Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA
H. Basri AKGJRAY mkukçu -
B
ir süre önce, hangisi ol-
duğunu şimdi anımsaya-
madığım günlük gazete-
lerden birinde, bu başlık-
la verilen bir haber yer
almıştj. Habere göre, ge-
ce vakti bir aşçı dükkânmm penceresin-
den giren biri, dükkânda bulabildiği ye-
meklerle karnını dovurmuş ve dükkândan
çıkarken yakalanmış. Adamcağız, kasa-
ya ve başkaca bir mala dokunmamış ol-
masma karşın bu eylemi hırsızhk suçu-
nu oluşturduğundan, gözaltına ahnmış.
Sanık, "Ben hırsızdeğifim, açım" söz-
leriyle savunmuş kendini. Bu olay, haber-
den öte, ne medyamızda yankı buldu ne
de hukukçulanmız arasında tartışma ko-
nusu yapıldı. Ancak ellı yıl yargıda ve bir
dönem yasama organında görev yapmış
olan beni hayli düşündüVü.
Özellikle yargının yetnuen biçimlen-
dirilmesinin (Yargı Reförrnu) söz konu-
su olduğu bir dönemde, belki bir yaran
olur sanısıyla düşüncelerimi açıklamayı
CUMHURİYET 28 ARALIK 2000 PERŞEMBE
O L A Y L A t t \hj V r O R U ^ L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
'Ben Hırsırafeğilim, Açım!' .-> >•
fle bir olay, yukanda
fyüjürlükte bulunan Türk
Cezi YaMMİ^C^uY) göre hırsızhk su-
çumi oluşturur. Eyıemin işleniş biçimi-
ne VFÇShnan Hialın<değerine göre, anı-
lan yasanm 491-493. maddelerinde ku-
rallanan ve 6 aydan 8 yıla kadaı değişen
cezalardan biriyle cezalandınlır. Sanı-
ğın, ölümcül kerte aç olması ve yaşam-
da kalmak içgüdüsüyle böyle bir suç iş-
lemiş olması bile sonucu değiştirmez. O
kişi artık hırsızdır ve yaşam boyu öyle ka-
lacaktır. Yasaya göre, hasta çocuğunu so-
ğuktan korumak için komşu balkondan
iki parça odun alan da hırsızdır, aç çocu-
ğunu doyurmak için bir lokma ekmek ça-
lan da...
Böyle bir tutum kuşkusuz "yasal"dır,
ama hukuksal değildir. Bu gibi eylemle-
rin hırsızlıkla nitelendirilip cezalandınl-
ması, kamu buluncunda (vicdaıunda) hak-
lı olarak kabul görmez. Böyle birceza hak-
ça (adil) değildir, olmamahdır. Nitekim,
değişik bir hukuk mantığıyla dûzenle-
nen özel hukuk yasalannda zorunlu ola-
rak, bir saldından korunmak için işlenen
haksız eylemleri işleyenler ödenceyle
(tazminatla) yükümlü tutulmamışlardır.
Ömeğin, Borçlar Yasası'nın 52. madr
desinde "Hakh ssvunma (ızürarhali)sai-
dırganın kendisine ya da maUanna yapı-
lan zarardan doiayı ödence gerekmez"
kuralı yeT almıştır. Maddenin başlığmda-
ki (ıztırar hali), zorunda olmak ya da zor-
da kalmak anlamında olduğuna göre, ölü-
müne aç bir insanın yaşamını sûrdürmek
içgüdüsüyle bir parça ekmek çalması ya
da yiyeceğe saldırması (ıztırar hali) de-
ğil midir? TCY de 49. maddesiyle haklı
savunma halini kurallamıştır. Anılan mad-
denin 2. fikrası gerek kendisinin, gerek
başkasmın nefsine, "özvarhğma" veya
ırzına vuku bulan haksız bir taarnızun
fılhal "oan" def zaruretinin bais olduğu
"söz konusu olduğu" mecburiyetle,
3. fikrası gerek nefsini, gerek başkası-
nı, vukuuna bilerek mahal vermediği ve
başka türlü tahafruz (korunma) imkânı da
olmadığı ağır ve muhakkak bir tehlike-
den muhafaza etkem zaruretinin bais ol-
duğu mecburiyetle işlenen fiillerden do-
layı ceza verilme kuralını içermektedir.
Haklı savunma (meşru müdafaa) hali-
ni düzenleyen bu iki fikranın anlamı şu-
dur: Bir kimse, kendisinin ya da başka-
sınm yaşamma, ırzına ve namusuna za-
rar vereceği kesin olan ve başka bir bi-
çimde bu zarardan korunma olanağı bu-
lunmayan bir saldınyı etkisiz kılmak için
bir suç işlerse o kişiye ceza verilmeyecek-
tir. Bu, doğru ve haklı bir kuraldır.
Peki, ama ölümcül bir açlık aşaması-
na gelmiş bir kişinin bir parça ekmek ya
da bir kap yiyecek çalması, yaşamsal bir
tehlikeyi etkisiz kılmak için işlenmiş bir
eylem değil midir? Böyle bir eylemi iş-
leyenin hırsızhk suçu ile cezalandınlma-
sının, kamu buluncunu (vicdanım) sızlat-
maktan başka, kişisel ya da toplumsal ne
gibi bir yaran olabilir?
Ceza adaleti, katı yasa kurallarının her
durum ve koşulda, salt uygulanması de-
mek değildir. Ceza, kamu buluncunda
haklı ve doğru olarak kabul gördüğü oran-
da hakçadır (adildir).
Denebilir ki: "Her aç kalan çalarsa
Yaşamak dediğimiz 'şey' nedir?
TV'de bayram konuşması yapan Di-
yanet Işleri Başkanı "Insan kendine
ait değildir" diyor. Tartışılacak bir
konu. Insan kendine mi, topluma mı
ait?.. Kişi gövdesini istediği gibi kul-
lanabilir mi? Canına kıymak bütün
dinlerce yasaklanmıştır. Ya kendini
yakmak, üstelik de bir ateş topu gi-
bi başkalannın üstüne atmakL
Sayısız ölümler, acılar arasında
çırpınırken bir dostun dünyadan kop-
tugunu öğrendim. Üç yıldır yaşıyor-
du, soluk alıyordu, yüreği çarpıyor-
du ama gerçekte yaşamıyordu...
Bitkisel bir yaşam türü vardın öl-
mezsin, ölemezsin. Tıp seni yaşatır,
çevren, ailen öleceksin diye korkar.
Hiç değilse yanımızda olsun, göre-
lim, dokunalım bize yeter derier!
Ya o, yatağında aylardır, yıllardır
canlı birölü gibi yatan!.. Hertürtü ba-
kımı yapılır, hemşire gözetimindedir,
hekimler gelir bakar...
Ama iyileşme umudu yokturi Ki-
mine göre bu durumda o insanı ya-
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Bir Dostun Ardından
şatmaya uğraşmak bir çeşit işken-
cedir; kimi de tam tersini düşünür;
varsın yan odada y^aşasın, büsbütün
çekipgitmesin!..
Cahrt Srtkı Tarancı da uzun sü-
re böyle bir yaşam sürmüştü. Ama
o yanına geleni tanıyor gibiydi. Ko-
nuşamıyordu, ama duygulannı göz-
yaşlanyla, bir takım seslerle anlatı-
yordu. Sabahattin Kudret de birkaç
ay bu durumda yaşadı, yaşatıldı.
Daha niceleri vart. Hep tartışıhr, umut-
suz bir hastalığın elindeki insantn
yaşamma son vermek daha adalet-
li bir davranış mı olur diye!.. Kimse
sevdiğinden kopmak istemez, şöy-
le ya da böyle yanı başında gözü-
nün önünde olsun ister.
•••
Sevgili dostum, değerii bir hukuk
adamı, bir şair, bir yazardı. Dündar
Akünal. 0nun hastahğıyla İkjili birya-
zımı belki anımsarsınız. Bir iki yıl ön-
ceydi. Dündar Akünal'ın tedavi edi-
lemez bir hasta durumunda oldu-
ğunu duyurmuştum. Zaman akıp
geçti. Üç yıl sonra Dündar, bitkisel
bir yaşantı sonunda dünyamızdan ay-
nldı...
Yaşamadan yaşıyor, yaşatılıyor-
du... Bilmiyoruz ne düşündüğünü?
Düşünüyor muydu, duyuyor muydu?
Ona sorulabilse öyle yıllarca sırtüs-
tü yatmak ister miydi? Yanıt verebil-
se "Bırakın artık gideyim" demeye-
cek miydi?
Dündar Akünal'ı edebiyatsever
okuıiartanırlar. Gazetemizde de ya-
zıları çıktı. 12 Eylül günterinde, ana-
yasa tartışmalan sırasında "Sanklı
Anayasa "yazısını anımsıyorum. Ha-
zırianan anayasanın yanlış, çağdaş-
lıktan uzak olduğunu büyük bir yü-
reklilikle yazmıştı. Gerçek bir Ata-
türkçü, gerçek bir aydın kişiliğiyle...
Bir sevgili dostu yitirmenin acısı-
nı daha o günlerde duymuştuk. O ka-
dar çok değil gerçek dostlar! Olan-
lar da bir bir çekıp gidiyor! Tarancı'nın
dediği gibi "Gittikçe artıyoryalnızlı-
ğımız."
Çevrede dört dönüyor kopmalar,
aynlmalar, çözümsûz acılar... Dün-
dar Akünal şiirter, yazılaryazdı. Hep-
si gazetelerde dergilerde kaldı. Kim
çıkıp da onlan bir anı kitabında top-
layacak? Bu dünyadan bir Dündar
Akünal'ın çevresine dostluklar, sev-
giler dağıtarak gelip geçtiğini gös-
terecek bir belge, bir kitap hiç de-
ğilse...
Dündar Akünal şimdi sevenlerinin
anılannda... Işıklariçindeyatacak...
Bayramın ve yeni yılın son mesajları...
Siz ne vazdınız?
•••••
BBffi••«•••••
bayran şekeri aldın ı«»ı? Dedeciğin? bayranın kutlu olsun. Seni çok özledir» 0
înannayacaksın ana rostoyu yaktın» pilavın da dibi tuttu. îyi Bayranlar_
Hero bayrapiî hen yılbaşı. Eniştenin beni öpnesi çok doial deüil ni?
.Js
0))
Çorabın kaçtı. Selirken siyah? ince? 2 nunara alır mısırr?
V
.S."' Hindi alnayı unutna!
Veni yıia sensiz başlanak çok acı_
Veni yıla birlikte girelin n¥>
Gelirken tatlı alır nısm_
Vene^ filileri de ça§ır.
ILOUe U
ftkşan bekliyoruz_
yarısından sonra balkabaiına dönüşneyeceiiz di mi?.
©..->.)• Uais Mi yapacaSız? göbek ni ataca=uz? Canın
Seneye görüşürüz!
eilerinden öpüyoruz.
Dincı'nun nariasırıi unutroa belirken tonbala da setirin.
flnnecin? çerkez tayusu da yapar nısm?Zeynep'in hıedi'=«esini unutna.
Hala işteyin? sonra ara Çocuklara annerc bakacak? yasasıııın! vlp) Rezeruasyon tamandır.
Bu kuaför beni yılbaşı aŞacma çevirdi. Pasta nuziu olsun. Büllaç
Ben hediye alıyoruro. flnahtar Nernin'de. Veni yılın en süzel kızına.
Bavramınız ve veni yılınız kutlu olsun.
TURKCELL
Çünkiı ilctişim çok şcyi değiştirir
A-
4-
toplum düzeni nasıl sağlanabflir?" Kuş-
kusuz, "her aç kalanın çalması bagışla-
nacakr>
biçiminde bir kural söz konusu
olamaz. Ama banka soyan kasa hırsızıy-
la açlığını gidermek için ekmek çalanı ay-
nı kefeye koyup hırsızlıkla suçlamak da
haklı bir hukuksal davranış değildir. Oy-
sa Ceza Yasamız açısmdan her iki eylem
de hırsızhktır ve cezalandınlmahdır.
Konu aldığım gazete haberi, meslek
yaşamımda tanığı olduğum bir hırsızhk
olayını anımsattı. Sorunun çözümünde
yararlı olması bakımmdan somut bir ör-
nek olarak, bu olayı anlatmayı uygun bu-
luyorum.
AJtmışlı yıllarda tstanbul ilçelennden
birinde curnhuriyet savcısı olarak görev
yapıyordum. Bir gün, kunduracı dükkâ-
nının önündeki sergiden bir çift ayakka-
bı çalmaktan sanık olarak, elli yaşlann-
da, yoksulluk ve yoksunluk yorgunu ol-
duğu ilk bakışta anlaşılan bir kişiyi sor-
gulamıştım. Sanık, sorgusunda, eşinin
yaşamını yitirme aşamasına gelmiş verem
hastası olduğunu. iki çocuğundan biri-
nin, tanısını bilmediği bir ateşlı hastalık-
tan yattığını, kendisinin bir süredir işsiz
ve aşsız yaşadığını, orada burada buldu-
ğu kadanyla hamallık yaptığını, ancak üç
gündür onu da bulamadığını, bu nedenle
açıkta gördüğü ayakkabılardan bir çift
alıp kaçtığını, onlan satıp parasıyla çocuk-
lara ekmek götüreceğini ağlayarak anlat-
mıştı. Ğhıce, her suçlu kendine göre, su-
çunu kaldıracak ya da hafifletecek öykü-
ler düzenler düşüncesiyle ona inanmak is-
temedim. Ama adamın davranışlannda
bir başkalık sezinliyordum. Bir pişman-
lıkveutanmahali var gibiydi. Duygulan-
mıştım. "Ya adam doğru söylüyorsa, an-
lattıklan gerçekse" kuşkusuy la bir süre dü-
şündüm. Ne yapmak gerektiğine karar
veremiyordum. Gerçekten, akşam biraz
aş getirecek umuduyla, hasta bir eş ve iki
günahsız çocuk, babalannm yolunu göz-
lüyorlarsa... Yasaya uyarak onu rutuklar-
sam hakça mı davranmış olacaktım? Bu
düşüncelerle, birkaç kuruş para da vere-
rek saruğı serbest bıraktım.
Ancak on gün sonra gelip beni görme-
sini, gelmediği durumda tutuklayıp mah-
kemeye göndereeeğimi söyledim. Ağla-
yarak, dualar ederek aynldı. Soruşturma
dosyasını bir süre masamda tuttum. lyi bir
rastlantı. adliye odacısı sanı-
ğı tanırmış, aynı mahallede
oturduklannı söylemişti.
Hem ona, hem polise, sanık
hakkında bilgi toplamalan
için buyruk verdim. Araş-
tırma sonuçlandığında, sa-
nığın doğru söylediğini, ai-
lesinin durumunun anlattı-
ğından da kdtü olduğunu,
sanığın yoksullukla savaşa-
rak ailesini geçindirmeye ça-
lışan iyi bir insan olduğunu
öğrendim. Tam on gün son-
ra da sanık geldi. Olayı hır-
sızlık olarak kabul etmedım
ve takipsizlik karan verdim.
Şanslı bir rastlantı, o gün-
lerde adliyenin bir odacı kad-
rosu açıktı. onu odacı olarak
atadım. On beş yıl o görev-
de çalıştı. Sonralan emekli
olduğunu öğrendim. Hep dü-
şünmüşümdür, ben bu olay-
da hakça rru davranmıştım?
Yasayı uygulayıp o insanı
tutuklattınp mahkûm ettir-
mek yasal olurdu, ama hu-
kuksal ve hakça olabilir miy-
di?
Yineliyorum, her aç ka-
lan çalsın, kendini haklı sa-
nan suç işlesin demiyorum.
Ama ceza yasalanna aykın
her eylemin suç olmayabile-
ceğini anlatmak istiyorum.
Ceza adaieti konusunda
duyariı olan kimi Batılı ül-
kelerinjüri yöntemini kabul
etmelerinin temelinde bu ve
benzeri olaylann etkili ol-
duğunu düşünüyorum. Bi-
lindiği gibi jüri, kamu bu-
luncunun yargıdaki temsil-
cisidir. Yargıç ancak, onun
suçlu kabul ettiği kişiyi ce-
zalandınr. Kuru ve kab ya-
sa maddeleri ve Yargıtay ka-
rarlannın sınırlan içinde ka-
lan birçok yargıç arkadaşı-
mın, kimi mahkûmiyet ka-
rarlannı gözyaşlanyla yaz-
dıklanna çoğu kez tanık ol-
muşumdur. Türk yargı siste-
mindejüri yöntemi düşünül-
mediğine göre, yargıçlan-
mızın gerektiğinde jüri gibi
davranmalanna olanak sağ-
layacak usul yasalannın yü-
rürlüğe konmasının yararlı
olacağını düşünüyorum.
Yargıçlar, salt yasa mad-
delerine bağlı olmadıklannı
düşünüp suçun işleniş biçi-
mi, nedenleri ve tüm öteki
koşullan irdeleyip hakça bir
kanıya varmalı ve sanığın
eyleminin sadece yasanın
değil, hukukun ve kamubu-
luncunun değer yargılanna
aykın olup olmadığına, da-
ha sade bir deyişle, suçlubu-
lunup bulunmadığına karar
vermelidir.
Yargının yeniden biçim-
lendirilmesinin (Adalet Re-
formu) gündemde olduğu
günümüzde, soruna çözüm
getirecek yeni düzenleme-
ler yapılması gerektiğini dü-
şünüyorum.
Devlet, "Hırsız değttim,
açım'' yakınmalanna kulak
vermeli, aç olana ceza değil
aş ve iş sağlamalıdır.
ni?
PENCERE
'Mahşer'den Sonra...
ÜÇ deyiş...
Bir: Hücreye kapatılmak..
İki: Tecrit edilmek..
Üç: Ihtilattan men..
Ünlü 'Ziverbey Köşkü'nöe aldığım yaşam der-
sinde bu deyişleri deneyimle öğrendim.
Nasrettin Hoca damdan düşmüş; telaşlanmış-
lar:
- Hekim çağıralım!..
Hoca:
- Aman, demiş, hekim çağırmayın, damdan düş-
müş birini çağınn.
Deneyimden geçmek, hayatta en etkili dersten
daha yararlıdır.
'Hücre hapsi' bir odadatek başına kalmaktır. Tec-
rit edilmek' dış dünyadan soyutlanmak demektir,
ne radyo, ne televizyon, ne gazete!.. 'Ihtilattan
men' cezasına çarptınlan kişi görevlilerden baş-
ka kimseyle konuşamaz, kimsenin yüzünü göre-
mez.
F tipi cezaevi tartışılırken bu deyişlerin ne anla-
ma geldiği hiç unutulmasın!..
•
F tipi cezaevi sorunu, şirazesinden etbirliğiyle
çıkanldı.
Yasalarda ve yapılarda gerçekleştirilecek deği-
şiklikle F tipi koğuş düzeninden daha çağdaş bir
mekâna dönüştürülecekti...
Olmadı...
Sorun bir kanlı kâbusa dönüştü; ancak korku film-
lerinde izlenebilecek sahneler jandanma kamera-
lanna yansıdı; rüyada görülse inanılamayacak gö-
rüntüler televizyonlarda sergilendi.
•
Bir ülke düşünün ki hapishaneleri terör örgütle-
rinin eline geçmiştir...
Yıllar boyu sürer bu egemenlik..
Sonunda devietin görevlileri cezaevierinin duvar-
lannı buldozerierle yıkmaya başlarlar..
Holivut'unen "muhayyilesizengin" yönetmeni
bile böyle bir senaryoyu akıl edemez..
Perdeye yansıyan nedir?..
Silahlar patlryor..
Insanlaryakılıyor.
Çığlıklar yükseliyor..
Tüpgazlardan oluşrurulan alev süahlan ortabğı yan-
gın yerine çeviriyor.
Çatışmada ölüm korkusu hem güvenlik görev-
lilerini hem de içerdeki çoğu hükümlüyü sarmış, alm-
lanna kırmızı kurdele bağlayarak ölüm oruçlanna
yatan teröristter Azrairie şakalaşryorlar; duvarlar güm
güm yıkılırken Kalaşnikoflar konuşuyor...
Ortalık mahşer..
"Mahşerin Dört Atlısı" adındaki ünlü Holivut fil-
mi, bu kanlı seyiriiğin yanında nal toplar...
Tragedyanın böylesi, ancak komedyanın danis-
kasını yaratabilirdi; şimdi devlet övünüyor:
'Hapishanelere girdim' diye.
•
Zarann neresinden dönersek kârdır; yasalarda ve
yapılanmada gerekli değişiklikler gerçekleştirilip
sakıncalar kaldınlırsa F tipi cezaevleri bir yeni dö-
nemin başlangıcı olabilir; koğuş zulmünden ve te-
röründen zavallı mahkûmlan kurtarabilir.
Cezaevleri sorunu bitmedi..
Yeni başlıyor. - *'
tLAN
T.C.
ANKARA10. SULH HUKUK
HÂKİMLİĞt'NDEN
Davacı Altuntaş Döviz Tic. AŞ tarafindan davalılar
C-N Sigorta Aracıhk Hizm. Ltd. Şti. ve Emek Sigorta
AŞ. aleyhine açmış olduğu menfi tespit davasının yapı-
lan açık yargılamasmda verilen ara karan gereğince;
Mahatma Gandi Caddesi 28/2 G.O.P. adresinde işti-
gal ettiği büdirilen davah C-N Sigorta Aracıhk Hizm.
Ltd. Şti'ne yasal yollardan teblıgat yapılamadığından ve
adresi de tespit edilemediğinden verilen karar uyannca
davalıya dava dilekçesinin ilanen tebliğine karar veril-
miş olmakla, adı geçen davalmın duruşma günü olan
14.2.2001 günü saat 09.30'da mahkememizdeki duruş-
ma salonunda hazır bulunması veya kendisini bir vekil-
le temsil ettirmesi, aksi takdirde HUMK'nun 509.-510.
maddeleri uyannca duruşmalara yokluğunda devam
edilerek karann da yokluğunda venlecegı ve dava dilek-
çesi yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur.
08.12.2000 Basın: 77812
YILDIZ TEKNİK ÜNtVERSİTESİ
REKTÖRLÜĞÜ'NDEN ARAŞTIRMA
GÖREVLİSİKADROSU tLANI
Üniversitemizin aşağıda belirtilen birimine 2547 sa-
yılı yasa hükümlerine göre araştırma görevlisi alınacak-
tır.
Bu kadroya basvuracaklann bitirme belgelerini, 6z-
geçmişlerini, bir adet fotoğraflannı, varsa yayımlanmış
ya da yayunlanacak olan bilimsel çahşmalannı, LES
belgelerini, bildiği yabancı dilini belirttiği dilekçeleri-
ne ekleyerek ilgili dekanlığa, duyurumuzun yayımı ta-
rihinden başlayarak 15 gün içinde basvurmalan gerek-
mektedir.
Fâkültnl Bölimü Anabilira Dalı BİUm Dall Arf.Gör.
Mimarlık Mımarlık Bına Bilgisı Mıroan Tasanm
Fakûltesı Bolümü A B D. Sonınlan
Dalı 2
Basın: 77644
İLAN
T.C.
ANKARA 12. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN İLAN
Esas No: 1999/594
Davacı Behiye Tuzlutaş vekili tarafindan davalı S o
ner Tuzlutaş aleyhine açılan boşanma davasının sonun-
da;
Mahkememizden verilen 1.6.2000 tarih 99/594 esas
2000/338 kararsayılı ilam ile davanın kabulu ile Çorum
ili Merkez ilçesi Kale Mah. cilt no: 005, k. sıra no:
0303'de nüfusa kayıtlı Mustafa ve Şükran'dan olma
23.10.1968 d.lu Behiye Tuzlutaş ile Yaşar ve Sebi-
ha'dan olma 3.8.1966 d.lu Soner Tuzlutaş'ın M.K.nin
134/1-2. maddesine göre boşanmalanna karar verildi-
ği, davalıya duruşma gününün de ilanen tebliğ edildiği,
zabıta araştınlmasına olumsuz cevap verildiğinden
mahkememizden verilen 1.6.2000 tarih 1999/594 esas,
2000/338 karar sayılı ilama davalmın bir ay içensinde
itiraz etmesi, aksi halde verilen mahkeme karannın ke-
sınleşeceğı tebliğ yerine kaim olmak üzere ilan olunur.
12.12.2000
Basın: 77805 . .