bir türlü. Do- layısıyla Sağmalcılar Özel Tip Çezaevi'nde kuşlar bizimle birlikte yaşadı ve asla dışanya çıkamadılar!. - Bir söyleşinde kendinden söz ederken di- yorsun ki, "keyifli bir ısukla çtktı işkence- lerden!." - Işkencenin keyfi olmaz. Ama işkenceden hiç olmazsa onurunu koruyarak çıkmışsan, bunu bir olumluluk olarak alıp onu yaşamın tutamağından birisi haline getırebilirsin. iş- kence zaten büyük bir haksızlık. Bir insanın Nevzat Çefik TÖB-DER başkanı amcaoğhınun sayesinde khaplaria ve şürie taruşü. 'Yarın ölecek gibi... 9 Çelik aüesi, 1%5'te Sinop'tan Istanbul'a göçtü.. Nevzat beş yaşındaydı. Gültepe'nin bahçeli gecekondularının bırinde üç kardeşiyle birlikte büyüdü. Anne Fahriye Çelik, henüz bir köy bile denemeyecek, mûhafazakâr Gültepe'de önyargılan kıran, tabulan yıkan ilk kadındı... - tstanbul'a geldikten sonra annem, babamla birlikte bir fabrikada çalışmaya başladı. Annem santyorum Gültepe'nin ya da otür bir semtin ilk çalışan kadımydu O zaman çalışan kadına orospu gözüyle baküırdu Sanıyorum saçını Uk açan kadın da, ilk işçi emeklisi kadın da annemdi. Daha sonra ona iyi gözle bakmayan insanlar, ekonomik sıkıntılar nedeniyle temizliğe gittiler evtere. Annem babamdan çok daha girişkendi. Mahallede Uk karate salonu açıldığında, savunma sporunu öğrenin, diye elimiiden tutup yazdırmıştu 1965-70 yıllan arasında yeni bir yerleşim birimi olan Gültepe'de 12-13 yaşında bile ilkokula başlayan çocuklar vardı. Nevzat ise okuma yazmayı çoktan sökmüştü. - Bana okumayt öğreten de amtemdir. Kendisi de köyde ükokul 2 'ye kadar okumuştu. Başanh bir öğrenciydim. Benden yaşça çok büyük çocuklara 5 yıl sınıf baskanhğı yaptım. O günlerde babasının amcaoğlu Çelal Çelik de onlarla beraber yaşamaya başladı. Yıllar sonra bir suikasta kurban gidecek TÖB-DER başkanı amcaoğlu, Nevzat'ın yaşamındaki büyük değişimin de simgesi oldu.. - Biz ona amca derdik. ÖğretmendL O bize taşındı, biz kitaplarla, şiirlerle tanıştık. Yani Ukokuldan itibaren okumaya başladım. Ortaokulda benim okuyabileceğim, Türkçe yazümış romanfalan kalmamıştı, çeviri şiirler de okuyordum. 78'de kaybettik onu.. VurdularL Amca dediği Celal Çelik sayesinde edebiyatla, şiirle iç içe bir yaşam başlamıştı. Biraz esinlenme, biraz çalıntı da olsa ilk şiirlerini karalamaya başlamıştı bile.. Ama lise yıllannda her şey değişti.. Hele amcasının 78'de kurşunlanarak öldürülmesi Nevzat'ın üzerinde derin izler bıraktı... - Lisede solcıtyduk ve işimiz gücümüz buydu açıkçasu Okul falan kalmadı. Yann ölecek gibi yaşıyorduk. Yani kendi kişisel hayatımıza dair en küçük bir düşümüz yoktu. Hani insanlar düşünür, evi olacak, arabası olacak, evlenecekler, çoluk çocuğu.... Bizim öyle bir düşüncemiz olmadı. Ya devrim olacaktı, ya ölecektik. Başka şansımız da yoktu açıkçasu öyle düşünüyor ve öyleyaşıyorduk. Düşlerden uzak, çatışmalarla, kavgalarla geçen yıllardı... Ve bir gün, hep aklmın bir köşesinde, bilinçaltında tuttuğu olasılık gerçekleşti, vuruldu!.. -Kişisel olarak tabii ki karştlaştım. Ben vuruldum sözgelimL 1978'de Lise 3'teydim. Dev-Genç'teydim. 5- 6 kişi silahla gelip karaciğerimden vurdular. Ama bunu yaşamın bir parçası olarak gördüğün için, çok da önemli bir durum olarak değeriendirmiyorsun. Kalktyorsun ayağa, tekrar gidiyorsun. O kadar sıradan bir şeydi. Çünkü her gün zaten yanı başmda insanlar vuruluyor, ötüyordu. Nevzat Çelik bugün 40 yaşında.. Yaşamının 8 ydmı işlemediği bir suç, üyesi olmadığı bir örgüt davasında yargılanarak yitirdi. Ama o günlerle ilgili düşünceleri, yargılan net... - Pişman değilim. Kendinle banşık olduğun, kafandaki düşle yaşadığın anın arasındaki devrimci gerilimi koruyabildiğin sürece insan biraz başı dik yürüyebilir, diye düşünüyorum açıkçasL işkencede çözülmesini de hiç yadırgamıyo- rum. Bir insanı o /ora sokmak zaten inanılmaz bir olay. Adama hem işkence ediyorsun, hem de dayanamayıp (.özülen bu adamı hayatı bo- yunca o çözülmüşlûk duygusuyla yaşatıyorsun.. Bu daha büyük ikmci bir işkence. Korkunç bir şey, büyük acımasızhk. - Mesela bugün baktığın zaman cezaev- lerine. Burdur Çezaevi'nde olanlar, Ulu- canlar Çezaevi'nde 10 kişinin yaşamını yi- tirdiği olaylar, Buca Çezaevi'nde olanlar.... Kendi döncminlc karşılaştırdığın zaman ne dûşünfiyorsun, ne hissediyorsun? - Bizim dönemimiz cunta dönemiydi. Sis- temli bir işkence vardı. Yılda en az 2-3 gün aç- lık grevleri yapılıyordu. Cuntadan sonra, hem kısmi özgürlüklenn ahndığı, kitaplann rahat- lıkla okunabıldiği, açık görüşlerin olduğu ama bir taraftan da cunta döneminde olmayacak kadar sertleşen ve ınsanlann öldürülebildiği bir dönem başladı. Bu çok ilginç... - 'Bizim dönernimizde dahi olmazdı bu' diyorsun... - Evet, bu kadar cesaretii değillerdi. Nasıl ge- lip 10 kişiyi öldüreceksin, onlarca kişiyi sakat bırakacaksın. Bunu yapamazlardı, yapamadı- lar da. Ama bu sanıyorum toplumun duyarsız- laşmasıyla ilgili bir şey. 90'lara kadar baköğı- nız zaman bir uyanış vardı, bir tepki vardı, umutlar yeniden tazeleniyordu. Toplum daha aktifti. Ama şimdı müthiş bir depolitizasyon, müthiş birgerileme var. öldürüyor, arkasından bir daha öldürüyor. Diyarbakır'da yaptı bunu, Ulucanlar'da yaptı. Ümraniye'de yaptı. Her ta- rafta yapıyor bunu, kısa sürede unutuluyor. - Toplumun duyarsızlığına güvenip 'na- sıl olsa unutulur' mu divoriar? - Toplu bir tepki yok ki. Sivil toplum örgüt- leri de çok yetersiz. Her anlamda bir yetersiz- lik var. Parlamentoya baktığın zaman demok- rat diyebileceğimiz insanlan da göremiyor- sun. Bu kadar sağcılaşmış, bu kadar gericileş- miş toplum. Durum böyle olunca onlar da el- lerini, kollannı çok rahatlıkla sallayarak gire- biliyorlar ve yapabiliyorlar maalesef. - Peki, F tipi cezaevleri tarrışmasına na- sıl bakıyorsun? - Içerideki insanlar bir şeye hayır diyorlar- sa, feryat ediyorlarsa, öncelikle onlardan ya- na düşünmek lazım. Çünkü orada yaşayan in- sanlar onlar. Bir kere ciddi bir güvensizlik var. Toplumdaki genel güvensizliğin yanı sıra içe- rideki insanın yönetime, sisteme, devlete gü- venmesi için hiçbir neden yok. Çünkü onlara hiçbir hak verilmedi. Hiçbir şeyi mahkûmun lehine yapmadılar bugüne kadar. Yani iyi ni- yetle bile yapılmış olsa, tırnak içinde söylüyo- rum, kuşku duymakta haklı insanlar. Mah- kûmlann havalandırmaya çıktıklannda birbir- lerini görebileceği söyleniyor. Ama yann o kapıyı kapatabilirler. Bu çok net. Kapattığı za- man oradaki kişiyi veya kişileri tecrit etmiş ola- cak. Mahkûmlann bir araya geldiklerinde ida- reyi ele aldığı söylenir. Ama bunun karşılığı bu değil ki. Sonuçta şimdiye kadar pozitif an- lamda bir uygulamaya rastlanmadığı için her şeyden önce, duyarlı olan her insanın kulağı- m vermesi gereken ilk yer içerisidir. 'Uyku ve işkence!.. 1 - 19'unda girdin cezaevine, 27 yaşında çıktın. Dışanya çıktığında nasıl karşüadın dünyayı ya da dünya seni nasıl karşüadı? - Büyüktü tabıı, kaygandı. Iki açıdan avanta- jım olduğunu düşünüyorum. Bir kere dışandan hiç kopuk yaşamadım. 'Ne oluyor, ne bitiyor, ha- yat nereye doğru evriliyor, dışanda insanlar ne yapıyor'un bılgısine sahiptim. Bir de tanı- nan bir insan olarak dışan çıktım. Dolayısıyla ya- tay bir geçiş yaphm ben. Dramatik tablolar ya- şamadım. Ama bir süre dışan çıkamıyor, hep içerde kahyorsunuz. Uzun bir süre 1-1.5 yıl gi- dıyor bu açıkçası. Bir süre yapngınız şeye ina- namıyorsunuz. Ne bileyim, sevişiyor muyum, ne bileyim denize gınyor muyum, bu gerçekten deniz mi, diyorsunuz!. - Rüya gibi mi? - Tabii tabii. Her an... Düşleriniz sizi rahat brrakmıyor zaten Kolay kolay dışanmn düşü- nü göremiyorsunuz. Hep içerisi.... Bizim ku- şağın düşleri hiç rahat değildir, rüyalan. Hep kâbuslan vardır, ifenceler vardır, o ohnasa bi- le çatışmalar vaıdır, vurulmalar vardrr. Yani bizim rüyalanmı^ hiç rahat değildir. - Güzel rüya görmez misiniz hiç?. - Az görürüz. He p kâbuslanmız vardır. Ben onu "Sevgili Yoldaş Kurbağalar"da 'Uyku ve işkence' diye ^ şiirde yazdım. Uykulan- mız neden rahat Ceğil, belki burada biraz an- latmaya çalıştım: Ben uyurken elmi alnıma koy / serin sular- da ıslat elmi alnırra koy / düşlerimin dehşetin- den koru beni / bı- karanfil inceliğinde ölsem diyorum/ gölgem; şekil verip yürüsem diyo- rum/ kuru bir ağtç oluyorum bütün gün/evi- me giren hırsızla Jıtimal ki boğuşurum / sen koru beni koruma;a gelen devletten / bütün sıh- hatinle bütün gû2;iiiğinle / bir düşün yanım- da uyurken sen / ^ir düşün yanında uyurken ben / kokundan teilnden ahyorlarbeni / bir dü- şün her gece vunvorlar beni...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle