17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA H. Basri AKGJRAY mkukçu - B ir süre önce, hangisi ol- duğunu şimdi anımsaya- madığım günlük gazete- lerden birinde, bu başlık- la verilen bir haber yer almıştj. Habere göre, ge- ce vakti bir aşçı dükkânmm penceresin- den giren biri, dükkânda bulabildiği ye- meklerle karnını dovurmuş ve dükkândan çıkarken yakalanmış. Adamcağız, kasa- ya ve başkaca bir mala dokunmamış ol- masma karşın bu eylemi hırsızhk suçu- nu oluşturduğundan, gözaltına ahnmış. Sanık, "Ben hırsızdeğifim, açım" söz- leriyle savunmuş kendini. Bu olay, haber- den öte, ne medyamızda yankı buldu ne de hukukçulanmız arasında tartışma ko- nusu yapıldı. Ancak ellı yıl yargıda ve bir dönem yasama organında görev yapmış olan beni hayli düşündüVü. Özellikle yargının yetnuen biçimlen- dirilmesinin (Yargı Reförrnu) söz konu- su olduğu bir dönemde, belki bir yaran olur sanısıyla düşüncelerimi açıklamayı CUMHURİYET 28 ARALIK 2000 PERŞEMBE O L A Y L A t t \hj V r O R U ^ L E R [email protected] 'Ben Hırsırafeğilim, Açım!' .-> >• fle bir olay, yukanda fyüjürlükte bulunan Türk Cezi YaMMİ^C^uY) göre hırsızhk su- çumi oluşturur. Eyıemin işleniş biçimi- ne VFÇShnan Hialın<değerine göre, anı- lan yasanm 491-493. maddelerinde ku- rallanan ve 6 aydan 8 yıla kadaı değişen cezalardan biriyle cezalandınlır. Sanı- ğın, ölümcül kerte aç olması ve yaşam- da kalmak içgüdüsüyle böyle bir suç iş- lemiş olması bile sonucu değiştirmez. O kişi artık hırsızdır ve yaşam boyu öyle ka- lacaktır. Yasaya göre, hasta çocuğunu so- ğuktan korumak için komşu balkondan iki parça odun alan da hırsızdır, aç çocu- ğunu doyurmak için bir lokma ekmek ça- lan da... Böyle bir tutum kuşkusuz "yasal"dır, ama hukuksal değildir. Bu gibi eylemle- rin hırsızlıkla nitelendirilip cezalandınl- ması, kamu buluncunda (vicdaıunda) hak- lı olarak kabul görmez. Böyle birceza hak- ça (adil) değildir, olmamahdır. Nitekim, değişik bir hukuk mantığıyla dûzenle- nen özel hukuk yasalannda zorunlu ola- rak, bir saldından korunmak için işlenen haksız eylemleri işleyenler ödenceyle (tazminatla) yükümlü tutulmamışlardır. Ömeğin, Borçlar Yasası'nın 52. madr desinde "Hakh ssvunma (ızürarhali)sai- dırganın kendisine ya da maUanna yapı- lan zarardan doiayı ödence gerekmez" kuralı yeT almıştır. Maddenin başlığmda- ki (ıztırar hali), zorunda olmak ya da zor- da kalmak anlamında olduğuna göre, ölü- müne aç bir insanın yaşamını sûrdürmek içgüdüsüyle bir parça ekmek çalması ya da yiyeceğe saldırması (ıztırar hali) de- ğil midir? TCY de 49. maddesiyle haklı savunma halini kurallamıştır. Anılan mad- denin 2. fikrası gerek kendisinin, gerek başkasmın nefsine, "özvarhğma" veya ırzına vuku bulan haksız bir taarnızun fılhal "oan" def zaruretinin bais olduğu "söz konusu olduğu" mecburiyetle, 3. fikrası gerek nefsini, gerek başkası- nı, vukuuna bilerek mahal vermediği ve başka türlü tahafruz (korunma) imkânı da olmadığı ağır ve muhakkak bir tehlike- den muhafaza etkem zaruretinin bais ol- duğu mecburiyetle işlenen fiillerden do- layı ceza verilme kuralını içermektedir. Haklı savunma (meşru müdafaa) hali- ni düzenleyen bu iki fikranın anlamı şu- dur: Bir kimse, kendisinin ya da başka- sınm yaşamma, ırzına ve namusuna za- rar vereceği kesin olan ve başka bir bi- çimde bu zarardan korunma olanağı bu- lunmayan bir saldınyı etkisiz kılmak için bir suç işlerse o kişiye ceza verilmeyecek- tir. Bu, doğru ve haklı bir kuraldır. Peki, ama ölümcül bir açlık aşaması- na gelmiş bir kişinin bir parça ekmek ya da bir kap yiyecek çalması, yaşamsal bir tehlikeyi etkisiz kılmak için işlenmiş bir eylem değil midir? Böyle bir eylemi iş- leyenin hırsızhk suçu ile cezalandınlma- sının, kamu buluncunu (vicdanım) sızlat- maktan başka, kişisel ya da toplumsal ne gibi bir yaran olabilir? Ceza adaleti, katı yasa kurallarının her durum ve koşulda, salt uygulanması de- mek değildir. Ceza, kamu buluncunda haklı ve doğru olarak kabul gördüğü oran- da hakçadır (adildir). Denebilir ki: "Her aç kalan çalarsa Yaşamak dediğimiz 'şey' nedir? TV'de bayram konuşması yapan Di- yanet Işleri Başkanı "Insan kendine ait değildir" diyor. Tartışılacak bir konu. Insan kendine mi, topluma mı ait?.. Kişi gövdesini istediği gibi kul- lanabilir mi? Canına kıymak bütün dinlerce yasaklanmıştır. Ya kendini yakmak, üstelik de bir ateş topu gi- bi başkalannın üstüne atmakL Sayısız ölümler, acılar arasında çırpınırken bir dostun dünyadan kop- tugunu öğrendim. Üç yıldır yaşıyor- du, soluk alıyordu, yüreği çarpıyor- du ama gerçekte yaşamıyordu... Bitkisel bir yaşam türü vardın öl- mezsin, ölemezsin. Tıp seni yaşatır, çevren, ailen öleceksin diye korkar. Hiç değilse yanımızda olsun, göre- lim, dokunalım bize yeter derier! Ya o, yatağında aylardır, yıllardır canlı birölü gibi yatan!.. Hertürtü ba- kımı yapılır, hemşire gözetimindedir, hekimler gelir bakar... Ama iyileşme umudu yokturi Ki- mine göre bu durumda o insanı ya- EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Bir Dostun Ardından şatmaya uğraşmak bir çeşit işken- cedir; kimi de tam tersini düşünür; varsın yan odada y^aşasın, büsbütün çekipgitmesin!.. Cahrt Srtkı Tarancı da uzun sü- re böyle bir yaşam sürmüştü. Ama o yanına geleni tanıyor gibiydi. Ko- nuşamıyordu, ama duygulannı göz- yaşlanyla, bir takım seslerle anlatı- yordu. Sabahattin Kudret de birkaç ay bu durumda yaşadı, yaşatıldı. Daha niceleri vart. Hep tartışıhr, umut- suz bir hastalığın elindeki insantn yaşamma son vermek daha adalet- li bir davranış mı olur diye!.. Kimse sevdiğinden kopmak istemez, şöy- le ya da böyle yanı başında gözü- nün önünde olsun ister. ••• Sevgili dostum, değerii bir hukuk adamı, bir şair, bir yazardı. Dündar Akünal. 