27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 AĞUSTOS 2000 SALI 14 JvLJJ-iJ. U K kultur@cumhuriyet.com.tr SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Uzamların değiştirdiği rofleriıniztçüıde bulunduğum toplumsal uzam- lardan son derece etkilenen bir kişi ol- duğumun büincine ilk kez 13 yıl önce varmıştım. 17 yıl boyunca kolçakh san- dalyeli, düzayak ODTÜ smıflannda ayakta ders verdikten sonra Dil ve Ta- rih-Coğrafya Fakültesi 'nin sabit sıralar- la kuşatılmış büyük sınıflanna yatay geçiş yaptığım zaman... Yıllar boyu, sınıftaki rolümü kapıy- la pencere arasında bana tanınan yaka- şık 1.5 x 5 = 7.5 metrekarelik düz bir alanda hızla hareket ederek bol el ha- reketlen eşhğinde oynamaya alışmış- tım. DTCF sııuflannda ise bir platform üstüne yerleştirilmiş kocaman bir ma- sayla kara/beyaz tahta arasında sıkışmış durumdasınız. Öğrenciler sizi 25 san- tim daha aşağıdan izliyorlar. Hareket et- meden uzun süre ayakta durunca hemen başım döner. Ne yapmalı? Baktım, ders vermeyi beceremez ol- muşum. Oturup kalktıkça masa zangır- dıyor. Platform boyunca yürümeyı de- niyorum, tam kenara gelince dalga ge- çip aşağıya düşüyorum. El hareketlerim masanın engellemesiyle gülünçleşiyor. Sesimi bile başka biçimde kullanmam gereklı Sözleri seçerken de zorlanıyo- rum. Ben bu uzam koşullannda, "yıkhz- laşoğun" birtakım rolleri bile "yeniyet- me" oyuncudan beter oynuyorum. Uzam bana uymadı, ben uzama uy- dum. Oturan hoca oldum. Bakışlara ve sese kuvvet bır yöntem benimsedim. Tahtaya bir şey yazmak için durmadan oturup kalkışım ve incelediğim oyun- lar bağlamında sahne alırken platform üstü ya da altı uzamlan kullanışım, za- manla belirli bir estetiğe oturdu. Geçi- nipgidiyoruz... Şu gûzel metromıız DTCF'nin bulunduğu Sıhhiye sem- tine Ankara'nın pek çok ınsanı gibi ço- ğunlukla Ankaray/metro yolculuğu ya- parak ulaşıyorum. Her kesimden insa- nın gün içinde 18 saat boyunca kullan- dığı bu yeraltı trenleri, Ankara'nın uy- garlık yönünde attığı en büyük adııri. Artık iyice korkunçlaşmış olan New KÜUOKSAMAT vsvmauK YAfiLJtBEOİ tMHT IESTİVAU Yapı Kredi Sanat Festivali 2000 Eylül ayı gösterılenyle sanatseverlerle buluşuyor. Türkıye de fesoval anlayışını değıştıren. belırlı bır zaman aralığıyla kısıtlı kalmayıp bütün yıla yayılan Yapı Kredi Sanat Festivali. nıtelıklı ve zengın programıyla sanatseverlen bir araya getırmeyı sürdûrûyor Bıleflenraa 15 Agustos 2000 Sali günürrfen (ibaren a^&dafcı satş noktalanndan aiatılrrsmız • Yapı Kredi Yayınlar Galatasaray Kıtabevı (0212) 252 47 00/501 • Akmakez VakKorama (0212)282 09 65 • Suatfye Vafctofana (0216) 360 90 90 • Tetefonia r«efvasyon yaptmmak ıçın (0212! 252 47 00/471 ve 479 u arayabılırsnc • Rezereasvonunu yaptnkğmc bıteöen. 48 saat ıçmde, Yaç» Kredi Yayınlan Galatasvay Kıtabevı. Isbktal Caddea No 285 BeyoBu adresmden atmano gerekmefctedr • Reravasycrtannuda Kredi karfc kullanaMirsınc. • Aynlan lnleUenn tümûnün alınması mrunludur • Satlan Met gen alırmaz • Kuunumuz. dan edılen bıtet satış noktalanndar saw almmannş bıletlerten sonjmlu değıkSır • Gösten mekânlanndakı gışeler göstoı günlen saat 17 00 der başlara saatne kadar açık olacafctır b f a n r t Arac**yta M M M * r lıttp //shop superonlıne k York metrosunu, gitgide köhneleşen Pa- ris metrosunu ve hıçbir zaman sevimli olamamış Londra metrosunu tanımış bi- ri olarak, Ankaray/metro trenlerüun ve ıstasyonlannın, Moskova metrosu gıbi muhteşem (bugün de öyle mi, bilemem) olmasa da, kent halkını güleryüzle ku- caklayanve "kennT" olmayönünde özen- diren uzamlar olduğunu rahatça söyle- yebilirim. Bu uzamlar, yerinde bir titiz- İıkle temiz tutuluyor, tren servisı aksa- madan yapılıyor, çalışanlarla yolcular arasında düzgün bir ıletışım var. Bütün bunlar hepimizi öyle olumlu yönde etkiledi ki, yer alhna indiğimiz- de yerüstünde olduğumuzdan çok da- ha farklı insanlara dönüşüveriyoruz. Öncelikle, daha bırkaç dakika önce yer üstündeyken yaşadığımız (ışıklara uy- mayan sûrücülerin, yürürken sizi itip ka- kanlann, yaya kaldınmına tırmanarak üstünüze yürüyen arabalann, trafik ve msan gürültüsünün kirli hava saldınsı- run neden oldugu) gerilim geride kalı- yor. Herkes göz açıp kapayıncaya ka- dar geliverecek treni dinginlik içinde beklerken neredeyse birbirlerine selam verecek düzeyde insanlaşıyor. (Hep an- latılır ya, eski güzel günlerde, akşa- müstü Kızılay'da dolaşan insanlar bir- birlerini selamlarmış!) Ankaray/metro dünyasındakimse en kalabalık saatlerde bile- bağırarak ko- nuşmuyor, birbirini itmiyor, yerlere çöp atmıyor, tükürmüyor ve küfiir etmiyor. Tren raylan üstünde bir tek naylon tor- ba ya da buruşturulmuş sigara/gofret am- balajı görülmüyor. (Bu korkunç huyu- muzdan vazgeçebiliyormuşuz demek.) Dahası, insanlar temiz giyimli olmaya özen gösteriyorlar, başkalanna gözle- rini dikip bakmıyorlar, trende birbirle- rine yer veriyoıiar. Neredeyse herkes gü- lümsüyor. Çünkü insana saygı gösteren ve insandan da aynı saygıyı bekleyen bir uzam düzenlemesi içindeyiz. Uzam insanlan, insanlar da birbirlerini ve ken- dilerini denetliyor. Birde duraklarda ön- ce trenden ineceklerin çıkmasını bek- leyebilsek, bu uygar toplumsal uzam- da oynadığımız uygar rolde daha da başanlı olacağız. Ah bu 'köprüalti' Metrodan Sıhhiye'de inerseniz dos- doğru "köprüahTna çıkarsınız. Ve dün- •ıhhiye'deki köprüaltı uzamında uygar insan olmayı sürdürmeniz olası değil. Hızlı bir rol değişiminden geçerek ilkel dürtülerinizin buyruğuna girersiniz. yanız değişir. Köprüaltınm üstünde bir- birine neredeyse yapışık iki "knprü" bu- lunur. Biri Sıhhiye Istasyonu'nda da duran ve varoşlardan merkeze insan ta- şıyan banliyö treninin geçtiği köprü, öteki de otobüs, minibüs, taksi, üniver- site-site-şirket servislerinin duraklan- nı sırhnda taşıyan karayolu köprüsü. Sız metrodan çıkarsınız, başkalan is- tasyondan ya da minibüs, otobüs durak- lannlanndan aşağıya ınerler. Bir de iki karşıt yönden yürüyerek gelen yüzler- ce kişi vardu-. (Çünkü bu yörede birkaç ortaöğretim kurumu, Türk Hava Kuru- mu, Radyoevi, birkaç hastane, Türk Ta- rih Kurumu, adhye ve yaklaşık 6000 öğ- rencisi olan DTCF bulunmaktadır.) Köprüalünda tespih gibi sıralanmış 10 kadar otobüs durağuıda bekleyenler de cabası. Her sabah ve her akşam hepi- niz aynı noktada buluşursunuz. Değil selamlaşmak, birbirinizi ezmek için müthiş bir istek duyarak gideceğiniz yöne geçmeye çalışırsınız. Boşuna... Bu 15-20 metre uzunluğundaki "fcöp- rüam" uzamı, sayısız engellerle dolu- dur. Her şeyden önce köprülerin alrın- dan akan ana cadde trafığı son derece Uluslararası Yarışmanın Finali , , Gerçekleşıyor III. YAPI KREDİ ULUSLARARASI LEYLA GENCER ŞAN YARIŞMASI Bu yıl üçûncûsû gerçekleşecek olan Yapı Kredi Uluslararası Leyla Gencer Şan Yansması'nda, fınal gecesı, ödül töreru, gorkemlı gala konserı... Ûnü Turkıye sınırlannı aşan sanatçımız Leyla Gencer'ın de jürı üyesı olarak katılacağı yanşmanın heyecanını siz de yaşayın. 4 Eylül 2000 Pazartesı Saat: 18.00 (Rnal ve Ödül Töreni) 7 Eylül 2000 Perşembe Saat: 20.30 (Gala Konsen) Cemal Reşit Rey Konser Salonu Sttet Flyatian: Rnal ve Ödül Töfenı 2.000.000 TL, Gala Konsen 3.000.000 TL BHet Satifi: Yapı Kredi Galatasaray Kıtabevı: (0212) 252 47 00/ 501 Cemal Reşit Rey Konser Salonu: (0212) 232 98 30 Kendi sınırlannı aşan orkestrayla yaratıcı teknîğe sahip bir solist FRANKRJRT AM MAIN ODA ORKESTRASI Sef: Rteta Savtc Solist: Boris Belkln (Keman) Aya Innı Müzesrnın tarıhî mekânında ıkı konser verecek olan Frankfurt am Main Oda Orkestratı. Almanya'nın en başanlı müzısyenlennı bırleştıren bır grup. Konser sırasında solist Boris BeHdn'in tûm enerjısi ve hıslen açığa çıkıyor. Soluksuz izlenecek bır konser. 9-10 Eylül 2000 Cumartesi, Pazar Saat: 19.30 Aya İrini Müzesi Ankaray/metro trenleri ve istasyonlan, kent halkını güleryüzle kucaldayan ve kentfi ohna yönünde özendiren uygar ı hızlı ve tehlikeli olduğu, bır yandan da Kızılay yönünden gelen otobüsler üst üste yığılarak duraklara yanaşmaya ça- hştığı için, köprüüstlerinden inen ve Kızılay ya da Ûlus yönünden yürüye- rek gelen tüm insanlar, üç ya da üçbu- çuk metre genişliğindeki kaldmmda sıkışıp kalırlar. Suratlargerilmiş, çanta, paket ve tor- balara sıkı sıkıya yapışılmıştır. Adım- lar sakmılarak aülır, çünkü kaldınm bi- rer metre genişliğinde üç ayn basamak- tan oluşmaktadır. Önünüze bakmazsa- nız, bir basamaktan ötekine zorunlu uçuş yapıp bacağınızı larabilırsiniz. Karşınıza bakmazsanız da, adamın bı- ri sizi biçip geçebilir. Merdivenlerden inen istasyon kalabalığı "enine", aşa- ğıdaki duraklarda otobüs bekleyenler de "boyuna" engel oluşturur. Bir de köp- rüalnndaki dükkânlara girip çıkanlar. Dahası, tüm bu kargaşanın orta yerin- de durup ahbaplanyla sohbet edenler ya da daha kötüsü, bağıra çağua "cep mu- habbeti" yapanlar... Bir yandan. trafiğin korkunç vınla- ması, Öte yandan neredeyse bir ağızdan bağnşan insanlann gürültüsü. Öyle an- lar gelir ki, boğucu gürültüye ve sıkı- şıklığa kilitlenmiş insanlar, "birey" ol- ma nitelikJerini yitirip "güruh"laşır- lar. Kargaşanın bir parçasıdırlar artık. "Köprüsün"mız caddeden akan ara- balann saçtğı egzoz gazlannın birik- tiği yerdir. Köprüüstlerinden akan toz toprağuı indiği alandır. Bu uzamda sı- kışılıp kalındıgı anlarda dakıkaiarca toz ve gaz soluyup baygınlık geçiren- ler az değildir. Üstelik bu aşın kirli uzamda bir ec- zane, bir dönerci, bir ekmekçi, bir de kunıyemişçi bulunmakta, bunlardan bazılan kaldınmm bir metrelik üst bö- lümüne taşmaktadır. Tathcı, saatçı, kâgıt mendılcı vb. gibi kaldınmın orta yerine yerleşmiş işporta esnafını da unut- mamalı. (Az ilerdeki, üstünü kapalı tut- fuğu taze simitleri lastik eldivenle ahp temiz torbaya koyan simitçime laf yok!) Bu kadarla da kalmıyor. Köprüaltın- dan geçmeye çalışanlan alttan ve üst- ten ıslatan iki de su kaynağı söz konusu. Bir çeşme var ki, o kalabalıkta, su içen- lerden şişe ve bidon dolduranlara, elini yüzünü, paspasını yıkayanlara dek her- kesin hizmetinde. Yalağı hep tıkan- dığından suvu her zaman kaldınma taşan bir hayrat. Kış yaz çamur, karlı kış günlerinde buz tehlikesi "engelli" yürüyüşümüze yeni renkler katmakta böylece. Üstteki tren köprüsünün toz- lu demirlerinden ise isli bir su akar tepenize. Böylece, köprüalûndan geçer- ken ne başınıza sahip olabilirsiniz ne ayaklannıza... Büyük kent yaşamında plansızlığın en korkunç örneğini simgeleyen Sıhhiye "köprüaltı'' uzamında, metrodan henüz çıkmış olsamz bile "uygar" insan ol- mayı sürdürmeniz olası değildir. Hızlı bir rol "degişim''inden geçerek "flkel" dürtülerinizin buyruğuna girersiniz. Yerlere tükürür, çöplerinizi çevreye savurur, küfreder, herkesi iter kakar, herkesten ve kendinizden nefret eder- siniz. Size değer vermeyen bir uzamda siz de değersizleşirsiniz. Emekli olan birçok arkadaşm, "ay- nhş avuntusu" olarak "köprûarandan kurtuluyonun'' demeleri boşuna değil. Claude Chabrol, son fllmlnln çekimlerinl tamamladı BHet Ryatian: I Kaöeme 7.500.000 TL, III Kademe 4 000.000 TL, II. Kademe 5.000.000 TL. Öğrencı (III Kademe) 3.000 000 TL. Sanatseverlerîn duygularını harekete geçirecek renkli bir ses JOCHEN KOVVALSKI (Attus) Ş A N K O N S E R İ Plyano: Sheltey Katz î Opera dûnyasını etkılediği kadar tüm sanatseverlenn ilgisıni j ve beğenısını kazanan Jocfıen Kowatskl Istanbul'da... I Bu sonbahar akşamını, sesı ve unutulmaz klasık müzık j bestecılerının aşk şarkılanyla renklendiriyor... 12 Eylül 2000 Salı Saat: 19.30 Aya İrini Müzesi Bllet Flyatian: I. Kademe 10.000.000 TL, II Kademe 7.500.000 TL, III. Kademe 5.000.000 TL, Öğrencı -III. Kademe- 4.000.000 TL. 'Burjuvodnin göbeğinden bir hikâyeyiçektim' Geleneksel fado ruhunu yakalayın DULCE PONTES (0 primeiro Canto) YAPI KREDİ Portekız müzığının en popüler ısmı Oulce Pontes, Istanbul'da... Portekiz popûler müziğı ve geleneksel fado ezgileri Açıkhava Tiyatrosu'ndan yûkselecek. Bu son yaz akşamlanna sıcak, duygu yüklû şarkılaria veda edın. 15 Eylül 2000 Cuma Saat: 21.00 Cemil Topuzlu (Harbiye) Açıkhava Tiyatrosu BUet Ryatlan: I. Kademe 15.000.000 TL, II. Kademe 10.000.000 TL, III. Kademe 7.500.000 TL, Öğrencı -II! Kademe- 6.000.000 TL. Kürtür Servisi - 'Que La Bete Meure' (Aptal lar Ölsün) filminin yönetmenı ClaudeChabrol, JacquesDutroncve Isa- beDeHuppert'inbaşrollerinı paylaştığı son uzun metrajlı fılmi 'Merci Pöur Le Cho- colat'm (Çikolata tçın Teşekkürler) Is- viçre'de gerçekleştirdiği çekimlerini ta- mamladı. Venedik Film Festivali'nde gös- terilen fılm, 25 Ekim'de Fransa'da vizyo- na girmeye hazırlamyor. Claude Chabrol'ün her zaman tarüşılan yam; sözü bu kadar uzat- r _^______ mayı seven, kırk üç yıla, altmışa yakın fılm sığdı- rabümeyi başarmış biryö- netmen, nasıl olur da hâ- lâ iflah olmaz bir tembel olarak sayılabüir? Ya da bu kadar neşeli bir adam bu kadar karamsar konulan nereden buluyor? Femi- nist olarak tanınan biryö- netmen neden Flauberti- yen bir yaklaşımla insan- bğın yaiuzlığı teması üze- rinde bu kadar düşünür? Burjuvaziyi hor görme huyunu en sonun- da aşmayı nasıl başarabildı? 'Merci Pour Le Chocolat', çarpıcı bir sahneyle başlıyor. Uzun süredir devam eden bir evliliğin kahramanlan; Andre, birpiyanist ve Mika, bir çikolata fabrika- sının müdürü, belediyenın önünden geçer- ler. Andre'mn aklında hâlâ, tuhaf bir tra- fik kazasında ölen ikinci kansımn anıla- n vardır. Ve üstüne üstlük, genç, güzel ve piyano konusunda oldukça yetenekli Je- anne, çiftin hayannagirer. CharlotteArmst- rong'un bir oyunundan uyarlanan fiun, 'burjuva aüe' kavrarmna, değişik bir ba- kış açısmdan yaklaşıyor. "Evet,yine bur- juvazmin göbeğinden bir hikâyeyi çektim. Bu bir saplanü değil, benim sosyal çökûn- tüyü ifade etme tarzım, KuzevK sıradan biraflenin günlükyaşanoamvennektençok, varüklı bir aflenin yaşadıklannı anlatma- yıyeğByorum" dıyen yönetmen, bu fihnin kendi karanlık ve gizemli dünyasuıa çok uygun düştüğünü söylüyor. 'Boucher' ve Tbnlet An VTnaigre' filmleri- nin yönermeni olen Chabrol için, film seti- nin kurduğu mekânla- nn etrafında güzel res- toranlar olmasına dik- kat eder deniliyor. Ye- mek yemenin yaşanun- da büyük yer tuttuğunu belirten Chabrol, film- lerinde de oyunculara sıkça yemek yediriyor. Fakat bu 'Merci Pour Le Chocolat' adlı son filminde, her ne kadar yine güzel yemek- leri çekse de oyunculan yemek yerken kullanmadığını da ekliyor. FUmin çekim aşamasmda arka arkaya gelen -projektö- rün patlaması, önemli bir sahnenin çeki- mi sırasında üst üste uçaklann geçmesi ve o sahnenin birçok defa tekrarlanması- gi- bi aksiliklerle karşüaşıünası, Chabrol'ün inancını bir an için kaybetmesine yol aç- sa da tecrübeli yönetmen ve sabırlı oyun- cu kadrosu bütün güçlükler altmdan ba- şanyla kalkabılmişler. YAZIODASI SELtM İLERİ SanaleşekKürBfyonın Sevgili Yekta Kara Sevgili Yekta, Bu yazıya nasıl başlamam gerektiğini bilmiyorum. Ama yaayı mutlaka yazmam gerektiğini çok iyi bi- liyorum. Haftalardırseninle ilgili suçlamalan okuyoruz. Ben hırsızlan çok severim. Yalnız senın durumun çok hüzünlü geldi bana: Hırsızlık şöyle dursun, yıllardan beri canın çıkarak çalıştığın alanda, emeğinin alına- mamış karşılığını öyle bir suçlamayla ödüyorsun bugün. Düşündüm de, bu toplumun son aptallann- dan biriydin sen. Evet, hep aptaldın Yekta. Meselâ bir geceyi ha- tırlıyorum, yemeğe çıkacaktık, bir türlü gelememiş- tin, saatlerce seni beklemiştik. Şimdi seni hertıan- gi bir bakanlık emriyle kapının önüne koyuveren Opera'da bilmem ne için çalışmaya devam etmiş- tin. Yalnız o kadar mı? Seni başka birçok budalalık- lann içinde hatııiıyorum. Başlıcası, Türkiye Cumhu- riyeti kültür ideolojisinin 'çoksesli müziği' sevdirme ilkesine yüzde yüz inancındır. Vatandaşın opera de- nen belâdan yetmiş yıl boyunca adım adım sıvış- masına aldırmayarak, sen, bu sanatı asıl Türk hal- kına sevdirebilmek için çaba harcadın. Bundan da- ha büyük ahmaklık olabilir mi? Başına gelenlere ne kadar sevindiğimi sana an- latamam. Yahu, o kadar dolan cebine indirrnişsin, daha derii toplu bir evde oturamaz mıydın? Üçün- cü sınıf şarkıcılann bile havuzlu villalarda yaşadığı bu ülkede, sen hem operacı ol, hem yönetici ol, Ayaspaşa'daki uyuz evdeotur. Oturduğunla kalma, ne zaman yemeğe çıksak, bir de seni evine bırak- mak zorunda kalalım. Oh olsun sana Yekta! Kovulduğun Opera'da se- ni son gördüğümde Tosca'nın genel provasınday- dın. Ağzını bıçak açmıyordu. Heyecan içindeydin. Güzel olsun, iyi olsun, başanlı olsun diye çırpınryor- dun. Buna gülmem de neye gülerim?! Neydi o ha- lin? Şişman vücudunla koşuşturup duruşlann? Yal- nız sen mi? Hayatımda gördüğüm derin incelik olan Zehra Yıldızda... O zaman, parantez içi ünlem işaretli dostlann, 'bu' Zehra Yıldız'ı senin 'çıkardığını' söylemişlerdi. Bize bu kadar güzel bir sanatçıyı dinletmeye ve gös- teımeye ne hakkın vardı? Ama sen, içinde bulun- duğun, daha doğrusu, sözümona yöneticisi oldu- ğun anlı şanlı kuruma göğüs gere gere, gizli kapak- lı birtakım işler kanştınyordun... O Opera ki, yıllar yılı, neyi sahnelediyse bir kâbus yaratabilmişken, senin döneminde herkesçe seyre- dilebilir, etkilenebilinir hale geimişti. Ne zaman gö- rüşmek istediysek, senin yeni yeni opera tasanlann vardı. Müfettişler -üstelik Gogol'ün müfettişi değil- ler...- ne iyi ettiler de senin gizli içyüzünü ortaya dök- tületi Neydi saatlerce, harta geceyanlanna kadar ope- ralarda kalmalann? 'Operadaki hayalet' miydin iki- gözüm? Herkes gibi maaşını alıp başını sallamak du- rurken, nediyorsunuz, 'sısponsır 1 mı diyorsunuz, her neyse, işte o adarrriardan fiten bulup, operalar da* ha görkemli olsun diye uğraşmalanna, ciddiyet ara- malanna, emek verdiğin sanatını yüceltmelerine saygı mı duyacaktık?! Bu arada tabii Ali Taygun'un başına gelenlerden de büyük memnuniyet duyduğumu asla saklama- yacağım. O adam yıllarca oyunlarfilan yönetti; unu- tamadığım oyunlar; bir ömür verdi. Sana söyledik- lerimi ona da söytemek isterim: Kim söyledi ona, böy- lesi alın teri dökülmüş işler yap diye?! Evet, ikinize çok hoş bir 'son' haarlandı. Nasıl olur da, bu ülkede işinde gücünde, sanatında erde- minde insanlann, gün gelir, ithamlarla yerle bir edil- diğini bilmezsiniz? Bu nasıl tarihinden kopukluktur! Bu nasıl kendine güvendir! Seni bir kez tanıyıp bin kez sevensdostlanm var- dı. Onlar da ağızlannın paylannı bir güzel aldılar. Sen, ışıl ışıl kara gözlerinle insanlara hep alçakgö- nüllü baktn ve aldın cevabını; zevkten dört köşe olu- yorum: Şu sıralar o kadar işe yaradın ki, Hüseyin Rahmi'nin Türkiye'sinde hiçbir şeyin değişmeyece- ğini bir kez daha ispat ettin. Sana teşekkür ediyorum Sevgili Yekta Kara. Takvimde lz Bırakan: Bugün takvimde hiçbir iz yok. S.I. 17 Ağustos, kültür-sanat etkiniiklepi ile aralacak • tSTANBUL (AA) - Derm ızler bırakan 17 | Ağustos depreminin 1. yıldönümü kültür-sanat.' etkinlikleriyle de amlacak. Istanbul Fotoğraf ' Amatörleri Kulübü (IFSAK), Beyoğlu'ndaki merkezinde 17 Ağustos Perşembe günü 'Depremin Yüzleri' konulu bir saydam gösteri, 31 Ağustos'ta da 'Depremden Kalanlar' adlı fılm gösterimini gerçekJeştirecek. Haftamn diğer kültür-sanat etkinlikleri ise şöyle: Reha Büir'in ' Digital Kareler Fotoğraf Sergisi' iFSAK'ta, Kngızistanlı ressamlar Asan Raimkulov, Kudai Bergenov ve Ruslan Ibrahimov'un 'Köprü' adlı resim sergileri Sepetçiler Kasn'nda. sanatçı adaylaruu topluma tanıtmak amacıyla başlaülan 'Yeni Öneriler/Yeni Önermeler' sergi dizisinin Ebru Dinçel, Fatih Sungurtekin, Şükran Pala, Mukadder Şünşek ve Gözdem YJdmm'ın yapıtlannm yer aldığı üçüncüsü de Borusan Sanat Galerisi'nde açıldı. 1. Uluslararası Engelliler Sanat Festivali • Knttür Servisi - Dün tzmır'de başlayan 1. Uluslararası Engelliler Sanat Festivali, 21 Ağustos'a dek sürecek. 110'u yabancı toplam 360 sanatçının katılacağı festivalde, Brezilya, Bulgaristan, Belçika, Küba, Mısu-, Ahnanya, Hollanda, ABD, lspanya, Italya, Benelüks ve Iskandınav ülkelerinden konukJar yer alacak. BUGÜN - • • • RUMELİHÎSARI'nda saat 21 OO'de Ray Charles'ın konseri izlenebilir. (448 70 00) • CEMİL TOPUZLU AÇIKHAVA TTYATROSU'nda saat 21.OO'de 'Goran Bregoviç'in konseri gerçekleşecek. (481 63 00) • BAHÇEŞEHtRAMPHt-THEATER'da 'Yaz Şenüği' kapsarrunda saat 21.30'da Magnoha adlı film izlenebilir. (669 41 38)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle