09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17MART2000CUMA 14 iJ. U.K. [email protected] 'Vaat edilmiş resimler' Gülsün Karamustafa y nın resimleri 18yıl sonra istanbuVda ilk kez sergileniyor YEŞtMAKYÜZ 1982'den bu yana Istanbul'da ilk kez bütünüyle resimlerinden oluşan sergiyi Galeri Apel'de gerçekleştıren Gülsün Karamustafa, enstalasyon ve diğer işle- rini resimlerinden ayn gönnüyor. On sekiz yıllık dönemde, sanatsal ifadesi- nı başka ışlerde yansıttığını, ama resim yapmaktan vazgeçmediğini söylüyor. Sanatçı, kendisinden resim bekleyenler için bu sergiyi gerçekleştirmiş ve bun- dan sonraki tüm işlerinde kendini gös- terecek olan 'vaat edilmiş resimler' baş- lığını koymuş. tkonalar, kadınlar, pey- zaj ve natürmort etkilerinin egemen ol- duğu işlerin, tecrübe ve birikiminin so- nuçlan olduğunu belirten Karamusta- fa 'nın sergisi, 1994 tanhli bir resim dı- şında 1998-2000 dönemindeki yapıtla- nndan oluşuyor. - İstanbuTda 18 yıl sonra ilk kez resim- krinizi sergüivorsunuz. Bugün bu sergi- yi açmajnzın özei bir nedeni var mı? GÜLSÜN KARAMUSTAFA- Şu an- da yurtdışında Türkiye'de olduğundan da- ha fazla çalışmak durumundayım. He- men hemen her ay dünyanın bir yerin- de sergi açmak, konuşma yapmak ya da ders vermek üzere devamlı dolaşıyo- rum. Fakat, bu arada ısrarlı bir biçünde Türkiye'deki sergilerimi de sürdürüyo- rum. Her yıl ya da iki yılda bir Ankara, lstanbul ve diğer şehirlerde sergiler aç- ma kararlılığı içindeyim. Dolayısıyla 2000 yılırun ilk çalışması burada böyle bir sergiyle gerçekleşti. 'Vaat edilmiş resimler', 1982'den bu yana Istanbul'da ilk kez tamarruyla resımlenn yer aldığı bir sergi olma özelliğini taşıyor. Bu dö- nem ıçinde ifade biçimlerimi değiştir- diğim için Istanbul'da resim sergisi aç- madım. Daha farklı ifade biçimleri kul- landım sanatımda, enstalasyonlar dü- zenledim, bıenallere katıldım. 'Kara- mustafa import-esport' gibi kendi ini- siyatifımle gerçekleştirdiğim işler de ol- du. Fakat hiçbiri bu anlamda bir sergi de- ğildi. 18 yıl sonra Istanbul'da galeri me- kâmnda ilk kez bir resim sergisi düzen- liyorum. - Bu resimleri birflerine ya da bir ye- re mi 'vaat etmıştinız"? KARAMUSIAFA-Bu başlığı çok dü- şündüm. Aslında, bütün bu süre ıçinde • "Sergiyi, diğer kullandığım ifade biçimlerinin dışında farklı bir iş olarak algılamıyorum. Bu da bir proje, şu anda ûretimimin bir parçası ve diğer işlerimin arasında 'vaat edilmiş resimler' olarak yerlerini ahyorlar." • "lstanbul 'un pek çok yönden çok katmanlı ve zengin olduğunu düşünüyo- rum. Kaçınılmaz olarak izleri de resimlerimde hissediliyor. Mesela, rahatlıkla bir Osmanlı dokusunun altında Bizans dokusunun yanı sıra bir halk ve Ana- dolu resminin duygusunu da hissedebiliyorsunuz." resim yapmaktan vazgeçmedim. Ama on- lan sergıleme düşiincesini taşımadjm. Belki resim yapmamı isteyenler olabi- lirdi. O da böyle gündeme geldi. Şu an- da ise ûretimimin bir parçası olan ve di- ğerleriyle bir bütünlük sağlayan bu ya- nını da sergılemeye açıyorum. 'VaatedO- mişresünler'i, benden bugüne kadar re- sim bekleyenler ve ısteyenlere 'vaatedil- miş resimler' gıbı algılayabilirsimz ya da bana, bir ressam olarak eğıtım görmüş, resme yetenekli bir kışıye 'vaat edihnt; resimJer' olarak değerlendirebilirsiniz. En önemlisi de, sergiyi diğer kullandı- ğım ifade biçimlerinin dışında farklı bir iş olarak algılamıyorum. Bu da bir pro- je ve diğer işlerimin arasında bu şekil- de yerlerini alıyorlar. Bütûn bu süre için- de kendimi çok farklı noktaJarda, deği- şik ifadelerle dışlaşnrabıldiğim için böy- le bir sergi gerçekleşmedi. Bugün ise böyle tezahür etti. Bu sergi, resimleri- tnin sanatsal ifadelerimin içinde yerini alması durumudur. Resimle diğer anla- tım biçimlerinin kesin çizgilerle birbi- nnden aynlması benim için sözkonusu değildir. Kore Bienali'ne katılacak - İşJerinizde kadınlar, ikonalar, natür- mort ve peyzajıa izteri görûKiyor. Hangi düşünceden yoJa çıktuuz, kendüiğinden migelisti? KARAiMUSTAFA - Bu resimlerin al- tında çahşmalanmın başından beri diğer bütün işlerimde uğraştığım bu şehre ait ipuçlan var. Çünkü lstanbul un pek çok yönden çok katmanlı ve zengin olduğu- nu düşünüyorum Kaçınılmaz olarak iz- leri de resirnlerimde hissediliyor. Mese- la, rahatlıkla bir Osmanlı dokusunun al- tında Bizans dokusunun yanı sıra bir halk ve Anadolu resminin duygusunu da hissedebiliyorsunuz. Hepsini katman- lar olarak ızleyebılıyorsunuz. Cam alü resimleri, halk resimleri, ikonalar... hep- si resimlerimde kendi ipuçlannı taşır- lar. Dolayısıyla, hıçbınnı tek başına ta- nımlayamıyoruz. Yaşadığım alandan yo- la çıkarak bütününü değerlendiriyorum. Bu resimler sadece 'vaatedümiş resim- ler'. Kendilıgindengelişti Aynca, res- me yetenekli bir çocuk ve resim yapan kişi olarak sürekli destek gördüm çev- remden. Bunun da insana vaat edılen ya da sunulan bir şey olduğunu düşünüyo- rum. Belki de o güne kadar gidip, bunu mu hatırlıyonım... Kimbilir... - Bu sergiyi başka bir yerde dfizenle- me>i düşünüyor musunuz? KARAMUSTAFA - Sergi açık oldu- ğu süre içinde Kore Bienali'ne 2 ensta- lasyon işimle katılacağım. Sonra Avnı- pa'da yine bir enstalasyon sergım ger- çekleşecek. Aslında resim, enstalasyon hepsı birbirinin içındedır. Ama Türkiye'de herhangi bir sergi programı yok. Yakın tarihte önenler gelirse, olabüir. - Enstalasyon ve resim çahşınalannı- zm bir bütün olduğunu söylediniz. Bd- sinin bir arada bulunduğu bir sergi aç- mayı planhvor musunuz? KARAMUSTAFA - İlk galeriler fu- annda 'Ikramryeli padişah portreleri' adı altında bütünüyle resünden oluşan, ama enstalasyon olarak sunulan oyun- cakh bir ışım sergilendi. Ve iki tavn bir- leştırmek o günJer için çok cesaretli bir işti. Bugün Batı'da pek çok kişi bu türü kullamyor. Ben de bunu yapma gerek- süümini hissettiğim zaman düzenleye- bilirim. Aynı zamanda resimlerin bu ga- lerinin içinde bile kendilerine göre ağır- lıklan ve durduklan yerler var. Dolayı- sıyla, galeriyle bütünleniş biçımi de dık- kate değer... tzleyıcının farkına varma- sını ıstıyorum. Bundan sonra bütün yap- tığım resimler bu başlık altında gerçek- leşecek.'vaat edilmiş resiınler' başlığı- nın bana verilmiş bir görev gıbı bütün çalışmalanm içinde yer almasını düşü- nüyorum. Kent Oyunculan'nın sahıieledîği bu çok katmanlı, çok iletili oyun, 'sezonun en iyisi' 'Nükte'nin sizeanlatacağıçokşeyvar • lyi oynanmadığı zaman uzun ve sıkıcı bir monoloğa dönüşebilecek bu rol, Yıldız Kenter gibi bir oyuncu, yönetmen ve hoca tarafından incelikle işleniyor ve ortaya sezonun -gördüklerim arasında- en iyi oyunu çıkıyor. HANDANSALTA Yaşamla ölüm arasındaki sınır bir nokta değil, yal- nızca bir virgül diyordu Vivian'ın hocası Profesör Ashford. John Donne ve on yedinci yüzyıl Ingilız edebıyatı uzmanı Vrvian Bearing'in kanser tedavı- si gördüğü hastanede yeniden değerlendirme ola- nağı bulduğu ve cesaretle yüzleştiği yaşamımn önemli bir parçasını oluşturuyor edebiyat ve özel- likle John Donneın Kutsal Soneter'ı Donne'ın, ya- şamı ve ölümü sorgulayan, tannyla birey arasında- ki ilişkiyi mercek altına alan sonelenni incelerken akılda tutulması gereken önemli etmenin nükte (wıt) olduğunu söyler Vrvian Bearing. Aynı zamanda akıl anlamına gelen sözcüğün nükte olarak çevrilmesı, Bearing'in hastalığına karşı takındığı "nüktedan" tavırla da örtüşmüş. Vivian'ı ölümle burun buruna getiren hastalık aynı zamanda onun yapuğı işle bir kez daha hesap- laşmasmı sağlar. Kanser olduğunu ögrenir öğren- mez bu konuda kitaplar okumaya, bilgi sahibi ol- maya karar verir. Tıpkı yıllardır üzerinde çauşöğı şiirlere gösterdiği özen gibi, özen gösterir hastalı- ğına. Doktorlann agzından çıkan ve tıp terminolo- jisini bilmeyenlere bir bihneceden farksız gelen te- rimleri üpkı şiirlere uyguladığı yöntemle çözümler. Doktoru hastalığı hakkmda antineoplastik dediğin- de yaptığı gibi, ".-antineoplastik. Anti, karşı. Neo, yenL Plastik, şekülendirme. Antineoplastik, yeni şe- Prof. Vhian Bearing (Yıldız Kenter) hasfnhgım Doktor Keiekyan'dan (Şfikran Gûngör) öğrenir. kjl olustunnaya karşL" Oyunun adının da, içeriğinin de nükteyle iç içe olması tam da bu noktada önem kazamr. Bilim adı- na, araştırmacıhk adma yola çıkan ve yaşam biçi- mini bu ilkelere göre belirleyen Profesör Bearing'e, hastanede tıpkı onun sözcüklere davrandığı gibi davramlmaktadır. îçeriği ve diyaloğuyla sağlam bir metin Yaşamla ölüm arasındaki o noktasız geçiş, yani yalnızca bir virgülden ibaret olma durumu Bearing ı hastanede bulur. Artık literatüre geçecek olan Be- aring'in kendisi değil, yumurtalıklandır. însanın yazgısında ölümün kaçınılmazlığı, yaşa- mın anlammı sorgulama, kanser gibi bir hastalık kar- şısında uygar dediğimız dünyanın çaresiz kalışı. bi- limin işlevi. tıbbın etik değerlerle arasındaki ilişkı, meslek ahlakı ile disiplin ya da kuru bılimsellikle insani yaklaşımın ne denlı birbirine yakınlaşabile- ceklen gibi her birinden bir oyun metni çıkabilecek izlekleri bir araya toplayan oyun; hem zengin içe- riği hem de diyaloglan, geçmişe dönen, kesilen, iç seslerin yer aldığı farklı üsluplan bir araya getiren yapısıyla olduğu kadar entelektüel boyutuyla da C e y h u n A t u f K a n s u Ş i i r Ö d ü l ü a ç ı k l a n d ı Hüseyin Peker kazandı ANKARA (Cumhurryet Bü- rosıı) - Ceyhun Atuf Kansu Şi- ir Ödülü'nü bu yıl "Yer Bezin- den Bir Köie" adlı dosyası ile Hüsevin Peker kazandı. Salib Bolat Abdülkadir Bu- dak, Müshm Çeük. Refik Dur- baş, Şükrü Erbaş, Bahar Gök- ler ve Emin Özdemirden oluşan Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü Seçici Kurulu, 23 yapıt üzerin- de yaptığı değerlendirme sonu- cunda ödülü Hüseyin Peker'in yapıüna oyçokluğu ile verdi. kara'da düzenlenecek bir tören- le şaire verilecek. Kansu ödülünü kazanan Hü- seyin Peker, 1946'da îzmir'de doğdu. lstanbul Gazetecilik Yüksek Okulu'nu bitirdi. De- senleri Varlık dergisinde kapak oldu. 1965'lerde ilk şiirleri Soyut ve Yordam dergilerinde yayım- landı. Papirüs, Şiir Sanatı, Mil- liyet Sanat ve Sanat Olayı, Dost, Somut, Yeni Biçem, Yeni Ede- biyat, Hürriyet Gösteri, Varlık, Dize, Şiirlik dergileri ve De- mokrat tzrnir sanat sayfasında- ki yapıtlanyla şiirine soluk ka- zandırdı. Adam Sanat dergisin- de yazılar yazdı. Yazıa ya da Bir Yok Romanı (1996, Yapı Kredi) yayunlan- rmş ilk yapıtı. Bunu, "ızmirli" (1998, Telos) üe «EH Torbab Adam" (1999, Telos) adlı ro- manlar izledi. "İnsan Arkadaşınındrr" (1997, Yapı Kredi) ise yayımlan- mış tek şiir kitabı. Ceyhun Atuf Kansu sağlam bir metin. Bu metınle ılgıli karşımıza çıka- bilecek tek sorun, diğer oyuncuların sahne üzerin- deki varlığına karşın, aslında oyunun Bearing'in tek başına bile oynayabileceği kadar "tek yşütk" olması. Dr. Bearing acı, bılgelık, korku, kendine acıma duygulan içindeyken gunırlu bir bilim insa- nı tavnndan da ödün vermiyor. Bir yandan doktor- lann elinde deneğe dönüştürülmüş, hasta, birzaman- lar öğrencisi olmuş bir doktor tarafından jinekolo- jik muayene yapılan ve bunu çok aşağılayıcı bulan bir kadını, öte yandan kendinden emin ve disiplin- li bir edebiyat profesörünü oynamayı gerektiren zorlu bir rol Vrvian Bearing rolü. tyi oynanmadığı zaman uzun ve sıkıcı bir monoloğa dönüşebilecek bu rol, Yridız Kenter gibi bir oyuncu, yönetmen ve hoca tarafından ıncelikle işleniyor ve ortaya sezo- nun -gördüklerim arasında- en iyi oyunu çıkıyor. Işık da sahnede bir oyuncu gibL. Yıldız Kenter dışındakı oyuncular, Vivian'ın du- rumunun netliğe kavuşmasında yardımcı olan kişi- ler olarak beliriyor. Baş hemşire Sue onunla en ya- kın ilişkideki kişi. Vivian'a, hastane dışındaki ya- şamında karşüaşmadığı denlı yakın davramyor. Di- ğer doktorlardan. hatta ziyaretine gelen eski hoca- sı Profesör Ashford "dan bile sevecen olan Sue ro- lündeki Yeşim Koçak, basit bir yaşam içinde pek de fazla bilgi sahibi olmadan işini yapan, ancak bir in- san olarak safiığını koruyan hemşirede başanlı bir oyun çıkarmış. Vivian'ın okulu yeni bitirdiği yıllar- da asıstanlığuu yaptığı hocası M. Ashford'u oyna- yan Lak Befios, hem geçmişteki disiplinli ve katı Profesör Ashford hem de kızına giderken hastane- de yatan Vivian'ı da ziyaret eden sevecen büyükan- ne Ashford olarak insan yaşamımn iki ayn döne- mini canlandınyor. Vivian'ın yaşamım sorgulama- sı süreciyle, Ashford'un yıllar geçtikçe gösterdiği değişim, uyumlu bir paralellik oluşturuyor. Doktor Keiekyan'dan (Şükran Güngör) hastalı- ğını ilk öğrendiği an, Vivian için yaşamsal önem- de. Metne göre bu sahnede Vivian ve Dr. Kelekyan' m aynı anda konuşması ve doktorun hastalığın seyri- ni, tedavi yöntemlennı anlatırken Vivian'ın şaşkın- lık içinde tek tek sözcükler üzerinde durması gere- kiyor. Vivian için sonun başlangıcı olan bu diyalog, Dr. Kelekyan için yeni bir tedavi denemesi anlamı- nı taşıyor. Ancak birbirlerinin hızlannı yakalayama- maktan ya da kendi repliklerini öne çıkarma tela- şından her ikisinin de dedikleri anlaşılamıyor. Çok işlevli ve hareketli paravanlann Vivian'm odasmı hastanenin diğer kısımlanndan ayırması, dahası hastanenin hareketini ve hızını vermekte et- kili olması, geçmişe dönüşlerde gelen giden sandal- ye koltuk gibi dekor parçalannm mümkün oldu- ğunca hızlı hareket ettınlmesı, oyunu dınamık kı- lan öğelerden bir başkası. Işığm da sahnede bir oyuncu gibi yer alması, anlatım dilini zenginleştir- miş. Vivian'ın filmleri çekilirken duyduğumuz ses- ler ve panldayan ışıkla çocukluğunu, gençliğını ya da hocalığım anlattığında kuUamlan ışıklann her de- fasında farklı olması, anlatım olanaklanru zengin- leştiren bir başka boyut. Yeni bir oyun görmek, yaşam üzerine düşünmek, her şeye karşın gülümsemek istiyorsanız "Nûk- te"nin size anlatacağı çok şey var. YAZIODASI SEIİMİLERİ Fenepbahçe Fenerbahçe mi? Fenerbahçesi mi?Türkçe'ye bağlı kalırsak elbette Fenerbahçesi. Birdostum da bana demişti ki: "öldürsen, kimseye artık öy- le dedirtemezsin..." Böyle birniyetim yokzaten. Ben, Fenerbahçe'de geçip grtmiş bazı zaman- lardan söz açmak istiyorum. Çünkü bu güzel zamanlar benden uzaklaştıkça uzaklaşıyor. Çokeskilerde, Osmanlı'da buraya Fenerlibah- çe denirmiş. Semt adını o fenerii bahçeden al- mış. Fenerbahçe bugün de Istanbul'un en gü- zel yörelerinden, geçmiş ve bol yeşertili, bol ağaçlıklı zamanın mirasını yemeye devam edi- yor. Biz Fenerbahçe'ye tramvayla giderdik. Bu yaz tramvaylan pencereleri açılmış, soyunuk, püfür püfür tramvaylardı. Kırmızı, beyaz renkler, me- nekşe moru camlar hatırlanm. Yol boyu bahçeli, hem de hayli geniş bahçeli, ahşap ve kâgir köşkler. Başınızı öbür yana çe- virdiğinizde deniz. Ama denize bakan kim! Göz- ler köşklerin sırasında. Bazı bahçelerde mermer heykeller. Bazı bahçelerde sarmaşık gülleri, ka- meriyeler, süslendirilerek budanmış taflanlar... Villa Mon Plaisir'i nasıl unutabilirim?! O, çocuk- luğumun en güzel yapısıydı. ön cephesinde dört mevsim panoları. Seramik panolarda llkbahar galibazambaklı, gaiiba eflatun-pembe çiçekli, ka- vaklı dere kıyısındatombulca birgenç kızdı. Yaz, başaklannı devşirmiş, dekotte mavi giysi sırtın- da, bir elini ağaca dayamış. Üzümlü Sonbahar hayli düşünceli. Karlar ortasındaki Kış, örtülere bürünmüş. Harikulade güzel dört genç hanım. Fenerbahçe Plajı'na gidip geldtğimiz günler, ey- lül sonunda gitgide seyrekleşir. Plaj, deniz biter. Kışa doğru herhangi bir sebeple semte yine ge- lirsek, Villa Mon Plaisir'in mevsimlerini sac ka- paklarla örtülmüş buluruz. Orada rüya biter... Fenerbahçe Plajı Istanbul'un suyu en duru, saydam plajıydı desem yalan söylememiş olu- rum. Denizi henüz mahvetmertıiştik. Kıyıda kü- çük yengeçler, pavuryalar, şeytanminareleri, de- niz salyangozları yampri yampri yürürier, kuma gizlenirler, kum tozuturlar, yine de, çogu kez, ço- cuklann su dolu kovalannda can çekişiherdi... Bazı akşamüzerleri, plajdan dönüşte Belvü Gazinosu'nda oturulur, çay, gazoz içilirdi. Ve her defasında, Belvü'de, Atatürk'lü gece anlatılırdı. Ve böylece 1930'lann Fenerbahçesi'ne uzanı- lırdı. Oysa 1960'lardan sonra her şey değişme- ye başlayacaktı. Mermer heykelli köşklerdeTür- kan Şoray'lı, Hülya Koçyigrt'li Türk filmleri bir süre daha çekilecekti ama, semt hızla apartman bombardımanına tutulacaktı. Anayol olsun, ara sokaklar olsun, o sakin, hep yaz çağnşımlı, hep bahçe dünyalı Fenerbahçe, beş-on, bitemediniz on beş yıl içinde birbirine faz- la sokulmuş, birbirinin özel dünyasını rontgenci tstekterle araştırmaya meraklı apartmanlann sem- tiydi artık. Tek güzellik. apartmanlar önündeki, iyice daraltılmış eski köşk bahçelerinden arta kalandı. Sonra Fenerbahçe ve Kalamış marinalan gel- di. Marinasözcuğü bile irkittici. lyisinden, 'yatme- zartığı' da denebilir. Yat sahiplerinin hoşuna gi- diyor mu buralan? Gerçi hepimiz buralardaki lo- kantalara, eğlence yerterine, bariara arada bir uğ- ruyoruz. Uğrarken de geçmişi bilenler, göz açıp kapama, denizin masmavi, billurgünterini anım- sıyor. Hayatımın bir döneminde, bendeki bütün fo- toğraflan yırttım. Sonra, iş işten geçince, piş- man oldum, hele şimdilerde... Fotoğraflar ara- sında Fenerbahçe kampına gitmişiz, belki de 1950'ter. Annem, dayım, teyzem, biz kuzenler, masa başında Babam niye yok? Bu fotografı ar- tık sadece hatırlıyorum. Aslında, tramvayla gelip tramvayla döndüğü- müz Fenerbahçe yaz günlerini özlemekten baş- ka bir şey kalmadı geriye. Büyüklerimizin çoğu öldü. Bizler dağılıp gittik. Bazı yaz akşamlan ls- tanbul Yelken Kulübü'nün bahçesinde oturup birkadehrakıiçtiğimde, Kadıköyü'ne bakarken, bir sıla duygusuyla hafrften sarsılıyorum. Sonra gündelik konuşmalar, sıla özlemini unutturur gi- bi oluyor. Fener'e gelince, uzakta bir hayal feneri. Takvimde tz Bırakan: "Dün Fenerbahçe 'de gördüm, I iri birzümrüt çiçeğiydi bahar..." Yahya Kemal Beyatlı. K Ü L T Ü R t Ç Î Z t K K Â M t L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle