Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17MART2000CUMA
14 iJ. U.K. kultur@cumhuriyetcom.tr
'Vaat edilmiş resimler'
Gülsün Karamustafa
y
nın resimleri 18yıl sonra istanbuVda ilk kez sergileniyor
YEŞtMAKYÜZ
1982'den bu yana Istanbul'da ilk kez
bütünüyle resimlerinden oluşan sergiyi
Galeri Apel'de gerçekleştıren Gülsün
Karamustafa, enstalasyon ve diğer işle-
rini resimlerinden ayn gönnüyor. On
sekiz yıllık dönemde, sanatsal ifadesi-
nı başka ışlerde yansıttığını, ama resim
yapmaktan vazgeçmediğini söylüyor.
Sanatçı, kendisinden resim bekleyenler
için bu sergiyi gerçekleştirmiş ve bun-
dan sonraki tüm işlerinde kendini gös-
terecek olan 'vaat edilmiş resimler' baş-
lığını koymuş. tkonalar, kadınlar, pey-
zaj ve natürmort etkilerinin egemen ol-
duğu işlerin, tecrübe ve birikiminin so-
nuçlan olduğunu belirten Karamusta-
fa 'nın sergisi, 1994 tanhli bir resim dı-
şında 1998-2000 dönemindeki yapıtla-
nndan oluşuyor.
- İstanbuTda 18 yıl sonra ilk kez resim-
krinizi sergüivorsunuz. Bugün bu sergi-
yi açmajnzın özei bir nedeni var mı?
GÜLSÜN KARAMUSTAFA- Şu an-
da yurtdışında Türkiye'de olduğundan da-
ha fazla çalışmak durumundayım. He-
men hemen her ay dünyanın bir yerin-
de sergi açmak, konuşma yapmak ya da
ders vermek üzere devamlı dolaşıyo-
rum. Fakat, bu arada ısrarlı bir biçünde
Türkiye'deki sergilerimi de sürdürüyo-
rum. Her yıl ya da iki yılda bir Ankara,
lstanbul ve diğer şehirlerde sergiler aç-
ma kararlılığı içindeyim. Dolayısıyla
2000 yılırun ilk çalışması burada böyle
bir sergiyle gerçekleşti. 'Vaat edilmiş
resimler', 1982'den bu yana Istanbul'da
ilk kez tamarruyla resımlenn yer aldığı
bir sergi olma özelliğini taşıyor. Bu dö-
nem ıçinde ifade biçimlerimi değiştir-
diğim için Istanbul'da resim sergisi aç-
madım. Daha farklı ifade biçimleri kul-
landım sanatımda, enstalasyonlar dü-
zenledim, bıenallere katıldım. 'Kara-
mustafa import-esport' gibi kendi ini-
siyatifımle gerçekleştirdiğim işler de ol-
du. Fakat hiçbiri bu anlamda bir sergi de-
ğildi. 18 yıl sonra Istanbul'da galeri me-
kâmnda ilk kez bir resim sergisi düzen-
liyorum.
- Bu resimleri birflerine ya da bir ye-
re mi 'vaat etmıştinız"?
KARAMUSIAFA-Bu başlığı çok dü-
şündüm. Aslında, bütün bu süre ıçinde
• "Sergiyi, diğer kullandığım ifade biçimlerinin dışında farklı bir iş olarak
algılamıyorum. Bu da bir proje, şu anda ûretimimin bir parçası ve diğer
işlerimin arasında 'vaat edilmiş resimler' olarak yerlerini ahyorlar."
• "lstanbul 'un pek çok yönden çok katmanlı ve zengin olduğunu düşünüyo-
rum. Kaçınılmaz olarak izleri de resimlerimde hissediliyor. Mesela, rahatlıkla
bir Osmanlı dokusunun altında Bizans dokusunun yanı sıra bir halk ve Ana-
dolu resminin duygusunu da hissedebiliyorsunuz."
resim yapmaktan vazgeçmedim. Ama on-
lan sergıleme düşiincesini taşımadjm.
Belki resim yapmamı isteyenler olabi-
lirdi. O da böyle gündeme geldi. Şu an-
da ise ûretimimin bir parçası olan ve di-
ğerleriyle bir bütünlük sağlayan bu ya-
nını da sergılemeye açıyorum. 'VaatedO-
mişresünler'i, benden bugüne kadar re-
sim bekleyenler ve ısteyenlere 'vaatedil-
miş resimler' gıbı algılayabilirsimz ya da
bana, bir ressam olarak eğıtım görmüş,
resme yetenekli bir kışıye 'vaat edihnt;
resimJer' olarak değerlendirebilirsiniz.
En önemlisi de, sergiyi diğer kullandı-
ğım ifade biçimlerinin dışında farklı bir
iş olarak algılamıyorum. Bu da bir pro-
je ve diğer işlerimin arasında bu şekil-
de yerlerini alıyorlar. Bütûn bu süre için-
de kendimi çok farklı noktaJarda, deği-
şik ifadelerle dışlaşnrabıldiğim için böy-
le bir sergi gerçekleşmedi. Bugün ise
böyle tezahür etti. Bu sergi, resimleri-
tnin sanatsal ifadelerimin içinde yerini
alması durumudur. Resimle diğer anla-
tım biçimlerinin kesin çizgilerle birbi-
nnden aynlması benim için sözkonusu
değildir.
Kore Bienali'ne katılacak
- İşJerinizde kadınlar, ikonalar, natür-
mort ve peyzajıa izteri görûKiyor. Hangi
düşünceden yoJa çıktuuz, kendüiğinden
migelisti?
KARAiMUSTAFA - Bu resimlerin al-
tında çahşmalanmın başından beri diğer
bütün işlerimde uğraştığım bu şehre ait
ipuçlan var. Çünkü lstanbul un pek çok
yönden çok katmanlı ve zengin olduğu-
nu düşünüyorum Kaçınılmaz olarak iz-
leri de resirnlerimde hissediliyor. Mese-
la, rahatlıkla bir Osmanlı dokusunun al-
tında Bizans dokusunun yanı sıra bir
halk ve Anadolu resminin duygusunu
da hissedebiliyorsunuz. Hepsini katman-
lar olarak ızleyebılıyorsunuz. Cam alü
resimleri, halk resimleri, ikonalar... hep-
si resimlerimde kendi ipuçlannı taşır-
lar. Dolayısıyla, hıçbınnı tek başına ta-
nımlayamıyoruz. Yaşadığım alandan yo-
la çıkarak bütününü değerlendiriyorum.
Bu resimler sadece 'vaatedümiş resim-
ler'. Kendilıgindengelişti Aynca, res-
me yetenekli bir çocuk ve resim yapan
kişi olarak sürekli destek gördüm çev-
remden. Bunun da insana vaat edılen ya
da sunulan bir şey olduğunu düşünüyo-
rum. Belki de o güne kadar gidip, bunu
mu hatırlıyonım... Kimbilir...
- Bu sergiyi başka bir yerde dfizenle-
me>i düşünüyor musunuz?
KARAMUSTAFA - Sergi açık oldu-
ğu süre içinde Kore Bienali'ne 2 ensta-
lasyon işimle katılacağım. Sonra Avnı-
pa'da yine bir enstalasyon sergım ger-
çekleşecek. Aslında resim, enstalasyon
hepsı birbirinin içındedır. Ama Türkiye'de
herhangi bir sergi programı yok. Yakın
tarihte önenler gelirse, olabüir.
- Enstalasyon ve resim çahşınalannı-
zm bir bütün olduğunu söylediniz. Bd-
sinin bir arada bulunduğu bir sergi aç-
mayı planhvor musunuz?
KARAMUSTAFA - İlk galeriler fu-
annda 'Ikramryeli padişah portreleri'
adı altında bütünüyle resünden oluşan,
ama enstalasyon olarak sunulan oyun-
cakh bir ışım sergilendi. Ve iki tavn bir-
leştırmek o günJer için çok cesaretli bir
işti. Bugün Batı'da pek çok kişi bu türü
kullamyor. Ben de bunu yapma gerek-
süümini hissettiğim zaman düzenleye-
bilirim. Aynı zamanda resimlerin bu ga-
lerinin içinde bile kendilerine göre ağır-
lıklan ve durduklan yerler var. Dolayı-
sıyla, galeriyle bütünleniş biçımi de dık-
kate değer... tzleyıcının farkına varma-
sını ıstıyorum. Bundan sonra bütün yap-
tığım resimler bu başlık altında gerçek-
leşecek.'vaat edilmiş resiınler' başlığı-
nın bana verilmiş bir görev gıbı bütün
çalışmalanm içinde yer almasını düşü-
nüyorum.
Kent Oyunculan'nın sahıieledîği bu çok katmanlı, çok iletili oyun, 'sezonun en iyisi'
'Nükte'nin sizeanlatacağıçokşeyvar
• lyi oynanmadığı zaman uzun ve
sıkıcı bir monoloğa dönüşebilecek
bu rol, Yıldız Kenter gibi bir
oyuncu, yönetmen ve hoca
tarafından incelikle işleniyor ve
ortaya sezonun -gördüklerim
arasında- en iyi oyunu çıkıyor.
HANDANSALTA
Yaşamla ölüm arasındaki sınır bir nokta değil, yal-
nızca bir virgül diyordu Vivian'ın hocası Profesör
Ashford. John Donne ve on yedinci yüzyıl Ingilız
edebıyatı uzmanı Vrvian Bearing'in kanser tedavı-
si gördüğü hastanede yeniden değerlendirme ola-
nağı bulduğu ve cesaretle yüzleştiği yaşamımn
önemli bir parçasını oluşturuyor edebiyat ve özel-
likle John Donneın Kutsal Soneter'ı Donne'ın, ya-
şamı ve ölümü sorgulayan, tannyla birey arasında-
ki ilişkiyi mercek altına alan sonelenni incelerken
akılda tutulması gereken önemli etmenin nükte (wıt)
olduğunu söyler Vrvian Bearing. Aynı zamanda akıl
anlamına gelen sözcüğün nükte olarak çevrilmesı,
Bearing'in hastalığına karşı takındığı "nüktedan"
tavırla da örtüşmüş.
Vivian'ı ölümle burun buruna getiren hastalık
aynı zamanda onun yapuğı işle bir kez daha hesap-
laşmasmı sağlar. Kanser olduğunu ögrenir öğren-
mez bu konuda kitaplar okumaya, bilgi sahibi ol-
maya karar verir. Tıpkı yıllardır üzerinde çauşöğı
şiirlere gösterdiği özen gibi, özen gösterir hastalı-
ğına. Doktorlann agzından çıkan ve tıp terminolo-
jisini bilmeyenlere bir bihneceden farksız gelen te-
rimleri üpkı şiirlere uyguladığı yöntemle çözümler.
Doktoru hastalığı hakkmda antineoplastik dediğin-
de yaptığı gibi, ".-antineoplastik. Anti, karşı. Neo,
yenL Plastik, şekülendirme. Antineoplastik, yeni şe-
Prof. Vhian Bearing (Yıldız Kenter) hasfnhgım Doktor Keiekyan'dan (Şfikran Gûngör) öğrenir.
kjl olustunnaya karşL"
Oyunun adının da, içeriğinin de nükteyle iç içe
olması tam da bu noktada önem kazamr. Bilim adı-
na, araştırmacıhk adma yola çıkan ve yaşam biçi-
mini bu ilkelere göre belirleyen Profesör Bearing'e,
hastanede tıpkı onun sözcüklere davrandığı gibi
davramlmaktadır.
îçeriği ve diyaloğuyla sağlam bir metin
Yaşamla ölüm arasındaki o noktasız geçiş, yani
yalnızca bir virgülden ibaret olma durumu Bearing ı
hastanede bulur. Artık literatüre geçecek olan Be-
aring'in kendisi değil, yumurtalıklandır.
însanın yazgısında ölümün kaçınılmazlığı, yaşa-
mın anlammı sorgulama, kanser gibi bir hastalık kar-
şısında uygar dediğimız dünyanın çaresiz kalışı. bi-
limin işlevi. tıbbın etik değerlerle arasındaki ilişkı,
meslek ahlakı ile disiplin ya da kuru bılimsellikle
insani yaklaşımın ne denlı birbirine yakınlaşabile-
ceklen gibi her birinden bir oyun metni çıkabilecek
izlekleri bir araya toplayan oyun; hem zengin içe-
riği hem de diyaloglan, geçmişe dönen, kesilen, iç
seslerin yer aldığı farklı üsluplan bir araya getiren
yapısıyla olduğu kadar entelektüel boyutuyla da
C e y h u n A t u f K a n s u Ş i i r Ö d ü l ü a ç ı k l a n d ı
Hüseyin Peker kazandı
ANKARA (Cumhurryet Bü-
rosıı) - Ceyhun Atuf Kansu Şi-
ir Ödülü'nü bu yıl "Yer Bezin-
den Bir Köie" adlı dosyası ile
Hüsevin Peker kazandı.
Salib Bolat Abdülkadir Bu-
dak, Müshm Çeük. Refik Dur-
baş, Şükrü Erbaş, Bahar Gök-
ler ve Emin Özdemirden oluşan
Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü
Seçici Kurulu, 23 yapıt üzerin-
de yaptığı değerlendirme sonu-
cunda ödülü Hüseyin Peker'in
yapıüna oyçokluğu ile verdi.
kara'da düzenlenecek bir tören-
le şaire verilecek.
Kansu ödülünü kazanan Hü-
seyin Peker, 1946'da îzmir'de
doğdu. lstanbul Gazetecilik
Yüksek Okulu'nu bitirdi. De-
senleri Varlık dergisinde kapak
oldu.
1965'lerde ilk şiirleri Soyut
ve Yordam dergilerinde yayım-
landı. Papirüs, Şiir Sanatı, Mil-
liyet Sanat ve Sanat Olayı, Dost,
Somut, Yeni Biçem, Yeni Ede-
biyat, Hürriyet Gösteri, Varlık,
Dize, Şiirlik dergileri ve De-
mokrat tzrnir sanat sayfasında-
ki yapıtlanyla şiirine soluk ka-
zandırdı. Adam Sanat dergisin-
de yazılar yazdı.
Yazıa ya da Bir Yok Romanı
(1996, Yapı Kredi) yayunlan-
rmş ilk yapıtı. Bunu, "ızmirli"
(1998, Telos) üe «EH Torbab
Adam" (1999, Telos) adlı ro-
manlar izledi.
"İnsan Arkadaşınındrr"
(1997, Yapı Kredi) ise yayımlan-
mış tek şiir kitabı. Ceyhun Atuf Kansu
sağlam bir metin. Bu metınle ılgıli karşımıza çıka-
bilecek tek sorun, diğer oyuncuların sahne üzerin-
deki varlığına karşın, aslında oyunun Bearing'in
tek başına bile oynayabileceği kadar "tek yşütk"
olması. Dr. Bearing acı, bılgelık, korku, kendine
acıma duygulan içindeyken gunırlu bir bilim insa-
nı tavnndan da ödün vermiyor. Bir yandan doktor-
lann elinde deneğe dönüştürülmüş, hasta, birzaman-
lar öğrencisi olmuş bir doktor tarafından jinekolo-
jik muayene yapılan ve bunu çok aşağılayıcı bulan
bir kadını, öte yandan kendinden emin ve disiplin-
li bir edebiyat profesörünü oynamayı gerektiren
zorlu bir rol Vrvian Bearing rolü. tyi oynanmadığı
zaman uzun ve sıkıcı bir monoloğa dönüşebilecek
bu rol, Yridız Kenter gibi bir oyuncu, yönetmen ve
hoca tarafından ıncelikle işleniyor ve ortaya sezo-
nun -gördüklerim arasında- en iyi oyunu çıkıyor.
Işık da sahnede bir oyuncu gibL.
Yıldız Kenter dışındakı oyuncular, Vivian'ın du-
rumunun netliğe kavuşmasında yardımcı olan kişi-
ler olarak beliriyor. Baş hemşire Sue onunla en ya-
kın ilişkideki kişi. Vivian'a, hastane dışındaki ya-
şamında karşüaşmadığı denlı yakın davramyor. Di-
ğer doktorlardan. hatta ziyaretine gelen eski hoca-
sı Profesör Ashford "dan bile sevecen olan Sue ro-
lündeki Yeşim Koçak, basit bir yaşam içinde pek de
fazla bilgi sahibi olmadan işini yapan, ancak bir in-
san olarak safiığını koruyan hemşirede başanlı bir
oyun çıkarmış. Vivian'ın okulu yeni bitirdiği yıllar-
da asıstanlığuu yaptığı hocası M. Ashford'u oyna-
yan Lak Befios, hem geçmişteki disiplinli ve katı
Profesör Ashford hem de kızına giderken hastane-
de yatan Vivian'ı da ziyaret eden sevecen büyükan-
ne Ashford olarak insan yaşamımn iki ayn döne-
mini canlandınyor. Vivian'ın yaşamım sorgulama-
sı süreciyle, Ashford'un yıllar geçtikçe gösterdiği
değişim, uyumlu bir paralellik oluşturuyor.
Doktor Keiekyan'dan (Şükran Güngör) hastalı-
ğını ilk öğrendiği an, Vivian için yaşamsal önem-
de. Metne göre bu sahnede Vivian ve Dr. Kelekyan' m
aynı anda konuşması ve doktorun hastalığın seyri-
ni, tedavi yöntemlennı anlatırken Vivian'ın şaşkın-
lık içinde tek tek sözcükler üzerinde durması gere-
kiyor. Vivian için sonun başlangıcı olan bu diyalog,
Dr. Kelekyan için yeni bir tedavi denemesi anlamı-
nı taşıyor. Ancak birbirlerinin hızlannı yakalayama-
maktan ya da kendi repliklerini öne çıkarma tela-
şından her ikisinin de dedikleri anlaşılamıyor.
Çok işlevli ve hareketli paravanlann Vivian'm
odasmı hastanenin diğer kısımlanndan ayırması,
dahası hastanenin hareketini ve hızını vermekte et-
kili olması, geçmişe dönüşlerde gelen giden sandal-
ye koltuk gibi dekor parçalannm mümkün oldu-
ğunca hızlı hareket ettınlmesı, oyunu dınamık kı-
lan öğelerden bir başkası. Işığm da sahnede bir
oyuncu gibi yer alması, anlatım dilini zenginleştir-
miş. Vivian'ın filmleri çekilirken duyduğumuz ses-
ler ve panldayan ışıkla çocukluğunu, gençliğını ya
da hocalığım anlattığında kuUamlan ışıklann her de-
fasında farklı olması, anlatım olanaklanru zengin-
leştiren bir başka boyut.
Yeni bir oyun görmek, yaşam üzerine düşünmek,
her şeye karşın gülümsemek istiyorsanız "Nûk-
te"nin size anlatacağı çok şey var.
YAZIODASI
SEIİMİLERİ
Fenepbahçe
Fenerbahçe mi? Fenerbahçesi mi?Türkçe'ye
bağlı kalırsak elbette Fenerbahçesi. Birdostum
da bana demişti ki: "öldürsen, kimseye artık öy-
le dedirtemezsin..." Böyle birniyetim yokzaten.
Ben, Fenerbahçe'de geçip grtmiş bazı zaman-
lardan söz açmak istiyorum. Çünkü bu güzel
zamanlar benden uzaklaştıkça uzaklaşıyor.
Çokeskilerde, Osmanlı'da buraya Fenerlibah-
çe denirmiş. Semt adını o fenerii bahçeden al-
mış. Fenerbahçe bugün de Istanbul'un en gü-
zel yörelerinden, geçmiş ve bol yeşertili, bol
ağaçlıklı zamanın mirasını yemeye devam edi-
yor.
Biz Fenerbahçe'ye tramvayla giderdik. Bu yaz
tramvaylan pencereleri açılmış, soyunuk, püfür
püfür tramvaylardı. Kırmızı, beyaz renkler, me-
nekşe moru camlar hatırlanm.
Yol boyu bahçeli, hem de hayli geniş bahçeli,
ahşap ve kâgir köşkler. Başınızı öbür yana çe-
virdiğinizde deniz. Ama denize bakan kim! Göz-
ler köşklerin sırasında. Bazı bahçelerde mermer
heykeller. Bazı bahçelerde sarmaşık gülleri, ka-
meriyeler, süslendirilerek budanmış taflanlar...
Villa Mon Plaisir'i nasıl unutabilirim?! O, çocuk-
luğumun en güzel yapısıydı. ön cephesinde dört
mevsim panoları. Seramik panolarda llkbahar
galibazambaklı, gaiiba eflatun-pembe çiçekli, ka-
vaklı dere kıyısındatombulca birgenç kızdı. Yaz,
başaklannı devşirmiş, dekotte mavi giysi sırtın-
da, bir elini ağaca dayamış. Üzümlü Sonbahar
hayli düşünceli. Karlar ortasındaki Kış, örtülere
bürünmüş. Harikulade güzel dört genç hanım.
Fenerbahçe Plajı'na gidip geldtğimiz günler, ey-
lül sonunda gitgide seyrekleşir. Plaj, deniz biter.
Kışa doğru herhangi bir sebeple semte yine ge-
lirsek, Villa Mon Plaisir'in mevsimlerini sac ka-
paklarla örtülmüş buluruz. Orada rüya biter...
Fenerbahçe Plajı Istanbul'un suyu en duru,
saydam plajıydı desem yalan söylememiş olu-
rum. Denizi henüz mahvetmertıiştik. Kıyıda kü-
çük yengeçler, pavuryalar, şeytanminareleri, de-
niz salyangozları yampri yampri yürürier, kuma
gizlenirler, kum tozuturlar, yine de, çogu kez, ço-
cuklann su dolu kovalannda can çekişiherdi...
Bazı akşamüzerleri, plajdan dönüşte Belvü
Gazinosu'nda oturulur, çay, gazoz içilirdi. Ve her
defasında, Belvü'de, Atatürk'lü gece anlatılırdı.
Ve böylece 1930'lann Fenerbahçesi'ne uzanı-
lırdı. Oysa 1960'lardan sonra her şey değişme-
ye başlayacaktı. Mermer heykelli köşklerdeTür-
kan Şoray'lı, Hülya Koçyigrt'li Türk filmleri bir
süre daha çekilecekti ama, semt hızla apartman
bombardımanına tutulacaktı.
Anayol olsun, ara sokaklar olsun, o sakin, hep
yaz çağnşımlı, hep bahçe dünyalı Fenerbahçe,
beş-on, bitemediniz on beş yıl içinde birbirine faz-
la sokulmuş, birbirinin özel dünyasını rontgenci
tstekterle araştırmaya meraklı apartmanlann sem-
tiydi artık. Tek güzellik. apartmanlar önündeki,
iyice daraltılmış eski köşk bahçelerinden arta
kalandı.
Sonra Fenerbahçe ve Kalamış marinalan gel-
di. Marinasözcuğü bile irkittici. lyisinden, 'yatme-
zartığı' da denebilir. Yat sahiplerinin hoşuna gi-
diyor mu buralan? Gerçi hepimiz buralardaki lo-
kantalara, eğlence yerterine, bariara arada bir uğ-
ruyoruz. Uğrarken de geçmişi bilenler, göz açıp
kapama, denizin masmavi, billurgünterini anım-
sıyor.
Hayatımın bir döneminde, bendeki bütün fo-
toğraflan yırttım. Sonra, iş işten geçince, piş-
man oldum, hele şimdilerde... Fotoğraflar ara-
sında Fenerbahçe kampına gitmişiz, belki de
1950'ter. Annem, dayım, teyzem, biz kuzenler,
masa başında Babam niye yok? Bu fotografı ar-
tık sadece hatırlıyorum.
Aslında, tramvayla gelip tramvayla döndüğü-
müz Fenerbahçe yaz günlerini özlemekten baş-
ka bir şey kalmadı geriye. Büyüklerimizin çoğu
öldü. Bizler dağılıp gittik. Bazı yaz akşamlan ls-
tanbul Yelken Kulübü'nün bahçesinde oturup
birkadehrakıiçtiğimde, Kadıköyü'ne bakarken,
bir sıla duygusuyla hafrften sarsılıyorum. Sonra
gündelik konuşmalar, sıla özlemini unutturur gi-
bi oluyor.
Fener'e gelince, uzakta bir hayal feneri.
Takvimde tz Bırakan:
"Dün Fenerbahçe 'de gördüm, I iri birzümrüt
çiçeğiydi bahar..." Yahya Kemal Beyatlı.
K Ü L T Ü R t Ç Î Z t K
K Â M t L M A S A R A C I