Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21 ARALIK 2000 PERŞEMBE
14 i l U-K. kultur@cumhuriyet.com.tr
tlhan Berk'in desenleri Yapı KrediSermet ÇifterAraştırma KütüphanesVnde
'Mağara Ressamı'nın kadınları
LEVENT ÇALIKOĞLU
Bakmayın siz, Ühan Berk'in müte-
vazıhk edip kendisini ressam yerine
koymayışına. (Radikal, 10 Aralık2000)
Basbayağı bir iç işleyişi ve sıkıntısı
olan, üzerine kalem oynatılması ge-
reken işler üretiyor o. Her birinin ken-
disini gerekçelendiren bir nedenselli-
ği, içeriğıne hazır yapım bir kostüm
gibi eklemlenen bir biçün dili var.
Temsil meselesine, geleneksel, akade-
mik bir dilde cevap ûretmiyorsa, bu
onun değil, eline ve dûnyaya hükmet-
meye çahşanressamlannsorunu. Hem
zaten Berk'in kullandığı dilin bir hay-
lı geçmişe uzanan açık bir şeceresi ve
arkeolojisi söz konusu. Bunca yıl
inançla, kişisel deneyimine duyduğu
bu bağlıhk bile onu aynksı, balta gir-
memiş imge ve formlar ormanında
yolunu arayan ressamlarla akraba kıl-
mak için yeterli bir neden.
Işaretieme, görme, gösterme ~
Enis Batur'un onu Lascaux ve Al-
tamira'da parmak izleri bulunabile-
cek bir mağara ressanuna benzetme-
sinin belirli bir gerekçesi var elbet (1).
Çizgisinin "şeyteri" tamamlayıcı ar-
kaik bir dış form olarak kuşatması, kul-
landığı yüzeyin (duvann) doğal doku-
sunu kompozisyona katması, görün-
tünün tekranna değil anlamına, özü-
ne sığınması... en önemlisi de çıplak-
lığı, hiç kıyafet giymeyen kadınlann
ta kendisi olarak görmesi. Bununla
birlikte Batur, tlhan Berk'in çıplakgöz-
le baktığı çıplağı, içgözüyle bir ımge-
ye, bir figûre, bir gerçekliğe dönüş-
türdügünün de farkında. Aracısız, gör-
düğünü kendi bedeninden geçiren mi-
nör bir okuma bu. Belki de bu neden-
le Berk'in çıplak kadınlan bir dokun-
salı ve yanılsamayı değil, temsil etti-
ği imgede görünmeyen şeyi, daha çok
da bir kokuyu ya da bir tınıyı çağnş-
tınyor. Dûnyayı ve nesneleri birikti-
'adece bedeninde sıkışıp kalmış
bir imgeyi yine vûcudunun bir
uzantısı yardımıyla dışanya atıyor
Ilhan Berk. Aklı biraz daha geride
tutup, kontrolü elinin egemenliğine
bırakarak, yeme içme kadar doğal
bir akışın önüne katıp sürüklediği
resimler üretiyor.
rip yeniden kurma, inşa etme mantı-
ğı ile örülü bir uğraş değil onunkisi.
Bu tür bir çabanın havai bir kahra-
manhk olduğunun farkında. Büyük
sözler, okkalı palavTalar da atmıyor Il-
han Berk. Sadece bedeninde sıkışıp
kalmış bir imgeyi yine vûcudunun bir
uzantısı yardımıyla dışan atıyor. Ken-
disinin de söylediği gibi aklı biraz da-
ha geride tutup, kontrolü elinin ege-
menliğine bırakarak, yeme içme ka-
dar doğal bir akışın önüne katıp sü-
rüklediği resimler üretiyor. Bununla
birlikte mitsel, Akdeniz coğrafyasını
hatırlatan klasik bir havası da var bu
desen ile resim arası çizimlerin. Be-
deni en çarpıtılmış figürünün bile ay-
nntılardan sıynlmış duru bir güzelli-
ğivar.
Ilhan Berk'in resimlerini inceden
inceye didiklediği bir yazısında Abi-
(ün Dino, "Şair Ühan Berk'in" şiirin-
de, anahtar sözcük olarak kullandığı
"işte" kelimesinin, görme edimiyle
bağlantıh olduğunu söylemişti. Gös-
terme, görme, belirtme gücü taşıyan
bu sözcük, hareket halindekı göster-
geler içerisinden seçip alınan "şeye*
işaret ediyordu. Buna karşılık ne ede-
biyatı ne de resmi birbirine kanştır-
mayan Berk'in bütün çabasının işaret-
lemeye, görme ve göstermeye adan-
mış somut bir uğraş olduğunu iddia
ediyordu Dino. Ona göre bu somut ça-
ba, hiçbir şekilde bir taklit sanatı ve-
ya cıplaklığın görüntüsü değil, daha
çok o duyguyu ilgılendiren bir "öz"
meselesiydi (2).
'Tek muthıhığum resim'
Yine de tlhan Berk'in resmi ile şi-
iri arasında, bu yazının sınırlanna sığ-
dınlamayacak asma bir köprü, diken-
li bir bahçe, çakıllı bir yol var gibi du-
ruyor. Örneğin her iki ifade biçimin-
de de özellikle gösterilemeze işaret
ediyor Ilhan Berk. Klasikleşmiş for-
matlardan, sıkıcı biçem duygusundan
kendisini uzak tutuyor. Başmdan be-
ri hep kadmlarla haşır neşir olmasma
rağmen biri ötekinı çağnştırmayan bir
çeşitleme anlayışı içerisinde. Her ne
olursa olsun hem resmin hem de ya-
zının artlannda bıraktıklan tarifsiz
boşluğun farkında ve bu olanaksızlı-
ğı mümkün olduğunca zorluyor. Bir
yanda, her ebatta, her renkte, her tür-
lü kâğıdın uzamına bir ev sahibi gibi
yerleşiyor; diğer yanda yazının işaret
ettiği şeydeki tekabüliyet sorununun,
dızginlerini boşaltmasım istiyor.
Altı yıl önce düzenlediği bir sergi-
sinde açıkça itiraf etmiştıTlhan Berk:
" Yazmak mutsuzluktur, mutiu insan
yazmaz. Bu yeryüzünü olduğu gibi
görmeme engel olan ve bana bu yer-
yfizûnü cehennem eden bu yazmak
eyleminden kurtulduğum. rnutlu oktu-
ğum bir tek şe> var: resinı yapmak."
(1) Enis Batur, Mağara Ressamı,
Sapkın Nakkaş, Namahrem Kalem,
Yapı Kredi Yavınlan, tstanbul 2000,
s.16.
(2) Abidin Dino, Ilhan Berk 'in Re-
simleri Üstüne Bir Çalışma Deneme-
si, Mılli Reasürans Sanat Galerisi
Yavınlan, tstanbul 1994.
Hıfzı Topuz, bu kez uygar düşünceli, Batı'ya özlem duyan, özgür 'Hatice Sultan'ı anlatıyor
Harenün dar kahphınmn ötesineçıkmak
BURCUGÜNÜŞEN
"...Herlcesten ve herşeyden uzaklaşmak, sa-
dece onu düsünebileceği biryalnızhğın tadını
yaşamak istiyordu. tlk defa böylesine doyuru-
cu bir yalnızhk hissediyordu. Ağır ağır kara-
ran gökyüzüne bakarken 'Benim yalnızlığım
sensin' dedi içinden."
HnzıTopuz'un, Osmanlı padişahı ÜL Setim'ın
kardeşi Hatice Sultan'ın dönemin ünlü mimar-
lanndan Antoine-lgnace MeUing' e duyduğu aş-
kı anlattığı bu satırlar okuru, yemçeri isyanla-
nna, Osmanlı'nm içinde bulunduğu sancılı bir
değişim dönemine taşıyor. Hıfzı Topuz, 'Mey-
yak\ 'TaiTte ÖJûın', 'Pariste Son Osmanhlar'
gibi tarihsel romanlanndan sonra bu kez de
Remzi Kitabevi tarafından yayımlanan 'Hatice
Sultan' ile okurun karşısında.
- Bu romanı yazmak için sizi harekete geçiren
başhca unsur ne oldu?
HIFZI TOPUZ - tki yıl önce Paris'te eski bir
kitapçıda bulduğum bir Melling albümünde rast-
ladığım Hatice Sultan-Melling yazışmalan be-
nim bu konu üzerine eğilmeme neden oldu.
Üçüncü Selim'in kız kardeşi olan Hatice Sul-
tan demek ki Osmanlı Sarayı'nın ve haremin dar
kalıplannın üzerine yükselerek yabancı bir er-
kekle ilişkı lcurmakta bir sakınca görmemişti.
Ben zaten saraylarda yaşayan bütün sultanla-
nn, kadınlann, cariyelerin, odalıklann hiç de sa-
nıldığı gibi birer cinsel nesne olduklan kanısın-
da değildim. Yabancı yazarlann ve oryantalist
ressamlann tanıttıklan saray yaşamınrn ve ha-
remin gerçeklerden çok uzak, abartılmış, hayal
ürünü yapıtlar olduğu inancmdaydım. Çocuk-
luğumda evimıze gelip giden eski saraylı hanım-
lan tanımış, onlardan çok şeyler dinlemiştim. Ka-
dınlann ve kızlann saraylarda ve konaklarda ne
tür acılara katlandıklannı biliyordum. Bunlann
içinde elbette cinsel sarkıntılık olaylan da var-
dı. Ama bunlann yanı sıra saraylarda aklı ba-
şmda, uygar düşünceli, Batı'ya özlem duyan
nice kadınlann da var olduğunu anlıyordum.
Hatice Sultan işte bunlardan biriydi. Mel-
ling'in albümünden yola çıkarak Osmanlı kay-
naklanndan onun yaşamını araştırdım. Annesi-
nin Korsikah olması Hatice Suhan'ın Ban'ya acıl-
masma neden olmuştu. Ağabeyi Üçüncü Selim
de kız kardeşlerinin Istanbul'daki elçilik çevre-
leriyle ilişki kurmalannı ve Avrupalılann yaşam
biçemleri ve düzeylerini bilmelerini istiyordu.
Harf devriminden 135 yıl önce...
Yani düşünün, bir yanda Avrupa uygarhğını
tanımak ısteyen aydın kafalı bir padişah var, öte
yanda da kendisine büyük hayranlık duyan kız
kardeşleri. Ne var ki sarayda üç beş kişinin Ba-
tı'ya yanaşma eğilimleri yeterli değil. Sarayın
çevresi yobazlarla, şeriatçılarla, tutucularla ve
her türlü düzen girişimine karşı koyan ve kazan
kaldıran yeniçerilerle çevrili.
Ben bu koşulların bir roman için çok elveriş-
li olacağını düşündüm. Hatice Sultan belki de
beni harekete geçiren bir bahane oldu. Oradan
yola çıkarak o yıllann en önemli olaylan üzeri-
ne eğıldim: KabakçıMustafa'nın bütün yamak-
lan peşine takarak saraya başkaldırması; Üçün-
cü Selim'in tahttan indirilmesi ve sonra dahun-
harca öldürülmesi; Akmdar Mustafa olayı ve
"Tarihsel roman yazarken olaylan
sapürmamaya ve gerçekleri
gizleınemeye özen gösteriyorum.
Ozgürlüğümü ancak aynnnlarda,
duvgulann anlaümında
kuİlanıyorum. Tarihte adı olan
gerçek kişikrin özyaşamlanna çok
saygümm. SözlerinL yazılannı
tarihsel belgelerden bulup özetiryor,
bugünün diline çeviriyorum. Bu çok
titiz bir çahşma gerektiriyor."
korkunç bir terör dönemi; sonra da tkinci Mah-
mut'un yeniçenliği kaldırması. Bunlar Osman-
lı tarihinin çok ilginç olaylan. Bir tarih yazan
değilim, ama bu tür tarihsel olaylann bugünkü
kuşaklann anlayacağı bir dille anlatıhnasının
yararlı olacağını düşünü-
yorum. Zaten Meyyale'de,
Taif 'te Ölüm'de ve Son Os-
manlılar'da da yaklaşımım
bu oldu.
-Hatice SultanieMdfag,
Latin alfabesiyle Türkçe
mektupiar yaayorlar bir-
birierine. Bu mekruplann,
harf devriminden 135 yıl
önce böyle bir devrime ge-
reksinimduyukhığunun bir
göstergesi olduğunu söyle-
yebüir mryiz?
TOPUZ - Latin alfabesi-
nin Arap harflerinden çok
daha pratik bir iletişim ara-
cı olduğundan hiç kuşkum
yok. Hatice Sultan belki de
Melling'i tanımadan önce
Latin harflerini biliyordu.
Annesi ona Latin harfleri-
ni öğretmiş olabilirdi. Sa-
raydaki cariyeler içinde Ak-
deniz kökenli insanlann ol-
duğu ve onlann da Latin
harflerini bildikleri düşü-
nülebilir.
Ben Hatice Sultan'la
Melling'in yazışmalarını
Paris'te buldum. Compieg-
ne Müzesi Müdürü Jean
Perrot bana bunlann foto- j
kopisini iletti. Elimde 40'a \
yakın belge var; hepsini ro- !
JLM. atice Sultan'ın
yaşamını Melling'in
albümünden yola çıkarak
araştırdım. Annesi
Korsikah olduğu için
Batı'ya açılmıştı.
Ağabeyi III. Selim ise
Avrupa uygarhğını
tanımasını istiyordu.'
manda kullanmam olanak dışıydı. Birkaç örnek
vermekle yetindim. İlginç olan bir nokta da şu:
Latin harflerinde ş, ç, ö, ü gibi bazı harfler yok.
Hatice Sultan'la Melling o sesleri başka harfle-
ri birleştirerek vermişler.
Ta o dönemlerde Latin
j alfabesine gereksınim du-
yuknasaydı Atatûrk, harf
devrimini bu kadar kolay
gerçekleştirebilir miydi?
Halkımız da hiç bu kadar
kolay buna uyabilir miydi?
-Romanın tümünde bir
görsellik ön planda. İstan-
bul'un saraylan, yahlan,
bahçeleri, Boğaz™ Roma-
nı yazarken resim sanann-
dan ve o dönemin ressam-
lanndan nasıl yararlandı-
nız?
TOPUZ - Her şeyden
önce Melling'in gravürle-
rinden yararlandım. Ro-
manda da anlattığım gibi
Melling, Paris'e döndük-
ten sonra Istanbul'da yap-
tığı 40 kadar resmin gra-
vürünü yaptınyor. Napol-
yon'un desteğiyle bu gra-
vürler büyük bir cilt ola-
rak basılıyor. Bunlar o dö-
nemdeki Istanbul'u gös-
teren tarihsel belgeler. Ya-
pı Kredi Bankası, galiba
1%8'de ŞevketRado'nun
girişimiyle bu albümü ya-
yımladı. O albüm artık hiç
bulunmuyor.
Bundan başka tstan-
bul'da Fransız elçisi olarak; ı
bulunmuş Bobe adlı bir sanatsever de 'Boğazi-
çi Ressamlan' adlı bir kitap yazdı. O kitapta da
çok güzel resimler ve ressarnlann yaşamlan var;
ondan da çok yararlandım.
Kültür Bakanlığı'run yayımladığı gravür ki-
taplan çok işime yaradı.
Pans'teki sahaflarda da bir yığın belge bul-
dum. Başhca kaynaklanm bunlar oldu.
- Başta Hatice Sultan olmak ûzere romanda-
ki kadm karakterler oldukça ileri görüşlü kişi-
ler_ Günümüz Türkiyesi"nde kadınlann duygu-
lannı ifade edebilmelerinin önündeki engellere
bakarak Hatice Sultan'ın oldukça özgür bir ka-
dm olduğunu söyieyebflir miyiz?
TOPUZ-Evet, söyleyebiliriz. Bütün Osman-
lı padişahlannm kendi kardeşlen ve kızlanyla
böyle bir iletişim kurduklannı hiç sanmıyorum.
Tarihte 2O'ye yakın ya da 20'den çok kızı olan
padişahlar var. Onlar kendi kız kardeşlerini ve
kızlannı ne ölçüde tanıyorlardı acaba? Yüzle-
rini kaç ayda bir görüyorlardı, kim bilir. Çoğu
zaman kızlara hiç düşünceleri sorulmadan ko-
ca bulunuyordu. Ne var ki Üçüncü Selim ne
kendisinden önce gelen hünkârlara benziyor ne
de sonra gelenlere. Kız kardeşlerine geniş ola-
naklar tamyor. îslamlığın kadrna hak tanımadı-
ğı bir dönemde böyle davranması kadm hakla-
n tarihinde önemli yeri olan bir olay sayılır.
Hatice Sultan da bu özgürlükten çok iyi ya-
rarlanıyor. Anladığım kadanyla kocası Ahmet
Paşa pek umurunda değil. Varsa yoksa ağabeyi
Üçüncü Selim'e hayran. Melling'i de köle gibi
kullanıyor, adama zaman zaman uşak gibi dav-
ranıyor. Hiç acımasız. Melling'e eşi ve çocuğu
açlıktan ve soğuktan kıvramrlarken beş para
yardım etmiyor. Canavarca bir tutum!
'Aynnüh incelemeler yapmak gerek'
- Tarihsel bir roman yazarken yazaruı özgür-
lüğününsuurlannın ne olduğunu düşünüyorsu-
nuz? Tarihsel gerçeklerin bir roman kurgusun-
da anlaolmasuun size getirdiği sorumluluklar
nelerdir?
TOPUZ- Tarihsel roman yazarken olaylan sap-
tırmamaya ve gerçekleri gizlememeye özen gös-
teriyorum. Özgürlüğümü ancak ayrmtılarda,
duygulann anlatımında kuİlanıyorum. Romana
bazen ve yer yer ikincil kişiler ekliyorum. Bun-
lar başrolleri oynamıyorlar. Tarihte de hiç yer-
len yok.
Onlar benim yarattıklanm. Onlan dilediğim
gibi konuşturuyorum. Ama tarihte adı olan ger-
çek kişilerin özyaşamlanna çok saygılıyım. On-
lan olur olmaz konuşturmuyorum. Onlann söz-
lerini, yazılannı tarihsel belgelerden bulup özet-
liyor ve bugünün diline çeviriyorum. Bu çok ti-
tiz bir çalışmayı gerektiriyor. O alanda hiç öz-
gür değilim.
Okuyucunun güvenini hiç sarsmamak için
aynntılı incelemeler yapmam gerekiyor. Kitap-
larda en ufak bir tarih yanlışı olursa. hemen
okuyuculardan telefonlar geliyor, sonraki bas-
kılarda onlan düzeltiyorum. Ben bütün yazar-
lann büyük bir sorumluluk taşıdığına inanıyo-
rum. Hem okuyucuya karşı sorumluluk hem de
tüm insanlığa karşı. Dışarda da benim gibi ça-
lışan, aynı sorumluluğu duyan büyük yazarlar
var. Biliyorum, bu çok güç ve nazik bir iş. Ama
kolay değil sorumlu ohnak.
IŞDLDAK VE YELPAZE
ATİLLA BİRKİYE
Zaman Düşer...
Zaman ile ilgili yazdıkça, zamanın nasıl geçtiğini fark
etmiyorum! Farkedilmiyorctoğrusu. Neçabukdagel-
miş yeni bir yazının zamanı; ya da yeni bir zamanın
yazılması!
Birkaç haftadır zamanın sulan içinde yalın bir san-
dalla dolaşıyorum; gözlerim hep dolunayda ya da im-
gesinde... Bu sert akıntılı sularda yolumu yitirmemek
için şiir okuyorum, gökyüzünün maviliğine doğru.
Yüksek sesle.
Neden gökyüzü denilince aklımıza hep mavi gelir.
Neden benim aklıma hep mavi gelir? Belki de yine,
Behçet Necatigil'in bir dizesıni anımsamanın yeridir
Kullanınz bir sözü ama hangi anlamda
Zamanı yazıyorum; zaman için(de) yazıyorum; na-
sıl seni zamana yazmışsam! Nasıl senle aramda bü-
yük birzaman varsa! Arada krtalann, okyanuslann, dag-
lann, denizlerin, ırmaklann, kentlerin olması önemli de-
ğildir; ne kadar olursa olsun o mesafe kapanabilir.
En tehlikelisi arada zamanın olmasıdır. İşte o, ko-
lay kolay kapanmayabilir.
Bilmem hâlâ yazılanmı okuyor musun? Gerçi bu ya-
a, bir başka yazının, bir başka zamanın yerini almış-
tır - kimi dostlar, bunu çok iyı bilir.
llk beste, bir şiir üzerine yapılmıssa (yazılmışsa), bi-
raz da şarkılardan söz etmeliyim diye düşünüyorum;
yazının zamanını yaşarken. Bu yazıyı yazarken.
Bülent Ortaçgil şarkılan benim için "bihm zama-
nın" hem geçtiğinin hem de geçmediğinin gösterge-
sidir. Örneğin, çogu zaman yalnız geçırdiğim cumar-
tesi sabahlannın başlangıcı olmuştur, "Sensiz Olmaz".
Küçüktüm dınlıyordum, kocaman adam oldum hâ-
lâdinliyorum, Ortaçgil şarkılannı. Onun şarkılan -ki adam
olmazlar- şarap gibıdir, yıllar geçtikçe daha da güzel-
leşir. Aslında şarkılan, zaman duygusunun belki de en
güzel betimlemelendir; çünkü hepsinde, o anlann
kendi zamanı, kendi duygusu vardır.
Bir de "Değirmenler'' şarkısının sözlerine uzanma-
lıyım:
Zaman düşer ellerimden yere
Oradan tahta boşa
Saatler çalışır izinsiz
Hepsonraya
Resimler san, güneşsizlikten
Duygular değişir
Dostlar dağılır dört bir yana
Kendi yollanna
Zamanın imgesel bir betimlemesidir bu. Zihnimiz-
deki değirmenler, çağnşımlanyla bizi başka bir za-
mana taşır. Soyut bir kavram vardır karşımızda. As-
lında zaman denilince aklımıza ilk gelen ve hep kar-
şılaşageldiğımiz (ve de çözemediğimiz) gizi içinde
saklı olan bir tanımlamadır.
Anlam, kavram, adlandırma, tanımlamaveyazı/ya-
zılar birbirine kanşsa da, şarkı şöyie sürer, zamanı
unuttuğumuz loş bir mekânda ve istemlerimizden çok
uzaklarda:
Ve sen ben değirmenlere karşı
BUe bile birer yîtik savaşçı
Akan dereler gibi denizlere
Belki de en güzeli böyle
:\l»\
Şarkının içinde de, bir değirmenin içinde olduğu gi-
bi zaman katmanlan vardır; şarkının sözleri size aktı-
ğında, zihnınizdeki çağnşımlar çoktan işe koyulmuş-
tur.
İşte, başka bir zamanın adamısınızdır...
Doğal olarak, sonunda da şarkı kendi zamanını,
kendi imgesini ve kendi çağnşımlannı tamamlar (bi-
tirir). Belki, biranızdan bir yudum almaktır en son ya-
pabileceğiniz:
Uçurtma uçar sözlüğümden
Geri gelmeyecek bir kuştur
Yaşanmamış kınntılar
Sadece bir düş
Ingjliz şarkıcı Kirsty McColl,
Meksika'da yaşamını yitfrdi
• MEKStKA
(AFP) - tngiliz
şarkıcı ve söz
yazan Kirsty
McColl,
Meksika'da Playa
Corona sahılinde
yüzerken, sürat
yapan bir teknenin
kendisine çarpması
sonucu öldü.
Ailesiyle birlikte
Meksika'daki
yazlık evlerine tatil
için gelen McColl
41 yaşındaydı.
Kariyerine 1970'lerin sonlannda punk grubu
'The Drug Addbc'le başlayıp 1981 'de yaptığı
"There Is a guy works down the chip shop swears
he's Elvis' adlı single'ı ile tanınan McColl,
trlandalı rock grubu 'Pogues' ile çalışmış ve
1985'te Billy Bragg'ın yazdığı 'A New England'
adlı duygusal şarkıyla tngiltere listelerinde bir
numara ohnuştu.
kpanyol polisinden sahte
yapıt operasyonu
• BARCELONA (AFP) - tspanyol polisi
'Sanatçı' başlıklı bir operasyon başlatarak toplam
yedi buçuk milyon Euro değerınde sahte imzalı
tablo, litografi ve ipek baskı kopyalan ele geçirdi.
Ele geçirilenler arasında Joan Miro, Pablo
Picasso, Salvador Dali, Marc Chagall, Eduardo
Chillida, Roy Lichtenstein ve Andy VVarhol'un
yapıtlannm da sahteleri bulunuyor. Yetkililer,
tspanyol kültür mirasını korumak için
gerçekleştirilen operasyonda ele geçirilen sahte
yapıtlann Almanya, tsviçre, Fransa, ttalya,
tskandinav üüceleri, ABD ve Japonya'da satılmak
üzere yapıldığını belirttiler.
Salvador Dali'nin tabloları yandı
• ARLES (AFP) - Fransız şarkıcı Amanda
Lear'm evinde geçen cumartesı çıkan yangmda,
tspanyol sürrealist ressam Salvador Dali'ye aıt
birkaç tablo yandı. Bin Lear'ın eşı olmak üzere
iki kişinin öldüğü yangından sonra şarkıcıyı
sorguya çeken polis, olayla ilgili aynntılı bilgi
vermekten kaçmdı. Bir görgü tanığı ise Dali'nin
yanmış tablolannın pazar günü evden
çıkanldığını iddia etti.