0nun hastahğıyla İkjili birya- zımı belki anımsarsınız. Bir iki yıl ön- ceydi. Dündar Akünal'ın tedavi edi- lemez bir hasta durumunda oldu- ğunu duyurmuştum. Zaman akıp geçti. Üç yıl sonra Dündar, bitkisel bir yaşantı sonunda dünyamızdan ay- nldı... Yaşamadan yaşıyor, yaşatılıyor- du... Bilmiyoruz ne düşündüğünü? Düşünüyor muydu, duyuyor muydu? Ona sorulabilse öyle yıllarca sırtüs- tü yatmak ister miydi? Yanıt verebil- se "Bırakın artık gideyim" demeye- cek miydi? Dündar Akünal'ı edebiyatsever okuıiartanırlar. Gazetemizde de ya- zıları çıktı. 12 Eylül günterinde, ana- yasa tartışmalan sırasında "Sanklı Anayasa "yazısını anımsıyorum. Ha- zırianan anayasanın yanlış, çağdaş- lıktan uzak olduğunu büyük bir yü- reklilikle yazmıştı. Gerçek bir Ata- türkçü, gerçek bir aydın kişiliğiyle... Bir sevgili dostu yitirmenin acısı- nı daha o günlerde duymuştuk. O ka- dar çok değil gerçek dostlar! Olan- lar da bir bir çekıp gidiyor! Tarancı'nın dediği gibi "Gittikçe artıyoryalnızlı- ğımız." Çevrede dört dönüyor kopmalar, aynlmalar, çözümsûz acılar... Dün- dar Akünal şiirter, yazılaryazdı. Hep- si gazetelerde dergilerde kaldı. Kim çıkıp da onlan bir anı kitabında top- layacak? Bu dünyadan bir Dündar Akünal'ın çevresine dostluklar, sev- giler dağıtarak gelip geçtiğini gös- terecek bir belge, bir kitap hiç de- ğilse... Dündar Akünal şimdi sevenlerinin anılannda... Işıklariçindeyatacak... Bayramın ve yeni yılın son mesajları... Siz ne vazdınız? ••••• BBffi••«••••• bayran şekeri aldın ı«»ı? Dedeciğin? bayranın kutlu olsun. Seni çok özledir» 0 înannayacaksın ana rostoyu yaktın» pilavın da dibi tuttu. îyi Bayranlar_ Hero bayrapiî hen yılbaşı. Eniştenin beni öpnesi çok doial deüil ni? .Js 0)) Çorabın kaçtı. Selirken siyah? ince? 2 nunara alır mısırr? V .S."' Hindi alnayı unutna! Veni yıia sensiz başlanak çok acı_ Veni yıla birlikte girelin n¥> Gelirken tatlı alır nısm_ Vene^ filileri de ça§ır. ILOUe U ftkşan bekliyoruz_ yarısından sonra balkabaiına dönüşneyeceiiz di mi?. ©..->.)• Uais Mi yapacaSız? göbek ni ataca=uz? Canın Seneye görüşürüz! eilerinden öpüyoruz. Dincı'nun nariasırıi unutroa belirken tonbala da setirin. flnnecin? çerkez tayusu da yapar nısm?Zeynep'in hıedi'=«esini unutna. Hala işteyin? sonra ara Çocuklara annerc bakacak? yasasıııın! vlp) Rezeruasyon tamandır. Bu kuaför beni yılbaşı aŞacma çevirdi. Pasta nuziu olsun. Büllaç Ben hediye alıyoruro. flnahtar Nernin'de. Veni yılın en süzel kızına. Bavramınız ve veni yılınız kutlu olsun. TURKCELL Çünkiı ilctişim çok şcyi değiştirir A- 4- toplum düzeni nasıl sağlanabflir?" Kuş- kusuz, "her aç kalanın çalması bagışla- nacakr> biçiminde bir kural söz konusu olamaz. Ama banka soyan kasa hırsızıy- la açlığını gidermek için ekmek çalanı ay- nı kefeye koyup hırsızlıkla suçlamak da haklı bir hukuksal davranış değildir. Oy- sa Ceza Yasamız açısmdan her iki eylem de hırsızhktır ve cezalandınlmahdır. Konu aldığım gazete haberi, meslek yaşamımda tanığı olduğum bir hırsızhk olayını anımsattı. Sorunun çözümünde yararlı olması bakımmdan somut bir ör- nek olarak, bu olayı anlatmayı uygun bu- luyorum. AJtmışlı yıllarda tstanbul ilçelennden birinde curnhuriyet savcısı olarak görev yapıyordum. Bir gün, kunduracı dükkâ- nının önündeki sergiden bir çift ayakka- bı çalmaktan sanık olarak, elli yaşlann- da, yoksulluk ve yoksunluk yorgunu ol- duğu ilk bakışta anlaşılan bir kişiyi sor- gulamıştım. Sanık, sorgusunda, eşinin yaşamını yitirme aşamasına gelmiş verem hastası olduğunu. iki çocuğundan biri- nin, tanısını bilmediği bir ateşlı hastalık- tan yattığını, kendisinin bir süredir işsiz ve aşsız yaşadığını, orada burada buldu- ğu kadanyla hamallık yaptığını, ancak üç gündür onu da bulamadığını, bu nedenle açıkta gördüğü ayakkabılardan bir çift alıp kaçtığını, onlan satıp parasıyla çocuk- lara ekmek götüreceğini ağlayarak anlat- mıştı. Ğhıce, her suçlu kendine göre, su- çunu kaldıracak ya da hafifletecek öykü- ler düzenler düşüncesiyle ona inanmak is- temedim. Ama adamın davranışlannda bir başkalık sezinliyordum. Bir pişman- lıkveutanmahali var gibiydi. Duygulan- mıştım. "Ya adam doğru söylüyorsa, an- lattıklan gerçekse" kuşkusuy la bir süre dü- şündüm. Ne yapmak gerektiğine karar veremiyordum. Gerçekten, akşam biraz aş getirecek umuduyla, hasta bir eş ve iki günahsız çocuk, babalannm yolunu göz- lüyorlarsa... Yasaya uyarak onu rutuklar- sam hakça mı davranmış olacaktım? Bu düşüncelerle, birkaç kuruş para da vere- rek saruğı serbest bıraktım. Ancak on gün sonra gelip beni görme- sini, gelmediği durumda tutuklayıp mah- kemeye göndereeeğimi söyledim. Ağla- yarak, dualar ederek aynldı. Soruşturma dosyasını bir süre masamda tuttum. lyi bir rastlantı. adliye odacısı sanı- ğı tanırmış, aynı mahallede oturduklannı söylemişti. Hem ona, hem polise, sanık hakkında bilgi toplamalan için buyruk verdim. Araş- tırma sonuçlandığında, sa- nığın doğru söylediğini, ai- lesinin durumunun anlattı- ğından da kdtü olduğunu, sanığın yoksullukla savaşa- rak ailesini geçindirmeye ça- lışan iyi bir insan olduğunu öğrendim. Tam on gün son- ra da sanık geldi. Olayı hır- sızlık olarak kabul etmedım ve takipsizlik karan verdim. Şanslı bir rastlantı, o gün- lerde adliyenin bir odacı kad- rosu açıktı. onu odacı olarak atadım. On beş yıl o görev- de çalıştı. Sonralan emekli olduğunu öğrendim. Hep dü- şünmüşümdür, ben bu olay- da hakça rru davranmıştım? Yasayı uygulayıp o insanı tutuklattınp mahkûm ettir- mek yasal olurdu, ama hu- kuksal ve hakça olabilir miy- di? Yineliyorum, her aç ka- lan çalsın, kendini haklı sa- nan suç işlesin demiyorum. Ama ceza yasalanna aykın her eylemin suç olmayabile- ceğini anlatmak istiyorum. Ceza adaieti konusunda duyariı olan kimi Batılı ül- kelerinjüri yöntemini kabul etmelerinin temelinde bu ve benzeri olaylann etkili ol- duğunu düşünüyorum. Bi- lindiği gibi jüri, kamu bu- luncunun yargıdaki temsil- cisidir. Yargıç ancak, onun suçlu kabul ettiği kişiyi ce- zalandınr. Kuru ve kab ya- sa maddeleri ve Yargıtay ka- rarlannın sınırlan içinde ka- lan birçok yargıç arkadaşı- mın, kimi mahkûmiyet ka- rarlannı gözyaşlanyla yaz- dıklanna çoğu kez tanık ol- muşumdur. Türk yargı siste- mindejüri yöntemi düşünül- mediğine göre, yargıçlan- mızın gerektiğinde jüri gibi davranmalanna olanak sağ- layacak usul yasalannın yü- rürlüğe konmasının yararlı olacağını düşünüyorum. Yargıçlar, salt yasa mad- delerine bağlı olmadıklannı düşünüp suçun işleniş biçi- mi, nedenleri ve tüm öteki koşullan irdeleyip hakça bir kanıya varmalı ve sanığın eyleminin sadece yasanın değil, hukukun ve kamubu- luncunun değer yargılanna aykın olup olmadığına, da- ha sade bir deyişle, suçlubu- lunup bulunmadığına karar vermelidir. Yargının yeniden biçim- lendirilmesinin (Adalet Re- formu) gündemde olduğu günümüzde, soruna çözüm getirecek yeni düzenleme- ler yapılması gerektiğini dü- şünüyorum. Devlet, "Hırsız değttim, açım'' yakınmalanna kulak vermeli, aç olana ceza değil aş ve iş sağlamalıdır. ni? PENCERE 'Mahşer'den Sonra... ÜÇ deyiş... Bir: Hücreye kapatılmak.. İki: Tecrit edilmek.. Üç: Ihtilattan men.. Ünlü 'Ziverbey Köşkü'nöe aldığım yaşam der- sinde bu deyişleri deneyimle öğrendim. Nasrettin Hoca damdan düşmüş; telaşlanmış- lar: - Hekim çağıralım!.. Hoca: - Aman, demiş, hekim çağırmayın, damdan düş- müş birini çağınn. Deneyimden geçmek, hayatta en etkili dersten daha yararlıdır. 'Hücre hapsi' bir odadatek başına kalmaktır. Tec- rit edilmek' dış dünyadan soyutlanmak demektir, ne radyo, ne televizyon, ne gazete!.. 'Ihtilattan men' cezasına çarptınlan kişi görevlilerden baş- ka kimseyle konuşamaz, kimsenin yüzünü göre- mez. F tipi cezaevi tartışılırken bu deyişlerin ne anla- ma geldiği hiç unutulmasın!.. • F tipi cezaevi sorunu, şirazesinden etbirliğiyle çıkanldı. Yasalarda ve yapılarda gerçekleştirilecek deği- şiklikle F tipi koğuş düzeninden daha çağdaş bir mekâna dönüştürülecekti... Olmadı... Sorun bir kanlı kâbusa dönüştü; ancak korku film- lerinde izlenebilecek sahneler jandanma kamera- lanna yansıdı; rüyada görülse inanılamayacak gö- rüntüler televizyonlarda sergilendi. • Bir ülke düşünün ki hapishaneleri terör örgütle- rinin eline geçmiştir... Yıllar boyu sürer bu egemenlik.. Sonunda devietin görevlileri cezaevierinin duvar- lannı buldozerierle yıkmaya başlarlar.. Holivut'unen "muhayyilesizengin" yönetmeni bile böyle bir senaryoyu akıl edemez.. Perdeye yansıyan nedir?.. Silahlar patlryor.. Insanlaryakılıyor. Çığlıklar yükseliyor.. Tüpgazlardan oluşrurulan alev süahlan ortabğı yan- gın yerine çeviriyor. Çatışmada ölüm korkusu hem güvenlik görev- lilerini hem de içerdeki çoğu hükümlüyü sarmış, alm- lanna kırmızı kurdele bağlayarak ölüm oruçlanna yatan teröristter Azrairie şakalaşryorlar; duvarlar güm güm yıkılırken Kalaşnikoflar konuşuyor... Ortalık mahşer.. "Mahşerin Dört Atlısı" adındaki ünlü Holivut fil- mi, bu kanlı seyiriiğin yanında nal toplar... Tragedyanın böylesi, ancak komedyanın danis- kasını yaratabilirdi; şimdi devlet övünüyor: 'Hapishanelere girdim' diye. • Zarann neresinden dönersek kârdır; yasalarda ve yapılanmada gerekli değişiklikler gerçekleştirilip sakıncalar kaldınlırsa F tipi cezaevleri bir yeni dö- nemin başlangıcı olabilir; koğuş zulmünden ve te- röründen zavallı mahkûmlan kurtarabilir. Cezaevleri sorunu bitmedi.. Yeni başlıyor. - *' tLAN T.C. ANKARA10. SULH HUKUK HÂKİMLİĞt'NDEN Davacı Altuntaş Döviz Tic. AŞ tarafindan davalılar C-N Sigorta Aracıhk Hizm. Ltd. Şti. ve Emek Sigorta AŞ. aleyhine açmış olduğu menfi tespit davasının yapı- lan açık yargılamasmda verilen ara karan gereğince; Mahatma Gandi Caddesi 28/2 G.O.P. adresinde işti- gal ettiği büdirilen davah C-N Sigorta Aracıhk Hizm. Ltd. Şti'ne yasal yollardan teblıgat yapılamadığından ve adresi de tespit edilemediğinden verilen karar uyannca davalıya dava dilekçesinin ilanen tebliğine karar veril- miş olmakla, adı geçen davalmın duruşma günü olan 14.2.2001 günü saat 09.30'da mahkememizdeki duruş- ma salonunda hazır bulunması veya kendisini bir vekil- le temsil ettirmesi, aksi takdirde HUMK'nun 509.-510. maddeleri uyannca duruşmalara yokluğunda devam edilerek karann da yokluğunda venlecegı ve dava dilek- çesi yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 08.12.2000 Basın: 77812 YILDIZ TEKNİK ÜNtVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ'NDEN ARAŞTIRMA GÖREVLİSİKADROSU tLANI Üniversitemizin aşağıda belirtilen birimine 2547 sa- yılı yasa hükümlerine göre araştırma görevlisi alınacak- tır. Bu kadroya basvuracaklann bitirme belgelerini, 6z- geçmişlerini, bir adet fotoğraflannı, varsa yayımlanmış ya da yayunlanacak olan bilimsel çahşmalannı, LES belgelerini, bildiği yabancı dilini belirttiği dilekçeleri- ne ekleyerek ilgili dekanlığa, duyurumuzun yayımı ta- rihinden başlayarak 15 gün içinde basvurmalan gerek- mektedir. Fâkültnl Bölimü Anabilira Dalı BİUm Dall Arf.Gör. Mimarlık Mımarlık Bına Bilgisı Mıroan Tasanm Fakûltesı Bolümü A B D. Sonınlan Dalı 2 Basın: 77644 İLAN T.C. ANKARA 12. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN İLAN Esas No: 1999/594 Davacı Behiye Tuzlutaş vekili tarafindan davalı S o ner Tuzlutaş aleyhine açılan boşanma davasının sonun- da; Mahkememizden verilen 1.6.2000 tarih 99/594 esas 2000/338 kararsayılı ilam ile davanın kabulu ile Çorum ili Merkez ilçesi Kale Mah. cilt no: 005, k. sıra no: 0303'de nüfusa kayıtlı Mustafa ve Şükran'dan olma 23.10.1968 d.lu Behiye Tuzlutaş ile Yaşar ve Sebi- ha'dan olma 3.8.1966 d.lu Soner Tuzlutaş'ın M.K.nin 134/1-2. maddesine göre boşanmalanna karar verildi- ği, davalıya duruşma gününün de ilanen tebliğ edildiği, zabıta araştınlmasına olumsuz cevap verildiğinden mahkememizden verilen 1.6.2000 tarih 1999/594 esas, 2000/338 karar sayılı ilama davalmın bir ay içensinde itiraz etmesi, aksi halde verilen mahkeme karannın ke- sınleşeceğı tebliğ yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 12.12.2000 Basın: 77805 . .
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle