17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYTA CUMHURİYET 21 ARALIK 2000 PERŞEMBE O L A Y L A K VİJi (jQRUIŞLJi<.R. [email protected] Batı, Türkiye'yi Seçip Sığınanlan Anımsasın Prof. Dr. Orhan ŞAHİNLER-Mimar Sinan Üniversitesi ayram degil sey- ran değil eniş- tem beni neden öptü?' anlamlı birözdeyiş.Na- sıl oluyor da, AB Parlamentosu, Fransız Senatosu, Italyan Parlamentosu, Papalık ve öbür- leri sözde Ermeni soykûımını 'Kan- hm Ortaklığı Belgesi' koşutunda (pa- ralelinde) gündeme getiriyor ve be- nimsiyorlar? Niçin ülkeler art arda ve iç içeler? Deniliyor ki geçmişin ona- namaz acılanna (aslında kin ve inti- kam) kilitlenmiş güçlü Ermeni lobi- leri özellilde seçim sathı mailinde dev- redeler... Bu gerekçe ve benzerleri cid- di olamaz, ciddiye ahnamaz. Ermeni yönetimi ve dış Ermeni lr Sisi; 1915'ten seksen beş yıl sonra dam konuyu sı- cak tutmak istiyor olabilir. özlediği ka- ran alan ülkelerin Anadolu toprakla- nnda işgalci/kışkırtıcı/tutunamayan ülkeler olduğunu da unutabilir! Batı rasyoneldir. Dûşünme sistemi gereği geleceği stratejik boyutta plan- lar. Zamanlama ustasıdır. Kararlan- nın ilk işaretleri rastlantısal gelişme- ler gibi görünür. Esas düşünce, bece- riyle perdelenir. Gelişmeler sanki ta- rihin ve uygar toplum vicdarunın do- ğal istemleriymış (talepleriymiş) gi- bi sunulur. Eşgüdümlü Batı diploma- sisi için inandıncı olmak esastır. Ön- ce uzak Batı'da, Amerika'da, sonra Latin ülkeleri Fransa ve Italya'da ko- nu uç verebilir (l). Parlamentolann daha az kirlenmiş siyasi kanadının masum görünen çıkışıyla başlaması is- tenir (2). Merkez/orta ve sağ siyaset- lerin daha sonra devreye girmeleri gi- bi yanılücı bir senaryoyla yürürlüğe ko- nur. Muhalefet demokratik tablonun inandıncılığı için gereklidir. Amac/he- def bürokrasinin gündeminde, siya- silerin/diplomatların niyetlerinde giz- lidir. Insanlığın belleği olan tarih bi- linci, Batı'da süreklidir, arşivlerle her an devrededir. Peki bütün bunlar niçin seksen beş yıl sonra bu kadar yoğun bir şekilde güncel? Evet niçin Batı'da ortak tavır seksen beş yıl geciktirildi!?.. Varsıl Baü'nın kapısında AB'nin alçakgönül- lü bir üyesi olma umuduyla bekleyen Türkiye neden küçük düşürülmek is- tenmektedir? Niçin Türkiye'nin say- gınlığı/onuruyla sözde tarihsel ger- çekler, Kopenhag ölçütleri (kriterle- ri=kıstaslan) adına sürekli oynanmak- tadır. Öyle anlaşılıyor ki, AB tam üye- liğinin bir serap olduğu her fırsatta duyumsatılmak istenmektedir. Bun- dan kuşku duyulamaz (3). Özellikle de denilebilir ki, Hıristiyan âlemi/kulü- bü bu arada çok boyutlu hesaplar pe- şindedir. Üstûnlüklerinin doruğunda- lar (zirvesindeler). Kısa/uzun vadeli si- yasal satrançta görülen tavırlan; "De- ğişken kozlaria sürekli siyasal pazar- hk_ Hesaph Ueri, yan hareketierleesas hedefe sabırla hazırbk" ve bu aşama- da "ipe un sennek"tir. Tabii bu durumun devamı, Türki- ye'nin oyunu bozacağı an'a kadardır. Türk siyasal erkinin; mantık ve iyi ni- yetle, sabırla, aşın diplomatik nezaket- le Batı'yı ikna edebileceği umudunu yitireceği an'a kadardır. Sömürûyü kurumlaştırmış, politi- kalannı çıkar temelinde şekillendiren Batı karşısında Türkiye,jeopohtik ko- numunu, maddi/manevi olanaklannı yeniden ve yeniden analiz etmelidir. Uzun ve kısa vadeli etkin/reel yeni ulusal politika, politik dış "seçenek- ter* yaratmahdır. Yaratması yaşamsal- dır. Var olan sorunlannı çözümleme hızını arttırmalıdır. Asla günlük ve dozu yükseltilmiş nazik sözcüklerle stratejik düzlemde mücadele edile- tnez. Dış siyaset, olasılıklar hesabı, ana- liz ve sonuçta ulusal çıkarlara daya- nan sentez zemininde gelişen çok bi- linmeyenli denklemlerdir. Sıradan ça- lışmalarla, alışkanlıklarla devletin dış politıkası örgütlenemez. Hedeflerin- de bilinçli Baö'nın olaylan ustaca ma- nipüle etnği unutulamaz. Elindeki ola- naklan değişik senaryolarla (Ermeni soykınmı, Kürt azınlığı, insan hakla- n, Kıbns...) kullaruyor ve kullanacak- tır. Amaç *Sevr*dir, tarihin tekran umududur. Rusya ve özellikle îngiltere hükü- metleri, parlamentolan neden sessiz- leracaba? l915'teDoğuAnadolu'nun iki etnik varhğını kışkırtmalannın ağır maliyetlerinin tarihsel sorumluluğunu taşıdıkJanndan mı? Bu mümkün mü? Dünya tarihinin siyasal entrika üstadı, "böl veyönet"in yaratıcısı ve uygulayıcısı Îngiltere, Anadolu ihtilalinin sonunu ve anlamı- nı daha iyi kavradığı için mi şimdilik suskun! Türklerin nice Ermeni can dostla- n var. Ermeniler Anadolu'ya sayısız güzellikler, zenginlikler/değerler ta- şunış. Ermeni kökenli Osmanlı yöne- ticileri, mimarlar, akademisyenler, tüc- carlar, sanatçı/zanaatkârlar Türk kül- türüne katkılarda bulunmuşlar. Aca- ba Batı, Ermeni topluluğunun kusur- suz Türkçe konuşmasının ne anlama geldiğini yeteri kadar kavrayabiliyor mu? Bu olanaksız. Büyük kentlerde, Anadolu yaylalannda, dağ köylerin- de Türkler ve Ermeniler yüzlerce yıl hoşgörü içinde uzlaşarak kiliselerinin direncine karşın bir arada yaşamışlar. Günlükyaşam savaşını birlikte vermiş- ler. Güvenilir dostluklar oluşturmuş- lar. Türkler, evet Türkler niçin soykınm yapsınlar ki? Ispanyol soykınmından kaçan onbinlerce Musevi; Polonya, Romanya, Macaristan'ın devrimci kadrolan, liderleri; Nazi Almanya- sı' nın seçkin aydınlan ve bilim adam- lan neden, niçin Türkiye'yi seçip sı- ğınmışlar? Batı acaba bunlan bugün- lerde anımsıyor mu? Sovyetler Birliği ve Yugoslavya'nın dağılmasında başanlı olan Batı, Tür- kiye'de "böl ve yönet" siyasetini yıl- lardır deniyor, besliyor, sahneliyor. Asla güçlü Türkiye istenmiyor. 1920'lerde yenildiği Anadolu yayla- lannda şeytanca amaçlar peşinde. Dürir ya sahnesinde Ermeniler, Anadolu'da Kürt kökenliler, Elen adasına dönüş- türülerek Türkiye'yi kuşatmayı amaç- layan Kıbns sorunu, ekonomik yap- tınmlar vb. gibi araçlarla sonuçta ye- niden yaratılmak istenen, "Sevr"dir. Ülkemizin modem ötesi (postmodem) aydınlan farklı düşünseler de, amaç "yeniSevr"dir... Ermenistan yönetimi, dış. dünya Er- menileri kan davası, toprak/tazminat alma tutkusuyla dopdolu. Anadolu'nun "Kan kanla temizlenemez" özdeyişi- ni unutmuş gibiler. Ne yazık ki çoğu kez geriye tepen "kin ve nefretin" buy- ruğundalar. Ne var ki, 1915 'te zorunlu Ermeni göçü, savaşın olağanüstü koşullann- da. "Neden Bati Anadolu'da değü de, DoğuAnadohı'daokhT sorusunu ken- di kendilehne soğukkanh ve dürüstçe sormak zorundalar. Aynca daha faz- la rüzgâr ekilmemeli. Sonuç olarak, Türkler ve Ermeni- ler, Batı'yı dışta tutmayı başannca ve gerçekçi zeminde buluşunca mutlaka el sıkışacaklardır. Bu kaçınıbnazdır. Bin yıllık ortak kader/yakınlık/kom- şuluğun gereği budur... (1) ltaîya yakın zamanda Habeş imparatorluk topraklannda ne an- yordu. Silahsız savunmasız (bugünkü Etiyopya) halkını katlederken kıstas- lar ne idi acaba? Soykınm mı, Batı uygarlığını oralara taşımak mı? Fran- sa! Vıetnam, Cezayir vb. gibi maz- lıtm halklara uygarlığın nimetlerini mi sundu? Batı önce kendi tarihinin önün- de diz çökerek sürekli özür dilemeli. (2) Batı neden Hıristiyan olmayan sömürdüğü halklann uğradıklan say- kınmlar içinparlamentolannda ben- zer kararlar almıyor, ağıtlar yakmı- yor, neden? (3) Aynca ve sakın, Mustafa Ke- mal 'in süvarileri önünde uğranılan, asla unutulmayan yenilgiyi yeni yön- temlerleyengiye dönüştürmek için de olmasın! ARADA BİR MUSTAFA GAZALCI CHPPM Üyesi. Eğit-Der Gn. Bşk. Ahmet Tahtakılıç'ın Ardından Kaymakamlık, milletvekilliği, Kurucu Meclisüye- liği, senatörlük, Ticaret Bakanlığı Teftiş Kurulu Baş- kanlığı, Çalışma ve Milli Eğitim Bakanlığı, Cumhu- riyetçi Millet Partisi Genel Başkanlığı gibi önemli gö- revler üstlenmiş hukukçu Ahmet Tahtakılıç. 13 Aralık 2000 tarihinde aramızdan ayrıldı. Böylece Türk siyaseti renkli bir yüzünü daha yitirdL 1909 tarihinde Uşak'ın Bozkış köyünde doğan Ah- met Tahtakılıç, onuriu, gençlere örnek bir yaşam sür- dü. O, her yaşta genç düşünmüş, genç kalmış bi- riydi. Düşüncesini özgürce, an duru birdillesöyler- di. Ödünsüz bir Atatürkçüydü. Her sorunu, ulusal ve halkın çıkan açısından ele alır, halk der başka bir şey demezdi. Altmış yıla yakın bir siyasal serüveni oldu. Çok- partili dönemegeçerken bütün sancılan yaşadı. Is- met Inönü'yle, Celal Bayar'la ve daha nice ünlü siyasetçiyle yaşanmış birçok anılan oldu. Düşünceierinden dolayı yargılandı. Aklandı. Ün- lü şairTevfik Fikret'in dediği gibi "Hak bellediği yol- da yalnız başına da olsa yürüyen" tepeden tırnağa özgür bir insandı. Herkesin sustuğu, korktuğu sıralarda özellikle konuşurdu: 12 Eylül 1980 faşizminin etkilerinin en yoğun ol- duğu günlerde 1961 Anayasası'nı savunan yazılı bir açıklama yapmıştı. Banş Davası'nda yargılanan banşçılan Askeri Yar- gıtay'da onurluca savunmuştu. 1983'te partileşme süreci başladığında, CHP'nin eski sol kanat milletvekilleriyle toplanarak SODEP'e girilmesinde öncülük etmişti. 12 Eylül 1980 darbesinden önce de bıkmadan, usanmadan uyarılannı yapmıştı. Cumhurbaşkanlığı s^çimlerinin bir türlü sonuç- lanmadığı günlerde paıti grubunda etkili bir konuş- ma yapmıştı. O zamanki CHP Genel Başkanı Bü- lent Ecevit konuşma sırasında söylenenlere gülün- ce Tahtakılıç, "Gülmeyin, söylediklerime kulak ve- rin, yoksa hep birlikte iyi güleriz" demişti. Çok kı- sa bir süre sonra da dediği olmuştu. Yine CHP Uşak ll Sekreteri Ethem Kaya, 20 Ma- yıs 1980 tarihinde faşistlerce vurulduğunda Ahmet Tahtakılıç hemen Usak'a giderek olaya el koymuş, toplantılan yönetmişti. Ethem Kaya'ya Tahtakılıç'ın da katkılanyla unutulmaz bir cenaze töreni yapılmış- tı. Ahmet Tahtakılıç, her kesimden insanla özellikle içerisinden çıktığı köylüler ve emekçilerle sıcak bağ- lar kurardı. Öğretmenlere ayn bir sevgisi ve saygı- sı vardı. Onlann yoksul halk kesimi çocukları oldu- ğunu, halkı uyandırmak için büyük görevler üstlen- diğini düşünürdü. Yöneticilik ve Milli Eğitim Bakan- lığı yaptığı dönemlerde öğretmenlere olan bu sev- gisini ve desteğini gösterdi. Eğit-Der'in, unutulmaz Milli Eğitim Bakanlanndan Mustafa Necati'yi an- mak için yaptığı toplantıda, Ahmet Tahtakılıç, M. Ne- cati'yle ilgili çok güzel bir konuşma yapmıştı. Ahmet Tahtakılıç'ın babası Ibrahim Bey, Alaşe- hirve Uşak bölgesinde Kuvayı Milliye temsiteiliği yap- mış, Alaşehir kongresinde ve Kurtuluş Savaşı'nda büyük yararlıklar göstermiş, kurtuluştan sonra da iki dönem milletvekili olmuş biriydi. Tahtakılıç ilk yurt ve ulus sevgisini babasından almıştı. Tahtakılıç, Atatürk'ün ve babasının yolunda onur- lu bir demokrasi savaşımı vermiştir. Bu savaşımını "Dönüşü Olmayan Yol" adlı bir kitapla belgelemiş- tir. Kimbilir daha nice değeıii anı, bilgi onunla bir- likte gitmiştir. Belki bir gün birileri ya da üniversite- lerimiz böylesine derin izler bırakmış insanlan tanı- tıcı çalışmalar yapar. Kamuoyu ve özellikle gençler böyle kişileri daha iyi tanır. Vurgunun, soygunun, çı- karcılığın kol gezdiği günümüzde bu gibi çalışma- lara gereksinim var. Eskiden TRT 2'de "Cumhuri- yet'e Kanat Gerenler" diye çok güzel bir program vardı, her kuşak ilgi ile izliyordu. Neden şimdi ona benzer programlar yapılmaz? Gazeteter, haberter kö- şe dönenlerin öyküleriyle dolu. 16 Aralık Cumartesi günü onu sonsuz yolculuğu- na saygıyla, sevgiyle uğurladık. Işıklar içinde yat- sın sonsuzlukta. Düşüncenin Bastınlan Başkaldınsı Doç. Dr. Seyhan Uygur ONBAŞIOĞLU ÎTÜMakina Faküitesi T ürk toplumunun, yaşadığımız ekonomik ve etik çöküş nede- niyle üzerinde çok sık durulan sorgulama özürlülüğü; toplum- sal bilinç yitiminde önemli rol oynayan yanlış bir kavramlaş- tırmadan kaynaklanmaktadır: Toplum zembe- reğini, yönetenler ve yönetilenler olarak iki öğe- den oluşan bir mekanizma biçiminde gören bu kavramlaştırma, toplum ya da birey gibi bir sosyal varlığın davranışlannı belirleyen iç ör- gütlenmeleri, yani kişilik ve karakteri göre- memektedir. Bu nedenle de; bu düşünce biçi- minde, gelişimin özerk iç dınamizme sahip me- kanizmalardan oluştuğu, bu iç dinamiğin ye- " ni yapılaşmalara yol açabileceği göz ardı edil- mektedir. Dinamizmin algılanamayışı Doğu'ya özgü bir eksikliktir. Toplum, alt birimlerden gidi- lerek çözümlenmeye çahşıldığında, ülkemiz- de, bu eksikliğin kalıcılaştığı kurumun üniver- site olduğu görülür. Bireyleri meslek sahibi yap- mak ve meslek alanlannı, uzmanlaşma basa- maklannda geliştirecek büimsel çahşmalan yü- riitmekle yükümlü olan üniversiteler; bilimin yapısı gereği sahip olduğu iç dinamizm ile bi- lim yapma ortamının bu dinanizmi yadsıyan düşünce yapısı arasındaki karşıthk nedeniy- le, amaçlannayabancılaştınlmışlardır. Buya- bancılaşma, "küreselleşme" ve "etik" tartış- malannda kurgusal "köİeleşme" ve "ahlaksps- hk" uygulamalannda kılgısal olarak ortaya çıktıklannda da sorunların temeh iken sonu- cu gibi algılanmaktadır. Oysa üniversiteler, "müderrisler''in ders verdiği kurumlara, top- lumsal sorunlar nedeniyle dönüşmemişler, toplumsal çöküşün kendisi üniversiteden baş- lamıştır. Ülkemizde üniversite, bırakınız iç dinamik- leri algılayıp toplumda bilimsel düşünce ya- pısını geliştirmeyi, kendi dinamiğinden bile uzaktır. Çünkü; kendi yapısını bilmemektedir. Bilimsel gelişmede nerede olduğumuz, tek- nolojinin hangi yönde, hangi etkenlerle geli- şeceği hiçbir üniversitenin tartışma konusu değildir. Bu konulan bilim ve teknolojinin üreticileri konumunda olmalan varsayılan ku- rumlar değil; kullanıcısı olan endüstri, tekno- loji tüketiminin uluslararasılaşması nedeniy- le tartışmaktadır. Oysa; bilimin ve teknoloji- nin üretimi, "kûreseDeşen" bu kadar olguya karşın, Batılı olma niteliğini korumaktadır. Çünkü; dinamiklerin algılanması Batı'ya öz- güdür. Üniversite ise ülkemizde, Doğu toplum- lanna özgü tipik yapısal özellikleri banndır- makta ısrar etmektedir. Yönetimin eleştirilmesinin güçlü, olgulann temellerinin araştınlmasının neredeyse olanak- sız ohnası, tartışmalann "maaş", "rektör se- çimJeri", "medya yıkhzlannın akademisyen- den daha fazla ilgi gönnesi" eksenlenne hap- solmalan gibi. Üniversiteler, uzmanlık alanlanna girse de "Maaşlann bu kadar gülünç düzeyde oünası- na yol açan bu ekonomik düzensizüğe nereden geJdik?". "Medya yıldızlannı hangi toplum- sal koşuDar, bize karşın nasıl yarattı?" sorula- nnı sormazlar. "Rektör$eçnnleriakademikde- mokrasi için gerekli ve yeterti midir?'' tartış- mazlar, Çünkü; onlar Doğulu ülkemin yazgı- cı köylüleri gibidirler. Seçimden seçime oy kul- lanırlar. Kendılerine çıkar sözü veren kasaba politikacısına haksızlık yapıldığını düşündük- lerinde, başkaldınrlar. "Devietbizeyardıınet- miyor" derler. Ama bu tablonun yerine. "Laboratuvanmız yok, bilimsel çalışma yapamıvoruz" diye baş- kaldıran öğretim üyeleri, ülkenin bilim ve tek- noloji politikasına yön vermek için çalışan üniversiteler; toplumsal yozlaşmanın çözüm- lemesini yapan araştırma kurumlan; ulusal kaynaklara uygun enerji yatınmlannı ve di- ğer bilimsel çahşmalan yürüten merkezler ol- saydı, toplumsal gelişimin öncüsü üniversite, toplumun yazgıcı ve iç dinamik bilgisinden yoksun algılama biçimini değiştinniş olurdu. O zamârfda bilim adamının hak ettiği yaşam koşullannda yaşadığı bir ekonomik düzen, akademik demokrasinin rektörün atanmasına ya da seçilmsine bağlı olmadığı bir üniversi- te ortamı olur; öğretim üyeleri "medyayıkhz- lan"ndan ve "medyatikdepremci''lerden çok daha fazla saygı görürlerdi. Ama o zaman bi- lim ve teknolojinin üretimi de küreselleşmiş olurdu. Küreselleşme, ulusallığm yok edilip zengin Batılı ülkeler dışındakilerin köleleşti- ği bir düzen olmaz, tüm ınsanlığın bilim ve teknolojinin sağladığı refahtan pay aldığı bir düzen olurdu.... Küreselleşmeyi bugünkü durumuna getir- mek isteyenler, baştan hesaplannı iyi yapmış olmahlar ki; üniversitedeki düşünce yapısını ulusallıktan ve "çağ"dan uzak bir kalıplaş- maya, gündeükleşmeye sığdırmayı basardılar. Diğer bir deyişle; düşüncenin olası başkal- dınsını basürarak, yaşadığınnz bu çöküşü baş- lattdar. PENCERE Cumhuriyetimizi Perdeleme Çabalan Şükrü UYGUR T ürkiye Cumhuriye- ti \atandaslan Cum- huriyetimizin 77. yıhnı yurdumuzun her yanında büyük coşkuyla kutladı. Fakat, Cumhuriyetimizin 29 Ekim 1998'deki 75. yılının gör- kemli kutlamalannuı ardından, geçen yıl 29 Ekim 1999'da 76. yılında bizleri burukluğa sevk eden, düşündüren bazı uygula- malar yapılmıştı. 29 Ekim 1999 Cumhuriyet Bay- ramı kutlamalan deprem felake- ti nedeniyle koalisyon hükümeti tarafından iptal edilmişti. Koalis- yon hükümeti, Cumhuriyet Bay- ramı kutlamalan nedeniyle yapıl- ması gereken etkinlikleri "hıks" olarak değerlendirirken gerek Cumhuriyet Bayramı Haftası'nda, gerek 10 Kasım Haftası'nda ade- ta Cumhuriyet rejimi ve kazanım- lannı perdelemek istercesine ya- pılan "Osmanh'nın kuruJuşunun 700. yüı kutlamalan" adı altında- ki birçok etkinlığe göz yummuş- tu. Nasıl ki, ölen bir insanın do- ğum günü, öldükten sonraki yıl- lan eklenerek kutlanamazsa, yı- kılmış olan Osmanlı Imparatorlu- ğu'nun "700. Yıh" olamaz. Ayn- ca yıkılmış bir imparatorluk için "kutiama" terimi doğru olmaz, anma olabilir. Hükümet ve özel- likle Kültür Bakanlığı, deprem nedeniyle "Cumhuriyet Bayra- mı" etkinliklerini iptal ederken acaba neden "Osmanhetkmlikle- rini" iptal etmemişti? Özellikle Yapı Kredi Bankası tarafindan gerçekleştirilen "Osmanh ErJdn- filderi*nin arkasındaki maddi des- tek nereden temin edilmişti ve bu maddi destek ne kadardı? Acaba bu maddi destek ulusça derin acı- lar yaşadığımız deprem bölgele- rine aktanlamaz mıydı? Osman- lı sanaü, şiiri, mimarisi, müziği ta- biidir ki araştınlmah, bu eserler- den yararlanılmalı, bu konuda bi- limsel, sanatsal etkinlikler yapü- mahydı, fakat neden bu etkinlik- lerin tarihleri özellikle Cumhuri- yet Bayramı ve 10 Kasım hafta- lanna yaklaştınlmıştı? Öraeğin Istanbul Büyükşehir Belediyesi - Kültür Etkinliklen: "29 Ekün: Osmanh Armalan''; "23 Ekim 1999: Orta Asya'dan Osmanh'ya Çizgi Roman Kahramanlanmız'", "27Ekim: 200 Yıl Sonra ŞejhGa- Hp", "29 Ekim 1999 - 21 Kasım: Türk Dünyası Sinema Günûne Doğru"; "20 Kasım: Osmanlı Kimliğimmn Felsefı Değeriendi- rihnesi"; Askeri Müze: "19-22 Kasım: Osmanh Dünyasmda Şi- ir"; Feshane Binası: "27 Ekim-8 Kasım: Osmanh Padişah Tuğra- lan ve Portreleri Sergisi"; Baş- kentÖğretmenEvi: "10-12 Kasnn: Osmanh Devietinin 700. Kuruhış YddönümüAnma Etkinlikleri De- ğeriendinne ve Yönetim Semhıe- ri"; Atatürk Kültür ve Tarih Ku- rumu: "10 Kasım: HOafetten Cum- huriyete"; Özel TV Kanallan: "29 Ekim: Osmanh EtkinUkleri - Jet- Pa'nm tuğra amblemli oto tanıö- mı"; TRT 2: "10 Kasım: Osman- hÇizgüeri-Osmanh Renkkri" vb. Burada dıkkati çeken öbür nok- talar ise; - Kültür Bakanı Sayın Istemihan Tatay, Cumhuriyetrejimimiz veka- zanımlanna ait olan tanhlerde ya- pılan bu tür etkinliklerden bazıla- nna katılmıştı, Cumhuriyet kültü- rümüzün gelecek kuşaklara tanı- tılmasının ulusal bir görev ve so- rumluluk olduğu bu haftalarda, Cumhuriyet kültürümüzün perde- lenmesine adeta göz yummuştu. - îstanbul Büyükşehir Beledi- ye Başkanı yaklaşık yüzde 20'lik bir oy potansiyeli ile seçilmiştir, yani belediye başkanı îstanbul ili- nin yaklaşüc yüzde 80'ini temsil etmemektedir. Îstanbul Büyükşe- hir Belediyesi tarafindan halkın en az yüzde 80'i yok sayüarak, ade- ta 29 Ekim ve 10 Kasım'ı perde- leyerek alternatif (seçenek) etkin- likler düzenlenmişti. Sayın Gür- tunabu ne biçim bir demokrasi an- layışıdır ki, sizler sadece sizin is- teklerinize hoşgörüyle bakılmadı- ğı zaman demokrasiyi hatırlıyor- sunuz, çeşitli vesilelerle kendi is- teklerinizi uygulama olanağı ya- rattığınızda ise başka vatandaş- lan yok sayıyorsunuz? Unutma- yınız ki, Îstanbul Büyükşehir Be- lediye Başkanı olarak siz ve tüm belediye çahşanlan tüm vatan- daşların ödediği vergüerden ma- aşlannızı almaktasınız ve size oy vermemiş olsalar bile, tüm vatan- daşlara karşı sorumluluklannızı yerine getirmek zonındasınız ve îstanbul'un yüzde 80 halkı size 29 Ekim'leri, 10 Kasım'lan perdele- me hakkını vermemektedir. - Gerek Kültür Bakanı gerekse Îstanbul Büyükşehir Belediye Baş- kanı "Laik, DemokratikTürkiye Cumhuriyeti'ni koruyacaklan- na" namus ve şerefleri üzerine yemin etmişlerdir. Acaba bu ye- mine sadık kaldıklanna inanıyor- lar mı? Acaba bu konuda vatan- daşı ikna ettiklerine inanıyorlar mı? - 29 Ekim 1999 Cumhuriyet Bayramı gecesi, bazı özel tele- vizyon kanallannda Jet-Pa şirke- tinin (bugün usulsüzlük nedeniy- le yargılanmakta olan) tuğrah ara- ba tanıtımının birkaç saat boyun- ca para karşılığında yayınlanma- sı oldukça düşündürücüydü. Sa- yın televizyon sorumlulan "para" her şey demek değildir. eğer öy- le olsa idi paralı askerler her sa- vaşı kazanırlardı. Onur gibi, öz- gürlük gibi, bağımsızhk gibi, cum- huriyet gibi bazı değerler para ile alınıp satılamazlar ve sizler de bugün atalanmızın kanlan, can- lan pahasına düşmanlardan kur- tardığı bu topraklarda özgürce ya- yın yapabilmenizi ata ve atalan- mıza borçlu olduğunuzu anımsa- mak zonındasınız, bu nedenle en azından özel günlerde atalanmı- zı saygıyla anmak vefa borcunuz- dur, Cumhuriyet ve kazanımlan- nı gelecek kuşaklara aktarmak ise temel görev ve sorumluluğunuz- dur. 29 Ekim 1999 gecesi, ülke- mizin bir daha eşi buhınmaz ta- rihi eserlerini "para" karşılığın- da yabancı ülkelere satan "gafü- ler" gibi bir tutum sergiledikleri için, bu yayını yapan tüm özel te- levizyon kuruluşlan kamu vicda- nında mahkûm olmuşlardır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaş- lan Cumhuriyetimizin 77. yıhnı kutladığımız 29 Ekim 2000'de " dahiU ve harici bedhahlarm" bu tür perdelemelerine müsaade et- memişlerdir ve bundan sonra da etmeyeceklerdir. Acı... Acı da hayat damağının bir tadıdır, zehir zak- kum gibidir, insanın aklını durdurur, mantığını bo- zar, bilincini köreltir... Ve yaşam sürer. Aşağıdaki yazı yıllar önce acılı bir günde yazıl- mış, bu köşede yayımlanmıştı; anımsamak için yineliyorum. • Kebapçıya girdim, masaya oturdum. - Buyur abi. - Bir buçuk Adana. - Acılı mı? - Acılı. Seslendi: - Bir buçuk Adana, acılı... Geldi Adana acılı, çatalımın ucuyia ağzıma atın- ca genzim yandı, yüreğim kalktı. Insanın gönlü, evreni kapsayan radar gibidir; so- ğan keserken gözyaşı dökersin ve acılı kebap yerken gırtlağından geçmez olur lokmalar. Acıdır, acılı kebap. • Acının kuyusu karanlıktır göz gözü görmeme- cesine ve derindir, inersin inebildiğince. Acının memeleri doludur... Em emebildiğince. Acı, durmuş saatin sarkacıdır; sallanırgün ağa- nrken; ve horozlar ötmez oluriar vakitsiz öten ho- roza saygılanndan. Nasıriaşır acının acısı can kafesinde; yürekler bağnazlığın döküm kalıplannda taşlanır; köpek- ler dolaşır ortalıkta kaz adımlanyla. Kitabın yaprağı sonbahardır; sararmış benziy- le vurur aklın kapısını: - Kim ooo? - Ben... diyemezsin, "biz" diyemedikten son- ra yalnızlığın acısında kıvranarak. Gözyaşının elmasını deler sabahın ilk ışığı. Öter fabrikaların düdükleri; bacalar savurur emekçinin kara soluğunu göklerin yedinci katı- na. En az ücretin hesabında küçülür banknotlar utancından. özgürlüğün sirenlerini çala çala koşar cankur- taranlar. Bilinçsiz kalabalık yol verir taş arabası- na. Yığınlar büyür kadınsı erkeklerle erkeksi ka- dınların çokluğunda. Dikerler acının şamdanına haksızlığın mumu- nu; cılız aydınlığın gölgesi dört duvara vurur. • Acı çırpınır ana yüreğinin salladığı beşikte. Uyusun da büyüsün yavrum. Acının hamurtahtasında açılan yufka, büyüyüp yürek olur incecik. Incecikten bir kar yağar umutlara. Gün ağanrken utanmaz suratlann makyajı baş- lar güneşi aldatmak için. Yüreğin atışı duyulmaz avuç içi kaşınınca. Attından çakmaklarla onuru- nu yakarlar insanın; dumanını savururiar havaya. En yüksek faizin orantısında erdemter sıfırlaşır. Yok- sa zincirinin halkalan, gemi hangi limana demir atabilir? Yelkenden yoksunsa yürek, hangi kıyi- dan denize,açılabilir? Olumsuz utkunun artınt çi- zer sıradan kişinin duyarsızlığı; ama kaba parmak- lar banknot sayarken parmak uçlan duyariıdır. • Acılı Adana bitti. Dikildi başıma garson: - Abi tatlı ister misin? - Isterim, ne var? - Künefe var, hoşaf var. - Getir bir hoşaf. Künefe kenefle çağnşım yapıyor, hoşaf eşek- le. Acı ne ki? Tatlı yeyip tatlı konuşacaksın. Ecz. Vahap İLHAN (1965 - ....) "türkülerimizdesin " arkadaşlann Emeğin ve emekçilerin yılmaz savunucusu, demokrasi, bağımsızhk veözgüriük mücadelesinin önderi DİSK Genel Başkanı Abdullah BAŞTÜRK'ü ölümünün 9. yılında saygıyla anıyoruz. TÜRKİYE DEVRİMCİ İŞÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU Not: Abdullah Baştürk'ü anmak için 21 Aralık 2000 Perşembe günü saat 11.00'de Zincirlikuyu'daki mezan başında bir anma töreni yapılacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle