27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 ARALIK 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA J V L J . L J 1 L J I \ kultur@cumhuriyet.com.tr 15 UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ Iğdır-Nahçıvan arasındaki motorin ticareti doğayı da insanı da kirletiyor i Mdnta9 mazota bulanmış• Türkiye'nin en doğusundaki 'Dilucu' sınır kapısında Nahçıvanhlarla Iğdırlılar 'motorin ticareti' yapıyor... Ne var ki bu kirli ticaret Iğdır Ovası'nı büyük bir 'petrol depolama tarlası'na çevirirken Nahçıvan'da da Azeri halkına değil, Azeri siyasetçilere ve petrol mafyasına hizmet ediyor... Yakın yıllara dek Kars'ın en gözde ilçelerinden bin olan Iğchr, 1992 'den bu yana "ilmerkezi"... Ne var kı Iğdır'ı yö- netenlerin bu bağlık bahçehk ve "ye- şfl" kenti bir an önce "il olma" kinîli- ğine kavuşturma adına uyguladıklan jmarpolitikası, "plansızapartmanlaş- mayı" doğal güzellıkJere "baskuT kıl- mış... Iğdır'ı giderek "kmuiksiz" ve yozlaş- mış bir geleceğe doğru sürükJeyen bu gidişi daha geç kalınmadan "durdur- mak" isteyen yeni Valı Dr. Mustafa Tamer'le öncelikli projeleri üzerine ko- nuşuyoruz. ÇEK.ÜL Vakfı Başkanı Prof. Metin Sözen ve tçişleri Bakanlığı Mahalli îda- reler Genel Müdür Yardımcısı Kayhan Kavas'la bırlikte yaptığımız görüşme adeta "dertieşmeye" dönüşüyor. Çün- kü bu projelerin hemen hiçbirisi "sınır tüccariığına" dayanmadığından, "ye- rel siyasetçflerin" desteğini de pek ala- rnıyor... 'Ureticilik' köreüyor... Örneğin, ildekı daire müdürleri, be- lediye başkanlan ve kimi meslek ku- ruluşu temsılcileriyle birlikte yapılan toplantıda, ünlü Azeri türküsündeki ta- nımıyla "Iğdır'ın al alması mazota bu- lanmış" dıyerek kaygılanmızı dile ge- tirdiğim "motorin tkareti" en öncelik- li sonın... Azerbaycan'a bağlı "özerk" bir cum- huriyet olan Nahçrvan ile sınır kapımız Iğdır'a bağlı bulunan "Dflncu".. Daha önce sadece bırkaç "kulübe" bulunan, "sınır kontrolü" diye de he- men hiçbir cıddi önlemin bulunmadı- ğı bu kapıya nihayet bir "çekidüzen" verilmiş. Vali Tamer'in büyük ve hız- lı çabalanyla gümrük bınalan, giriş- çıkış tesislen ve diğer düzenlemeler kısa sürede tamamlanmış... Bu kapının en "agırukh" işlevi ise Nahçıvanlı ve Iğdırlı "motorin tüccar- larmın" Azeri-Iran mazotunu getirip Türkiye <de pazarlanmak üzere yine "Iğ- dır Ovası'nda" konuşlanmış depola- nnda petrol toptancılanna satmalan. Bu ticaret, her iki tarafa da öylesine "kârn" gelmiş ki Türkiye'den yaklaşık 6000, Nahçıvan'dan da 7000 kamyon, her gün tonlarca mazotu smırdan ge- çirip "Iğdır'ın yeşttini karaya dönüşrü- ren" depolara taşıyor... Toplanbda söz alan Kayhan Kavas'ın, bizim "çevresel" ve "kültürel" kaygı- lanmıza ek olarak "ButicaretIğdır'ıkir- letmekk kalmi)or, Iğdıriılann üretken- Bğedayah girişimci yeteneklerini de kö- rerayorJ" şeklındekı vurgulaması, bel- li ki çoğu kişiyi de "tedirgin" ediyor. Dahası, kimi "milliyetçiler" de Nahçı- van'daki "kardeş Azerilerin" ekono- mik çıkarlan için bu ticaretin bir "dost- hıkgörevi" olduğunu bile söylüyorlar... Oysaki aynı gezi programı içınde ya- nm günlük Nahçıvan ziyaretimizde bi- le öğreniyoruz ki motorin ticareti aslın- Öylesi bir ılıman iklimi var ki levlekler kışın bile Iğdır'ı terk etmiyorlar. Bu nedenle kentin de 'simgesi' olmuşlar._ (sokla) Iğdır 'il' ohuıca, eski kırsal kimlikli bağ- bahçe evlerinin yerini hızla betonlaşma almaya başladı» tşte Iğdir'm 'geçiş döneminden' bir görüntü. (sağda) da "Azeri halkuıa" değil, bu ticareti adeta "tekellerine" almış olan bır grup "siyasetçi" ve "petrol mafyasuıa" ya- nyor... Çünkü Nahçıvan'ın "yoksul, ama aydın halkı", örneğin "gazel" de- nilen ve fıber tankerlerde mazot taşı- mada kullanılan kamyonlardan asla sa- tın alamadıklan gıbi, bunlardan edin- seler bile aynı siyasetçilerin sınırdaki adamlannın "engellemesi" yüzünden "ticaretin nimetierini" pek göremiyor- lar... Azerilere de 'iyflik' için tşte bu kırlihğin "Azeri halla lehine" de olacak şekildeki temel çözümlenn- den biri ise Dilucu kapısında "yaşmey- ve ve sebze tkaretini" de yeniden ser- best bırakmak... Böylece, Nahçıvanlı- lann büyük çoğunluğunun kendi bah- çelerinde keyıfle ve özenle yetiştirdik- leri ürünlere "ahcı" olmak ve onlan da mutluetmek.. Şimdi, Iğdır Valisi Mustafa Tamer, bır yandan Iğdır ekonomisını ve "elma- sını" mazot mafyasının tahnbatından kurtarmaya çalışırken öbür yandan Di- lucu kapısının, yaş meyve-sebze yetiş- tiricilerine da hizmet verebilmesi için Ankara'da yoğun girişimlerde bulunu- yor... Valı Tamer'in bu çabası dışında di- ğer önemli projelen de, Iğdır'ı her açı- dan doğal ve küiltürel kimliğine uygun bir gelişmeye kavuşturmayı hedefle- yen özelliklere sahip. Örneğin, yaklaşık yüzde 70'i Iğdır ıl sınırlan içinde kalan Ağn Dağı'ndaki, Yaşar Kemal'in ünlü romanına da esin kaynağı olmuş "efsanevi" kuzey ya- maçlannda, "Iğdu- Dağ Turizmi veKış Sporlan Merkezi" projesı... Eğer bu proje gerçekleşırse, Iğdır'da "dağ" de- nince akla artık "terör" gelmeyecek. Ağ- n'nın dinsel inanışlardaki kutsal yeri- ne de değer veren bir "inanç turizmi" çatışmalann ve gerilimlerin yerini ala- cak... Benzer şekilde, yıne Iğdır'da "Kara- bağ kilimleri eğjtim ve üretim atölyele- ri" ile, Ermenistan-Nahçıvan-Iran sınır- lannın tam ortasmda "Kafkas küftür- lerini" de buluşturan bir "özel serbest ticaret bölgesi" oluştunüması, aym he- defe yönelik diğer önemli projeler ara- smda... Iğdır'dan işte bu "umut verid" göz- lemlerle aynlırken "Doğu'nun Çuku- rovası" denilen Aras havzasmı "leyfck- lerie" de baş başa bırakrnanın tanımsız duygulannı yaşıyoruz. Çünkü Iğdır Ovası, kışın bile "leyleklerin aynlma- dıklan" çok özel bir ılıman ıklime sa- hip. Eğer Iğdırlılar valiyi dinlemez de bu ovayı betona ve mazota bulamayı sür- dürürlerse, gidenler sadece leylekler olmayacak... Selçuklu Kervansarayı, köy kızları içineğitim ve kültür merkezi olacah Teröre karşı kültür projesi Iğdn-'m Harmandöven Köyü'ndeki kervansarayı, 13. yûzyıhn taş mimarisiyie yıDardır yağmaya ve tahribata karşı direniyor. Doğu'nun birçok bölgesinde ol- duğu gibi, "PKK terörû" Iğdırda da artık "askeri \enilgrve" uğramış ol- sa bile, yöre halkının yeniden "Cum- huriyet ırygarhğryia'' kucaklaşabüme- si için asıl önemli görev şimdi artık "âvfflere" düşüyor. Vali Dr. Musta- fa Tamer'in işte bu bilinç içinde baş- lattğı "kûmlrel veekonomik kalkın- ma" projelen arasında belki de en an- lamlısı ise "Tarihi Iğdır Kervansa- nçı"nın restorasyonuyla bütünleşmiş bir "köy-kent* uygulamasmı bir an önce yaşama geçinnek... Iğdır'a 25 km. mesafedeki Har- mandöven Köyfi yabnlannda bulu- nan bu "Selçuklu" dönemine ait ker- vansaray, 1988'deki "eski eser" tes- cilinden sonra yaklaşık 10 yıl terör ateşialtındakalmış. 13. yüzyıldanbu yana ayakta duran taşlan, duvarlan ve mımari bezemeleri de, aynı dönem- de define aramak ve "inşaat malze- mesisağlamak" için talan edilmiş... Tarih boyunca Batum-Ani-Doğu- beyazrt kervanyolu üstünde Kafkas- ya-Anadolu ticaretine hizmet veren, bu görkemli yapmın önünde durdu- ğumuzda, Vali Tamer karşı yamaç- lardaki "dağ köylerini'' gösteıerek projesini şöyle özetliyor: "Bu binayı,çevredeki 9köyüngenç kıdaniçm hah vekOim atöryesiTCeği- tim merkezi olarak restore ctnıek is- trvoruz. Çevresindedeyineaynı9 kö- \« hizmetverecekokuUar,sağhk mer- kezi,kamu binalan vs. ile bir merkez kurup,çarşı-pazar üniteteriyiedebir- likte tarüüe iç içe bir köy-kent yara- tabflirizJ' Dikdörtgen planlı. köşeleri kule- lerle desteklenmiş, gösterişli girişiy- le küçük bir "kale" gibi de inşa edi- len Kervansaray'ın içine girip, köy- lü kızlann "AnBkah* öğretmenler eşliğmde güllü çiçekli "Karabağ ve Kurtldnmlerini" dokuduklannı düş- lüyoruz... "Keşke bir an önce ger- çekleşse de biz de gelip biraz üeride inşa edüecek mağazadan bu kilimle- ri satm abak" diyor ve valiye teşek- kürediyoruz. Robert De Niro yeni filmi 'Zor Baba'da Yahudi damat adaymı araştıran eski CIA ajanı rolünde Hiç yorulmak bilmeyen bin bir sııratKümlr Servisi - Robert De Niro, rollen- ne hazırlanırken kılı kırk yaran bir aktör. 'Brazfl'deki her şeyi altüst eden tamircı rolü için yönetmen TerryGflBam ondan "sa- decekendisiohnasnu'ıstemış. "Bunun üze- rine rolünü gerekenden çokdaha güç bir iş haline getirdi", diyor Gilliam. 'Krzguı Boğa' fıhninde boksör Jake La Motta'yı oynamak için 20 kilo aldı. 'Kor- ku Burnu'ndaki rolü için 6 ay boyunca ağırlık çalıştıktan sonra 'kaya gibi' oldu- ğımda Max Cady'yi oynamaya hazırdı. Doktoru bu yoğun çalışmaya ve sürekli kı- lo ahp vermesine nasıl tepki gösteriyor? De Nıro bu soruyu 'sadece dikkat et' diyerek geçiştiriyor. Ancak 57 yaşındaki De Niro, artık yaşlanmaya başladığını ve enerjısiru daha etkili kullanması gerektiğini kabul ediyor. Buna karşın hâlâ üretmeye devam ediyor. Son on yıl içinde, 24 filmle beyaz- perdede en fazla gözüken on birinci aktör olan De Niro, rolleri üzerine düşünceleri- ni yazdığı bir defter tutuyor. Oynayacağı roller ile ilgili derin araştırmalara giriyor Gelecekhafta Türkiye sınemalanndada gös- terime girecek komedi tarzındakj yeni fil- mı Jay Roach'un yönettiği 'Zor Baba'da- ki bir sahne için CIA'm sorgulama teknik- lerini araştırmış. Frrsat bulduğunda orta- lığı kınp geçiren birisi olarak tanınan Ni- ro, sette oldukça ciddi ve sessiz. psikopat bu- futbol fanatığini oynadığı 'The Fan' fümi için gerçek bir fanatiğin mahkeme ka- yıtlannı dinlemiş. 'Bloody Moma'da di- ğer oyunculan karakterin öldüğüne inan- dırmak için tüm gün mezarlıkta kalmış. Sinemadaki öyküsü de hayli renkli De Niro'nun; Shellej'VVTnters, De Niro'yu 18 yaşındayken kanatlan altına ahnış ve New York'taki ünlü Actor's Studk) ya kabul edil- mesine yardımcı oknuş. 10 yaşındayken Oz Büyücüsü'nde oynayarak sahne tozu yu- tan De Nıro. SteDa Adler'la bırlikte Stanis- lavski yöntemini çahşmak için okulu bırak- mış. Bu dönemde, bir dâhi olarak değer- lendirilmese de titiz bir oyuncu olarak dik- katlen çekmiş. Yanında ilerde oynayabile- ceğini düşündüğü rollerle ilgili bir yığın ki- tap taşımış. Küçücük evini kostümler, pe- ruklar, şapkalar ve sahne malzemeleriyle doldurmuş. Çokyönlülüğünü göstermek için, başanlı bir yönetici, keçi sakallı bir profesör, 80 yaşında bir hasta, bir taksi şo- förü gibi kıhklara girdiği 25 fotoğraftan olu- şan bir albüm hazırlamış... Ancak De Ni- ro, bu potansiyeli ilk kez, 1973'te 33 ya- şrndayken oynadığı 'Mean Streets'te gös- terecektır. Bu fıhnde sürekli yalan söyle- yen, ahmak ahmak sıntan biri olarak çıkar karşımıza. De Niro, ilk filmlerinden özellikle, Bri- an de Pahna'yla yaptığı komedileri 'Gre- etings' ve 'Hi, Mom'da yeteneğini sergile- meye başlar. İlk filmlennde orta sınıfutan- gaçlığını taşıyan ve 'KahkahalarKrah'nda daha da belirginleşen sesindeki kibarlık yüzünden ardından oynadığı sinirlı karak- terlerde biraz zorlanrr. Bu karakterler onu kolay tanımlanamaz kibarlığından çıkara- rak özgürce sokak ağzıyla konuşan bir ada- ma dönüştürür. Robert De Niro, setteki okumalar sıra- sında ağzını açana kadar kimse onun far- kına varmıyor, makyajdan sonrası ise ay- n bir öykü. Söyleşiler sırasında oldukça kı- sa ve öz konuşuyor. Kanşık bir özel haya- tı olduğu göz önünde tutulursa kendısin- den çok az söz eden De Niro, oyunculu- ğuyla ilgili olarak da sadece rol yaptığını ve bunun elinden gelen en iyi şey olduğu- nu söylüyor. DeNiro, 'Zor Baba'daki birsahneiçin CIA'in sorgulamateknOderini araşarnu^. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Beytepe'de Bir Gün... 12 Aralık Salı gününü, Hacettepe Üniversitesj Gü- zel Sanatlar Faküttesi Sanatsal ve Kültürel Etkin- likler Komisyonu'nun daveti üzerine, "Sanat ve Düşünce" başlıklı bir söyleşi yapmak üzere üni- versitenin Beytepe Kampusu'nda ve Ankara'da geçirdim. Bir süre önce, Marmara Üniversitesi Güzel Sa- natlar Fakültesi Heykel Bölümü'nün nazik daveti üzerine gerçekleştirdığimiz söyleşi gibi, bu son birliktelik de, sadece karanlık bulutlarla ve buna- lımlarla sınırlı olmayan "öteki Türkiye "yi yaşamak ve umutlanmak için çok güzel bir neden oldu. Saat 13.30'daki söyleşiden önce, Ankara'da ge- çirdiğim birkaç saat içerisinde, Dışişleri Bakanlığı Kültür Işleri Müdürü Sayın Varol Ozkoçak'la ta- nışma fırsatını bulmam, o günün gündeminde ön- ceden bulunmayan, çok hoş birsürprizdi. Varol öz- koçak'ın ekim ayında Ankara'da açmış olduğu heykel ve resim sergisi için özenle hazırianmış ka- tatoğunun sayfalannı çevirdikçe, özümsenmiş, çok geniş bir bilgi dağarcığıyla beslenen bir düşünce dünyasının heykellerde ve resimlerde somutlaşma- sını yaşadım. öyle ki, bu tanışma sanki bir-iki sa- at sonraki söyleşinin içeriğinin önceden onaylan- ması yerine geçti. Hacettepe Üniversitesi'ne daha önce hiç git- memiştim. Ama bunun başlangıçta yol açtığı ür- keklik, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Za- fer Geçaydın'la tanışmamla birlikte tümüyle uçup gitti. Prof. Geçaydın'ın şahsında karşıma, geniş bil- gi dağarcığı nedeniyle kendine haklı olarak güve- nen, fakat bu güvenini dışanya hep sıcak bir al- çakgönüllülüğün sınırlan içerisinde yansıtan bir aydın kimliği çıktı. Sohbetimizin akışı sırasında kendisinin kökeniyle ve ilk çabalanyla Köy Ensti- tülerinin atmosferinden geldiğini öğrenince, bu bil- ge kimliğini de doğai karşıladım. Söyleşi saati geldiğinde, Mehmet Akif Ersoy Sa- lonu öğrencilerle ve öğretim üyeleriyle tamamen dolmuştu. Saat 13.30'da başlayan söyleşi, yoğun sorularia birlikte saat 16.00'da ancak bitti. Beni se- vindiren nokta, bu konunun, yani sanat ile düşün- ce arasındaki ilişki üzerine tartışmalann bugüne ka- dar gittiğim her yerde yoğun bir ilgiyle karşılanma- sı. Ortaöğretim sistemi hâlâ geniş ölçüde ezbere dayanan, çeşitli düzeylerdeki "otoriteler" aracılı- ğıyla çokseslilik görüntüsü altında hâlâ tekseslili- ğini sürdürmesi istenen birtoplumun özellikle genç kesimlerin odak noktasında düşunne eylemının yer aldığı konulara bunca ılgı gostermesi, kanımca geleceğe yönelik en olumlu belirtilerden biri. Gerçek şu ki, bugünün üniversite gençliği -ney- se kü- artık istense de istenmese de düşünüyor. Bu düşünme eylemi henüz yeterince bilgi terrieli- ne kavuşmamış olabilir. Türkiye'nin gençleri, "bil- gi olmadan fikrin olamayacağı" gerçeğini hâlâ tam olarak algılamamış olabilirier. Ama "düşünmeme" karşısında "düşünme"r\\r\ artık yeğlendiği de bir gerçek. Şimdi tüm sorumlu yetişkinlerin yapma- lan gereken, bu gençliğe -horlayıcı, aşağılayıcı, azariayıcı tutumlara asla sapmadan, onlara alışı- lagelm^ ahlamda "söz dinfetme "yi öğreticiliğin temel niteliği saymaya da kalktşmadan!- fikrin oluş- masında bilginin mutlak gerekliliğini her fırsattan yararlanarak göstermek. Son örneğini Hacettepe'de yaşadım; ama gir- diğim her üniversite ortamında aynı şeyi gözlem- liyorum: Gençlerimiz tartışmaya hazır, salt hazır ol- manın ötesinde, hep çok daha fazla tartışma iste- mekteler. Bu durumda yapılması gereken, onlara her fırsattan yararlanarak tartışma ortamlan hazır- lamak ve tartışmalann ancak bilgi temeline da- yandığı ölçüde verimli olabileceğini de onlara yi- ne tartışma yoluyla göstermek; bu arada onlan "yanlışyapanm" korkusuylakonuşmamanın,yan- lışı kökleştirmekten başka bir sonuç veremeyece- ği yolunda da uyarmak! Sözünü ettiğim anlamda tartışma ortamlannın sağlanması bağlamında, Ha- cettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin başkanlığını ressam dostum Ferhat Özgür'ün yaptığı Sanatsal ve Kültürel Etkinlikler Komisyo- nu'nun gelecekte çok değerli katkılarda buluna- cağına inanıyorum. Beytepe'deki birgünüm, oranın öğretim kadro- sundaki bazı değerli sanatçılarla, Heykel Bölü- mü'nden Remzi Savaş ve M. Bora Türkkan, Grafik Sanatlar Bölümü'nden Namık Kernal Sa- nkavak, Seramik Bölümü'nden de Doğan Özgün- doğdu ile yaptığımız çağ sohbetleriyle son buldu. Dediğim gibi, "birbaşka Türkiye"n\n de variığı- nı kanıtlayan, bundan ötürü de çok güzel bir gün- dü... e-posta: ahmetcemaKasuperonline.com acem2CKS hotmail.com Kenan Işık'tan Bilginen'e yanıt • Kfiltür Servisi - Şehir Tiyatrolan Genel Sanat Yönetmenı Kenan Işık, Tiyatro Yazarlan Derneği adına Recep Bilginer'in açıklamasına yanıt verdi. Işık, Şehir Tiyatrolan'nm ramazan ayında seyirciye kapatıldığını iddia eden açıklamaya karşıhk olarak, "Şehir Tiyatrolan bu ramazan ayında yüzde 96.7 oranıyla bir seyirci rekoru kırmaktadır. Bu bir ıfbradır. Şehir Tiyatrolan sadece bayramın 1. günü oyun sahnelemeyecektir. Bu ara Devlet Tiyatrolan, Bakırköy Tiyatrolan'nda daha uzundur. Durum böyleyken Şehir Tiyatrolan'ndaki bir günlük arayı sapürarak ramazan ayına dönüştürmek, Bilginer'in sıfatlanna uymayan koca bir yalandır. Bununla amacı nedir? Şehir Tiyatrolan'nı karalarken Türk tiyatrosunu mu karalamak istiyor?" dedi. BUGÜN • tPSAK'ta saat 19.30'da 'Fotoğrafçı Gözüyie Hareketii Görüntü' üzerine kısa film gösterimi ve söyleşi gerçekleştirilecek. (292 42 01) • NtŞANTAŞI IŞIK LÎSESİ'nde saat 14.00'te Süheyda Şanver'in yöneteceği panele koreograf ve bale ögretmeni Gülen Andak ve müzisyen Ahmet Güvenç katılacak. (240 13 49) • CEMAL REŞÎT REY'de saat 19.30'da 'Astor Piazzzola'nın Dört Mevsimine Saygı' başlıklı Quartetto Tedesco konseri izlenebilir. (232 98 30) • SABANCI CENTER'da saat 20.00'de Akbank Oda Orkestrası'nın 'Vntüoz Oda Orkestrası II' başlıklı konseri yer alacak. (252 35 00) • IŞSANAT'ta saat 19.30'da 'Joan Faulkner & Reggie Moore Trio Insight Gospel Singers' konseri izlenebilir. (316 00 00)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle